Arama

Kuklanın tarihçesi hakkında bilgi verebilir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 23 Mart 2012 Gösterim: 3.326 Cevap: 2
WannaTellYou - avatarı
WannaTellYou
Ziyaretçi
21 Mart 2012       Mesaj #1
WannaTellYou - avatarı
Ziyaretçi
kuklanın tarihçesi hakkında bilgi
EN İYİ CEVABI byseus verdi
Alıntı
blackness_blue adlı kullanıcıdan alıntı

kuklanın tarihçesi hakkında bilgi

nggshowphp?pid40&ampwidth320&ampheight240&ampmodewatermark

Sponsorlu Bağlantılar
Türkiye ‘de Kuklacılık

Eski Türk geleneklerinde yer alan kukla, belli bir amaca yönelik anlatım için çeşitli tiplerin, şekillerin ve cisimlerin oyunlaştırılması sanatıdır. Tahta, alçı, mukavva veya bezden yapılmış elle, iple veya sopayla oynatılan bu küçük bebeklere “kukla” bebeklerle yapılan gösteriye “kukla oyunu” ve oynatan kişiyede “kuklacı” denmektedir.
Türk Gölge Oyunu içerisinde çok eski bir tarihe sahip olan kukla sanatı, eski dönemlerdeki kadar yoğun olarak yapılmasa da halen devam etmektedir. Kuklalar ; güldürmek, eğlendirmek amacıyla yapıldıkları gibi oynatılmaları sırasında gerek kişileri gerekse kurgusal hikayeleri ile eğitici bir işleve sahip olmaları bakımından da oldukça önemlidirler.
Türkiye’de geçmişi Orta Asya ve Mezopotamya’ya kadar uzanan ve Anadolu topraklarından Osmanlı imparatorluğuna geçen ve asıl gelişimini bu dönemde gösteren kuklacılık, günümüzde bir kaç sanatçıyla yaşamaktadır. Ancak değişen yaşam şartları, teknolojik ilerlemeler ve ilgisizlik gibi nedenlerle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan kuklacılığın tanıtılması , geliştirilmesi ve yaşatılması gerekmektedir. İlk kuklanın ne zaman yapıldığına ilişkin kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak yazılı kaynaklar ilk kez eklemli kafatası ve menteşeli maske formuyla ilkel toplumların büyü ve dini törenlerinde kullanılmıştır. Bu maske ve kafatasları hareket edebilen eklemlere sahip bebek ve diğer figürlerden oluşmaktadır. Bunların bazıları günümüzde dünyanın pek çok yerindekimüzelerde sergilenmektedir. (Avcı, Turla 2003) Hindistan’daki Yeni Delhi Müzesi’nde bir zamanlar iple bağlanmış olduğu anlaşılan bir terracota maymunu bulunmaktadır. Bu maymun yaklaşık olarak M.Ö. 40.000 Bin yıl öncesine tarihlendirilmektedir. Yaklaşık olarak aynı zamanlara ait Mısır kökenli bir figürde Fransa Paris’teki Louvre Müzesi’nde bulunmaktadır (Roth 1975). Eski Mısırda piramitlerde, ipli kukla oynatan bir insanın varlığı, binlerce yıldır devam eden bu geleneği göstermektedir. Ayrıca kukla gösterilerinin eski Yunan ve Romada yapıldığı, gezgin kuklacıların Asya ve Avrupa’da köy, kent ve panayırları dolaşarak gösteri yaptıkları bilinmektedir(Oral 2003).

