Arama

Dünyaca ünlü Türk halk bilimine örnek verir misiniz? - Sayfa 8

En İyi Cevap Var Güncelleme: 15 Kasım 2013 Gösterim: 165.575 Cevap: 225
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Kasım 2011       Mesaj #71
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Orhun Kitabeleri
Dîvânü Lügâti't Türk (Kaşgarlı Mahmut)
Sponsorlu Bağlantılar
Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacip)
Dede Korkut Hikayeleri
Keloğlan Masalları
Nasreddin Hoca
Karagöz ile Hacivat
Yunus Emre
Mevlana
Yağlı güreş
Cirit sporu
Okçuluk
Nevruz



bunları kendim yazdıııııııııııım...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Kasım 2011       Mesaj #72
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Verilebilecek örnekleri şu şekilde sıralamak mümkün:

Sponsorlu Bağlantılar
•Orhun Kitabeleri
•Dîvânü Lügâti't Türk (Kaşgarlı Mahmut)
•Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacip)
•Dede Korkut Hikayeleri
•Keloğlan Masalları
•Nasreddin Hoca
•Karagöz ile Hacivat
•Yunus Emre
•Mevlana
•Yağlı güreş
•Cirit sporu
•Okçuluk
•Nevruz


Halkbilimi kültür içindeki önemini kavranmasını ve alanla ilgili daha fazla çalışılmasını sağlayacak girişimler başlatmak amacıyla eğitim veren bir bölümdür

Çalışma Alanları :
Dilin bir araç olarak kullanıldığı sözel anlatımlar, geleneksel gösteri sanatları, toplumsal uygulamalar, festivaller ve ritüeller doğa ve evrenle ilgili uygulamalar, el sanatları geleneği şeklinde beş alt başlık altında toplanmaktadır Bu öğelerin araştırıldığı, derlendiği, arşiv ve dokümantasyon merkezlerinde, müzelerde, öğretim kurumlarında ders olarak okutulması halinde eğitim kurumlarında, kitle iletişim araçlarında çalışabilirler
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Kasım 2011       Mesaj #73
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Verilebilecek örnekleri şu şekilde sıralamak mümkün:

Orhun Kitabeleri
Dîvânü Lügâti't Türk (Kaşgarlı Mahmut)
Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacip)
Dede Korkut Hikayeleri
Keloğlan Masalları
Nasreddin Hoca
Karagöz ile Hacivat

Yunus Emre
Mevlana
Yağlı güreş
Cirit sporu
Okçuluk
Nevruz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2011       Mesaj #74
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
HALK BİLİMİ
Mersin Folklorundan
Çeşitlemeler
Malazgirt zaferinden sonra, Asya’nın Türkmen oymakları, yeni bir vatan özlemi içinde, kol kol, bölük bölük Anadolu’ya yayıldı, kendi adlarında obalar, köyler kurdular. Anadolu’da kökleşen ve büyüyen Selçuklu Devleti, Asya’dan Anadolu’ya uzun bir zaman içinde, ama kesintisiz göç eden bu Oğuz boylarını genellikle sınırlara yerleştirdi, ayrı ayrı yerleşme bölgelerine gönderdi. Mersin bu oymaklardan bolca nasibini alan yörelerden biridir.

Mersin, bin yıldan daha uzun süreden beri Türklere yurt olmuş, kurtuluş mücadelesinde evlatlarını vatanına feda etmiş bir yurt köşesidir. Mersin, aynı zamanda geleneksel kültürü günümüzde bile yaşatabilen nadir yörelerimizdendir. Maddi ve maddi olmayan her türlü geleneksel kültürümüz Mersin folkloru içinde yaşamaya devam etmektedir.
Mersin, aynı zamanda kalkınmakta olan Türkiye’nin bir parçasıdır. Ülke ekonomisinde hatırı sayılır bir yeri vardır. Serbest Bölge’nin açılmasıyla da hız kazanan ticaret ve sanayi, tarım topraklarının çağdaş teknikle işlenmesiyle tarımsal verimliliğin artması Mersin’e olan nüfus
akımını hızlandırmıştır. Hem sanayi, ticaret ve tarımdaki gelişmelerin yarattığı istihdam imkanları, hem de kırsal kesimden kente göçme yönündeki doğal istek Mersin’in şehir nüfusunu arttırmakta, dolayısıyla geleneksel kültür, yerini modern sanayi kültürüne bırakmaya başlamaktadır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2011       Mesaj #75
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Halk, dini, siyasi, sosyal, ekonomik vb. olaylarda iş bölümünün oluşturduğu
zümrelerin doğması ile ortaya çıkmış kavim ya da ümmet adları ile de bilinen
topluluktur.
Bir başka deyişle halk, belli zaman ve yerde birlikte yaşayan insan
topluluğudur.
Halk, daha çok kültürel özellikleri bünyesinde yaşatan ve kültürel unsurlarını
koruyan bir özelliğe sahiptir.
Kültürü kuşaktan kuşağa taşıyan ailelerdir. Fakat kültürün soylar ve aileler
arasında korunmasını, yaşamasını sağlayan unsur ise halk dediğimiz sosyal kitledir.
