Arama

Koca Yusuf

Güncelleme: 19 Aralık 2011 Gösterim: 39.362 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Kasım 2005       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Koca Yusuf
Koca Yusuf, (doğum 1856Şumnu - ölüm 1898Atlas Okyanusu) dünyaca ünlü Deliormanlı Türkgüreşçidir.
Sponsorlu Bağlantılar
Güreşin efsanevi isimlerinden olan Yusuf 120 okkalık (144 kg) gövdesi, güreş becerisi, gücü ve sporcu ahlakı ile "Koca" lakabını almıştır.
Koca Yusuf dönemin ünlü pehlivanlarından Nasçıköylü Kel İsmail Pehlivan'ın çırağı olarak çok ufak yaşta güreşe başladı. Uzun süre Kırkpınar başpehlivanlığını elinde bulunduran Kel Aliço ile güreşti. Adalı Halil'i iki kez ardarda yendi. Sultan Abdülaziz, Sultan V.Murat ve Sultan II.Abdülhamit döneminde pek çok güreş yaptı.
1897'de Avrupa'ya gitti ve Paris'te minder güreşinin kurallarını öğrendi. Bu dönemde güreştiği ve döneminin önemli sporcuları olan Olsen, Pons, Fournier ve Sebes gibi isimlerin hepsini yendi. Avrupa'da büyük ün kazanınca Amerika Birleşik Devletleri'nden davet aldı ve oraya gitti. Orada da yaptığı bütün güreşleri kazandı. Yendiği güreşciler arasında ünlü Jenkins ve Amerika Şampiyonu ünvanını taşıyan Robert de vardır.
Türkiye'ye dönmek üzere 21 Mayıs1898'de Fransız bandıralı La Bourgogne transatlantiği ile yola çıkan Koca Yusuf, bindiği geminin 4 Haziran sabahı New York'un kuzeydoğusundaki Sable Adası'nın 60 mil açıklarında İrlanda bandıralı Crmartyshire şilebiyle çarpışıp batması sonucu bütün yolcu ve mürettebatlarla birlikte boğularak ölmüştür.
Pehlivanlarımızın dünyaya nam saldıkları 19. asırdayız. Henüz yürümeye başladığı andan itibaren akranlarıyla kapışarak pehlivanlığa ilk adımı atan yiğitlerimiz, büyüdükçe ustaların nezareti altında güreş dersi alarak er meydanına hazırlanmaktadırlar. Devrin hâkim havası altında, sağlam bir dinî ve millî kültür alan pehlivanlar, mertlik, yiğitlik, pehlivanlık yarışıı yapmayı en büyük zevk kabul etmektedirler. Devrin insanlarının en büyük eğlencesi de bu yiğitlerin güreşlerini seyretmektir.
Asırlardır harp meydanlarında gayr-i müslimlerle karşılaşmış yiğitlerimiz, ilk defa 19. asırda, sulh zamanında "diyar-ı firengistan"da gayr-ı müslim pehlivanlarla karşılaşmışlardır. Avrupa ve Amerika'da güreşerek dünyaya nam salan pehlivanlarımızın en meşhuru Koca Yusuf tur.
Gelmiş geçmiş en meşhur pehlivanlarımızdan olan Koca Yusuf, ulemâların "darül harp"te güreş tutmanın ve müslümanların maddeten de güçlü olduklarını isbat etmenin de bir cihad olduğu yolunda beyanları üzerine Avrupa ve Amerika'ya itmiş oralardaki bütün meşhur pehlivanların sırtını yere vurarak cihan pehlivanı unvanını almıştır.
Evlâd-ı fâtihan'dan olan Koca Yusuf 1865'te Deliorman'ın Şumla köyünde dünyaya gelmiştir. Çocukluğundan itibaren güreşe merak salan Yusuf on altı yaşında ayağına kisbet geçirerek er meydanında boy göstermeye başlamıştır.
Yusuf, çevikliği, kuvveti, ustalığı yanı sıra; açık sözlülüğü, mertliği ve İslâm'ı yaşamadaki hassasiyetiyle de dikkatleri çekmektedir.
Yirmi yaşına geldiğinde kendisine antreman verecek pehlivan bulamayan Koca Yusuf çoğu vakit tek başına çalışmaktadır.
Yusuf, koca koca kütükleri kaldırmakta, bu kütükleri kucağına alarak taşımaktadır. Her gün yüksek dağlara inip çıkan, koşan, temiz havayı ciğerlerine dolduran Yusuf, duvar idmanı yapmakta, çamur yoğurarak parmaklarını ve bileklerini kuvvetlendirmektedir.
Koca Yusuf yirmi yaşında iken 1885 yılında, 26 senedir Kırkpınar Başpehlivanlığını elinde bulunduran Aliço ile berabere kalmış, Aliço da sonrasında Koca Yusuf un "başpehlivanlığa" layık bir yiğit olduğunu kabul ederek başpehlivanlığı devretmiştir. Bu tarihten itibaren Yusuf Türkiye'nin başpehlivanıdır. Karşısına çıkan hiçbir pehlivan kendisinden bu unvanı almaya muvaffak olamamışdır. Devrin meşhur pehlivanları; Adalı Halil, Kara Ahmet, Katrancı, Karagöz Ali, Memiş, Filiz Nurullah, Kurtdereli Mehmet ve Hergeleci İbrahim Koca Yusuf la kapışmışlar, hepsi de Yusuf un kendilerinden üstün pehlivan olduğunu kabul etmişlerdir...
Er meydanında kıran kırana güreş yapılmaktadır. Zamana sınırlama yoktur. Mesala 1890'da Koca Yusufla Adalı beş saat güreşmişler, fakat herhangi bir netice alamamışlardır.
