Arama

Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri ve Türleri

Güncelleme: 1 Mart 2017 Gösterim: 28.072 Cevap: 29
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Şubat 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Nazım Biçimleri ve Türleri

Şiirler nazım birimlerine, kafiyeleniş şekillerine, vezinlerine ve mısra sayılarına göre nazım şekillerine; işledikleri konulara ve ilgili oldukları alanlara göre de nazım türlerine ayrılırlar.

Sponsorlu Bağlantılar

Halk Şiiri Nazım Biçimleri ve Türleri


I. Hece ölçüsüyle yazılan Halk Şiiri nazım biçimi ve türleri
A. Anonim Halk Şiiri biçimleri
Ad:  kaside.jpg
Gösterim: 1335
Boyut:  45.9 KB

1. Mani
  • Sözlü/anonim edebiyat ürünlerindendir.
  • Dört mısradan meydan gelir.
  • Yedili hece ölçüsüyle söylenir.
  • Sevgi, tabiat, övgü, yergi, evlât sevgisi, ayrılık, hasret ve aşk konularını işler.
  • İlk iki mısra doldurmadır, konuya giriş için söylenir. Son iki mısrada ise asıl söylenmek istenen verilir.
  • Maniler, düz mani ve ayaklı (cinaslı, kesik) mani olarak iki grupta incelenir. Cinaslı manilerde mısra sayısı dörtten fazla olabilir.
  • Söyleyeni belli olmayan, genellikle 7'li hece ölçüsüne göre söylenen dörtlüklerdir.
  • Doğu Anadolu'da mani yerine bayatı sözü de kullanılmaktadır.
  • Uyak düzeni aaba şeklindedir.
2. Türkü
  • Türkiye'nin sözlü geleneğinde, bir ezgi ile söylenen halk şiirinin her çeşidini göstermek için en çok kullanılan ad "türkü"dür. Özel durumlarda ya da ezginin, sözlerin çeşitlemesine göre ninni, ağıt, deyiş, hava adları da kullanılmaktadır.
  • Çağdan çağa ve yöreden yöreye içerik ve şekil olarak değişiklikler gösterebilir.
  • Aşk, doğa, güzellik, kahramanlık, sosyal konular türkülerin konusunu oluşturur.
  • Türküler aynı zamanda aşık edebiyatı nazım şeklidir. Yani söyleyeni belli türküler de vardır.
  • Kendine özgü bir ezgiyle söylenir.
  • 8‘li ve 11’li hece kalıbıyla söylenir.
  • Bent ve kavuştak olmak üzere iki bölümden oluşur.
  • Hecenin sekizli ve on birli ölçüleriyle yazılır.
  • Türküler ezgilerine göre divan, usulsüz, bozlak, koşma, hoyrat, kayabaşı, Çukurova gibi çeşitlere ayrılır.
3. Ninni
  • Anonim/sözlü ürünlerdendir.
  • Türkü çeşitlerinden biridir.
  • Çocuğun uyumasının sağlanması ya da ağlamasının durması için, sade bir dille ve hece ölçüsüne göre ezgili olarak söylenen türkülerdir.
  • Söyleyeni belli olmayan bu ürünler dörtlüklerden ve nakarat bölümlerinden oluşur.
B. Âşık Edebiyatı nazım biçimleri
Âşık edebiyatı nazım tür ve çeşitleri çoğunlukla sözlü ürünlerdir. Ancak şehirde yaşamış, okumuş yazmış olan âşıklarla günümüzde yaşamakta olan âşıklar şiirlerini yazarlar.

1. Koşma
  • Âşık edebiyatında en çok sevilen ve kullanılan nazım şeklidir.
  • Dört dizeli bentlerden oluşur.
  • Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.
  • 11’li hece ölçüsüyle (6+5 ya da 4+4+3 duraklı olarak) yazılır/söylenir. 4+3 ve 4+4 kalıbıyla söylenmiş koşmalar da vardır.
  • Şair son dörtlükte mahlâsını söyler.
  • Uyak düzeni abab cccb dddb... şeklindedir. İlk dörtlüğün uyak düzeni xbxb ya da aaab şeklinde de olabilir.
  • Koşmalar genellikle lirik konularda söylenir.
  • Aşk, güzellik, tabiat, sevgi vb konular işlenir.
  • Koşmalar konularına göre güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt gibi nazım türleri içerir.
  • Karşılıklı konuşma (dedim-dedi) biçiminde olan koşmalar da vardır.
  • Ziyadeli koşmalara ayaklı koşma denir: ab(b)ab(b) cccb(b) dddb(b) ...
  • Önemli koşma şairleri Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Gevherî, Erzurumlu Emrah, Âşık Ömer.
2. Semai
  • Aruzla ve heceyle yazılan olmak üzere iki türlü semai vardır.
  • Heceyle yazılanlar koşmaya benzer.
  • Tek fark dizelerin hece sayısıdır.
  • Semai sekizli kalıpla yazılır.
  • Kendine özgü bir ezgiyle söylenir.
  • Dörtlüklerden oluşur.
  • Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.
  • Uyak düzeni aynıdır.
  • Sevgi, güzellik, ayrılık ve doğa konularını işler.
  • Karacaoğlan ve Erzurumlu Emrah bu alanda meşhurdur.
3. Varsağı
  • Toroslardaki Varsak (Avşar) boyunun özel bir ezgiyle söylediği türkülerden geliştirilmiş bir nazım biçimidir.
  • Kendine özgü bestesi vardır.
  • Epik şiirlerdir.
  • Sert, yiğitçe bir söyleyişi vardır.
  • Hayattan ve talihten şikâyet gibi konular da işlenir.
  • Hecenin 8’li kalıbıyla yazılır.
  • Genellikle “bre, bre hey, hey, be hey” gibi ünlem sözcüklerine yer verilir.
  • Kafiyelenişi koşmayla aynıdır.
  • Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.
  • Dadaloğlu ve Karacaoğlan varsağılarıyla ünlü iki şairdir.
4. Destan
  • Âşık şirinin en uzun nazım biçimidir. (Anonim destanlardan farklıdır.)
  • Dörtlüklerden oluşur.
  • Dörtlük sayısı konuya göre değişir. Kimi destanlarda yüzü geçer.
  • Savaşlar, kahramanlıklar, ayaklanmalar, kıtlıklar, doğal afetler, salgın hastalıklar, eşkıya ve ünlü kişilerin serüvenleri, gülünç olaylar, toplumsal taşlama ve eleştiri, atasözleri, hayvanlar destanlara konu olur.
  • Destan koşma gibi kafiyelenir: abab cccb dddb... İlk dörtlüğün uyak düzeni: xbxb şeklinde de olabilir.
  • Hecenin daha çok on birli kalıbıyla yazılır/söylenir. Sekizli kalıpla söylenenler de vardır.
  • Destanların kendine özgü bir ezgisi vardır.
  • Destanda da şair son dörtlükte mahlâsını söyler.
  • Seyranî ve Âşık Ömer bu alanda ünlüdür.
C. Âşık Edebiyatı nazım türleri
Âşık edebiyatı nazım türleri genellikle koşma ve semai nazım şekilleriyle söylenir. Konuları bakımından koşma ve semaiden ayrılır.

1. Güzelleme
  • İnsan, tabiat, aşk, sevgi sevgilinin güzelliklerinden bahseden şiirlerdir. Koşma nazım şekliyle yazılır.
  • Lirik şiirlerdir.
  • En önemli şairi Karacaoğlan’dır.
2. Koçaklama
  • Coşkun ve yiğitçe bir üslûpla yiğitlik, kahramanlık ve savaş konularını işler.
  • Epik şiirlerdir.
  • Koşma şeklinde söylenir.
  • Edebiyatımızda Köroğlu ve Dadaloğlu koçaklama şairi olarak tanınır.
3. Taşlama
  • Bir kimseyi veya toplumun bozuk yönlerini eleştirmek için yazılan şiirlerdir.
  • Koşma nazım şekliyle yazılır.
  • Aşık Dertli, Bayburtlu Zihni, Ruhsati ve Develili Seyrani önemli taşlama şairleridir.
  • Divan edebiyatındaki adı hicviye’dir.
4. Ağıt
  • Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü dile getirmek amacıyla ve koşma nazım şekliyle yazılan şiirlerdir.
  • İslamiyet öncesindeki adı sagu, Divan edebiyatındaki adı “mersiye”dir.
  • Anonim halk edebiyatında da ağıtlar olmakla birlikte ağıtlar âşık tarzı Türk edebiyatına aittir.
  • Doğal afetler, ölüm, hastalık vb. çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili ürünlerdir.
  • Ağıt söyleme işine ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir.
  • Koşma nazım şekliyle söylendiğine göre dörtlüklerden oluşur.
  • Kafiye şeması koşmadaki gibidir.
D. Tekke Edebiyatı nazım türleri
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir.
Tekke Edebiyatı nazım türleri şunlardır:

