Arama

Yeniçeri askerlerinin görevleri ve özellikleri nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 25 Kasım 2012 Gösterim: 48.864 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Mayıs 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yeniceri askerlerinin ozellikleri?

yeniçeri askerlerin görevleri ?
EN İYİ CEVABI _Yağmur_ verdi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

yeniceri askerlerinin ozellikleri?

Sponsorlu Bağlantılar
yeniçeri askerlerin görevleri ?

Yeniçeri Ocağı
Vikipedi, özgür ansiklopedi


160px Karakullukcu

Karakullukçu En Kıdemsiz Yeniçeri Eri
Usta Küçük Rütbeli Yeniçeri Subayı
Karakullukçu


Yeniçeri, Osmanlı Devleti'nde askeri bir sınıftır. Yeniçeriler, Padişah'a bağlı Kapıkulu Ocakları'nın piyade kısmıdır. Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin sınırlarının genişlemesi ile alınan çocukların küçüklükten alınarak yetiştirilmesi (devşirme) ile oluşturulur.I.Murad döneminde kurulmuştur. Devletin ilk yüzyıllarında çok yararlı olan ve Türklerin Rumeliye yerleşmesinde etkili olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi. Yeniçeri ocağı II. Mahmud tarafından 1826 da kaldırıldı.Yeniçeriler barış zamanında İstanbul'u korur,savaş zamanında Padişah'ı korurlardı

Kuruluşu

Avrupa'da kurulan devamlı ordudan bir asır önce vücuda getirilmiş olan Yeniçeri ordusu, Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde dünyanın en mükemmel ordusu haline getirilmişti. Bu ordu, teşkilât ve disiplini ile bu sıfatı taşımaya hak kazanmıştı.

Piyade birliği olan Yeniçeri ocağının, hangi tarihte kurulduğu kesin olarak tespit edilememekle birlikte bunun, 14. yüzyılda I. Murat (Hüdavendigar) döneminde Çandarlı Kara Halil Paşanın Tavsiyesiyle bir ocak halinde kurulduğu söylenebilir. Bazı kaynaklarda bu kuruluşun 13651362 yılında olduğudur.

Bu ocağın kuruluş sebebi, mevcud askerin azlığına rağmen, fetihlerin çoğalıp sınırların genişlemesi ve eldeki askerin de bu sınırları koruyamaz duruma gelme endişesi idi. Halbuki hem Rumeli'yi elde tutabilmek hem de yeni fetihlerde bulunabilmek için devamlı ve hükümdarın emir komutası altında bir askerî birliğe ihtiyaç vardı. Benzer teşkilâtlar, yani esirlerden istifade etme sistemi, daha önceki Türk devletlerinde de vardı. Bu mânada Osmanlıların, Selçuklular ile Memlukluları örnek aldıkları anlaşılmaktadır.

Yeniçeriliğin ilk kuruluşunda, orduya bin kadar yeniçeri alınmıştı. Bunların her yüz kişisine komutan olarak daha önce Türklerden meydana getirilen yaya askeri usûlüne uygun olarak bir "Yayabaşı" tayin edilmiştir.

Genel Yapısı


180px Yeniceri aga

Yeniçeri ağası.


160px Yeniceriamirleri

Baş Çavuş Yeniçeri Ağasından Sonra Gelen Üçüncü Amir
Kul Kahyası Yeniçeri Ağasından Sonra Gelen İkinci Amir
Kapıcı Başı Saray Kapıcılarının Subayı
Orta Çavuşu Baş
Çavuşun Yardımcısı




160px Yeniceri 3

Çuhadar Yeniçeri Ocağının Hükümet Nezdindeki Mümessili
Divan Çavuşu Hükümet Toplantılarında İntizamı Temine Memur
Yasakçı Elçilikleri Muhafazaya Memur Yeniçeri



15. yüzyıl ortalarına kadar yaya bölükleri veya daha sonra cemaat adı verilen bir sınıftan ibaret iken Fâtih Sultan Mehmed zamanından itibaren (1451), "Sekban" bölüğünün de katılımıyla iki sınıf haline gelmiş. 16. yüzyıl başlarında ise "Ağa" bölüğü denilen üçüncü bir kısım daha teşkil edilmiştir. Yaya bölükleri peyderpey artarak 101 bölüğe kadar çıkmıştır. Ağa bölükleri 61, Sekban bölükleri ise 34 rakamına kadar yükselmiştir.