Orta Asya’da varlığı bilinen Kukla, İlk çağlarda Kolkarcak, Kagucak gibi adlarla oynatılmıştır. Geleneksel tarzda oynatılan kukla; el kuklası ve ipli kukla olmak üzere iki çeşitdir. El kuklaları konulu bir oyun türünde, ipli kuklalar ise genellikle dans eden
kuklalar türündedir. (Oral 2003). Selçuklularda ve Osmanlılarda kukla oyunlarının olduğu bilinmektedir. Kuklaların nereden, nasıl ve hangi yollarla Türklere geldiği konusunda çok değişik görüşler bulunmaktadır. Bunların içinde kuklanın Orta Asya’da Türkler arasında yaygın olarak oynatıldığı, göçler sırasında Anadolu’ya getirildiği ağırlık kazanmaktadır. Türkistan, Özbekistan ve Orta Asya Türklerinde kukla oyunlarına “Çadır Hayal ” ve” Kol Korçak “ adı verildiğini biliyoruz. Bugün bile Anadoluda bebek anlamına gelen “Korçak, kudevcuk, kuçav, kavur, konçak, kaburcak, kavurcak, goğurcak”, kelimelerinin yaşadığını bunların hepsinin öz anlamları yanında kukla ve bebek anlamına geldiğini araştırmacılar kabul etmektedir. Orta Asya Türklerinde, özellikle Özbeklerde çok zengin
bir kukla geleneği bulunmaktadır. Türkistan’da Korçak Oyunu adı verilen kuklanın başlıca iki türü bulunmaktadır. Bunlardan biri çadır hayal ipli kukladır. Dest Korçak ya da Kol Korçak ise el kuklasıdır. Türklerde ise özellikle Osmanlılar döneminde kukla çok
yaygın ve çeşitlidir. Bu örneklere eski kaynak metinlerinde de rastlanmakla birlikte , eski şenlikleri gösteren sayısız minyatürlerde görülmektedir (And 1996). Osmanlı Döneminde çok çeşitli olan kuklalardan biri Çingenelerin oynatığı çok ilkel biçimdeki “iskemle kuklası” dır. El kuklası ve ipli kukla haricinde arabakuklası çok bilinen bir türdür. Araba kuklasında kuklayı oynatan kişi arabanın dibine gizlenip, büyük boy kuklaları sopa ile oynatırlardı. Ayrıca içine insan girerek oynatılan dev kuklalar da bulunmaktaydı.

Ancak Anadoluda yüzyıllar boyunca köylerde görülen kukla türleriyle şehirlerde görülen kuklaların birbirinden ayrı yapılarda , işlevlerde olduğu belirtilmektedir. Köylü tiyatrosu geleneğinde kukla, ritüel özelliklerini bugün bile korumuştur. Anadolu’da yağmur yağdırmak için buün de adına” Bebek”,”Çaput Adam”, “ Kepçe Kadın” “Bodi Bostan”, “Gelin Gok”, “Kepçe Başı”, “Su Gelini”, “Kodu Gelin” v.b. ilkel kuklalar kullanılmaktadır.Anadoluda da kuklalar için çeşitli deyimler vardır. “Korçak”, “Hemecik”, “Bebek”, “Karacör” gibi Anadoluda çok ilginç bir kukla türü çok yaygındır.Bu üçlü bir kuklayı aynı kuklacının oynatmasıdır. Kuklacı iki kuklayı birer eline alır, el kuklası gibi parmakları ile oynatır. Anadolu’da köylerde çeşitli adlar altında oynatılan bir kukla da “canlı kukla” dır. Burada aslında kukla yoktur, fakat oyuncular kendilerini kukla biçimine sokmaktadırlar. Oyuncular çıplak karınları üzerine yüz resmi çizerler, sonra başlarını ve kollarını kasnak üzerinde bir örtüyle örterler karna çizilmiş yüzün omuz düzeyine gelen yere bir oklava bağlanır, buraya bir gömlek giydirilir.
Günümüzde daha çok kırsal bölgelerde oynatılan bu kukla türleri dışında Türk tiyatrosu içerinde yer alan ipli kuklalar ve el kuklaları halen devam etmektedir( And 1977). Türkiyede (Osmanlılarda) yüzyıllar boyunca çeşitli kukla türleri oynatılmıştır. Daha çok 17.yy.’da yaygın olarak kullanılan kukla, 19.yy’ın sonunda batı tiyatrosu, yerli orta oyunu ve tuluat tiyatrosunun karışımından oluşmuş minyatür seyirlik bir oyun niteliğine kavuşmuştur (İvgin 2000). Bu çalışmada amaç, Türk kukla sanatının kısa tarihçesi, kukla çeşitleri ve ahşap malzeme ile yapılan ibiş el kuklasının yapımında kullanılan araç-gereçler ve yapım aşamalarını incelemektir. Ayrıca Türkiye’de kukla tasarımı, yapım ve oynatım tekniklerini geliştirmek ve tanıtım çalışmaları ile gelecek nesillere aktarmak çalışmanın amaçları arasında yer almaktadır.
Rower - avatarı
Rower
VIP MazessezaM
22 Mart 2012       Mesaj #2
Rower - avatarı
VIP MazessezaM
KUKLACILIK TARİHİ
Eski Yunanistan'da da pişmiş topraktan yapılmış bebekler bulunmuştur. Tiyatroya meraklı olan Yunanlılar hususi küçük sahneler kurarak kuklalarla temsiller vermişlerdir. Büyük tiyatroların orta yerine konulan eğreti sahnelerde oynatılan bu kuklaları binlerce halkın görebilmesi için insan büyüklüğünde yaparlarmış. Bunların mekanizmaları da çok mükemmel olduğu tarihi yazılardan anlaşılmaktadır. Sahnenin önünde duran bir adam da ağzına tuttuğu bir boru ile bu kuklaların sözylemesi lazım gelen sözleri yüksek sesle söylermiş. Bu tiyatrolarda umumiyetle zamanın filozofları, siyasi ricali, muharrirleri ve şairleri taklid edilir ve onlarla alay edilerek halkı eğlendirirlermiş.
Sponsorlu Bağlantılar

