Arama

Beylikler - Ramazanoğulları Beyliği

Güncelleme: 19 Temmuz 2012 Gösterim: 10.733 Cevap: 4
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Ocak 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ramazanoğulları Beyliği

Sponsorlu Bağlantılar
Dulkadıroğulları gibi en son teşekkül eden ve eski Kilikya Ermeni krallığının toprakları üzerinde yerleşen bir Türkmen beyliği de Ramazanoğulları'dır. Oğuzlar'ın Yüreğir boyu beylerinden Ramazan Bey tarafından kurulan bu devlet, 1383'e kadar Elbistan'ı, sonra orasını Dulkadırlılar'a bırakarak Adana'yı merkez ittihaz eylemiştir. 1352'den 1608'e kadar 256 yıl devam etmekle beraber, son 92 yılda hanedan, Osmanlı valileri şekline geçmiştir. Bununla beraber, Anadolu Türkmen hanedanlarının en devamlılarından biri olmuştur. 1516'ya kadar sıkı şekilde Memlûklar'a tabî iken, bu tarihte Osmanlılar'a tabî olmuş, hattâ Osmanlılar'ın alelade bir sancak beyi durumuna düşmüştür. Bu hanedandan da mühim Osmanlı devlet adamları yetişmiştir.
Türkmen Beyliği tevcih edilen Ramazan'ın oğlu I. İbrâhîm Bey, Memlûklular ile yapılan mücadelede Dulkadıroğulları ile Karamanoğullarına yardım etmişti. Karamanoğulları ile ittifak yaptığı ileri sürülerek üzerine kuvvet gönderilmiş ve öldürülmüştür. Yerine geçen Şihâbeddîn Ahmed bazen Memlûklulara itaat ederek onlara yardımda bulunmuş, bazen da muhalefete geçmiştir.
1415'de, yedi aylık bir kuşatmadan sonra Tarsus'u Karamanoğullarının elinden aldı. Ayrıca Sis ve Ayas şehirlerine de hâkim olmuştu. Onun ölümünden sonra oğulları arasında taht mücadeleleri başladı. Bunlardan II. İbrâhîm, beyliğin idaresine hâkim olmayı başardı. Karamanoğulları ile birleşerek Memlûkluların eline geçmiş bulunan Tarsus'u kuşattılar. Bu hareket üzerine Memlûk Sultanı tarafından azledilerek yerine kardeşi İzzeddîn Hamza Bey tayîn edildi (1418).Daha sonra Ramazanoğulları beyliği Mehmed Bey'e verildi. Mehmed Bey'in zamanından itibaren Ramazanoğulları beyliği eski önemini kaybetmiştir.
Ramazanoğullarından Mahmûd Bey, I. Selim ile Mısır seferine iştirak etmiş ve Ridaniye savaşında ölmüştür (1517). Bu tarihlerde Ramazanoğullarının artık Osmanlıların himayesine girdiği anlaşılıyor. Mahmûd Bey'in ölümünden sonra Ramazanoğulları Beyliği Pîrî Bey'e tevcih edildi (1517-1568). O idaresi altındaki topraklarda çıkan isyanları süratle bastırmış, bir ara yurdunu bırakarak komşu eyaletlerde beylerbeylik yapmıştı. Daha sonra Kanunî Sultan Süleymân tarafından beyliğe iadesi ricasının kabûl edilmesi üzerine beyliğin başına dönmüştü. Son emîr Pîr Mansûr'un beylikten çekilmesi ile Adana doğrudan doğruya bir Osmanlı vilayeti haline geldi (1608).

