Arama

Atatürk'ün anılarına önsöz nasıl yazılır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 22 Nisan 2014 Gösterim: 25.641 Cevap: 44
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Ocak 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk'ün anılarıyla ilgili önsöz yazmam lazım hemen cevaplaya bilir misiniz?ACİL XD
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
Önsöz; uzun bir çalışmayı tamamlayan kişinin tez ya da ödev vb sinin teknik ve bilimsel içeriğinden bağımsız olarak görüşlerini yazdığı bölümdür.

Sponsorlu Bağlantılar
Bu bölümde tezini ya da kitabının konusunu tanıtabilir, bu çalışmanın yapılma nedeni ve geçirdiği safhalar anlatılabilir.

Ayrıca bu bölümde, çalışması sırasında bilgi, kaynak vb. yardımı alınan kişi ve kuruluşlara teşekkür edilmelidir. Bu bölümde, çalışmasını tamamlayan kişi kendisine destek olan, yardım eden öğretmenlerine, ailesine ve arkadaşlarına da teşekkür edebilir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Ocak 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bende atatürk anılarına önsözün nasıl yazılacağını araştırıyorum kardeş
Sponsorlu Bağlantılar
yakışıklıgenç - avatarı
yakışıklıgenç
Ziyaretçi
21 Kasım 2010       Mesaj #3
yakışıklıgenç - avatarı
Ziyaretçi
acill atatürk anıları ile gili kitap ön sözü lazımMsn SadMsn EmbarrassedMsn DisappointedMsn Disappointed
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Kasım 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yazdığın şey hakkında birşeyler yaz bende 7.sınıfa gidiyorum ve bu gün bu performans ödevini yaptım önsöz demek yani kitap yapıcaksan kitabın içinde neler olduğunu yaz bu kadar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Kasım 2010       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
üfff atatürk anıları ile ilgili önsözzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Kasım 2010       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Önsöz; uzun bir çalışmayı tamamlayan kişinin tez ya da ödev vb sinin teknik ve bilimsel içeriğinden bağımsız olarak görüşlerini yazdığı bölümdür.

Bu bölümde tezini ya da kitabının konusunu tanıtabilir, bu çalışmanın yapılma nedeni ve geçirdiği safhalar anlatılabilir.

Ayrıca bu bölümde, çalışması sırasında bilgi, kaynak vb. yardımı alınan kişi ve kuruluşlara teşekkür edilmelidir. Bu bölümde, çalışmasını tamamlayan kişi kendisine destek olan, yardım eden öğretmenlerine, ailesine ve arkadaşlarına da teşekkür edebilir.
irfan keser - avatarı
irfan keser
Ziyaretçi
23 Kasım 2010       Mesaj #7
irfan keser - avatarı
Ziyaretçi
Latife Hanım’ın Kağıtları!



Latife Mustafa Kemal

yahut Latife Uşşaki…

Hangi adı kullanırsanız kullanın, her adın ona yüklediği bir anlam var artık. Bugünlerde adı sık sık konuşuluyor. Hangi gazeteyi açsanız, hangi köşe yazarının yazısına ilişseniz adını okuyorsunuz. Oysa ne de sessiz ölmüştü. Bugün onun haberlerini yapanlar bile vefat haberini manşete değer bir olay gibi görmemiş, birinci sayfanın en alt köşelerine koymuşlardı. Ama daha vahimi de Ata’nın ayrıldıktan sonra bile “ O bir hanımefendidir, ve hep hanımefendi olarak kalacaktır” (1) demesine rağmen vefatında bir taziyeyi bile çok gören devlet erkanının anlamsız sükutuydu. Aslında unuttukları şeyin Ata’nın, “O’na hürmet ve karşılamada eksiklik yapılmasın” emri olduğunu çok sonraları bile anlayamadılar.



Okumakta olduğunuz bu çalışma titizlikle taranmış; bilgi, belge ve hatıratlara dayanarak hazırlandı. Arşivler bir araştırmacı titizliğiyle incelendi. Herkesin sustuğu, konuşmamasının vasiyet edildiği bir kadını veya bir konuyu yazmak nasıl bir duygu diye soracaksınızdır. İnanın çok zor…Çünkü susarak tarih yazılmaz, yalnızca tevatürlere izin verilir.