Türkiye'nin en kuvvetli adamı kabul edilen Yusuf, Fransız sirk cambazı Doublier'in dikkatini çeker ve Yusuf u Avrupa'ya götürerek güreştirmek bu sayede para kazanmak ister.
Meseleyi Koca Yusuf a açtığında ilk başlarda kabul etmeyen Yusuf, bilahare parayı pulu aklına getirmeden, sadece "keferelerin sırtını yere vurmak" ve Müslümanların maddî kuvvet bakımından da üstün olduklarını isbatlamak için Avrupa'ya gitmeğe razı olur.
Avrupalılar o devirde serbest güreşin yabancısı olduğundan Koca Yusuf Greko Romen güreşi dersi alır. 1895'te Fransa'ya gider. Yusuf, antremanda bile olsa içerisinde yenişme olmayan güreşi kabul etmemekte, karşısındaki rakibini tutar tutmaz yere sermektedir.
Fransa'ya giden Yusufun nâmı kısa zamanda bütün Fransa'da duyulmaya başlamıştır. Yusuf peşpeşe yaptığı güreşlerde rakiplerini bir dakika bile beklemeden tuş yapmaktadır.
Fransa'nın meşhur güreşçileri, Fenelon, Furnier, Dumont, Pol Pons, Sabes ve Feliks Bernard'ı Fransızları hayrette düşürecek kadar kısa zamanda yener. Mesela Dünya şampiyonu diye tanınan Sabes'i dört saniyede tuş eder.
Yusufun rakiplerini nasıl yendiğini anlamaya bile vakit bulamayan seyirciler güreşlerin uzatılmasını istemektedirler. Yusuf ise böyle bir teklifi şiddetle reddetmektedir. Menejerleri Yusuftan yavaş güreşmesini rica ederler. Yusuf bu teklifi kabul eder. Fakat Yusuf rakipleriyle bir-iki dakika oynadıktan sonra kâfi bulmakta ve sırtlarım yere vurmaktadır. Çaresiz kalan organizatörler Yusufun karşısına peş peşe iki güreşçi çıkarırlar ve iki güreşçinin yirmi dakika dayanması halinde büyük para vadederler. Ne varki Yusuf kendisiyle peş peşe güreşen Gambier ve Raul gibi meşhur güreşçileri de yirmi dakika dolmadan tuş yapıverir.
Yusuf, karşısına çıkan mağrur Rum Pierri ve İngiliz Tom Cannon'u da kısa zamanda tuş eder.
Avrupalı organizatörler, bu müthiş pehlivanı ancak bir Müslüman pehlivanının yenebileceğine kanaat getirerek Türkiye'den Hergeleci İbrahim'i getirirler.
Fransa'da karşı karşıya gelen Koca Yusuf la Hergeleci Avrupalıları hayrette bırakan müthiş bir güreş sergilerler. Anlaşmalarına göre güreş Türkiye'deki gibi serbest ve kıran kırana olacaktır.
Güreş süratle devam ederken Yusuf, Hergeleci'ye boyunduruk takar, Hergelecinin burnundan kan akmağa başlar. Telaşlanan hakemler güreşi durdurup Hergeleci'ye bir şikayeti olup olmadığını sorarlar. Şaşıran Hergeleci burnundan devamlı akan kana aldırış etmeksizin; "Neden ola ki? İşte pekâla güreşip duruyoruz." der.
Oynaş güreşe alışmış Avrupalıların şaşkın bakışları arasında bir nara savuran Koca Yusuf bu defa Hergeleciyi Kurt kapanına alır. Hergeleci'nin boğulduğunu zanneden seyirciler telaşlanırlar, kadınlar bağrışmayâ, ağlaşmaya başlar. Jüri heyeti ayrılmalarını ister. Yusuf aldırış etmez. Birkaç kişi Yusufu çeker yine de ayıramazlar. Bu defa sopalarla, bastonlarla Yusufun sırtına, kafasına vurmağa başlarlar. Netice'de ayrılan pehlivanlar berabere ilan edilir. Her iki pehlivanımız da neticeden memnun değildir. Yusuf;
"Ne güzel güreşiyorduk" derken Hergeleci;
"Bizde erkek güleşir, kadın ağlar; ama asla güreşi bırakın demez." ifadeleriyle kırgınlığını ortaya koymaktadır.
Fransızlar Yusufu yendirmek için Amerika'dan zincirkıran lakaplı Leitner'i getirtirler. Ne var ki Yusuf Leitner'i de kısa zamanda tuş ediverir.
Fransa'da karşısına çıkacak rakip bulamayan Yusuf sıkılmağa başlar. Onu en fazla organizatörlerin davranışları üzmektedir. Yusufun paraya pula metelik vermediğini bilen organizatörler onun sırtından büyük servetler elde ederken Yusuf a çok az pay vermektedirler. Yusuf buna da aldırış etmez. Fakat inancına göz dikilmesi Yusuf u çileden çıkarır.
Güreşirken tesettüre riayet eden ve diz kapaklarını örten şortla güreş tutan Yusuf hususi hayatında da dinî inançlarına son derece bağlıdır. Namazlarını düzenli olarak kılmaktadır. Yemeklerinin piştiği kaplarda daha önce domuz yağı ve etiyle yemek pişmiş olması ihtimalini göz önünde bulunduran Yusuf önceden bu kaplan iyice yıkatmakta ve yemeklerin pişmesine bizzat nezaret etmektedir.
Yusufun sırtından para kazanan Fransız Doublier sırf Yusufun inancıyla alay etmek için bir gün yemeğine domuz eti karıştırır. Bunu farkeden Yusuf, Doublier'i haklamak ister. Durumu farkeden Fransız kaçar. Ahlaksızlıktan tiksinen Yusuf, hele inancına karşı yapılan bu hakarete tahammül edemiyerek yapılan bütün teklifleri reddederek Fransa'da güreş yapmak istemez. Yusufun davranışları hayretle karşılanmaktadır. İngiliz Torna Cannon, "Meğer sizin Yusufun ahlakı da gövdesinin kuvveti kadar yamanmış" demektedir.
