Arama

Beyin ve Sinir Sistemi Sağlığı (Nöroloji-Nöroşirurji)

Güncelleme: 24 Eylül 2018 Gösterim: 111.799 Cevap: 19
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ağustos 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Beyin ve Sinir Sistemi Sağlığı (Nöroloji-Nöroşirurji)

Sponsorlu Bağlantılar
Beyni Resetlemek


Uçakların kuşlardan; Wolkswagen, nam-ı diğer tosbağa veya Vosvos arabalarının tasarımlarında adı üzerinde kaplumbağalardan esinlenildiği söylentilerini hepiniz duymuşsunuzdur. Bunun yanında, arabaların veya uçakların motor sistemlerine bakarsanız, insan vücuduyla ilişkisini görürsünüz. Dolaşım, sindirim, boşaltım, iskelet sistemi gibi sistemler, adları farklı da olsa araçlarda da mevcut. Peki, insan bu tasarımları bulurken başka neye bakacak ki? Tabi ki etraftaki canlılara ve bu canlıların en gelişmişi olan insana.
Bilgisayarları da düşünürseniz, tıpkı insana benzemektedir. Hatta diğer araçlardan fazla olarak yapay bir zekâya bile sahiptir. Yapay zekâ, derin ve ilginç bir konu olduğu için onu sonraki yazılarda işleyeceğiz.
Tekrar bilgisayara dönerek parçaların bazılarını kontrol edelim:
Hard Disk – Ana Bellek (Ana hafıza)
Ram – Ön Bellek (Kısa dönem hafıza)
Bunlar, zaten adlarını direkt olarak benzetildiği sistemlerden alırlar. Kısa dönem hafıza yani önbellek, gün içinde kullandığımız verilerin muhafaza edildiği; anlık değerlendirmelerin yapılarak fiilleri ortaya çıkartan bölüm. Ana hafıza da yani hard disk, buradan geçerek artık bizim olan ve kullanabileceğimiz bilgilerin muhafaza edildiği bölgedir. Örnek verecek olursak, tanışırken bize ismini söylemiş olan birinin aradan birkaç saat, hatta birkaç dakika, bazen de birkaç saniye kadar kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen ismini hatırlayamıyorsak, bu kısa dönem hafızanın bilgiyi ana belleğe atmadığı, bu süreçte de yeni gelen bilgileri aldığı için eskilerini, dolayısıyla o kişinin ismini de sildiği bir gerçektir.
Bilgisayardakinde ise kurulu olan programlar veya bu programları kullanarak oluşturduğumuz dosyaların ana bellekte olduğu bellidir. Fakat, bir program çalıştırırken örneğin, açık olan bir word belgesi kaydedilmediği sürece, kısa dönem hazıfada yani Ram (Random Access Memory) de olacaktır. Eğer bilgisayarımız resetlenirse, elektrikler kesilirse veya bilgisayara aşırı yüklenirsek Explorer tarayıcısının kendini resetleyeceğinden bu belgenin kaybolma ihtimali vardır (son yıllarda çıkan Office programlarının bu kaydedilmeyen belgeleri saklamak gibi bir özelliği vardır. Konuyu dağıtacağından oraya girmiyoruz). İşte burada da kısa dönem hafıza silinmiştir.
Bunların yanında, dış dünyayla iletişim kurmamızı sağlayan ağız, göz, kulak, eller-ayaklar gibi organlarımız vardır. Bilgisayardaki iletişim ise yoğunlukla Fax-Modem ile, Fareyle (mouse), klavyeyle, yazıcı ve USB girişler gibi çeşitli giriş-çıkış (input-output) denilen veri girdi-çıktısı sağlayan birimler ve sistemlerle olur.
Bilgisayarlar bu durumda insanoğlunun şu ana kadar kendine en çok benzetebildiği aygıtlardır. Hatta o kadar benzetmiştir ki, bir gün bu sistemlerin insanlığı sona erdirebilecek zekâ ve kapasiteye ulaşacağı senaryoları oldukça çokça görülmüştür.
Son yıllarda bilim adamları, elektromıknatıslar kullanarak, beyni ‘reset’leyen ya da ‘reboot’ eden yeni uygulamalardan söz ediyor. Hatta bu uygulamalar özellikle ağır depresyon tedavisinde kullanılmaya başladı bile..
Beyninizin bir bölümünü reset'lemeye ne dersiniz? Yaşadığınız acılardan ya da unutmak istediğiniz, ama rüyalarınızda bile peşinizi bırakmayan anılarınızdan kurtulmanın bir yolu olsa, dener miydiniz? Diyelim ki, bilgisayarınızda olduğu gibi bir 'tık'la tüm zihninizi boşaltıvereceksiniz. Ya da beyninizde depresyona neden olan kısmı 'restart' ederek, tüm fonksiyonların normale dönmesini sağlayacaksınız.Bilgisayarlarda bu gibi arızalar olduğunda resetlemek bir çare olabiliyorsa bu olay insanda neden yapılamasın? Tabii bu işlemi bir uzmanın yapmasında fayda var. Maazallah, beyninizi reset'lemeye çalışırken konuşma, hareket etme gibi temel bilgileri de yanlışlıkla silebilirsiniz.
Depresyon Tedavisinde Yeni Yöntem..
Yaklaşık on yıldır, bilim adamları beyni reset'leyecek ya da düzensiz seyreden beyin fonksiyonlarını yeniden düzenleyecek yöntemleri araştırıyor. Hatta son yıllarda Avrupa'da, Özellikle ağır depresyon tedavisinde, beynin işleyişini tamamıyla değiştiren bir uygulama kullanılıyor: Transkraniyal Manyetik Stimulasyon (TMS). Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Hakan Yöney, bu yöntemi kısaca, "Elektromanyetik alanlar kullanarak, beyin fonksiyonlarını araştırmak ve etkilemek için kullanılan bir uygulama" olarak açıklıyor.
Bu uygulamanın, gelecekte depresyon ve diğer psikiyatrik rahatsızlıkların tedavisinde, ilaç ve diğer yöntemlere alternatif olabileceği iddia ediliyor. Şimdiden bu uygulamanın olumlu sonuçlarını görenler de yok değil, iki çocuk annesi bir kadın, kronik depresyonunu atlatabilmek için, neredeyse başvurmadığı te*davi kalmadığına inanmıştı. Ta ki geçen yıl, depresyon tedavisiyle ilgili yeni bir uygulama için gönüllüler arandığını öğrenene kadar. Bir süre sonra da, Colombia Üniversitesi' ndeki New York Psikiyatri Enstitüsü'nde, kafatasının üzerine yerleştirilen elektroman*yetik bobinin altında bir iskemlede otururken buluyor kendini. Yani bu düşünce çoktan uygulamaya geçmiş durumda.
New York Psikiyatri Enstitüsü, TMS uygulamaları konusunda araştırma yapan dünyanın sayılı bilim kurumlarından birisi. Amaç, bobindeki güçlü mıknatısların oluşturduğu dalgalar*la, beynin ilgili kısmındaki depresyona neden olan düzensizliği reset' lemek. Tedavi haftada bir, birer saatlik seanslarla altı hafta devam ediyor. Kadın üçüncü haftadan sonra, değişiklikleri hissetmeye başlıyor. Lezzetli yemeklerden, güneş ışığından yeniden keyif almaya başlıyor. Üstelik uzmanlar, bunun bir tesadüf olmadığını söylüyor. ABD Ulusal Beyin Sağlığı Enstitüsü denetiminde 240 depresyon hastasıyla gerçekleştirilen uygulamalar da aynı başarıyı işaret ediyor. Çalışma ekibinden Dr. Saran Lisanby, gelecek yıllarda TMS' nin, depresyonda en etkili ve yan etkisiz tedavi olarak benimseneceğini belirtiyor.
Çökerse, Sistemi Yeniden Yükle..
Söz konusu bobinler, elektromanyetik dalgalar olunca, aklımıza hemen elektroşok yöntemi ve Matrix filmi geliyor. Biliyorsunuz filmde beynin içine sokulan bir tür iğneyle elektroşoklarla bilgisayar sistemine bağlanılıyordu.
Manyetik stimülasyon, hiçbir elektrik bağlantısı olmadan, beyin işleyişini düzenleyen bir uygulama. Üstelik, elektroşok gibi kasılmalara neden olmadığı için, anestezi ya da kas gevşetici gibi önlemlere de gerek kalmıyor. Bu yöntem, ülkemizde de şiddetli depresyon tedavisi için Memory Center' da uygulanıyor. Elektroşok, depresyon tedavileri arasında en etkili yöntem olarak görülüyor. Hatta boğazını keserek intihara teşebbüs eden hastalar bile, bu tedaviyle kısa sürede yeniden şarkı söyleyip gülmeye başlıyor. Ne var ki, vücuda elektrik verildiği için, yanlış bir uygulama çok ciddi sonuçlara yol açabiliyor. "Oysa elektromıknatıslar sadece 2 cm' ye etki eder. Yani uzman beynin hangi bölgesini hedefliyorsa, sadece o kısımda değişiklik olur. Dolayısıyla hiç bir tehlikesi bulunmaz. MR gibi bu yöntem da hamilelerde dahi kullanılabilir.
Peki, beyne gönderilen elektrodalgalar ne işe yarıyor? Beyin hem elektrik hem de kimyasallarla ilgili bir organdır. Yani ilaçlar nasıl beynin salgıladığı hormon ve diğer kimyasalları etkiliyorsa, bu yöntemle de kortekste gerçekleşen elektrik akımı yönlendiriliyor. TMS yoluyla beyne gönderilen akım vuruşlarıyla, beyin sinirlerinin birbiriyle olan iletişimi düzenleniyor. Vuruş frekansı ve şiddeti ayarlanarak, ilgili kısımdaki işleyiş hızlandırılıyor ya da yavaşlatılıyor. Beynin gelişmiş bir bilgisayar olduğu düşünülürse, işlemi şöyle açıklamak mümkün: Network reset' lenerek, bilgisayar uzmanlarının sık kullandığı terimle beyin reboot ediliyor, yani sistem yeniden yükleniyor (Matrix filminin sonunda da virüs temizlenemeyince-öldürülemeyince çareyi, bozulan sistemi yeniden yüklemekle buluyorlar).
Tersten bakarak söyleyelim. Beyin gelişmiş bir bilgisayardır. İçinde 140–150 milyar kablonun bulunduğu çok karmaşık bir bilgisayar. Beyni bir şehre benzetip bu kabloları da birer ev olarak düşünelim. Her ev içinde de 8 bin telefon olsun, işte, beynin çalışması, tüm bu telefonların bir*biriyle bağlantı kurmasına benzer.
Kişilik Değişebilir mi?
Son yıllarda Kanada ve Avrupa'da şiddetli depresyon tedavilerinde kullanılan TMS yöntemi, ABD'de sadece araştırma amaçlı uygulanıyor. Ülkemizde ise iki yıldır psikiyatrik rahatsızlıklara yönelik bu uygulama, daha önceleri de kas sorunlarının tedavisinde kullanılıyordu. Yöntemin şizofreni, obsesif kompülsif bozukluklar, travma sonrası stres bozukluğu ve parkinson tedavisinde de kullanılabileceği yolunda çalışmalar devam ediyor.
Time'da yayımlanan haberin başlık sorusu, kafatası üzerinde dolaştırılan mıknatıslarla, insan kişiliğinin ya da özelliklerinin değiştirilip değiştirilemeyeceği. Biz de bu soruyu uzmanlarımıza yöneltiyoruz. Dr. Oğuz Tan, gelişmelerin bu yolda olduğunu dile getiriyor:
"Örneğin beyinde bulunan Amigdala adlı organ, insanın korku faaliyetle*rini kontrol ediyor. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, bu organ alındığında, farelerin hiçbir şeyden korkmadıkları gözlemlendi. Belki gelecekte, insan Amigdala' sını etkileyerek, gereksiz korkulardan kurtulmak mümkün olacak."
Yakında kötü anıları hafızadan silmek için de bir nöropsikiyatri merkezine gitmek yeterli olacak. Çünkü şu sıra bilim adamları, her iki şakağın arkasında bulunan hipocampüs' ler üzerinde çalışıyor. Bu bölgelerin asli görevi, hafızayla ilgili faaliyetleri yönetmek.
Beyin üzerindeki araştırmalar, beyni reset'lemeye kadar vardığına göre, Öyle görünüyor ki önümüzdeki yıllarda istenilen davranış biçimlerinin ve kişilik özelliklerinin hard disk'e yüklenmesini mümkün olacak.
Bazı bilim adamlarına göre yakında kötü anıları hafızadan silmek için bir nöropsikiyatri merkezine gitmek yeterli olacak. Beynin sırlan keşfedildikçe, gelecekte belki de istenilen davranış biçimleri ve kişilik özellikleri de hard disk'e yüklenebilecek. İnsanların bunu aklını tezkiye etme çalışmalarıyla, psikiyatrik tedavilerle, Amerika’ da olduğunu bildiğimiz grup seanslarıyla yaptığını düşünürsek, sonuçta bunlar da insanlar arasındaki elektromanyetik dalga aktarımlarıyla veya kendi kendine yapılan beyin dalgalarını düzeltici çalışmalarla yapabildiğini biliriz. Ve buna da bir nevi “yükleme” yöntemi diyebiliriz. İleride bunun bilgisayarlarla sağlanması çok da şaşırtıcı olmaz galiba.