Kanunname gereğince; Osmanlı Padişahı' da 1 nci Yeniçeri Ortasının 1 numaralı neferidir.
Yeniçeriler, başlarına börk ismi verilen beyaz keçeden bir başlık giyerlerdi. Bunun arkasında ise yatırtma denilen ve omuza kadar inen bir parça yer almaktaydı. Yeniçeriler börklerini eğri, subayları da düz giyerlerdi. Fâtih kanunnâmesinde belirtildiğine göre yeniçeri taifesine her yıl beşer zira lacivert çuka ve otuz iki akça "yaka akçası" ile her birine başına sarması için altışar zira astar verilmesi hükmü konmuştu.

Her yeniçeri bölüğüne "Orta" denirdi. Her ortanın da komutanı olan ve "Çorbacı" denilen bir subayı bulunurdu. Sekban ve Ağa bölüklerinde bu komutana "Bölükbaşı" denirdi. Yeniçeri ocağının en büyük komutanı "Yeniçeri Ağası" idi. Yeniçeri Ağası, ocağın kuruluşundan 1451 yılına kadar ocaktan seçilirken bu tarihten sonra Sekbanbaşılardan tayin edilmeye başlandı. Bununla beraber bu kanun daha sonra değiştirilerek ocağın dışından olan kimseler de tayin edilmiştir.

Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı ile Acemi Ocağı işlerinden sorumlu idi. Bundan başka İstanbul'un asayişi ile de ilgilenir ve yanında bulunan bir heyetle kol dolaşıp güvenliği sağlardı. Bu sebeple hükümdarlar, bunların güvenilir ve sadık kimselerden olmasına dikkat ederlerdi. Yeniçeri Ağalarının azil ve tayini 1593'e kadar doğrudan padişah tarafindan gerçekleştirilirken, bu tarihten itibaren veziriazamlar tarafından yapılmıştır.
Yeniçeri Ocağı'nın en büyük komutanı olan Yeniçeri Ağası'ndan başka Sekbanbaşı, Ocak Kethüdası veya Kul Kethüdası, Zağarcıbaşı, Turnacıbaşı, Muhzir Ağa ve Baş çavuş da ocağın büyüklerindendi. Bunlardan başka bir de "Yeniçeri Efendisi" denilen ocak kâtibi vardı.

Yeniçeriler, maaşlarını (ulûfe) üç ayda bir alırlardı. Bu konuda ocağın en büyük âmiri olan Yeniçeri Ağası ile herhangi bir nefer arasında fark yoktu. Onun için Yeniçeri Ağası da bu ulûfe işine dahil edilirdi. Ulûfe, pâdişahın nezâretinde büyük bir törenle her ortaya torbalar halinde tevzi edilirdi. Hicrî kamerî takvime göre dağıtılan ulûfenin Salı günü verilmesi kanundu. (yeniçerilere tarihte hacıbektaş çocukları denirdi)Yeniçeriler Bektaşi kurallara göre yetiştirilirdi.ve yanlarında seferlere giderken bektaşi dede babalarla eşlik ederlerdi bugün balkanların her köşesine bektaşiliği yeniçeri taşımıştır.

Kaldırılması

İlk kuruluşu zamanında sadece devşirmelerden ve iyi eğitim almış güçlü kuvvetli gençlerden oluşan ve Devletin kuruluşundan kısa bir süre sonra oluşturulan Yeniçeri Ocağı, 16ncı yüzyıldan sonra Padişaha veya Hanımsultana yakın bazı yetenekleri kısıtlı kimselerin ocaga alınmasından sonra bozulmaya yüz tutmuştu. Çünkü, eğitimsiz ve başıboş kimselerin ocağa girmeleriyle bu askerî teşkilât, doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tayin veya azlettiren, padişahları tahttan indiren veya tahta çıkaran bir kuvvet halini almıştı.