1. İlâhî
  • Allah aşkını konu edinen, Tanrıyı övmek, ona yalvarmak için yazılan/söylenen şiirlerdir.
  • Özel bir ezgiyle okunur.
  • İlâhîler tarikatlere göre türlü adlar alır: Mevlevîlerde âyin, Bektaşîlerde nefes, Alevilerde deme (deyiş, deme), diğer tarikatlerde de cumhur yada ilâhî denir.
  • Deme, Alevî ve Kızılbaş şairlerine aittir. Bestelenir. 8’li kalıpla söylenir.
  • İlâhîleriyle en çok Yunus Emre (XIII. yy.) ünlenmiştir.
  • İlâhî, yedili, sekizli ve on birli hece ölçüsüyle yazılır.
  • Dörtlük sayısı 3-7 arasındadır.
  • Kafiye düzeni koşmaya benzer: abab cccb dddb... İlk dörtlüğün uyak düzeni xbxb ya da aaab şeklinde de olabilir.
2. Nefes
  • Bektaşî şairlerinin yazdıkları tasavvufî şiirlerdir.
  • Nefeslerde genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücut (varlığı birliği) kavramı anlatılır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammet ve Hz: Ali için övgüler de söylenir.
  • Nefeslerde kalenderane ve alaycı bir üslûp göze çarpar.
  • Edebiyatımızda Pir Sultan Abdal nefesleriyle ünlüdür.
3. Nutuk
  • Tekke önderlerinin tarikate yeni giren dervişlere tarikatin ilkelerini öğretmek amacıyla söyledikleri didaktik şiirlerdir.
4. Devriye
  • İlâhîye benzer. Ezelden beri var olan insan ruhunun Allah’tan gelip tekrar Allah’a dönmesi düşüncesini işleyen şiirlerdir.
5. Şathiye (Şathiyat-ı Sofiyane)
  • Dinin ilkelerinden, inançlardan teklifsizce ve alaycı bir dille söz ediyormuş gibi söylenen şiirlerdir.
  • Görünüşte saçma sanılan bu şiirler aslında toplumun ve insanların eleştirisini yapmakta ve tasavvuf kavramlarını anlatmaktadır.
  • Bunlara genellikle Bektaşî şairlerinde rastlanır.
Divan Şiiri Nazım Biçimi ve Türleri
Divan şiiri nazım şekil ve türleri -şarkı ve tuyuğ hariç- Arap ve Fars edebiyatlarından alınmıştır.
Genellikle beyit ve dörtlük, nazım birimi olarak kullanılmıştır.

A. Nazım biçimleri

Mısra
  • Sözlük anlamı “çift kanatlı bir kapının kanatlarının her biri”dir.
  • Şiirdeki anlamı, “ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım parçası”dır.
  • Divan şiirinde bir şiire bağlı olmayan, başlı balına bir anlamı olan mısralara “azade mısra” denir.
  • Vecize düzeyine yükselmiş mısralara “mısra-ı berceste” denir.
Hâlini bilmez perişanın perişan olmayan (Ahmet Paşa)
O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler. (Hayalî)
Beyit
  • Sözlük anlamı “ev”dir.
  • Aynı ölçüde ve anlamca birbirine bağlı iki dizeden oluşan nazım birimidir.
  • Divan edebiyatında öncelikle kullanılır.
  • Beyit nazım birimiyle yazılan şiirlerde her beyit başlı başına anlam bütünlüğü arz eder.
  • Beyitte dizeler birbiriyle kafiyeli olabildiği gibi kafiyesiz de olabilir. Bu, beytin, şiirin neresinde kullanıldığına ve kullanıldığı şiirin türüne göre değişir.
Bu şehr-i Sitanbul ki bî-misl ü bahadır
Bir sengine yek-pare Acem mülkü fedadır (Nedim)

O gül-endam bir al şala bürünsün yürüsün
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün. (Enderunlu Vasıf)
I. Beyitlerle kurulan nazım biçimleri

1. Gazel
  • Sözlük anlamı “kadınlarla âşıkane sohbet etmek”tir.
  • Divan şiirinde en çok kullanılan nazım şeklidir.
  • Aşk, sevgi, güzellik ve içki konularını işleyen şiirlerdir. Lirik bir nazım biçimidir.
  • Konularına göre adlandırılırlar: âşıkâne (garamî, lirik; Fuzulî), rindâne (Bâkî), şûhâne (Nedimâne; Nedim), hikemî (Nâbî)
  • Beyitlerle yazılır. Beyit sayısı 5-15 arasındadır (tek sayılar).
  • Beyitler arasında genellikle konu bütünlüğü olmaz. Ama beyitler arasında anlam bakımından bir uyum olmalıdır. Bunu kafiye ve redif sağlar.
  • Gazelde bütün beyitler aynı konuyu işliyorsa bu tür gazellere “yek-ahenk” denir; bütün beyitler aynı söyleyiş güzelliğindeyse bu tür gazellere de “yek-avaz” denir.
  • İlk beytine “matla” (doğuş yeri) denir. Son beytine “makta” (kesme yeri, sonuç) denir. Şairin mahlâsını söylediği beyte (genellikle son beyit) “mahlâs beyti” denir. Gazelin en güzel beytine de “beytül-gazel” ya da “şah beyit” denir.
  • Kafiye düzeni: aa xa xa xa xa xa
  • Divan edebiyatında Fuzuli, Baki, Nedim, Necati, Taşlıcalı Yahya, Naili ve Şeyh Galip önemli gazel şairleridir.
2. Kaside
  • Kelime anlamı “kastetmek, yönelmek”tir. Terim anlamı, “belli bir amaçla yazılmış manzume”dir.
  • Arap edebiyatından alınmıştır.
  • Beyitlerle yazılır
  • Bölümlerden oluşur. Nesib/Teşbib (giriş), girizgâh, tegazzül, methiye, fahriye dua. (Aşağıda anlatılacak)
  • Türk edebiyatında, din ve devlet büyüklerini övmek için yazılan şiirlerdir.
  • Beyit sayısı genellikle 33-99 arasındadır. Ama daha az veya çok da olabilir.
  • Kafiyelenişi gazeldeki gibidir: aa xa xa xa xa xa ...
  • Türüne, giriş bölümünün konusuna veya redifine göre isimlendirilebilir. Rediflerine göre: Su Kasidesi (Fuzulî), Güneş Kasidesi (Ahmet Paşa)... Konularına göre tevhit, münacat, naat, methiye olmak üzere türlere ayrılabilir. (Nazım türleri başlığı altında anlatılacak.)
  • İlk beytine matla; son beytine makta; en güzel beytine beytülkasid; mahlâs beytine de tac beyit denir.
  • Nefi, kasideleriyle meşhurdur.
Kasidenin Bölümleri
a. Nesib (teşbib)
  • Kasidenin giriş bölümüdür.
  • Şiir yönünden en ağır basan bölümdür.
  • Bir tabiat tasvirinin yapıldığı veya sevgilinin güzelliklerinin anlatıldığı bölümdür.
  • Bu bölümün konuları bahar, kış, yaz, Ramazan, bayram, nevruz, hamam, gül, sünbül, güneş, söz ustalığı, kalem, gece, savaş, at veya bir güzel olabilir.Kasideler bu bölümde ele alınan konuya göre adlandırılır.
b. Girizgâh (giriz)
  • Asıl konuya giriş yapmak üzere düzenlenmiş en fazla iki beyitlik bölümdür.
c. Medhiye
  • Kasidenin sunulduğu kişinin, yani padişahın veya bir devlet büyüğünün övüldüğü bölümdür.
  • Bu bölümde abartılı ve sanatlı bir övgü vardır.
d. Tegazzül
  • Şairin, genellikle medhiyeden sonra bir gazel söylediği bölümdür. Her kasidede bulunmaz.
e. Fahriye
  • Şairin kendini övdüğü bölümdür. Burada da şair abartılı bir ifade kullanır.
f. Dua
  • Şairin, kendisi ve övdüğü kişi için Allah’tan yardım dilediği bölümdür. Bu bölümde şairin mahlâsı geçer ve bu mahlâs beytine “taç beyit” ya da “şah beyit” denir.
  • Kasidenin en güzel beytine beytü’l-kasid denir.
3. Mesnevi
Ad:  nazım.jpg
Gösterim: 4638
Boyut:  48.9 KB
  • Kelime anlamı “ikili, ikişer ikişer”dir.
  • İran edebiyatından alınmıştır. İran edebiyatında Firdevsî’nin Şehname’si ünlüdür.
  • Klâsik halk hikâyeleri, destanî konular, aşk hikâyeleri, savaşlar, dinî ve felsefî konuları işlenir
  • Konu ne olursa olsun olaylar masal havası içinde anlatılır.
  • Konularına göre sınıflandırılırlar: aşk, din ve tasavvuf, ahlâk ve öğreticilik, savaş ve kahramanlık, şehir ve güzelleri, mizah.
  • İran edebiyatından alınmış nazım şeklidir.
  • Divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir (beyit sayısı sınırsızdır). 20-25 bine kadar çıkabilir.
  • Mesnevi de bölümlerden oluşur: Önsöz, tevhit, münacat, naat, miraciye, 4 halife için övgü, eserin sunulduğu kişiye övgü, yazış sebebi, asıl konu, sonsöz.
  • Mesnevide her beyit kendi içinde kafiyelidir: aa bb cc dd ee ...
  • Divan şiirinde beş mesneviden oluşan eserler grubuna (bugünkü anlamıyla setine) “hamse” denir.
  • Mevlânâ, Fuzulî, Şeyhî, Nabî ve Şeyh Galip (Hüsn ü Aşk) önemli hamse şairlerimizdir.
  • Bizde Leylâ vü Mecnun (aşk; Fuzulî), Hüsrev ü Şirin, Harname (hiciv; Şeyhî), Yusuf ü Züleyha, İskendername (tarihî, destanî; Ahmedî),
4. Kıta
  • İki beyitten oluşur.
  • Kelime anlamı “parça, bölük, cüz”dür.
  • Terim anlamı “kafiye düzeni ‘xaxa’ şeklinde olan nazım biçimi”dir.
  • Dörtlük de denir.
  • Değişik konularda yazılır: önemli bir düşünce, hikmet, nükte, yergi.
  • Mahlâs bulunmaz.
5. Müstezat
  • Kelime anlamı “artmış, çoğalmış”tır.
  • Gazelin özel biçimidir.
  • Uzun dizelere kısa bir dize ekleyerek yazılır. İki kısa dize de eklenebilir. Matla beyti yoktur.
  • Uzun mısralara eklenen kısa mısralara ziyade denir.
  • Konu bakımından gazelden farkı yoktur.
  • Uzun mısraların ölçüsü “mefûlü / mefâîlü / mefâîlü / feûlün”, kısa mısraların ölçüsü “mefûlü / feûlün”dür.
  • Kafiye düzeni farklı farklıdır:
a(a) a(a) – b(b) a(a) – c(c) a(a) – d(d) a(a) - ...
a(b) a(b) – c(c) a(b) – d(d) a(b) – e(e) a(b) - ...
a(b) a(a) – x(x) a(b) – x(x) a(b) – x(x) a(b) - ...
  • Diğer özellikleri gazelle aynıdır.
II. Bentlerle kurulan nazım biçimleri