Aktüel Dergisi Nisan 2005

Son düzenleyen Daisy-BT; 18 Ekim 2009 12:27
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
5 Ağustos 2006       Mesaj #2
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
SİNİR SİSTEMİ
İç ve dış çevreden gelen uyarılara karşı tepki göstermemizi sağlayan sisteme sinir sistemi denir.
Sponsorlu Bağlantılar
Omurgasızlarda Sinir Sistemi:
Tek hücrelilerde özelleşmiş bir sinir sistemi yoktur. Uyartıları alma ve cevap verme sitoplazmadaki sinir telcikleri yardımı ile olur.

Paramecium da hücre dışında bulunan siller, hücre içindeki sinir telleri ile bağlantılıdır. Sinir telleri dıştan gelen uyartıları hücrenin her yerine iletir.

Süngerlerde özelleşmiş sinir hücresi yoktur. Her hücre uyarıya karşı kendisi tepki gösterir. Uyartı kimyasal yolla iletilir.

Sölenterlerden Hidrada özelleşmiş sinir sisteminin en basiti olan sinir ağı bulunur. Sinir ağı birbirine bağlı sinir hücrelerinden oluşur. Uyartı iletimi yavaştır.




Yassı solucanlarda (Planaria) başta beyin görevi yapan bir sinir düğümü (ganglion) ile vücudun iki yanında uzanan bir çift sinir şeridi bulunur. Bu yapıya ip merdiven sinir sistemi denir.
Eklembacaklılarda merkezi sinir sistemi görülür. Baş ganglionuna beyin denir. Ganglionlar bağımsız olarak iş görebilir.

Omurgalılarda Sinir Sistemi:
Omurgalılarda sinir sistemi ikiye ayrılır.