Eski Romalılarda da kukla oyunları yapıldığı yazılı vesikalardan anlaşılmaktadır. Orta Çağda da kukla oyunlarına tesadüf edilmektedir. Bunlar ekseriya panayırlarda görülürdü. Seyyar kuklacılar şehir şehir dolaşarak hemen kuruverdikleri küçük sahneciklerde kukla oynatarak halkı ve çocukları eğlendirirlerdi. Fakat o devirlerde sihirbazlığın uğradığı takibat ve cezadan dolayı, bunların bir şeytan işi olduğuna itikad edilerek öldürülmekten korkan be kuklacılar oynattıkları kuklaların mekanizmasını ve iplerini aynı zamanda halka göstermek suretiyle tehlikeden âzade olmaya çalışırlardı. Bunlar şatolara ve saraylara da giderek orada temsiller verirlermiş.

Feodalite (Derebeylikler) devrinde Avrupa medeniyeti büyük bir atalet içinde idi. Rönesans devrini açmakla bu atalatten kendini ilk kurtaran İtalya'da bütün sanatlar gibi sahne sanatları da inkişafa (ilerlemeye) başlamış ve halkta yeni bir tiyatro zevki uyanmıştı.. Her tarafta küçük küçük tiyatrolar kuruluyor, meydanlarda halka temsiller veriliyordu. Bunlar arasında kukla tiyatroları da görülüyordu. Kuklacılar hemen dört direk dikerek üstüne bir kırmızı bez gerer ve içine girip etrafa toplanan halka ve çocuklara gülünçlü piyesler oynatırlardı. Bu kukla oyunları artık tiyatro gibi piyesler oynatırlardı. sahne eşhası arasında en mühim rolü oynayan kuklanın ismi Polliçinello idi. Bu şahsiyet karakter itibariyle bizdeki Karagözün mukabili idi. Başında beyaz bir külah, sırtında gömlekle çıkar, uzun burunlu ve tuhaf simalı olup hareket ve sözleriyle herkesi güldürüdü. Alt taraftan bunun gömleği içine el sokulup tutularak ve parmaklarla kolları ve başı hareket ettirilerek oynatılan bu kuklaların belden aşağı kısımları görülmezdi ki bu nevi kuklalara el kuklası (Fr. Marionette) denir. Polliçinello denilen bu kukla oyunları İtalya'nın her tarafında çoğalmış ve rağbet kazanmıştı. Bunlar o zamanki hakiki sahne artistlerine benzeyen kuklalar yapmışlar ve onları taklid etmeğe başlamışlardı. İşte Arlekin, Pierot, Kassandr, Skaramuş gibi kukla eşhasına verilen isimler o zamanlardan kalmadır. Rasgelen yere sahnesini kurarak kukla oynatanlar ancak oyun sonunda para toplamak suretiyle para kazanırlardı. İtalya'nın büyük şehirlerindeki tiyatrolara zarar vermemek için bir zamanlar bu kuklaların açıkta oynaması yasak edilmiş ve kapalı yerlerde de ancak güneş batıncaya kadar oynayabilmeleri serbest bırakılmıştı.