Başlıca Ramazanoğulları Beyleri
Ramazan Bey'in yerine sırasıyla iki oğlu Sârimeddin İbrahim Bey ile Şihâbeddin Ahmed Bey geçmiştir. Diğer oğlu Kara Mehmed Bey, 1383'te ölmüştür. İbrahim Bey, Adana'yı almış, merkez yapmış ve aynı yıl ölmüştür. 2 oğul bırakmıştır. Ahmed Bey, 1410'da Kahire'yi ziyaret etmiştir. Yerine sırasıyla oğulları Sârimeddin II. İbrahim, İzzeddin Hamza ve I. Mehmed Beyler geçmiştir (Mehmed Bey'in, Ahmed Bey'in oğlu olduğu kat'î değildir). Diğer bir oğlunun da Ali Bey olduğu sanılmaktadır. Kızı, Memlûk sultanı Ferec'in başhatunu idi. II. İbrahim, Karamanoğlu Mehmed Bey'in damadı idi. 1415-1417'de Tarsus beyi olmuş, 1418-1426'da yalnız Adana şehrini elinde bulundurmuş, asıl beylik kardeşi Hamza Bey'e geçmiştir. 15 aralık 1427'de Kahire'de öldürülmüştür. Kardeşi Hamza Bey de, I. ve II. ibrahim Beyler gibi öldürülerek ölmüştür.
I. Mehmed Bey'in yerine oğlu olduğu sanılan Eylük Bey, onun öldürülmesinden sonra onun oğlu olduğu sanılan Dündar Bey geçmişlerdir. Mehmed Bey'in diğer oğlu İbrahim Bey'in oğlu Ömer Bey, Dündar Bey'e halef olmuştur. 1485'te Osmanlılar'a esir düşen Ömer Bey, istanbul'da ölmüştür. Yerine 1480'de Halep'te öldürülen kardeşi Dâvûd Bey'in oğulları Garseddin Halil ve Mahmud Beyler geçmişlerdir. Mahmud Bey, 1514-1516 arasında İstanbul'da yaşamıştır. Yerine geçen Ömer Bey'in oğlu Selim Bey'den sonra, Osmanlı sancakbeyi olarak tekrar Adana'ya yollanmıştır. 22 ocak 1517'de Ridâniye meydan muharebesinde, Kahire'de, Osmanlı saflarında Memlûklar'a karşı vuruşurken şehit olmuştur. Hanedan, kardeşi Halil Bey'den yürümüş ve artık Osmanlı sancakbeyleri olarak hüküm sürmüştür.
Ramazanoğulların Beyliği'nden bilhassa Halîl ve oğlu Pîrî Beyler Adana'da câmi, medrese, han ve hamam olmak üzere birçok mimârî eserler meydana getirmişlerdir. Bu eserlerden Akça Mescit, bir külliye halinde yapılmış olan Ulu Câmii ve Yağ Câmii (Eski Câmii) önemlidir. Çukurova'nın hac yolu ve aynı zamanda mühim bir ticaret yolu üzerinde bulunması, Ramazanoğulları idaresindeki bu bölgenin iktisâdî bakımdan gelişmesini sağlamıştır.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ramazanoğulları (Ramazanoğlu) Beyliği
Adana bölgesinde, 1352 yılından 1608 yılına kadar hüküm süren bir Türk beyliği. Oğuzlar'ın Yüreğir boyuna mensup olan Ramazan Beyin kurduğu beylik; 1383 yılına kadar Elbistan'ı, oranın Dulkadiroğulları'na geçmesi ile de Adana'yı merkez yapmıştır. Ramazanoğulları Beyliği, 1352'den 1608'e kadar 256 yıl devam etmekle beraber, son 92 yılı tam bir Osmanlı tâbiiyeti hâlinde geçmiş, hanedanın üyeleri, Osmanlı sancakbeyi olarak vazife yapmışlardır.
Sponsorlu Bağlantılar
Ramazanoğullarının mensup oldukları Üç Oklu Türkmenleri, Moğol istilâsı sebebiyle, 13. yüzyılda Anadolu'ya kalabalık sayıda gelen Türkmen kütleleri arasında bulunuyorlardı. Bu Türkmenler, daimî bir şekilde, Moğollarla mücadele hâlinde idiler. Onlara itaat etmediklerinden dolayı, Anadolu'da da kesin bir iskân sahası bulamadılar. Bundan dolayı Suriye'ye inen bu Türkmenleri, Memlûk Sultânı Baybars, Antakya'dan Gazze'ye kadar uzanan bölgeye yerleştirdi ve kendilerine dirlikler verdi. Böylece bu Türkmenler, Memlûk Devleti'nin en mühim yardımcı askerî kuvvetini teşkil ettiler. Bu sayededir ki, Sultan Baybars, Haçlılar ve Moğollar ile yapılan savaşlarda parlak zaferler kazandığı gibi, Kilikya'daki Ermeni Krallığına da ağır darbeler indirdi.
Neticede, Anadolu'da Moğol nüfuzunun yayılmaya başlamasından ve bilhassa Ebû Saîd Bahadır Hanın ölümünden sonra Üçok Türkmenleri, Kilikya üzerine akınlarını yoğunlaştırıp, elde edilen topraklara yerleşmeye başladılar. Bu sırada Ramazanoğullarının başında, Ramazan Bey bulunmaktaydı. 1344 yılından itibaren, batıya doğru gelişen fetih hareketi, Silifke'ye kadar uzadı ve 1360 yılında Memlûkluların da yardımı ile Adana ve Tarsus da ele geçirildi. Böylece Ermenilerin elinde, merkezleri Sis olmak üzere birkaç kale kalmış oluyordu.
Ramazan Beyin ölümünden sonra yerine geçen oğlu İbrahim Bey, Çukurova'da Memlûk hâkimiyetini kırmak ve istiklâlini ilan etmek üzere Karamanoğlu Alâeddin Beyle ittifak ederek, başkaldırdı. Bunun üzerine büyük bir Memlûk ordusu, Türkmenlerin arazisine girerek yağmalamaya başladı. Ancak, Belen Boğazında meydana gelen çarpışmada İbrahim Bey idaresindeki Türkmen ordusu, Memlûkları ağır bir yenilgiye uğrattı. Bizzat kumandan Temür Bayın da esir edildiği muharebede, Memlûklardan çok az kimse kurtuldu. Bu durum üzerine, Memlûkların Halep valisi Yılboğa, Türkmenler üzerine yürüdü. Misis Kalesini ele geçirdi. İbrahim Bey, Sis'e çekilmek zorunda kaldı ise de, Sis valisi kendisini yakalayıp Memlûklara teslim etti. Yılboğa, başta İbrahim Bey olmak üzere, kardeşi Kara Mehmed'i, annesi ve diğer esirleri derhal öldürttü. Emîrlerinin öldürülmesinden, büyük üzüntü duyan Yüreğirliler, Misis'e dönmekte olan Yılboğa'ya, Saruca-Şam Geçidinde büyük bir baskın düzenlediler. Yılboğa'nın gözünden yaralanıp ortadan kaybolması ile paniğe kapılan Memlûklar, kaçmaya başladı. Bu durum Türkmenlerin işini kolaylaştırdı ve elverişli bölgelerde Memlûklara, üst üste baskın düzenlediler. Memlûklar, Halep'e ulaştıklarında, ancak birkaç yüz kişi kalmışlardı.