Diğer taraftan Yeniçerilerin kendileri gibi Bektaşi olan Ahi esnaf Ocaklarıyla iç içe olması ve Sultanın aldığı bazı ekonomik ve siyasi tedbirlere Ahi Esnaf Ocaklarıyla birlikte karşı durması Sultanın ve Ulemanın tepkisini çeker olmuştu.

16 ncı yüzyılın sonlarından itibaren Padişahın sefere çıkmaması neticesinde ganimet geliri azalan Yeniçeriler, sakat ve yaşlı yoldaşlarına bakmak ve kendi hayatları ile savaşa gidenlerin ailelerinin geçimini ikame etmek için gelir elde etme çabasına girmişlerdir. neticesinde; askerlikle ilgisi olmayan ticaret, kahvehane işletmeciliği, hamam işletmeciliği, kayıkçılık, depoculuk, odun ve yakacak işleri gibi sektörlere el atmışlardır. Yeniçerilerin; özellikle İstanbul' da bulunan Yeniçeri Ortaları mensuplarının ticaret hayatına atılması; Yeniçeri Ocağının bozulması gibi lanse edilse de; gerçek bundan farklıdır. Avrupa devletlerinin deniz ticareti ile birlikte sömürgeciliğe yönelmesi, ardından uzayıp giden İran ve Almanya savaşları devletin mali sistemini bozmuştu. Anadolu ve Rumeli eyaletlerinde Ayan sınıfının ortaya çıkması ile savaştan geri dönen veya savaşa katılmayan yerel beylerin sayısı artmış, Padişahın savaşa katılmaması neticesinde kendisine bağlı Kapıkulu Ocağının da savaşa katılmayışı, savaş esnasında Türk Ordusunun vurucu gücünü azaltmıştır. Yeniçeriler, çeşitli nedenlerden dolayı; 17. ve 18. yüzyıllarda sık sık ayaklanmışlardır. Yeniçeri Ocağı; Vaka-i Hayriye diye isimlendirilecek olan bir karar ve hareketle 15 Haziran 1826'da Sultan II. Mahmut tarafindan ortadan kaldırıldı.Yeniçeri Ocağı lağvedilince; bektaşi ocakları da yoğun saldırı ve tecavüzlere uğramıştır.

Ayrıca Bakınız.=)
Yeniçeriler ve Yeniçerilik Hakkında
SaKLI - avatarı
SaKLI
VIP VIP Üye
10 Mayıs 2010       Mesaj #2
SaKLI - avatarı
VIP VIP Üye
Konuyu İnceleyiniz >> Yeniçeriler ve Yeniçerilik Hakkında
Sponsorlu Bağlantılar
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
10 Mayıs 2010       Mesaj #3
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

yeniceri askerlerinin ozellikleri?

yeniçeri askerlerin görevleri ?

Yeniçeri Ocağı
Vikipedi, özgür ansiklopedi


160px Karakullukcu

Karakullukçu En Kıdemsiz Yeniçeri Eri
Usta Küçük Rütbeli Yeniçeri Subayı
Karakullukçu


Yeniçeri, Osmanlı Devleti'nde askeri bir sınıftır. Yeniçeriler, Padişah'a bağlı Kapıkulu Ocakları'nın piyade kısmıdır. Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin sınırlarının genişlemesi ile alınan çocukların küçüklükten alınarak yetiştirilmesi (devşirme) ile oluşturulur.I.Murad döneminde kurulmuştur. Devletin ilk yüzyıllarında çok yararlı olan ve Türklerin Rumeliye yerleşmesinde etkili olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi. Yeniçeri ocağı II. Mahmud tarafından 1826 da kaldırıldı.Yeniçeriler barış zamanında İstanbul'u korur,savaş zamanında Padişah'ı korurlardı

Kuruluşu

Avrupa'da kurulan devamlı ordudan bir asır önce vücuda getirilmiş olan Yeniçeri ordusu, Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde dünyanın en mükemmel ordusu haline getirilmişti. Bu ordu, teşkilât ve disiplini ile bu sıfatı taşımaya hak kazanmıştı.