Fransa'daki ve civardan gelen bütün meşhur güreşçileri yenen Yusuf kendisine yapılan teklifi kabul ederek Amerika'ya gider.
Koca Yusuf Amerika'da
Amerikan basını Koca Yusufun gelişine büyük ehemmiyet vermiş ve yaptıkları neşriyatlarla Yusufu methetmişlerdir. Gazeteler aynı zamanda Yusufun meydan okumasına cevap vermeyen Amerika'lı güreşçilerle de alay etmektedir.
"Güreş âleminin İskender'i, Napolyon'u geldi"
diyen Amerikan basını Yusuf tan şöyle bahsetmektedir:
"Tırnağının ucuna kadar namuslu bir adam ve ne miktar olursa olsun para onu satın alıp cambazlık yaptıramaz."
"Bizim sporculara pek tuhaf gelecek bir gerçek var. Bu Türk paraya hiç önem vermiyor."
"Yusuf geldi. Güreş etmek istiyor ve isteğinde gayet samimi. Parasını da yatırdı. Gelgelelim karşısına çıkacak Amerikalı bulunmuyor. Bundan çıkan mânâ bizimkilerin müthiş ziyaretçinin kuvvetinden ürktükleridir."
"Müthiş Türk Yusuf, maçlarını Nev York'a gelmeden evvel ayarlamadığı ve güreş etmek istediğini uluorta söylediği için hata etmiştir. Böyle bir açıklama Amerikalı güreşçileri paniğe uğratmak için kâfiydi. Anlaşıldığına göre, şimdiye kadar şampiyonuz diye poz veren adamlar, Türk bu memlekette kaldıkça meydana çıkmayacaklar."
Güreşmek ümidiyle Amerika'ya gelen Yusuf her sabah organizatörlere; "Bugün güreşecek miyim" diye sormaktadır.
Yusufun karşısına çıkacak güreşçi bulamayan organizatörler nihayet akıllarınca bir çare bulurlar. Yusufun karşısına peş peşe beş güreşçi çıkacaktır. Ne var ki, Yusuf birincisinin sırtını yere serince diğer dört güreşçi, mindere çıkmaktan vazgeçerek organizatörleri hayal kırıklığına uğratırlar.
Bir diğer çare olarak Yusuf a beş dakika dayanana yüz dolar vaadedilir. Bu da netice vermez. Çünkü hiçbir güreşçi Yusufun karşısında beş dakika dayanamamaktadır.
Yusuf kendisine meydan okuyan, "Amerikan şampiyonu" unvanlı Robert'le güreşir. Ancak iki dakika boyunca Yusufun eline geçmemek için devamlı kaçan Robert yakalanacağını anlayınca minderden aşağı atlar. Çok kızan Yusuf salonda bulunan on bin kişiyi kendisiyle güreşe davet eder. Müteakip güreşinde Yusuf Robert'i perişan ederek yener.
Yusufun Amerika'daki meşhur güreşlerinden birisi de John F.Mc.Cormick ile yaptığı güreştir. Anlaşmaya göre Yusuf Mc.Cormick'i bir saat içerisinde üç defa tuş yapacak, yapamadığı takdirde mağlup sayılacaktır. Güreş başladıktan yedi dakika sonra Yusuf üç tuşu da yapmıştır...
1898'de Amerika'da fırtına gibi esen Yusuf Amerika turuna çıkar ve her gittiği yerde rakiplerini perişan eder. Zaman olur 41 derece ateşle güreşir.
Yusuf kendisine meydan okuyan ve esip savuran Rum Heraklides'i perişan eder. Rumla yaptığı güreşlerin birincisinde 47 saniyede, ikincisinde ise 23 saniyede tuş yaparak Rum'un mağrur burnunu yere sürter.
Yusuf Amerika'da son maçını serbest güreş dünya şampiyonu Lewis ile yapmıştır. Chicago'da yapılan güreşte Lewis'i üst üste iki defa yenmiştir.
Yaptığı bütün karşılaşmalarda, dininin, vatanının, milletinin şânını düşünen Yusuf devamlı galip gelmiştir. Avrupalılar kendisine "yenilmez Türk" ünvanını takmışlardır.
Yusufun gözünde kazandığı paraların ehemmiyeti yoktur. O artık vatanını, ailesini özlemiştir.
Yusuf kalan ömrünün iki çocuğu ve ailesiyle birlikte, Eyüb Sultan civannda alacağı bahçeli bir evde ibadet yaparak geçirmek istemektedir.
Vatan hasretine dayanamayan Yusuf New York'tan 21 Mayıs 1898'de Fransız bandıralı da Bourgogne Transatlantiği'ne binerek yola çıkar. Ne var ki ecel onu okyanusta beklemektedir. Bindiği gemi sis yüzünden İrlanda bandıralı Crmartyshire gemisiyle çarpışır.
Geminin battığını gören Yusuf abdest alarak iki rekat namaz kılar. Daha sonra bir filikaya binmek üzere denize atlar. Ne var ki can telaşına düşen tayfalar ve yolcular Yusufun binmesiyle filikanın batacağından ürkerek onun filikaya binmesini engellerler. Yusufun mengene gibi kayığın kenarına yapışan elini kürek darbeleriyle sökemeyince balta ile bileklerini keserler. Bunun üzerine Yusuf 5 Haziran 1898'de boğularak ruhunu Rahmân'a teslim eder.

