Arama

Engellilerin durumu cennette nasıl olacaktır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 20 Temmuz 2011 Gösterim: 13.910 Cevap: 1
SUNU - avatarı
SUNU
Ziyaretçi
13 Nisan 2010       Mesaj #1
SUNU - avatarı
Ziyaretçi
Dünyaya özürlü gelipte cennetlik kişilerin durumu orda nasıl olacak
EN İYİ CEVABI Efulim verdi
Alıntı
SUNU adlı kullanıcıdan alıntı

Dünyaya özürlü gelipte cennetlik kişilerin durumu orda nasıl olacak

Yüce Rabbimiz kudsî hadislerinde buyurmuşlar ki:
“Ben kulumun iki sevgilisini (yani iki gözünü) almakla imtihan ettiğimde, o buna sabrederse iki göze bedel olarak ona cenneti veririm.”(1)
Sponsorlu Bağlantılar
Peygamber Efendimiz de buyurmuşlar ki:
“Mümin bir kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü isabet etse, hattâ ayağına bir diken batsa… Bunlar, müminin günahlarına keffaret olur.”(2)
SAR’ALI KADIN
Atâ bin Ebî Rebâh’ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
Abdullah bin Abbâs -radıyallahu anhümâ- bana:
- Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi? dedi.
Ben:
- Evet, göster, dedim.
İbn-i Abbâs şöyle dedi:
- Şu siyah kadın var ya, işte bu kadın birgün Hz. Peygamber’e (s.a.v) geldi ve:
- Beni sar’a tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allah’a dua eder misiniz, dedi.
Hz. Peygamber (s.a.v):
-Eğer sabredeyim dersen, sana cennet vardır. Ama yine de istersen, sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim, buyurdu.
Bunun üzerine kadın:
- Ben (hastalığıma) sabrederim. Ancak sar’a tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua buyurunuz, dedi.
Hz. Peygamber de sadece bu kadarı için ona dua etti.(3)
Bütün engelli kardeşlerime sesleniyor ve diyorum ki:
Bu sar’a hastalığı nasıl bu kadının cennete gitmesini garantilemişse, sizin engelli haliniz, hastalıklarınız ve musibetleriniz de sabırlı, şükürlü olduğunuz takdir de inşallah sizin cennete gitmenizi garanti edecektir.

AKIL HASTALARININ AHİRETTEKİ DURUMU
Efendimiz buyurmuşlar ki:
“Üç kimseden kalem kaldırıldı: Büluğ çağına erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifa buluncaya kadar akıl hastasından.”(4) Yani bunlar yaptıklarından veya yapmadıklarından sorumlu tutulmayacaklardır. Bu demektir ki bunlar da cennetliktir.