1- Merkezi Sinir Sistemi: Beyin ve omurilikten oluşur.
2- Çevresel Sinir Sistemi: Beyin ve omurilikten çıkan sinirlerden oluşur.
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 25 Aralık 2008 00:01
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Beyin Sağlığı
Sinir sisteminin ve vücut fonksiyonlarının devamlılığı için temelini oluşturan en kompleks organımızdır. Bizleri hayvanlardan ayıran ana özellik beynimizin onlardan daha gelişmiş olmasıdır.
Beyin
Sinir sisteminin ve vücut fonksiyonlarının devamlılığını yöneten en kompleks organımızdır. Beynin işleyişine dair bir çok şey hala bilinememektedir. Bizleri hayvanlardan ayıran ana özellik beynimizin onlardan daha gelişmiş olmasıdır. Bu fark özellikle ön beyinde belirgindir.
Topluiğne başı büyüklüğünde bir beyin dokusu, yaklaşık 5 milyon hücre ihtiva eder.
Beynin sol tarafı,vücudun sağ tarafındaki istemsiz kasları,sağ tarafı ise sol taraftaki istemsiz kasları kontrol eder.
Her saniye beynimize ulaşan 100 milyon uyarıdan sadece 100 tanesinin beyin kökümüze ulaşmasına izin verilir. Bu kontrol sağlandığı içindir ki, ayakkabılarınızın ayağınıza teması ya da saçınızın cildinize değdiği sırada hissedilenler gibi konular hakkında her an bilgilendirilmemiş olursunuz.
Beynin sol tarafı; dil kullanımı,sayılar,ilmi çalışmalar ve değerlendirmelerle,sağ tarafı ise sanat,müzik,hayal kurma,sezgi ve üç boyutlu formların anlaşılması ile ilişkilidir. Bu nedenledir ki bilim adamları için “sol beyin insanı”,artistler gibi yaratıcı insanlar için de “sağ beyin insanı” gibi tabirler kullanılır.
Beyin fonksiyonları 18-23 yaşlarında artar, 40 yaşından sonraysa hızla azalır. Günde 10 bin hücre ölüyor. Ama 65-70 yaşına kadar ölen hücrelerin sayısı toplam hücrelerin ancak yüzde 5’ine ulaşabiliyor. Demek ki beyne hücre takviyesi oluyor. Bizim (kök hücreler) dediğimiz hücreler var. Bunlar beyin hücresine dönüşebiliyor. Her beyin hücresi öldüğünde, bellek depolama, yeni bilgileri alma ve öğrenmede zayıflama oluşuyor. Eğer beyin hücrelerimizi çalıştırırsak, 60 yaşında, bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz.”
1 gr beyinde 100-150 milyon hücre vardır. Yeryüzündeki insan sayısı ise 5-6 milyar. Bu kadar insan birbiri ile aynı gün telefonla konuşmuyor ama insan beyin hücreleri sürekli iletişim halindeler. Masadan bir bardak su almak istediğimizde, kola gelen kaslara gevşeme-kasılma talimatı vermesi, bardağın sertliği, sıcaklığı, ağırlığı, hangi açı ile ağza götürüleceği gibi bir çok işlemler, hangi koordinatlarla hareket edileceğine dair bilgiler beynin işlevidir. Bunlar yapılırken olağanüstü bilgi işlem süreci işler.
İşte böyle harika bir organ kendini yenileme yeteneğine sahip değildir. Diğer beden hücreleri yenilenip değişirken beyin için tek yol kapasiteyi arttırmaktır. Bu işlem de Beyin eğitimidir. Beynini iyi bilen ve kullanan kişi başarı ve mutluluğu yakalayacaktır.
Beslenme ve beyin sağlığı ilişkisi
Beynimizin fonksiyonlarını gerçekleştirmesi için, oksijen ve gıdalarla beslenmesi gereklidir. Özellikle uzun süren beslenme bozuklukları sinir sistemi üzerinde olumsuz etkiler bırakmakta ve beyin büyüklüğünü, hücre sayısını ve sinir hücrelerinin gelişimini engelleyerek, beyinde kalıcı hasara neden olabilmektedir.
Yediğimiz besinlerin insanın hafıza, zeka ve konsantrasyon gücü üzerinde çok önemli bir etkisi vardır.
Beynimiz, oran olarak vücudumuzun küçük bir bölümünü (%2-3’ünü) oluştursa da, yiyeceklerle alınan enerjinin ortalama % 30’unu harcar.
Hafıza ve zeka gelişimi açısından bazı besin kaynaklarının diğerlerine göre önemi çok daha fazladır. Örneğin bunların arasında B vitaminlerini içeren yiyecekler birinci sırada gelmektedir. Beyin gelişiminde özellikle B grubu vitaminler yanında demir, çinko, iyot gibi mineraller etkilidir.
"B" vitaminlerinin beyindeki önemli reaksiyonların gerçekleştirilmesindeki payı zihinsel potansiyel açısından hayati öneme sahiptir. Ayrıca B vitaminleri beyni strese karşı da korumaktadır.
Beyin için enerji üretimine büyük katkısı olan B vitaminlerinin eksikliği yorgunluğa, hafıza ve zeka performansının zayıflamasına neden olur. Beynin ihtiyacı olan B vitaminlerinin yeterince alınması halinde zihinsel fonksiyonlarda; öğrenme ve hafıza gücü, konsantrasyon, hızlı düşünme, sözel yetenek ve akıcılık, uyanıklık, yaratıcı düşünme, enerjik hissetme gelişmelerin olduğu açıkça hissedilmektedir
Kuru baklagiller, kırmızı et, ayçekirdeği, balık, yoğurt, süt, peynir, yeşil yapraklı sebzeler, tavuk eti, hindi, yerfıstığı, muz, kavun, brokoli, ıspanak, domates, yumurta, kavun ve enginar kombinasyonları B grubu (kompleks) vitaminlerini garanti eden besin kaynaklarıdır.
Demirin beynin beslenmesi için hayati bir önemi olup beyne oksijen taşınmasında çok önemli bir rolü vardır. Özellikle oksijenin beyne taşınması ve beyin tarafından kullanılmasını sağlayan kandaki hemoglobin ve alyuvarların oluşumunda demire ihtiyaç vardır. Daha kısa bir ifadeyle beynin temel enerji kaynaklarından biri olan oksijenin beyne taşınabilmesi için demire ihtiyaç vardır. Dolayısı ile diyetimizde mutlaka demir içeren yiyecekler bulundurmalıyız.
Tüm kırmızı etler, kuru baklagiller, koyu yeşil sebzeler, domates ve pekmez demir açısından zengin olan yiyeceklerdir.
E ve C vitamininden zengin gıdalar beyin hücre yıpranmasını önler.
C vitamini demirin yiyeceklerden emilmesini kolaylaştırır. Bundan dolayı demir içeren yiyeceklerin "C" vitamini içeren, örneğin turunçgiller, kivi, domates, patates, karnabahar, brokoli, kavun, çilek, incir, kırmızı ve yeşil biber gibi besinlerle birlikte alınmasında fayda vardır. Bunun yanında kafein içeren içecekler ise demirin emilmesini engellemektedir.
"C" vitamininin yanında "E" vitamininin de antioksidan olarak beynin etkin ve verimli kullanılmasına büyük katkıları vardır.
Bitkisel yağlar, yerfıstığı, ayçekirdeği ve buğday E vitamini açısından zengin besinlerdir.
Beyin kan şekerini doğrudan kullanır. Kan şekerimizi düşürmememiz gerekir.Bunun için serbest radikal giderici antioksidan, hücre yenileyici özellikteki taze sebze ve meyve vazgeçilmez gıdamız olmalıdır. Çayın özellikle yeşil çayın tüketilmesi beyin sağlığı için yararlıdır.
Beyin için gerekli vitamin,mineral, oligoelementleri çokça sağlayan bal, ceviz, fındık, çörekotu,badem karışımını her sabah bir çorba kaşığı alırsanız güne daha sağlıklı başlamış olursunuz.
Sigara ve alkol beyin hücrelerini öldürür !
Sigara
Sigaranın beyin hücrelerini tahrip ettiği ve yeni hücrelerin üretilmesini durdurduğu yapılan araştırmalar sonucunda kanıtlanmıştır.
Beyin tümörlerinin % 99’u, beyin kanamalarının % 85’i sigara kaynaklıdır. Bunların sonucunda kaslarda kuvvet azalması ve felç gibi sonuçlar ortaya çıkar.
Sigara içenlerin vücuduna % 15 ila % 33 daha az oksijen girmektedir. Sigaranın içindeki karbonmonoksit kandaki oksijeni yok eder.
Bu da öncelikle beyinin, kalp ve damarların tahribatına yol açarak beyin damarlarında daralma ve tıkanmalar meydana getirir. Ayrıca bu duruma bağlı olarak zihinsel ve bedensel yorgunluk ortaya çıkar.
Sigara içen kişilerdeki beyin-damar hastalığı (inme gibi) riski, içmeyenlere göre 4 kat yüksektir.
Dudaklarımıza dumanın değdiği andan itibaren 8 saniyede beyne ulaşan nikotin, her nefes sigara çekiminde yaklaşık 50 bin beyin hücremizin ölümüne sebep olur. Ve bu ölen hücreler asla yenilenmez.
Nikotin beyin hücrelerini etkileyerek bağımlılığa yol açar. ( sigara içmeyi deneyen her 4 kişiden üçü sigara bağımlısı olmaktadır.)
Yapılan araştırmalar tütündeki üç yüze yakın radyoaktif maddenin başlıcaları olan, kurşun ve uranyumun türevi olan polonyumun, radonun beyin hücreleri dışındaki hücreleri de tahrip ettiği belirtilmiştir.
Alkol
Alkole bağlı beyin hasarı, aşırı alkol tüketimi sonucu beyinde oluşan fiziksel hasardır. Hasarın derecesi yaş, cinsiyet, beslenme ve kişinin belli karakter özelliklerinin yanı sıra, alkol tüketiminin miktarı ve şekline de bağlıdır.

Aşırı alkol kullananlarda, vücut vitaminsiz kalacak ve özellikle B vitaminin eksikliğinden kaynaklanan hastalıklar başlayacaktır. Alkol tüm zihinsel fonksiyonlara zarar vermektedir. Yapılan tüm beyin hücreleri araştırmaları, alkoliklerin beyin hücrelerinin, normale oranla çok daha hızlı bir şekilde yok olduğunu, hatta "hücre deposunun" zamanla tamamen boşaldığını ortaya koymuştur. Bu durumda hastanın hemen hemen tüm zihinsel faaliyetleri durmaktadır.
Bellek zayıflığı, alkole bağlı beyin hasarıyla ilgili en yaygın sorunlardan birisidir. Alkole bağlı beyin hasarı düşünme ve bellek yeteneklerindeki değişikliklerle ilgilidir. Kişilerin öğrenme ve iletişim kurma becerilerini etkiler.
Alkole bağlı beyin hasarı kişilerin günlük yaşamdaki düşünme ve davranış biçimlerini etkiler. Endişe, stres ve durumun üstesinden gelmede yetersizlik hisleri yaygındır.
Normal olarak bir insan beyninde, milyarlarca sinir hücresi (nöron) bulunur. Bu hücrelerin bir özelliği doğumdan sonra, ölüme kadar sayılarının sabit kalmasıdır; yani sinir hücreleri doğumdan sonra sayıca çoğalmazlar. İşte, yukarıda bahsedildiği gibi, beyindeki kılcal damarları tıkayıp hücrelerde ölüme sebep olduğu gibi, beyinde de aynı neticeye sebep olmaktadır.
İlk kadeh içki dahi, beyinde bazı kılcal damarlarda tıkanmaya, dolayısıyla da birkaç bin sinir hücresinin oksijensizlikten ölümüne yol açmaktadır. Bu içki alışkanlığı devam ederse, alkol, beyinde telafisi kesinlikle mümkün olmayan milyonlarca sinir hücrelerinin ölümüne yol açacaktır.
Alkol miktarı arttıkça kandaki oksijen azalmakta ve beyin ihtiyacı olan oksijeni temin edemediği için işlevlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamaktadır. Alkol etkisi ile kişi saldırganlaşmakta, bazen de uyku hali ve uyuşukluk başlayarak kurallara uymamakta ve fren, vites ve direksiyonu zamanında gereğince kullanamaz duruma gelmektedir. Hız tahminleri ve hız karşılaştırmaları azalmakta ve hatta hızın korku veren etkisinden uzak kalarak hızı çekici bulma tutkusu başlamakta, mesafe tahmini sıfıra inmektedir.
Alkol,beyin hücrelerini öldürür. Uzun süreli içki kullanan alkolikler hafıza kaybı, halüsinasyonlar ve paranoya tehlikesi altındadır.
Diğer risk faktörleri
Ağır metaller
Beyin ve merkezi sinir sistemi için en zararlı maddeler kurşun, civa, kadmiyum gibi ağır metallerdir. Bu maddelerin bulaştığı gıdaları tüketenlerde özellikle çocuklarda zekâ geriliği, sersemlik ve davranış bozukluğu gözlenir.

