Arama

Antibiyotik Nedir? Antibiyotik Hakkında

Güncelleme: 19 Mart 2012 Gösterim: 69.293 Cevap: 5
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
18 Eylül 2007       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
ilac117c1c9iq9

Sponsorlu Bağlantılar
Antibiyotik Nedir? Antibiyotik Hakkında

Antibiyotik, herhangi bir mikroorganizma tarafından, başka bir mikroorganizmayı öldürmek veya çoğalmasını durdurmak için üretilen her türlü madde. Antibiyotik üretimi, onu üreten mikroorganizma için selektif bir avantaj sağlar. Örnek olarak, Penicillium tarafından üretilen antibiyotikler, doğada rekabet halinde olduğu diğer mikroorganizmaların büyümesini önleyerek Penicillium'a doğal ayıklanma sürecinde bir avantaj sağlar.

Etkileri

Antibiyotiklerin iki çeşidir vardır; biyosidal, mikroorganizmaları öldüren antibiyotikler ve biyostatik, mikroorganizmaların büyümesini ve çoğalmasını (üremesini) önleyen antibiyotikler. Her ne kadar "sadece" mikroorganizmaların (çoğunlukla bakteriler, ve bazı fungi) ürettiklerine "antibiyotik" tanımı verilebilse de, bugün "antibiyotik" terimi patojenlere zarar veren her türlü kimyasal için kullanılmaya başlanmıştır. Bu yüzden, mikroorganizmalar, hayvanlar ve bitkiler tarafından doğal olarak üretilen bu tür kimyasallara "antibiyotik" demekteyiz. Aynı zamanda, doğal olarak üretilen birçok antibiyotik madde suni yollardan daha etkili olmaları için modifiye edilmektedir. Örnek vermek gerekirse, doğal olarak üretilen penisilinler bugün kimyasal olarak modifiye edilerek daha etkili olmaları sağlanıyor. Bir başka örnekte, kloramfenikol isimli antibiyotiktir. Eskiden tamamiyle doğal yollardan elde edilen bu antibiyotik bugün tamamiyle sentetiktir.

Etki Mekanizmaları

Antibiyotikler etkili oldukları mikropların metabolik işlemlerine müdahale ederek çalışırlar. Antibiyotikler müdahale ettikleri metabolik işlemlere göre spesifiktir. Bu metabolik işlemlere örnek olarak; protein sentezi, hücre çeperi sentezi, nükleik asit sentezi veya hücre zarı fonksiyonlarını verebiliriz.

Penisilin, vankomisin ve sefalosporin gibi antibiyotikler bugün en çok kullanılan antibiyotiklerdendir. Bu antibiyotiklerin hepsi bakterilerin hücre çeperlerini zayıflatırlar. Bakterilerin hücre çeperleri uzun peptidoglikan zincirlerinden oluşur. Antibiyotikler bu molekülleri bir arada tutan peptit bağlantılarının sentezini önlerler. Böylece hücre çeperleri zayıflar ve bakteri patlar (lizis). Peptidoglikandan oluşan hücre çeperleri sadece bakterilerde bulunur, hayvan hücre çeperi bulunmazken bitki hücrelerinde selülozdan oluşan hücre çeperleri bulunur. Böylece, antibiyotikler sadece bakterilere zarar verirler.


Streptomisin, eritromisin, tetrasiklin ve kloramfenikol gibi antibiyotikler ise ya protein sentezini önlerler ya da anormal proteinlerin sentezlenmesine yol açarlar. Antibiyotikler bunları bakterilerin ribozomlarına bağlanarak yaparlar. Bakteri ribozomları ökaryotik ribozomlardan (insan ribozomları gibi) daha küçük oldukları için, bu tür antibiyotikler sadece bakterileri etkiler. Böylece bakterilerin saldırdığı canlıya zarar vermezler.

Rifampisin ve antrasiklin gibi antibiyotikler ise nükleik asit sentezine müdahale ederler. Antrasiklinler bunu DNA replikasyonunu önleyerek yaparken, rifampisin transkripsiyonu önler.

Bazı antibiyotikler ise patojenleri hücre zarlarına müdahale ederek yok ederler. Hücre zarına yapılan müdahaleler, hücre zarının yapısını değiştirerek onun birçok özelliğini de kaybetmesine yol açar. Bu hücre sitoplazmasının hücre dışına akması gibi hücrenin yıkımıyla sonuçlanacak olaylara yol açabilir.

Seçicilik - Selektivite

Bugün, bakteriyel hastalıklarla savaşmakta kullanılan antibiyotikler selektif yani seçicidirler. Buna karşın doğada seçici olmayan birçok antibiyotik de bulunur. Seçici antibiyotikler, işleyişleri (mekanizmaları) dolayısıyla sadece bakteri (mikrop) hücrelerine zarar veren antibiyotiklerdir. Yukarıda verilen antibiyotik tiplerinin hepsi seçicidir. Seçici olmayan antibiyotikler ise mikroba zarar verirken, mesela, insanın vücud hücrelerine de zarar verebilirler. Aynı zamanda antibiyotiklerin yan etkileri de olabilir, bir hastalığı iyileştirirken başka sorunlara yol açabilirler.

Direnç

Bilinçsiz ve aşırı antibiyotik kullanımı bakterilerin kullanılan antibiyotiğe karşı direnç kazanmasına neden olabilir. Eğer mikroplar bir antibiyotiğe karşı direnç kazanırlarsa, artık o antibiyotiğin o mikroba karşı etkisi olmaz. Bu nedenle her bakteriye uygun olan antibiyotik kullanılmalıdır. Hastalığa neden olan etkenin bulunması ve bu etkene etkili olacak antibiyotiği bulmak için bir Kültür-Antibiyogram Testi denen laboratuvar testi yapılır. Sadece etkin olduğu mikroplara karşı kullanılmalıdırlar. Grip, nezle gibi virüslerin neden olduğu hastalıklara karşı etkili değillerdir. Ateş düşürücü ya da ağrı kesici etkileri yoktur. Antibiyotikler mutlaka doktor tavsiyesiyle ve reçetesine uygun olarak kullanılmalıdırlar. Bilmeden kullanılan antibiyotikler hastalığı iyileştirmezler, vücuda zarar da verebilirler.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 17 Haziran 2010 05:39
BrookLyn - avatarı
BrookLyn
Kayıtlı Üye
15 Eylül 2008       Mesaj #2
BrookLyn - avatarı
Kayıtlı Üye
Antibiyotikler

Sponsorlu Bağlantılar
Vücuttaki mikropları öldürebilen yada çoğalmalarını önleyebilen ilaçlardır. Bu yüzden bu ilaçlara "canlılara karşı" anlamındaki antibiyotik adı verilmiştir. Ama antibiyotikler bütün canlılara karşı yada bütün canlılar üzerinde etkili değildir.

Nitekim hastalık yapıcı virüslere karşı etkisiz kalan bu maddeler, öbür mikroplan, özellikle bakterileri öldürürken bu minik canlıların yerleşmiş olduğu vücut hücrelerine bir zarar vermez. Bu nedenle kümes hayvanlarının ve domuz yavrularının daha sağlıklı gelişebilmesi için çoğu kez yemlerine antibiyotik katılır.

Hatta ABD'de hemen tüketilmeyecek etler, tazeliğini uzun süre koruyabilmesi için, antibiyotiklere batırılarak depolanır. Antibiyotiklerin ilk örneği olan penisilin 1928'de hemen hemen rastlantı sonucunda bulundu. Alexander Fleming, pelte kıvamında özel bir maddeyle doldurulmuş bir kabın içinde (besi ortamında) stafilokoklann gelişmesini inceliyordu.

(Stafilokoklar, irinli çıbanlann oluşmasına ve impetigo gibi iltihaplı deri hastalıklanna yol açan bakterilerdir.) Fleming'in hazırladığı besi ortamına yanlışlıkla karışan küf mantarları aynı ortamda çoğalarak stafilokoklan yok etmişti.

Fleming, mantarlarca salgılanan ve bakterileri öldüren bu maddeye penisilin adını verdi. O tarihten ancak 10 yıl sonra penisilin saf olarak elde edilebildi ve daha birçok bakteri türü üzerinde etkili olduğu saptandı. İlk kez 1957'de de bir araştırma laboratuvannda yan sentetik penisilin elde edildi.

O günden bu yana, gerek başka tekhücreli canlılardan, gerek laboratuvarlarda kimyasal işlemlerle birçok antibiyotik üretilmiştir. Penisilin ve streptomisin gibi bazı antibiyotikler bakterileri öldürdüğü halde, tetrasiklin ve kloramfenikol gibi bazı antibiyotikler yalnızca bakterilerin çoğalmasını önler ve bu mikroplan öldürme işini vücudun doğal savunma sistemine bırakır.

Doktorlar hastalarının tedavisinde antibiyotik kullanacakları zaman, genellikle hastalığın hangi bakteriden ileri geldiğini, dolayısıyla en çok hangi antibiyotiğin etkili olacağını saptamaya çalışırlar. Bu amaçla, içinde bakterilerin bulunduğu salgılardan, örneğin irin ya da balgamdan aldıkları örnekleri hastenelerin laboratuvarlarında incelemeye gönderirler.

Laboratuvarda, hastadan alınan irin küçük bir kaba konur ve kabın üzeri belli miktarda antibiyotik içeren filtre kâğıtlarıyla kapatılır. Kısa bir süre sonra antibiyotik irinle karışır ve kabın yüzeyinde bakterilerin üreyemediği boş bölgeler oluşur.

Bazen bakteriler antibiyotiklere karşı direnç kazanır ve daha önce olumlu sonuç veren bir antibiyotik aynı bakteri türünü etkilememeye başlar. Bunun nedenlerinden biri, çok hafif atlatılabilecek mikroplu hastalıklarda aşın miktarda antibiyotik kullanılması ya da gerektiği zaman yeterli dozda antibiyotik kullanılmamasıdır.

Böyle durumlarda genellikle hastalığı tedavi edebilecek başka bir antibiyotik denenir. Bakteriler üzerindeki etkisine karşılık, antibiyotikler bugüne kadar virüs hastalıklarının tedavisinde etkili olamamıştır.

Bazı Önemli Antibiyotikler

Penisilin özellikle stafilokoklardan ileri gelen irinli çıbanların ya da apselerin ve zatürree, menenjit gibi ağır iltihaplı hastalıkların tedavisinde kullanılır. Bu tedavide penisilin kas ya da damar içine şırınga edilebileceği gibi tablet halinde ağızdan da alınabilir. Ama bazen stafilokoklar penisiline karşı direnç kazanır ve tedavi istenen sonucu vermez.

Bilim adamları, penisilinden türetilen ve penisilinin etkisiz kaldığı bakterileri de öldürebilen yeni antibiyotikler geliştirmişlerdir. Streptomisin toprakta yaşayan bir bakteri türünden 1944'te elde edildi ve veremin tedavisinde etkili ilk antibiyotik oldu.

Rifampisin gibi başka antibiyotikler de verem mikrobuna karşı etkilidir, ama streptomisin bugün bile bu hastalığın tedavisinde çok kullanılır.

Streptomisin ayrıca penisiline direnç gösteren bazı bakteriler üzerinde de etkilidir. Tetrasiklinler. Bu antibiyotik grubu tetrasiklin, klortetrasiklin ve oksitetrasiklin gibi benzer antibiyotikleri içerir.

Etki alanı geniş olan ("geniş spektrumlu") bu antibiyotikler birçok bakteri türünün çoğalmasını engelleyebilirse de, vereme ve besin zehirlenmesine yol açan bazı bakterilere karşı etkili değildir.
Kloramfenikol de etki alanı geniş olan bir antibiyotiktir. Tifo tedavisinde en etkili antibiyotik olduğu kadar, kuşlardan, özellikle papağandan insana bulaşan psittakoz gibi başka bakteri hastalıklarının tedavisinde de olumlu sonuç verir.

Yalnızca ağızdan yutularak alındığında etkili olan kloramfenikol ayrıca iltihaplı göz hastalıklarının, bakterilerden ileri gelen besin zehirlenmelerinin, zatürree ve menenjitin tedavisinde de kullanılır.

Tek sakıncası, çok ender de olsa kan hücrelerine zarar verebilmesidir.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica

GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
15 Eylül 2008       Mesaj #3
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Bebeklere 1 Yaşından Önce Antibiyotik Zararlı



Kanadalı bir grup araştırmacıya göre, bebeklere 1 yaşından önce antibiyotik verilmesi, 7 yaşına geldiklerinde astım hastalığına yakalanmaları riskini arttırıyor.

1 yaş altı bebeklere genellikle bronşit ve zatürree gibi alt solunum yolları enfeksiyonları veya kulak ve sinüs enfeksiyonlarında antibiyotik veriliyor.

Kanada'nın McGill ve Manitoba üniversitelerinden Anita Kozyrskyj başkanlığındaki araştırmacıların, 13 bin 116 çocuğu doğumlarından 7 yaşına gelinceye kadar incelemeleri sonucu vardıkları sonuçlar, CHEST dergisinde yayımlandı.

Çalışma sonucunda, 1 yaşından önce antibiyotiğe maruz kalmış bebeklerin 7 yaş itibariyle astıma yakalanma risklerinin yüksek olduğu gözlendi.

Bebeğin 1 yaşına gelmesinden önce evde köpek bulunmasının, bulunmamasına göre daha az astım riski yarattığı da gözlendi. Bunun nedeni, köpekteki bazı mikropların küçük yaşta bebeğin bağışıklık sistemini uyarması ve çocuğun bu mikroplara karşı
bağışıklık kazanması.
7 yaşına geldiklerinde astım hastalığına yakalanmaları riskini arttırıyor.
13 Haziran 2007 Çarşamba 09:21

Kanadalı bir grup araştırmacıya göre, bebeklere 1 yaşından önce antibiyotik verilmesi, 7 yaşına geldiklerinde astım hastalığına yakalanmaları riskini arttırıyor.

1 yaş altı bebeklere genellikle bronşit ve zatürree gibi alt solunum yolları enfeksiyonları veya kulak ve sinüs enfeksiyonlarında antibiyotik veriliyor.

Kanada'nın McGill ve Manitoba üniversitelerinden Anita Kozyrskyj başkanlığındaki araştırmacıların, 13 bin 116 çocuğu doğumlarından 7 yaşına gelinceye kadar incelemeleri sonucu vardıkları sonuçlar, CHEST dergisinde yayımlandı.

Çalışma sonucunda, 1 yaşından önce antibiyotiğe maruz kalmış bebeklerin 7 yaş itibariyle astıma yakalanma risklerinin yüksek olduğu gözlendi.

Bebeğin 1 yaşına gelmesinden önce evde köpek bulunmasının, bulunmamasına göre daha az astım riski yarattığı da gözlendi. Bunun nedeni, köpekteki bazı mikropların küçük yaşta bebeğin bağışıklık sistemini uyarması ve çocuğun bu mikroplara karşı bağışıklık kazanması.

Antibiyotik nasıl kullanılmalı


(30-Mart) Kişilerin antibiyotik ve antibiyotik kullanımına ilişkin bilgi düzeylerini incelemek amacıyla Ege Üniversitesi (EÜ) Hemşirelik Yüksekokulu Hemşirelik Esasları Anabilim Dalı ve Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı işbirliğiyle gerçekleştirilen bir araştırma, kişilerin antibiyotik grubu ilaçları bilinçli olarak kullandığını ortaya çıkardı.

"İzmir Kahramanlar Sağlık Ocağına başvuran kişilerin antibiyotik ve antibiyotik kullanımı konusunda bilgi düzeylerinin incelenmesi" konulu çalışmanın 18-50 yaş grubundaki 100 kişi üzerinde gerçekleştirildiğini açıklayan Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Hemşirelik Esasları Anabilim Dalı Araş. Gör. Şebnem Çınar, "Araştırmaya katılanların tamamı daha önce herhangi bir hastalıktan dolayı antibiyotik kullanmışlardır. Antibiyotik grubu ilaçların tanımına ilişkin cevaplara göre 77 kişi antibiyotiği doğru tanımlamış, eğitim durumu ile antibiyotik grubu ilacın tanımlanması arasında yapılan karşılaştırmada anlamlı bir fark saptanmıştır. Araştırmaya katılanların yüzde 38'inin kültür tanımını bildikleri, yüzde 25'inin ise antibiyotiklere başlamadan önce kültür yaptırdıkları saptanmıştır. Araştırmaya katılanların antibiyotik kullanma özelliklerine göre dağılımı incelendiğinde; son kullandığı antibiyotiği doktorun önerdiğini belirtenler yüzde 89, antibiyotiğin kullanımını tarif edenin doktor olduğunu belirtenlerin oranı ise yüzde 81 olarak belirlenmiştir. Antibiyotiğin yan etkilerini gördüklerinde yüzde 40 oranında kişi ilacı keseceğini, yüzde 59 oranında kişi ise hemen doktora gideceğini belirtmiştir" dedi.

Araştırmaya katılanların antibiyotik kullanım ilkelerine uyma durumlarına göre dağılımı incelendiğinde; yüzde 83 oranında kişinin antibiyotiği kullanmadan önce prospektüsü okuduğunu vurgulayan Çınar, şöyle devam etti:
"Yine yüzde 91 oranında kişi kutunun üzerindeki ismi ve tarihi kontrol etmekte, yüzde 90 oranında ise antibiyotik belirli aralıklarla ve saatinde kullanılmaktadır. Yapılan ileri analizlerde karşımıza çıkan sevindirici nokta, kişilerin eğitim düzeyleri düşük olmasına rağmen antibiyotik kullanım ilkelerine özen göstermeleridir. Araştırmaya katılanlar, doktora sormadan devamlı aynı antibiyotiği (yüzde 87) kullanmamakta ve de kendi kullandığı antibiyotiği bir başkasına önermemektedir (yüzde 83). Evde kendi kendine antibiyotik kullanmaya karar verenlerin oranı yüzde 5'tir"

Antibiyotik kullanımı konusunda toplumun ve sağlık personelinin eğitilmesi gerektiğini belirten Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayça Gürkan, "Hastanın tedavi ve bakımının gerçekleştirilmesinde etkin bir rol oynayan ilaçların verilmesi hemşirenin sorumluluğundadır. İlaç tedavisi hemşirenin bakım planının ayrılmaz bir parçasıdır. Antibiyotik ile yapılacak tedavinin etkinliği, antibiyotik tedavi ilkesinin gerçekleşmesine bağlıdır. Bu ilkelerden en önemlileri kullanılacak antibiyotiğin seçimi, hastaya verilecek dozun, doz aralığının ve ilacın kullanılacağı sürenin düzenlenmesidir" dedi.

antibiyotik kullanımı nedeniyle gelişen kolit


Tanım ve Klinik Bulgular :

Antibiyotik kullanımından sonra gelişen kolit ilk önce klindamisin kullanımı sonrasında tanımlanmış daha sonra başta klindamisin, sefalosporinler, ampisilin, amoksisilin olmak üzere birçok antibiyotiğin bu tabloya neden olabileceği gösterilmiştir. Antibiyotik sonrası gelişen ishallerde kendini sınırlayan hafif bir ishalden ağır seyirli psödomembranöz enterokolite kadar değişen bir klinik tablonun gelişmesi söz konusudur. Antiyotik kullanımından ortalama 5-10 gün sonra ishal başlayabilir. Ancak bu süre daha kısa veya 10 hafta gibi uzun da olabilir. Tedavi süresinde veya tedavi kesildikten sonra da gelişebilir. Çok sulu veya mukoid olabilen dışkı yeşil renkli ve kötü kokuludur. Kanlı da olabilir. İshale kramp tarzında karın ağrısı ve yüksek ateş eşlik eder. Bulantı, halsizlik gibi bulgular da olabilir.

Bazı hastalarda nadiren ishal olmadan toksik megakolon, kolon perforasyonu gibi ciddi tablolar gelişebilmektedir. Protein kaybına bağlı olarak hipoalbüminemi ve ödem gelişebilir. Ekstraintestinal komplikasyonların görülmesi son derece seyrektir.

Etiyoloji :

Antibiyotik sonrası gelişen ishallerden en sıklıkla Clostridium difficile sorumludur. Clostridium difficile gram pozitif, sporlu, zorunlu anaerop bir bakteridir.Toksin A (enterotoksin) ve toksin B (sitotoksin) olmak üzere 2 toksini vardır. Hastalık tablosu bu toksinlerin hücre membranındaki hemoraji, inflamasyon ve nekroz etkisi ile meydana gelir. İnsan kökenli Clostridium difficile suşlarının % 25’ i toksin üretmez.

Epidemiyoloji :

Clostridium difficile sağlıklı erişkinlerin % 3-5 inin normal barsak florasında bulunabilir. Hastanede yatanlarda ise oran %20 civarındadır. İnfeksiyon oluşmasında hastanede yatma dışında, immün yetmezlik, antineoplastik ilaç kullanımı ve ileri yaş sayılabilir. Yenidoğanların % 60-70 inde normal barsak florasında saptanmasına rağmen muhtemelen barsak mukozasının toksin etkenine duyarlı olmaması nedeniyle hastalık yapmamaktadır.

Tanı :

Antibiyotik kullanımı hastalığı düşündürür. Tam kan sayımında nötrofiller artmıştı. Dışkının mikroskopik incelemesinde de lökosit vardır. Antibiyotik kullanma öyküsü olan bir hastada dışkının gram boyası ile inclenmesinde çok sayıda klostridiuma uyan gram pozitif basilin görülmesi tanı için bir ipucu olabilir. Kesin tanı dışkıdan Clostridium difficile nin üretilmesi ve hücre kültüründe sitopatik etkiyi saptayarak toksin yapımının gösterilmesi ile konur. Ancak rutinde bu herzaman mümkün olmaz. ELISA yöntemi ile toksinin gösterilmesi mümkündür. Lateks aglütinasyonu yöntemi de tanı da kullanılabilir.

Antibiyotik kullanım öyküsü olan hastalar; yaşlı, hastane de yatan, beslenme bozukluğu ve altta yatan bir immün yetmezliği olan hastalar ise Candida nın da seyrek de olsa ishal nedeni olabileceği unutulmamalıdır. Bu durumda direkt dışkı incelemesinde tomurcuklanmış ve yalancı hif yapmış maya hücreleri görülebilir.

Tedavi :

Kullanılan antibiyotiğn kesilmesi veya daha düşük riskli bir antbiyotiğe değiştirilmesi ilk yapılacak olandır. Bazı hastalarda sadece neden olan antibiyotiğin kesilmesi bile yeterli olup 1 hafta içinde düzelebilmektedir. Daha ağır olan olgularda C.difficile’ ye yönelik antibiyotik kullanılır.On gün süreyle metronidazol 4X250 mg/gün dozunda oral veya alamayan hastada intravenöz olarak kullanılır. Diğer antibiyotik ise oral olarak kullanılan vankomisindir. Ancak vankomisine dirençli enterokok gelişmesi gibi riskler nedeniyle çok önerilmez.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 16 Haziran 2010 14:33
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
11 Mayıs 2011       Mesaj #4
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Antibiyotikler

Mikropların gelişmesini önleyen madde.

Alexander Fleming tarafından 1928'de Penicillium notatum adındaki bir peynir küfünden ve penisilin adı verilerek üretilen ilk antibiyotikten sonra, 1935'te Dumagk tarafından sulfonamidler ve daha sonraları birçok antibiyotik bulundu. Hastalık yapan mikroplara karşı etkili olan bu biyolojik maddelerin yapılarını inceleyerek formüllerini bulan kimyagerler onları sentetik olarak bol miktarda üretmeyi ve tedavi alanına sokmayı başardılar.

Antibiyotikler, bakterileri çeşitli yollardan hasara uğratıp zayıflattıktan sonra ya üremelerini durdurarak etkisiz kılarlar ya da onları tamamen öldürerek ortadan kaldırırlar. Antibiyotiklerin etkiledikleri mikroorganizmaların az ya da çok çeşitli oluşlarına göre, değişen etki alanları vardır. Bu etki, zamanla mikrobun alışmasıyla azalabilir. Direnç bazen streptomisin ve tüberküloz basilinde olduğu gibi hızlı, bazen de yavaş yavaş gelişir (penisilin ve stafilokok). Antibiyotik sayısı pek çoktur. Yalnız on beş-yirmi tanesi sanayide hazırlanır: Penisilin, streptomisin, klortetrasiklin, tirotrisin, eritromisin vb. Yirmi yıla yakın zamandan beri sentez yoluyla elde edilmiş yeni antibiyotikler bulunmuştur. Bunlardan en önemlileri amfoterisin B, sefalosporinler, kolistin, framisetin, fusidin, gentamisin, linkomisin, rifamisin, ristosetin gibi antibiyotiklerdir. Tüm bu antibiyotikler, hemen hemen tüm mantar ve mikrop etki alanını (virüslerin dışında) kaplamaya yaradığı gibi, mikropların ilk antibiyotiklere karşı kazandıkları direnci de önlerler.

Antibiyotikler ağızdan verilebildiği gibi doğrudan doğruya damara ya da kalça adalesine şırınga edilebilirler. Ayrıca deri hastalıklarında yerel olarak pomat ya da toz hâlinde yararlanılır. Antibiyotik tedavisi, genellikle, hasta vücut, savunmasını kendi olanaklarıyla sağlayamadığı ya da çok güç sağladığı zaman kullanılır. Böylece bu ilâçların sakıncaları ve ilerde hastalığa yol açacak dirençli döllerin ortaya çıkması önlenmiş olur. Antibiyotiklerin en önemli yan etkileri, diğer ilâçlarda olduğu gibi, aşırı duyarlık nedeniyle oluşan alerjidir. Ayrıca, bağırsaklardaki yararlı bakterileri, yani bağırsak florasını öldürdüklerinden buradaki mikroorganizmalar arasındaki dengenin bozulmasına bağlı olarak ishale ve vitamin eksikliğine neden olabilirler. Sürekli ve yüksek dozda kullanılan antibiyotik, azot birikimi ve idrar tutukluğu sonucu böbrek yetmezliğine ve üremiye yol açabilir. Kana geçtikten birkaç saat sonra vücuttan atıldığından ilâçların belli aralıklarla alınması gerekmektedir.

MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
19 Şubat 2012       Mesaj #5
Avatarı yok
Yasaklı
Antibiyotik Nedir?

Antibiyotik, bakterilerin metabolizmasını bozarak ya hastalık yapma etkilerini yok eden ya da onları öldüren kimyasal maddelerdir. Etki tarzlarına ve etkiledikleri bakterilere göre çok sayıda antibiyotik vardır. Bakterinin hücre duvarını bozmak, protein sentezini bozmak veya bakterinin ihtiyaç duyduğu maddeleri yok etmek antibiyotiklerin etki etme şekilleri arasındadır. Antibiyotiklerle ilgili bazı terimlerin bilinmesi gereklidir:

Spektrum: Bir antibiyotiğin etkilediği bakteri yelpazesidir. Çok sayıda türdeki bakterileri etkileyen antibiyotiklere geniş spektrumlu, sınırlı sayıda bakteriyi etkileyen antibiyotiklere de dar spektrumlu antibiyotikler denir.

Kombinasyon: İki veya daha fazla sayıda antibiyotiğin bir arada kullanılmasıdır. Uygun kombinasyonlar yapıldığında hem spektrum genişler hem de bazen ikisinin ayrı ayrı yaptığı etkilerin toplamından daha fazla etki sağlanır.

Direnç: Bakterilerin bir antibiyotiğe karşı duyarlılıklarının azalması veya ortadan kalkmasıdır.Bu duruma sık ve kontrolsüz antibiyotik kullanılması ve bakterilerin kendi yapılarını değiştirmesi neden olabilir.

Antibiyotik kullanımına bağlı vitamin eksikliği çok sık görülen bir durum değildir. Bu nedenle her antibiyotik kullanımı sırasında vitamin kullanılması gerekli değildir. Fakat antibiyotik kullanımı uzun sürerse dışarıdan vitamin takviyesi gerekli olabilir.

Kaç Çeşit Antibiyotik Vardır?

Antibiyotikler etki tarzlarına ve spektrumlarına göre çok sayıda gruba ve alt gruba ayrılırlar. Burada KBB hastalıklarında en sık kullanılan antibiyotikler anlatılacaktır.

Penisilinler

En sık kullanılan antibiyotikler arasındadır. Bakterinin hücre duvarı sentezini bozarak öldürücü etki eder. Çok sayıda alt grubu vardır. Ağızdan (oral olarak) ya da parenteral (kas içine veya damar içine) kullanılan formları vardır. KBB infeksiyonlarını (otit, sinüzit, farenjit, tonsillit vs.) yapan bakterilerin çoğu üzerine etkilidir.

Amoksisilin, ampisilin, prokain penisilin, penisilin G, en sık kullanılan penisilin türleri arasındadır. Penisiline karşı dirençli olan bakterilerdeki direnci ortadan kaldırmak için bazı kimyasal maddelerle kombine edilmiş formları son yıllarda daha çok kullanılmaktadır.

Penisilinlerin bazı yan etkileride vardır. En korkulan yan etkisi alerjidir. Bir penisilin türüne alerjisi olan kişide diğer penisilinlere karşı da alerji vardır. Penisilin kullanan hastalarda %1-10 arasında alerji görülür ancak çok büyük çoğunluğu hafif alerjilerdir. Ciddi sorunlar doğurabilecek alerji yaklaşık 1/10000 oranında görülür. Ciddi alerji ilacın verilişinden 2-30 dk sonra ortaya çıkarken hafif alerjilerin çoğu 72 saat sonra başlamaktadır.

Hafif alerjiler daha çok cilt döküntüsü şeklinde ortaya çıkmaktadır. Alerji tesbiti, penisilin uygulamasından önce yapılan cilt testiyle ortaya çıkarılabilir. Ancak bu testin güveniliriliği tam değildir. Özellikle parenteral uygulanan penisilinlerin hastane ortamında yapılması faydalıdır. Alerji dışında bazı kan değerlerinde bozulma ve merkezi sinir sistemi üzerinde yan etki potansiyelleri vardır.

Sefalosporinler

KBB'de sık kullanılırlar. Etki tarzları penisilinlerle aynıdır. Spektrumlarına ve kimyasal yapılarına göre genel olarak 3 kuşak sefalosporin vardır. Belli başlı sefalosporinler olarak cefaclor, sefuroksim, sefaleksin, seftriakson, sefoperazon sayılabilir. KBB infeksiyonlarında her 3 kuşağında kullanım alanı mevcuttur. Hem oral yolla hem de parenteral (kas veya damar içi) kullanılabilirler. Otit, sinüzit, farenjit, tonsillit'te ve ameliyat öncesi profilakside kullanılabilirler.

Sefalosporinlerin yan etkileri penisilinlere benzer. Penisilin alerjisi olan kişilerde sefalosporin alerjiside olabilir.

Makrolid Antibiyotikler

Genellikle dar spektrumlu antibiyotikler olmasına rağmen KBB infeksiyonlarında başarıyla kullanılabilmektedirler. Bakterilerin protein sentezini önleyerek bakteriyi öldürmeden, hastalık yapmasını durdurur. En çok bilinen makrolid antibiyotikler azitromisin, klaritromisin, klindamisin, eritromisin ve linkomisin olarak sayılabilir. Azitromisini diğerlerinden ayıran en önemli özellik 3 gün kullanılıp yaklaşık 10 gün etki etmesidir.

Makrolid antibiyotiklerin en sık yan etkileri mide barsak sistemi üzerinedir. Karın ağrısı, bulantı, kusma, diare sık görülen yan etkilerdir.

Kinolonlar

Bakteri hücresinde DNA sentezini önleyerek öldürücü etki ederler. Ofloksasin ve siprofloksasin en sık kullanılan kinolonlardır. Daha çok üriner sistem infeksiyonlarında kullanılan bu antibiyotiklerin KBB'deki en önemli kullanım yeri dış kulak iltihaplarıdır. Ağızdan veya kulak damlası şeklinde kullanılabilirler.

Yan etkileri çok fazla olmayan kinolonlarında yine en fazla görülen yan etkileri mide barsak sistemi üzerinedir.


Kaynak:Bilim ve Sağlık
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
19 Mart 2012       Mesaj #6
Avatarı yok
Yasaklı
Modern Tıbbın Sonu Gelebilir

Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Chan, antibiyotiklere direnç kazanan bakterilerin modern tıbbın sonunu getirebileceği uyarısında bulundu.

İngiliz Telegraph gazetesinin haberine göre Danimarka'nın başkenti Kopenhag'ta bulaşıcı hastalıklarla ilgili bir konferansa katılan Chan, dünyanın rutin ameliyatları imkansız hale getirecek bir antibiyotik krizi ile karşı karşıya olduğunu söyledi. Şimdiye kadar geliştirilen tüm antibiyotiklerin etkisini kaybedebileceği uyarısında bulunan Chan, tüberküloz, sıtma ve HIV-AIDS için geliştirilen ilaçların da aynı tehlike altında olduğunu belirtti.

Antibiyotiklerin yerini alacak ilaçların çok daha pahalıya mal olacağını ve tedavi sürecinin uzayacağını ifade eden Chan, "Antibiyotik direnci, ABD, Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerinde hızla artıyor. Bu, mikroplara karşı ilk cephemizi kaybettiğimiz anlamına geliyor. Antibiyotiklere karşı dirençli mikroplara maruz kalan kişilerde ölüm oranı yüzde 50 artış gösterdi. Boğaz enfeksiyonu ve yaralanmaların insan hayatına mal olduğu eski günlere dönmek üzereyiz" dedi.

Antibiyotik direncini küresel, son derece ciddi ve hızla büyüyen bir tehdit olarak niteleyen Chan, bunun organ nakli, kemoterapi, prematüre bebeklerin bakımı gibi tıbbı girişimleri çok tehlikeli hale getireceğine dikkati çekti.

DSÖ, konuyla ilgili olarak kısa bir süre önce "Antimikrobiyal Direncin Büyüyen Tehdidi" adında bir kitap yayımlamıştı.

"Hastalıklara yol açan bakterilerin, tedavi için kullanılan antibiyotiklere direnç geliştirerek tepki verdiğine" işaret eden kitapta, birçok yaygın ve hayati tehlike arz eden enfeksiyonun tedavisinin giderek son derece güç, hatta imkansız hale geldiği vurgulanıyor.

Kitapta antimikrobiyal dirence antibiyotiklerin yanlış ve gereksiz kullanımının yol açtığını belirten DSÖ, hükümetlere antimikrobiyal direnç ile ilgili araştırmalara destek vermeleri çağrısında bulundu.


Kaynak: Haber365 / Telegraph (17 Mart 2012,00:21)

Benzer Konular

30 Mayıs 2017 / ahmetseydi Biyoloji
10 Kasım 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
22 Mart 2011 / Misafir Soru-Cevap