Arama

Atatürk'ün hayatındaki en önemli olaylar nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 22 Eylül 2014 Gösterim: 75.265 Cevap: 17
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Nisan 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürkün hayatındaki en önemli olaylar hangileridir?
EN İYİ CEVABI Misafir verdi
ATATÜRK' ün hayatındaki gizemlerle dolu olaylardan

Sponsorlu Bağlantılar
Mustafa Kemal yönettiği savaşlarda cephenin ateş altında sık sık dururdu. Siperleri dolaşarak hatta bazen öne çıkarak askerlerin moralini yükseltmeye çalışır, tüm gelişmeleri yakından takip ederdi. ATATÜRK'ü karalayan bir yazar olarak eleştirilen ve bir zamanlar kitabı Türkiye'de yasaklanan H.C. Armstrong bile "Bozkurt" adlı kitabında Mustafa Kemal'in mucizevi bir şekilde vurulamadığından bahseder:
Bir keresinde yeni kazılmış bir siperin dışında duruyordu. -buraya dikkat edin, siperin dışında duruyor- Avcılarımızın yoğun ateşi altındaydı. Bir İngiliz Bataryası da o sipere ateş açtı. Toplar gitgide daha yakınlarına düşmeye başladı. Mustafa Kemal' in vurulması matematiksel olarak kesindi. Kurmayları sipere girmesi için yalvarmaya başladılar. Dürbünle görüyorduk. Fakat o sigara yakıp gayet sakin bir şekilde sigara içmeye başladı. Ne yakınında patlayan şarapneller, ne de yoğun avcı ateşi ile Mustafa Kemal'e bir şey olmuyordu. Çünkü O'nu vuramıyorduk. O, zaman zaman eline bir tüfek alıp yoğun ateş altında Avustralya siperlerine dikkatli, telaşsız ve isabetli atışlar yapıyordu. Bu kısa menzilde bile avcılarımız onu vurmayı başaramıyorlardı. Vurulmuyordu... Onu vuramıyorduk...

Bu inanılmaz gerçeği büyük bir şaşkınlıkla kaleme alan Armstrong, sonra şöyle devam ediyor: Sonra duyduk ki, Mehmetçik adı verilen Türk Neferleri bu inanılmaz olayı gördükten sonra Mustafa Kemal'e bir isim takmışlar: "Efsunlu Kemal..." Bu isim askerlerimizin moralini bozmuştu. Gelip soruyorlardı:

"Karşıdaki Türk Birliği'nin komutanı kim? O mu?"
"Hayır... Hayır..." diyorduk,
"O değil, O burada değil, sakin olun..."



--------------------------------------------------------------------------------
Cep Saati

Savaşın en kızgın olduğu günlerden birinde Mustafa Kemal yanında bulunan Nuri Conker'e emirlerini verirken, bu sırada patlayan bir mermi parçası onun kalbinin üzerine isabet eder... Nuri Conker: "Eyvah vuruldunuz Paşam!..." diye bağırınca, Mustafa Kemal hemen: "Öyle bir şey yok, aldığınız emri derhal yerine getiriniz" der. Aslında Nuri Conker'in gördüğü doğruydu. Bir mermi parçası O'nun tam kalbinin üzerine çarpmış fakat büyük bir mucize eseri cebindeki saate rastlamıştı. Birkaç santim sola ya da sağa isabet etse Mustafa Kemal'in kurtulabilmesi mümkün olamayacaktı. Fakat saat parçalanmış, Mustafa Kemal'in hayatı ise kurtulmuştu...


--------------------------------------------------------------------------------

Uçak Kazası

ATATÜRK, son Osmanlı Padîşahları'ndan Mehmet Reşat ile Almanya'ya gitmişti. Askeri üsler gezilirken, bir askeri üsse şereflerine uçaklarla gösteriler yapılacaktı. Birinci Dünya Savaşı öncesi 1910 yıllarında uçaklar az çok gelişme göstermişti. Askeri üsse gösteri yapacak olan uçaklardan birine de ATATÜRK'ün binmesi kararlaştırılmıştı. Planlanan tören zamanı gelince ATATÜRK, uçağa doğru ilerlemeye başladı... Ancak bir anda geri dönerek uçağa binmekten vazgeçtiğini söyler. Bütün ısrarlara rağmen ATATÜRK fikrinden vazgeçmez. Onun yerine bir Alman subayı uçağa biner. Uçak havalandıktan bir müddet sonra arızalanarak düşer. İçindeki Alman subayı ölür!... ATATÜRK uçağa niçin binmek istemediğini açıklamamıştır. O sadece içindeki sese her zaman olduğu gibi kulak vermiş ve mutlak bir ölümden dönmüştür.
BU KEHANETİNE DÜŞMAN GÜÇLERİ DE İNANMAMIŞTI