Ağır metaller, atık su civarında yaşayan balıklar, trafiğin yoğun olduğu bölgelerde otlayan hayvanlar veya oralarda yetişen meyve ve sebzelerle vücuda girebilir
Benzen, civa, kadminyum, kurşun, krom, hidrokarbon gibi ağır metaller refleks bozuklukları ve baş ağrısını da içeren çeşitli sinir sistemi bozukluklarına neden olmaktadır.
Enfeksiyonlar
Menenjit, ensefalit, beyin apseleri, nörosifiliz, AIDS ve ateş yüksekliği ile giden tüm enfeksiyonlar beyin sağlığını olumsuz etkilemektedir.
Bazı ilaçlar
Antidepresanlar, çoğu antipsikotikler, antihistaminikler, sedatifler özellikle yüksek dozlerda alındığında olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Travma ve darbeler
Beynin sık sık darbeye maruz kalması mikroskobik hasarlara neden olabilmektedir. . Görünürde bir morarma ya da yara olmasa bile beyne gelen her sert darbe sinir bağlantılarında mikroskobik hasarlara neden olur. sürekli beyin darbesi almak serebral atrofiye neden olabilir.
Beyin ,kafatası boşluğunu tamamı ile doldurur.Beyindeki bir damarın yada beyin zarlarının yırtılmasına yol açan ciddi yaralanmalarda kafa içi hematom(birikmiş kan)gelişir ve bu ödem betine bası yapar.Kanama beyin içinde çok hızlı olduğundan ,hastanın nörolojik durumu çok hızlı ,dakikalar içinde kötüleşir.
Stres
Beyin hücrelerinin ölümündeki en önemli etken olan stres bir takım zararlı kimyasal elektronlar oluşturarak, bunların beyin hücrelerine yapışmasına neden olmaktadır.
Beynimizi korumak ve geliştirmek için;
  • Dengeli ve yeterli beslenin. Hafıza ve zeka gelişimi açısından temel besin kaynaklarının yeterli oranlarda alın. Her gün yeterli miktarda su için, B vitaminlerini içeren gıdalardan bol bol tüketin. E Vitamini, hem felç,hem de kalp krizi riskini azaltır. E vitamini içeren kuru yemişlerden yeterli oranlarda tüketmeye çalışın. Boron ve çinko içeren gıdalardan tüketin. Hindi,tavuk,dana eti ve balık gibi proteinli gıdalardan bol bol almayı ihmal etmeyin.
  • Stresten mümkün olduğunca uzaklaşın ve stresle baş etme yollarını öğrenin.
  • Beyninizi darbelerden koruyun, spor yaparken darbelerin beyinde oluşturabileceği hasarın bilincinde olarak gereken tedbirleri alın.
  • Beyin kaslarımız gibi çalıştıkça güçlenmektedir, bu nedenle beyin egzersizleri yapın. Özellikle düşünce gücü ve planlama gerektiren meşguliyetler bulun. Bu tip aktiviteler beyne kan akışını hızlandırır ve oksijen banyosu yaptırır. Zihninizi, oyunlar,yaratıcılığınızı kullanabileceğiniz aktiviteler ve okuma ile meşgul edin. Beyninizde ne kadar çok değişik bölümleri aktive edebilirseniz, o kadar çok sinir bağının harekete geçmesini sağlarsınız ve beyniniz daha esnek ve kompleks konularda çalışabilir duruma gelir. Kendinizi tek bir aktiviteye bağladığınız zaman, beyninizin diğer bölümlerini ihmal etmiş olursunuz. İşinizin de size sürekli yeni şeyler düşündüren ve problem çözme yeteneğinizi arttıran bir iş olmasını tercih ederseniz, beyin sağlığınız açısından daha iyi olur. Çalışmayan beyin hücrelerini çalışır hale getirirsek 60 yaşında bile bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz.
  • Egzersiz yapın çünkü egzersiz beyne sadece daha fazla sadece oksijen ve kan akışı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda beynin gıdası olan glikozun (şekerin) da beyne daha fazla gitmesini sağlar.
  • Yüksek kan basıncı, beyin dokularınızı yıpratabilir. Yüksek tansiyonlu kişilerde beynin beyaz maddesi daha az bulunmuştur. Bu doku kaybı, kısa süreli hafıza kayıplarına,konuşma ve yön tayin edememe problemlerine ve bilginin daha yavaş işlenmesine neden olabilir. O nedenle aşırı tuz kullanmayın,doymuş yağlardan uzak durun, kilonuzu kontrol altında tutun.
  • Sigara ve alkol beyin hücrelerini hızlı bir şekilde yok etmektedir. Sigara ve alkolden uzak durun.
  • Kahve tüketiminizi sınırlayın, daha çok uyumaya çalışın. Kahve alışkanlığınız varsa yavaş yavaş azaltın. Sabah enerjisini en iyi sağlayan şey,dengeli beslenme ve yeterli uykudur. Ortalama olarak 8 saat düzenli uyku almayı alışkanlık haline getirmiş bir kimse, sabahları alarma gerek duymaksızın kendi kendine uyanabilir.
  • Zihinsel yorgunluğa sebep olan ilaçlardan uzak durmaya çalışın. Bunlara örnek vermek gerekirse sinüs problemleri, alerji, baş ağrıları ve soğuk algınlığı tedavisinde kullanılan anti-histaminikler,gençlerde migren tedavisi için kullanılan bazı yüksek tansiyon ilaçları,ibuprofen ve kodein gibi ağrı kesiciler,bazı bulantı ve öksürük ilaçları sayılabilir.
Son düzenleyen Blue Blood; 4 Ocak 2007 18:02
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #4
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Nöroloji-Nöroşirurji Alt Konuları

librarybullet Epilepsi ( Bknz: Epilepsi (Sara) )
librarybullet Parkinson ( Bknz: Parkinson )
librarybullet Alzheimer ( Bknz: Alzheimer Hastalığı )
librarybullet Uyku Sorunları
librarybullet Baş Ağrıları
librarybullet İnme ( Bknz: İnme )
librarybullet MS / Multipl Skleroz
librarybullet Omurga ve Omurilik Yaralanmaları
librarybullet Rett Sendromu
librarybullet Soru ve Cevaplarla Beyin Atağı
librarybullet Deli Dana (Creuzfeld Jakob) Hastalığı ( Bknz: Deli Dana & Creuzfeld Jakop Hastalığı )
librarybullet ALS - Motor Nöron Hastalığı
Son düzenleyen Blue Blood; 21 Eylül 2006 13:24
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #5
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Nöroşirurji Bölümü


Nöroşirurji batıda 20.yüzyıl başlarında ayrı bir bilim dalı,yaklaşık 50 yıl sonra da ülkemizde bağımsız bir uzmanlık dalı olarak kabul edilmiştir.Ancak gerek dünyada ve gerekse ülkemizde hızlı bir gelişim göstermiştir.


20.yüzyılın son 10 yılı ABD'de "Beyin On Yılı "olarak kabul edilmiş ,bu dönemde nörolojik bilimlerle ilgili araştırmalara daha fazla kaynak ayrılmıştır.
Gen mühendisliği çalışmaları,insan ömrünü uzatma ve tümör biyolojisi üzerinde yoğun çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca tanı yöntemleri de gelişmekte, teknoloji bilime şaşırtıcı hizmetler sunmaktadır.
Nöroşirurji de hem tanı yöntemleri hem de cerrahi alet ve malzeme açısından oldukça şanslı konuma gelmiştir.
BT,MR,PET, Anjiografi ,BT Anjiografi ,EEG, Uyku EEG'si,EMG, Doppler Ultrasonografi tetkikler sinir sistemini tutan yer kaplayıcı,damar tıkayıcı ve kanamaya neden olan lezyonların tanısını kolaylaştırmaktadır.Cerrahide de mikroskop kullanımı 1970fliyıllarda Prof. Dr. Gazi YAŞARGİL tarafından başlatılmış,gerek çalışılan bölgeyi büyütmesi, gerekse aydınlatmanın çok iyi olması nedeniyle aşın rahatlık kazandırmıştır.

Nöroşirurji bölümünün en çok ilgilendiği hastalık guruplarını sayarsak;

1.Beyin Tümörleri
2.Beyin Kanamaları
3.Bel ve boyun fıtıkları
4.Kafa travmaları
5. Vertebral kolon travmaları,omurilik tümörleri
6.Periferik sinir kesileri,basıları
7.Medikal tedaviye cevap
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2016 16:30
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
19 Eylül 2006       Mesaj #6
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Omurga ve Omurilik Yaralanmaları
Hızlanan, hareketlenen insan hayatı , sürekli yeni sürprizlerle karşılaşıyor. Geçirilen travmaların şiddeti artıyor, etki tepkiyi getiriyor. Buna karşı yeni önlemler ve yeni tedavi metodları ortaya çıkıyor.

Kafadan bacaklara, vücudun tüm yükünü taşıyan, birbiri üzerine dizili otuzüç omur, sinir sisteminin iletişim ağını içeren omuriliği, içlerindeki kemik kanalı ile taşıyarak muhafaza görevini üstleniyor.
Omuriliğin boyun kısmından çıkan sinirlerin kollara gövde kısmından çıkan sinirler solunum kaslarına, belden çıkanlar bacaklara, kuyruk sokumundan gidenler ise üreme ve idrar organlarına gittiğini kabaca biliyoruz.

Yaralanmanın düzeyine göre, oluştuğu seviyenin altında, kısmen veya tamamen bu görevlerin yapılamaması, olayın dramatik yönünü oluşturuyor.
Çok sağlam yaratılmış, birbirine mükemmel eklem ve kaslarla bağlanmış omurga ve omurilik yaralanmaları, çeşitli nedenlerle karşımıza çıkabiliyor.