“19. yüzyıl Avrupa toplumlarında halk; şehirli, eğitimli, zengin, yöneten, üst
sınıf, elit ve aydın olarak adlandırılan grup ile, ilkel, eğitimden haberi olmayan,
kabile hayatı yaşayan grup arasında kalmış ara bir grubu ifade eden bir anlamda
kullanılmıştır. Buna göre; şehirde yaşayan, ama şehre yakın olan, yani taşralı;
yöneten değil, yönetilen, alt sınıf, köylü, yeterli eğitim almamış ve teknolojiyi
yeterince kullanmayan gruplar ‘halk’ olarak adlandırılmıştır. Bu grubun en önemli
özelliği ise, şehirde yaşayan gruplara göre daha muhafazakâr olması ve bir toplumun
sahip olduğu eski değerleri yaşayan ve yaşatan bir grup olmasıdır. Dolayısıyla, bir
toplum kendi atalarının en eski dönemde nasıl yaşadığını öğrenmek için, ilkel adı
verilen toplumlara gitmeye veyahut da arkeolojik buluntuları beklemeye gerek
duymadan, ‘halk’ adı verilen bu taşralı gruba giderek kendi geçmişi hakkında bilgi
edinilebilecektir.”1
Türk toplumunda da halkın özellikle Osmanlı döneminde işçi, köylü ve saray
dışındaki insanların ‘avam’, saray ve sarayla ilgili olanların da ‘havas’ adı ile iki
grupta toplandığı görülür.
Cumhuriyetle birlikte, demokratik bir anlayışın benimsenip eşitlik ilkesinin
egemen kılınışıyla toplumda ikilik kaldırılmış, kitlelerin tamamına ‘halk’ denilmiştir.
Buradan hareketle Alan Dundes’in “Halk; en az iki ortak faktörü paylaşan bir
gruptur. Bu faktörün ne olduğu önemli değildir. Bundan daha önemlisi, bu grubun
kendine ait kabul ettiği bir geleneği sahip olmasıdır. Belki bazı gelenekleri paylaşan
herhangi bir grup halk olarak adlandırılabilir. Bu grup bir aile kadar küçük, bir millet
kadar da büyük bir kitle olabilir."2 biçimindeki görüşleri yerinde bir saptama olarak
görülmektedir.
Halk, sadece bir insan grubu olmaktan öte bir kültür taşıyıcısıdır. Sözü edilen
kültüre oyunuyla, müziğiyle, gelenek ve göreneğiyle toplumun tüm kesimlerinde var
olan bir kimlik konumundaki ortak yaşantıdır. Bu ortak yaşantı halkbilim çerçevesinde
incelenir.
Boratav’a göre “Halkbilim birçok bilimlerin kavşak yerinde bulunan ya da
onlarla birçok koonuları ortaklaşa paylaşan bir bilimdir. Ruhbilim, dilbilim,
toplumbilim, arkeoloji ve prehistuar genel olarak tarih, özel olarak da din, edebiyat ve
1 Alan Dundes, “Halk Kimdir?” Çev. Metin Ekici, Halk Biliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar, Ank. 2003, s.1-25
2 a.y.
sanat tarihleri, topluluk ve insanlık bilimlerin dışında da hekimlik, bitkiler bilimi...
uzaktan yakından halkbilim ile ilişkileri olan bilimlerdir.”3
Gerek dünyada ve gerekse ülkemizde halkbilim için pek çok tanım yapılmaya
çalışılmıştır. Bizce şimdilik en uygun tanım Sedat Veyis Örnek’in;
“Halkbilim, bir ülke ya da belirli bir bölge halkına ilişkin maddi ve manevi
alandaki kültürel ürünleri konu edinen, bunları kendine özgü yöntemleriyle derleyen,
sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan bir bilimdir.”4 Biçiminde yaptığı tanımdır.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ‘Halkbilim’ yerine uzun süre ‘folklor’
terimi kullanılmıştır.
Folklor, İngilizce’de halk anlamına gelen ‘folk’ sözcüğü ve bilgi, bilim
anlamına gelen ‘lor’ sözcüğünün birleşmesiyle oluşmuş halkbilimi anlamında bir
sözcüktür.
Yaşamı boyunca halkbilim ve halk edebiyatı konuları ile yakından ilgilenen,
yayımladığı Sivas Folkloru ve Türk Folkloru dergilerinde hep halkbilim konularına yer
veren Cahit Öztelli 1965’te Ilgaz dergisinde yayımladığı bir yazısında;
“Folklor bir toplumun mânevi medeniyetinin ta kendisidir. Yüzlerce, binlerce
yılın biriktirdiği bir yaşayış ve gelecekler toplamıdır. ..... Milli bir sanat, bir edebiyat
kurmak istiyorsak folklorumuzu su yüzüne çıkarmaya çalışmalıyız. Milli sanatlar
köklerini uluslarının folkloruna bağlamaya zorunludurlar.” diyerek halkbilimin
edebiyatımız ve sanatımız açısından önemini çarpıcı bir söylemle dile getirmiştir.
Günümüzde folklor sözcüğü yerine halkbilim sözcüğü kullanılmaktadır.
Folklor sözcüğünün ise halk oyunları karşılığı olarak yanlış kullanıldığı
görülmektedir.
Folklor ekibi, folklor oynamak sözleri yanlıştır. Doğrusu, halk oyunları ekibi,
halk oyunları oynamak gibi söylemlerdir.
Halk oyunları, folklor yani halkbilim içinde bir alt birimdir.
Folklor (halkbilim) bir bilime ad olarak ilk kez 1846’da İngiliz bilginlerinden
William John Thoms tarafından kullanılmıştır.