Düşman Ordusu’nu tamamıyla yoketmek amacıyla başlatılan Büyük Taaruz amacına ulaşmıştı. Ordularını korkunç sondan kurtarmak isteyecek olan itilaf devletlerinden durumu gizleme amacı güden fakat bu başarıları haber alan itilaf devletleri kendisinden görüşmek üzere randevu istedikleri zaman.ATATÜRK elçilere: “Sizinle 9 Eylül 1922 Nif(Kemalpaşa) kasabasında görüşebilirim.” İşin ilginç tarafı,bu sırada Türk Orduları Nif’den çok uzakta bulunuyordu.Ve 9 Eylül’e kadar oraya çarpışarak varmak çok zor,hatta imkansız gibi görülmekteydi.Çünkü bu bir savaştı.Yani kesin tarih verilmesi norma şartlarda hiç bir şekilde mümkün değildi.Savaş sırasında neler olabileceğini kim önceden kestirebilirdi ki? Aradan 10 gün geçti. Bu olayı daha sonra ünlü Nutku’nda kaleme alarak şöyle demiştir: “Dediğim gün Nif’te idim.Fakat benden randevu isteyenler orada yoktu

--------------------------------------------------------------------------------
Annesinin Ölümünü Bilmesi

Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal, aynı saatlerde trenle çıktığı Yurt gezisinde uyumaktaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü kabus yüzünden kan ter içinde uyanır... Bir sigara yakar ve zile basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş'u çağırıp: "Gördüğüm rüya canımı sıktı..." der. Ali Çavuş: "Hayırdır Paşam" deyince ATATÜRK de rüyasını anlatır: "Pek hayır olacağa benzemiyor... Kırlık bir yerdeymisiz. Her taraf yeşillik. Birden bire bir sel geliyor, annemi alıp (kötü söz kullanımı yasaktır)ürüyor. Endişe ediyorum. Yaverlere söyle, İzmir'e telgraf çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar..." Kısa bir süre sonra Yaver Salih'in yolladığı şifreli telgraf ile gelir. ATATÜRK telgrafın şifreli olduğunu derhal anlayarak: "Annem öldü değil mi?" Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: "Başınız sağ olsun Paşam." Gözleri yaşla dolan ATATÜRK: "Bana malum oldu... Bana malum oldu... Bunun kabusunu gördüm ben... Anam... Zavallı çilekeş anam... Benim anam öldü başka analar sağ olsun..." diyerek koltuğuna çöker. Ne yazık ki annesinin cenaze törenine katılamaz ve Yurt gezisini kesmeden, içi kan ağlayarak vatan hizmeti için yoluna devam eder... İşte vatanını herşeyden çok seven ATATÜRK, vatan hizmeti yüzünden biricik annesinin cenazesine bile katılamaz.

--------------------------------------------------------------------------------

Bir rüya daha; 26 Eylül 1938 tarihinde ATATÜRK, rahatsızlığı ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmıştı. Prof. Afet İnan, olayı şöyle anlatıyor: O geceyi rahatsız geçirdi. İlk hafif komayı o zaman atlatmıştı. Ertesi sabahki açıklamasında: 'Demek ölüm böyle olacak' diyerek uzun bir rüya gördüğünü anlattı. 'Salih'e söyle, ikimizde kuyuya düştük, ben ölüyordum fakat o kurtuldu' dedi.' ATATÜRK'ün, burada "kuyuya düşme" sembolü ile gördüğü rüya vizyonu, kendisinin de söylediği gibi ölümünün habercisiydi. Salih Bozok'un kuyudan kurtulması ise, ATATÜRK'ün vefat ettiği gün, buna çok üzülen Salih Bozok'un silahla intihar etmesi ve intihara rağmen sonunda kurtarılmasını simgeliyordu...


--------------------------------------------------------------------------------
El falında ki gerçekler;
İtalya' nın Trablusgarp' a saldırı sırasında bir grup subay da savaşa katılmak için Bingazi şehrine gidiyordu. Bunların arasında Mustafa Kemal de bulunuyordu. Yolda bir bedeviye rastladılar. Bu adam el falından çok iyi anladığını söyleyerek genç subayların fallarına bakmayı teklif etti. Hepsi avuçlarını gösterdiler. Sıra Mustafa Kemal'e gelmişti. Önce elini uzatmak istemedi. Arkadaşlarının ısrarı üzerine O da elini bedeviye uzattı. Sarışın subayın elini sert avuçlarına alan bedevi, bu elin çizgilerine bakar bakmaz, yerinden ayağa fırladı ve büyük bir heyecanla haykırmaya başladı: "Sen padişah olacaksın... Padişah olacak ve 15 yıl hüküm süreceksin..." Gülüştüler ve yollarına devam ettiler... Yıl: 1911' di o sıralarda.
12 yıl sonra 1923' te ATATÜRK, genç Türkiye Devleti'nin Cumhurbaşkanı oldu. Ve 15 yıl hüküm sürdükten sonra 1938' te vefat etti. Bakın kendisi de bu olayı nasıl anlatıyor;

Yıl 1938... Hastalığı iyice ilerlemişti. Karaciğerinin şiştiğini görenler: "İçme paşam" dedikleri zaman, O, Bingazi yollarındaki el falına bakan bedeviyi hatırlatarak güldü: "Arap vaktiyle söylemişti... Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecektir. Hesapça bu son senemizdir."