Günümüzde çağın vebası, AİDS'ten çok, trafik kazaları sayılıyor. Bu kazalarda ölümden çok, kısmi veya kalıcı sakatlıklar geriye kalıyor. Tedavi ve rehabilitasyon aşamalarının mali portresi, çevresindeki üretici güçlere, sosyal güvenlik kuruluşlarına getirdiği yük ve yıllar süren zahmetlerin sonucundaki, verim çoğunlukla düşük oluyor.

En sık boyun yaralanıyor
Araç içi trafik kazalarında en sık travma gören doku, boyun oluyor. Süratle giden araç, kaza sonucu ani durduğunda beş kiloluk kafa, boynu koparcasına öne çekiyor. Ardından bütün hızıyla arkaya savuruyor. Ön koltuklardaki enselik bu kamçı hareketinin önlenmesini amaçlıyor. Peki ya arka koltuktakiler? Bunlar enselik emniyet kemerinin opsiyonel olmasına, arka koltukların güvensizleşmesine neden oluyor. Motorsiklet kazalarında ise boyun ve omurganın diğer kısımları tamamen savunmasız oluyor.

Kazara veya intihar amaçlı yüksekten düşmelerde, omurga kırıkları ve buna bağlı felçler, yine sık karşılaşılan tablolardan biri sayılıyor. Örneğin; yaz aylarında balıklama suya atlamayanlar, çoğunlukla boyun kırığıyla geliyor.

Omurganın kırılarak içinden geçen omuriliği yaralanan kazazedenin, sonraki hayatı için kritik süreç başlıyor. Darbe yiyen omurilik, yaralıyı karga tulumba taşıyan kişilerin elinde hırpalanıyor. Kazazede hafif derecede yaralandıysa da, böyle bir hırpalanmadan sonra pek şansı kalmıyor. Ezilen omurga, artık koruyamadığı omuriliğe tedavi edilemeyecek ölçüde hasar veriyor.

Omurga yaralanmalarının tedavisi kazanın olay yerinde başlıyor. Omuriliği yaralanmış olan kişinin bilinci açıksa, kol ve bacaklarını hareket ettirmesi söylenerek durum hakkında fikir sahibi olunuyor. Boynunu kendi kendine sağa sola çevirmesi isteniyor. Eğer bu mümkün değilse, büyük bir hassasiyet gerekiyor. Böyle bir durumda boyun korsesi takılmalı ve hastanın bundan sonra nakli planlanmalı. Sırt ve bel yaralanması durumlarında ise, hasta oturtulmamalı ve daima yatay konumda taşınmalı. Kaza anında nefes yolunun açık olmasıyla solunum ve dolaşım sisteminin yakın desteği, ilk tedbirlerin başında gelmeli.

Cerrahi tekniklerin gelişmesi, pahalı materyallerle omurganın vidalanması ve sonrasında ciddi rehabilitasyon uygulamasıyla, kısmi felçli insanların hayatlarını sürdürebilmeleri mümkün oluyor.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Eylül 2006       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Nöroloji Bölümü
Günümüzde nöroloji , içine kapalı ve sınırlı bir dal olmaktan çıkmış, epilepsi, hareket bozuklukları, beyin damar hastalıkları, bunamalar, uyku bozuklukları gibi ayrıca özelleşmişlik gerektiren alt disiplinlere bölünmüştür.Tüm bu alanlarda ciddi bir laboratuvar arka planın yanısıra pek çok başka tıp alanı ile multidisipliner bir ilişkinin süreğen hale geldiği görülmektedir
. Günümüzde nörolojinin etkin bir biçimde uygulanabilmesi; gelişen teknolojiden geregi gibi yararlanilabilmesi, çok genişleyen nörolojik bilimler alanlarinda özel uzmanliga sahip bir ekip çalışması ve esnek hızlı bir hizmet sunum organizasyonu ile mümkün olmaktadır. Grubumuzun amacı nörolojideki bu gelişmeler ışığında, problemleri aşan ve modern, hızlı, mevcut olanının en iyisi olan yani hastalarımızın hak ettikleri hizmetin sunulmasıdır.
Hizmetin organizasyonu temelde özelleşmiş poliklinikler, bu alanlara ait özelleşmiş labratuvar hizmetleri, ilgili diger tip disiplinlerinin konsültasyonlari , gerektiginde yatarak tibbi inceleme ve tedavi olanaklarimizin entegre olarak hastanin ihtiyacina göre sunulmasi esasina dayanmaktadir.
Bunun yanı sıra acil durumlarda kesintisiz ve tam bir hizmet için 24 saat ekibin elemanı olan bir nöroloji uzmanın bizzat yönetiminde nöbetçi bir ekip hizmete hazır durumdadır. Bu organizasyon biçimi yüksek teknolojili labratuvar desteği ile 24 saat boyunca aksamayan bir hizmet olanağı oluşturmakta, bu sayede erken dönemde (ilk 3 saat) inme atağında uygulanabilen intra arteriel ve intra venöz ttrombolitik tedavi gibi tedavilerde mesai saatleri ile sınırlanmayan acil tedavi hizmetinden gerçekten 24 saat boyunca yararlanma şansını hastamıza sunmaktayız.
İleri uzmanlık gerektiren Özelleşmiş Nöroloji Hizmetleri;
( poliklinik, laboratuvar ve merkezler)

• İnme Merkezi
• Unutkanlık polikliniği
• Epilepsi merkezi
• Uyku bozuklukları merkezi
• Nörolojik laboratuvar hizmetleri

Nörolojik Laboratuvar Hizmetleri:
Günümüzde teknolojinin gelişmesi özellikle elektrofizyoloji alaninda klinige büyük destek saglayan labratuvar olanaklarini da ortaya çikarmiştir. Öyle ki bazi hastaliklarda bu destekten mahrum kalmak tani koymada büyük sorunlara yol açabilmektedir. Hastanemiz bu alanda eksiksiz bir nöroloji labratuvari ve cihaz parkina sahip bulunmaktadir. Tabi ki bu labratuvari kullanan son derece ehil nörolog, nörofizyolog ve nöropsikolog kadrolari hizmet sunmaktadir.

• EMG / Uyandırılmış potansiyeller labratuvarı
• EEG, Beyin haritalama labratuvarı
• Video EEG Epilepsi monitorizasyon Labratuvarı
• Uyku (Polisomnografi) labratuvarı
• Nöropsikometri labratuvarı
• Intraoperatif monitorizasyon ünitesi

Beyin Atağı Merkezi:
60 ve üzeri yaş grubunda, en sik rastlanilan nörolojik rahatsizlik inmedir. Inme, kanser ve kalp hastaliklarindan sonra tüm dünyada ülkelerinde ölüm ve sakatlik nedenleri arasinda 3. sirayi almaktadir. Hastanemiz bu hastaligin tüm cephelerini ele alan bir yaklaşim başlatmiştir.
Beyin ve damar hastalıklarında erken ve uygun müdahale ( özellikle ilk 3 saat içinde) hastalığın nasıl sonuçlanacağı bakımından büyük önem taşımakta ve müdahale için uygun teknolojik donanımın varlığı gerekmektedir. Acil durumlarda, erken dönemde, ilk 3 saat içinde hastanın inme geçirdiği anlaşılıp hastanemize başvurması, hastanemizde uygulamakta olan damar içi pıhtı eritici tedavi sayesinde uyguatlıkları önleyici olabilir.
Beyin damarlarının hastalıklarına bağlı kanama ya da damar tıkanmasından kaynaklanan tüm acil durumlarda hastanemizde bulunan gerekli çağımızın en gelişmiş teknik donanımına ilave olarak bu alanda deneyimle nörolog, beyin cerrahı, kardiyolog, radyolog ve yoğun bakım uzmanlarından oluşan deneyimli ekipler günün 24 saati tüm hastalarımızın hizmetindedir.
Daha önce inme geçirmiş ve konuşma bozuklugu, felçler gibi problemleri olan hastalarda da bu bozukluklarin mümkün oldugunca azaltilmasi, hastanin kendine yeten bir hayata kavuşturulmasi için de yapilabilecek çok şey vardir.
Daha önce inme geçirmiş olan hastalardaki diger bir sorun, bu hastalarin tekrar inme geçirme riskinin normalden çok daha fazla olmasidir. Bu hastalarda mutlaka inmenin sebebi konusunda yeterli ve gerekli tetkik yapilmalidir. Gereken tedavi uygulanmalidir. Hastanemiz her türlü çağdaş tetkik ve tedavi olanağına sahip bulunmaktadır. “İnme Polikliniği”miz bu hizmeti vermek üzere bu alanda yetişmiş uzmanlar tarafindan hasta kabul etmektedir. Belirli yaş ve risk grubuna yönelik olarak oluşturmuş oldugumuz, İnme check-up programları henüz bir felç durumu ile karşilaşilmadan, gereken taramayi yapmamiza ve gereken önlemleri almamiza olanak vermektedir.

