Arama

Yabancı sivil toplum örgütleri nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 7 Nisan 2016 Gösterim: 6.188 Cevap: 1
KjeR - avatarı
KjeR
Ziyaretçi
7 Mayıs 2011       Mesaj #1
KjeR - avatarı
Ziyaretçi
Yabancı sivil toplum örgütleri nelerdir?
EN İYİ CEVABI burcu_nehir verdi
Sivil kuruluşlar sivilleşiyor
Sivil kuruluşların şikayeti devlet yanlısı veya karşıtı bir ikileme sokulmaları. Bu da sivilleşmenin amacını saptıran en en temel nokta.
Sponsorlu Bağlantılar
Sivil toplum kuruluşları birey ile devlet arasındaki ara mekanizmayı oluşturuyor. Demokrasi kültürü gelişmiş toplumlarda sivil halkın örgütlediği bu kuruluşların temel amacı, bireyi devletin karşısında yalnız ve savunmasız bırakmamak. Gereken durumlarda bireyi devlet baskısından koruma amacı da taşıyan sivil toplum kuruluşları özellikle Batılı ülkelerde, devlet ve siyasal hükümetler nezdinde de oldukça prestijli bir konuma sahip. Bağımsız sivil kuruluşlar, ABD ve Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde, hükümet politikalarının belirlenmesinde etkin rol üstleniyor ve halk adına siyasileri denetleme işlevini yerine getiriyor.

Yaklaşık 6 ay önce yapılan Helsinki Zirvesi'nde Avrupa Birliği'ne adaylığı kabul edilen Türkiye ise sivil kuruluşlar açısından sorunlu bir coğrafya. Devlet, bürokrasi ve siyasal hükümetlere karşı, toplumsal muhalefeti temsil eden sivil toplum kuruluşları, ilk muhalif partileri bile iktidar kadrolarından çıkan Türkiye'de, başlangıçtan günümüze ciddi varlık gösteremedi. Sivil kurumların en etkili olduğu yerler, hep ideolojik amaçlara yönelik kesimler oldu. Türkiye'de kardeş kavgalarının yaşandığı dönemlerde sivil kuruluşlar, temsil ettikleri sık dokulu ideolojik grupların sözcülüğüne soyundu.

Rusya'da 80 bin kuruluş
Soğuk savaş döneminin sona erişinin üzerinden tam 10 yıl geçti. Batılı ülkeler bir yana, eski Doğu Bloku ülkeleri bile liberal rüzgarların estiği son 10 yılı, demokratikleşme yolunda önemli adımlar atarak ve bu amaçla sivil toplumu geliştirerek geçirdi. Buna en somut örnek Rusya. Arı Hareketi lideri Kemal Köprülü'nün verdiği şaşırtıcı bilgilere göre, Rusya'da, şimdilerde tam 80 bin sivil toplum kuruluşu faaliyet gösteriyor.

Peki dünyadaki bu sarsıcı gelişmelere karşın Türkiye sivil örgütlenme açısından ne durumda? Turgut Özal'ın gayretleri ile soğuk savaş sonrası dünyadaki gelişmeleri iyi değerlendiren ve buna göre kendi konumunu belirleyen ülkemizde, sivil toplum kuruluşları da önemli aşamalar kaydetti. Özellikle 1990'lı yılların başında yayına geçen özel televizyon kanallarının özgür yayınları, konuşan, tartışan , sorgulayan ve örgütlenme bilincine sahip bir toplum için zemin hazırladı. Ancak tüm bu gelişmelerin üzerinden, 'postmodern darbe' tanımını hak eden bir 28 Şubat süreci geçti. Toplumdaki farklı kesimler üzerinde adeta 'Demokles'in kılıcı' gibi bir baskı sürecinin başlangıcı olan 28 Şubat 1997, hayırlı gelişmelere de milat olma özelliğine sahip. Yoğun baskı döneminde, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti ve özgürlük gibi temel kavramların kendilerine de lazım olduğunu anlayan farklı kesimler, artık 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' zihniyetini aşmış görüntüsü veriyor.