Daha sonra yanında bulunan Fuat Bulca'ya eğilip fısıldar: "Bingazi'deki falcıyı hatırladın mı. Bana 15 yıl hükümdarlık yapacaksın demişti... İşte 15 yıl Fuat... Vadem doldu..."



--------------------------------------------------------------------------------
Seccadede ki saat 09:08 neydi?

Hint halkı, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda, ATATÜRK'ü ve Türk halkını yalnız bırakmamış ve maddi manevi olarak, Türk halkının yanında yer almışlardı. 1929 yılında, Bir Hintli Mihrace, ATATÜRK'ü Pera Palas'taki 101 no'lu odasında ziyaret etmeye gelmişti...
Mihrace'nin ATATÜRK'ü hangi amaçla ziyarete geldiği bilinmiyor... Mihrace'nin ziyaretinde anlaşılamayan ve işin içinden çıkılamayan, çok daha ilginç bir başka nokta daha vardır...

Mihrace'nin, ATATÜRK'e sunduğu hediyenin kendisinde de bir sır gizliydi... Bu hediye, altın sırmalı Hint işi bir ipek seccadeydi. Seccadenin üzerindeki desende, bir şamdanın asılı olduğu bir düz kemeri; her iki yanında birer güvercinin bulunan, beş kubbeli bir diğer kemerin çevrelediği görülüyordu. Bordur motifi, fillerden oluşuyordu. Desenin en ilginç unsuru ise, her iki kemerin arasındaki, dal kıvrımı ve gül motifleriyle süslü boşlukta yer alan, romen rakamlı bir saat kadranıydı: Bu saat, 09.08'i gösteriyordu...

Esrarengiz Mihrace'nin ziyaretinden 9 yıl sonra, ATATÜRK, hepimizin bildiği gibi, seccadede işlenmiş olan motifte gösterilmiş olan çok yakın bir saatte: 09.05'de vefat etmişti... Beyin ölümü ise 09:08 idi. Seccade halen Beyoğlu - Perapalas'da bulunmaktadır...



--------------------------------------------------------------------------------
Yıllar öncesinden örtünme, fes kalkacak, yönetim şekli Cumhuriyet olacak demişti;

Erzurum Kongresi yapıldığı dönemlerde geçen bir konuşma:
"Mazhar not defterin yanında mı?" "Hayır paşam." "Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel."

Mazhar Müfit Kansu'nun elinde not defteriyle geldiğini görünce, sigarasından bir iki nefes çektikten sonra: "Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bileceksiniz, şartım bu..."

Paşa'nın şartı kabul edildi. Bundan sonrasını olayın şahidi Mazhar Müfit Kansu'nun ağzından dinliyoruz: "Öyleyse tarih koy" dedi. Koydum: 7-8 Temmuz, 1919 Sabaha karşı.

"Pekala yaz" diyerek devam etti.

"Zaferden sonra Hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır... Bu bir.
İki Padişah ve Haneden hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
Üç örtünme kalkacaktır. Dört Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir."

Bu anda kalem elimden düşüverdi. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme bakıyordu. "Neden duraksadın?" dedi. "Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var" dedim. Güldü...

"Bunu zaman gösterir, sen yaz" dedi. "Beş Latin harflerini kabul etmek." "Paşam yeter, yeter..." dedim. Biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile: "Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter" dedim.

Aradan yıllar geçmişti...
örtünme kalktı, fes kalktı. Latin harfleri kabul edildi. Hatta bir gün;

Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu'ndan dönüyordu. Ankara'ya geldiği zaman ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce gözlerime inanamadım!...

Yanında oturan Diyanet İşleri Başkanı' nın başında da bir şapka vardı. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken otomobili durdurdu. Beni yanına çağırdı ve şöyle dedi: "Azizim Mazhar bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?"



--------------------------------------------------------------------------------
Yağmur gibi yağan kurşunların arasından geçiyor;

İngilizler Çanakkale' de cepheyi sökemeyince yeni bir harekete giriştiler. Cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe'yi tutmak lazımdı. Ancak oraya giden tek bir dar yol, harp gemileri tarafından makaslama ateş altında tutuluyordu. Her an 38'lik gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyordu. Bir insanın değil, kuşun bile geçmesine imkan yoktu...
Kireç Tepe'yi tutmak emrini alan askerler, bulundukları yerden çıkmakta tereddüt içindeydiler. Fırsat gözlüyorlardı... Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. ATATÜRK bu hali görünce siperlere koştu. Askerlerin arasına karıştı ve sordu: "Niçin geçemiyorsunuz?"

İçlerinden biri cevap erdi. "Düşman ölüm saçıyor, geçilemez." Bunun üzerine Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden: "Oradan böyle geçilir..," dedi ve ileri fırladı.