XVII. Asırda İtalyanlar bir nevi kukla daha icad ettiler ki bu kuklalar yukarı taraftan iplerle oynatılırdı. Bu nevi kuklaların başına ve elleriyle ayaklarına bağlı olan iplikler yukarıdan çekilmek suretiyle kukla hareket ettirilirdi. Bu vechile artık el kuklalarında gösterilemeyen belden aşağı kısımları göstermek çaresi bulunmuştu. İpli Kukla dediğimiz bu kuklalara Fantoccini ismi verildi ki Fransızlar evvelkine Marionette veya Guingol (Ginyo) ve iple oynatılanlara Fantoche (Fatoş) derler. Kukla oyunlarında ipli kuklalarla büyük bir terakki (ilerleme) elde edilmiştir. Âdeta insan gibi hareket eden ve her vaziyeti alan kuklalar yapıldı. Bu kuklaların halk tarafından alkışlandığı vakit eğilerek selam vermeleri ve elini göğsüne koyup nezaketle çekile çekile kulise girmeleri seyircileri hayran ediyordu. Kuklalar hiç bir zaman tabii vaziyetleri tamamen taklid edemedikleri ve daima mübalağalı hareketler yaptıkları için sanat bakımından daha güzel bir tesir bırakıyor ve hoşa gidiyordu ki kuklanın en mühim ciheti de hareketlerinin böyle mizahi olmasındandır. Bunları oynatmak da öbür el kuklalarından daha güçtür. İpleri birbirine karıştırmaksızın her hareketi yaptırabilmek ve aynı zamanda konuşturabilmek kolay bir iş değildir. Bu âdeta keman çalmak gibi uzun bir melekeye ve büyük bir maharete muhtaç bir sanattır. Bu Fantocciniler yani ipli kuklalar öyle sokakta ve meydanlarda da oynatılmazdı. Küçük bir tiyatroları ve bir de hafif orkestraları olurdu. Gayet güzel elbiseler ve dekorlarla şarkılı oyunlar ve operetler de oynarlardı. Bu her iki nevi kukla İtalya'dan dünyanın her yanına yayıldı. Her millet bunlara kendi karakterini vererek millileştirdi.

Fransa'da en ziyade rağbet edilen oyunlar Fransız şövalyelerinin kılıç kalkanla döğüşmelerini gösteren oyunlardı. Bunlara sade çocuklar ve halk değil, hatta münevver (aydın) tabaka da çok alaka gösterirdi. Meşhur hikayeci Charles Perrault bile yazılarında bu çocuk işi gibi görünen büyük bir haz duyduğunu ve bunların terbiye üzerine olan mühim tesirini zikretmiştir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Gölgen misali yanındayım!Msn Thunder
byseus - avatarı
byseus
Kayıtlı Üye
23 Mart 2012       Mesaj #3
byseus - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Alıntı
blackness_blue adlı kullanıcıdan alıntı