Herkes için insan hakları

28 Şubat sürecinde toplumsal muhalefetin sözcülüğünü yapmaları gerekirken, hakim güçlere payanda olan ve mahşerin beş atlısı olarak nitelendirilen DİSK, TOBB, TÜRK–İŞ, TESK, TİSK gibi kuruluşların verdiği kötü sınava rağmen bu durum, gerçek sivil toplum örgütlenmelerinin oluşmasına da zemin hazırladı. Gelinen noktada ülkemizdeki bağımsız sivil toplum kuruluşları her ne kadar devletten ve hükümetlerden yeteri kadar destek görmese de, gerçek işlevlerine uygun tavır alıyor. Buna en güzel örnek iki farklı dünya görüşüne sahip insan hakları derneği olan İHD ve MAZLUM–DER.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Hüsnü Öndül, bundan 10 sene önce sağ görüşlü insanların hakları ihlal edildiğinde buna karşı hiçbir tavır geliştirmediklerini üzüntüyle itiraf ediyor. Hasan Celal Güzel için yaptıkları destek toplantısını hatırlatan Öndül'ün şu sözleri, gelinen noktaya ışık tutuyor:

"Böyle bir şey 10 sene önce aklımızın ucundan bile geçmezdi. Ancak yaşanan sancılı süreçlerde herkes kendisini geliştirdi. Artık farklı kesimlerdeki insanların temel hakları ihlal edildiğinde 'görmedik,duymadık' demeyeceğiz. Biz özeleştirimizi yaptık. Memlekete asıl hizmette budur."

Yeni bir anlama dili empati
Muhafazakar görüşlü insanların temsil ettiği MAZLUM–DER Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu da, Öndül'ün görüşlerini paylaşırken, İHD ile aralarında çok özel bir ilişki oluştuğunu vurguluyor. Ensaroğlu, tozpembe bir tablo çizmekten kaçınmasına rağmen birbirinden çok farklı düşünen kuruluşların bir araya gelip, tartışıp konuştuğu ve aralara örülmüş duvarların yıkıldığı bir sürecin başladığını söylemeyi de ihmal etmiyor.

Böyle bir sürecin başladığına ve sivil alanda örgütlenme bilincinin tabana yayılma eğiliminde olduğuna önemli bir örnek de, Trabzon'da kurulan Empati Grubu. Farklı dünya görüşlerine sahip Şinasi Haznedar, Ali Değermenci, Osman Çıtlak ve Aşkın Bakkalcı isimli girişimci bir ekibin kurduğu EMPATİ Grubu, enerjisini demokrasi rotasında birleştirmiş. Hemen hemen toplumun ortak beklentisi haline gelen daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok barış, daha çok insan hakları ve daha az devlet talebinin kendilerine güç verdiğini vurgulayan EMPATİ ekibi, kimsenin birbirini anlamadığı ya da anlamak istemediği bir süreçte, temiz siyaset, özgür birey ve örgütlü topluma katkı için mücadele ediyor. Sonuç olarak Türkiye'de sivil toplum kuruluşları artık gerçekten sivilleşme yolunda. Önemli olan bu sürecin devamı, devletin bu kurumları dışlamaması ve sivil örgütlenmelerin toplumsal anlamda taban bulmaları.

TÜRKİYE'DEKİ YABANCI SİVİL KURULUŞLAR

Türkiye'de sancılı süreçlerden geçen ve gerçek anlamda etkinlik gösteremeyen yerli sivil kuruluşlara karşın, yabancı patentli örgütler oldukça faal.