Son düzenleyen Blue Blood; 30 Mart 2006 21:38
Biyografi Konusu: Koca Yusuf nereli hayatı kimdir.
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
30 Kasım 2006       Mesaj #2
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi
karahmet
Koca Yusuf
( 1857)- (1898)
Sponsorlu Bağlantılar
Ününü bütün dünyaya yayan büyük pehlivan. 1857 yılında Şumnu'nun Karalar köyünde doğdu. Ufacık bir çocukken köyde danalarla boğuşmaya başladı, sonra kispeti ayağına geçirip güreşmeye koyuldu. Ünü önce Deliorman'ı, sonra Kırkpınar'ı kapladı. Türk güreşinin gelmiş geçmiş en büyük pehlivanı olarak ortaya çıktı. Avrupa ve Amerika'da yaptığı bütün güreşleri kazandı. 1898 yılında Amerika'dan dönerken bindiği vapurun batması sonucu öldü. Mezarı dahi yoktur.

Koca Yusuf yalnız Türk güreşinde değil, güreş dünyasında da büyük bir zirvedir. Er meydanları Koca Yusuf'u, güreş tarihimizin en büyük pehlivanlarından biri olan ve 26 yıl Kırkpınar'ın başpehlivanlığını elinden bırakmayan ünlü Kel Aliço'nun karşısında tanıdı ilk kez. 27'inci yılda da başpehlivanlığı rakipsiz alacağını umarak Kırkpınar'a gelen Kel Aliço burada “Başa güreşeceğim” diyen Deliormanlı Yusuf isminde körpe bir çocukla karşılaştı.