Unutkanlık Polikliniği:
Unutkanlık günlük hayatımızda oldukça sık şikayet konusu olan bir durumdur. Bu yakınma özellikle ilerleyen yaşla birlikte bir takım ciddi nörolojik hastalıkların habercisi olabilir. Özellikle çağımızın hastalığı olan Alzheimer hastalığının. Alzheimer hastalığın da belirtiler sıklıkla bellek kaybı ile başlar, özellikle yakın geçmişte yaşanan olaylar kolay unutulur. Örneğin hastalar sohbet sırasında aynı şeyleri tekrar tekrar anlatmaya başlarlar. Bazı hastalar konuşurken kelime bulmakta zorlanırlar. Nesneleri ve yüzleri tanımakta zorlanırlar. Yargı ve akıl yürütme de önemli ölçüde bozulabilir. Zamanla hasta en basit işleri bile yapamaz hale gelir. Sik rastlanan bir belirti de kişilik ve davranişlarda degişiklik olmasidir. Hastalarda kolay sinirlenme, depresyon ve özellikle aşiri kuşkuculuk görülebilir, bazen aşiri sakin ya da saldirgan olabilirler. Bu bulgulara hastalarin kendilerine bakabilme, kendi başlarina yaşayabilme yeterliliklerinde azalma eşlik eder ve ileri dönemlerde 24 saat bakim gerekli hale gelir. Unutkanlık polikliniğimiz özellikle Alzheimer hastalığının erken tanısı, yaşlılık unutkanlığından ayrılması, tedavisi, hastaya bakım esnasında ortaya çıkan sorunlarla başedilmesi için uzman hekim kadrosu ve kendisine bağlı çalışan nöropsikoloji labratuvarı ile hizmetinizdedir.
Belirli yaş ve risk grubuna yönelik olarak oluşturmuş oldugumuz, Unutkanlık check-up programları unutkanlık yakınmalarınızın sebeplerini ortaya koymak için gereken incelemeleri yapmamıza ve gereken önlemleri almamıza olanak vermektedir. Unutkanlık polikliniğimiz; ayrıca aşağıda sıralanan diğer akli melekelere ilişkin bozukluklar ya da unutkanlık durumlarının da tanı ve tedavileri ile uğraşmaktadır.

• Yaşa bagli unutma şikayetleri
• Bunamalar
• Felç sonrası ortaya çıkan zihinsel algılama ve konuşma bozuklukları
• Kafa travmaları sonrasında görülen unutkanlık diğer zihinsel bozukluklar ve davranış bozuklukları
• Kafa travmaları sonrasında görülen unutkanlık diğer zihinsel bozukluklar ve davranış bozuklukları
• Beyin iltihapları(menenjit) sonrası unutkanlık, konuşma ve algılama problemleri
• Alkole bağlı zihinsel bozukluklar
• Ameliyatlardan (özellikle kalp ameliyatları) sonra ortaya çıkan zihinsel bozukluklar,unutkanlık,algılama ve konuşma bozuklukları
• Parkinson, Multipl Skleroz (MS) vb. kronik nörolojik hastalıkların seyri esnasında görülen zihinsel problemler

Epilepsi Merkezi:
Epilepsili hastaların (sara nöbeti) yaklaşık %80 inde normal EEG ile cerrahi tedaviden yarar görüp görmeyeceğine ve hangi tip cerrahi tedavi uygulanacağına karar verilememektedir. Karar verilebilmesi için hastanın en az 24 saat süreyle ya da en az 3 nöbeti görülene kadar video kaydı ile eş zamanlı olarak sürekli EEG kaydına alınması gerekmektedir.
Merkezimizde bu amaca yönelik olarak uzun süreli video EEG monitorizasyon sistemi hizmete alınmıştır. Ayrıca invaziv (beyin içine elektrod yerleştirilerek) kayıtlama yöntemi, sadece merkezimizde gerçekleştirilebilmektedir. Bu alanda geniş deneyime sahip nörolog, beyin cerrahı, psikolog ve teknik ekip epilepsinin ilaç ve ameliyatla tedavisinde hastalarımızın hizmetindedir.

Uyku Bozuklukları Merkezi:
Araştirmalar uyku bozukluklarinin (uykuda horlama, solunum durmasi gibi) toplumda sanildigindan çok daha sik görüldügünü ve yüksek tansiyon, kalp hastaligi, inme, depresyon ve hatta ani ölüm gibi çok yaygin görülen ve önemli pek çok tibbi sorunun temelinde uyku bozukluklarinin bulundugunu ortaya koymuştur.
Dahası uyku bozukluklarının çoğu kolaylıkla tedavi edilebilmekte ve çok önemli yaşamsal risk oluşturan sorunlar düzeltilebilmektedir. Uyku Bozuklukları Merkezimizde bu tür uyku bozukluklarının tanı ve tedavilerinin yapılabilmesi için tam donanımlı uyku labratuvarımız hizmetinizdedir.
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2016 16:30
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ocak 2007       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kullanıldıkça Gençleşen Organımız

Meyve ve sebzeler, bazı yeşillikler beynin yaşlanmasını ve küçülmesini geciktirir. Mesela çilek ve ıspanak beyin hücrelerini yıkımlardan koruyan antioksidan dediğimiz maddeleri içerirler.
Stres ve orta yaş sorunları beyne zarar verir ve inme riskini artırır.
"İşleyen demir pas tutmaz!"
demiş atalarımız. Hepimiz bu sözün doğruluğunu defalarca sınamışızdır. Yaşlandıkça beynimiz de yaşlanır. Beyin hücrelerimizin yaşlanmakla azaldığına, nöron kaybına inanılırdı. Oysa yeni çalışmalar hücre kaybı olmadığını, çeşitli alanları birbirine bağlayan yolların kullanılmadığı zamanlar atrofiye uğradığını gösterdi. Bu nedenle yaşımız ilerledikçe beynimizi kullanmaya daha çok önem vermeli ve beyin egzersizleri de yapmalıyız.
Yürümeyi ve koşmayı
orta yaşlarda da sevmeliyiz. Bu sadece yağları yakmak ve kas oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda beyne giden kan akımını da azaltır.

İnsanlar binlerce yıldır yürüyebildiği halde, neden bu davranış genlerine işlenmemiş? İnsan yavrusu dünyaya geldiğinde yüzebiliyor, ama emeklemeyi bile başaramıyor; neden?
Soruyu ODTÜ Biyoloji Bölümü'nden Aykut Kence yanıtladı.
İnsanlar insansı maymunlara göre gelişimlerini tamamlamadan doğarlar. Doğdukları anda beyinleri tam gelişmiş bir beynin yüzde 23'ü kadardır. Bu oran şebeklerde yüzde 65, şempanzelerde ise yüzde 40.5 kadardır. Kemikleri henüz yeterince sertleşmemiştir. Örneğin makak maymununun doğar doğmaz eriştiği kemik sertliği düzeyine, insan yavrusu ancak yıllar sonra erişebilir.
O halde bebeklerin doğduktan hemen sonra yürüyememeleri, genlerine işlenmesinden çok, insan gelişiminin doğduğu anda yürümek gibi karmaşık bir işlevi yerine getiremeyecek düzeyde olmasından kaynaklanır.
O zamanda "Niçin insan, diğer insansılardan daha az gelişmiş biçimde doğar?" sorusunu sorabiliriz. Bu da insan beyninin büyüklüğüyle ilgilidir. İnsan beyninin büyük olması nedeniyle insan yavrusu gelişiminin çok erken bir safhasında doğmak zorundadır. Aksi takdirde annenin bebeği doğurması mümkün olmaz.
Bu da insan evriminde önemli bir aşamadır. Zira böylece yaşamının büyük bir bölümünü annesine bağımlı bir çocuk olarak geçiren, bu sırada çevresini araştıran, keşfeden ve anne-babasının ve içinde aşadığı toplumun deneyimlerini öğrenen insanın kültürel evrimi de başlamıştır. Aslında merak duygusu nedeniyle insan her zaman çocuktur. Bu konu TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları'ndan çıkan Stephen Jay Gould'un Darwin ve Sonrası adlı yapıtında çok iyi açıklanmaktadır.
Sorunun ikinci kısmına gelecek olursak, sanırım bunun yanıtı yukarıdaki açıklamakta yatmakta. Beyni, kemikleri ve kasları yeterince gelişmemiş bir canlının kendi vücudunu taşıyarak ileriye doğru hareket etmesi, diğer bir deyişle yürümesi mümkün olmayabilir. Ama aynı canlı, vücudunu taşıyan ve aylarca gelişmesini sürdürdüğü, dolayısıyla hiç de yabancısı olmadığı sıvı bir ortamda hareket edebilir, yani yüzebilir.(Bilim ve Ütopya)




Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
22 Ekim 2007       Mesaj #9
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
BEYİN “CHECK UP”ı
Bugün ABD'de zihinsel faaliyete önem veren, uzun ve nitelikli yaşamak isteyenlerin başvurdukları bir inceleme yöntemidir. Özellikle yönetici ve işadamları kendilerini zihinsel ve sinirsel testlerden geçiriyorlar ve öneriler alıyorlar.
Beyindeki biyolojik süreçlerin son ürünü olan biyoelektrik faaliyeti ölçmek, bir dizi "Nöropsikolojik Testler" ve "Kantitatif EEG" (Beyin Haritalaması) ile mümkün olmaktadır.
Psikiyatrik hastalıkların beyin hücreleri arasındaki kimyasal iletide bozulmayla ilişkili olduğu, bilimsel araştırmalarla ortaya konmuştur. Bu nedenle Nöropsikiyatrik bir bozukluğu olan kişinin klinik değerlendirmesinde, yaş grubuna göre beyin işlevlerinin normal olup olmadığını anlamak giderek daha çok önem kazanmaktadır.
Beyin tomografisi ve MR gibi görüntüleme yöntemleri ile beyinde tümör vb. gibi yer kaplayan kitleler olup olmadığı anlaşılır. Ancak beynin sağlıklı çalışıp çalışmadığı anlaşılmaz. Bu amaçla beynin işlevsel görüntülemesini yapmak ve çeşitli bilişsel yetileri ölçmek gerekmektedir.