Bunlara en önemli örnek, Hıristiyan Demokrat Parti'ye destek veren Alman KONRAD ADENAUER VAKFI. Yıllık 200 milyon marklık bütçesi ve 80 ülkedeki şubeleri ile çok etkili bir kuruluş olan Konrad Vakfı, Türkiye'de demokrasinin gelişmesi adına önemli organizasyonlara da imza atıyor. Vakfın Türkiye temsilcisi Dr. Wulf Schönbohm, ülkemizde yerel medyanın durumunu, bizden çok daha iyi biliyor. Alman patentli bir diğer sivil kuruluş ise FRİEDRİCH NAUMANN VAKFI da liberal amaçlar için faaliyet gösteriyor. Türkiye'deki ekonomik iyileşmeyi sağlamayı hedef olarak belirleyen vakıf, ekonomik liberalleşmeyi ve KOBİ'leri destekliyor. Yine ülkemizdeki faaliyetleri ile dikkati çeken Avrupalı–Amerikan bir sivil toplum örgütü olan DOĞU–BATI ENSTİTÜSÜ, 51 ülkede 40 bin kişilik bir profesyonel ekiple faaliyet gösteriyor. Enstitü özellikle Avrupa, Avrasya ve Kuzey Amerika arasındaki iletişim ve işbirliğini teşvik eden değerlere dayalı bir eylem ağı rolünü benimsemiş. Enstitünün özellikle Rusya, Kafkaslar ve Orta Asya üzerine yoğunlaşması dikkat çekici. Önde gelen bu üç örnek dışında ülkemizi faaliyet alanı olarak seçmiş pek çok yabancı sivil kuruluştan söz etmek de mümkün.

Sivil kuruluş sözcüleri ne diyorlar?

MAZLUM–DER Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu: Sivilleşme bile devlet kontrolünde!
Bizim geçmişimizde muhalefet partisi bile iktidar kadrolarınca kuruldu. Cari sistem sivil örgütlenmeyi bile devlet kontrolünde yaptı. Bu nedenle özel yasalarla kurulmuş meslek kuruluşları ve barolar başta olmak üzere iş ve işveren örgütleri kendi üyelerinin çıkarlarını korumaktan çok resmi politikaların pekiştirilmesini ve sürdürülmesi misyonunu icra ediyorlar.

Bu rolü kabul ediyorsanız akredite oluyor, bütçeden pay alıyor ve medya desteğini de arkanıza alıyorsunuz. Devlet dışı kalıp sivil toplumu örgütlemeye çalışanlar ise dar bir alanda tutuluyor, marjinalleştiriliyor ve gündemden çıkarılıyor. Gerçekten sivil toplum örgütü sayısı son derece az. Türkiye'de insan hakları ihlallerinin bu kadar uzun süre devam etmesinin altında toplumun kamplara bölünmesi var. Bir tarafa yönelik baskılar diğerini rahatsız etmiyor. Ben başkalarına karşı sessiz kaldığım için o da bana sessiz kalıyor.

İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Hüsnü Öndül: Majestelerinin sivil kuruluşu olmaz

Sistemin antidemokratik yapısı sivil sahada etkilerini gösteriyor. Dolayısıyla bazı sivil toplum kuruluşları devletten bağımsız olmaları gerekirken ancak bu şekilde sivil kuruluş olabilecekken bu baskıcı sistem bazı sivil kuruluşları devlet ya da hükümet yanlısı haline getiriyor.

O kuruluşlar da devletle yan yana durmayı güvenceli görüyorlar. Bu durum, sivil toplumun kamu otoritesini denetlemesinin önünde engel. Resmi politikaları eleştiren kurumlar, bu baskıcı sistem nedeniyle yaptırıma tabi tutuluyor. Dini görüşü de olsa, sosyalist de olsa, hiçbir ideolojik yönü olmasa da muhalif olan yaptırım görüyor. Türkiye'de yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen majestelerinin insan hakları ve sivil toplum örgütü olmama anlayışı giderek pekişiyor.
Arı Hareketi lideri Kemal Köprülü: Sivil kurumların kredisi yükseliyor

Türkiye'de ise henüz bu noktada değiliz. Biz 15 – 20 yıl önceki dünyadayız. Sivil kuruluşlar bizde yeni kuruluyor ve olgunlaşıyor. Susurluk, 28 Şubat ve deprem gibi kilometre taşları olgunlaştırıyor. Olgunlaşma oldukça güven geliyor.