Piyade birliği olan Yeniçeri ocağının, hangi tarihte kurulduğu kesin olarak tespit edilememekle birlikte bunun, 14. yüzyılda I. Murat (Hüdavendigar) döneminde Çandarlı Kara Halil Paşanın Tavsiyesiyle bir ocak halinde kurulduğu söylenebilir. Bazı kaynaklarda bu kuruluşun 13651362 yılında olduğudur.

Bu ocağın kuruluş sebebi, mevcud askerin azlığına rağmen, fetihlerin çoğalıp sınırların genişlemesi ve eldeki askerin de bu sınırları koruyamaz duruma gelme endişesi idi. Halbuki hem Rumeli'yi elde tutabilmek hem de yeni fetihlerde bulunabilmek için devamlı ve hükümdarın emir komutası altında bir askerî birliğe ihtiyaç vardı. Benzer teşkilâtlar, yani esirlerden istifade etme sistemi, daha önceki Türk devletlerinde de vardı. Bu mânada Osmanlıların, Selçuklular ile Memlukluları örnek aldıkları anlaşılmaktadır.

Yeniçeriliğin ilk kuruluşunda, orduya bin kadar yeniçeri alınmıştı. Bunların her yüz kişisine komutan olarak daha önce Türklerden meydana getirilen yaya askeri usûlüne uygun olarak bir "Yayabaşı" tayin edilmiştir.

Genel Yapısı


180px Yeniceri aga

Yeniçeri ağası.


160px Yeniceriamirleri

Baş Çavuş Yeniçeri Ağasından Sonra Gelen Üçüncü Amir
Kul Kahyası Yeniçeri Ağasından Sonra Gelen İkinci Amir
Kapıcı Başı Saray Kapıcılarının Subayı
Orta Çavuşu Baş
Çavuşun Yardımcısı




160px Yeniceri 3

Çuhadar Yeniçeri Ocağının Hükümet Nezdindeki Mümessili
Divan Çavuşu Hükümet Toplantılarında İntizamı Temine Memur
Yasakçı Elçilikleri Muhafazaya Memur Yeniçeri



15. yüzyıl ortalarına kadar yaya bölükleri veya daha sonra cemaat adı verilen bir sınıftan ibaret iken Fâtih Sultan Mehmed zamanından itibaren (1451), "Sekban" bölüğünün de katılımıyla iki sınıf haline gelmiş. 16. yüzyıl başlarında ise "Ağa" bölüğü denilen üçüncü bir kısım daha teşkil edilmiştir. Yaya bölükleri peyderpey artarak 101 bölüğe kadar çıkmıştır. Ağa bölükleri 61, Sekban bölükleri ise 34 rakamına kadar yükselmiştir.

Kanunname gereğince; Osmanlı Padişahı' da 1 nci Yeniçeri Ortasının 1 numaralı neferidir.
Yeniçeriler, başlarına börk ismi verilen beyaz keçeden bir başlık giyerlerdi. Bunun arkasında ise yatırtma denilen ve omuza kadar inen bir parça yer almaktaydı. Yeniçeriler börklerini eğri, subayları da düz giyerlerdi. Fâtih kanunnâmesinde belirtildiğine göre yeniçeri taifesine her yıl beşer zira lacivert çuka ve otuz iki akça "yaka akçası" ile her birine başına sarması için altışar zira astar verilmesi hükmü konmuştu.

Her yeniçeri bölüğüne "Orta" denirdi. Her ortanın da komutanı olan ve "Çorbacı" denilen bir subayı bulunurdu. Sekban ve Ağa bölüklerinde bu komutana "Bölükbaşı" denirdi. Yeniçeri ocağının en büyük komutanı "Yeniçeri Ağası" idi. Yeniçeri Ağası, ocağın kuruluşundan 1451 yılına kadar ocaktan seçilirken bu tarihten sonra Sekbanbaşılardan tayin edilmeye başlandı. Bununla beraber bu kanun daha sonra değiştirilerek ocağın dışından olan kimseler de tayin edilmiştir.

Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı ile Acemi Ocağı işlerinden sorumlu idi. Bundan başka İstanbul'un asayişi ile de ilgilenir ve yanında bulunan bir heyetle kol dolaşıp güvenliği sağlardı. Bu sebeple hükümdarlar, bunların güvenilir ve sadık kimselerden olmasına dikkat ederlerdi. Yeniçeri Ağalarının azil ve tayini 1593'e kadar doğrudan padişah tarafindan gerçekleştirilirken, bu tarihten itibaren veziriazamlar tarafından yapılmıştır.
Yeniçeri Ocağı'nın en büyük komutanı olan Yeniçeri Ağası'ndan başka Sekbanbaşı, Ocak Kethüdası veya Kul Kethüdası, Zağarcıbaşı, Turnacıbaşı, Muhzir Ağa ve Baş çavuş da ocağın büyüklerindendi. Bunlardan başka bir de "Yeniçeri Efendisi" denilen ocak kâtibi vardı.

Yeniçeriler, maaşlarını (ulûfe) üç ayda bir alırlardı. Bu konuda ocağın en büyük âmiri olan Yeniçeri Ağası ile herhangi bir nefer arasında fark yoktu. Onun için Yeniçeri Ağası da bu ulûfe işine dahil edilirdi. Ulûfe, pâdişahın nezâretinde büyük bir törenle her ortaya torbalar halinde tevzi edilirdi. Hicrî kamerî takvime göre dağıtılan ulûfenin Salı günü verilmesi kanundu. (yeniçerilere tarihte hacıbektaş çocukları denirdi)Yeniçeriler Bektaşi kurallara göre yetiştirilirdi.ve yanlarında seferlere giderken bektaşi dede babalarla eşlik ederlerdi bugün balkanların her köşesine bektaşiliği yeniçeri taşımıştır.

Kaldırılması

İlk kuruluşu zamanında sadece devşirmelerden ve iyi eğitim almış güçlü kuvvetli gençlerden oluşan ve Devletin kuruluşundan kısa bir süre sonra oluşturulan Yeniçeri Ocağı, 16ncı yüzyıldan sonra Padişaha veya Hanımsultana yakın bazı yetenekleri kısıtlı kimselerin ocaga alınmasından sonra bozulmaya yüz tutmuştu. Çünkü, eğitimsiz ve başıboş kimselerin ocağa girmeleriyle bu askerî teşkilât, doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tayin veya azlettiren, padişahları tahttan indiren veya tahta çıkaran bir kuvvet halini almıştı.

Diğer taraftan Yeniçerilerin kendileri gibi Bektaşi olan Ahi esnaf Ocaklarıyla iç içe olması ve Sultanın aldığı bazı ekonomik ve siyasi tedbirlere Ahi Esnaf Ocaklarıyla birlikte karşı durması Sultanın ve Ulemanın tepkisini çeker olmuştu.

16 ncı yüzyılın sonlarından itibaren Padişahın sefere çıkmaması neticesinde ganimet geliri azalan Yeniçeriler, sakat ve yaşlı yoldaşlarına bakmak ve kendi hayatları ile savaşa gidenlerin ailelerinin geçimini ikame etmek için gelir elde etme çabasına girmişlerdir. neticesinde; askerlikle ilgisi olmayan ticaret, kahvehane işletmeciliği, hamam işletmeciliği, kayıkçılık, depoculuk, odun ve yakacak işleri gibi sektörlere el atmışlardır. Yeniçerilerin; özellikle İstanbul' da bulunan Yeniçeri Ortaları mensuplarının ticaret hayatına atılması; Yeniçeri Ocağının bozulması gibi lanse edilse de; gerçek bundan farklıdır. Avrupa devletlerinin deniz ticareti ile birlikte sömürgeciliğe yönelmesi, ardından uzayıp giden İran ve Almanya savaşları devletin mali sistemini bozmuştu. Anadolu ve Rumeli eyaletlerinde Ayan sınıfının ortaya çıkması ile savaştan geri dönen veya savaşa katılmayan yerel beylerin sayısı artmış, Padişahın savaşa katılmaması neticesinde kendisine bağlı Kapıkulu Ocağının da savaşa katılmayışı, savaş esnasında Türk Ordusunun vurucu gücünü azaltmıştır. Yeniçeriler, çeşitli nedenlerden dolayı; 17. ve 18. yüzyıllarda sık sık ayaklanmışlardır. Yeniçeri Ocağı; Vaka-i Hayriye diye isimlendirilecek olan bir karar ve hareketle 15 Haziran 1826'da Sultan II. Mahmut tarafindan ortadan kaldırıldı.Yeniçeri Ocağı lağvedilince; bektaşi ocakları da yoğun saldırı ve tecavüzlere uğramıştır.