Herkes er meydanlarının pek yaman kurdu Kel Aliço'nun bu “tüysüz kızan”ı karşısına çıktığına pişman edeceğini umuyordu. Ancak Deliormanlı Yusuf, öylesine yaman bir güreş çıkarıyordu ki, buna Kel Aliço da şaşırmış ve güreş alemindeki meşhur gaddarlığını dahi ortaya koymaktan çekinmemişti.

Ancak saatler uzayıp gittiği halde Aliço neticeyi lehine çeviriyordu. Üstelik ilerlemiş bir yaşta bulunan ünlü pehlivanda yorgunluk alametleri başgöstermeye başlamış ve durumu tehlikeye düşmüştü. 26 yılın başpehlivanı Aliço'nun böyle bir pehlivana yenilerek güreş dünyasındaki tahtını kaybetmesine kimsenin içi razı gelmiyordu. Havanın kararmasını fırsat bilenler güreşi yarıda bıraktırmak istediğinde Aliço'nun gür sesi er meydanını kapladı:
– A be burası Kırkpınar'dır... Er meydanıdır buncağaz. Burada yenişene kadar güreş tutulur. Zift fıçıları, çıralar ne güne duruyor? Tutuşturun oncağazları... Pişmiş güreş bırakılır mı hiç? Bu kızancağıza yenilmek kaderimde varsa bırakın yensin beni... Hem ben artık bu er meydanlarından çekileceğim. Aliço'yu yenmek talihini bir daha bu Yusufcağız nerede bulacak?
Aliço'nun bu sözleri Yusuf'u öylesine duygulandırmıştı ki, gözyaşlarını tutamadı ve büyük ustanın eline sarılıp öptükten sonra titrek bir sesle ona adetâ yalvardı:
–Ustaların ustası, pehlivanların pehlivanı, koçyiğit ağam benim! Gel bırakalım şu güreşi. Sözlerinle yendin sen beni. Elimde ayağımda derman komadın. Bu söylediklerinden sonra ben seni tutamam gayri. İstersen sen tut beni, vur sırtımı yere...
Aliço da meydanı çevreleyen kalabalığı teşkil edenler gibi çok duygulanmıştı. Nerede ise ağlayacaktı. Deliormanlı Yusuf'un alnına sıcak bir bûse kondurdu:
– Bu meydan bundan sonra senindir artık. Senin gibi bir pehlivan ortaya çıktıktan sonra gözüm arkada kalmadan ayrılacağım buralardan. Ödül de, başpehlivanlık da senindir. İkisine de güle güle sahip ol. İkisi de sana helal olsun oğul, dedi.
Ve o günden sonra Türk güreşinde Koca Yusuf'un devri başladı. Er meydanlarında kasırgalar yaratıp rakip tanımayan bir kuvvet olarak ortaya çıkan ve yalnız cüssesinden ötürü değil, güreş değerinden ötürü de “Koca” sıfatını alan büyük Türk pehlivanı yenecek rakip bırakmadı. Bunu fırsat bilen açıkgöz organizatörler onu Avrupa'ya götürdüler.Avrupa'dan sonra Amerika'da yaptığı güreşleri de kazanan ve dünyanın en ünlü pehlivanlarını sıraya dizen Koca Yusuf'a Amerika'da milyoner bir kadın aşık olmuştu. Bu kuvvet ilahından çocuk sahibi olmak istiyordu. Yusuf bunu işittiği zaman, “Ben buraya damızlık gelmedim” diye kükredi.
Avrupa ve Amerika'daki güreşlerinden 800 altın kazanmıştı Koca Yusuf. Bunları kemerine yerleştirip Fransız bandıralı La Buorgogne varupu ile yurda dönerken bindiği gemi Atlas Okyanusu'nda sis yüzünden İrlanda bandıralı Cromartyshre gemisiyle çarpıştı. 721 yolcunun bulunduğu La Buorgogne, kaşla göz arasında sulara gömülüvermişti.