Nöropsikolojik (Beyin) “Check Up”ın iki amacı vardır:
Birincisi; kişinin ruhsal durumunu taramadan geçirmek, stres düzeyini ve kişiliğini analiz edip bu kişiye danışmanlık sağlamak.
İkincisi; kişinin zihinsel durumunu taramadan geçirmek, anlama, kavrama, algılama, öğrenme, karar verme gibi zihinsel süreçlerini incelemek.

Nöropsikolojik (Beyin) "Check Up" programımızda 4 aşama vardır.
1. Bilgisayarlı EEG ve beyin dinamik haritası çekilir. (Sistem, FDA onaylıdır.)
2. Klinik değerlendirme yapılır, gerekli görülen kişilik testleri uygulanır.
3. Psikoteknik inceleme: Bilgisayar ortamında anlama, kavrama, dikkat ve bellek gibi bilişsel yetileri ölçen testler uygulanır. COGNITRON (Dikkat-Konsantrasyon), DAUF (Sürekli Dikkat), NVLT (Öğrenme Testi)(*)
4. Sonuçlar değerlendirilerek tedavi planı yapılır.

Beyin Haritalaması Görüntüleri
NÖROPSİKOLOJİK “CHECK UP” HANGİ HASTALIKLARDA ÖNEMLİDİR?
- Çocuklarda ve gençlerde Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite Bozukluğu, Öğrenme Güçlüklerinin ve çocuğun gelişim düzeyinin değerlendirilmesinde, Davranım Bozuklukları ve Otizmde;
- Başta Depresyon, Panik Atak gibi birçok rahatsızlıkların erken tanısında ve biyolojik boyutunu anlamada, koruyucu ruh sağlığı hizmeti olarak kişiye danışmanlık ve rehberlik yardımı vermede;
- Alzheimer Hastalığının erken tanısında;
- Unutkanlık yakınması olan, anlama ve kavrama güçlüğü çeken kişilerde ilaç gerekip gerekmediğine karar vermede kullanılır.
- Sonuç rapor halinde kişiye sunulur.
"Anlamakta güçlük çekiyorum, kafam bomboş, dalgın unutkan oldum, kelime bulmada zorlanıyorum, sözümün sonunu unutuyorum, dikkatimi toplayamıyorum, aradığımı bulamıyorum, çocuğum öğrenme güçlüğü çekiyor" veya “Eşim sinirli, kıskanç, mutlu değil, kişiliği değişti” gibi yakınmaları olanlara yardımcı olmak Memory Center’ın birincil görevidir.
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2016 16:30
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
15 Haziran 2008       Mesaj #10
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Beynin Dengesi

Duygu, düşünce ve davranışlarımız, beyinde, bir terazi hassaslığında tartılarak ortaya çıkar. Tartının bir kefesinde beyin ön bölgesi, diğer kefesinde limbik sistem yer alır. Beynimize hükmetmenin yolu, bu iki yapının nasıl çalıştığını ve nelerden etkilendiğini anlamakla mümkün olabilir. Beyin ön bölgesinin çalışmasıyla ortaya çıkan özellikler:
  1. Dikkati verme ve sürdürme
  2. Dikkatin yönlendirilmesi
  3. Kısa-orta süreli ve işleyen bellek
  4. Sabır
  5. Planlama, tasarlama
  6. Yargılama
  7. Tepki kontrolü
  8. Düzenli olma
  9. Kendini kontrol edebilme
  10. Sorunları çözme
  11. Ayrıntılı düşünme
  12. Gelecekle ilgili öngörüde bulunma
  13. Hatalardan ders çıkarma
  14. Duyguları anlama ve ifade etme
  15. Empati kurma
  16. Sağduyu
  17. Moral
  18. Motivasyon
İnsan beyninin diğer omurgalı canlılardan en önemli farkı, gelişmiş ön bölgesidir (prefrontal korteks). İlk 3 madde diğer omurgalı canlıların beyin ön bölgelerinin faaliyetleriyle de gerçekleşir. Ancak insan olma özelliği, sayılan diğer 15 maddenin gelişmiş beyin ön bölgesi tarafından sağlanmasıyla mümkündür.

Beyin ön bölgesi, beynin hem giriş hem de çıkış kapısı gibidir. Beyine dışarıdan bir uyarı geldiğinde ya da bir olay olduğunda 5 duyu ile alınan bilgiler beyin ön bölgesinde toplanır. Buradan ilgili birimlerle bilgi alış verişinde bulunarak kendine uygun tepkiyi ortaya koyar.

Örneğin size bir söz söylendi. Göz sözü söyleyeni görür, kulak duyar, alınan bilgiler beyin ön bölgesi dahil tüm beyine ulaşır. Beynin hafıza bölümüne (hipokampus), beyin ön bölgesinden kayıtlar gönderilir. Limbik sistem içinde yer alan hipokampus’ta saf bellek verileri bulunur. Bu veriler diğer limbik sistem elemanı amigdala’dan duygusal ton özelliğini (şiddetini) alarak beyin ön bölgesine geri gönderilir. Diğer beyin bölgelerinden de konuyla ilgili bilgileri toparlayan beyin ön bölgesi, insan davranışını ortaya koyacak kararı verir ve uygular.

Eğer söylenen söz amigdala ve hipokampus çalışması sonucu “iyi” olarak algılanırsa beyin ön bölgesine “iyi” bilgisi iletilir ve beyin ön bölgesi; tepki kontrolü, mantıklı düşünme vb. akıl özelliklerini kullanarak verilecek son tepkiyi belirler. İyi durumda olan bir beyin ön bölgesi, mantıklı bir tepki ortaya koyacaktır. Yukarıda sayılan 18 maddeyi oluşturan birimlerde sorun var ise verilen tepki, sorun ölçüsünde “sorunlu” olacaktır. Kısaca, önceden belleğe kayıtlanan bilginin duygusal şiddeti ne derece güçlü olursa olsun, eğer beyin ön bölgesi iyi durumda ise veilen tepkiler mantıklı olacaktır. Beyin ön bölgesi sorunlu ise bellekten gelen bilgiler ya olduğu gibi ya da yeterince mantık süzgecinden geçirilmeden ortaya çıkacaktır. Limbik sistem; hipotalamus, hipokampus, amigdala gibi pek çok önemli yapının ortak olarak adlandırıldığı beyin bölgesidir. Korku, heyecan gibi duyguların şiddetini ayarlayan amigdala; verilecek tepkinin bedensel kontrolünü sağlayan hipotalamus’a ilgili bilgiler gönderir.

Örneğin korku anında kızarma, terleme, çarpıntı gibi belirtiler; hipotalamus’un beden kontrolü sonucu gerçekleşir. Amigdala duygusal şiddetin ne olacağını belirler. Beyin ön bölgesi, verdiği tepkinin sonucunu hipotalamus’a ayrıca bildirerek amigdala’dan gelen bilginin şiddetini ayarlar. Beyin ön bölgesi sorunlu ise amigdaladan gelen belleğe ait duygusal tepkinin şiddeti, hipotalamus aracılığıylebedene doğrudan yansıtılır. Panik atakta görülen beden ile ilgili yakınmalar buna iyi bir örnektir.

Limbik sistemde yer alan tüm yapılar, omurgalı hayvanlarda da bulunur. Ancak insana akıl özelliğini kazandıran beyin ön bölgesi, aklın özelliklerini de beden faaliyetlerine yansıtarak diğer canlılardan daha farklı bir vücut kontrol sistemi ortaya koyar. Bu nedenle doğal ortamında yaşayan hayvanlarda görülmeyen pek çok hastalığın insanlarda ortaya çıkmasının neden budur. Hipertansiyon, kalp ritm bozuklukları, tiroid hastalıkları, şeker hastalığı gibi insana özgü hastalıkların ana kaynağı; beyin ön bölgesidir. Beyin ön bölgesinde bulunan bir alanın iç organları hipotalamus üzerinden kontrol ettiği bilinmektedir.

Kısaca, insanda akıl özellikleri ve hastalıkların gelişimini beyin çalışma özellikleri belirler.

Beyin ön bölgesi ve limbik sistem organizasyonu ise beyin çalışma özelliklerini ortaya çıkartır.

Beyin ön bölgesinin çalışma özelliklerini etkileyen faktörler:

1. Ge­ne­tik,
2. An­ne­nin has­ta­lı­ğı,
3. Zor do­ğum,
4. An­ne sü­tü,
5. Bey­ni et­ki­le­yen ateşli has­ta­lık­lar,
6. Bes­len­me özellikleri,
7. Hafif ya da şiddetli ka­fa dar­beleri,
8. Aşılar,
9. Ge­nel anes­te­zi al­tın­da ge­çi­ri­len ame­li­yat­lar,
10. Stres.

1. Anne-babadan alınan genetik özellikler, beyin çalışmasının temel yapısını oluşturur. Sayılan diğer faktörler, genetik yönden belirlenen özellikler üzerine bina edilir.

2. Annenin hamile iken içinde bulunduğu hastalık durumu, vücuttaki kimi hormonal çalışma bozukluklarına neden olur ve anne ile karnındaki bebeğin ilişkisini sağlayan kordonun çalışmasını etkileyerek bebeğin beyin gelişiminde değişikliklere neden olabilir.

3. Doğum zorlukları sonucu bebeğin beyin kanlanması geçici olarak etkilenebilir.

4. Anne sütü içinde bulunan kimi maddeler beyin gelişimi için gereklidir. Her bebek en az 1 yıl anne sütü ile beslenmelidir. Yeterli anne sütünün alınmaması durumunda beynin gelişimi etkilenebilir.