Thoms’tan önce eski eserler bilimi, arkeoloji olarak ele alınıp benzer
anlamlarda 1725-1846 yılları arasında pek çok ad önerilmiştir. Kütüphane memurluğu
yapan W. J. Thoms Almanca ‘Volkskunda’ sözcüğünü İngilizce’ye çevirerek aynı
anlam ve yapıda olan ‘folklor’ sözcüğünü ortaya atmış ve bu konuda Ambros Marton
takma adı ile 22 Ağustos 1846’da Atheheum adlı bir dergide halk kültürü ürünlerinin
derlenmesini istemiş, o tarihe kadar popular antikuties denen ürünlere folklor
denmesi gereğini içeren bir yazı yayımlamıştır.
1878’de de Londra’da Folklore Society adlı bir derneğin kurulmasıyla folklor
sözcüğü yeni bir bilim dalının adı olarak bütün dünyaya yayılmıştır.
Çeşitli ulusların bilim adamlarınca halk tabakalarının maddi ve manevi
kültürlerini tarihi yönden ele alıp sosyolojik ve psikolojik yönden inceleyerek halk
bilimi için vardıkları ortak yargıları şu şekilde belirlemek mümkündür:
1. Halkbilim, gelenekler bilimidir.
2. Halkbilim, yazılı belgelerin değil, atalardan kalan
geleneklerin etkisi altında inanılan ve yapılan bütün eylemleri inceler
3. Halkbilim, doktrinsiz ortak inanmalar, kuramsız
3 Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, İst. 1969, s.6
4 Sedat Veyis Örnek, Türk Halkbilimi, Ank. 1995, s.15
çalışmalardır.
4. Halkbilim, hiçbir aydının öğrenmediği ve öğretmediği,
halkın kendi kendine öğrenmiş olduğu efsane, gelenek, bilmece, söz düzeni, yıldızlara
ait inanmalar ve büyüler gibi bilgi ve pratiklerdir.
5. Halkbilim, insanlığın başlangıcından başlayıp
zamanımıza kadar az ya da çok bozulmuş bir biçimde ulaşan kültür kalıntılarıdır.
Halkbilimin konusu halka özgü her şey olup halkın anonim görgüsü, bilgisi,
geleneği ve her türlü sosyal eylemidir.
Kişisel çalışmalar sonucu oluşan yapıtlar halkbilimin konusu dışında kalır.
Hangi tür kültür ve sanat yapıtları olursa olsun kişiler tarafından oluşturulmuşsa
bunların sahipleri ve yaratıcıları belli oldukları için ilgili bilim dallarının konuları
arasına girerler. Destanlar, mâniler, ninniler, bilmeceler, efsaneler gibi tüm topluma
mal olmuş yapıtlar ve toplumun yarattığı anonim edebiyat ürünleri halk biliminin
konuları arasındadır.
Bunun yanı sıra âşıkların oluşturdukları halk hikâyeleri, şiirler, kimi türküler
vb. yapıcıları ve yaratıcıları belli olan edebi ürünler ise halk edebiyatı konuları içinde
değerlendirilir.
İnsan ve doğa ile ilgili akademik kültürlerin ve bilimlerin tabanlarını oluşturan
tüm maddi ve manevi kültür ürünleri halkbilimin konuları içinde incelenmektedir.
Halk Biliminin Tarihçesi
Halkbilim, ilkel zamanların yazılmamış tarihidir. Halkbilimin ilmi
görevlerinden biri halkın gelişme evrelerini saptaması ve halkın geleneğinde sağlam ve
yaşayabilmesi gereken şeylerin konurmasına çalışmasıdır.
Halkbilimin bir bilim dalı olarak kabul ediliş tarihi olan 1846’dan önce
dünyada Homer, Heredot, Sezar, Strabon, Molier, J.J. Rousseau, İbn-i Batutu, Grim
Kardeşler, Kaşgarlı Mahmut Kâtip Çelebi ve Evliya Çelebi gibi kişiler çeşitli
edebiyat araştırmaları, anılar, gezi notları biçimindeki yazılarıyla ileride halkbilim
dalının doğacağı görüş ve inancını taşımadan, bilimsel olmayan yöntemlerle önemli
hizmetlerde bulunmuşlardır.
Halka bağlı olan şeylerin belirleyici özellikleri arasında o şeyin genel oluşu,
ortak düzeye hitap etmesi ve geleneğe bağlı olması gerekmektedir.
Halk kavramının en yaygın belirleyici özelliği olan toplum ve gelenek, halka
bağlı olan her şeyin temelinde bulunmaktadır.
Bu özellikleri göz önünde bulundurarak araştırmalar yapan, gördüklerini yazan
Heredot’un Yunanistan, İran, Mısır ve Sicilya’da yaşayan İnsanların halk kültürleriyle
ilgili bilgiler verişi, coğrafyacı Strabon’un yazılarında gezip gördüğü yerlerdeki
halkların kültürlerine deyinişi, Arap gezgincisi İbn-i Batuta’nın gezi notlarında halkın
gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgiler verişi halkbilim çalışmalarının hem eskiliğini
hem de önemsenişini kanıtlayan uğraşlardandır.