Askerler durur mu, onlar da Kumandanları'nın arkasından ileri atıldılar. Toz duman ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar ve tepeyi tuttular. Mustafa Kemal'in ve yanındaki askerlerin vurulmadan o dar geçitten nasıl geçtikleri hiç bir zaman anlaşılamamıştır.... Sevgili okuyucular bu sadece bir kahramanlık öyküsü değildir. Bu kahramanlığın ötesinde büyük bir mucizedir... Ve normal şartlarda açıklanması mümkün değildir...
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ocak 2011       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ülkenin düşmandan kurtarılması
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ocak 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
ATATÜRK' ün hayatındaki gizemlerle dolu olaylardan

Mustafa Kemal yönettiği savaşlarda cephenin ateş altında sık sık dururdu. Siperleri dolaşarak hatta bazen öne çıkarak askerlerin moralini yükseltmeye çalışır, tüm gelişmeleri yakından takip ederdi. ATATÜRK'ü karalayan bir yazar olarak eleştirilen ve bir zamanlar kitabı Türkiye'de yasaklanan H.C. Armstrong bile "Bozkurt" adlı kitabında Mustafa Kemal'in mucizevi bir şekilde vurulamadığından bahseder:
Bir keresinde yeni kazılmış bir siperin dışında duruyordu. -buraya dikkat edin, siperin dışında duruyor- Avcılarımızın yoğun ateşi altındaydı. Bir İngiliz Bataryası da o sipere ateş açtı. Toplar gitgide daha yakınlarına düşmeye başladı. Mustafa Kemal' in vurulması matematiksel olarak kesindi. Kurmayları sipere girmesi için yalvarmaya başladılar. Dürbünle görüyorduk. Fakat o sigara yakıp gayet sakin bir şekilde sigara içmeye başladı. Ne yakınında patlayan şarapneller, ne de yoğun avcı ateşi ile Mustafa Kemal'e bir şey olmuyordu. Çünkü O'nu vuramıyorduk. O, zaman zaman eline bir tüfek alıp yoğun ateş altında Avustralya siperlerine dikkatli, telaşsız ve isabetli atışlar yapıyordu. Bu kısa menzilde bile avcılarımız onu vurmayı başaramıyorlardı. Vurulmuyordu... Onu vuramıyorduk...

Bu inanılmaz gerçeği büyük bir şaşkınlıkla kaleme alan Armstrong, sonra şöyle devam ediyor: Sonra duyduk ki, Mehmetçik adı verilen Türk Neferleri bu inanılmaz olayı gördükten sonra Mustafa Kemal'e bir isim takmışlar: "Efsunlu Kemal..." Bu isim askerlerimizin moralini bozmuştu. Gelip soruyorlardı:

"Karşıdaki Türk Birliği'nin komutanı kim? O mu?"
"Hayır... Hayır..." diyorduk,
"O değil, O burada değil, sakin olun..."



--------------------------------------------------------------------------------
Cep Saati

Savaşın en kızgın olduğu günlerden birinde Mustafa Kemal yanında bulunan Nuri Conker'e emirlerini verirken, bu sırada patlayan bir mermi parçası onun kalbinin üzerine isabet eder... Nuri Conker: "Eyvah vuruldunuz Paşam!..." diye bağırınca, Mustafa Kemal hemen: "Öyle bir şey yok, aldığınız emri derhal yerine getiriniz" der. Aslında Nuri Conker'in gördüğü doğruydu. Bir mermi parçası O'nun tam kalbinin üzerine çarpmış fakat büyük bir mucize eseri cebindeki saate rastlamıştı. Birkaç santim sola ya da sağa isabet etse Mustafa Kemal'in kurtulabilmesi mümkün olamayacaktı. Fakat saat parçalanmış, Mustafa Kemal'in hayatı ise kurtulmuştu...


--------------------------------------------------------------------------------

Uçak Kazası

ATATÜRK, son Osmanlı Padîşahları'ndan Mehmet Reşat ile Almanya'ya gitmişti. Askeri üsler gezilirken, bir askeri üsse şereflerine uçaklarla gösteriler yapılacaktı. Birinci Dünya Savaşı öncesi 1910 yıllarında uçaklar az çok gelişme göstermişti. Askeri üsse gösteri yapacak olan uçaklardan birine de ATATÜRK'ün binmesi kararlaştırılmıştı. Planlanan tören zamanı gelince ATATÜRK, uçağa doğru ilerlemeye başladı... Ancak bir anda geri dönerek uçağa binmekten vazgeçtiğini söyler. Bütün ısrarlara rağmen ATATÜRK fikrinden vazgeçmez. Onun yerine bir Alman subayı uçağa biner. Uçak havalandıktan bir müddet sonra arızalanarak düşer. İçindeki Alman subayı ölür!... ATATÜRK uçağa niçin binmek istemediğini açıklamamıştır. O sadece içindeki sese her zaman olduğu gibi kulak vermiş ve mutlak bir ölümden dönmüştür.
BU KEHANETİNE DÜŞMAN GÜÇLERİ DE İNANMAMIŞTI


