Arama

Türkiye'nin katıldığı uluslararası anlaşmalar hakkında bilgi verir misiniz?

Güncelleme: 30 Nisan 2010 Gösterim: 12.681 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
balkan atantı
sadapat paktı
Sponsorlu Bağlantılar
montrö boğazlar sözleşmesi
türkiyenin milletler cemiyetine girişi
bu dördünden birinin imzalanmasında neler yaşanmış olbilir
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
30 Nisan 2010       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

balkan atantı
sadapat paktı

Sponsorlu Bağlantılar
montrö boğazlar sözleşmesi
türkiyenin milletler cemiyetine girişi
bu dördünden birinin imzalanmasında neler yaşanmış olbilir

Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi
Montrö Boğazlar Sözleşmesi

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türk boğazlarından geçiş rejimini ve boğazlar bölgesinin güvenliği işlerini düzenleyen sözleşmedir.
1923'te Lozan Antlaşması ile birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesinin yerine geçmiştir.
Türkiye, Lozan Antlaşması'yla birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesinin getirdiği kısıtlamalardan dolayı daima kaygı içinde bulunmuştur. Sözleşmenin imzalandığı tarihlerde güncelliğini koruyan silahsızlanma ümitlerine güvenen Türkiye'nin, silahlanma yarışının tekrar başlamasıyla duyduğu huzursuzluk giderek artmıştır.
Türkiye, duyduğu bu huzursuzluğu ve boğazların statüsünde değişiklik yapılması yolundaki teklifini konu ile ilgili imzacı devletlere duyurduğunda, farklı kutuplarda yer almaya başlayan bu devletlerin hemen hepsinden ortak bir anlayış görmüştür.
İngiliz Dışişleri Bakanlığının 23 Temmuz1936 tarihli bir muhtırasında konu hakkında şu görüşlere yer verilmiştir: "Türkiye'nin Boğazlar Sözleşmesi'nin değiştirilmesi ile ilgili isteği haklı kabul edilmektedir."
Boğazların statüsü ve gemilerin geçiş rejimi ile her zaman yakından ilgilenen İngiltere'nin Türkiye'yi desteklemesine paralel olarak Balkan Antantı Daimi Konseyi'nin 4 Mayıs1936'da Belgrat'ta yaptığı toplantıda, Türkiye'nin teklifini destekleme kararı alınmıştır. Türkiye'nin girişimi Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin diğer akitleri tarafından da kabul edilince, boğazların rejimini değiştirecek olan konferans, 22 Haziran1936'da İsviçre'nin Montreux kentinde toplanmıştır. İki ay süren toplantılardan sonra, 20 Temmuz1936'da imzalanan yeni Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye'nin kısıtlanmış hakları iade edilmiş ve boğazlar bölgesinin egemenliği Türkiye'ye geçmiştir. Türkiye daha önce Sovyet Rusya ile yaptığı anlaşma uyarınca (saldırmazlık antlaşması) Sovyet Rusya'nın da desteği ile bu sözleşme yapılmıştır.


Çanakkale Boğazı (altta solda), Marmara Denizi (merkez) ve İstanbul Boğazı (üstte sağda)