A. Tek dörtlükler

1. Rubai
  • İran edebiyatından geçmiş bir nazım biçimidir.
  • Tek dörtlükten oluşur.
  • Kafiye şeması: “aaxa” şeklinededir.
  • Kendine özgü aruz ölçüleriyle yazılır. Bu kalıplar “mef û lü” ile başlar, “fa’ul” ya da “fa” ile biter.
  • Rubailerde şair, dünya görüşünü, felsefesini, tasavvufi düşüncesini, maddi ve manevi aşkını özlü bir biçimde işler.
  • Az sözle çok şey söylemek esastır.
  • İran edebiyatında Ömer Hayyam; edebiyatımızda ise Mevlânâ, Nabi, Nedim, Yahya Kemal ve Arif Nihat Asya önemli rubai şairleridir.
2. Tuyuğ (tuyuk)
  • Türklerin yaratıp Divan şiirine kazandırdığı nazım şeklidir. Maninin karşılığı sayılabilir.
  • Tek dörtlükten oluşur.
  • Kafiyelenişi rubaiyle aynıdır. aaxa
  • Manide olduğu gibi cinaslı uyak kullanılır.
  • Halk şiirinde 11’li kalıpla söylenen mani biçimindeki şiirlere de tuyuğ denir.
  • Aruzun yalnız “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla yazılır.
  • Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenir.
  • Edebiyatımızda Kadı Burhaneddin, Nesimi ve Ali Şir Nevai önemli tuyuğ şairleridir.
B. MUSAMMATLAR
Musammatlar dört ya da daha fazla mısralı bentlerden oluşan şiirlerdir.

a. Dörtlüler

1. Murabba
  • Bent denilen dört mısralık bölümlerden meydana gelen bir nazım şeklidir.
  • En az üç en fazla yedi bentten oluşur.
  • Aruzun her ölçüsüyle yazılabilir.
  • Her konu işlenebilir. Özellikle felsefî konular ve aşk...
  • aaaa bbba ccca ... ya da bbba ccca ddda ...
  • Bazen dördüncü mısralar nakarat olabilir.
  • Edebiyatımızda Nedim, Fuzuli örnektir.
2. Şarkı
  • Türklerin Divan edebiyatına kattığı nazım şeklidir.
  • Aşk ve güzellik konularını işler
  • Bestelenmek üzere yazılmış şiirlerdir.
  • Bu yüzden bent sayısı azdır.
  • Konu genellikle aşk, sevgi, sevgili, içki ve eğlencedir.
  • Kafiye düzeni murabbaa benzer. Ama farklı da olabilirMsn Bat*]aaaa bbba ccca ...
  • ccca ddda eeea ...
  • aaxa bbba ccca ddda
  • aanaan bbban cccan ...
  • aaxan bbban cccan dddan
  • Nedim bu nazım şeklinin en önemli şairidir.Enderunlu Vasıf ve End. Fazıl da şarkı yazmışlardır. Yahya Kemal’in de şarkıları vardır.
3. Terbi
  • Kelime anlamı “dörtleme, dörtlü duruma getirme”dir.
  • Bir gazelin beyitlerinin üstüne başka bir şair tarafından aynı ölçü ve uyakta ikişer dize eklenerek yazılan murabbaa denir.
  • Kafiye şeması: (aa)aa (bb)ba (cc)ca (dd)da (ee)ea ...

b. Beşliler

1. Muhammes
  • Her bendi beş dizeden oluşan nazım biçimidir.
  • Her konuda yazılabilir.
  • Aruzun her kalıbıyla yazılır.
  • Bu biçimde şarkılar da yazılabilir.
  • Kafiye şeması:
aaaanan bbbanan cccanan dddanan
aaaaaan bbbban ccccan ddddan
bbbaa cccaa dddaa eeeaa
aaaaa bbbba cccca dddda
2. Tardiye
  • Muhammesin özel bir biçimidir.
  • Sadece “mefûlü mefâilün faûlün” kalıbıyla yazılır.
  • bbbba cccca dddda eeeea.
  • Şeyh Galip, Hüsn ü Aşk’ta kullanmıştır.
3. Tahmis
  • Kelime anlamı “beşleme, beşli hâle getirme”dir.
  • Bir şairin gazelinin beyitlerinin üstüne aynı ölçü ve kafiyede üçer mısra ilâve edilerek yazılmış muhammese denir.
  • Kafiye düzeni: (aaa)aa (bbb)ba
4. Taştir
  • Tahmisin başka bir biçimidir.
  • a(aaa)a b(bbb)a c(ccc)a
c. Altılılar

