Arama

Ünlü yazarların hikayelerini bulabilir misiniz?

Güncelleme: 18 Mayıs 2012 Gösterim: 3.535 Cevap: 1
ozkanx123 - avatarı
ozkanx123
Ziyaretçi
18 Mayıs 2012       Mesaj #1
ozkanx123 - avatarı
Ziyaretçi
Arkadaşlar Sait Faik = İp meselesi öyküsü
Refik Halid Karay = Zincir öyküsü
Sponsorlu Bağlantılar
Bu 2 öykü çok acil lazım bir türlü bulamadım bulan varsa paylaşırsa çok memnun olurum şimdiden teşekkür ederim.. Proje ödevim..
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
18 Mayıs 2012       Mesaj #2
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Refik Halit Karay'ın Gurbet Hikayeleri adlı kitabındaki öykülerden biridir "Zincir" kitabı kütüphaneden edinerek veya kendiniz temin ederk okuyabilir, hikayenin aslına ulaşabilirsiniz.

Sponsorlu Bağlantılar
Refik Halit Karay / ZİNCİR

Zincire mahkum azgın bir köpeğin iki günlük özgürlükten sonra eski vahşiliğinden kurtulması anlatılıyor.

Sait Faik Abasıyanık / İp Meselesi
Öykünün başında kahramanımız yaşadığı şehirden ayrılmaya niyetlenmiştir. Hatta çoktan yola çıkmış, yürümüş, yürümüş, dimdik bir yokuş görünce biraz dinlenmeye karar vermiştir. Aslında şehirden usandığı, bıraktığı, onunla didişmediği için üzgündür. Ama yapamamaktadır. Nedense "hayat mücadelesi" dedikleri kaypak şeye onda mâni olan bir şey vardır. Bir iş yapmaya kalksa, yapamazsın bu işi, edemezsin bu haltı demektedirler. Neden olarak alışamayacağını söylemektedirler. Kendilerinin nasıl alıştığını sormaya kalktığında ise bu yaştan sonra alışamayacağını ilave etmektedirler. Şehir insan kaynamaktadır. Acaba bütün bu insanlar akşama kadar hangi müsbet işleri yaparak, hangi müsbet neticeleri alarak evlerine dönmektedirler? Bir ara sokakta cüzdanını çıkaran bir adam görmüştür. Elli liralıklar, beş yüzlükler. Nasıl kazanılır, nasıl cüzdana bu kadar para yığılır? Misal dün kahramanımız birine götürüp bir yazı vermiştir. Adam cüzdanını çıkarmıştır. Bir iki tane beş yüzlük, ellilikler, onluklar, beşlikler... Çıkarıp yazı karşılığında bir beş lira vermiştir. Sanki dünyaları bağışlamıştır da kahramanımız teşekkür üstüne teşekkür etmiştir. Hayretler içindedir. Utanmıştır hatta. Para elini yakmış olmasına rağmen öte yandan içinde korkunç bir sevinç vardır. Göğsü kabarır. Yürür. Simit yer. Meyve suyu içer. Baframaden alır. Tünele biner. Tramvaya atlar. Gazete alır. Daha neler, neler... Son kalan parasıyla yarım ekmek alır. Deniz kenarında martılara atar. Ekmeğini martılarla paylaşmayı, açlıktan ölse de insanlara vermemesi gerektiğini kendisine empoze eder. Çünkü verirse adam olmaz. İnsanoğlu hak etmelidir hak! Yoksa şehirde yaşamamalı, köylere gitmeli, merhametlere sığınmalıdır... Şehirlide vicdan ve merhamet kalmış mıdır sence?

Bir keresinde bir kadının hamalın birini yakalamış polise götürdüğünü görmüştür. Bizimki de merak edip arkalarından gitmiştir. Mesele şudur: Hamal kadının iple sıkı sıkı bağlı sepetini taşımıştır. Kadın hamalın sepetin ipini çaldığını söylemektedir. Hamalın elinde ise siyah, yağlı, bitkin bir ip vardır. Çok zayıf zavallı bir adamdır hamal. Elindeki ipi kadına gösterdiklerinde, kadın "hayır" der, "benimki yepyeni idi." Hamal yemin billah etmekte, kadının ipini almadığını, kendi ipinin kendisine ekmek parası getirmek için yettiğini söylemektedir. Kadın bırakmamak konusunda ısrarcı olunca, almayacağını ümit ederek, hamal elindeki ipi kadına uzatır. "Bunu al" der. Vee... Kadın ipi alır ve gider. Hamal sararır, ne yapacağını bilemez halde, ümitsiz, sanki elinden malı mülkü, apartmanı, nebileyim karısı, altınları alınmış bir zengin gibi üzülür. İşte o anda kahramanımızın içini şehirden bir nefret, bir korku, bilinmez bir panik sarar. Şehri bırakıp gitmelidir. Nereye olursa olsun... Dağlarda yatmalı, su başarında garipler gibi su içmeli... Ama bir şehirli görünce yol değiştirip koşa koşa kaçmalıdır. Bizim kahramanımızın ipi yoktur. Sadece beceriksizliği, talihsizliği, şaşkınlığı, insanlara, eşyalara, işlere, hadiselere hayreti vardır. Hamalın vaziyetine düşmeden şehirden uzaklaşmalıdır. Tepeye doğru yürüme başlar. Sonra yolun ortasında durur. Bacaları, saat kuleleri, minareleri, çan kuleleri, pencereleri görür. Ters yüzüne döner. Evine gider. Mutfaktan güzel kokular gelmektedir. Yemeğini iştahla değil, evden çıkmaya acelesinden hızlı hızlı yediğini gören anası: "İşinden dönmüş gibi acıkmışsın," der. Öykü şu cümleyle biter: "Dudağının kenarında bıçak yarası gibi bir çizgiyle güldü."

Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

1 Şubat 2012 / Misafir Cevaplanmış
8 Mart 2015 / kaka leite Soru-Cevap
4 Mart 2015 / GÜLBEN Soru-Cevap
1 Mart 2016 / Misafir Edebiyat
6 Aralık 2010 / Misafir:((( Soru-Cevap