Düşman Ordusu’nu tamamıyla yoketmek amacıyla başlatılan Büyük Taaruz amacına ulaşmıştı. Ordularını korkunç sondan kurtarmak isteyecek olan itilaf devletlerinden durumu gizleme amacı güden fakat bu başarıları haber alan itilaf devletleri kendisinden görüşmek üzere randevu istedikleri zaman.ATATÜRK elçilere: “Sizinle 9 Eylül 1922 Nif(Kemalpaşa) kasabasında görüşebilirim.” İşin ilginç tarafı,bu sırada Türk Orduları Nif’den çok uzakta bulunuyordu.Ve 9 Eylül’e kadar oraya çarpışarak varmak çok zor,hatta imkansız gibi görülmekteydi.Çünkü bu bir savaştı.Yani kesin tarih verilmesi norma şartlarda hiç bir şekilde mümkün değildi.Savaş sırasında neler olabileceğini kim önceden kestirebilirdi ki? Aradan 10 gün geçti. Bu olayı daha sonra ünlü Nutku’nda kaleme alarak şöyle demiştir: “Dediğim gün Nif’te idim.Fakat benden randevu isteyenler orada yoktu

--------------------------------------------------------------------------------
Annesinin Ölümünü Bilmesi

Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal, aynı saatlerde trenle çıktığı Yurt gezisinde uyumaktaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü kabus yüzünden kan ter içinde uyanır... Bir sigara yakar ve zile basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş'u çağırıp: "Gördüğüm rüya canımı sıktı..." der. Ali Çavuş: "Hayırdır Paşam" deyince ATATÜRK de rüyasını anlatır: "Pek hayır olacağa benzemiyor... Kırlık bir yerdeymisiz. Her taraf yeşillik. Birden bire bir sel geliyor, annemi alıp (kötü söz kullanımı yasaktır)ürüyor. Endişe ediyorum. Yaverlere söyle, İzmir'e telgraf çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar..." Kısa bir süre sonra Yaver Salih'in yolladığı şifreli telgraf ile gelir. ATATÜRK telgrafın şifreli olduğunu derhal anlayarak: "Annem öldü değil mi?" Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: "Başınız sağ olsun Paşam." Gözleri yaşla dolan ATATÜRK: "Bana malum oldu... Bana malum oldu... Bunun kabusunu gördüm ben... Anam... Zavallı çilekeş anam... Benim anam öldü başka analar sağ olsun..." diyerek koltuğuna çöker. Ne yazık ki annesinin cenaze törenine katılamaz ve Yurt gezisini kesmeden, içi kan ağlayarak vatan hizmeti için yoluna devam eder... İşte vatanını herşeyden çok seven ATATÜRK, vatan hizmeti yüzünden biricik annesinin cenazesine bile katılamaz.

--------------------------------------------------------------------------------

Bir rüya daha; 26 Eylül 1938 tarihinde ATATÜRK, rahatsızlığı ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmıştı. Prof. Afet İnan, olayı şöyle anlatıyor: O geceyi rahatsız geçirdi. İlk hafif komayı o zaman atlatmıştı. Ertesi sabahki açıklamasında: 'Demek ölüm böyle olacak' diyerek uzun bir rüya gördüğünü anlattı. 'Salih'e söyle, ikimizde kuyuya düştük, ben ölüyordum fakat o kurtuldu' dedi.' ATATÜRK'ün, burada "kuyuya düşme" sembolü ile gördüğü rüya vizyonu, kendisinin de söylediği gibi ölümünün habercisiydi. Salih Bozok'un kuyudan kurtulması ise, ATATÜRK'ün vefat ettiği gün, buna çok üzülen Salih Bozok'un silahla intihar etmesi ve intihara rağmen sonunda kurtarılmasını simgeliyordu...


--------------------------------------------------------------------------------
El falında ki gerçekler;
İtalya' nın Trablusgarp' a saldırı sırasında bir grup subay da savaşa katılmak için Bingazi şehrine gidiyordu. Bunların arasında Mustafa Kemal de bulunuyordu. Yolda bir bedeviye rastladılar. Bu adam el falından çok iyi anladığını söyleyerek genç subayların fallarına bakmayı teklif etti. Hepsi avuçlarını gösterdiler. Sıra Mustafa Kemal'e gelmişti. Önce elini uzatmak istemedi. Arkadaşlarının ısrarı üzerine O da elini bedeviye uzattı. Sarışın subayın elini sert avuçlarına alan bedevi, bu elin çizgilerine bakar bakmaz, yerinden ayağa fırladı ve büyük bir heyecanla haykırmaya başladı: "Sen padişah olacaksın... Padişah olacak ve 15 yıl hüküm süreceksin..." Gülüştüler ve yollarına devam ettiler... Yıl: 1911' di o sıralarda.
12 yıl sonra 1923' te ATATÜRK, genç Türkiye Devleti'nin Cumhurbaşkanı oldu. Ve 15 yıl hüküm sürdükten sonra 1938' te vefat etti. Bakın kendisi de bu olayı nasıl anlatıyor;

Yıl 1938... Hastalığı iyice ilerlemişti. Karaciğerinin şiştiğini görenler: "İçme paşam" dedikleri zaman, O, Bingazi yollarındaki el falına bakan bedeviyi hatırlatarak güldü: "Arap vaktiyle söylemişti... Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecektir. Hesapça bu son senemizdir."

Daha sonra yanında bulunan Fuat Bulca'ya eğilip fısıldar: "Bingazi'deki falcıyı hatırladın mı. Bana 15 yıl hükümdarlık yapacaksın demişti... İşte 15 yıl Fuat... Vadem doldu..."