İbrahim Beyin yerine, kardeşi Ahmed Bey geçti. Ahmed Bey, yerini sağlamlaştırıncaya kadar Memlûklarla iyi geçinmeye gayret etti. Daha sonra Memlûklu Sultanı Berkuk'un ölümü ile bu ülkede ortaya çıkan karışıklıklar esnasında, durumunu kuvvetlendirdi. Bu sırada Halep'i kuşatan meşhur Arap kumandanı Nuayr'a karşı Memlûkların yardımına koşan Ahmed Bey, Sultan Ferec'in iltifatına kavuştu. Kızını da Sultan Ferec'le evlendirerek, Memlûklarla akraba oldu. 1410 yılında, Mısır'ı ziyaret etti. Böylece, daha rahat hareket edebilme imkânına kavuşan Ahmed Bey, 1415 yılında, yedi ay süren bir kuşatma sonucunda, Tarsus'u Karamanoğulları'ndan aldı. Ahmed Bey'in 1416 yılında ölmesi üzerine yerine oğlu İbrahim Bey geçti.
Ahmed Bey kaynaklarda cesur, heybetli, dirayetli bir emir olarak vasıflandırılmaktadır. Âlimlere hürmetli, fakirleri koruyan, iyiliksever bir beydi. Onun ölümünden sonra, Üçokların siyasî ehemmiyeti gittikçe azaldı.
İkinci İbrahim Bey, Karamanoğlu Mehmed Bey'in damadı olmaktaydı. 1415-1417 yılları arasında Tarsus ve Adana havalisinde tam bir hâkimiyet tesis etmişse de, Memlûklarla arasının açılması yüzünden, Tarsus'u kardeşi Hamza Beye bırakmak zorunda kaldı. Ancak Hamza Bey, Memlûk kuvvetlerinin yardımıyla, Adana'yı da ele geçirdi. İbrahim Bey, 1427 yılında Kahire'de öldürüldü. Hamza Beyin beyliğinin ne kadar sürdüğü ve nerede öldüğü bilinmemektedir. Ancak, onun da kardeşinin ölümünden sonra, Memlûklarca öldürtüldüğü tahmin olunmaktadır.
1427 yılında beyliğin başına Mehmed Bey getirildi. Fakat bu tarihte, bölgede tam bir Memlûk hâkimiyeti kurulmuş olup, Sis, Adana ve Tarsus gibi önemli merkezler Memlûk valilerince idare edilmeye başlandı. Bu dönemde Ramazanoğulları beylerinden sırasıyla Eylûk Bey, Dündar Bey ve Ömer Bey sembolik olarak beyliğin başında bulundu.
Ömer Beyden sonra beyliğin başına, 1480 senesinde Halep'te öldürülen Davud Beyin oğlu Gıyâseddin Halil Bey geçti ve otuz sene gibi uzun bir zaman hüküm sürdü. Hattâ, Osmanlıların Çukurova bölgesinde hâkimiyetlerini kabul ettikten sonra, bu devletle iyi geçinmeyi, beyliğinin geleceği bakımından daha faydalı gördü. Osmanlılarla olan bu dostluğu, Ramazanoğulları Beyliğinin, Memlûk Devletiyle bağlantılarını iyice zayıflattı. Uzun süren saltanatı sırasında, bölgede barışın sağlanması için büyük dikkat sarfeden Halil Bey; âlimlere hürmet eden, cömert, fakir-fukarayı koruyup gözeten bir beydi. Tebaası tarafından çok sevildiği için, hizmetleri sebebiyle kendisine, dine yardım eden manâsına gelen 'Gıyâseddîn' lakabı verildi. Ramazanlı ülkesi en çok bu bey zamanında imar görmüş, camiler, medreseler, saraylar, hanlar ve çeşmelerle ülkenin dört bir yanı tezyin edilmişti. Halil Bey, mezar kitabesinden anlaşıldığına göre, 1511 senesinde vefat etmiştir.
Halil Beyin vefatından sonra, yerine kardeşi Mahmud Bey geçti. Mahmud Bey de, Osmanlı Devleti'ne yaklaşmak ve Memlûklarla olan yakınlığını azaltmak suretiyle, ağabeyi Halil Beyin siyasetini devam ettirdi. Ancak Memlûklar, Mahmud Beyi beylikten azlederek, yerine kardeşinin oğlu Selim Beyi tâyin ettiler. Bu durum üzerine Mahmud Bey, İstanbul'a gelerek Yavuz Sultan Selim Hana tâbiiyetini arz etti. Mahmud Beye büyük itibar gösteren Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim Han, iki yüz bin akçelik bir dirlik verdi. Ayrıca, seferde kendisine refakat etmek imtiyazını da bahşetti. Böylece Mahmud Bey, sultandan başka kimseye tâbi olmayacaktı.
1516 senesinde Osmanlı ordusu, Mısır Seferine çıktığı zaman, Mahmud Bey de padişahın yanında bulunuyordu. Ordu Halep'e geldiği zaman, Mahmud Beye bağlı Ramazanlı kuvvetleri, Osmanlı sultânının ordusuna katıldılar. Ridâniye Savaşı sırasında, Memlûk Sultanı Tomanbay ve üç yüz seçme silahşorun, padişahı öldürmek için otağ-ı hümâyûna baskında bulundukları sırada, Sadrazam Sinan Paşa'nın yanı sıra, Ramazanoğlu Mahmud Bey de öldürüldü. Mahmud Beyin nâşını Halep'e gönderen Yavuz Sultan Selim Han, Ramazanoğulları Beyliğinin başına Halil Beyin oğlu Kubad Beyi tayin etti (1517).
Ancak, bu tarihten itibaren Ramazanoğulları beyleri, bir Osmanlı sancakbeyi olarak hüküm sürdüler. Bundan sonra hanedandan, mühim Osmanlı devlet adamları yetişti.
Ramazanoğulları Beyliğinin teşkilâtı hakkında kesin delillere dayalı bir bilgi yoktur. Ancak, Dulkadırlılarda olduğu gibi Oğuz geleneklerine, yani töre esasına dayanmış oldukları görülmektedir. Kendilerine ait olarak para bastırmamışlardır. Halil Beyden önceki Ramazan Beylerine ait cami, medrese ve hamam gibi eserlere rastlanmamıştır. Halil Bey ve bilhassa Osmanlı sancakbeyi olan, hattâ daha sonra paşalık rütbesine yükseltilerek Halep ve Şam beylerbeyliklerinde bulunan oğlu Pîrî Paşa'nın Adana'da cami, medrese, han ve hamam olmak üzere birçok hayır eserleri mevcuttur. Ramazanoğulları zamanında Çukurova, hac yolunun geçtiği mühim bir bölge hâline gelmişti. Osmanlı Devletinin yükselişiyle birlikte bu yolun önemi daha da artmıştır. Bu durumun, bölgenin iktisadî hayatına önemli ölçüde tesir ettiği anlaşılmaktadır.