Tamamı yirmi dokuz madde, üç ek protokolden meydana gelen sözleşmeye göre:
1. Boğazlardan serbest geçiş esâsı kabul ediliyordu. Ancak ticâret ve savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi, barış ve savaş hâline göre, ayrı statüye bağlanıyordu. Savaş durumu da Türkiye'nin girdiği, girmediği ve savaş tehlikesi olma durumlarında uygulanacak esaslara ayrılıyordu.
2. Boğazların askerî kontrolü ve savunma tedbirleri tamâmen Türkiye'ye âitti.
3. Boğazlardan geçişi denetleyen Milletlerarası Boğazlar Komisyonu kaldırıldı.
Bu ana maddelerle Türkiye'nin boğazlar üzerindeki genel hâkimiyeti sağlandı.
Diğer maddelerin bâzıları ise;
Barış zamânında:
a. Karadeniz'de kıyısı olmayan devletlerin ticâret gemileri serbestçe geçerler. Savaş gemileri 8-15 gün önceden haber verilmek ve bir arada dokuz gemiyi ve belli tonajı aşmamak üzere geçebilir. Denizaltılar, uçak gemileri ve 10.000 tondan büyük savaş gemileri hiç geçemez. Sözleşmeye uygun şekilde geçen savaş gemileri Karadeniz'de yirmi bir günden fazla kalamaz.
b. Karadeniz'de kıyısı bulunan devletlerin ticâret gemileri serbestçe geçerler. Savaş gemileri geçmeden sekiz gün önce Türkiye'ye haber verecekler, bir arada geçen gemilerin tonajı 15.000'den fazla olmayacaktır. Karadeniz'de kalışları için belli bir süre yoktur.
Savaş zamânında:
a. Türkiye savaşa katılmışsa; her cins gemiyi geçirip geçirmemekte serbesttir. İsterse Boğazları kapayabilir.
b. Türkiye tarafsızsa; ticâret gemileri serbestçe geçmesine rağmen savaşan tarafların savaş gemileri geçemez.
c. Savaş tehlikesinin çok olduğu zamanlarda; Türkiye yine karar serbestisine sâhip olarak Boğazları kapayabilir.
Bunların yanında pek çok teknik hususun hükme bağlandığı sözleşmenin süresi yirmi yıl olacaktı. Bu sürenin bitiminden iki yıl önce taraflardan hiçbiri sözleşmenin feshini istemezse, böyle bir istekten iki yıl sonraya kadar yürürlükte kalacaktı.
Montrö Antlaşmasında Türk tarafını,
Tevfik Rüştü Aras, Dışişleri Bakanı(Temsilci Heyeti Başkanı),
Fethi Okyar, Londra'da Türkiye Büyükelçisi,
Suad Davaz, Paris'teki Türkiye Büyükelçisi,
Numan Menemencioğlu, Büyükelçi, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri,
Asım Gündüz, Korgeneral, Genel Kurmay İkinci Başkanı,
Necmettin Sadık Sadak, Sivas Milletvekili, Milletler Cemiyeti'nde Türkiye Sürekli Temsilcisi,
Ziya Kızıltan, Baş Danışman, Dışişleri Bakanlığı Baş Hukuk Danışmanı,
Sadullah Güney, İktisat Bakanlığı, Deniz Ticareti Müsteşarı,
Müşfik Selami İnegöl, Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı,
Dr.Asım Arar, Sağlık İşleri Genel Müdürü,
Fahri Engin, Savaş Filosu Komutanı,
Rıfat Mataracı, Kurmay Albay,
Şefik Çakmak, Kurmay Yarbay, Hava Alayı Komutanı,
Yusuf Egeli, Kurmay Binbaşı,
İhsan Orgun, Hava Binbaşı,
Fahri Korutürk, Deniz Binbaşısı, Roma Deniz Ataşesi,
Seyfi Kurtbek, Kurmay Yüzbaşı, Paris Askeri Ataşesi,
R.Amir Kocamaz, Başkonsolos, Dışişleri Bakanı Özel Kalem Müdürü,
Genel Sekreter Cevad Açıkalın, Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı,
Sekreterler Abdülkadir Örencik, B.Tahir Şaman, H.Rıfat Sözen, Nedim Veysel İlkin, Fatin Rüştü Zorlu, Celalettin Ziyal,
Basın Bürosu Vedat Nedim Tör, İçişleri Bakanlığı Genel Müdür, Asude Zeybekoğlu, Basın Ateşesi, Şekip Engineri, Basın Ataşesi, Muvaffak Menemencioğlu, Anadolu Ajansı Genel Müdürü,
Temsil etmişlerdir.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
30 Nisan 2010       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Balkan Antantı
Balkan Antantı

Türkiye, Milletler Cemiyeti'ne katıldığı zaman, Balkan devletleri arasında da büyük bir yakınlaşma ve işbirliği başlamıştı. Bu gelişme 1934 yılında Balkan Antantı denen ittifakı ortaya çıkarmıştır. Balkanlılar arasındaki yakınlaşmanın esas unsuru ise 1930 Ekimi'ndeki TürkYunan Anlaşmalarının doğurduğu TürkYunan yakınlaşmasıdır.

Öte yandan, Locarno Anlaşmaları, Kellogg Paktı ve Litvinov Protokolu gibi barışçı teşebbüslerle, Küçük Antant gibi statükocu ittifakların ortaya çıkması da, Balkanlardaki işbirliğinde teşvik edici etkenler olmuştur.

Balkan Birliği konusundaki ilk adımlar Balkan hükümetleri tarafından değil, fakat gayrı resmi çabalarla atılmıştır. Dünya Barış Kongresi Derneği'nin 1929 Ekimi'nde Atina'da yaptığı toplantıda, Kongre başkanı ve eski Yunan başbakanlarından Aleksandr Papanastasiyu devamlı bir Balkan Antantı kurulması fikrini ortaya atmış ve Türkiye dahil bütün Balkanlı delegasyonlar bu fikri kabul ederek, 1930 Ekimi'nde Atina'da Birinci Balkan Konferansı açılmıştır.