Ayrıca Bakınız.=)
Yeniçeriler ve Yeniçerilik Hakkında
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Aralık 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kaptan paşanın görevleri nelerdir?
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
6 Aralık 2010       Mesaj #5
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

kaptan paşanın görevleri nelerdir?

KAPTAN PAŞA' nın görevleri

Kaptan Paşa’nın en önemli görevi Divan-ı Hümayun toplantılarına katılarak denizcilikle ilgili sorunları çözüme ulaştırmaktı. Kaptan Paşa Divan-ı Hümayun’un doğal bir üyesiydi. XVII. yüzyıl başlarında Osmanlı merkez örgütünü yerinde görüp inceleyen ünlü tarihçi Baudier, Kaptan Paşa’nın Divan-ı Hümayun’a katıldığını, eğer rütbesi vezir değilse bütün paşaların en arkasında yer aldığını; eğer rütbesi vezir ise Vezir-i azam’a daha yakın bir yerde oturduğunu belirtmiştir. XVII. yüzyılın ikinci yarısında yazılan Tevkiî Abdurrahman Paşa Kanunnamesinde ise, Kaptan Paşa’nm ancak vezir ise; o da arz günlerinde Divan-ı Hümayun’a katılabileceği ifade edilmiştir. Son dönemlerdeki araştırmalarda da Kaptan Paşa’nın ancak “vezir” ise Divan-ı Hümayun üyesi sayılabileceği ortaya konmuştur. Şu durumda Baudier’in “Kaptan Paşa vezir değilse de Divan-ı Hümayun’a katılır, ancak en arkada yer alır” ifadesi şöyle yorumlanabilir: Vezir rütbesinde olmayan yöneticiler Divan-ı Hümayun üyesi sayılmazlar. Bu durumda Kaptan Paşa vezir rütbesinde değilse, sadece kendisinden bilgi alınmak üzere oraya çağrılmış olabilir. Yoksa, kendisinin Divan-ı Hümayun’un doğal üyesi olabilmesi için mutlaka vezir rütbesinde olması gerekir. İşte, Kaptan Paşa vezir rütbesinde ise, arz günlerinde Divan-ı Hümayun’a gelip derecesine göre diğer vezirlerin yanında otururdu. Denizcilik işleriyle ilgili olup Divan-ı Hümayun’a gelen davalar kendisine havale edilir, Kaptan Paşa bu davalar için şahsına ayrılan yerde oturur ve gereken kararları verirdi. Divan-ı Hümayun’da önceleri üzengi ağalarıyla müşterek bir sofraya oturan Kaptan Paşalar, zamanla itibarları çoğalınca müstakil bir sofra sahibi de olmuşlardır. Kaptan Paşa’nın Divan-ı Hümayun’a katılabilmesi açısından bir özelliği daha dikkat çekmektedir: O, her yıl Donanma ile uzun bir süre için denizlere açılır ve merkezden uzaklaşırdı. Denizlerde olduğu sürece Divan-ı Hümayun toplantılarına katılabilmesi de elbette mümkün olamazdı.
Kaptan Paşa’nın Divan-ı Hümayun’dan başka değişik divanlarda da görevi bulunmaktaydı. Bu divanlar içinde en önemlisi, kuşkusuz Vezir-i Azam’ın Divanı olan İkindi Divanıydı. Divan-ı Hümayun’da arara bağlanması gereksiz görülen işler ile doğrudan doğruya Vezir-i azam’ın çalışma alanına giren şler İkindi Divanı’nda görüşülürdü. Divan-ı Hümayun toplantılarının öğle vaktine kadar bitirilmesi kanun olduğu için, orada görüşülemeyen konular da İkindi Divanı’nda karara bağlanır, ancak daha sonradan tekrar Divan-ı Hümayun’da görüşülebilirdi.
İkindi Divanı’na Nişancı hariç, Divan-ı Hümayun’a katılan üyelerin ihtiyaca göre hepsi ya da bir bölümü katılırdı. Bu görevliler arasında kuşkusuz Kaptan Paşa’nın da adı vardır. Öte yandan Kaptan Paşa’nın, hemen karara bağlanması gerekli, çok ivedi ve önemli bir durumla karşılaşıldığı zaman Padişah başkanlığında toplanan Ayak Divanı’nda da yeri bulunmaktaydı; çünkü bu divanda Divan – ı Hümayun üyeleri ve gerekli görülen tüm devlet adamları hazır bulunurdu. Yine, çok büyük bunalım anlarında Padişah veya Vezir-i Azam’ın, devlet yönetiminde çalışan ve çalışmış tüm belli başlı görevlileri topladığı ve herkesin görüşünü serbestçe söyleyebildiği Meşveret Yöntemi’nde de Kaptan Paşa’nın yerinin olacağı tartışılmayacak kadar açıktır.
Kaptan Paşa’nın Tersane’de de davalara bakma görevinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaptan Paşa bir davayı kendisi çözümleyebileceği gibi, lüzum gördüğünde onu kadı mahkemesine de havale edebilirdi. Kaptan Paşa Donanma ile sefere çıktığı zaman da, kendi huzurunda ceza ve hukuk davalarını dinler, onları karara bağlardı. Donanmada bir de kadı bulunur, Şer’î hükümleri o verirdi. Devletin yüksek memurlarından ve en yetkililerinden biri olarak Kaptan Paşa da, Padişah veya Vezir-i Azam’dan aldığı yetkiye dayanarak, sefer sırasında gerekirse idam hükmünü verebilirdi. Şüphesiz barış zamanında da, Tersane bölgesinin asayişini sağlamak üzere Siyaseten Kati yetkisini kullanabilirdi. Görüldüğü gibi, Kaptan Paşa’nın çeşitli divanlarda yargılama yetkisi mevcuttur. Denizcilik gibi oldukça önemli bir alandaki yargılama yetkisinin Kaptan Paşa tarafından kullanılması bir yandan devlet işlerinde işbölümünün başarıyla uygulandığını göstermekte, bir yandan da devletin düzenli bir hiyerarşiye tabi olduğunu kanıtlamaktadır.