Yine, 1725’te İngiliz araştırmacılarından A. Bourne’nin, halk gelenek, görenek
ve hurafelerini konu edinen Antiquates Vulgarenses adlı eseri, 1799’da Alman
Herder’in halk türküleri üzerine araştırmalar yapışı, Finlandiya’da 1828 yılında bir tıp
öğrencisi iken yurdunu tanımak ve halkının bilgilerini toplamak üzere yaya olarak
geziye çıkan Ellios Lönrat’ın ilk çalışmaları, Grim Kardeşlerin de halk masallarını
bilimsel bir titizlikle ele alışı halkbilimin başlangıç tarihi olarak kabul ettiğimiz
1846’dan önce bu alanın tabanını oluşturan önemli çalışmalardandır.
Londra’da yayımlanan Atheheum adlı derginin 22 Ağustos 1846 tarihli
sayısında William John Thoms’un Ambros Morton takma adıyla yayımladığı bir
yazısında o güne kadar Popular Antiquities denilen ürünlere Folklor adının
konmasını önermesiyle bilimsel alanda halkbilim çalışmaları başlamıştır.
Bu tarihten sonra Avrupa’da ve bütün dünyada halkbilim bir bilim dalı olarak
ele alınıp işlenmiş ve kabul görmüştür.
1853 yılında Alman araştırmacı ve bilim adamlarından W. Wolf, Alman
Mitoloji, Örf ve Adetler İlmi dergisini yayımlayıp Grim Kardeşlerin yazılarına yer
vermiştir.
Aynı dönemde Von Lazarus Halk Psikolojisi ve Dilbilgisi dergisini yayımlamış,
daha sonra dergiyi Folklor Cemiyeti Dergisi’ne çevirmiştir.
Berlin Üniversitesi konuyu bilimsel yönden ele almış Germanistik Profesörü
Dr. Karl Weinhold Berlin’de bir folklor derneği kurmuştur.
1894’te Avusturya Halkbilim Dergisinin yayımlanışı halkbilim alanına ilgiyi
daha da genişletmiştir. Fransız Milli Eğitim Bakanları halkbilim malzemelerinin
toplanmasına önayak olmuş, bu amaçla yarışmalar düzenleyip ödüller vermişlerdir.
Fransa’da ilk kez 1875’te Melusine adlı bir halkbilim dergisi yayımlanmış bu
olayla halkbilim, Fransa’da bir kimlik kazanmıştır. Bundan sonra bu konudaki
dergiler bir birini izlemiş, Fransa’da yayımlanan pek çok dergi halkbilim alanında çok
önemli çalışmalara zemin hazırlamışlardır.
1878 yılında İngilizlerin Londra’da Folklore Society adlı bir folklor derneği
kurmalarıyla da önce Avrupa’da daha sonra da bütün dünyada halkbilim üzerine
yapılan çalışmalar hızla yayılmaya başlamıştır. H
alkbilim, İsveç, Norveç, Danimarka ve Hollanda’da önemle ele alınmış,
1872’de Arthur Hazelius İsveç köylüsünün gelenekleriyle ilgili olarak giyim kuşam
ve araç gereçlerini toplayıp arşivlemiş, halk kültürü ürünlerinin kaybolup gitmesini
önlemiştir.
İtalya’da halkbilim çalışmaları Palermo’da yayımlanan Literatura Populare
adlı derginin yayımıyla başlamıştır. İspanya’da 1881’de Folk-lore Andaluz ve Folklore
Frexemence derneklerinin kurulmasıyla halkbilim alanında çalışmalar
başlatılmış, Polonya’da da 1873 yılında Karakavi Üniversitesinin girişimiyle ciltler
dolusu folklor malzemesi derlenip arşivlenmiş ve 18 ciltlik Leh folklor malzemesi
yayımlanmıştır. Rusya’da Moskova Üniversitesi Türkologglar için büyük önem
taşıyan Etnografiçeşki Obozijenie adlı bir dergiyi 1899’da çıkararak Asya halk
topluluklarıyla ilgili halkbilim malzemeleri yayımlanmıştır.
Macaristan’da 1887’de Antol Herman’ın yayımladığı coğrafya dergisi ve aynı
yıllar yayımlanan Etnografya dergisi Macar halkbilim çalışmalarını yansıtmıştır.
Finlandiya’da 2834-1849 yılları arasında Kalevela destanını toplayan Ellios
Lönrot’tan başka Fin halkbilimi ile ilgili önemli çalışmalar yapanlar olmuş, bu
çalışmalar özellikle 1901’den sonra yayımlanan Forçhunden dergisinde Fin-Ugur
kavimleri ile Türklere ve diğer Altay kavimlerine dair önemli araştırmalar
yayımlanmıştır. Çalışmalar çoğaldıkça bu çalışmalar sistemli bir biçime sokulmuş,
her teori doğal olarak yöntemini de birlikte getirmiştir.
Antti Aarne ve Stith Thompson’un 6 ciltlik Motif Index of Folk-Literature
(Halk Edebiyatı Motif Dizini) adlı eser halk edebiyatındaki temel unsurları ayrı ayrı
ele alarak motiflerine göre sınıflandırmış bu alandaki en sistemli çalışmalardan birini
ortaya koymuştur.
Türk Halk Biliminin Kaynakları
ve
Halk Bilim Araştırmaları
Bir ulusun, bir halkın tüm yaşamıyla ilgili gelenek, görenek ve inançlara bağlı
pratiklerin yazıya geçirilmesi yazılı kaynakları oluşturur.