Bundan sonra bu konferanslar Atina, İstanbul, Bükreş ve Selanik'te olmak üzere her yıl tekrarlanarak, Balkan milletleri arasında bir işbirliği kurulmuştur. Bu konferanslar sonunda, Balkan Ticaret ve Sanayi Odası, Balkan Denizcilik Bürosu, Balkan Ziraat Odası, Balkan Turist Federasyonu, Balkan Hukukçuları Komisyonu, Balkan Tıb Federasyonu gibi teşekküller ortaya çıkmıştır.

1932 de yapılan Üçüncü Balkan Konferansı ise bir Balkan Paktı tasarısı ortaya çıkarmıştır ki, bu suretle işbirliği faaliyetleri bununla siyasal münasebetler alanına geçirilmiş olmaktaydı. Bununla beraber, siyasal işbirliğinin gerçekleşmesi hemen mümkün olmadı. Balkan Konferanslarında görülmüştü ki, özellikle Bulgaristan işbirliğinde çekingen davranmaktadır.

Arnavutluk ile Bulgaristan, Balkan Konferanslarında, revizyonist gayelerini dolaylı bir şekilde belirterek azınlık meselelerinin de tartışmasında ısrar etmişler, fakat Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya buna engel olmuşlardır. Bununla beraber, özellikle Türkiye uzlaştırıcı bir politika izleyerek Bulgaristan'ın tam işbirliğini, sağlamaya çalışmış, lakin muvaffak olamamıştır.

1933 Şubatı'nda Küçük Antant'ın devamlı bir statü ve teşkilat kurması ve Almanya'da Nazi Partisi'nin iktidara geçmesi, Balkanlıları da harekete geçmeye sevketmiş görünmektedir. Türkiye ve Yunanistan, siyasal alanda da Balkanlarda bir işbirliği kurulmasına ve bu konuda bir paktın imzasına karar verip, 1933 Mayısı'nda bu düşüncelerini Bulgaristan'a da bildirdiler. Lakin Bulgaristan teklife yanaşmayınca, Türkiye ve Yunanistan 14 Eylül 1933 de bir Samimi Anlaşma Paktı (Pacte d'Entente Cordiale) irnzaladılar.

10 yıl için imzalanmış olan bu Pakt ile, iki devlet sınırlarını karşılıklı olarak garanti ediyorlardı. Bu hüküm, Makedonya üzerindeki emellerinden bir türlü vazgeçmek istemeyen Bulgaristan'da tepki ve sinirlilik uyandırdı. Bulgaristan'ın bu şüphelerini gidermek ve Bulgaristan'ı da bu Pakt'a almak için Türkiye Başbakanı İsmet İnönü ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Sofya'ya gittilerse de, olumlu bir sonuç elde edemediler.

TürkYunan Paktı, Romanya'yı harekete geçirdi ve Romanya Dışişleri Bakanı Titulescu'nun Ankarayı ziyareti sırasında, 17 Ekim 1933'te, Türkiye ile Romanya arasında Dostluk, Saldırmazlık, Hakem ve Uzlaşma Antlaşması imzalanmıştır. Romanya'yı bu antlaşmayı imzalamaya götüren sebeplerden biri, Bulgaristan'ın revizyonist isteklerinden çekinmesi, diğeri de kendi deniz ticaretinin, Boğazlar'da serbest geçişin bekçisi olan Türkiye'ye bağlı bulunmasıydı.

Türkiye'nin yaptığı bu anlaşmalar, Bulgaristan'ı sinirlendirdiğinden, Bulgar basını Türkiye aleyhine kampanya açmış ve bu kampanya Türk basını tarafından, cevapsız bırakılmamıştır. Lakin Bulgaristan'ın bu tutumu Yugoslavya'yı da korkuttuğundan, Türk Dışişleri Bakanı'nın Belgrad'ı ziyareti sırasında Türkiye ile Yugoslavya arasında 27 Kasım 1933'de bir Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzalamıştır.

Yugoslavya'yı bu antlaşmayı imzalamaya götüren sebep, Bulgaristan'dan duyduğu endişe olduğu kadar, İtalya'nın Arnavutluk'ta kurduğu kontrolün kendisi bakımından yarattığı tehlike idi. Görüldüğü gibi, bu ikili anlaşmaların hepsinin pivotunu Türkiye teşkil etmekteydi.