Donanmaya Komuta Etmek
Osmanlı Devleti ‘nin ilk zamanlarında Padişah veya Vezir-i azam’in, onlar savaşa katılmadıkları zaman ise “Serdar” tayin edilen bir vezirin Donanmaya komuta ettiği görülmektedir. Zamanla Akdeniz ve Karadeniz’in Türk egemenliğine girmesiyle Donanmanın önemi artmış, Kaptan Paşalar da deniz savaşlarının komutasında yer almaya başlamışlardır. Bir süre “Serdar” olarak Donanmanın başına atanan vezirin emri altında, çifte kumanda sistemi içinde görev yapan Kaptan Paşalar, bu sistemin zararlarının anlaşılması üzerine, zamanla Donanmanın tek yetkili kişisi durumuna yükselmişler ve komutasını üstlenmişlerdir. Donanma’nın başkomutanı olarak Kaptan Paşa herşeyden önce II. Beyazıt döneminden itibaren Doğu Akdeniz’de ticaret güvenliğini sağlamakla görevlendirilmiştir. Bu sebeple her yıl Rûz-i Hızır’ı müteakip Donanma ile Akdeniz’e açılan Kaptan Paşa, Fas’a kadar tüm sahilleri tarayarak Eyaletinin sancaklarını kontrol eder, bu arada korsanları da izleyip İstanbul’a dönerdi. XVII. yüzyılda Karadeniz’de Rus ve Kazak korsanlarının türemesi üzerine, Karadeniz’in emniyetinin sağlanması görevi de Kaptan Paşalara verilmiştir.
Deniz savaşı sırasında Kaptan Paşa’nın Donanma ile birlikte savaş alanında bulunması zorunluydu. Kaptan Paşa ihtiyaca göre, bazen kara seferinde de görevlendirilebilirdi. Buna karşılık deniz seferlerine çıkılacağı zaman deniz kuvvetlerinden başka askerî birliklere de ihtiyaç duyulabilir, ancak bu durumda onların komutası, Kaptan Paşa’dan daha kıdemli olan Donanma Serdarı’na bırakılırdı. Kaptan Paşa ise sadece kendi mensuplarının idaresinden sorumlu sayılır, yetkilerini aşması onun görevinden azli sonucunu doğururdu.
Kaptan Paşa komutasındaki Osmanlı deniz kuvvetleri başlıca iki sınıfa ayrılmaktaydı: Bu sınıflardan biri sanatkârlardı. Tersane’nin esas erkânı sayılan sanatkârlar kaptanlar, reisler, kalafatçılar, kumbaracılar, marangozlar gibi sanat erbabından oluşmaktaydılar. Onlara “Tersane Ricali” de denilmekteydi. Bu sınıfın maaşları diğer çalışanlara göre yüksek ve dolgundu. Diğer sınıf ise gemilerdeki cenkçi askerlerdi ki, onlara “Azap” adı veriliyordu. Gemilerin kürekçileri ise mahkumlardan, esir edilen Hristiyanlar’dan oluşmaktaydı. Harp sırasında Donanmaya cenkçi olarak Yeniçeri ve Cebeciler’in de ilâve edildikleri görülmektedir. Kanunî Sultan Süleyman döneminde merkezi Gelibolu Sancağı olmak üzere Kaptan Paşa Eyaleti kurulmuş, bu büyük eyalete bazı sancaklar dahil edilmiştir. Kaptan Paşa Eyaleti’ne bağlı bulunan bu sancaklardan savaş sırasında Donanma hizmetine 4000-4500 kadar asker gelir, bunlar Kaptan-ı Derya Kalemi’ne kaydolunurlardı. Azapların da ilâvesiyle o tarihlerde bahriye askerlerinin sayısı 6000′i geçkin olarak hesaplanmıştır.