kuklanın tarihçesi hakkında bilgi

nggshowphp?pid40&ampwidth320&ampheight240&ampmodewatermark

Türkiye ‘de Kuklacılık

Eski Türk geleneklerinde yer alan kukla, belli bir amaca yönelik anlatım için çeşitli tiplerin, şekillerin ve cisimlerin oyunlaştırılması sanatıdır. Tahta, alçı, mukavva veya bezden yapılmış elle, iple veya sopayla oynatılan bu küçük bebeklere “kukla” bebeklerle yapılan gösteriye “kukla oyunu” ve oynatan kişiyede “kuklacı” denmektedir.
Türk Gölge Oyunu içerisinde çok eski bir tarihe sahip olan kukla sanatı, eski dönemlerdeki kadar yoğun olarak yapılmasa da halen devam etmektedir. Kuklalar ; güldürmek, eğlendirmek amacıyla yapıldıkları gibi oynatılmaları sırasında gerek kişileri gerekse kurgusal hikayeleri ile eğitici bir işleve sahip olmaları bakımından da oldukça önemlidirler.
Türkiye’de geçmişi Orta Asya ve Mezopotamya’ya kadar uzanan ve Anadolu topraklarından Osmanlı imparatorluğuna geçen ve asıl gelişimini bu dönemde gösteren kuklacılık, günümüzde bir kaç sanatçıyla yaşamaktadır. Ancak değişen yaşam şartları, teknolojik ilerlemeler ve ilgisizlik gibi nedenlerle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan kuklacılığın tanıtılması , geliştirilmesi ve yaşatılması gerekmektedir. İlk kuklanın ne zaman yapıldığına ilişkin kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak yazılı kaynaklar ilk kez eklemli kafatası ve menteşeli maske formuyla ilkel toplumların büyü ve dini törenlerinde kullanılmıştır. Bu maske ve kafatasları hareket edebilen eklemlere sahip bebek ve diğer figürlerden oluşmaktadır. Bunların bazıları günümüzde dünyanın pek çok yerindekimüzelerde sergilenmektedir. (Avcı, Turla 2003) Hindistan’daki Yeni Delhi Müzesi’nde bir zamanlar iple bağlanmış olduğu anlaşılan bir terracota maymunu bulunmaktadır. Bu maymun yaklaşık olarak M.Ö. 40.000 Bin yıl öncesine tarihlendirilmektedir. Yaklaşık olarak aynı zamanlara ait Mısır kökenli bir figürde Fransa Paris’teki Louvre Müzesi’nde bulunmaktadır (Roth 1975). Eski Mısırda piramitlerde, ipli kukla oynatan bir insanın varlığı, binlerce yıldır devam eden bu geleneği göstermektedir. Ayrıca kukla gösterilerinin eski Yunan ve Romada yapıldığı, gezgin kuklacıların Asya ve Avrupa’da köy, kent ve panayırları dolaşarak gösteri yaptıkları bilinmektedir(Oral 2003).

Orta Asya’da varlığı bilinen Kukla, İlk çağlarda Kolkarcak, Kagucak gibi adlarla oynatılmıştır. Geleneksel tarzda oynatılan kukla; el kuklası ve ipli kukla olmak üzere iki çeşitdir. El kuklaları konulu bir oyun türünde, ipli kuklalar ise genellikle dans eden
kuklalar türündedir. (Oral 2003). Selçuklularda ve Osmanlılarda kukla oyunlarının olduğu bilinmektedir. Kuklaların nereden, nasıl ve hangi yollarla Türklere geldiği konusunda çok değişik görüşler bulunmaktadır. Bunların içinde kuklanın Orta Asya’da Türkler arasında yaygın olarak oynatıldığı, göçler sırasında Anadolu’ya getirildiği ağırlık kazanmaktadır. Türkistan, Özbekistan ve Orta Asya Türklerinde kukla oyunlarına “Çadır Hayal ” ve” Kol Korçak “ adı verildiğini biliyoruz. Bugün bile Anadoluda bebek anlamına gelen “Korçak, kudevcuk, kuçav, kavur, konçak, kaburcak, kavurcak, goğurcak”, kelimelerinin yaşadığını bunların hepsinin öz anlamları yanında kukla ve bebek anlamına geldiğini araştırmacılar kabul etmektedir. Orta Asya Türklerinde, özellikle Özbeklerde çok zengin
bir kukla geleneği bulunmaktadır. Türkistan’da Korçak Oyunu adı verilen kuklanın başlıca iki türü bulunmaktadır. Bunlardan biri çadır hayal ipli kukladır. Dest Korçak ya da Kol Korçak ise el kuklasıdır. Türklerde ise özellikle Osmanlılar döneminde kukla çok
yaygın ve çeşitlidir. Bu örneklere eski kaynak metinlerinde de rastlanmakla birlikte , eski şenlikleri gösteren sayısız minyatürlerde görülmektedir (And 1996). Osmanlı Döneminde çok çeşitli olan kuklalardan biri Çingenelerin oynatığı çok ilkel biçimdeki “iskemle kuklası” dır. El kuklası ve ipli kukla haricinde arabakuklası çok bilinen bir türdür. Araba kuklasında kuklayı oynatan kişi arabanın dibine gizlenip, büyük boy kuklaları sopa ile oynatırlardı. Ayrıca içine insan girerek oynatılan dev kuklalar da bulunmaktaydı.