Bu kez denizin içinde bir panik başlamıştı. Denize dökülenler, filikalara atlayıp canlarını kurtarmak istiyorlardı. Koca Yusuf da can havliyle bir filikanın kenarına yapışmıştı. Filika'da bulunanlar onun heybetli vücudu ile sandalı devirmesinden korktular. Önce yüzüne, kafasına kürekle vurmayı denediler. Fakat dev yapılı adamın çelik pençeleri sanki filikaya kilitlenmişti. Yarılan kafasından ve suratından akan kanlar posbıyıklarının üzerine doğru iniyordu. Onun bu hali filikada bulunanlara daha büyük bir dehşet vermişti. İçlerinden canavar ruhlu bir tanesi filika içinde bulunan ve ipleri kesmek için kullanılan ufak bir baltayı kaptığı gibi o çelik pençelere vahşi bir ihtiras içinde rastgele indirmeye başladı. Bileklerinden kesilip kopan o çelik pençeler gevşedi ve Koca Yusuf'un o dev vücudu Atlantik Okyanus'unun derinliklerine doğru gümülüp gitti...



Just fly - avatarı
Just fly
VIP Beşer
19 Aralık 2011       Mesaj #3
Just fly - avatarı
VIP Beşer
Koca Yusuf

Koca Yusuf, Yusuf İsmail, Korkunç Türk (d. 1857, Şumnu, Bulgaristan - ö. 4 Temmuz 1898 Atlantik Okyanusu), Deliormanlı efsanevi Türk güreşçidir.
Mindere çıkan ve grekoromen güreşi yapan ilk Türk pehlivanı olduğu sanılmaktadır. 1885 yılında Kırkpınar başpehlivanı olmuş; 1894 yılından itibaren Avrupa ve ABD'de devrin en ünlü güreşçileri ile güreşmiştir. 144 kilo sikletindeki sporcu, 1.88metre boyundaydı. ABD turnesinden ülkesine dönerken bir gemi kazasında yaşamını yitirdi.

Lakabı

Serbest Güreşin efsanevi isimlerinden olan Yusuf, iri gövdesi, güreş becerisi, gücü ve sporcu ahlakı ile "Koca" lakabını almıştır. Önceleri doğduğu köyden ötürü "Karalarlı Yusuf", sonra "Şumnulu Yusuf" olarak anılmış, 1896'dan itibaren çırağı "Erikli Mehmet"e "Küçük Yusuf" denilmeye başlanınca kendisine "Büyük Yusuf" denilmişti.
Dünyada “Terrible Turk” (Korkunç Türk) olarak tanındı. Kendisinden sonra başka Türk güreşçiler de bu ünvanı kullandılar.
1900 yılında Rıza Tevfik 'Güreşte Avrupa Usulü ile Türk Usulü arasındaki Fark ve Müşahebet’ başlıklı yazısında kendisinden Koca Yusuf diye bahsedince yurtta bu isimle anılmaya başlanmıştır.