Diğer Görevleri
Kaptan Paşa Bahriye’ye ait büyük küçük her türlü tayinden de sorumluydu. Ayrıca Derya Kalemi’ne ait olan zeamet ve tımarların dağıtımını de tek başına yapabilirdi. Ancak ilk defa verilecek tımarlar için Vezir-i Azam’a telhis sunmak zorundaydı. Öte yandan, alanı ile ilgili önemli bazı işleri de Vezir-i Azam’a arz etmesi gerekiyordu. Bu ve bunun gibi birkaç sınırlama dışında, Kaptan Paşa’nın denizcilikle ilgili pek çok konuda Padişah adına hüküm yazmaya ve tuğra çekmeye yetkili olduğu görülmektedir. Kaptan Paşa Tersane’nin bulunduğu Haliç ve çevresinin asayişinden de sorumlu idi. Her gece, onun emrindeki kaptanlardan otuzbeşi, yanlarında üçyüz kadar deniz piyadesi olduğu halde bölgede nöbet tutar ve sokakları dolaşırdı. Bütün görevleri bir arada düşünüldüğünde denilebilir ki; Kaptan Paşa Padişah’ın mutlak egemenlik yetkisini kullanan bir kamu görevlisi olarak oldukça geniş yetkilerle donatılmış, O’na görevini gereği gibi yerine getirebilmesi için büyük bir serbesti tanınmıştır. Fakat sonuçta kendisinin de merkezî otoriteye sıkı sıkıya bağlı bir görevli olduğu unutulmamalıdır. Bu görünüşüyle Kaptan Paşa, diğer “Ulema Dışı Askerîler” gibi her an görevden alınabilir ve değiştirilebilirdi. Osmanlı devlet teşkilatındaki diğer görevliler gibi, onun makamı için de bir garanti ya da güvence söz konusu değildi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2012       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kapı kulu piyadelerinin görevleri nelerdir

Benzer Konular

4 Aralık 2012 / Misafir Soru-Cevap
23 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
29 Aralık 2013 / YARDIM Soru-Cevap
14 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
20 Kasım 2013 / Misafir Cevaplanmış