1. MÜSEDDES
  • Bentleri altı dize olan nazım biçimidir. çeşitli konularda yazılır.
  • Kafiye düzeni:
aaaaaa bbbbba ccccca ddddda ...
aaaaaa bbbbcc ddddee ffffgg ...
bbbbca ddddca eeeeca ffffca ...
aaaaanan bbbbanan ccccanan ...
2. Tesdis
  • Tahmis gibidir.
  • Kafiye düzeni: (aaaa)aa (bbbb)ba (cccc)ca (dddd)da ...
d. Müsebba
  • Bentleri yedi dizelidir.
e. MÜSEMMEN
  • Bentleri sekiz dizelidir.
  • Kafiye düzeni:
aaaaaaaa bbbbbbba cccccccca ...
aaaaaabb cccccccdd ...
f. Müstessa
  • Bentleri 9 dizelidir.
g. Muaşer
  • Bentleri 10 dizelidir.
h. Terkib-i Bend
  • Bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir.
  • Yaşamdan, talihten şikayet; felsefi düşünceler, dini, tasavvufi konular ve toplumsal yergilerin işlendiği şiirlerdir.
  • En az beş en fazla on bentten oluşur.
  • Her bent de beş ila on beyitten oluşur.
  • Bentlerin kafiye düzeni gazele benzer.
  • Her bendin (terkib-hane, kıta) sonunda vasıta beyti denen bir beyit vardır.
  • Her bendin sonunda farklı vasıta beyitleri kullanılır. Bunlar bentlerden ayrı olarak kendi aralarında uyaklanır.
  • Bentlerin kafiyelenişi gazeldeki gibidir.
  • aa xa xa xa xa xa bb cc xc xc xc xc xc dd ...
  • (aa aa aa aa aa aa bb cc cc cc cc cc cc dd)
  • Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa bu türün iki önemli şairidir. İkisi de toplumsal konularda yazmıştır.
i. Terci-i Bend
  • Biçim ve uyak bakımından terkib-i bende benzer.
  • Farklardan biri vasıta beyitlerinin her bendin sonunda aynen tekrarlanışıdır.
  • Konu bakımından da fark vardır: Genellikle Tanrı’nın gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları işlenir.
  • Ziya Paşa örnek verilebilir.

B. Nazım türleri

1. Tevhid
Allah’ın birliğini ve yüceliğini konu edinen ve kaside nazım biçimiyle yazılan şiirlerdir. Tevhit ve münacat divanlarda en başta yer alır. En tanınmış tevhit Nabi’nindir.

2. Münacat
Allah’a yalvarıp yakarılan ve ondan af dilenen şiirlerdir. Genellikle kaside nazım şekliyle yazılırlar. Tevhit ve münacat divanlarda en başta yer alır.

3. Naat
Hz. Muhammed’ı öven ve kaside şekliyle yazılan şiirlerdir. Hz. Muhammed’in türlü vasıfları ve mucizeleri anlatılır. En tanınmış naat Fuzuli’nin Su Kasidesi’dir.
4. Mersiye
Ölen kişilerin ardından söylenen yas şiirleridir. İslamiyet öncesi edebiyattaki adı sagu, halk edebiyatındaki adı ise ağıt’tır.Genellikle terkib-i bend ve kaside nazım şekliyle yazılır.

5. Medhiye
Ünlü bir kişiyi övmek için kaside şekliyle yazılan şiirlerdir. Ya padişah, vezir, şeyhülislâm gibi yaşayan devlet büyüklerine ya da 4 halife ve başka din-tarikat ulularına yazılır. 4 halife için yazılanlara “medh-i çehar-yar-ı güzin” denir. Medhiyelerde ve hicviyelerde abartılı bir üslûp vardır.

6. Hicviye
Herhangi bir kişiyi ya da düşünceyi yermek amacıyla kaside veya kıta nazım biçimleriyle yazılan şiirlerdir. Halk edebiyatındaki adı “taşlama”, yeni şiirimizdeki adı “yergi”, batı edebiyatındaki adı ise “satirik şiir”dir. Medhiyelerde ve hicviyelerde abartılı bir üslûp vardır. En ünlü hicviye şairi Nefi’dir.

7. Fahriye
Şairin kendisini övdüğü kıta veya kasidelere fahriye denir. Genellikle kasideler içinde bir bölümdür. Fahriyede de sanatlı bir üslûp kullanılır. Bu alanda da Nefi meşhurdur.


Yeni Türk Şiiri Nazım Biçim ve Türleri

A. Nazım biçimleri

I. Düzenli nazım biçimleri

1. Terza-rima
  • Servet-ı Fünun şairleri tarafından batıdan alınarak edebiyatımıza kazandırılmış nazım biçimidir.
  • Üç dizeli bentlerden oluşur, son bent tek dizeden meydana gelir.
  • Kafiye düzeni örüşük kafiyedir: aba bcb cdc e
2. Sone
  • Servet-i Fünun döneminde Fransız edebiyatından alınmıştır.
  • On dört mısradan oluşur.
  • Özellikle lirik konular işlenir.
  • Kafiye şeması: abab abba ccd ede
3. Triyole
  • On mısralı bir nazım biçimidir.
  • Kafiye düzeni: aaaa aabb bb
4. Balad
  • 14. yy.da doğmuş dans şarkısıdır.
  • Gülünç ve acıklı olayları dile getiren şiirlerdir.
  • Bir çeşit manzum masaldır.
  • Üç uzun bir kısa bentten (sunu parçası) oluşur.
  • Genellikle çapraz kafiye kullanılır.
  • Edebiyatımızda fazla yaygın değildir.
5. Serbest Müstezat
  • Müstezat’ın daha özgürce kullanılmış biçimdir. Servet-ı Fünun ve Fecr-ı Ati şairlerince kullanılmıştır. Serbest müstezatta nazım nesre yaklaştırılmıştır, belirli bir kafiyeleniş görülmez.
6. Mensur Şiir
  • Düz yazı şiirdir. Özellikle seci (düzyazıda iç kafiye) ve alliterasyonlarla (belirli ünsüzlerin tekrarı) yazılır.
  • Edebiyatımıza Halit Ziya Uşaklıgil (Mensur şiirler, Mezardan sesler) tarafından kazandırılmıştır.
7. Çapraz uyak
8. Sarma uyak
9. Örüşük uyak
10. Düz uyak

11. Halk Şiirinden alınan nazım biçimleri

II. Serbest düzenli nazım biçimleri

A. Eşir düzenli biçimler
1. Üçlüler
Üçlük: Üç mısradan meydana gelen mazım birimidir. Bu birim Batı etkisindeki Türk edebiyatı nazım biçimlerinde kullanılır.
2. Dörtlüler
Dörtlük: Dört mısralık nazım birimidir. Daha çok Halk edebiyatı ürünlerinde kullanılan bir nazım birimidir.
3. Beşliler
4. Altılılar
5. Yedililer
6. Sekizliler

B. Karışık düzenli biçimler

C. Serbest nazım
Genel anlamda ölçü ve uyak kurallarına bağlı olmayan şiirdir. Serbest şiir Türk edebiyatına Servet-i Fünun döneminde Batı edebiyatından alınarak yeni Türk şiirine uygulanmış bir biçimdir.
Serbest şiirde dizelerin uzunluk kısalıkları, uyak, redif, uyak düzeni, nazım birimi gibi nazmın bağlayıcı unsurları önemsenmez. Hatta bu unsurlardan mümkün olduğunca kaçılır. Ama tamamen kafiyesiz ve redifsizdir de diyemeyiz.
Serbest şiirde bu şekil serbestliğinin yanı sıra içerik bakımından da bir serbestlik vardır. Nazmın belli kalıplarına uyularak yazılan/söylenen şiirlerde konularda belli ve sınırlıdır. Serbest şiirde ise konular sınırsızdır.
Bunların yanında serbest şiirin okuyucusu da serbesttir. Her şiir sever aynı şiiri aynı şekilde değerlendirmez. Kimisinin hoşlandığı şiirden kimileri hoşlanmaz. Ama nazımda (Divan şiiri, Türk halk şiiri, Âşık tarzı Türk şiiri...) beğeni ve takdir bakımından çoğunlukla bir ortaklık vardır.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 15:05
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi

Rubai


Vikipedi Özgür Ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Rubai, kendine özgü bir ölçüsü olan, 4 dizelik ( mısralık ) bir divan edebiyatı nazım biçimidir. Tam bir anlam ifade eden, kendine özgü bir ölçüsü olan, dört dizelik bir nazım biçimidir. Rubailerde birinci, ikinci, dördüncü dizeler uyaklı, üçüncü dize ise serbesttir. İki beyitlik kıtalar biçiminde yazılmış rubailer de vardır.
Her dizesi birbiriyle uyaklı rubailere “rubai-i musarra” ya da “terane” adı verilir.
Rubainin, aruzun hezec bahrinden 24 kalıbı bulunur. Bunlardan; mef’ûlü birimiyle başlayan 12 kalıba “ahreb”, mef’ûlün birimiyle başlayan öbür 12 kalıba da “ahrem” denir. Kalıpların sonu “fâül” ya da “fa” birimiyle biter.

Rubainin her dizesi ayrı bir ölçüde olabildiği gibi, dört dizesi de aynı ölçüde olabilir. Türk divan şiirinde daha çok ahreb kalıbına rastlanır. Rubailer genellikle mahlassız şiirlerdir. Ve divan şairlerinin divanlarının sonunda rubaiyyat başlığı altında sıralanırlar. Bu türün tartışmasız en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.