AlCoLiC - avatarı
AlCoLiC
Ziyaretçi
8 Şubat 2007       Mesaj #3
AlCoLiC - avatarı
Ziyaretçi
Ramazanoğlu Beyliği (1378-1608)
Ramazanoğulları, Adana merkez olmak üzere Çukurova bölgesinde kurulmuştur. Beyliğe adını veren Ramazan Bey, Oğuzların Üçok koluna bağlı Yüreğir boyundandır. Memlûk Sultanı Baybars tarafından Gazze-Antakya arasına yerleştirilen Türkmenler, daha sonra Adana ve Payas bölgesini Ermenilerden almışlardı. 1378 tarihinde Memlûklerin gönderdiği vali, Dulkadiroğlu Halil Bey tarafından öldürüldü. Bu olayla birlikte Ramazanoğulları Beyliği kurulmuş oldu. Ancak Memlûklerin gücünden çekindikleri için daha çok onların hâkimiyetini tanıdılar. Memlûklerin ve Dulkadirliler gibi iki önemli güç arasında kalan Ramazanoğulları, Yavuz Selim'den itibaren Osmanlıların yanında yer almışlardır. 1608'de son Ramazanoğlu Beyi Pir Mansur, görevden alınarak toprakları Osmanlı beylerbeyiliğine çevrilmiştir.
Ramazanoğlu Beyliğinin yapıtları :
Ramazanoğullarından Suphi Paşa Konağı
Atatürk`ün 15 Mart 1923`te Adana`ya gelişinde kaldığı bu bina 19.
yüzyılda yapılmış bir Ramazanoğlu konağı.
Ramazanoğullarından Suphi Paşa Konağı olarak bilinen yapı, tarihi
Adana evlerinin özelliklerini taşıması açısından da ayrı bir öneme
sahip.
Müzede, Atatürk`ün kullandığı eşyaların yanı sıra toplama tarihi
eşyalar, kitaplar ve yazma eserler de yer alıyor.
Müzenin kütüphanesinde Osmanlıca-Türkçe 2 bine yakın kitap
bulunuyor. Ayrıca Kurtuluş Savası sırasında çıkan Yeni Adana, Türk
Sözü, Çukurova ve Dirlik gazetelerinin koleksiyonları da müzenin
tescilli eserleri arasında.
Atatürk`ün yattığı pirinç karyola, sim işlemeli yatak, masa örtüsü,
Maraş işi koltuk, elbise dolabı, masa ve sandalye, nargile, madeni
mangal, kilimler ve halılar, müzenin değerli eşyalarından önemli bir
bölümünü oluşturuyor.
Ramazanoglu konagi 1
1) Camiler
1.1) Merkez Ulucami Külliyesi
Aynı adla anılan Ulu Camii Mahallesinin orta kısımlarında yer alan eser, aynı zamanda Adana'nın en büyük camii ve tarihi yapısı oluşu bakımından da önem taşımaktadır. Selçuklu Memlük ve Osmanlılar devrine ait mimari karakterleri üzerinde toplayan bu eserin üç ayrı kitabesinden, ilk defa 1513 yıllarında Ramazanoğlu Halil Beyin inşasına başladığı 1541 yılında Hâlil Bey'in oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından bitirilerek ibadete açıldığı anlaşılmaktadır. Caminin bitişiğindeki türbe, Ramazanoğlu ailesi için Cami ile birlikte 1541 yılında yaptırılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen plandaki türbenin üzerini küçük bir kubbe örtmektedir. Türbe içi de Camii de olduğu gibi XVI. ve XVII. yüzyıl çinileri ile kaplanmıştır. Ayrıca bir duvarı da bitki motiflerinden meydana gelmiş oyma taş işçiliği ile süslenmiştir.
Ulu Cami külliyesine dahil olan ve caminin doğusunda bulunan medrese, cami ile birlikte 1540 tarihinde Ramazanoğlu Piri Paşa tarafından yaptırılmıştır. Eserin batı cephesindeki cümle kapısı büyük bir avluya açılmakta olup, avlu etrafında medrese odaları sıralanmaktadır. Birbirine bitişik, önlü arkalı iki büyük hücreden meydana gelmiş olan dershanenin üst örtüsü, dıştan kiremit kaplı kubbeler halindedir.
1.2) Kemeraltı Cami
Abidin Paşa Caddesinin Tarsus kapısı mevkiindedir. Evvelce bu semte Tarsus kapısı denmekte iken sonradan, Kemeraltı ismi verildiğinden, cami de aynı ismi almıştır. Savcıoğlu Hacı Mustafa isimli bir hayırsever tarafından yaptırılmış olan eserin yapılış tarihi, Ramazanoğlu Piri Paşanın emirliği zamanına rastlamaktadır (1548). Vaktiyle caminin yanında bir de medrese bulunduğu söylenmekte ise de bugün için Medreseden en ufak bir iz dahi kalmamıştır. Sadece medresenin kitabesi Adana müzesine kaldırılarak muhafaza altına alınmıştır. Gayet mütevazi bir yapı olan Kemeraltı Cami, kare plan üzerine kesme taştan yapılmıştır. Kuzey ve doğu cephelerdeki son cemaat yerlerinin üzerini küçük kubbeler örtmektedir. Kuzeydoğu köşesindeki minaresi caminin mütevazi yapısına uygun bir görünüşe sahiptir.
1.3) Yağ Cami
Eski Belediye Caddesi üstünde Büyük Çarşı semtinde olup bitişiğindeki Medrese ile birlikte bir külliye teşkil etmektedir. Evvelce kilise iken camiye çevrilmiş olan bu yapının asıl adı "Eski Camii' dir. Evliya Çelebi Seyyahatname'sinde de “Eski Cami” diye bahsedilmekte ise de; caminin kapısı önünde vaktiyle yağ pazarı kurulmuş olduğundan Yağ Cami adını almıştır. Caminin hemen bitişiğinde yer alan medrese kapısı üzerindeki kitabede eserin 1501 yılında Ramazanoğlu Halil Beyin emriyle camiye çevrildiği de bu tarihten 57 yıl sonra da buraya Piri Paşa tarafından medresenin yaptırıldığı okunmaktadır. Minarenin inşası ise kilisenin Camiye çevrilişinden 24 yıl sonrasına, 1525 yılına rastlamaktadır. Caminin avluya giriş kapısı ise ayrı bir güzelliğe sahip bulunmaktadır. Kapının abidevi yapısı, caminin mütevazi mimarisi ile tezat teşkil etmektedir. Yağ Cami'nin bitişiğinde ve aynı avlu içinde yer alan medrese de 1558 tarihinde Piri Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Büyük bir avlunun etrafında sıralanan, dershane, mutfak, yatakhaneler ve çeşitli hücrelerden meydana gelen medresenin bölümlerinin en ilgi çekici kısmı kare planlı ve üzeri kubbeli dershanesidir. Bilhassa saçakları devrin ahşap işçiliğini göstermesi bakımından büyük önem taşır. Medresenin diğer bütün hücreleri beşik tonozlarla örtülmektedir.