Dünyanın en eski uluslarındanbiri olan halkımızın kültürel geçmişini ve ortak
değerlerini yansıtan birçok eserimiz bulunmaktadır. Bunlar Türk kültürü için kaynak
yapıtlardır.
Bu yapıtların başında Orhun Yazıtları gelir. O çağa ilişkin olaylar, savaşlar,
zaferler, budun öğütleri , anlatılan yas törenleri vb. sosyal olayları yansıtmasıyla
Türklüğün tapu senedi konumunda olup Türk halkbilimi açısından büyük önem
taşımaktadır.
Bunların yanı sıra yazarı, yaratıcısı ve yazılış tarihi bilinmeyen halkın ortaklaşa
oluşturduğu afsane, mâni, türkü, ninni, ağıt vb. sözlü eserler Türk halkbiliminin ana
kaynaklarını oluşturmaktadır.
Ülkemizde batı ülkelerinde olduğu gibi, bugünkü anlamıyla bilimsel nitelikteki
halkbilim çalışmalarından önce bu alanla bilinçsiz ve sistemsiz bir biçimde
uğraşanlar olmuştur.
Türk halkbilimi üzerine ilk çalışanların başında XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut
gelir.
Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lügati’t Türk adlı eserinde inanışlar, çeşitli törenler,
gelenek ve göreneklerin yanında atasözleri, mâniler, ninniler ve anonim şiirlerden
örnekler vererek bu alana önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Kaşgarlı Mahmut’tan sonra, Balasagunlu Yusuf Has Hacip tarafından yazılan
ve Kutlu Olma Bilgisi anlamına gelen Kutadgu Bilig adlı aser devlet yöneticisine
düşen ödevleri açıklaması, ahlâk kurallarını dile getirmesi, aile düzenini, tören ve
şölen düzenini anlatması, düş yorma, sofra görgüsü gibi konuları dile getirmesiyle
Tünk halkbilimi alanına önemli hizmet vermiştir.
Dede Korkut Hikâyeleri de savaş, barış, düğün, dernek, ad koyma, gelenek
görenek, töre ve törenlerle Türk halkbiliminin zengin kaynakları arasında sayılmakta
olup Korkut Ata’nın Türk halkbilimine hizmetleri büyük önem taşımaktadır.
16. yüzyılda Hindistan’da büyük bir devlet kuran Türk hükümdarı Babür’ün
saray çevresindeki olayları, gezip gördüğü yerlerdeki halkların kültürünü, halkların
yerel özelliklerini canlı bir dille anlattığı Babürname Türk halkbilimi açısından önemli
görülmektedir.
Asıl adı Mustafa olan Kâtip Çelebi Cihan-numa adlı eseriyle çeşitli ülkelerin
gelenek-görenekleriyle tarih ve coğrafyalarını anlatıp; En Doğruyu Seçmek İçin Hak
Terazisi adlı eseriyle de din, töre, gelenek ve görenekleri anlatarak Türk halkbilimine
hizmet edenler arasına girmiştir.
Ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi Seyahatname adlı eserinde efsane ve evliya
menkıbelerinin yanı sıra halk yaşamının türlü görüntülerini yansıtmış ve halkbiliminin
önemli konuları ile ilgili çeşitli belgelere yer vererek Türk halkbilimine önemli
katkılar sağlamıştır.
XI ve XIX. Yüzyıllar arasında varlığını sürdüren divan edebiyatında halkbilimle
ilgili unsurlar surnameler, şehrengizler, fetihnameler’dir. Battalname gibi dîn epik,
Garipnâme gibi dînî didaktik eserlere varıncaya kadar pekçok eserde kendini
göstermektedir.
Halkbilim alanında çalışmalar tanzimat’tan sonra da sürdürülmüş, bilimsel
amaç gütmemekle birlikte Şinasi, Ahmet Mithat Efendi ve Ahmet Vefik Paşa önemli
çalışmalar yapmışlardır.
Özellikle Ahmet Mithat’ın İstanbul halk yaşamı ve geleneklerini yansıtmak
yansıtmak bakımından halkbilimine yaptığı hizmetler dönemine damgasını vuran
çalışmalardır.
Yurdumuzda halkbilim çalışmaları çağın koşullarına uygun olarak gelişen
teknoloji nedeniyle hızlı bir değişime ve ulusal özelliklerini yitirmeye başlayan
geleneksel kültür ve sanat varlıklarımızı kaybetmeden sistemli bir biçimde araştırmak,
incelemek, derlemek ve arşivlemek yoluyla değerlendirmeye hazır duruma getirmek
amacıyla başlatılmıştır.
Aslında Türkiye’de halkbilim araştırmaları 1913’ten önce Türkiye dışında ya da
Türk olmayan yabancılar tarafından yapılmıştır. Bunlardan Ethe’nin 1871’de
yayımladığı “Seyit Battal Gazi Menkıbeleri” , Ignas Kunos’un 1899’da yayımladığı
“Türk Halk Edebiyatı”, Jacob’un 1899’da yayımladığı “Karagöz” ve Volenski’nin
1911’de yayımladığı “Nasrettin Hoca” bu çalışmalar arasında sayılabilir.
Türkiye’de halkbilim alanında yayımlanan ilk yazı Ziya Gökalp’in “Halka
Doğru” dergisinin 23 Temmuz 1913 günü 14. Sayısında yayımlanan “Halk
Medeniyeti-I, Başlangıç” adlı yazısıdır.