Türk edebiyatında Mevlana’nın Farsça yazdığı felsefi rubailer bu türün hızla yayılmasına neden oldu. Kara Fazlî, Fuzuli 16. yüzyılda bu türün en usta örneklerini verdiler. Divan edebiyatı nda 17. yüzyıl rubainin altın çağı oldu. Azamizade Haletî, yazdığı bin kadar rubai ile “en büyük Osmanlı rubai şairi” olarak tanındı. Cumhuriyet döneminin en büyük rubai ustası ise Yahya Kemal Beyatlı’dır. Arif Nihat Asya ise rubailerini “Rubaiyyat-ı Arif ” adlı eserinde toplamıştır.

Rubai'nin Özellikleri

  • Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir.
  • Rübailerde aşk, şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın anlamı ve hayat felsefesi, tasavvuf veölüm gibi konular işlenir.
  • Rubai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. 24 kalıbı vardır.
  • Rubaide ilk iki dize fikrin hazırlayıcısıdır. Asıl söylenmek istenen düşünce 3. veya 4. dizede ortaya çıkar.
  • Genelde mahlasız şiirlerdir.
  • Rubai Edebiyatımıza İran Edebiyatından geçmiştir.
  • Rubai’nin en büyük şairi İranlı Ömer Hayyâm(XII yy)’dır. Türk edebiyatının en usta şairleri Kara Fazlî, Azmizâde Haletî, Nâbî ve son dönemde de Yahya Kemâl’dir.

Rubai örnekleri;
Ad:  omer-hayyam-rubai.jpg
Gösterim: 5396
Boyut:  29.6 KB

Örnek İki Rubai:
( Ömer Hayyam'dan - Günümüz Türkçesi ile )
Seni aramaktan dünyanın başı dertte;
Zengine de göründüğün yok, fakire de;
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa,
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde.

En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen;
İyilik seven kötülük edemez zaten.
Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur:
Düşmanınsa dostun olur, iyilik edersen.

Ömer Hayyam

Rubai
Ya Rab dilimi sehv-ü hatâdan sakla
Endîşemi tezvîr-ü riyâdan sakla
Basdım reh-i vâdî-i rubâîye kadem
Tan'ı har-ı nâdân-ı dü-pâdan sakla

Nef'î
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 15:28
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #3
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi

Gazel


Vikipedi, özgür ansiklopedi

Gazel divan edebiyatının en yaygın kullanılan nazım biçimidir. Önceleri Arap edebiyatında kasidenin tegaüzzül adı verilen bir bölümü iken sonra ayrı bir biçim halinde gelişmiştir. Arapça'da "Kadınlarla Âşıkça söyleşi" manasına gelmektedir. İlk Gazel'i 530'da ölen İmruü'l-Kays'ın yazdığı söylenmektedir. İlk dönemlerde (İslam dininin ilk dönemlerinde) fazla ilgi görmemekle birlikte tepkiler de toplayan gazel daha sonra İran edebiyatında çok büyük ilgi görmüş ve Osmanlı Edebiyatı'na da buradan geçiş yapmıştır.

Osmanlı Edebiyatı'nda gazelin en güzel örneklerini;
Ad:  gazel.jpg
Gösterim: 2115
Boyut:  45.7 KB
  • Fuzuli
  • Baki
  • Şeyhülislam Yahya
  • Nabi
  • Nedim
  • Şeyh Galib
vermiştir.

Gazel'in Özellikleri
  • Gazel beyit denilen ikili dizelerden oluşur.
  • Konusu genellikle liriktir.
  • Gazelin beyit sayısı 5-15 arasında değişir. Daha fazla beyitten olaşan gazellere müyezzel ya da mutavvel gazel denilir.
  • Gazelin ilk beyti "matla", son beyti ise "makta" adını alır.
  • Matla beytinin dizeleri kendi aralarında uyaklıdır (musarra). Sonraki beyitlerin ilk dizeleri serbest ikinci dizeleri ilk beyitle uyaklı olur (aa, ba, ca ...). Birden fazla musarra beytin bulunduğu gazel zü'l-metali, her beyti musarra olan gazel ise müselsel gazel adıyla bilinir.
  • İlk beyitten sonraki beyte "hüsn-i matla" (ilk beyitten güzel olması gerekir), son beyitten öncekine "hüsn-ü makta" (son beyitten güzel olması gerekir) denir.
  • Gazelin en güzel beyti ise beytü'l-gazel ya da şah beyit adıyla anılır. Bunun yeri ya da sırası önemli değildir. Bazı gazellerin matlasını oluşturan dizelerden birinci ya da ikincisinin matlası ikinci dizesi olarak yenilenmesine "redd'i-matla" denir. Şair mahlasını (şairin takma adı, ya da tanındığı ad) maktada ya da "hüsn-ü makta"da söyler. Bu durumda beyit ikinci bir adla "mahlas beyti" ya da "mahlashane" olarak anılır. Şairin mahlasını tevriyeli kullanmasına hüsn-ü tahallüs denir.
  • Dize ortalarında uyak bulunan gazele musammat, sonu getirilmemiş ya da beyit sayısı 5’in altında bulunan gazellere de "natamam" gazel denir. Başka şairlerin birkaç dize ekleyerek bend biçimine dönüştürdüğü gazellere "tahmis", "terbi" adı verilir. Bütün beyitlerinde aynı düşüncenin ele alındığı gazeller "yek ahenk gazel", her beyti öncekinden ustalıklı biçimde söylenmiş gazeller de "yek avaz gazel" olarak adlandırılır.
  • Gazeller konularına göre de çeşitli isimlerle tanımlanır. Aşka ilişkin acı, mutluluk gibi içli duyguların dile getirildiği gazeller "aşıkane", içki, yaşama boş verme, yaşamdan zevk alma gibi konularda yazılanlara "rindane", Yalnızca kadından bahseden gazeller "Şuhane", Öğretici konuları öğüt verici biçimde işleyenlere "Hakimane" denir.
  • Aşıkane gazellere en iyi örnek Fuzûlî’nin gazelleri, rindane gazellere en iyi örnek ise Bâkî’nin gazelleridir. Kadını, içkiyi ve ten zevklerini konu edinen gazeller ise, örneğin Nedîm’in gazelleri, "şuhane", öğretici nitelikli gazellere, örneğin Nâbî’nin ve Gülşehri'nin gazelleri, "hakimane gazel" denir. Ayrıca felsefi konularda yazılmış gazeller de vardır.
  • Gazeller eskiden bestelenerek okunurdu. Özelikle bestelenmek için yazılmış gazeller de vardır. Gazelleri makamla okuyan kişilere "gazelhan", gazel yazan usta şairlere ise "gazelsera" adı verilir.
  • Gazel, Türk müziğinde ise şiirin bir hanende tarafından doğaçtan seslendirilmesidir. Sesle taksim olarak da bilinir.
Gazel örnekleri;
Gazel
Ne tende cân ile sensiz ümîd-i sıhhât olur
Ne cân bedende gâm-ı firkatûnle rahat olur
( Vücudumda sensiz ne can ve sağlık umudu olur. Ne de can bedenimde ayrılığın gamıyla rahat yüzü görür.)

Ne çâre var ki firâkunla eglenem bir dem
Ne tâli’üm meded eyler visâle fırsat olur
( Ne senin ayrılığın yüzünden bir an oturup kalmanın çaresi var ne de talihim yardım eder de sana kavuşma fırsatı bulabilirim.)

Ne şeb ki kûyuna yüz sürmesem o şeb ölürüm
Ne gün ki kâmetüni görmesem kıyâmet olur
(Hangi gece bulunduğun yerlere yüzümü sürmesem o gece ölürüm. Hangi günde selvi boyunu görmesem benim için kıyamet olur.)

Dil ise gitdi kesülmez hevâ-yı aşkundan
Nasîhat eyledüğümce beter melâmet olur
(Gönül ise elden giden aşkının arzusundan bir türlü vazgeçmiyor, ben nasihat ettikçe o daha beter rezil oluyor.)

Belâ budur ki alışdı belâlarunla gönül
Gamun da gelse bâ’is-i meserret olur
( Asıl belâ şu ki gönül belâlarınla alıştı.Şimdi gönüle gamın da gelse sevinç sebebi oluyor.)