medrese
1.4) Hasan Kethüda Cami
Adana'da bilhassa Osmanlıların Klasik devir mimarisi özelliğini taşıyan tek eser olması bakımından da büyük önemi vardır. Hasan Kethüda (Hasan Ağa) camiinin Ramazan oğlu Piri Paşanın beyliği sırasında (1558) "Abdullah Hasan Ağa" adlı biri tarafından yaptırıldığı söylenilir. Caminin kitabesi bulunmamaktadır. Ancak bugüne kadar gelen bazı rivayetlere göre, caminin planlarının büyük Türk Mimarı Sinan'a ait olduğu ileri sürülmektedir.
Gerçekten de, yapının mekan konstrüksiyonu, yapı tekniği itibariyle Sinan'a has özellikleri taşıması bunun doğru olabileceği kanaatini vermekte ise de cami Sinan'ın eserleri arasında yer almamaktadır.
İki bölümden meydana gelen son cemaat yeri, klasik Türk mimarisinde görülen stalaktitli sütun başlıklarının taşıdığı sivri kemerlerle 3 bölüme ayrılmakta ve bölümler üzerini küçük kubbeler örtmektedir. Dıştaki ikinci son cemaat` yeri ise hafif meyilli bir sundurma ile örtülmüştür. Son cemaat yerinden caminin esas ibadet mekanına girilmekte olup, kare plandaki mekanı, köşe trombları ile intikali sağlanan yüksek kasnaklı bir kubbe örtmektedir.
1703 -1730 tarihli ve tek şerefeli minaresi ise altına kadar kesme taştan yapılmış olan minarenin, şerefe altı stalaktitleri sanatkarane bir işçiliği aksettirir.