Ziya Gökalp’ten sonra halkbilim üzerine araştırmacı ve yazarlar tarafından
yayımlanan ilk önemli yazılar Mehmet Fuat (Köprülü) ve Rıza Tevfik (Bölükbaş)’a
aittir.
Mehmet Fuat (Köprülü) İkdam gazetesinin 6 Şubat 1914 günkü sayısında Yeni
Bir İlim: Halkiyat “Folk-Lore” adı altında bir yazı yayımlamış, Rıza Tevfik
(Bölükbaş) da Peyam gazetesinin edebi ekinin 20 Şubat 1913 günkü sayısında
“Folklor – Folklore” adlı bir yazı ile folklor konusunu o günün koşullarında ayrıntılı
bir biçimde ele almıştır.
Halkbilim alanında çalışmalar Tanzimat’tan sonra da sürdürülmüş, bilimsel
amaç gütmemekle birlikte Şinasi, Ahmet Mithat Efendi ve Ahmet Vefik Paşa önemli
çalışmalar yapmışlardır.
1913 yılından sonra yurdumuzda folklor sözcüğüne karşılık olarak halkiyat,
halk bilgisi, budun bilgisi deyimleri ileri sürülmüşse de benimsenmemiş, folklor
sözcüğünün kullanılması uzun süre devam etmiştir.
Son yıllarda ise bilinçli olarak özellikle aydın çevre tarafından folklor yerine
halkbilim sözü kullanılmaya başlamıştır. Çünkü folklor dendiği zaman akla halk
oyunları (halk dansları) gelmekte ve bilinçsiz olarak kullanılmaktadır.
Alanı çok geniş dolan folklor halkla ilişkili tüm konuları kapsamına alan bir
bilim dalıdır. Bir ulusun, bir zümrenin, kültür, sanat, giyim, geçim, dil, edebiyat ve
halkı ilgilendiren tüm uğraş ve eylemler halkbilim sözcüğünün anlamı etrafında
toplanır. Bir bakıma halkbilim, halk tabakalarına özgü maddi ve manevi bütün kültür
belgelerinin kolleksiyonudur. Halk oyunları ise bu büyük dalın kollarından biridir.
Başlangıçta halkbilim çalışmaları bir çeşit halk edebiyatı çalışması özelliği
taşımaktadır. Çünkü ilk halkbilim çalışmaları masallar, bilmeceler, atasözleri gibi
sözlü edebiyat ürünleri ile ilgili olmuş, bunların derlenmeleri biçiminde yapılmıştır.
1913-1914 yıllarında yazılan ilk yazılardan sonra halkbilim üzerine yapılan
önemli çalışmalar temeli halka ve halk kültürüne dayalı bir yönetim biçimi olan
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına rastlar.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında en önemli halkbilim çalışmalarının ilki 1924’te
İstanbul Üniversitesi’ne bağlı olarak Fuat Köprülü yönetiminde kurulan Türkiyat
Enstitüsü tarafından 1925 yılından itibaren yayın alanına sokulan Türkiyat Mecmuası
ve 1926’da da Türk halk edebiyatı ve etnoğrafyasıyla ilgili kitap yayını başlatılmıştır.
1 Kasım 1927’de İshak Rifat (Işıtman), Ziyaeddin Fahri (Fındıkoğlu) ve İhsan
Mavi tarafından Ankara’da Anadolu Halk Bilgisi Derneği’ nin kurulmasıyla bilinçli
ve sistemli bir biçimde halkbilim çalışmalarının başladığı görülür.
Türkiye’de ilk kez kurulmuş olan bu folklor derneği Halk Bilgisi Mecmuası
adı ile bir dergi çıkarmış; 1928 yılında eski harflerle yayım hayatına başlayan bu dergi
12 formalık bir ciltten oluşmuş; halkbilimin konu, yöntem ve önemini belirleyerek
Türk halkbiliminin temellerini atmıştır.
Derneğin adı kısa bir süre sonra Türk Halkbilgisi Derneği’ ne çevrilmiş,
1927’de yönetim İstanbul’a alınmış ve çalışma alanı tüm Anadolu’yu kapsayacak
şekilde genişletilmiştir.
Dernek, önce halkbilim ürünlerini toplayıcılara yol göstermek amacıyla Halk
Bilgisi Toplayıcılarına Rehber adlı bir klavuz hazırlamış, yönetim İstanbul’a alınınca
Ankara’da Halk Bilgisi Mecmuası adı ile bir cilt yayımlanan dergi Halk Bilgisi
Haberleri adı ile İstanbul’da 1 Kasım 1929’dan itibaren yayımını sürdürmeye
başlamıştır. Toplam 124 sayı yayımlanan Halk Bilgisi Haberleri dergisinin ilk 19
sayısı Türk Halkbilgisi Derneğince, 105 sayısı da Eminönü Halkevince
yayımlanmıştır.
Türk Halkbilgisi Derneği 1932’de Halkevlerine katılarak çalışmalarına son
vermiştir.
Türk ulusuna büyük hizmetleri bulunan Halkevleri Atatürk’ün isteği üzerine
18 Şubat 1932 de kurulmuş, özellikle Dil, Tarih ve Edebiyat Kolu ile halka ve halk
kültürüne yönelik çalışmalar yaparak Türk halkbilimine büyük katkıda bulunmuştur.