Nedür bu tâli’ ile derdi Nef’î-i zârun
Ne şûhı sevse mülâyim dedükçe âfet olur
( Bu talihsiz ve zavallı Nef’î’nin çektiği dertler nedir? Hangi güzeli sevse ona yumuşak huylu ve uysal dedikçe bir afet kesiliyor.)
Nefi

Gazel
Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım

Gamzen dili rüsvâ-yı cihân eyledi
Billâh ben ol âfeti hem-râz sanırdım

Seyr eylemesem âyînede aks-i cemâlin
Hüsn ile seni meh gibi mümtâz sanırdım

Ma'mûr idügin bilmez idim böyle harâbât
Mestâneleri hâne-ber-endâz sanırdım

Sihr etdiğini senden işitdim yine Nef'î
Yoksa sözünü hep senin i'câz sanırdım
Nefi

Açıklaması;
Yabancıya bakmadığından ben nazlı sanırdım
Ama çok alakalıymış aşığa ben az sanırdım

Gülümsenle cihana beni rezil eyledin
Oysa ben seni en yakın arkadaşım sanırdım

Yüzünün aynadaki yansımsını görmesem
Güzellikde seni ay gibi seçkin sanırdım

Yapıcı olduğunu bilmezdim böyle harap olmuş
Sarhoşları seni ev yıkıcı sanırdım

Sihir yaptığı yeni senden işittim
Nef'i yoksa sözünü hep icaz* sanardım
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 15:07
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #4
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi

Kaside


Vikipedi, özgür ansiklopedi&derleme

Kasideler, genellikle birini övmek veya yermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan divan edebiyatı şiirlerdir. Kaside şairlerine kaside-gü (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir. Çok katı bir kalıpla yazılan kasideler, 6 bölümden oluşur

Kaside'nin Özellikleri

  • Türk edebiyatında 13. yüzyılda kullanılmaya başlanır.
  • Nazım birimi beyittir.
  • Kafiye düzeni aa, ba, ca, da ... şeklindedir(Gazel'le aynı kafiye düzenine sahiptir)
  • Beyit sayısı 33-99 arasında değişir.
  • Kasidenin ilk beyitine matla denir.
  • Şair kasidesi içinde matlayı tekrar ederse tecdid-i matla denir.
  • Matlayı birden çok tekrar ederse bu zat-ül metali veya zül metalidir
  • Kasidenin son beyitine makta , şairin mahlasının bulunduğu beyite taç beyit denir.
  • Kasidenin en güzel beyiti beyt-ül kasid olarak isimlendirilir.

Kasidenin Bölümleri


1. Nesip (Teşbib)
  • Kasidenin ilk bölümüdür, şiir yönünden en ağır bölümdür.
  • Genelde 15-20 beyit olur.
  • Şair bu bölümde betimleme yapar ; kadın, kış, at, bahar vs.
    • Baharın tasviri yapılıyorsa: Bahariye
    • Kışın tasviri yapılıyorsa: Şitaiye
    • Temmuzun tasviri yapılıyorsa: Temmuziye
    • Ramazanın tasviri yapılıyorsa: Ramazaniye
    • Atın tasviri yapılıyorsa: Rahşiye
    • Hamamın tasviri yapılıyorsa: Hamamiye değişik tasvirler yapılır. yani kasidenin tasvir bölümüdür.
2. Girizgah
  • Nesip bölümünden methiye bölümüne geçerken söylenen ve basamak görevinde olan beyitlerdir.
  • Şair bu bölümde övgüye başlayacağını haber verir.
  • 1-2 beyitten oluşur.
3. Methiye
  • Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü bölümdür.
  • Şiir yönü çok zayıf, dil yönü diğer bölümlere göre çok ağırdır.
4. Tegazzül
  • Gazel söyleme anlamına gelir, bütün kasidelerde olması zorunlu değildir.
  • Methiyeden sonra şair bir fırsatını düşürüp aynı ölçü ve uyakta bir gazel söyler, buna tegazzül denir.
5. Fahriye
  • Şairin kendini övdüğü bölümdür.
  • Fahriyeyi en seven şair Nefi'dir.
6. Tac
  • Şairin kendisi hakkındaki yeni düşüncelerini söylediği bölümdür.
  • 2-3 beyit bulunur.
  • 'Nefi' çok kullanır.(Tac bir bölüm değil sadece şairin isminin geçtiği beyittir)
7. Dua
  • Kasidenin son bölümüdür.
  • Birkaç beyit olur.
  • Şair burada övdüğü kişinin başarılı, uzun ömürlü, talihinin iyi olması yönünde dua eder.
Kaside Çeşitleri
Kasideler şu ölçülere göre sınıflandırılırlar.
  • Nesip (teşbip) bölümlerinde işlenen konulara göre
Bahariye (Bahar), Iydiye (Bayram), Şitaiye (Kış) Ramazaniye (Ramazan), Sayfiye (yaz)
  • Rediflerine göre:
Su Kasidesi, Sühân kasidesi, Gül kasidesi, Sünbül Kasidesi Not: Şehirleri konu edinen kasideler de vardır. İstanbul Kasidesi
  • Konularına göre:
Tevhid: Allah’ın varlığını ve birliğini anlatan kasidedir.
Münacaat: Allah’a yalvarmak için yazılan kaside.
Naat: Hz. Muhammed(S.A.S)’i ve din büyüklerini anlatmak için yazılan kasidedir.
Medhiye: Devrin ileri gelen kişilerini övmek için yazılan kaside çeşididir.
Mersiye: Sevilen insanların ölümünden duyulan acıları anlatan kasidedir. Türk Edebiyatında bu kasidenin en güzel örneklerinden biri Baki’nin Kanuni Sultan Süleymân için yazdığı Kanuni Mersiyesi’dir.
Hicviye: Herhangi bir kişiyi yermek amacıyla yazılan kasidelerdir. Acımasız ve abartılı bir dil kullanılır. Edebiyatımızda hicviyenin en güzel örneklerini Nef’i vermiştir. Onun Siham-ı Kaza’sı bu türün en güzel örneklerinden biridir.
Not: Divan şiirindeki tevhid, münacat, naat, mehdiye, mersiye, hicviye gibi türler, nazım türü kavramıyla karşılanır ve başta kaside olmak üzere çeşitli nazım şekilleriyle yazılabilirler. Mesela, mersiyeler terkib-i bend; tevhid ve münacaatlar terkib-i bent ve terci-i bend; medhiyeler gazel, hicviyeler terkib-i bend nazım şekilleriyle de yazılabilir.

Kaside ve Tarihsel Önemi


Kasideler, sosyal ve kültür tarihi araştırmacısı için önemli bir belge ve bilgi kaynağı olarak değerlendirilebilirler. Resmî tarihi vesikalar kadar, edebî metinlerin de tarih araştırmacısı için önemli bir belge olduğunu ispatlayacak mühim kaynaklar arasındadır.
Kasideler, ideal devlet adamı profili çizme, sosyal ve ekonomik konularda devrin özelliklerini yansıtma, sosyal hayatın değişik sahnelerini anlatma, tarihî şahsiyetlerin biyografik bilgilerine katkıda bulunma, siyasal ve kültürel tarihin pek çok değişik safhası için yazılmış edebi eserlerdir.

Kaside Örnekleri;

Ad:  sair-nedim.jpg
Gösterim: 1262
Boyut:  71.3 KB

Kaside
Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü behâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır

Bir gevher-i-yekpâre iki bahr arasında
Hurşîd-i cihân-tâb ile tartılsa sezâdır

Altında mı üstünde midir cennet-i a'lâ
Elhak bu ne hâlet bu ne hoş âb u hevâdır

İnsâf[ı] değildir anı dünyâya değişmek
Gülzâr[ı]ların cennete teşbîh hatâdır

İstanbul'un evsâfını mümkün mü beyân hiç
Maksûd[ı] hemân sadr-ı kerem-kâra senâdır

Ez-cümle Nedîmâ kulun ey Âsaf-ı devrân
Müstağrak-ı lütf u kerem ü cûd u atâdır
NEDİM

Fuzûlî'nin Su Kasidesi;