Bu olunca yönetenler yavaş yavaş bizi dinliyor hale gelmeye başladı. Bugün TEMA Vakfı hükümeti etkileyecek güç haline geldi. Çevre konusunda kanunları etkileyecek güce sahip. Bu çok önemli. Değişik konularda aynı noktayı yakalamamız lazım. Artk bir kapı açıldı. Bazı sivil kurumların kredisi çok yükseldi. Yani sağlıklı bir sürece girdik. Biz Arı Hareketi olarak böyle bir Türkiye istiyoruz.
Son düzenleyen Safi; 7 Nisan 2016 17:12
burcu_nehir - avatarı
burcu_nehir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2011       Mesaj #2
burcu_nehir - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Sivil kuruluşlar sivilleşiyor
Sivil kuruluşların şikayeti devlet yanlısı veya karşıtı bir ikileme sokulmaları. Bu da sivilleşmenin amacını saptıran en en temel nokta.
Sponsorlu Bağlantılar
Sivil toplum kuruluşları birey ile devlet arasındaki ara mekanizmayı oluşturuyor. Demokrasi kültürü gelişmiş toplumlarda sivil halkın örgütlediği bu kuruluşların temel amacı, bireyi devletin karşısında yalnız ve savunmasız bırakmamak. Gereken durumlarda bireyi devlet baskısından koruma amacı da taşıyan sivil toplum kuruluşları özellikle Batılı ülkelerde, devlet ve siyasal hükümetler nezdinde de oldukça prestijli bir konuma sahip. Bağımsız sivil kuruluşlar, ABD ve Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde, hükümet politikalarının belirlenmesinde etkin rol üstleniyor ve halk adına siyasileri denetleme işlevini yerine getiriyor.

Yaklaşık 6 ay önce yapılan Helsinki Zirvesi'nde Avrupa Birliği'ne adaylığı kabul edilen Türkiye ise sivil kuruluşlar açısından sorunlu bir coğrafya. Devlet, bürokrasi ve siyasal hükümetlere karşı, toplumsal muhalefeti temsil eden sivil toplum kuruluşları, ilk muhalif partileri bile iktidar kadrolarından çıkan Türkiye'de, başlangıçtan günümüze ciddi varlık gösteremedi. Sivil kurumların en etkili olduğu yerler, hep ideolojik amaçlara yönelik kesimler oldu. Türkiye'de kardeş kavgalarının yaşandığı dönemlerde sivil kuruluşlar, temsil ettikleri sık dokulu ideolojik grupların sözcülüğüne soyundu.

Rusya'da 80 bin kuruluş
Soğuk savaş döneminin sona erişinin üzerinden tam 10 yıl geçti. Batılı ülkeler bir yana, eski Doğu Bloku ülkeleri bile liberal rüzgarların estiği son 10 yılı, demokratikleşme yolunda önemli adımlar atarak ve bu amaçla sivil toplumu geliştirerek geçirdi. Buna en somut örnek Rusya. Arı Hareketi lideri Kemal Köprülü'nün verdiği şaşırtıcı bilgilere göre, Rusya'da, şimdilerde tam 80 bin sivil toplum kuruluşu faaliyet gösteriyor.

Peki dünyadaki bu sarsıcı gelişmelere karşın Türkiye sivil örgütlenme açısından ne durumda? Turgut Özal'ın gayretleri ile soğuk savaş sonrası dünyadaki gelişmeleri iyi değerlendiren ve buna göre kendi konumunu belirleyen ülkemizde, sivil toplum kuruluşları da önemli aşamalar kaydetti. Özellikle 1990'lı yılların başında yayına geçen özel televizyon kanallarının özgür yayınları, konuşan, tartışan , sorgulayan ve örgütlenme bilincine sahip bir toplum için zemin hazırladı. Ancak tüm bu gelişmelerin üzerinden, 'postmodern darbe' tanımını hak eden bir 28 Şubat süreci geçti. Toplumdaki farklı kesimler üzerinde adeta 'Demokles'in kılıcı' gibi bir baskı sürecinin başlangıcı olan 28 Şubat 1997, hayırlı gelişmelere de milat olma özelliğine sahip. Yoğun baskı döneminde, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti ve özgürlük gibi temel kavramların kendilerine de lazım olduğunu anlayan farklı kesimler, artık 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' zihniyetini aşmış görüntüsü veriyor.