Halkın her türlü yaşantısını konu edinen bir kuruluş olarak oluşturulan
halkevleri tüm il ve kimi ilçelerde örgütlenerek halk biliminin her dalında araştırma
ve derlemeler yapmış; Ankara’da Ülkü, Gaziantep’te Başpınar, Kırklareli’nde Batı
Yolu, Çorum’da Çorumlu, Malatya’da Derme, Kayseri’de Erciyes, İzmir’de Fikirler,
Adana’da Görüşler, Eskişehir’de Halkevi, Antalya’da Hatay, Erzurum’da Erzurum,
Trabzon’da İnan, Denizli’de İnanç, İstanbul’da Yeni Türk, Zonguldak’ta Kara Elmas,
Balıkesir’de Kaynak, Konya’da Konya Halkevi, Samsun’da 19 Mayıs, Ordu’da Ordu,
Afyon’da Taşpınar, Antalya’da Türk Akdeniz, Bursa’da Uludağ, İsparta’da Ün,
Elazığ’da Altan, Manisa’da Gediz, Artvin’de Çoruh, Kastamonu’da Kastamonu
Halkevi ve Merzifon’da Merzifon Halkevi adlı dergiler yayımlayıp bu dergilerde önce
kendi yöreleri olmak koşulu ile tüm Anadolu’nun halkbilim ürünlerine yer
vermişlerdir.
Bu dergilerden başka halkevleri halka ışık tutması açısından çeşitli kılavuz
kitapları yayımlamış, halk edebiyatı, folklor ve etnoğrafya alanındaki yayınları
desteklemiştir.
Atatürk’ün isteği ile 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu dil araştırmaları ile
birlikte halkbilim araştırmalarını da programına alması bu dönemin en önemli
aşamalarından biri olmuştur. Türk Dil Kurumu halk ağzından derlediği binlerce sözü
Söz Derleme Dergisi adlı bir eserde yayımlamış, Ferit Devellioğlu’nun Türk Argosu,
Ahmet Caferoğlu tarafından hazırlanan Toplamalar, Ömer Asım Aksoy’un
Gaziantep Ağzından Atasözleri gibi halk kültürü ile doğrudan iliştkili pek çok eseri
yayımlayarak kalıcılığını sağlamıştır.
1932 yılında açılıp 1951’de kapatılan Halkevleri Türkiye genelinde çeşitli
illerle bazı ilçelerde halkbilimle ilgili pek çok dergi yayımlamış, Türk halkbilimine
devlet desteği ile büyük katkılarda bulunmuştur.
Ankara’da bulunan Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün yayın organı olan
Türk Kültürü dergisi de sayfalarında Türk halkbilimi ile ilgili konulara geniş yer verip
1962’den beri önemli hizmetler sunmuştur.
Bunların yanı sıra kişisel dergiler yayımlayarak Türk halkbilimine emek
verenlerin de şükranla anılması gerekir.
Kişisel çabalarla yayımını sürdüren halkbilimle ilgili önemli dergilerin başında
Kemal Akça ile İhsan Hınçer tarafından 1944 yılında başlatılıp 1946’ya kadar
yayımını sürdüren Folklor Postası gelir.
İhsan Hınçer tarafından 1949’da başlatılıp ölüm yılı olan 1980’e kadar yayımını
sürdüren Türk Folklor Araştırmaları dergisi Türk halk biliminin hemen bütün
kdnularını yazı, makale, araştırma, inceleme, derleme, gözlem, fotoğraf vb. içermekte
olup halen bütün halkbilimcilerin baş vurduğu ana kaynak kimliğindedir.
İbrahim Aslanoğlu’nun 1973’te Sivas’ta Sivas Folkloru adı ile üç cilt
yayımladığı daha sonra dergiyi İstanbul’a taşıyarak 1979’dan itibaren İstanbul’da
1987’ye kadar 7 cilt olmak üzere Türk Folkloru adı ile yayımlayışı Türk halkbilimi
adına yapılan en önemli hizmetler arasında görülür.
Bunların dışında Hasan Kartarı’nın ilk sayısını 1946’da çıkardığı Karseli,
1950 yılında Artvin’de yazı hayatına atılan Yeşil Çoruh, Tahir Kutsi Makal tarafından
1965’ten ölüm yılı 1999’a kadar yayımlanan Tarla , İstanbul Folklor Kurumu’nca
1969-1971 yılları arasında yayımlanan Folklor ve Boğaziçi Üniversitesi tarafından bir
süre yayımlanan Folklora Doğru, OTDÜ Halkbilimi Topluluğu’nun yayın organı
olarak 1973’te yayın alanına çıkan Halkbilimi dergisi, 1988’de İlk sayısını Mehmet
Tekin tarafından Hatay’da yayımlayan Güneyde Kültür, Hilmi Dulkadir tarafından
Mersin’de uzun süre yayımlanan İçel Kültürü 1975’ten itibaren Konya’da Feyzi
Halıcı tarafından yayımlanan Çağrı, İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun uzun süre
yayımladığı Nalay dergisi Türk halkbilimine önemli hizmetler sunan dergilerin
bazılarıdır.
Halen yayımını sürdüren ve Türk halkbilimine önemli hizmetler sunan dergiler
arasında Nevzat Türkmen tarafından Kayseri’de 1978’den beri aralıksız yayımını
sürdüren Erciyes; Metin Turan tarafından Ankara’da 1995’ten beri yayımını sürdüren
Folklor/Edebiyat ve yine Ankara’da Öcal Oğuz yönetiminde yayımlanan Milli
Folklor, Nazım Hikmet Polat yönetiminde önce Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde
başlayıp halen yayımını Niğde Üniversitesi’nde sürdüren Türklük Bilimi Araştırmaları
dergileri halkbilimi alanındaki hizmetleri şükranla anılacak dergilerin başında
gelmektedir.