--------------------------------------------------------------------------------
Seccadede ki saat 09:08 neydi?

Hint halkı, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda, ATATÜRK'ü ve Türk halkını yalnız bırakmamış ve maddi manevi olarak, Türk halkının yanında yer almışlardı. 1929 yılında, Bir Hintli Mihrace, ATATÜRK'ü Pera Palas'taki 101 no'lu odasında ziyaret etmeye gelmişti...
Mihrace'nin ATATÜRK'ü hangi amaçla ziyarete geldiği bilinmiyor... Mihrace'nin ziyaretinde anlaşılamayan ve işin içinden çıkılamayan, çok daha ilginç bir başka nokta daha vardır...

Mihrace'nin, ATATÜRK'e sunduğu hediyenin kendisinde de bir sır gizliydi... Bu hediye, altın sırmalı Hint işi bir ipek seccadeydi. Seccadenin üzerindeki desende, bir şamdanın asılı olduğu bir düz kemeri; her iki yanında birer güvercinin bulunan, beş kubbeli bir diğer kemerin çevrelediği görülüyordu. Bordur motifi, fillerden oluşuyordu. Desenin en ilginç unsuru ise, her iki kemerin arasındaki, dal kıvrımı ve gül motifleriyle süslü boşlukta yer alan, romen rakamlı bir saat kadranıydı: Bu saat, 09.08'i gösteriyordu...

Esrarengiz Mihrace'nin ziyaretinden 9 yıl sonra, ATATÜRK, hepimizin bildiği gibi, seccadede işlenmiş olan motifte gösterilmiş olan çok yakın bir saatte: 09.05'de vefat etmişti... Beyin ölümü ise 09:08 idi. Seccade halen Beyoğlu - Perapalas'da bulunmaktadır...



--------------------------------------------------------------------------------
Yıllar öncesinden örtünme, fes kalkacak, yönetim şekli Cumhuriyet olacak demişti;

Erzurum Kongresi yapıldığı dönemlerde geçen bir konuşma:
"Mazhar not defterin yanında mı?" "Hayır paşam." "Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel."

Mazhar Müfit Kansu'nun elinde not defteriyle geldiğini görünce, sigarasından bir iki nefes çektikten sonra: "Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bileceksiniz, şartım bu..."

Paşa'nın şartı kabul edildi. Bundan sonrasını olayın şahidi Mazhar Müfit Kansu'nun ağzından dinliyoruz: "Öyleyse tarih koy" dedi. Koydum: 7-8 Temmuz, 1919 Sabaha karşı.

"Pekala yaz" diyerek devam etti.

"Zaferden sonra Hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır... Bu bir.
İki Padişah ve Haneden hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
Üç örtünme kalkacaktır. Dört Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir."

Bu anda kalem elimden düşüverdi. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme bakıyordu. "Neden duraksadın?" dedi. "Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var" dedim. Güldü...

"Bunu zaman gösterir, sen yaz" dedi. "Beş Latin harflerini kabul etmek." "Paşam yeter, yeter..." dedim. Biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile: "Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter" dedim.

Aradan yıllar geçmişti...
örtünme kalktı, fes kalktı. Latin harfleri kabul edildi. Hatta bir gün;

Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu'ndan dönüyordu. Ankara'ya geldiği zaman ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce gözlerime inanamadım!...

Yanında oturan Diyanet İşleri Başkanı' nın başında da bir şapka vardı. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken otomobili durdurdu. Beni yanına çağırdı ve şöyle dedi: "Azizim Mazhar bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?"



--------------------------------------------------------------------------------
Yağmur gibi yağan kurşunların arasından geçiyor;

İngilizler Çanakkale' de cepheyi sökemeyince yeni bir harekete giriştiler. Cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe'yi tutmak lazımdı. Ancak oraya giden tek bir dar yol, harp gemileri tarafından makaslama ateş altında tutuluyordu. Her an 38'lik gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyordu. Bir insanın değil, kuşun bile geçmesine imkan yoktu...
Kireç Tepe'yi tutmak emrini alan askerler, bulundukları yerden çıkmakta tereddüt içindeydiler. Fırsat gözlüyorlardı... Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. ATATÜRK bu hali görünce siperlere koştu. Askerlerin arasına karıştı ve sordu: "Niçin geçemiyorsunuz?"

İçlerinden biri cevap erdi. "Düşman ölüm saçıyor, geçilemez." Bunun üzerine Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden: "Oradan böyle geçilir..," dedi ve ileri fırladı.