Herkes için insan hakları

28 Şubat sürecinde toplumsal muhalefetin sözcülüğünü yapmaları gerekirken, hakim güçlere payanda olan ve mahşerin beş atlısı olarak nitelendirilen DİSK, TOBB, TÜRK–İŞ, TESK, TİSK gibi kuruluşların verdiği kötü sınava rağmen bu durum, gerçek sivil toplum örgütlenmelerinin oluşmasına da zemin hazırladı. Gelinen noktada ülkemizdeki bağımsız sivil toplum kuruluşları her ne kadar devletten ve hükümetlerden yeteri kadar destek görmese de, gerçek işlevlerine uygun tavır alıyor. Buna en güzel örnek iki farklı dünya görüşüne sahip insan hakları derneği olan İHD ve MAZLUM–DER.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Hüsnü Öndül, bundan 10 sene önce sağ görüşlü insanların hakları ihlal edildiğinde buna karşı hiçbir tavır geliştirmediklerini üzüntüyle itiraf ediyor. Hasan Celal Güzel için yaptıkları destek toplantısını hatırlatan Öndül'ün şu sözleri, gelinen noktaya ışık tutuyor:

"Böyle bir şey 10 sene önce aklımızın ucundan bile geçmezdi. Ancak yaşanan sancılı süreçlerde herkes kendisini geliştirdi. Artık farklı kesimlerdeki insanların temel hakları ihlal edildiğinde 'görmedik,duymadık' demeyeceğiz. Biz özeleştirimizi yaptık. Memlekete asıl hizmette budur."

Yeni bir anlama dili empati
Muhafazakar görüşlü insanların temsil ettiği MAZLUM–DER Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu da, Öndül'ün görüşlerini paylaşırken, İHD ile aralarında çok özel bir ilişki oluştuğunu vurguluyor. Ensaroğlu, tozpembe bir tablo çizmekten kaçınmasına rağmen birbirinden çok farklı düşünen kuruluşların bir araya gelip, tartışıp konuştuğu ve aralara örülmüş duvarların yıkıldığı bir sürecin başladığını söylemeyi de ihmal etmiyor.

Böyle bir sürecin başladığına ve sivil alanda örgütlenme bilincinin tabana yayılma eğiliminde olduğuna önemli bir örnek de, Trabzon'da kurulan Empati Grubu. Farklı dünya görüşlerine sahip Şinasi Haznedar, Ali Değermenci, Osman Çıtlak ve Aşkın Bakkalcı isimli girişimci bir ekibin kurduğu EMPATİ Grubu, enerjisini demokrasi rotasında birleştirmiş. Hemen hemen toplumun ortak beklentisi haline gelen daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok barış, daha çok insan hakları ve daha az devlet talebinin kendilerine güç verdiğini vurgulayan EMPATİ ekibi, kimsenin birbirini anlamadığı ya da anlamak istemediği bir süreçte, temiz siyaset, özgür birey ve örgütlü topluma katkı için mücadele ediyor. Sonuç olarak Türkiye'de sivil toplum kuruluşları artık gerçekten sivilleşme yolunda. Önemli olan bu sürecin devamı, devletin bu kurumları dışlamaması ve sivil örgütlenmelerin toplumsal anlamda taban bulmaları.

TÜRKİYE'DEKİ YABANCI SİVİL KURULUŞLAR

Türkiye'de sancılı süreçlerden geçen ve gerçek anlamda etkinlik gösteremeyen yerli sivil kuruluşlara karşın, yabancı patentli örgütler oldukça faal.

Bunlara en önemli örnek, Hıristiyan Demokrat Parti'ye destek veren Alman KONRAD ADENAUER VAKFI. Yıllık 200 milyon marklık bütçesi ve 80 ülkedeki şubeleri ile çok etkili bir kuruluş olan Konrad Vakfı, Türkiye'de demokrasinin gelişmesi adına önemli organizasyonlara da imza atıyor. Vakfın Türkiye temsilcisi Dr. Wulf Schönbohm, ülkemizde yerel medyanın durumunu, bizden çok daha iyi biliyor. Alman patentli bir diğer sivil kuruluş ise FRİEDRİCH NAUMANN VAKFI da liberal amaçlar için faaliyet gösteriyor. Türkiye'deki ekonomik iyileşmeyi sağlamayı hedef olarak belirleyen vakıf, ekonomik liberalleşmeyi ve KOBİ'leri destekliyor. Yine ülkemizdeki faaliyetleri ile dikkati çeken Avrupalı–Amerikan bir sivil toplum örgütü olan DOĞU–BATI ENSTİTÜSÜ, 51 ülkede 40 bin kişilik bir profesyonel ekiple faaliyet gösteriyor. Enstitü özellikle Avrupa, Avrasya ve Kuzey Amerika arasındaki iletişim ve işbirliğini teşvik eden değerlere dayalı bir eylem ağı rolünü benimsemiş. Enstitünün özellikle Rusya, Kafkaslar ve Orta Asya üzerine yoğunlaşması dikkat çekici. Önde gelen bu üç örnek dışında ülkemizi faaliyet alanı olarak seçmiş pek çok yabancı sivil kuruluştan söz etmek de mümkün.