ALLAH ENGELLİLERİN YANINDA
“Ben kalbi kırıklarla beraberim”(5) buyuran Allah, bunu Kur’an’ıyla da teyid etmiştir. Hem de alemin gözü, gözdesi, efdali, eşrefi, rahmeti, muhabbeti, kemali, cemali, fahrı, iftiharı ve Kendi Habib-i Edib’i Muhammed Mustafa’sına rağmen. (s.a.v)
Peygamberimiz (s.a.v) Mekke’nin ileri gelenlerine İslam’ı anlatıyordu. Gözleri görmeyen Ümm-i Mektum’ın oğlu Abdullah geldi. Abdullah İslam’ı öğrenmeye çok düşkündü. “Ey Allah’ın Rasulü! Allah’ın sana öğrettiklerini bana öğretir misin?” dedi. Bunu bir kaç kez tekrarlayınca, Peygamber’imiz, yüzünü ekşitti.
Peygamberimizin bu tavrı, onu küçük gördüğünden değil, müşriklere İslamiyet’I anlatma ve tebliğ fırsatını kaçırma endişesindendi. Söz yok, sadece bir yüz hareketi ve bir mimik vardı. Hepsi o kadar. İşte bu kadarına da Allah’ın izni ve rızası yoktu ki Allah, indirdiği ayetleriyle Habib-I Edibini uyardı. Bu uyarı Onun (s.a.v) şahsında bütün ümmete bir uyarı idi.
Aşağıda arz edeceğim ayetleriyle Yüce Allah, engellilerin yanında olduğunu, bırakın maddi haklarının çiğnenmesini, onur ve gururlarının ve manevî haklarının dahi incinmesine razı olmadığını ve olmayacağını, onlara sahip çıktığını, onlara sahip çıkana sahip çıkacağını bütün insanlığa ilan etti. Ve şöyle buyurdu:
Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü. Belki o temizlenecek,yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince, Sen ona yöneliyorsun. Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin. Fakat Allah’tan korkup koşarak sana gelenle sen ilgilenmiyorsun. Hayır! Sakın bir daha böyle yapma. Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Dileğen bunlardan (Kur’an’dan) öğüt alır.
İşte insan hakkına, engelli hakkına saygı buna derler. Yedinci asrın başlarında gelen bu zarafet, bu nezaket, bu hak ve bu saygının neresindedir acaba çağdaş dedikleri medeniyet?
Engellilerin hakkını, onurunu zayi etmeyen Allah hangi hakkı zayı eder? Bir engellinin onurunu kırıcı en ufak bir davranışı Sevgilisi’nin yanına koymayan Allah, hangi zalimin zulmünü yanına koyar?
Bu olaydan sonra her ne zaman Peygamberimiz a’ma Abdullah’ı görmüşse ona:
-Merhaba ey kendisi hakkında Rabbimin beni uyardığı zat, hoş geldin, der,(7) Abdullah’ı muhabbetinin bağrına basarmış.
Hz. Enes (r.a) anlatıyor:
Rasulullah’ın Zahir adında bir sahabesi vardı. Bu zat, çölden şehre geldikçe çiçek, meyve ve bitkilerden hediye getirirdi. Peygamberimiz (s.a.s.): “Zahir bizim badiyemiz (köyümüz,tarlamız), Biz de onun şehriyiz!” derdi. Çünkü Peygamberimiz de (s.a.s.) çöle dönen Zahir’e şehir ürünlerinden hediyeler verirdi.
Birgün Zahir çölden gelmiş, pazarda mallarını satacak yer ararken Peygamberimiz (s.a.s.) takip etmiş ve onu arkasından yakalayıp elleriyle gözlerini kapatmıştı. Zahir: “Kimdir o?” derken, göz ucuyla süzünce Rasûlullâh (s.a.s.) olduğunu anlamıştı.
Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.s.) şaka ile: “Bu köleyi kim satın alır?” diyor; Zahir: “Bana kimse kıymet biçmez Ya Rasûlullâh! Zira ben sakat ve çirkin bir adamım!” deyince Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Ey Zahir, dıştan bakanlara göre öyle fazla kıymet biçilmezse de senin Allah katında değerin çok büyüktür.”

Kaynak
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
20 Temmuz 2011       Mesaj #2
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
SUNU adlı kullanıcıdan alıntı

Dünyaya özürlü gelipte cennetlik kişilerin durumu orda nasıl olacak

Yüce Rabbimiz kudsî hadislerinde buyurmuşlar ki:
“Ben kulumun iki sevgilisini (yani iki gözünü) almakla imtihan ettiğimde, o buna sabrederse iki göze bedel olarak ona cenneti veririm.”(1)
Sponsorlu Bağlantılar
Peygamber Efendimiz de buyurmuşlar ki:
“Mümin bir kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü isabet etse, hattâ ayağına bir diken batsa… Bunlar, müminin günahlarına keffaret olur.”(2)
SAR’ALI KADIN
Atâ bin Ebî Rebâh’ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
Abdullah bin Abbâs -radıyallahu anhümâ- bana:
- Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi? dedi.
Ben:
- Evet, göster, dedim.
İbn-i Abbâs şöyle dedi:
- Şu siyah kadın var ya, işte bu kadın birgün Hz. Peygamber’e (s.a.v) geldi ve:
- Beni sar’a tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allah’a dua eder misiniz, dedi.
Hz. Peygamber (s.a.v):
-Eğer sabredeyim dersen, sana cennet vardır. Ama yine de istersen, sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim, buyurdu.
Bunun üzerine kadın:
- Ben (hastalığıma) sabrederim. Ancak sar’a tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua buyurunuz, dedi.
Hz. Peygamber de sadece bu kadarı için ona dua etti.(3)
Bütün engelli kardeşlerime sesleniyor ve diyorum ki:
Bu sar’a hastalığı nasıl bu kadının cennete gitmesini garantilemişse, sizin engelli haliniz, hastalıklarınız ve musibetleriniz de sabırlı, şükürlü olduğunuz takdir de inşallah sizin cennete gitmenizi garanti edecektir.

AKIL HASTALARININ AHİRETTEKİ DURUMU
Efendimiz buyurmuşlar ki:
“Üç kimseden kalem kaldırıldı: Büluğ çağına erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifa buluncaya kadar akıl hastasından.”(4) Yani bunlar yaptıklarından veya yapmadıklarından sorumlu tutulmayacaklardır. Bu demektir ki bunlar da cennetliktir.