Bu anlaşmaların her üçü de aynı gayeyi taşıdığına ve gayelerde bir farklılık olmadığına göre, yapılması gereken normal iş, dört devletin tek bir antlaşma ile birbirlerine bağlanmaları idi. İşte bu iş 9 Şubat 1934 tarihinde Balkan Antantı'nın imzası ile gerçekleştirildi. Balkan Antantı ile taraflar, sınırlarını karşılıklı olarak garanti altına alıyorlar ve birbirlerine danışmadan herhangi bir Balkan devletiyle birlikte bir siyasal harekette bulunmamayı veya bir siyasal anlaşma yapmamayı taahhüt ediyorlardı.

Balkan Antantı'nın ortaya çıkmasında nasıl baş rolü Türkiye oynadıysa, bu Antant'a sonuna kadar sadakatla bağlanan da Türkiye oldu. Fakat bu siyasal antlaşma, dört Balkan devleti arasında amaç edinilen sıkı siyasal işbirliğini gerçekleştiremedi ve başlangıçtan itibaren bazı zayıflık unsurlarına sahip oldu.

Antant ile birlikte gizli bir protokol de imzalanmıştı. Buna göre, taraflardan biri Balkanlı olmayan bir devlet tarafından saldırıya uğrar ve bir Balkan devleti de saldırgana yardım ederse, diğer taraflar bu Balkanlı saldırgana karşı birlikte savaşa gireceklerdi. Fakat bu Protokol üzerine Türkiye, bir Rus-Romen savaşında Romanya'ya yardım etmiyeceğini Sovyet Rusya'ya bildirmiş ve Yunanistan da bu Protokolün kendisini İtalya ile bir çatışmaya götürmeyeceği hususunda rezerv koymuştur.

Öte yandan, Balkan Antantı Batılılar ve Küçük Antant'ın kurucusu Çekoslovakya tarafından büyük bir hoşnutlukta karşılanmakla beraber, 1936'dan itibaren Avrupa'da buhranların şiddetlenmesi ve Berlin-Roma Mihverinin ağır basmaya başlaması, Balkan Antantı'nı da zayıflamaya doğru götürmüştür. Bu gelişme özellikle, 1937'den itibaren belirli bir hal almıştır.

1936 da Avrupa'da Almanya'nın üstünlüğü belirince, Romanya, Bulgaristan ve Macaristan'dan fazla Almanya'dan endişe duymuş ve Balkan Antantı ile ilgisini zayıflatmıştır. Yugoslavya ise, Berlin-Roma Mihveri karşısında, İtalya ve Bulgaristan'la anlaşma yoluna gitmiştir. Bulgaristan'la Yugoslavya arasında 24 Ocak 1937'de bir "yıkılmaz barış ve samimi ve ebedi dostluk antlaşması" imzalandı.

Bunun arkasından Yugoslavya 25 Mart 1937'de İtalya ile de bir antlaşma imzaladı. Beş yıl için imzalanan bu antlaşmada, bu antlaşmanın tarafların mevcut milletlerarası taahhütlerine halel getirmiyeceği belirtiliyor idiyse de, 2. madde ile iki devlet, birbirlerini ilgilendiren ortak meselelerde birbirlerine danışma taahhüdünde bulunuyorlardı. Bu ise Yugoslavya'yı, Balkan işbirliğinde daima İtalya'yı hesaba katmak zorunluğunda bırakıyordu.

Bulgar-Yugoslav antlaşmasının imzasından önce Yugoslavya, diğer Balkan Antantı ortaklarının muvafakatini almışsa da, Balkan Antantı birinci planda Bulgaristan'a yöneldiğine göre, Yugoslav-Bulgar antlaşması bu Antant'ın ruhuna aykırı idi. Nihayet, İtalya'nın gittikçe kuvvetlenmesi Yunanistan'ı da İtalya'ya karşı yumuşak bir tutuma götürmüştür. Münih Konferansı ile Çekoslovakya'nın parçalanması Küçük Antant'a son verdiği gibi, 1939 yılının olayları da Balkan Antantı'nı parçalayacaktır.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
30 Nisan 2010       Mesaj #4
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Sadabad Paktı
Saadabad Paktı

İtalya'nın Habeşistan'ı işgali ile Doğu Akdeniz'de ortaya çıkan İtalyan tehlikesi Türkiye'yi bir yandan İngiltere'ye bağlanmaya götürürken, öte yandan Orta Doğu devletleriyle de bir takım savunma tedbirleri almaya götürmüştür.