Sivil kuruluş sözcüleri ne diyorlar?

MAZLUM–DER Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu: Sivilleşme bile devlet kontrolünde!
Bizim geçmişimizde muhalefet partisi bile iktidar kadrolarınca kuruldu. Cari sistem sivil örgütlenmeyi bile devlet kontrolünde yaptı. Bu nedenle özel yasalarla kurulmuş meslek kuruluşları ve barolar başta olmak üzere iş ve işveren örgütleri kendi üyelerinin çıkarlarını korumaktan çok resmi politikaların pekiştirilmesini ve sürdürülmesi misyonunu icra ediyorlar.

Bu rolü kabul ediyorsanız akredite oluyor, bütçeden pay alıyor ve medya desteğini de arkanıza alıyorsunuz. Devlet dışı kalıp sivil toplumu örgütlemeye çalışanlar ise dar bir alanda tutuluyor, marjinalleştiriliyor ve gündemden çıkarılıyor. Gerçekten sivil toplum örgütü sayısı son derece az. Türkiye'de insan hakları ihlallerinin bu kadar uzun süre devam etmesinin altında toplumun kamplara bölünmesi var. Bir tarafa yönelik baskılar diğerini rahatsız etmiyor. Ben başkalarına karşı sessiz kaldığım için o da bana sessiz kalıyor.

İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Hüsnü Öndül: Majestelerinin sivil kuruluşu olmaz

Sistemin antidemokratik yapısı sivil sahada etkilerini gösteriyor. Dolayısıyla bazı sivil toplum kuruluşları devletten bağımsız olmaları gerekirken ancak bu şekilde sivil kuruluş olabilecekken bu baskıcı sistem bazı sivil kuruluşları devlet ya da hükümet yanlısı haline getiriyor.

O kuruluşlar da devletle yan yana durmayı güvenceli görüyorlar. Bu durum, sivil toplumun kamu otoritesini denetlemesinin önünde engel. Resmi politikaları eleştiren kurumlar, bu baskıcı sistem nedeniyle yaptırıma tabi tutuluyor. Dini görüşü de olsa, sosyalist de olsa, hiçbir ideolojik yönü olmasa da muhalif olan yaptırım görüyor. Türkiye'de yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen majestelerinin insan hakları ve sivil toplum örgütü olmama anlayışı giderek pekişiyor.
Arı Hareketi lideri Kemal Köprülü: Sivil kurumların kredisi yükseliyor

Türkiye'de ise henüz bu noktada değiliz. Biz 15 – 20 yıl önceki dünyadayız. Sivil kuruluşlar bizde yeni kuruluyor ve olgunlaşıyor. Susurluk, 28 Şubat ve deprem gibi kilometre taşları olgunlaştırıyor. Olgunlaşma oldukça güven geliyor.

Bu olunca yönetenler yavaş yavaş bizi dinliyor hale gelmeye başladı. Bugün TEMA Vakfı hükümeti etkileyecek güç haline geldi. Çevre konusunda kanunları etkileyecek güce sahip. Bu çok önemli. Değişik konularda aynı noktayı yakalamamız lazım. Artk bir kapı açıldı. Bazı sivil kurumların kredisi çok yükseldi. Yani sağlıklı bir sürece girdik. Biz Arı Hareketi olarak böyle bir Türkiye istiyoruz.
Son düzenleyen Safi; 7 Nisan 2016 17:13

Benzer Konular

18 Nisan 2012 / lkj Cevaplanmış
7 Nisan 2016 / SEVİMLİ164 Cevaplanmış
18 Nisan 2012 / Misafir Cevaplanmış