Nesîb 15 beyit, Giriz 1 beyit, Medhiyye 13 beyit, Fahriyye ve Tâc 1 beyit, Duâ 2 beyit olarak kaleme alınmıştır.
Tegazzül yoktur.
Fuzûlî nesib bölümüne itina etmiş, gerçekten güzel beyitlerle kendi aşkını ve âşığın hallerini anlatarak usta olduğu bir vâdîde şairlik gücünü göstermeye çalışmıştır. Girizgâhı başarılıdır, bir bölümden diğerine ustaca geçmiştir. Medhiyyede mübalağacı şairler gibi değil, olanı anlatmış; Hz. Peygamber'i gerçek vasıfları ile övmüştür. Bu bölümde onun Peygamber sevgisi, aşkı, coşkun bir ifade ile nakledilmiştir. Tâc beyte fahriyyeyi de yüklemiş, bir yandan mahlasını tevriyeli kullanılışı ile, sözleri ile tevazua sığınırken, diğer yandan da edep ölçülerini aşmadan kendisini övmüştür. Şiirin dua bölümünde de çarpıcılık, farklılık vardır. Dikkat edilirse şair Hz. Peygamber için duâ etmemiş, duâya ihtiyacı olmayan Resûl-i Ekrem'in şefâatine sığınmıştır.
Kasidenin nesib bölümünde âşığın hallerinden ve aşktan bahsedilmiştir. Na't içinde âşıkâne sözler söyleme aslında Fuzûlî'nin tabiî tavrıdır.
Su Kasidesi aruzun remel bahrinden fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün kalıbı ile yazılmıştır. Fuzûlî'yi bu şiirde aruza hâkimiyet bakımından fazla başarılı bulmuyoruz. Az bir kısmı özel vurgu sağlayarak şiire ses güzelliği sağlasa da, kırk beş kelimede yaptığı birer imâle, yedi kelimede yaptığı ikişer imâle, bir kelimede yaptığı üç imâle ve bir kelimede (seng-i hârâ'da) yaptığı zihâf onun teknik yönden başarısını gölgelemektedir.
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 15:08
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #5
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Tuyuğ
Vikipedi, özgür ansiklopedi


Türklerin oluşturup Divan şiirine kazandırdığı nazım şeklidir. Maninin Divan edebiyatındaki karşılığı sayılabilir.


Ahmet Kabaklı’ya göre: “Tuyuk, Türk Halk Edebiyatı’ndaki mânî’nin aruz veznine uygulanmış bir çeşididir.”1 Bu bakımdan Tuyuğ için, aruz vezniyle yazılan millî nazım şekillerimizden, birimi dörtlük olan bir nazım şeklidir diyebiliriz.

Bazı hallerde, rubâîlerde de rastladığımız gibi (aaaa) kafiyelenişinde olan tuyuğlar da görülür. Tuyuğ’un, rubâî (aruz) ve mânî (hece) den farkı, veznindedir. Tuyuğlar, aruzun fâ i lâ tün + fâ i lâ tün + fâ i lün ( -.--- / -.--- /-.- ) kalıbıyla yazılır.

Tuyuğlarda hikmetli düşünceler, tasavvufî ve felsefî duygular dile getirilir.
XIV. yy. şairlerinden Kadı Burhaneddin’in başlattığı Tuyuğ adlı Türk icadı millî nazım şeklinin usta uygulayıcılarından birisi de, hiç şüphesiz, yine aynı yüz yılın şairlerinden biri olan İmameddin Seyit Nesimî’dir.


Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenir.
  • 14. yüzyıl Azerî şairi Kadı Burhanettin bu türün kurucusu sayılır. Çağdaşı Azerî şairi Nesimi ve 15. yüzyıl Çağatay şairi Ali Şir Nevai bu türde çokça ürün vermişlerdir.
Tuyuğ'un Özellikleri:
  • Divan Edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
  • Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa şeklindedir. (manide de nazım biçimi aynıdır.)
  • Dört dizeden oluşur.
  • Tuyuğlarda genellikle cinaslı kafiye kullanılır.
  • Tuyuğda, mani ve rubaide olduğu gibi önemli bir fikir söylenmeye çalışılır. Bu nedenle zor söylenen şiirlerden sayılır.
  • Mahlassız bir şiirdir.
  • Kadı Burhaneddin ve Nesimî bu türün ustalarıdır
Tuyuğ Örnekleri;

Özünü eşşeyh gören serdâr olur
Enelhak davâ kılan berdâr olur
Er oldur, Hak yoluna baş oynaya
Döşekte ölen yiğit murdâr olur
Kadı Burhaneddin

Ey tabib-i hâzik-i nâzik-mizaç
Sen bilürsün hasta gönlüme ilaç
Ey gönül ile sana kul olmuşem
Şive ile naz ile ne ihtiyaç
Nesimî

Bîvefâ dünyâdan usandı gönül
Yoh dedi dünyayı yoh sandı gönül
Düştü aşkın oduna yandı gönül
Vahdetin kand âbına bandı gönül
Nesimî

Dîlberin işi itâb u nâz olur
Çeşmi cadû, gamzesi gammâz olur
Ey gönül sabret, tahammül kıl ana
Yâre erişmek işi az az olur
Kadı Burhaneddin

Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 13:57
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #6
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Mevlana1.jpg
Gösterim: 1008
Boyut:  29.2 KB

Mesnevi

özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir.

Mesnevinin geçmişi

Arapçada "müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10. yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar. Kutadgu Bilig mesnevî nazım biçimiyle kaleme alınmış hacimli bir siyasetnâme örneğidir.
Mesnevi türünün temeli Arap ve İran edebiyatlarına dayanır. Diğer pek çok edebi türde olduğu gibi mesnevide de Türk Divan şairleri başlangıçta Arap ve İran edebiyatına ait belli başlı mesnevileri çevirmeyle işe başlamışlar; ardından da müstakil ve orijinal mesneviler yazmışlardır. Özellikle 17. yüzyıldan sonra artık bu şairler, yapılarını milli kimliğin oluşturduğu mesneviler yazmaya başlamışlardır. Bu konuda Muhammed Kuzubaş'ın Mahzen-i Esrar ile Nefhatü'-l Ezhar Mukayesesi adlı çalışması, Türk mesnevilerinin İran ve Arap kültüründen çıkarak yerli kaynaklara yöneldiğini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.

Mesnevi'nin Özellikleri:
  • Her beyti kendi arasında kafiyelidir. Yani aa, bb, cc, dd…
  • Bu şiirlerde konu ve beyit sayısı bakımından sınır olmadığı için Divan şairleri bu tür ile uzun şiirler yazmışlardır. Mesela, Mevlana’nın Mesnevi’si 25.700 beyitten oluşmuştur. Ünlü İran Şairi Firdevsî’nin Şeh-nâme’si de yaklaşık 60.000 beyittir.
  • Edebiyatımıza İran Edebiyatı’ndan geçmiştir.
  • Mesnevide beyitler, kendi içinde anlam birliğine sahiptir, beyitler arasında konu birliği gözetilir.
  • Her beytin ayrı ayrı kafiyelenişi yazma kolaylığı sağlar.
  • Uzun mesnevilerde monotonluğu ortadan kaldırmak için hikaye kahramanının ağzından söylenen gazellere de yer verilmiştir.
  • Bazı şairler beş veya beşten fazla mesnevi yazmışlardır. Bunlar da ayrı isimlerle anılır. Beş mesnevinin bir araya gelmesiyle oluşturulmuş esere hamse denir. Ali Şir Nevâî, Taşlıcalı Yahya, Hamdullah Hamdi, Nergisî hamse şairlerinden bazılarıdır.
  • Aruzun kısa kalıpları ile yazılır.
  • Edebiyatımızda mesnevi türünün ünlü isimleri şunlardır: Fuzûlî, Şeyhi, Nâbî, Şeyh Galip.
  • Mesnevilerde çeşitli konular işlenir.
Not: Her beytin kendi arasında uyaklı oluşu şaire söyleme kolaylığı sağlamış, şair böylelikle işlediği konuyu istediği kadar uzatabilmiştir.
  • Aşk konulu mesneviler: Fuzûlî- Leyla vü Mecnun
  • Dinî ve tasavvufî mesneviler: Mevlid (Vesiletü’n-Necat)- Süleyan Çelebi, Şeyh Galib- Hüsn ü Aşk
  • Tarihi- Destanî mesneviler: Mihailoğlu Ali Beğ – Gazavatnâme
  • Bir şehri ve güzelliklerini anlatan mesneviler: Bu tip mesnevilere şehr-engiz de denir. Türk edebiyatına özgü bir mesnevi türüdür. Önemli bir kenti güzellikleri ve önemli özellikleri ile anlatmayı amaçlar. Taşlıcalı Yahya – İstanbul Şehr-engizi, Enderunlu Fazıl – Zenan-nâme.
  • Hiciv ve mizah konulu mesneviler: Toplumun ya da kişilerin aksak ve eksik yönlerini, zaaflarını yermek ve bir anlamda ibret vermek amacıyla yazılan iğneleyici mesnevilerdir.Şeyhi’nin Harname’si bu tür mesnevilerin en güzel örneğidir.
  • Ahlakî-öğretici mesneviler: Nâbî- Hayriyye
Not: Divan Edebiyatında bugünkü anlamda öykü ve roman yoktu. Mesneviler bir bakıma bugünkü öykü ve romanın, İslamiyet’ten Önce Türk Edebiyatı’ndaki destanın Divan Edebiyatındaki karşılığıdır.