Her ne kadar tanıkların hatıratları, bilgi ve belgeler ortaya çıkabiliyorsa da, konunun failinin sükutu tek taraflı bir çalışmayı zorunlu kılmıştır. Keşke bu çalışma veya buna benzer çalışmalar “saklanmış” bilgi ve belgelerin gizemine sığınarak yazılmasaydı.



Konunun hassasiyetinin farkındayım. Bu hassasiyet bir takım baskıları değil, tamamen özel hayatın gizliliğine ve mahremiyetin saygınlığına işaret ediyor. Dolayısıyla bu eseri tarihi bir aşkın, saklanmış, yalnızlığı kaderi olmuş bir kadının, ardından “yanık bülbüle döndüm” ağıtını dinleyen bir adamın iç burkuntusunun hikayesi olarak okuyacaksınız.



Evet, aşkın…Çünkü bu hikayede aşk var…

“Yalnızlık” ve “sükut” bu aşkın en canlı tanığıdır. Aşk olmasaydı “sükut” olmazdı…

Hadiseyi en iyi özetleyen Latife Hanımın şu sözleridir; “Bizim geleneğimizde ayrılanlar birbirleri hakkında konuşmazlar. Bakın Osmanlı’da hangi Sultan Beyefendisi hakkında konuşmuştur.” Diyordu…



Nezaketi, eğitimi, kültürü kendi şartları içinde değerlendirildiğinde hayli şaşırtıcı düzeydeydi. Bugün bile 5 yabancı dil bilen, Fransa’da Sorbonne gibi bir üniversitede okumuş bir hanımefendi’ye herhalde hayranlıkla ve birazda ilgiyle bakılır. 1922 gibi ülkenin her yanında ateş toplarının yandığı bir dönemde böyle bir eğitim ve terbiye almış olması sanırım ailesinin ekonomik gücüyle ve dünyayı tanımasıyla ilgilidir.



Evet, ailesi ekonomik gücü yüksek, ticaretle uğraşan, zengin, varlıklı ve ünü dünyaya ulaşmış bir aileydi. Babası Muammer Bey ABD’de Pamuk Borsasında ismini yazdıran, ABD’ye gidip gelen ilk Türk’tür. Ailevi kayıtları incelendiğinde görülüyor ki, Muammer bey akıllı, kurnaz ve işbitirici bir tüccardır. Ama şunu da ilave etmeliyim ki, siyasetinde içindedir. Bir kaç dönem İzmir Belediye Başkanlığı yapmış, kızı Latife’nin Atatürk’le evlenmesiyle ciddi ekonomik atılımlar yapmak için girişimlerde bulunmuştur. Bugünkü İş Bankasının büyük sermayesinde Hindistandaki Müslümanların Kurtuluş savaşında kullanılması için gönderdiği paralar ve tabiî ki Muammer beyin 250 lira sermayesi vardır.



Kitapta daha derli toplu bilgilerini sunacağımız Muammer bey, aslında göreceğiniz gibi bu evliliğin “ticari ve siyasi” getirileriyle de ilgilenmiştir. Bir tüccar ve siyasetçi olarak bu durumu değerlendirmesini yadırgayacak değiliz, ancak elimizdeki Muammer beye ait mektuplar onun bu durumdan Çankaya’yı “rahatsız” edecek düzeyde faydalanmaya çalıştığını gösteriyor.



***

Ve tabiî ki Atatürk – Latife Hanım ilişkisinin önemli detayları…

Latife Hanım’ın “babasına benzeyen” yanlarına örnek gösterilebilecek “kararlılığı ve inatçılığı” ile beraber bir kadına özgü “duygusallığı”nın bu ilişkide nasıl sahnelerin yaşanmasına neden olacağını göreceğiz.



Size en baştan söyleyeyimki, Latife’nin Atatürk’e “aşık olmadığı” onun “Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı sevdiğini söyleyenler var. Hatta bazı yakın çevresi hatıratında bunu Zübeyde Hanımın’da dillendirdiğini yazmıştır. Mesela yıllarca Ata’nın yaverliğini yapmış Ali Çavuş (Metin) hatıratında bunlara yer vermiş ve , “Köşkün hanımefendisi denilince biz Fikriyeyi bilirdik” diye yazmıştır. Her ne kadar Ali Çavuş, “Fikriyeci” olarak tanınmış olsa da, yakın çevreden olduğu için biz hatıratında yer verdiği bilgileri inceleme gereği duyduk.