1964’te İstanbul’da bir grup üniversite genci bir araya gelerek Türk Folklor
Enstitüsü Kurma Derneği adlı bir dernek kurup Folklor adlı bir de dergi yayımlamaya
başlayıp kişisel girişimleri ve dergide yazdıkları yazılar sonucunda 1966 yılında Milli
Eğitim Bakanlığı bünyesinde Milli Folklor Enstitüsü kurup başına Cahit Öztelli
getirilince dernek Türk Folklor Kurumu adını alıp çalışmalarını bu adla yürütmüştür.
Milli Folklor Enstitüsü’nde Cahit Öztelli ve M. Adil Özder’in yoğun çalışmaları
ile Türk Folklor Bibliyografyası oluşturulmuş, basım aşamasında iken Cahit
Öztelli’nin kurumdan ayrılışıyla etnolog Gürbüz Erginer, İsmail Öztürk ve Zümrüt
Erk (Nahya) tarafından gözden geçirilerek Türk Folklor ve Etnografya Bibliyografyası
- 1971 yayımlanmış daha sonra bibliyografya yayınları devam etmiştir.
Kişi ve kuruluşların yanı sıra Çoğunu Kültür Bakanlığının yayımladığı
bibliyografyaların bazıları şunlardır:
1. Nejat Sefercioğlu, Karacaoğlan Bibliyografyası, Ank.1981
2. A. Esat Bozyiğit, Ahilik ve Çevresinde Oluşan Kültür Değerleri
Bibliyografyası, Ank. 1989
3. Hüseyin Türkmenoğlu, Mezar, mezarlık, Mezartaşları Üzerine Bir
Bibliyografya Denemesi, Ank. 1989
4. Prof. Dr. Mürsel Öztürk, Hacı Bektaş Veli ve Çevresinde Oluşan Kültür
Değerleri Bibliyografyası, Ank. 1991
5. A. Esat Bozyiğit: Üniversitelerde Yapılarn El Sanatları Konulu Tezler
Bibliyografyası, Ank. 1992
1955’te Halk Sanatlarını ve Ananelerini Tetkik Cemiyeti adı altında Ankara’da
kurulan dernek 1959’da Türk Etnoğrafya ve Turizm Derneği adı ile faaliyetlerini
sürdürmüş, 1973’te de Folklor Araştırmaları Kurumu adı ile Türk halkbilimine çok
önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Genel başkanlığını İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun yaptığı kurum halen
etkinliklerine devam etmekte olup 1981’den beri Türk folkloruna emeği geçen kişi ve
kuruluşlara İhsan Hınçer Türk Folkloruna Hizmet Ödülü vermektedir.
Bugüne kadar bu ödüle layık görülen kişi ve kuruluşlar şunlardır: (Kimi
ünvanlar değiştiği için ünvanlar kullanılmamıştır)
Yıl Kişi ve Kuruluşlar
1981 - İbrahim Aslanoğlu, Nail Tan, Güven Tanyeri
1982 - Süheyl Ünver, Orhan Şaik Gökyay
1983 - Şükrü Elçin, Metin And, Haşim Nezihi Okay,
Kemal Gökçe, Cemil Cahit Güzelbey
1984 - Sadi Yaver Ataman, İ. Gündağ Kayaoğlu,
Mehmet Önder, Kemal Özbel
1985 - Saim Sakaoğlu, M. Sabri Koz, Kâmil Toygar,
Tahir Kutsi Makal, Nida Tüfekçi
1986 - Tuncer Gülensoy, Adil Özder, Ahmet Şendil,
Şevket Beysanoğlu, Erciyes Dergisi, Konya Kültür ve Turizm Derneği
1987 - A.RızaÖnder,Çelik Gülersoy, Nevzat Gözaydın,
Erdoğan Yağızlar, Tacettin Diker, Halil Atılgan
1988 -HATİCE KÜBRA ILGAZ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2011       Mesaj #76
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
*Dünyaca ünlü Türk halk bilimi örnekleri şunlardır:
1)Orhun Kitabeleri
2)Dîvânü Lügâti't Türk (Kaşgarlı Mahmut)
3)Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacip)
4)Dede Korkut Hikayeleri
5)Keloğlan Masalları
6)Nasreddin Hoca
7)Karagöz ile Hacivat
8)Yunus Emre
9)Mevlana
10)Yağlı güreş
11)Cirit sporu
12)Okçuluk
13)Nevruz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2011       Mesaj #77
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ArkaDaşLar ßana ßiraz DaHa ßiLqi LaZıM Msn Happy
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2011       Mesaj #78
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
45 ın cevabını verebılırmısınız lutfen
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Kasım 2011       Mesaj #79
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
noldu yaa insanlık öldümü ödevimiz var hiç örnek vermediniz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Kasım 2011       Mesaj #80
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lüttffeeennn yarrrddııımmm öğreeeennnciiiyiiimmm

Benzer Konular

29 Mayıs 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
2 Mart 2010 / Misafir Cevaplanmış
6 Mayıs 2010 / Misafir Soru-Cevap