İtalya-Habeş anlaşmazlığının ortaya çıkmaya başladığı ilk günden itibaren İtalya, yayılma ve sömürgecilik istekleri konusunda daha açık konuşmaya başlamış ve bu isteklerin toplandığı alanlar olarak Asya ve Afrika adı da sık sık söylenir olmuştur. Afrika deyimi ile neyin kastedildiği belliydi. İtalya'nın bu kıtada eskiden beri emelleri ve toprakları vardı. Fakat Asya ile anlatılmak istenen topraklar nereleriydi?

Herhalde Uzakdoğu veya Hindistan değildi. İtalya'nın coğrafya durumu dolayısıyla, Asya toprakları da olsa olsa Anadolu ve komşuları olabilirdi. Kaldı ki, İtalya'nın Habeşistan'a yerleşmesiyle, şimdi Arap yarımadası ve daha yukarıdaki memleketler de tehdit altına giriyordu. Şu halde İtalya'nın Habeşistan'a girmesiyle Orta Doğu bölgesi de kritik bir durum alıyordu.

Bu durumu, başta Türkiye olmak üzere diğer Orta Doğu devletleri de görmüşlerdi. Balkanlar üzerindeki Bulgar ve İtalyan tehlikeleri dolayısıyla nasıl Balkan Antantı denen savunma sistemi kurulmuş ise, şimdi Orta Doğu'ya yönelen İtalyan tehlikesi için de böyle bir savunma sistemi kurmak zorunluydu.

Bu düşünceler, daha İtalya-Habeş anlaşmazlığının başında Orta Doğu memleketlerine egemen olmuş ve İran'ın teşebbüsü üzerine, Cenevre'de 2 Ekim 1935'de Türkiye, İran ve lrak arasında üçlü bir antlaşma parafe edilmişti. Türkiye tarafından hararetle desteklenen bu anlaşmayı gerçek alanına sokmak hemen mümkün olmadı. Çünkü İran ile Irak arasında sınır anlaşmazlığı ile Türkiye ile İran arasında da bazı meseleler vardı. Zorlama tedbirleri konusunda İtalya'nın aldığı tehditkâr durum ve Habeşistan'ın istilasını gerçekleştirmesi, bu devletleri birbirine daha fazla yakınlaştırdı. Bu arada Türkiye komşularıyla olan münasebetlerini sıkılaştırdı.

1937 yılında İran ile çeşitli işbirliği konularında birçok anlaşmalar yapılarak, iki devlet arasındaki dostluk kuvvetlendirildi. 5 Haziran 1926'da Irak ile imzalanan ve süresi biten Dostluk Antlaşması 1937 Nisanında yenilendi ve süresi uzatıldı. Aynı anda, 7 Nisan 1937'de Türkiye ile Mısır arasında "bozulmaz barış ve samimi ve daimi dostluk antlaşması" imzalandı.

Nihayet İran ile Irak arasındaki sınır anlaşmazlığı da çözümlenince, 1935'de parafe edilmiş olan antlaşmayı imzalamak için herhangi bir engel kalmıyordu. Bu arada bu anlaşmaya Afganistan'ın da katılması sağlanmıştı. Bunun üzerine, 8 Temmuz 1937'de Tahran'da Saadabad Sarayı'nda, Türkiye, İran, Afganistan ve Irak arasında Saadabad Paktı adını alan antlaşma imzalandı.

Beş yıl için imzalanan bu dörtlü antlaşma ile taraflar, aralarındaki dostluk münasebetlerini devam ettirmeyi, Milletler Cemiyeti ve Kellogg Paktı'na bağlı kalmayı, birbirlerinin iç işlerine karışmamayı, ortak sınırlarına saygı göstermeyi, ortak çıkarlarını ilgilendiren meselelerde birbirlerine danışmayı, birbirlerine karşı herhangi bir saldırı hareketine girişmemeyi ve saldırma amacını güden hiçbir siyasal kombinezona katılmamayı taahhüt ediyorlardı.

Böylece Türkiye, Balkan Antantı ve Saadabad Paktı ile, batıda ve doğuda bir güvenlik sistemi kurmuş ve kendisi için önemli olan bu iki bölgede barış politikasını kuvvetlendirmiş oluyordu.

Benzer Konular

15 Ocak 2013 / 61lazkopaaat Cevaplanmış
5 Ocak 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
26 Aralık 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
26 Şubat 2013 / Misafir Soru-Cevap