Askerler durur mu, onlar da Kumandanları'nın arkasından ileri atıldılar. Toz duman ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar ve tepeyi tuttular. Mustafa Kemal'in ve yanındaki askerlerin vurulmadan o dar geçitten nasıl geçtikleri hiç bir zaman anlaşılamamıştır.... Sevgili okuyucular bu sadece bir kahramanlık öyküsü değildir. Bu kahramanlığın ötesinde büyük bir mucizedir... Ve normal şartlarda açıklanması mümkün değildir...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ekim 2011       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KISA OLARAK ATATÜRKÜN YAŞAMINDAKİ GELİŞMELER NELERDİR?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Kasım 2011       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
atatürkün hayatındaki önemli evreler nelerdir ??? (acill)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Kasım 2011       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk'ün hayatındaki önemli evreler hakkında bir ödevim var.Mümkün olduğunca uzun cevap verirseniz sevinirim.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Kasım 2011       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
benimde performans ödevim var ve 9 gün içinde teslim etmem lazım en kısa şeklide 10 maddeyle yazabilir misiniz?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Kasım 2011       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ataturkun hakkında önemlı evreler hakkında odevım var yardımcı olurmusunuz acıl hemen şımdı lutfennnnnn
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Kasım 2011       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk’ün gençliğe armağan ettiği ve “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan 19 Mayıs’ın önemini anlayabilmek için onun 16–19 Mayıs 1919 tarihleri arasında gerçekleştirdiği İstanbul-Samsun yolculuğunu bir kez daha hatırlamamız gerekir.
Atatürk’ün Samsun’a ayak basışı, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki önemli olaylardan biridir. Türk Milleti Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken büyük bir lider, Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıktı ve Samsun’a ayak basarak “Kurtuluş” yolunu açtı. Bu nedenle Atatürk’ün 16–19 Mayıs 1919 tarihleri arasında gerçekleştirdiği, İstanbul’dan başlayan yolculuğu bir kurtuluş dönemini simgeler. Ata’nın Samsun’a ayak basışının taşıdığı önemi, onun “Büyük Nutku”nu 19 Mayıs 1919 tarihi ile başlatmasından da anlayabiliriz.
Samsun işgal kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan büyük öneme sahipti ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir kapıydı. İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askerî birlik çıkarmışlardı.
Buna tepki olarak Türk Makinalı Tüfek birliğinden Hamdi adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması dikkatleri bu bölgeye çekti ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silâhlandığı konusundaki şikâyetleri üzerine bu bölgeye güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesine karar verildi. Bu kumandan Mustafa Kemal Atatürk’tü ve Atatürk uzun zamandan beri ülkenin içinde bulunduğu bu umutsuz duruma üzülüyor ve birşeyler yapmak için Anadolu’ya geçmek istiyordu. Bu O’nun için bulunmaz fırsattı. İstanbul-Samsun yolculuğu öncesinde Atatürk’le Padişah Vahdettin arasında geçen konuşmayı Atatürk şöyle anlatır:
“-Paşa, Paşa!… Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin! Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir! Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden daha önemli olabilir… Paşa, Paşa… Devleti kurtarabilirsin! “ Ulu önder, bu sözler üzerine düşüncelerini şöyle dile getirir:
Bu sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle içtenlikle mi konuşuyor?…O Vahdettin ki… Bütün yaptıklarından pişman mı olmuştur? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir yorum ile başka konulara girişmeyi ürkütücü saydım, kendine karşılık verdim:
—Kişiliğe güveninize ve bana bunca yüz verişinize teşekkür ederim… Elimden gelen hizmeti esirgemeyeceğime lütfen güveniniz…”
Atatürk bu konuşmada plânlarının sezilmiş olabileceği duygusuna kapılmıştı ama, O’nu bekleyen ve O’na güvenen bir“Türk Milleti” vardı.
Atatürk ile beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü başlayacak yolculuğa gemi kaptanı İsmail Hakkı Durusu dışında 18 kişi eşlik eder.
Atatürk beraberindeki kişilerle 16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra “Bandırma” adındaki eski bir vapurla Galata rıhtımından ayrılır. Bandırma Vapuru bir gün sonra, saat 21.40 sıralarında İnebolu’ya varır.
18 Mayıs 1919 Pazartesi günüyse beklenen yolculuğun sonuna gelinir. Yolcular Kalyon Burnu denilen yerden sandallarla Merkez iskelesine çıkarılırlar. Bu sandallardan birinin sahibi olan İsmail Yurtsever anılarında, o zaman için Atatürk’ü tanımadığını söyler, Atatürk’ü sandalda ve Samsun’da iken geniş yakalı lejyon kaputu ve başında kalpakla gördüğünü anlatır. Atatürk, İstanbul’dan başlayan ve Samsun’da sona eren yolculuk esnasında, görevli bir askerdi ve giyimi de buna uygundu ancak Samsun’a ayak bastığı günden birkaç gün sonra asker değil, sivil olarak hareket edecekti.
Atatürk’ün Samsun’a çıkışında gördüğü manzara pek parlak değildi. Şehirde İngiliz işgal kuvvetleri vardı. Pontusçular sokaklarda kol geziyordu. Halk kendisini koruyamayacak durumdaydı. Atatürk bugün müze haline getirilen Hıntıka Palas’ta kaldıkları süre içinde hep bu sorunları düşündü, yolculukta geçirdiği uykusuz geceler sona ermemişti; şimdi de burada uykusuz geceler başlıyordu. Ama O’nda ve O’nun gibi düşünenlerde bu azim oldukça hiçbir engel aşılmaz değildi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Nisan 2012       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1881
Mustafa'nın Selanik'te dünyaya gelmesi.