1.5) Mestanzade Cami
Kendi adını taşıyan mahallede bulunan Mestanzade Camii, Ramazanoğulları efradından Mestanzade Hacı Mahmut Ağa tarafından 1682 tarihinde inşa ettirilmiştir. Kare plan üzerine kesme taşlardan yapılmış olan caminin üzerini kurşunla kaplı küçük bir kubbe örtmektedir. Kubbe intikali pandantiflerle sağlanmakta olup, dışta köşeler, yüksek saçaklarla gizlenmiştir. Beden duvarları köşelerde çıkıntı teşkil eden payandalarla takviye edilmiştir. Kuzey cephede beden duvarlarından hafif çıkıntı yapan cümle kapısını yay kemeri üzerinde iki katlı ikinci bir kemer, cepheyi süslemektedir. Bütün cephelerde ikişer adet sivri kemerli pencereler yer almaktadır


2)Hamamlar
2.1)Çarşı Hamam
Büyük Saat Kulesinin karşısında bulunan Çarşı Hamamı Ramazanoğullarından Piri Paşa tarafından 1529 tarihinde yaptırılmıştır. Tek hamam halindeki eserin ilk bölümünü teşkil eden soyunmalık, kare planda kalın kesme taştandır. Üst örtüyü teşkil eden büyük baldakin kubbe ortasında bırakılmış olan aydınlık feneri içeriye bol ışık girmesini sağlamaktadır. Soyunmalık kısmını güney duvarı üzerindeki büyük kemer adeta bir eyvan şeklinde yapılmıştır. Güney ve kuzey duvarlarda bulunan büyük nişler küçük birer hücre şeklindedir. Soyunmalığın doğu duvarı ortasındaki dar bir kapı ile soğukluk kısmına geçilmekte olup burada büyükçe bir kare plan arz eden mekanı tek bir kubbe örtmektedir. Soğukluğun kuzey ve güney duvarlarına bitişik küçük hücrelerle mekanı biraz daha genişletmek mümkün olmuştur.
Soğukluğu takiben batı uçta yer alan sıcaklık ve sıcak su sarnıcı ile hamam planı tamamlanmaktadır. Büyük bir kubbenin örttüğü orta kısmın dört kenarına açılan beşik tonozla örtülmüş eyvanlar ve bu eyvanların köşelerinde kalan kubbeli özel halvet hücreleri ile dört eyvanlı sıcaklığı bulunan hamamlar tipine giren Adana Çarşı Hamamı bilhassa giriş kapısı üzerindeki oyma taş işçiliği ile dikkati çekmektedir. Sıcaklığın orta kısmını örten büyük kubbenin iki kısımları küçük mukarnaslarla süslenmiştir.