5. Kimi bakteri ve virüsler beyin çalışmasını etkileyebilir.

6. Gelişen teknoloji ile değişen beslenme alışkanlıkları sonucu ortaya çıkan doğal olmayan besinler, beyin üzerinde önemli etkilere sahiptir. Bin yıllar boyunca doğada, doğal halde bulunan besinleri tüketerek gelişen insan bünyesi; özellikle son 50 yılda ortaya çıkan yapay besin ürünlerine yabancıdır. Karton kutularda işlemden geçirilerek satılan sütler doğallıklarını tamamen yitirmişlerdir. Ekmek; saf buğdaydan değil, özü ve kepeğini kaybetmiş buğdaydan yapılır. Yürüyemeden, güneş ışığı görmeden ve tek yönlü beslenme ile yetiştirilen tavukların etleri ne derece sağlıklıdır? Sofra şekeri (glükoz) ile hazırlanan besinler ve şekerin kendisi, tamamen rafine edilmiş bir üründür ve alınması insan bünyesine zararlıdır. İnsan vücudu; besin maddesi olarak aldığı protein, yağ ve birleşik karbonhidratlardan şekeri elde eder. Doğrudan alınan basit şeker, önce insülin sonra diğer vücut sistemlerini olumsuz yönde etkileyerek hastalıkların oluşmasına zemin hazırlar.Özellikle saf şeker başta olmak üzere, doğal olmayan besin maddelerinin önemli etkileri beyinde gözleniyor. Saf şekerin ve glisemik endeksi arttıran hamur işi gibi diğer besin maddelerinin beyin ön bölgesi üzerinde uyarıcı etkileri vardır. Bu etki, çocukluk dönemlerinden itibaren beyin tarafından öğrenilir. Beyin çalışma özellikleri duyarlı hale geldiği durumlarda (sinirli, üzgün, yorgun, dikkat azlığı vb.) beyin uyarılma ihtiyacı hissederek bu maddelerin alınmasını ister. Çayda bulunan tein, kahvede kafein, kolada x maddesi ve şeker, sigarada nikotin, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda kullanılan ilaçların içeriğinde yer alan amfetamin, beyin uyarıcı özelliği olan diğer maddelerdir. Sonuçta, beyin çalışma özelliklerinin; hem bağımlılık yapıcı etkisiyle hem de bağımlılığın oluşturduğu maddelerin vücut üzerindeki zararlı etkisiyle beyin çalışma bozukluklarıyla görülen hastalıkların gelişiminde önemli etkileri olduğu gözlenir.

7. Beyin kafatası içinde, etrafında su dolu bir kesede bulunur. Kafatası içinde çeşitli kemik çıkıntıları vardır. İvmeli kafa hareketleri, beyne zarar verebilir ve sonuçta beyin çalışması etkilenebilir. Beyin ön bölgesi çalışmasıyla insan kişilik özelliklerinin önemli bir bölümü şekillenir. Sinirli, sabırsız, dikkat eksikliği olan bir kişinin beyin ön bölge çalışması duyarlıdır. Kafa darbesinden sonra beyin ile ilgili hastalıklar ortaya çıkabilir. Bu durum, alınan darbenin şiddetinden çok, darbe alındığı andaki beyin çalışma özellikleriyle ilişkilidir. Çok şiddetli bir darbe herhangi bir yakınma oluşturmazken daha hafif şiddetteki darbeler; epileptik nöbet, başağrısı, depresyon, kronik baş dönmesi, kronik kulak çınlaması ve hatta hipertansiyon ve astım krizlerine yol açabildiği bilinmektedir.

8. Aşılarda yer alan alimünyum, civa gibi ağır metallerin beyin üzerinde olumsuz etkileri vardır. 2002 yılında batılı ülkelerde bu maddelerin aşılardan çıkartılmasına karar verildi. Ülkemize dışarıdan gönderilen aşıların içeriği halen belirsiz. Üstelik Sağlık Bakanlığı yaptığı bir açıklamada, ağır metal içeren aşıların zararının olmadığını bildirdi. Oysaki son 50 yıl içinde otizm, dikkat eksikliği, epilepsi, immun sistem hastalıkları gibi durumlarda, aşı uygulamasının yaygınlaşmasıyla birlikte önemli artış olduğu gözleniyor. Son zamanlarda ülkemizde tanıtımı yapılan pnömokok aşısı alüminyum içeriyor. ABD’ndeki uygulamalarda; epileptik nöbet geçirme (sara), yüksek ateş, aşırı sinirlilik gibi yan etkilerinin olduğu bildirilmiştir. Aşı, ABD’nde 2000 yılında kullanım izni almış ve aşı sonrası 79 çocuğun öldüğü, toplam 3243 çocukta yan etki ortaya çıktığı bilinmektedir.

9. Yapılan çalışmalar, anestezik maddelerin beyin işlevleri üzerine olumsuz etkileri olduğunu bildiriyor. Klinik uygulamalarda, öykü alırken kimi hastaların ısrarla, yakınmaların ameliyat sonrası başladığını ifade etmesi, bilimsel verilerle bütünleşiyor. Ameliyatlarda kullanılan genel anestezikler, beyin ön bölge çalışma özelliklerini etkileyerek ve olasılıkla önceden var olan duyarlılıkları arttırmasıyla zararlı olabiliyor.

10. Milyarlarca beyin hücresinin oluşturduğu trilyonlarla ifade edilebilen ağ sistemi nedeniyle, her beynin ya da her bireyin akıl ve kişilik özellikleri kendine özgü (şahsına münhasır) ve tektir. Bu nedenle yaşamış ve yaşayan insanlar, genetik özellikler bakımından benzerlikler gösterebilir ama birbirlerine tıpatıp benzemezler. Her bireyin sahip olduğu benzersiz beyin çalışma özellikleri, yukarıda adı geçen etkenlerle şekillenerek kendi duygu, düşünce ve davranış özelliklerini belirler. Stresin etkisi bu nedenle her beyinde farklıdır. Çünkü, her beynin çalışma özellikleri farklıdır. Kimi bir olaya çok şiddetli öfke ve saldırganlık tepkileri verirken kimi depresyona girer. Bir başkasında ise kalp spazmı gözlenir.

Beyin temel gelişimini 21’li yaşlarda tamamlar. Bu yaşlardan sonra beyin gelişimi plastisite (yeni bilgileri işlemek ya da bozulan çalışma biçimini düzeltebilme becerisi) ile sağlanır. Stres, beyin gelişimini sürdürdüğü yaşlarda, beyin çalışma özelliklerini etkileyerek zararlı olabilir. 21 yaşa kadar beyin normal gelişimini tamamlamış ise, bu yaşlardan sonra stresten etkilenmesi de kolay olmayacaktır. Stres etkisiyle hemen tüm beyinlerin çalışma özellikleri etkilenir. Burada önemli olan beynin strese göstereceği dirençtir. Beyin çalışma özellikleri ne kadar iyi ise stresten de o oranda az etkilenecek ve hastalık oluşturma potansiyeli olmayacaktır. Yukarıda anılan maddeler, beyin gelişimi döneminde, beyin çalışma özelliklerini etkileyerek hem hastalık oluşumunda etkilidirler hem de duyarlı beyin çalışma özellikleri yaratarak strese karşı beyin direncinin azalmasına yol açarlar.

3. ve 5. maddeler dışında sayılan diğer maddelerin beyin üzerindeki etkisini göstermesi için belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Doktorlar da dahil olmak üzere çoğu insan, etkisini sonradan ortaya çıkartan bu 8 maddeyi pek ciddiye almazlar.Örneğin hafif kafa darbeleri alındığı anda bir anlık göz kararması biçiminde oluşan bilinç kaybı ve sonrası çekilen beyin tomografileri sıklıkla normaldir. O anın etkisi beyinde çalışma bozukluğu olarak başlar ve gelişir. Olaydan sonraki 3 yıl içinde sıklıkla yakınmaların başladığı görülür. Kafa darbesi alınan bölgeye göre yakınmalarda da çeşitlilik gözlenir. Başın her iki yanına alınan darbeler sonrası temporal alanlarda oluşan duyarlılık sonucu; tahammülsüzlük, aşırı sinirlilik, sinirlilik halinde iken ne yaptığını bilememe, bayılmalar, intihar etme, halüsinasyonlar, kulaklarda çınlama, duygusal dengesizlik gibi yakınmalar sıklıkla gözlenir. Özellikle eşlerinden şiddet gören ev hanımları, klinikte görülen olguların önemli bir kısmını oluşturur. Hastalar çoğunlukla eşleriyle doktora geldiklerinden bu konuyu açmaya çekinirler. Kafa darbelerini önemsemeyen çoğu hekimde zaten bu konuyu es geçer. Medya haberlerinde yer alan “cinnet geçirdi”ifadesinin kurbanları sıklıkla kafa darbesi almış insanlardır. Sağlıklı bir beyin için genetik etmenler dışında kalan 9 maddeden sakınmak gereklidir. Elimizden geldiğince…

Dr Güçlü ıldız
Nöroloji Uzmanı


Benzer Konular

25 Şubat 2016 / Misafir Tıp Bilimleri
8 Ekim 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
16 Kasım 2008 / HerHangiBiri Cevaplanmış
11 Ekim 2018 / CrasHofCinneT Biyoloji
25 Şubat 2016 / Misafir Cevaplanmış