ALLAH ENGELLİLERİN YANINDA
“Ben kalbi kırıklarla beraberim”(5) buyuran Allah, bunu Kur’an’ıyla da teyid etmiştir. Hem de alemin gözü, gözdesi, efdali, eşrefi, rahmeti, muhabbeti, kemali, cemali, fahrı, iftiharı ve Kendi Habib-i Edib’i Muhammed Mustafa’sına rağmen. (s.a.v)
Peygamberimiz (s.a.v) Mekke’nin ileri gelenlerine İslam’ı anlatıyordu. Gözleri görmeyen Ümm-i Mektum’ın oğlu Abdullah geldi. Abdullah İslam’ı öğrenmeye çok düşkündü. “Ey Allah’ın Rasulü! Allah’ın sana öğrettiklerini bana öğretir misin?” dedi. Bunu bir kaç kez tekrarlayınca, Peygamber’imiz, yüzünü ekşitti.
Peygamberimizin bu tavrı, onu küçük gördüğünden değil, müşriklere İslamiyet’I anlatma ve tebliğ fırsatını kaçırma endişesindendi. Söz yok, sadece bir yüz hareketi ve bir mimik vardı. Hepsi o kadar. İşte bu kadarına da Allah’ın izni ve rızası yoktu ki Allah, indirdiği ayetleriyle Habib-I Edibini uyardı. Bu uyarı Onun (s.a.v) şahsında bütün ümmete bir uyarı idi.
Aşağıda arz edeceğim ayetleriyle Yüce Allah, engellilerin yanında olduğunu, bırakın maddi haklarının çiğnenmesini, onur ve gururlarının ve manevî haklarının dahi incinmesine razı olmadığını ve olmayacağını, onlara sahip çıktığını, onlara sahip çıkana sahip çıkacağını bütün insanlığa ilan etti. Ve şöyle buyurdu:
Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü. Belki o temizlenecek,yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek. Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince, Sen ona yöneliyorsun. Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin. Fakat Allah’tan korkup koşarak sana gelenle sen ilgilenmiyorsun. Hayır! Sakın bir daha böyle yapma. Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Dileğen bunlardan (Kur’an’dan) öğüt alır.
İşte insan hakkına, engelli hakkına saygı buna derler. Yedinci asrın başlarında gelen bu zarafet, bu nezaket, bu hak ve bu saygının neresindedir acaba çağdaş dedikleri medeniyet?
Engellilerin hakkını, onurunu zayi etmeyen Allah hangi hakkı zayı eder? Bir engellinin onurunu kırıcı en ufak bir davranışı Sevgilisi’nin yanına koymayan Allah, hangi zalimin zulmünü yanına koyar?
Bu olaydan sonra her ne zaman Peygamberimiz a’ma Abdullah’ı görmüşse ona:
-Merhaba ey kendisi hakkında Rabbimin beni uyardığı zat, hoş geldin, der,(7) Abdullah’ı muhabbetinin bağrına basarmış.
Hz. Enes (r.a) anlatıyor:
Rasulullah’ın Zahir adında bir sahabesi vardı. Bu zat, çölden şehre geldikçe çiçek, meyve ve bitkilerden hediye getirirdi. Peygamberimiz (s.a.s.): “Zahir bizim badiyemiz (köyümüz,tarlamız), Biz de onun şehriyiz!” derdi. Çünkü Peygamberimiz de (s.a.s.) çöle dönen Zahir’e şehir ürünlerinden hediyeler verirdi.
Birgün Zahir çölden gelmiş, pazarda mallarını satacak yer ararken Peygamberimiz (s.a.s.) takip etmiş ve onu arkasından yakalayıp elleriyle gözlerini kapatmıştı. Zahir: “Kimdir o?” derken, göz ucuyla süzünce Rasûlullâh (s.a.s.) olduğunu anlamıştı.
Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.s.) şaka ile: “Bu köleyi kim satın alır?” diyor; Zahir: “Bana kimse kıymet biçmez Ya Rasûlullâh! Zira ben sakat ve çirkin bir adamım!” deyince Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Ey Zahir, dıştan bakanlara göre öyle fazla kıymet biçilmezse de senin Allah katında değerin çok büyüktür.”

Kaynak
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

21 Haziran 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
6 Eylül 2009 / Misafir Soru-Cevap
11 Temmuz 2010 / Gabriella Hz. Muhammed
13 Nisan 2010 / SUNU Soru-Cevap