2.2) Irmak Hamam
Seyhan Irmağına olan yakınlığından dolayı Irmak Hamamı adını almıştır. Ramazan oğlu beyliğinin son devrinde eski bir Roma hamamı harabeleri üzerine kurulmuş olan Irmak Hamamı, bilhassa külhan kısmındaki yapı malzemesi ile Türk devrine ait olan kısımlardan ayrılık göstermektedir. Büyük kubbeli ve tromp intikalli soyunmalı üç kubbeli dikdörtgen soğukluğu ve merkezi kubbeli sıcaklığı ile ilginç bir yapıdır


3) Konutlar
Ulucami mahallesinde 15. Yüzyılda yapılmış olan Ramazanoğlu Sarayı ve Tepebağ, Kayalıbağ, Sarıyakup, Türkocağı mahallelerinde 18., 19. ve 20. Yüzyılda yapılmış ve bu gün çoğu oldukça harap olmuş ve yıkılmak üzere olan konut yapıları bulunmaktadır. Bu konutlardan yaklaşık 300 tanesi koruma altına alınarak koruma amaçlı imar planı yaptırılmıştır. 27 Haziran 1998 tarihinde meydana gelen depremden sonra bu binaların büyük bir bölümü ciddi şekilde hasar görmüştür. Bu binaları kurtarmak ve onarmak için halen hiçbir işlem yapılmamakta az hasar görmüş binalar bile giderek yok olmaktadır
Son düzenleyen _KleopatrA_; 19 Ocak 2010 14:29 Sebep: yazı boyutu
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Mayıs 2008       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ramazanoğulları Beyliği

Ramazanogullari, Adana ve çevresinde XIV. yüzyilin ikinci yarisindan XVII. yüzyilin baslarina kadar hüküm sürmüs olan bir Türkmen beyligidir.