Şimdi soracaksınız, “Aşk varmıydı gerçekten” diye…

Size vereceğim cevap sadece şu olabilir. Evet, Latife Hanım gerçekten Atatürk’e aşık olmuştur. Ve bu aşkında da samimidir. Atatürk’ün O’nunla ilgili sevgisi –kanaatimce- mantıklı beraberliktir. Yani latife’nin duygusal yoğunluktaki hislerinin aynısını Atatürk’te görmek zor. O’ndaki “adanmışlık” bir kadına değil, zaten Latife hanımı tanışmalarından sonra Halide Edip, Kazım Karabekir gibi yakınındakilere anlatırken kullandığı cümleler delice bir tutulmanın, delice bir aşkın değil, ama mantıklı, sevgi dolu, akıllıca bir beraberliğin işaretidir diyebiliriz.



Kader böyle tecelli etmiştir. İzmir’in bu kültürlü ve varlıklı kızı yeni Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve o dönemde “her genç kızın rüyası” (Halide Edip Adıvar’ın Anıları) olan Gazi Mustafa Kemal’le evlenmiştir. Peki ya kader başka türlü tecelli etseydi de Atatürk Harbiye yıllarında odasına “karanfil” bırakan komşusunun kızı Hatice Hanım’la evlenseydi, ya da daha sonra bizzat “evlilik teklifi” dahi yaptığı Padişah Sultan Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan’la evlenseydi nasıl olacaktı? Üvey babasının kız kardeşi Fikriye’de olabilirdi, yahut 1913-1914 yıllarında, Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da askeri ataşelik görevinde bulunduğu dönemde dönemin Bulgaristan Savunma Bakanı'nın kızı Dimitrina Kovaçeva ile yaşadığı aşk bir evlilikle sonuçlansaydı…Hepsi bir yana, Atatürk’ün bizzat Latife Hanıma anlattığı ve “çocukluk aşkım” dediği bir aşkı vardır ki aslında üzerinde durulmaya değerdir… Bütün bu olanlar farklı olsaydı tarihin seyri nasıl değişecekti acaba?



Evet, Atatürk’ün askerlik vazifesi ve döneminin şartları gereği sürekli mekan değiştirmesi, savaşın ve yeni bir devletin kurulmasına yaptığı öncülük onun genç yaşında evlenmesine, çocuk sahibi olmasına izin vermemiştir. O, hayatının en verimli dönemlerini cephede geçirmiştir.



Zaten Latife Hanım’la ayrıldıktan sonra, “Evlilik bana göre değil, siz bu konuda İsmet’i örnek alınız” sözü de bu gerçeği özetlemektedir. Ancak burada öyle bir ayrıntı var ki beni çok etkilemiştir. O da Atatürk’ün vasiyetinde bile İsmet İnönü’nün çocuklarının ve evlatlık aldığı çocukların eğitimi konusundaki titizliğidir. Burada bir “baba” hassasiyeti dikkat çekicidir.



***

Bir başka noktada, bu evlilikte en çok eleştirilen bugüne kadar Latife Hanım olmuş ve o, “kiminle evli olduğunun bilincinde olmamakla” suçlanmıştır. Oysa bu evliliğe ve ayrılığa tek yanlı bakmamak gerektiğini ve suçlanacak kimsenin olmadığını düşünüyorum.



Çok ilginçtir ama, Atatürk’ün en yakınındakiler evlilikle ilgili anılarını kağıtlara dökmüş, fikir beyan etmişlerdir. Ancak bu işin tarafları olan Atatürk ve Latife Hanım hep susmuşlardır. Yıllar sonra bir deniz gezisinde karşılaştıklarında bile birbirlerine hürmette ve saygıda kusur etmemişlerdir.



Elbette bazı kusurlar var…Latife Hanım henüz 24 yaşında bir genç kızdır. Hırslı, aceleci ve bir o kadarda özgüveni aşırı düzeyde yüksek bir hanımefendidir. Bazı fotoğraflarda dikkatinizi çektimi bilmiyorum, Atatürk ayaktadır, Latife Hanımsa ayak ayak üstüne atmış ve poz vermiştir. O dönemin şartları ve genel kültürüne göre değerlendirdiğinizde bir kadının eşinin yanında, huzurunda ayak ayak üstüne atması bu yüksek özgüvenin işareti sayılabilir.