1893
Mustafa Selanik'teki Askeri Hazırlık Okuluna başlar ve burada öğretmeni
tarafından kendisine ikinci ismi "Kemal" verilir.


1895
Mustafa Kemal Manastırdaki Askeri Liseye başlar.


1899
Mustafa Kemal İstanbul'da Harbiye'nin hazırlık sınıfına başlar.


1902
Mustafa Kemal Harbiye'den mezun olur ve buradan sonra Harp Akademisine
devam eder.


Ocak 1905
Mustafa Kemal Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun
olur ve Şam'da bulunan Beşinci Orduda görev almak üzere Şam'a gönderilir.


Ekim 1906
Mustafa Kemal ve arkadaşları Şam'da "Vatan ve Hürriyet" adıyla gizli bir
dernek kurarlar.


Eylül 1907
Mustafa Kemal Üçüncü Orduya tayin edilir ve Selanik'e gönderilir.


13 Eylül 1911
Mustafa Kemal İstanbul'daki Genel Kurmaya tayin edilir.


9 Ocak 1912
Mustafa Kemal Libya'daki Tobruk taarruzunu başarılı bir şekilde yönetir.


25 Kasım 1912
Mustafa Kemal Hareket Başkanı olarak Akdeniz Boğazları özel Kuvvetlerine
atanır.


27 Ekim 1913
Mustafa Kemal Sofya'ya Askeri Ataşe olarak atanır.


25 Nisan 1915
İttifak Devletleri Arı burnuna çıkarma yaparlar ve Mustafa Kemal Tümeni
ile ilerlemelerini durdurur.


9 Ağustos 1915
Mustafa Kemal Anafartalar Grup Kumandanlığına getirilir.


1 Nisan 1916
Mustafa Kemal Tuğgeneralliğe terfi eder.


6-7 Ağustos 1916
Mustafa Kemal Bitlis ve Muş'u düşmandan geri alır.


31 Ekim 1918
Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Grup Kumandanı olur.


30 Nisan 1919
Mustafa Kemal Erzurum'da bulunan Dokuzuncu Orduya geniş yetkilerle
Müfettiş olarak atanır.


16 Mayıs 1919
Mustafa Kemal İstanbul'u terk eder.


19 Mayıs 1919
Mustafa Kemal Samsun'a ayak basar.


8 Temmuz 1919
Mustafa Kemal gerek Üçüncü Ordu Müfettişliği görevinden gerekse
ordudan istifa eder.


23 Temmuz 1919
Mustafa Kemal Erzurum Kongresi Başkanlığına getirilir.


4 Eylül 1919
Mustafa Kemal Sivas Kongresi Başkanlığına getirilir.


27 Aralık 1919
Mustafa Kemal İcra Heyeti ile Ankara'ya gelir.


23 Nisan 1920
Mustafa Kemal Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisini açar.


11 Mayıs 1920
Mustafa Kemal İstanbul hükümeti tarafından ölüme mahkum edilir.


5 Ağustos 1921
Mustafa Kemal Büyük Millet Meclisi tarafından Başkumandan olarak atanır.


23 Ağustos 1921
Türk birliklerinin Mustafa Kemal tarafından yönetildiği Sakarya savaşı başlar.


19 Eylül 1921
Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ile Gazi
unvanını verir.


26 Ağustos 1922
Gazi Mustafa Kemal Büyük Taarruzu Kocatepe'den yönetmeye başlar.


30 Ağustos 1922
Gazi Mustafa Kemal Paşa Dumlupınar savaşını kazanır.


10 Eylül 1922
Gazi Mustafa Kemal İzmir'e girer.


1 Kasım 1922
Büyük Millet Meclisi, Gazi Mustafa Kemal'in Hilafetin kaldırılması
Yönündeki önerisini kabul eder.


14 Ocak 1923
Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım İzmir'de vefat eder.


29 Ekim 1923
Türkiye Cumhuriyetinin ilan edilmesi ve Gazi Mustafa Kemal'in
ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi.


24 Ağustos 1924
Gazi Mustafa Kemal İstanbul Sarayburnu'nda ilk kez şapka giyer.


9 Ağustos 1928
Gazi Mustafa Kemal Sarayburnu'nda yeni Türk Alfabesi ile ilgili konuşma yapar.


12 Nisan 1931
Gazi Mustafa Kemal Türk Tarih Kurumunu kurar.


12 Temmuz 1932
Gazi Mustafa Kemal Türk Dil Kurumunu kurar.


16 Haziran 1934
Büyük Millet Meclisi bir yasa geçirerek Gazi Mustafa Kemal'e "Atatürk"
soyadını verme kararı alır.


10 Kasım 1938
Atatürk vefat eder.

Kaynak: atatrkn nemli evreleri nelerdir OdevSor.com

Benzer Konular

17 Ekim 2012 / özlem canbaz Soru-Cevap
19 Ocak 2011 / »aQuaSpRéaS« Cevaplanmış
14 Aralık 2011 / Misafir Soru-Cevap
29 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap