Arama

Aborjinler (Avustralya Yerlileri)

Güncelleme: 4 Aralık 2017 Gösterim: 51.164 Cevap: 5
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
13 Eylül 2006       Mesaj #1
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi

AVUSTRALYA YERLİLERİ

Ad:  aborijen2.JPG
Gösterim: 1107
Boyut:  30.7 KB

Avustralya Yerlilerinin yaklaşık 25 bin yıl önce günümüzde sulara gömülmüş olan Sahul sahanlığı üzerinden ya da sal ve kanolarla Güney Asya’dan bu kıtaya geçtikleri sanılmaktadır. Göçün kaç seferde yapıldığı ve bu halkların ırksal kökenleri kesin olarak bilinmemektedir. AvrupalIların kıtaya gelişinden önce sayılan 300 bini bulan Yerliler kuzey ve doğu kıyılanyla Murray Irmağı vadisinde ve Tasmanya’da oturmaktaydılar. Farklı çevre koşullan nedeniyle Yerli topluluklar arasında değişik sosyo kültürel yapılanmalar vardı. 500 kadar olan Yerli kabilelerin çoğu özgün adlannın yanında, komşulannca takılmış pek övücü olmayan ikinci bir ad da taşıyorlardı. Her kabile, sınırları belli bir yerleşim alanına sahipti. Kabilelerin tümünü kapsayan bir siyasal sistem yoktu.
Sponsorlu Bağlantılar

Geleneksel yapı


Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen ve yarı göçebe topluluklar halinde yaşayan Yerlilerin ekonomileri doğal koşullara sıkı sıkıya bağlıydı. Bu yüzden özellikle toplayıcılar küçük ve dağınık topluluklar halinde yaşar, kabile üyeleri seyrek olarak bir araya gelirdi. İşbirliği kaçınılmazdı; yaşamı sürdürme konusunda dine önemli bir rol yüklenirdi.

Avustralya Yerlileri insanoğlunun dünyadaki konumunu “Düş Görümü” anlamına gelen Altjira kavramı çerçevesinde açıklardı. Altjira’nın bir anlamı da zamanın başlangıcında yer alan yaradılış dönemiydi. İnanca göre efsanevi yaratıklar bu dönemde yeryüzüne biçim vermiş, çeşitli canlıları yaratmış ve insan yaşamını başlatmışlardı. Bu efsanevi yaratıkların ruhları, ölmüş ya da dönüşüme uğramış olsalar bile, sonsuza değin yaşardı; çeşitli canlılar ve doğal varlıklar bu yaratıkların belirtileriydi, insanlar, doğaüstü yaratıklar ve öteki canlı ve cansız nesneler karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde birbirine destek vermekteydi. Bu yüzden insanoğlu hiçbir zaman yalnız değildi. Kendilerini bu topluluğun bir parçası olarak gören Yerliler, kan bağını da insan dışındaki gerçek ve bilinmeyen dünyayı kapsayacak bir biçimde geniş tutarlardı.

Yerli yaşamının iki belirleyici öğesi din ve ekonomiydi. Din ve ekonominin karşılıklı bağımlıklık ilişkisi toplum yapısına da yansımıştı. Her Yerli geleneksel olarak iki ayrı toplumsal birimin üyesiydi. Bu birimlerden babayanlılığa ve dışevliliğe dayanan yerel soy topluluğu “mülk” denen belirli bir toprak parçasıyla bağlantılıydı. Topluluk içindeki erkekler geleneklerin yaşatılmasın- dan ve kutsal yerlerin bakımından sorumluydu. Altjira'da topluluğa verildiğine inanılan toprağın mülkiyeti devredilemez ve toprak kolektif olarak işletilirdi. İkinci ve daha geniş toplumsal birim olan band birden çok soy topluluğundan ve “mülk”ten oluşurdu. Sayıca ve bileşimce sürekli değişim gösteren band’lar ortak bir ekonomik uğraş temelinde birleşirlerdi.

Avustralya Yerlileri, bu temel birimlerin dışında kabilenin ikiye, dörde ve sekize bölünmesinden oluşan çeşitli alt bölümlere ayrılırlardı. Bu toplumsal bölümler, evlilik ve öteki karşılıklı bağları belirlerdi. Örneğin, bir yarım (moiety) üyesi ancak öteki yarımdan biriyle evlenebilirdi. Her Yerli daha doğmadan belirli bir bölümün üyesi
sayılırdı. Bu sistemden doğan özgün davranış biçimleri, bireyin uzak akrabaları ve yabancıları ayırt etmesini kolaylaştırırdı. Kan akrabalığı soy akrabalığından önde gelirdi.

Yerli toplumunda soydan ya da statüden gelen hiyerarşik bir tabakalaşma yoktu. Statü ancak dinsel bağlamda belirgindi: Örneğin kadınlar gizli ayinleri yönetemezlerdi; gençler belirli eğitici törenlerden geçtikten sonra yetişkinler katma kabul edilirlerdi. Bununla birlikte Yerliler temelde “açık” bir toplumdu: Bireyin dinsel alanda önder olmasını engelleyen herhangi bir kısıtlama getirilmemişti. Dinsel alanda yükselmeyi kişinin kendi çabası, akrabalarının desteği ve göreneklere saygısı belirlerdi. Günlük yaşamda ise, yalmzcaibirkaçjkabile-' de evlilik ve ittifaklar yoluyla geniş bir çevre oluşturanlar önder olarak sivrilirdi.

Aile yapısı


Yerli akrabalık sisteminde yakınların tümü birkaç terim altında toplanırdı. Örneğin “baba” sözcüğü amca için de kullanılırdı. Bu, öz babanın bilinmemesinden kaynaklanmazdı. Akrabalık terimleri, cinsel ilişki, sorumluluklar ve yasaklar gibi konularda izlenecek davranış kurallarını göstermeye yarardı.
Evlilik yoluyla oluşturulan akrabalıklar kan akrabalığı gibi sayılırdı. Karı ve kocanın önceden akraba olması, istenir bir durumdu. Kız ve erkek kardeşler arasında cinsel ilişki hiç hoş görülmezdi. Sakınılması gereken cinsel ilişkilerin başında bir erkekle gerçek ya da olası kaynanası arasındaki ilişki gelirdi. Erkeğin, akrabalık ilişkileri ya da evlilik yoluyla kaynanası olabilecek tüm kadın ve kızlardan uzak durması beklenirdi.

Evlilik, iki aileye ya da akraba grubuna karşılıklı sorumluluklar yükleyen bir kurumdu. Evlenen erkek, eşine karşılık bir ödeme yapardı. Erkeklerin kız kardeşlerini, kadınların erkek kardeşlerini eş olarak değiş tokuş etmeleri yaygın bir yöntemdi. Akrabalık ve evlilik sistemi, kadınların ve erkeklerin çok sayıda eş adayı arasında seçim yapmasına elveriyordu. Bu bakımdan evlilik öncesi ve evlilik dışı ilişkilerin de bu “eşler” doğrultusunda aranması uygun görülürdü.
Söz kesme sık başvurulan bir yöntemdi. Bu anlaşma armağanlar ve hizmetlerle desteklenir ve arada büyük yaş farkı da olsa çoğu kez evlilikle sonuçlanırdı.
Birlikte oturmaya başlayan çiftler evli sayılır, ilk çocuklarının doğmasıyla da evlilik kesinleşirdi. Kızların ergenlik öncesinde evlenmesi gerekirdi; erkeğin kadından yaşça büyük olması daha uygun görülürdü.
Ad:  aborijen1.JPG
Gösterim: 1277
Boyut:  32.5 KB

Söz kesme dışındaki evlenme yolları kız kaçırma, kocaya kaçma, savaşta tutsak alma ve dul kadınları kocalarının kardeşleri ya da üvey oğullarıyla evlendirmekti. Kocaya kaçma çoğu kez aşk büyüsüyle açıklanır- dı; romantik aşk ve örtülü bir biçimde de olsa evlilik dışı ilişkiler onay görürdü.
Birden fazla kadınla evlilik meşru ve “yararlı” sayılırdı. Çok karılı evliliklerde ortalama kadın sayısı iki ya da üçtü; bu sayı Tivilerde olduğu gibi 29’a kadar çıkabilirdi. Çok karılılık erkeklere ekonomik yararların yanı sıra siyasal üstünlük de sağlardı. Bazı kadınlar aileye daha fazla yiyecek girmesini sağlamak ve çocuklara baktırmak için kocalarını evlenmeye zorlardı. Evliliğe son vermek isteyen kadın, başka kocaya kaçma yoluna başvururdu. Erkekler ise hoşnut olmadıkları karıları başkalarına devreder ya da boşarlardı. Kocanın hakları daha fazla olmakla birlikte, kadınlar genelde baskı altında yaşamazdı.

Yetişme


Avustralya Yerlileri, Altjira’dan gelen çocuk ruhunun cenine can verdiğine inanırlardı. Çocuğun tinsel geçmişi ana ve babasıyla olan fiziksel bağından çok daha önemliydi.
Çocuk, yaşamının ilk yıllarında, başta öz annesi olmak üzere yakınlarının gözetimi altında büyür, üç-dört yaşlarında memeden kesilir ve çoğunlukla annesi ve öteki kadınlarla birlikte yiyecek toplamaya giderdi. Ana ve babalar çocuklarına karşı çok sevecen davranırlardı; çocuk öldürme en kurak yörelerde bile seyrek olarak görülürdü.
Kabile yaşamına çok erken yaşlarda katılan çocuklar birçok kuralı bu dönemde öğrenirler, örneğin kız kardeşlerle erkek kardeşlerin ya da “kaynanalarda “damatların birlikte oyun oynamamaları gerektiğini bilirlerdi. Sözlü kızlar oldukça sıkı kısıtlamalar altında yaşar ve genellikle ergenliğe varınca kocalarıyla birlikte oturmaya başlardı.
Erkek çocuğun yaşamı, dinsel törenlere katılmak üzere eğitilme çağma geldiğinde çarpıcı biçimde değişirdi. Çoğu akraba olan yetişkin erkeklerin ve dinsel otoriteyi temsil edenlerin yönetiminde yapılan yetişkinliğe geçiş törenine, çocuğun yüzünde tüyler belirdiğinde başlanırdı.
Bu geçiş töreni, bireyi yetişkin olarak başlayacağı yeni yaşama hazırlamak amacıyla düzenlenmiş bir tür sembolik ölüm temsili biçiminde yapılırdı. Kadınlar yetişkin adayını ağlayıp ağıtlar yakarak yolcu eder ve adayı yutup sonradan kusarak yeni yaşama attığına inanılan efsanevi yaratıkların sesini taklit ederlerdi. Aynı zamanda çeşitli eğitici öğeler de içeren bu tören, her erkek çocuk için uygulanırdı. Sünnet, törenin en önemli öğelerinden biriydi; gizli dinsel törenlere katılmak için sidik borusunun deşilmesi gerekirdi. Çeşitli yerlerde burun delmek, diş çekmek, hacamat etmek, saç kazımak, dövme yapmak, ateşten atlamak gibi uygulamalara da rastlanırdı. Bunların hepsinin mitolojik açıklamaları vardı. Bu törenlerin ardından erkek çocuğa gerek günlük yaşama, gerek dinsel konulara ilişkin bütün bilgiler aktarılırdı.
Ergenlik çağına varan kızlar eve kapatılır ve bazı yiyecekleri yemeleri yasaklanırdı. Kızlar daha sonra süslenir ve dinsel törenlerle anndınlırdı. Kızlığı bozma ya da kızlık zarını kesme yaygın bir uygulamaydı.
Yerliler için doğum ve ölüm, başı ve sonu olmayan bir süreçti. Altjira'dan gelen tinsel güç yetişkinliğe geçiş töreniyle insan bedenine girer ve ölümle birlikte Altjira’ya geri dönerdi. Yaşam ve ölüm birbirinin karşıtı kavramlar değildi; fiziksel ölümden sonra da Altjira aracılığıyla yaşamla olan bağın sürdürüldüğüne inanılırdı.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 2 Aralık 2017 22:34
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
13 Eylül 2006       Mesaj #2
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  aborijen3.JPG
Gösterim: 750
Boyut:  32.7 KB

Toplumsal denetim


Bireyi toplum kurallarına uymaya zorlayan, yetişkinliğe geçiş töreniyle birlikte öğrenmeye başladığı yaptırımların belki de en güçlüsü, doğaüstü varlıklar tarafından cezalandırılma ve büyü korkusuydu.
Sponsorlu Bağlantılar

Başlıca anlaşmazlıklar kadın, din ve ölüm konulannda ortaya çıkardı. Evli kadınların kocaya kaçması ya da evlilik dışı yasak ilişkiler kurmaları aileler arasında çatışmalara neden olurdu. En ciddi suç, kutsal yasaların çiğnenmesiydi. Ölümle sonuçlanan kazalar ve hatta doğal ölümler hemen her zaman sorun yaratırdı. Özellikle büyüden kuşku duyulan durumlarda doğaüstü güçlere de başvurularak bir “katil” bulunur ve gerekli görülürse cezalandırılırdı.

Yasaların ve düzenin korunmasından kan bağı ilişkilerine göre belirlenen yerel başkan sorumluydu. Yasaları çiğneyenler cezalandırılmadan önce, edimlerinin gerekçeleri soruşturulurdu. Barışı sürdürmek için çeşitli yöntemler geliştirilmişti. Belirli yargı organları bulunmamakla birlikte, örneğin tendi denen yaşlılar kurulu, komşu kabileler arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapardı. Mağarada ya da maneiag diye bilinen yöntemde de, suçlanan kişi iki yana dizilmiş suçlayıcı kişiler arasından koşarak geçer ve suçlayıcıların attıkları mızraklardan biriyle baldırından yaralandığında suçlu olduğuna karar verilirdi.
Avustralya Yerlilerinde bir yaşlılar yönetiminden söz etmek doğru olmasa da, dinsel ya da kişisel konumlarından dolayı “büyükler” olarak kabul edilen kişilerin din dışı konularda da söz sahibi olduğu söylenebilir.

Ekonomik örgütlenme. Çevre koşullarına ve doğal kaynaklara bağımlılık Yerliler için yarı göçebe bir yaşamı zorunlu kılıyordu. Din ve ekonomi arasında sıkı bir bağ vardı. Nerede ne bulunabileceğine, çevredeki hayvan türlerine ve mevsimlere ilişkin bütün bilgiler dinsel öyküler aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılırdı.
Çoğu suya yakın verimli yörelerde yaşayan Yerliler yiyecek bulmak için çevredeki çalılıkları günübirlik dolaşır, akşamları ya da bir iki gün içinde geri dönerlerdi. Daha kurak yörelerdekiler ise küçük aileler halinde iyi bilinen yollar boyunca bir su kaynağından ötekine göçerek yaşarlardı.

Kuzeyde yaşayanlar ağaç kabuklarından barınaklarda, su baskınlarına ve sivrisineklere karşı yerden yükseltilmiş kulübelerde yaşarlar ve muson yağmurları sırasında mağaralara sığınırlardı. Çöllerde yaşayanlar rüzgâra karşı çalı çırpı ve dallardan siperlikler yaparlardı. İyi havalarda açıkta uyumayı yeğler, soğukta yatarken köpeklerini yanlarına alarak ısınmaya çalışırlardı. Yerlilerin dingo dışında evcilleştirdikleri hayvan yoktu; ekin de ekmezlerdi. Apış aralarını örten süsler dışında çıplak gezerlerdi.

Yerliler günlük yaşama ilişkin pek az eşya kullanırlardı. Bir yerleşimi terk ederken dibek taşlarını ve kaplarını arkada bırakırlardı. Avcılar mızrak, mızrak atıcı ve bumerang taşırdı. Ağaç kabuklarından ve içi oyulmuş kütüklerden kanoları, pandanus hasırından örülmüş yelkenleri vardı. Kadınların yiyecek ararken kazmak için kullandıkları sopalar aynı zamanda silah işlevini görürdü. Kadınlar tohum ve sebzeleri saklamak, su ve bazen de bebekleri taşımak için derin tahta kaplar kullanırlardı. Ayrıca pandanus dallarından ördükleri sepetleri vardı. Su, kanguru derisinden torbalardan ve kafataslarmdan içilirdi. Yerliler bunların dışında taştan çeşitli aletler, kemikten iğne ve makaralar yapmayı, köpekbalığı derisini de zımpara olarak kullanmayı biliyordu.

Erkekler avlanır, kadınlar ise yiyecek toplar ve bu işler ayrı ayrı yürütülürdü. Kadınların ekonomik uğraşı daha çok ailenin ve çocukların bakımına yönelikti. Erkekler için dinsel görevler ve toplumsal ilişkiler aileye karşı sorumluluktan önce gelirdi. Karşılıklı ilişkiler ve yardımlaşma ekonomik yaşamın belirleyici öğesiydi.
Yerliler mallarını kıta çapında bjr ağ oluşturan ve iyi bilinen yollar aracılığıyla takas ederlerdi. Bumeranglar, toprak boya, sedef kabukları belli yollardan geçerek kıtayı boydan boya kat ederdi.

Mal edinmenin önemli bir olay olmasına karşın, yerliler arasında kâr kavramı yoktu. Alışveriş, kişinin toplumsal ilişkilerini yansıtmak açısından önem taşırdı. Alışverişten zararlı çıkmamak verilen bir şeyin karşılığını almak demekti. Bireyin kişisel mallan üzerinde tasarruf hakkı vardı. Ama toprak üzerinde mülkiyet hakkı iddia edilemezdi.

İnanç ve estetik değerler


Avustralya Yerlilerinin totemcilik anlayışı, insanların bütün canlılar gibi doğanın bir parçası olduğu inancından kaynaklanmaktaydı. Bu totemcilik, evreni bir toplum ve ahlak düzeni olarak yansıtan bir dışavurum, doğayı bölünmez bir bütün sayan bir felsefe, toplumun değerler sistemini yansıtan bir semboller dizisi olarak tanımlanmıştır. Totem sembolleri, insanlarla efsanevi yaratıklar arasındaki halkayı oluşturmaktaydı. Efsanevi yaratıkların çoğu, çeşitli canlı varlıklardaki yaşam gücünü temsil etmeleri açısından totem niteliğini taşırlardı. İnsan ya da insan benzeri bir biçimde ortaya çıkan öteki efsanevi yaratıklar ise, çeşitli bedenlerde dolaştıktan sonra, bir dağ, kaya, hayvan ya da bitki kılığına bürünürdü.

Yerli kabilelerinin çoğunda büyük dinsel törenlere yalnızca erkekler katılırdı. Kadınlar daha çok bazı zorunlu davranışlar ve tabular yoluyla dinsel görevlerini yerine getirirlerdi. Bazı kabilelerde kadınlara özgü gizli dinsel törenler de vardı.

Kutsal törenler


estetik dışavurum için geniş olanaklar sunardı. Bunlar, çeşitli oyunlar ve karmaşık danslar biçiminde olurdu. Ayrıca corroboree denen sırf eğlenceye dönük törenler de yapılırdı. Avustralya Yerlilerinin şarkıları üç dört sözcüğün yinelenmesine dayanan ikili dizelerden, benzetmeler ve düş gücüyle süslenmiş uzun şarkı sözlerine kadar değişik biçimler alırdı. Günlük olayların anlatıldığı “dedikodu” şarkıları gibi türler de çok yaygındı. Kuzeyde çalgı olarak didgeridoo (bir tür tulumlu trampet) ve değnekler, güneyde ve orta kesimde de bumeranglar ve çeşitli çalparanlar kullanılırdı. Güneydoğuda kadınlar bedenlerine vurarak ses çıkardıkları dövünme yastıklarıyla müzik yaparlardı. Ezgiler bölgeden bölgeye büyük değişiklikler gösterirdi.
Avustralya Yerlileri arasında sözlü edebiyat çok zengindi. Kutsal mitolojik öykülerin yanı sıra, gerçek ya da uydurulmuş öyküler ve masallar anlatılırdı. Anlatıcılar öykülerini duruma göre diledikleri gibi değiştirirlerdi.

El sanatlarında her yörenin kendine özgü üslubu vardı. Düz taşlar ya da tahta parçaları üzerine oyma yöntemiyle yapılan tjurunga (kutsal eşya) sanatı, Aranda yöresinde odaklaşmıştı. Kutsal törenlerde tüy, kan ve toprak boya kullanılarak yapılan başlıklar ve vücut süslemeleri çarpıcı bir güzellik taşırdı. Arnhem Bölgesine özgü tören sırıklarında (rangga) toprak boyayla yapılmış desenler ve uzun tüy askıları bulunurdu. Tiviler mezar direkleri ve ölülerin kemikleri için özel olarak biçim verilmiş ve boyanmış tahta mahfazalar yaparlardı. Ayrıca insanları ya da efsanevi yaratıkları temsil eden ahşap heykelcikler yontarlardı.
Ağaç kabuklarından levhalar üzerine toprak boyayla yapılmış resimler, “röntgen” sanatı olarak adlandırılan ve insan ve hayvan figürlerinin iç organlarını da gösteren resimler ve çeşitli mağara ve kaya resimleri Yerli sanatından günümüze kalmış öteki örneklerdir.
Önde gelen sanatçı ya da şarkıcılar için başlıca ödül dinsel ve toplumsal statülerinin yükselmesiydi. Sanatçıdan yaşamını sürdürmek için herkes gibi çalışması ve toplumsal yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenirdi.

Dış dünyayla ilk ilişkiler


Avustralya Yerlileri başka halklar hakkında pek az şey biliyor ve yabancı bir kültürün saldırılarına karşı koyabilecek donanımdan yoksun bulunuyorlardı. Bununla birlikte Yerlilerin doğal çevreye uyum sağlamada başarılı olduğunu ve AvrupalIlardan önce kuzeyden gelen EndonezyalIlarla ilişkiye geçerek onlardan sanat, müzik, dinsel ve maddi kültür alanında önemli öğeler kaptıklarını da belirtmek gerekir.
AvrupalIların 1788’de kıtaya gelişlerini sevinçle karşılayan ve onlara geri dönen efsanevi yaratıklar gözüyle bakan Avustralya Yerlileri, çok geçmeden sürülüp doğal kaynaklardan yoksun bırakıldılar. 1880’lere değin süren “zor yoluyla uysallaştırma” döneminde pek çok Yerli öldürüldü. Geri kalanların bir bölümü vahşi kıra sığınırken, bir bölümü de misyonerlerin “uygarlaştırıcı” çabalarına teslim oldular ya da yeni kent ve kasabaların kıyılarında küçük topluluklar halinde barınmaya çalıştılar. Büyük bir çoğunluğu da kırsal kesimde kalarak sığır çiftliklerindeki işgücünün çekirdeğini oluşturdu. Londra’daki Sömürgeler Bakanlığı’ mn İngiliz yurttaşı saydığı Yerlilerin haklarının korunması doğrultusundaki bildiriler kâğıt üzerinde kaldı.

Yerliler bu gelişmelere, dağınık çete savaşları, sığır sürülerini öldürme ve pasif direniş biçiminde tepki gösterdiler. Ama kısa zamanda tek seçeneklerinin yeni düzene uyum sağlamak olduğunu öğrendiler. Bunu bir yoksullaşma süreci izledi. Misyonerlerin ve hükümet temsilcilerinin müdahalelerine karşın, kötü davranışlar ve şiddet olayları 1940’lara değin sürdü. Beyaz ırkla kanşma sonucu saf Yerlilerin yerini melezler almaya başladı. Geleneksel yaşam biçimi kıtanın güneydoğu, güneybatı ve Ortadoğu kesimlerinde ortadan kalktı; orta ve kuzey kesimlerde ise bazı değişikliklere uğrayarak sürdü. Bazı uzak ve ıssız yörelerde eski yaşam biçimini koruyan küçük Yerli toplulukları kaldı. 1930’ların başında AvrupalIlarla Yerliler arasında bir tampon bölge oluşturmak amacıyla Yerlilere ayrılmış özel alanlar kuruldu. Bununla birlikte Yerlilerin çoğu kentlerin kenar mahallelerinde kabile ve dil açısından karışmış topluluklar olarak yaşamayı yeğlediler.

II. Dünya Savaşı sonrası gelişmeler


1940’larda başlatılan Avrupalılaştırma siyasetlerinden kuşku duyan ve buna direnen Yerlilerin bir bölümü, 1950’lerin başında
kurangara dedikleri Kimberley Dağlarına sığınma yoluna gitti. Bir bölümü ise yan- geleneksel bir temel üzerinde yeni bir topluluk dayanışması sağlamaya yönelik hareketlere girişti.
Günümüzde çağdaş Avusturalya toplumundan bütünüyle kopuk hiçbir Yerli kalmamıştır. Çoğu güneydeki kentlerde ve kırsal kesimdeki kasabalarda yaşayan Yerliler gerek görünüşleri, gerek yaşam biçimleriyle Avrupalı bir kimlik kazanmışlardır. Yurttaşlık ve oy hakkının yanı sıra, sosyal yardımlardan yararlanmakta ve içki içmelerine izin verilmektedir. Ayrıca ilk ve ortaöğrenim olanakları da geliştirilmiştir. Bu Yerlilerin çoğunluğu gene de toplumun en alt tabakasında yer almaktadır. Beyaz AvustralyalIlar arasında henüz pek kabul görmemelerine karşın, genç kuşakların tutumu gelecek için umut verici görünmektedir.
Son yıllarda Yerlilerin toplumsal gelişmesi konusunda önemli iki adım atılmıştır. 1965’te toplanan bir konferansta, eritme siyaseti yeniden ele alınarak Yerlilere yaşam biçimleri konusunda seçim yapma hakkı tanınmıştır. Ayrıca 1973’te seçimle oluşturulan ve 1977’de Ulusal Yerli Konferansı (NAC) adını alan kurumun, Yerli Sorunları Bakanlığı’na topluluğun gereksinimleri ve istemleri konusunda danışmanlık yapması kabul edilmiştir.

Günümüzde güneyde yaşayan aydın melez Yerli gruplar, eritme yerine bütünleşme siyasetinin benimsenmesini, Yerli kimliğinin AvustralyalIlardan ayırt edici bir simge olarak korunmasını istemektedirler. Kuzeyde ise Yerlilerin talepleri toprak mülkiyeti ve maden gelirlerinden pay alma noktalarında yoğunlaşmıştır. Bu alanda sağlanan bazı gelişmelere karşın Yerliler arasındaki hoşnutsuzluk sürmektedir. Yerli toplum ve kültürünün ayakta kalmış özelliklerini korumaya yönelik akımların giderek güçlendiği gözlenmektedir.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 2 Aralık 2017 22:36
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
13 Eylül 2006       Mesaj #3
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi

Aborjin mitolojisi


Avustralya Yerlileri pek çok klan ve dil grubuna ayrıldıklarından bir bütün olarak Aborjin mitolojisinden söz etmek imkansızdır. Buna rağmen genel olarak bu mitolojiler arasında benzerlikler bulmak mümkündür.
  • Avustralya Aborjin kültürü pek çok bakımdan doğaya dayalıdır. Mitolojik kahramanların çoğu hayvanlardır.
  • Ortak mitolojik temalardan biri Düşzamanıdır (Dreamtime)
Figürler ve unsurlar
  • Alchera (mit)
    Ad:  aborijen1.JPG
Gösterim: 891
Boyut:  51.2 KB
  • Alcheringa - Aborjinlerin Düşzamanı için kullandıkları terim
  • Altjira - Aranda kabilesi Gök tanrısı.
  • Anjea - Bolluk tanrıçası
  • Bagadjimbiri - iki kardeş ve yaratışı tanrı
  • Bahloo - Ay tanrıçası
  • Baiame - Kamilaroi kabilesinin atası ve yönetici tanrısı
  • Bamapana - Murngin halkının hilekar kahramanı
  • Banaitja - Yaratıcı tanrı
  • Beralku - Ölüler adası
  • Bobbi-Bobbi - Semada yaşayan Gökkuşağı Yılanı'na benzer dev yılan
  • Brolga
  • Bunbulama - yağmur tanrıçası
  • Bunjil - Kulin halkının yüce tanrısı bazen bir kartal olarak tezahür eder.
  • Bunyip - a mythical creature said to lurk in billabongs.
  • Daramulum - Wiradhuri ve Kamilaroi halkının gök ve hava tanrısı, şamanların yönetici tanrısı ve aysal (lunar) uluhiyet
  • Dhakhan - Kabi halkının atası tanrı
  • Dilga - bolluk ve yetişme tanrıçası
  • Djanggawul - İkisi kız biri erkek olan ve Avustralya kıtasını ve üzerindeki bitki örtüsünü yaratan üç kardeş
  • Djunkgao - Okyanus akıntılarıyla ilişkili bir grup kızkardeş
  • Rüyazamanı - Aborjin kültürünün merkezi ve birleştirici teması
  • Eingana - Tüm suların, hayvanların ve insanların anası yaratıcı tanrıça
  • Erathipa - hamile kadına biçim veren bir kaya
  • Galeru - Djanggawul'i yutan gökkuşağı yılanı
  • Gidja - Ay tanrısı, kadınların yaratıcısı
  • Gnowee - Güneş olmadan önce dünyada yaşayan güneşsel tanrıça
  • Inapertwa - Numakulla'nın kendileriyle yerküre üzerindeki tüm yaşamı yarattığı küçük yaratıklar
(Aranda)
  • I'wai - Koko Y'ao halkının kahramanı.
  • Jar'Edo Wens - dünyevi bilgi ve fiziksel güç tanrısı
  • Julana - a lecherous god who surprises women by burrowing beneath the sand
  • Julunggul - a rainbow serpent and fertility goddess
  • Kalseru
  • Karora - Yaratıcı tanrı
  • Kidili - an ancient moon-man who attempted to rape some of the first women on Earth (Mandjindja)
  • Kondole - a mean and rude man who became a whale
  • Kunapipi - Ana tanrıça ve pek çok kahramanın yönetici uluhiyeti
  • Kutjara
  • Makara - the seven sisters who eventually became the Pleiades
  • Mamaragan - Sesiyle gökkuşağını oluşturan şimşek tanrısı
  • Mamu
  • Mangar-kunjer-kunja - insanları yaratan kertenkele tanrı
  • Mimi - Arnhem Land halkının peri benzeri varlıkları
  • Minawara - Nambutji'nin ataları
  • Mokoi - Kara büyüyü kullanan büyücüleri öldüren kötü ruh
  • Mura-mura - Rüyazamanını anlatan bir başka kelime
Gökkuşağı yılanının bir temsili, the Waugal
  • Nargun - Çocukları kaçıran dişi bir canavar
  • Ngariman - Bagadjimbiri'yi öldüren kedi-insan
  • Nogomain - ölümlü ebeveynlere çocuk ruhu veren bir tanrı
  • Puckowe - Göklerde yaşayan büyükanne ruh
  • Pundjel - Dini ayinleri ortaya koyan yaratıcı tanrı
  • Gökkuşağı yılanı - Su deliklerinde yaşayan, suyu kontrol eden yaratıcı ruh
  • Tjilpa - Kedi halkının atası
  • Tjinimin - Avustralya halkının atası
  • Ulanji - Binbinga'nın yılan atası.
  • Ungud - Bazen erkek bazen dişi olan yılan tanrı
  • Wagyl - Su yollarını yaratan yılan benzeri yaratık
  • Wahwee
  • Walo - günüş tanrıçası
  • Waramurungundi - İlk kadın (Gunwinggu)
  • Wati-kutjara - kertenkele insanlar
  • Wawalag - Djanggawul kızları olan iki kızkardeş
  • Wollunqua - yağmur ve bolluk yılan-tanrısı
  • Wondjina - bulut ve yağmur ruhları
  • Wuluwaid - yağmur tanrısı
  • Wuragag - İlk insan (Gunwinggu)
  • Wuriupranili - Meşale taşıyan güneş tanrıçası.
  • Wurrunna - bir kahraman
  • Yara-ma-yha-who -küçük bir vampir benzeri insan, canavar
  • Yowie - kertenkele ve karınca karışı bir dev yaratık
  • Yhi - Işık ve yaratılış tanrıçası, güneşsel (solar) uluhiyet
  • Yohrmum
  • Yurlungur - Bakır yılan
Düşzamanı
Düşzamanı Avustralya Aborjin mitolojisini birleştiren ana temadır. Rüyazamanının dört yönü bulunmaktadır: Herşeyin başlangıcı; ataların hayatı ve etkisi; yaşam ve ölüm tarzı; yaşamdaki gücün kaynağı. Rüyazamanı hem zamanın hem de herşeyin mevcut olduğu mekanın ötesindeki bir durumdur.

Avustralya yerlileri düş görmeyi "herşeyin bir anda" olduğu zaman olarak adlandırırlar çünkü rüyada geçmiş, an ve gelecek aynı anda mevcuttur. Düşzamanı kişinin hayatı süresinde uyanık bilinç haliyle tecrübe ettiği lineer bir zaman olmadığı Batılıların kavrayışında olduğu gibi öznel bir durum da değildir. Düşzamanı kabile üyeleri kabile kuralları ve geleneklerine uygun yaşadıklarında yüzyüze gelecekleri bir durumdur ve ritüellerle ve kabile mitolojilerini dinleyerek kişinin rüya zamanına girişinin sağlandığı nesnel bir durumdur.
Ölümün insan yaşamında bir son olmadığına inanan Aborjinler için rüyalarda ölmüş akrabalarla iletişim kurmak ve hatta rüya gören kişinin rüyadaki akrabaları tarafından iyileştirilmesi bile mümkündür. Ölüm kişinin uykuda geçici olarak gittiği Düşzamanından doğum yoluyla çıktığı ve daha sonra tekrar Düşzamanına geri gittiği hayat döngüsünün bir parçasıdır.
Son düzenleyen Safi; 3 Aralık 2017 01:32
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
2 Aralık 2017       Mesaj #4
Avatarı yok
Yasaklı

Aborjinlerin Avustralya'ya Geliş Zamanı!


Arkeolojik çalışmalarda bulunan araştırmacılar, Aborjinlerin Avustralya'ya tahmin edilenden en az 18 bin yıl önce geldiklerini gösteren yeni kanıtlar elde etti. Aborjinlerin 65 bin yıldır Avustralya'da bulunduğunun işaretlerini veren ilgili yeni bulgular ile ülkenin kuzeyindeki Northern Territory bölgesinde yer alan kayalarda yapılan kazılarda gelişmiş eserlere rastlanıldı. Araştırmacılar, yapılan çalışma doğrultusunda dünyanın en eski taş baltaları ile toprak renginde boya hokkaları bulduklarını belirtti.

İlgili Bulgular ile Ne Amaçlanıyor?


Avustralyalı Aborjinlerin bugüne kadar varlığını sürdürmeyi başarmış, dünyanın en eski medeniyeti olduğuna inanılıyor. Ancak, Aborjinlerin Avustralya'ya ne zaman ulaştıkları konusunda bilim insanları arasında farklı görüşler mevcut. Genel düşünce ise Aborjinlerin Avustralya'ya 47 bin ile 60 bin yıl önce vardığı yönünde. Aborjinlerin, su seviyesinin çok daha alçak olduğu bir dönemde Güneydoğu Asya'daki adalardan deniz yolculuğu yaptıkları düşünülüyor. Bu bağlamda bilim adamları Aborjinlerin ilgili kıtaya 47 bin yıllık bir zamandan yaklaşık 18 bin yıl kadar önce geldikleri sonucuna ulaştı.

Kaynak: BBC Bilim / Science (21 Temmuz 2017)
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
3 Aralık 2017       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

AVUSTRALYA YERLİLERİ

Ad:  aborijen3.JPG
Gösterim: 787
Boyut:  72.2 KB

Avrupalıların 17. yüzyılda Avustralya'yı buluşundan en az 40.000 yıl önce insanlar Asya'dan göç ederek Avustralya topraklarına yerleşmişlerdi. O zamanlar deniz çok daha sığ olduğu için bir kıtadan ötekine rahatlıkla geçilebiliyordu. Avrupalı göçmenlerin gelmesiyle bu toprakların asıl sahipleri olan Yerliler topraklarından sürülüp çıkarıldı. Avrupalılar'la aralarında çıkan çatışmalar ve hızla yayılan salgın hastalıklar sonucu çok sayıda Yerli öldü. 17. yüzyılda sayıları 300.000'i bulan Avustralya Yerlileri'nin sayısı 1981'de 145.000'e düştü. Bunların yarısından fazlası Yerliler ile Avrupalıların melez çocuklarıydı. Yerliler çoğunlukla kentlerde ya da taşra kasabalarının kenar semtlerinde yaşarlar. Queensland ile Kuzey Topraklan'ndaki Yerliler ise özel kamplarda yaşar ve sıkı bir denetim altında tutulurlar.

Geleneksel Yerli Yaşamı


Avustralya Yerlileri'nin tenleri koyu, saçları siyah ya da kahverengidir. Ama saç rengi ve yüz çizgilerinde bölgeden bölgeye değişen farklılıklar da vardır.
Geleneksel olarak avcı-toplayıcı olan Yerliler kanguru ve opossum gibi hayvanları, sürüngenleri ve kuşları avlayarak, balık tutarak, kabuklu deniz hayvanları toplayarak, böcek, yaban balı, yumurta, tırtıl, meyve, tohum ve kökler arayıp bularak yaşarlardı. Toprağı işlemedikleri ve hayvan beslemedikleri halde, doğal kaynakları dikkatle kullanır ve korurlardı. Ustalıkla değerlendirdikleri doğal çevrelerini, bugün olduğu gibi eskiden de çok iyi tanırlardı. Evcilleştirdikleri tek hayvan dingo denilen bir tür yabani köpekti. Odunlan birbirine sürterek yaktıkları ateşin kızgın küllerinde yemeklerini pişirirlerdi. Yiyeceklerini geniş alanlardan toplayan her Yerli grubu ya da kabilesi, kendi bölgesinin sınırlarını ağaç, kaya, pınar gibi doğal öğelerle belirlerdi.

Göçebe olduklan için fazla eşyalan olmazdı. Avustralya'nın soğuk güney yöresinde kışın kürk gocuk giyenler varsa da, genel olarak kalın giysilere gereksinimleri yoktu. Gerektiği zaman ağaç kabukları, yaprak, hayvan postu gibi malzemeyle mia-mia ya da gunyah denen geçici barınaklar yaparlardı.

Gereç ve Silahlar


Yerliler'in gereç ve silahları, basit bir teknolojiyle yapılmalarına karşın, son derece etkiliydi. Genellikle tahta, bitki lifleri ve yontarak biçimlendirilmiş taşları kullanırlardı. Erkeklerin taştan baltaları ve deniz kabuklarından ya da yontulmuş taştan bıçakları vardı. Kadınlar ise kökleri sökmek için sopalar, topladıkları yiyecekleri taşımak için sepetler, fileler ve tahta çanaklar kullanırlardı. Yerliler ağaç ve böcek kabuklarından, deriden ve liflerden çok değişik kaplar yapmışlar, bunlan otlann tohumlarını öğütüp un yapmak, içinde su biriktirmek ve eşyalarını taşımak için kullanmışlardır.
Yerliler'in başlıca silahları tahta sopalar, mızraklar ve bumeranglardı. Mızraklarını uzak hedeflere fırlatmak için özel mızrak atıcılar kullanırlardı. Bunlar, bir ucunda mızrağın sapının yerleştirildiği bir yuva olan tahta sopalardı. (Böylece, ele alındığında kol uzunluğunu artıran, dolayısıyla atış için ek güç sağlayan bir mekanizma oluşuyordu.) Ayrıca dövüşürken kendilerini korumak ve saldırıları savuşturmak için tahtadan kalkanlar kullanırlardı.

Haberleşme çubuğu Avustralya Yerlileri'nin çok çarpıcı bir buluşuydu. Üzerine çentikler ve çizgiler oyulmuş olan bu sopayı bir haberci, kabileler arasında iletişim kurmak amacıyla taşırdı. Sopanın üzerindeki işaretler haberin ayrıntılarıyla ilgiliydi ve haberin doğru olarak ulaştığından emin olmaya yarıyordu. Bu çubuklar her zaman ortak bir dile sahip olmayan ya da düşman kabileler arasındaki iletişimi kolaylaştırırdı. (Bazı uzmanlar Avustralya'da, Yerli kabilelerin sayısı kadar, yüzlerce değişik dil olduğunu belirtir.)
Avrupalılar'ın gelmesiyle Yerliler, çeşitli işlenmiş maddeler ve araçlar kullanmaya başladılar. Artık tüfeklerle avlanıyor, takma motorlu tekneler, naylon ağlar kullanarak balık tutuyorlardı. Oysa eskiden ağaçtan oyulmuş ya da ağaç kabuğundan yapılmış kanolar ve sallarda, deniz kabuğundan ya da taştan yaptıkları kancalarla ve tuzaklar kurarak balık avlarlardı.
Ad:  aborijen2.JPG
Gösterim: 898
Boyut:  49.7 KB

Kabile Yaşamı


Yalnızca temel gereksinimlerini karşılayarak yaşayan Yerliler büyük aile grupları içinde yaşarlar, bir yörede yaşayan tüm gruplar ise kabileyi oluştururdu. Kabile üyeleri akrabaydı ve birbirine karşı belirli görevleri vardı. Dönem olan "düş çağı"ndan kendilerine kalan bir armağan olduğuna inanırlardı. Delikanlılar, bazıları acıyla sınanmak olan bir dizi dinsel törenle derin gizlere ortak olurdu. Bu törenlerde yapılan corroboree adlı. Kabile ikiye ayrılır, her yarı kendi içinde tekrar küçük birimlere bölünürdü. Kabile içinde kimin kiminle evlenebileceği kurallara bağlanmıştı. Kabilenin iki alt grubundan bir rinden olan bir erkek ancak öteki alt gruptan bir kızla evlenebilirdi.

Toplumsal örgütlenmelerinin bir başka görünümü totemleriyle ilgiliydi. Genellikle bir bitki ya da hayvan olan totem grubun simgesiydi ve grupla özel bir ilişkisi olduğu kabul edilirdi. Yerliler'in inanışlarında toprağın özel bir yeri vardı. Toprağın, atalarının dünyada yaşayıp kültürlerini oluşturduğu danslar için Yerliler bedenlerini renkli kilden şekillerle, tüy ya da başka süslerle donatırlardı.

Günümüzde Avustralya Yerlileri


Birçok Avustralya Yerlisi artık geleneksel biçimde yaşamıyor. Bazıları çiftliklerde bazıları da kentlerde çalışıyor. Bazı Yerliler ise özel kamplarda ya da kentlerin yoksul mahallelerinde devlet yardımıyla yoksul bir yaşamı sürdürmeye çalışıyor. Avrupalılar'la karşılaşmaları Yerliler'in birçoğunun büyük sıkıntılara düşmesine ve bazılarının umutsuzlukla kendini içkiye vermesine neden oldu. Ama bazıları da yeni koşullara uymayı başarmıştır. Ne var ki, birçok Yerli topraklarının ellerinden alınmış olmasından ötürü hâlâ öfkelidir. 1972'de Whitlam hükümetinin işbaşına gelmesi bu konuda bir dönüm noktası oldu. "Yerliler'in haklarının kabul edilmemesi biz, bütün Avustralyalılara küçültür" diyen Başbakan Whitlam, parlamentonun desteğiyle 1976'da Yerliler'in toprak hakkını tanıdı ve Yerli sorunlarıyla ilgili bir bakanlık kurdu.

kaynak: Temel Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
4 Aralık 2017       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Avustralya Yerlileri
Ad:  avustralya13.JPG
Gösterim: 858
Boyut:  50.0 KB

Avustralya ve Tasmanya’nın yerlisi olan topluluklar. 18. yüzyıl sonlarında AvrupalIların Avustralya’ya yerleşmesi sırasında Yerli nüfusun 300 bini bulduğu ve 500 kabileye ayrılmış olduğu sanılmaktadır. Her biri kendisine ait topraklarda yaşayan bu kabileler, gene kendilerine özgü bir dil ya da lehçe konuşurlardı. Yerli nüfusu, 18. yüzyıldan sonra Avustralya’da büyük ölçüde azalmış, Tasmanya’da ise 1876’da tümüyle ortadan kalkmıştır.

Arkeolojik araştırmalar Avustralya’da 25- 40 bin yıldır insan yaşadığını göstermektedir. Avustralya Yerlileri büyük bir olasılıkla, bugün sular altında bulunan Sahul sahanlığından geçerek kıtaya ulaşmışlardır. Belli bir dönemde ya da aralıklarla gerçekleşen bu göç sırasında, karayla bağlantısı olmayan yerlerde sal ve kanolardan yararlanıldığı sanılmaktadır. Dingo denen köpek türü de göçle birlikte bu topraklara getirilmiştir. York Yarımadasında ve Arnhem Bölgesi’nin kuzeydoğusunda, ortak bir Avustralya dilinin konuşulduğu bölgelere bugün de rastlanır; ama bu dil özgün biçiminden uzaklaşmış olabilir. Avustralya’da elverişli hayvan türleri bulunmadığından çobanlık yapmayan, ayrıca ekimle de uğraşmayan Yerliler, avcılık ve toplayıcılıkla geçinirlerdi. Ama tatlı su kaynaklarının uzak olması bu yaşam biçimini kısıtladığı için, sayılan arttıkça daha küçük gruplar oluşturarak başka su kaynakları aramaya başladılar. Efsane kahramanlarının izlediği yollar ve ticaret yolları, bu göçlerin yönünü gösterir.

Yerli kabileleri, yiyecek durumu elverdiği ölçüde yılın büyük bölümünü bir arada geçiren çeşitli yerel gruplardan oluşurdu. Babayanlı örgütlenen bu grupların her biri, atalannm ilk yerleşme yeri olan bir su kaynağının çevresinde yaşar, ataların ruhla- nnm başka bir bedende yaşam bulmak ya da yeniden doğmak için sürekli orada beklediğine inanırlardı. İkinci yerleşmeyi kuranlar ve onların soyundan gelenler, ilk grubun ve o soydan gelenlerin sonsuza değin akrabası sayılırdı. Aradan geçen zaman, uzaklık ve geleneklerin geçirdiği değişim, bu kuralı değiştirmezdi. Karşılıklı davranış kuralları, her bireyi akrabalık ilişkilerine göre sınıflandıran bir sistemle belirlenirdi. Böylece izlenecek davranış kurallarını, bilinen dolaylı akrabalık bağlan, yaşayan son kuşak, bağlı olunan boy ve ayinler gösterirdi.

Avustralya’nın büyük bölümünde, akraba sayılan topluluklar iki, dört ya da sekiz gruba bölünmüştü. Aralarındaki soy ve evlilik ilişkileri belirli kurallara bağlanmış olan bu gruplar, genellikle dışardan eş alırlardı. Günümüzde de geleneksel topluluklar arasında bu tür bölünmeye rastlanır.

Avustralya Yerlileri, her kabilenin toprak sınırlannı ve nerede, ne zaman yiyecek bulunacağını ayrıntılı olarak bilirlerdi. Bu bilgileri yansıtan geleneksel zaman hesaplamasında, mevsim sayısı bölgelere göre beş ile sekiz arasında değişirdi. Her mevsim, olağan iklim koşulları ve o koşullarda bulunabilecek yiyeceklere göre belirlenirdi.

Sık sık kıtlık ve kuraklıkla karşılaşan Yerliler, doğadaki canlıları ve yağmuru, toplumsal ve ahlaksal düzenin bir parçası sayar, ayinler yoluyla bu güçlerle ilişki kurarlardı. Bugün de geleneksel bir kabile içindeki gruplar, kadın ve erkeklerin yanı sıra, akraba sayılan çeşitli canlı türlerini de barındırır. Grup (boy), türlerden birinin, yani toteminin adını taşır. Ayrıca erkekler, her biri bir ya da daha çok canlı türüyle ve geçmişteki kahramanlarla ilgili efsanelerin, ayinlerin, yerlerin ya da simgelerin koruyucusu olan daha küçük gruplara ayrılır. Ayinler yoluyla yaratıcı geçmiş, günümüzde yeniden canlandırılır ve insanlar ile hayvanların yaşamı güvenceye alınır. Efsane ve ayinler, yaşamın zaman ve mekânla sınırlı olmadığını gösteren Altjira’yı oluşturur. Altjira üzerinde tam bilgisi olanlar yalnızca yaşlılardır; dolayısıyla ayin ve toplumsal davranış kurallarında onlar söz sahibidir.

Ölümün (çocuklarla yaşlıların ölmesi ya da savaş dışında) büyüyle ilgili olduğuna inanılır ve yalnızca “akıllı adam”, yani kabilenin büyücüsü, “kötülüğü” kovarak güven ve yaşama isteğini geri getirebilir. İnsan ruhunu çok iyi anlayan büyücü, ölülerle, bazı totemlerin ruhlarıyla ve gökyüzündeki dünyayla ilişki kurar. Tedavi sonuç vermezse, ya büyücü çok geç çağırılmıştır, ya büyü çok güçlüdür (yağ ve kan çıkarmada olduğu gibi) ya da kurban, yazgısına layıktır.

Yerlilerin efsane ve ayinleri resim, şiir, müzik ve dansta anlatımını bulur. Efsaneler, karmaşık bir dil ve müzik yapısı olan ritmik ezgilerle korunmuştur. Kutsal eşyalar, hatta bumerang gibi kimi silahlar da üstlerine yapılan resim ve oymalarla efsaneleri canlandırır. Efsaneler, ezgiler halinde bu eşyaların “içine” de aktarılır. Ayine katılanların gövdeleri boyanır ve efsaneler taş, ağaç kabuğu ve toprak üstünde boya ya da oymalarla canlandırılır. Boyama ve oyma eyleminin kendisi de ayindir. Tıpkı şarkı söylemeye ve dans etmeye, ayinlerde olduğu kadar gece düzenlenen şenliklerde de rastlandığı gibi, resim de yalnızca zevk için yapılabilir. Yerlilerin, sanat ve müzik eğitimi veren bölgesel okulları vardır. Silahlarla aletlerin biçim ve süslemelerinde bölgesel farklılıklar görülür. Başlıca dinsel kültlerin içeriği bölgelere göre değişiklik gösterebilir.
Ad:  avustralya12.JPG
Gösterim: 855
Boyut:  30.3 KB

Yerli kültürü, 19. yüzyıl sömürgecilerinin kanlı “sindirme” politikalarından, bugünkü kentsel eritme uygulamasına kadar, AvrupalIlarla girdiği ilişki sonucunda köklü bir değişime uğradı. Yerlilerin sonunda yok olup gideceği inancıyla, 1920’lerin sonunda ve 1930’lann başında bazı kabileler koruma kamplarına yerleştirildi. Günümüzde modem Avustralya toplumuyla ilişkiye girmemiş hiçbir Yerli yoktur ve artık hepsi Avustralya yurttaşıdır. Son yıllarda ülkenin güneyinde, erimeye karşı çıkarak bütünleşmeyi yeğleyen yan Yerli gmplar ortaya çıkmıştır. İsteklerini daha yürekli biçimde dile getiren bu gmplar, kendilerini öbür AvustralyalIlardan ayıran bir statü olarak Yerli kimliğini kommaya çalışmaktadır. Kuzeyde ise sorun, toprak mülkiyeti ve denetimi üzerinde yoğunlaşmıştır. Buradaki Yerliler, yerleştirme bölgelerindeki yeraltı kaynaklannm işletilmesine katılmak ve bu kaynaklar karşılığında kendilerine tazminat ödenmesini istemektedirler.

Avustralya Yerli dilleri


Tasmanya dışındaki bütün Avustralya kıtası ile Batı Torres Boğazı Adalarında yaşayan Yerlilerin konuştuğu yaklaşık 260 akraba dilden oluşan dil öbeği. Bilindiği kadarıyla Avustralya dışındaki dillerle bir yakınlığı yoktur. Bu dillerin büyük bölümü 20. yüzyıl sonlarında yok olmuş ya da yok olmaya yüz tutmuştur. Hâlâ yaşayan dillerin çoğu da yalnızca birkaç yüz kişi tarafından konuşulur. En yaygın olanlar, Batı Torres Boğazı Adalarında konuşulan Mabuiag dili ile Batı Çölünde konuşulan dildir.

Yapılan son sınıflandırmaya göre, Avustralya Yerli dilleri 28 aileye ayrılır. Bunların 27’si, kıtanın sekizde birini kaplayan kuzey ve kuzeybatı bölgelerinde konuşulur. Pama-Nyungan adlı öbür dil ailesiyse, Avustralya’nın geriye kalan sekizde yedisini kapsar. Dağılımdaki bu eşitsizlik, yaklaşık 5-6 bin yıllık bir geçmişi olan ve Ortak Avustralya dili olarak nitelendirilen dilin, kuzeybatıdaki bir noktadan başlayıp kuzey ve kuzeybatı bölgeleri dışında kıtanın büyük bölümüne yayılmasına dayandırılır.
Avustralya dilleri dilbilgisi ve ses sistemi açısından büyük benzerlik göstermekle birlikte pek az ortak sözcüğe sahiptir. Gene de kıtadaki pek çok dilde, Ortak Avustralya dilinden kalma bazı ortak sözcükler vardır.

Avustralya dilleri, dilbilgisi açısından genellikle karmaşık bir yapı gösterir. Bükün, esas olarak eklerle yapılır. Önek ve soneklere kuzey ve kuzeybatı bölgelerinde rastlanır. Kıtanın öteki yerlerinde daha çok sonekler kullanılır. Birçok dilde görülen önemli bir özellik de, eylemin özne ve nesnesini belirtmek için tümcenin ilk sözcüğünün ya da eylemle bağlantısı olmayan özel ilgeçlerin sonek almasıdır. Geçişli bir eylemin öznesini göstermek için, ad ve adıllara iliştirilen, eylem ya da araç bildiren sonekler de yaygın olarak görülür. Başta kuzeydeki diller olmak üzere bazı Avustralya dillerinde cins vardır. Ayrıca ad sınıflarına dayanan sistemlere de rastlanır; sıfatlar, sayı adları, gösterme sıfat ve adılları, adların sınıfına göre, çoğu zaman da sayılarına göre özel biçimler alır.

Avustralya dillerinin ses sistemleri birbirine büyük ölçüde benzer. Çoğunda, dörtle altı arasında değişen eklemleme noktalarından oluşan, birbirine paralel kapantılı ve genizsil ünsüz dizileri vardır. Ayrıca çoğu dilde titreşimli ve titreşimsiz duraklar arasında ayrım bulunmadığı gibi, sürtüşmeli ünsüz de yoktur. Üç harften (a, i, u) oluşan ünlü sistemi yaygındır.

kaynak: Ana Britannica
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

4 Aralık 2017 / Misafir Tarih
24 Şubat 2013 / Misafir Soru-Cevap
4 Aralık 2017 / ThinkerBeLL Edebiyat
16 Nisan 2009 / HipHopRocK Taslak Konular
1 Mayıs 2012 / Misafir Taslak Konular