Ancak Anadoluda yüzyıllar boyunca köylerde görülen kukla türleriyle şehirlerde görülen kuklaların birbirinden ayrı yapılarda , işlevlerde olduğu belirtilmektedir. Köylü tiyatrosu geleneğinde kukla, ritüel özelliklerini bugün bile korumuştur. Anadolu’da yağmur yağdırmak için buün de adına” Bebek”,”Çaput Adam”, “ Kepçe Kadın” “Bodi Bostan”, “Gelin Gok”, “Kepçe Başı”, “Su Gelini”, “Kodu Gelin” v.b. ilkel kuklalar kullanılmaktadır.Anadoluda da kuklalar için çeşitli deyimler vardır. “Korçak”, “Hemecik”, “Bebek”, “Karacör” gibi Anadoluda çok ilginç bir kukla türü çok yaygındır.Bu üçlü bir kuklayı aynı kuklacının oynatmasıdır. Kuklacı iki kuklayı birer eline alır, el kuklası gibi parmakları ile oynatır. Anadolu’da köylerde çeşitli adlar altında oynatılan bir kukla da “canlı kukla” dır. Burada aslında kukla yoktur, fakat oyuncular kendilerini kukla biçimine sokmaktadırlar. Oyuncular çıplak karınları üzerine yüz resmi çizerler, sonra başlarını ve kollarını kasnak üzerinde bir örtüyle örterler karna çizilmiş yüzün omuz düzeyine gelen yere bir oklava bağlanır, buraya bir gömlek giydirilir.
Günümüzde daha çok kırsal bölgelerde oynatılan bu kukla türleri dışında Türk tiyatrosu içerinde yer alan ipli kuklalar ve el kuklaları halen devam etmektedir( And 1977). Türkiyede (Osmanlılarda) yüzyıllar boyunca çeşitli kukla türleri oynatılmıştır. Daha çok 17.yy.’da yaygın olarak kullanılan kukla, 19.yy’ın sonunda batı tiyatrosu, yerli orta oyunu ve tuluat tiyatrosunun karışımından oluşmuş minyatür seyirlik bir oyun niteliğine kavuşmuştur (İvgin 2000). Bu çalışmada amaç, Türk kukla sanatının kısa tarihçesi, kukla çeşitleri ve ahşap malzeme ile yapılan ibiş el kuklasının yapımında kullanılan araç-gereçler ve yapım aşamalarını incelemektir. Ayrıca Türkiye’de kukla tasarımı, yapım ve oynatım tekniklerini geliştirmek ve tanıtım çalışmaları ile gelecek nesillere aktarmak çalışmanın amaçları arasında yer almaktadır.

Benzer Konular

20 Şubat 2011 / Misafir Soru-Cevap
6 Aralık 2009 / Misafir Cevaplanmış
5 Kasım 2015 / Ziyaretçi Taslak Konular
12 Şubat 2012 / Misafir Soru-Cevap