Yaşamı

Çocukluk ve gençlik yılları

Koca Yusuf, bugün Bulgaristan sınırlarında yer alan Şumnu Kasabası'nın Karalar Köyü'nde dünyaya geldi. Doğum tarihi tam olarak bilinmese de İsveç güreş tarihçisi William Baster'a göre 1857 yılında doğmuştur. Babasının adı İsmail'dir. Babası ve dedesi Yusuf'un ilk güreş ustaları oldu. Çocukluğu, milliyetçilik hareketleri nedeniyle Bulgarların Türk köylerini bastığı bir ortamda geçti.
Koca Yusuf dönemin ünlü pehlivanlarından Şumnulu Dursun Pehlivan, Nasuhçulu Kel İsmail Pehlivan ve Pomak Osman tarafından yetiştirildi. Kırkpınar tarihinde 26 yıl boyunca üstüste başpehlivanlığı elinde bulunduran ve Sultan Abdülaziz'in başpehlivanı olan Kel Aliço ile 1885 yılında güreşti ve berabere kaldı. Bu karşılaşma sonucu ondan ülkenin başpehlivanlığı ünvanını aldı. Kel Aliço'nun çırağı olan ve 18 yıl Kırkpınar başpehlivanlığını elinde bulundurduğu söylenen Adalı Halil'i iki kez ardı ardına yendi. Sultan Abdülaziz, Sultan V. Murat ve Sultan II. Abdülhamit döneminde pek çok güreş yaptı. Koca Yusuf ile çarpışan Kara Ahmet, Katrancı Mehmet, Kazandereli Memiş, Filiz Nurullah, Kurtdereli Mehmet ve Hergeleci İbrahim gibi ünlü pehlivanlar, onun kendilerinden üstün bir pehlivan olduğunu kabul ettiler.

Çolak Mümin'e Yenilmesi

Koca Yusuf'u yenebilen tek pehlivanın Kavalalı Çolak Mümin Pehlivan olduğu iddia edilir. 1894 yılında Rami'de yapılan ve Kel Aliço'nun hakem olduğu bir karşılaşmada Çolak Mümin, Koca Yusuf'u açık düşürmüştür. Hakem Aliço bu durumu yenik sayınca Yusuf tek yenilgisini almıştır. Çolak Mümin'in bu maçta sakatlanmasından ötürü güreş hayatına devam edemediği rivayet edilir.

Fransa yılları

Fransız güreşçi Joseph Doublier ile tanışması ve Fransa’da güreşme teklifi alması hayatını değiştirdi. Fransız yazar Edmond Desbonnet'in "Güreşin Kralları" (1910, Paris) adlı kitabında anlatıldığına göre Doublier, 1894'te rakibi Sabés'e yenildikten sonra onu yenecek bir güreşçi arayışına girmiş ve Türkiye'ye gelmiş; Filibeli Kara Osman, Filiz Nurullah ve Yusuf İsmail'i beraberinde Fransa'ya götürmüştü. Yusuf, başlangıçta yurtdışına çıkmayı kabul etmediyse de Müslümanların güçlü olduğunu ispat etmenin bir cihat olduğu şeklindeki ulema açıklamaları üzerine 1897'de Avrupa'ya gitti ve Paris'te minder güreşinin kurallarını öğrendi. İlk maçını Sabés ile yaptı ve onu yendi. Fransa'da 3 yıl kaldı (1894-1897). Bu dönemde güreştiği ve döneminin önemli sporcuları olan Olsen, Pons, Fournier'i yendi. Gambier, Raul, Rum güreşçi Antonio Pierri ve İngiliz güreşçi Tom Cannon'u da yendikten sonra Avrupa’da rakip bulamaz hale geldi. Paris'te bir sirkte, Türk güreşçi Hergeleci Mahmut Pehlivan (İbrahim Mahmut) ile yaptığı ancak polis müdahalesi ile durdurulabilen karşılaşma, gelmiş geçmiş en acımasız güreş karşılaşması olarak hatırlanır.

ABD Turnesi

Avrupa'da büyük ün kazanınca Amerika Birleşik Devletleri'nden organizatörler onu New York’a davet ettiler. Antonio Pierri ve Doublier ile birlikte gittiği ABD'de menajeri William Brady oldu. Bu ülkede yaptığı 33 karşılaşmada yendiği sporcular arasında George Bothner, Ewan Lewis, Dan McLeod, Tom Jenkins vardır. Şikago’da bir karşılaşmada dünya şampiyonu Evan Lewis’i üst üste iki defa yendikten sonra yurda dönmeye karar verdi. Yaptığı güreşlerde yenilmemesi ve heybeti dolayısıyla ABD’de kendisine The Terrible Turk (Korkunç Türk) ünvanı verilmiştir.