Beyligin mensei ve kurulusu
Beyligin kuruculari Oguzlarin Üçok koluna mensup Yüregir boyundandirlar. Bu Üçok Türkmenleri ayni boydan gelen diger Türkmenlerle birlikte, XIII. yüzyilda Mogol istilâsi yüzünden Anadolu'ya gelmisler, ancak burada da Mogollarin takibinden kurtulamayinca güneye dogru inerek Memlûk hükümdari Baybars (1261-1277) tarafindan Antakya-Gazze arasinda uzanan bölgeye yerlestirilmislerdir.

Memlûk Sultani Baybars, Mogollara karsi yaptigi mücadelede bu Türkmen gruplarinin çok büyük yardimini gördü. Türkmenlerin bu yardimlari sayesinde Mogollar Suriye ve Çukurova'dan çikarildilar. Bu arada Haçli seferleri sirasinda meydana gelen siyasî buhran esnasinda Çukurova'da hakimiyet kuran Ermeniler, Mogollar'in en sadik müttefikleri olarak Suriye bölgesinde saldirgan hareketlerde bulunmaya baslamislardi. Sultan Baybars'in 1265'den sonra Ermeniler üzerine yaptigi seferlere de genis ölçüde katilan Türkmenler, bölgede bozulmus olan düzenin saglanmasinda önemli rol oynamislardir.
Sayilari 40 bin çadir kadar olan bu Türkmenlerden Bozok koluna mensup olanlar Maras ve Elbistan civarinda Dulkadir Beyligi'ni kurdular. Üçok koluna mensup olanlar ise Adana ve Payas çevrelerini Ermeniler'den alarak buralara yerlestirmeye basladilar.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
19 Temmuz 2012       Mesaj #5
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Ramazanoğulları
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Adana bölgesinde kurulan bir Türkmen beyliği ve bu beyliğe egemen olan hanedan. Ramazanoğulları Beyliği'ni Oğuzların Üçok koluna bağlı Türkmen boyları kurdu. Bunlar 13. yüzyılda Moğolların önünden kaçarak Suriye'ye indiler. Memlûkler bunları Antakya'dan Gazze'ye kadar uzanan bölgeye yerleştirdiler. 14. yüzyılda İlhanlı İmparatorluğu'nun zayıflaması ve bir süre sonra tümüyle ortadan kalkması üzerine bu aşiretler Kilikya'daki Ermeni Krallığı topraklarına saldırıya geçtiler ve bu krallığın topraklarını ele geçirdiler. 1374 yılında Ermeni Krallığı'nın son kenti Sis de bu Türkmen boylarının eline geçti. 1383 yılına dek Elbistan'ı, bu tarihten sonra da Adana'yı merkez yaptılar. Beyliğe adını veren Ramazan Bey 14. yüzyıl ortalarında yaşadı. Oğuzların Yüregir Boyu'ndandı. Memlûklere bağlı olarak hüküm sürdü. Ölümünden sonra yerine oğullarından İbrahim Bey geçti. İbrahim Bey, Memlûklere karşı daha bağımsız hareket etti. Çukurova'da onlara bağlı yerleri ele geçirmek istedi. Ancak Memlûklerle yaptığı mücadeleler sırasında öldürüldü. İbrahim Bey'den sonra, Ahmet Bey zamanında Ramazanoğulları Adana, Sis ve Ayas kentlerini aldılar. Ahmet Bey'in oğlu İbrahim Bey'in zamanıda da Memlûklerle mücadele devam etti. İbrahim Bey bu savaşlar sırasında Memlûkler tarafından öldürüldü (1428). İbrahim Bey'in yerine Memlûkler tarafından desteklenen Mehmet Bey geçti. Sis, Tarsus ve Ayas doğrudan Memlûklere bağlandı. 15. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra Ramazanoğulları Beyliği tümüyle önemini yitirdi ve Memlûklere bağlı bir beylik oldu. Memlûkler Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılınca da Osmanlılara bağlandı. Ramazanoğulları 1608 yılına kadar Osmanlı Devleti'nin sancakbeyleri olarak hüküm sürdüler. O tarihten bu yana da Adana'nın önde gelen ailelerinden biri olarak varlıklarını sürdürdüler.

Benzer Konular

24 Ağustos 2011 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
30 Haziran 2011 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
17 Haziran 2010 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
14 Eylül 2008 / Misafir Taslak Konular
8 Mart 2010 / Misafir Taslak Konular