Aynı özgüven derecesini Tokat’ta beraber katıldıkları ziyarettede görüyoruz. Geç saatlere kadar süren yemek masasından kalkmak istiyor Latife Hanım, ancak Atatürk sohbet o kadar koyulaşmışken masayı bırakmak istemiyor. Latife Hanımın ısrarla birkaç kez kalkma teşebbüsü de boşa çıkınca hanımefendi tek başına ayağa kalkıyor ve kendisi için ayrılan odasına geçiyor. Sonrasını kitapta okuyacaksınız diye anlatmıyorum…Ama buna benzer çok örnek yaşanıyor…



Beni en çok şaşırtansa Latife Hanımın “Fikriye” yüzünden Atatürk’ten ayrılma kararını vermesi ve bunun için ailesini gizlice İzmir’den çağırması olmuştur. Hanımefendi’nin bu davranışını yaverleri kanalıyla öğrenen Atatürk ise kayınpederinin gelişinden habersizmiş gibi yapmış ve Köşke geldiklerinde “neden haber vermediniz” diye de sitem etmiştir. Ondan sonra gelişen olaylara baktığınızda da Atatürk’ün Latife Hanıma, “A çocuk ne derdin var?” diye hitap etmesi olaya nasıl baktığını göstermesi bakımından manidardır.



Evet, yeni bir devletin temellerinin atıldığı bir dönemde çok faydalı hizmetler verebilecek, kültüre ve altyapıya sahip bir eş, bir hanımefendinin gençliğinden kaynaklanan bazı “çocuksu” tavırları Ata’yı üzmüş ve zaman zaman misafirlerin huzurunda meydana gelen tartışmalara bile neden olmuştur. Bu tartışmaların sonu bildiğiniz gibi ayrılıkla sonuçlanmıştır.



Kısaca diyebilirim ki, çok derin bir hikaye okuyacaksınız…yaşanmış, tüm tanıkları bulunan bir hikaye…



Kitapta ilk defa yayınlanacak bir çok belge ve fotoğraf göreceksiniz. Bunların temininde bana yardımlarını esirgemeyen başta Türk Tarih Kurumu arşivini açarak araştırmamıza katkı sağlayan Kurum Başkanı sayın Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’na, yine 1. Meclis’in kıymetli Müdürü Ertuğrul Beye, Müzeden fotoğraf almam konusunda yardımcı olan Talip Kızılca’ya, yine belgelerin mikrofilm olrak temininde desteklerini esirgemeyen TBMM Kütüphane Müdürü ve çalışanlarına, Milli Kütüphane yetkililerine, isimlerinin açıklanmasını istemeyen canlı tanıklara ve tabiî ki bu kadar hacimli bir çalışmada bana sıcak bir ev ortamı sağlayan, vaktimin büyük çoğunluğunu bilgisayar başında geçirerek kendisini yalnız bırakmama rağmen büyük bir özveri gösteren, manevi desteğini hiç esirgemeyen kıymetli eşim S.Sezen Bayhan’a minnettarım.
tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
23 Kasım 2010       Mesaj #8
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
Önsöz; uzun bir çalışmayı tamamlayan kişinin tez ya da ödev vb sinin teknik ve bilimsel içeriğinden bağımsız olarak görüşlerini yazdığı bölümdür.

Bu bölümde tezini ya da kitabının konusunu tanıtabilir, bu çalışmanın yapılma nedeni ve geçirdiği safhalar anlatılabilir.

Ayrıca bu bölümde, çalışması sırasında bilgi, kaynak vb. yardımı alınan kişi ve kuruluşlara teşekkür edilmelidir. Bu bölümde, çalışmasını tamamlayan kişi kendisine destek olan, yardım eden öğretmenlerine, ailesine ve arkadaşlarına da teşekkür edebilir.

yukarıda arkadaşımız çok güzel bir şekilde anlatmış önsözü önsöz hazırladığınız materyalin size göresidir bu materyale hazır önsöz aramak sizin emeğinize yapılacak bir saygısızlıktır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Aralık 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürk anıları derleme ile ilgili bi önsöz yazınsana
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Aralık 2010       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürk il ilgili önsöz acil lütfen bir örnek verirmisiniz

Benzer Konular

28 Mayıs 2016 / Misafir Cevaplanmış
25 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
7 Ocak 2013 / Misafir Soru-Cevap
29 Kasım 2011 / Misafir Soru-Cevap