Ernest Roeber ile karşılaşmaları

ABD'ye gelişinden önce hiç yenilgi almayan Yusuf İsmail, 26 Mart 1898'de Ernest Roeber ile yaptığı maçta diskalifiye oldu. Madison Square Garden'da yapılan bu maçta rakibini ringden dışarı atması, Roeber'in öldüğünü düşünen seyircilerin ayaklanmasına ve Yusuf'a karşı linç girişimine neden oldu. Söz konusu maç, spor yazarı Walter Camp tarafından kaleme alınan 1907 tarihli "The Substitue: A Football Story" adlı romanda anlatılmıştır.
İki rakip, Metropolitan Opera Evi'nde 30 Nisan günü tekrar karşı karşıya geldi. Aralarındaki itişmelerden sonra menejerlerinin ringe çıkıp müdahale etmesi sonucu olay büyüyüp yine seyirciler arasında bir ayaklanma dalgası olunca karşılaşma iptal edildi ve bu olaydan sonra Opera Evi güreş karşılaşmalarına kapatıldı.

Ölümü

Türkiye'ye dönmek üzere 21 Mayıs 1898'de Fransız bandıralı La Bourgogne transatlantiği ile yola çıkan Koca Yusuf, bindiği geminin 4 Temmuz sabahı New York'un kuzeydoğusundaki Sable Adası'nın 60 mil açıklarında İngiltere bandıralı Cromartyshire şilebiyle çarpışıp batması sonucu tüm yolcular ve mürettebatla birlikte boğularak ölmüştür.
Kaza sonrasında filikalara binen diğer yolcularla birlikte kurtulmaya çalışan Koca Yusuf’un ölümüne, tutunduğu filikadaki diğer yolcuların onun koca gövdesinin sandalı devireceği korkusuna kapılıp kürek ve baltalarla ellerine vurmalarının ellerini çekmeyeceğini anlasılınca filikadakiler baltayla bileklerini keser, kazanın ardından Amerikan dergilerindeki makalelerde yayımlandı. Rivayete göre ise beline bağladığı altın dolu kemeri boğulmasına sebep olmuştu. Bir rivayete göre de filikaya binecekken bir çocuğun demirler altında kaldığını görür ve çocuğu kurtarmaya gider. Çocuğu kurtarır fakat kendisi demirler altında kalarak vefat eder. Ama ölüm sebebi tam olarak bilinmemektedir.

Koca Yusuf'un Çocukları

Koca Yusuf'un eşi Refiye'den Mehmet ve Hüseyin adında iki çocuğu olmuştur.

Ölümünden Sonra

Ölümünden sonra adı, şu anda Türkiye Denizcilik İşletmelerine bağlı, Haliç Tersanesinde bulunan 40 Tonluk bir yüzer vince verilmiştir.
2001 yılında basılan Bin Yılın Türkleri Hatıra Para Serisi'nde Koca Yusuf portreli hatıra para yer almıştır.
Hayatı, gazeteci-yazar Halil Delice tarafından "Cihan'ı Titreten Türk Koca Yusuf Yalnızca Güle Yenildi" (2005) adıyla kitaplaştırılmıştır.
Hayatının belgesel yapılması için 2008 yılında "Koca Yusuf Türkiye'de" adlı bir araştırma projesi başlatılmıştır.
Mezarı hakkında

Koca Yusuf’un cesedinin Atlas Okyanusu’nda kaybolduğu sanılmaktadır. Ancak şair Sunay Akın’ın Önce Çocuklar ve Kadınlar adlı kitabının “Okyanusa Yenilen Güreşçi” başlıklı bölümünde Azor Adaları'nda mezarının bulunduğu iddiasına yer verilmiştir. Kaza sonrasında civar adalara vuran gemi yolculara ait 20 cesetten pek heybetli değişik kılıklı olanının Koca Yusuf olabileceğini iddia eden yazar, cesedin adadaki kilisenin mezarlığına defnedildiğini belirtmiştir.

Kaynak:Vikipedi
All Alone

Benzer Konular

17 Aralık 2007 / asla_asla_deme X-Sözlük
19 Temmuz 2015 / nötrino Türkiye'den
31 Mayıs 2011 / _Yağmur_ Siyaset tr
9 Ocak 2012 / Misafir Soru-Cevap