Konuları
Mesnevide konu ne olursa olsun , ilk dikkati çeken özellik olayın bir masal havasında anlatılmasıdır. Akıl ve mantık ölçülerini aşan bir sürü olay birbirini izler. Olayın geçtiği yer ve zaman belirsizdir. Konuda birlik sağlanamamıştır. Hikayenin bölümleri birbirine eklenmiş ilgisiz parçalar gibi görünür. Çevre tasvirleri gerçeğe uygun değildir, hikâye kahramanları doğaüstü davranışlarda bulunur. Hikayelerde cinler, periler, devler, cadılar, ejderhalar gibi masal motifleri sık sık işlenir.

Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikâyelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur. Mevlana eserine ayrı bir isim koymamıştır; eser, nazım türü olan mesnevi adı ile bilinir.
Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikâye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir.

Mesnevi Örnekleri;
Fuzuli - Leyla vü Mecnun
10. yüzyılda çok yaygın bir hale gelmiş, Mecnun'a ait olduğu söylenen şiirlerin arasına nesirler de eklenerek hikaye haline getirilmiştir. Bu konu daha sonra Fars ve Türk edebiyatlarında da işlenmiştir. Bunların arasında en ünlüsü Fuzuli‘nin 1535′te yazdığı Leylâ vü Mecnun adlı mesnevisidir. Fuzuli,Leyla ve Mecnun mesnevisini istek üzerine yazmıştır. Kanuni Sultan Sü­leyman Bağdat şehrini ele ge­çirdikten sonra burada toplanan bilim ve sanat adamları, Fu­zuli'den, bu türde bir eser yazmalarını istemişler, bunu bir çeşit sınanma sayan Fuzuli de 1535 yılında eserini tamamlayıp Bağdat valisi Üveys Paşa'ya sunmuştur.

Şeyh Galib - Hüsn ü Aşk
Hüsn ü Aşk, kurgusal anlamda Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve temele sahip bir mesnevidir. Hüsn ü Aşk (Güzellik ve Aşk) adlı mesnevi Şeyh Galip'in (1757-1799) başyapıtıdır. 2041 beyittir. Aruzun "mefulü-mefailün-feülün" kalıbı ile kaleme alınmıştır. Son dönem divan edebiyatının en önemli örneklerinden biri olmasının yanı sıra, tasavvufi alt yapısı ve sembolizmi ile genel olarak edebiyat ve spiritualizm açısından çok önemli bir eserdir. Eserin kahramanları güzellik (hüsn) ve güzelliğe yönelişin sonucu olan aşk'tır. Eserin her bir satırında tasavvufi simgeler bulunur; kişi isimlerinden, yer isimlerine ve benzetmelere kadar. Sebk-i Hindî (Hint üslûbu) ile kaleme alınmıştır.

Mihailoğlu Ali Beğ - Gazavât-nâme (Gazavatname)
Gazavatname, Arapça gazve, yani gaza, cenk etmek, nâme Farsça destan manasına gelmektedir. Arap edebiyatında "magazi" diye bilinir. Ordunun akınlarını, savaşları, kahramanlıkları, zaferleri anlatılan düz yazı ya da şiir biçiminde anlatılır. Gazanâme olarak da bilinir. Türk edebiyatında ilk gazavatname örnekleri 15. yüzyılda yazılmaya başlanmıştır. Kâşîfi'nin Gazaname-i Rum'u bu türün örnekleri arasındadır.

Şeyhi - Harname
Harnâme, ünlü divan edebiyatı şairi Şeyhi tarafından kaleme alınmış bir mesnevidir. Aynı zamanda bir hekim olan Şeyhi Sultan Çelebi Mehmed'i tedavi edince, Çelebi Mehmed ona bir köy (Tokuzlu Köyü) hediye etmiştir. Köye doğru yola koyulan Şeyhi, yolda eşkiyalar tarafından soyulmuş ve dövülmüştür. Bunun üzerine Harnâme'yi kaleme alır. Eser toplumun kötü yönlerini hicvetmektedir. Fakat bunu mizahi bir üslub ile yapmıştır.
Vikipedi, özgür ansiklopedi&derleme
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 15:19
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #7
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Müstezat
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Müstezat, Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş bir kelimedir. Arapça, ziyade sözcüğünden kaynaklanır.

1) Kelime anlamı olarak çoğalması istenilen, artmış anlamına gelir. Günümüzde bu anlamıyla fazla kullanılmamaktadır.
2) Bir edebiyat terimi olarak, her dizesine bir küçük dize eklenmiş divan edebiyatı nazım türünü ifade eder.

Bir gazelin her dizesine bir kısa dize ekleyerek oluşturulan şiir biçimidir. Çoğunlukla aruzun “mef’ulü/ mefailü/ mefailü/ feulün kalıbı kullanılarak yazılırlar. Her dizeden sonra bu kalıbın ilk ve son birimleri olan mef’ulü/ feûlün kalıbına uygun bir kısa dize söylenir. Eklenen bu kısa dizeye ziyade denir. Ziyadeler dizeden sayılmadığı için iki uzun iki kısa dizeden oluşan 4 dize bir beyit sayılır. Kısa dizeler okunsa da okunmasa da beytin anlamı bir bütün oluşturur. Ziyadesi bir satırdan fazla olan müstezatlar da vardır. Tez ziyadeli müstezatlara “sade” çitf ziyadeli olanlara ise “çift” adı verilir.

Müstezat'ın Özellikleri
:
  • Her beyitte uzun mısraların sonuna eklenen ve ziyâde mısra da denilen kısa mısralar yer alır.
  • Gazelden türemiştir.
  • Genellikle divanların gazelleri ve kasideleri arasında yer alır..
  • Müstezatta gazelde olduğu gibi aşk, şarap, güzellik ve aşkın ıstırabı gibi konular işlenir.
  • Divan şiirinin sanatlı ve artistik şekillerindendir. Kısa dizeler okunsa da okunmasa da beytin anlamı bir bütünlük oluşturur.
Müstezat örneği;
Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figânın
Zabt eyle dehânın
Hançer gibi deldi yüreğim tîg-i zebânın
Te’sîr-i lisânın

Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz
Baş üzre yerin var.
Gül goncasısın guşe-i destar senindir.
Gel ey gül-i rana.
(NEDİM)

Geçtik Boğazın mavi, münevver sularından
Pür hüzn-ü tahassür;
Birdenbire bir hücce-i nur oldu nümayan
Sakin denizin çin-i cebininde uyandı
Amak-ı tefekkür.
(Faik ALİ)
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:16
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #8
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Kıt’a
Sözlük anlamıyla “parça” demek olan Kıt’a, nazım terimi olarak iki ya da daha çok, 9-10 beyte kadar olan, matla’ ve mahlas beyti bulunmayan, gazelde olduğu gibi, yani xa xa xa kafiyeli bir nazım şeklinin adıdır. Matla’ ve mahlas beytinin yokluğu dışında da kıt’a ile gazel arasında şekil ve konu bakımlarından ayrılıklar vardır. İki beyitli kıt’a yazıldığı halde bu kadar kısa ga­zel yoktur. Ayrıca gazelin beyit sayısı sınırlı olduğu halde 15 beyitten de uzun 30-40 beyte kadar uzayan kıt’alar yazılmıştır. Böyle uzun kıt’alara Kıt’a-i ke­bîre denir. Gazeller genellikle aşk ve sevgili konularını işledikleri halde kıt’anın konusu daha geniştir: Felsefî, tasavvufî bir fikir, bir hayat görü­şü, bir nükte, bir kişiyi övme ya da yerme, bir olayın tarihi kıt’anın konusu olabilir.
Kıt’alarda mahlas bulunmayışı genel bir kaide olmakla birlikte uzun kıt’alarda şairler çoğunlukla mahlaslarını söylemişlerdir. Kısa, hatta iki beyitli kıt’alarda az da olsa mahlas söylendiği olmuştur. Kıt’a, özellikle iki beyitli kıt’alar, edebiyatımızda çok kullanılmış, kıt’a sö­züyle de daha çok bunlar anlatılmıştır. İki beyitli kıt’aların öteki kıt’alar gibi xa xa şeklinde kafiyeli olanları yanında ab ab şeklinde kafiyeli olanları da vardır.

Bu arada aslında nazım olan ve aa xa şeklinde kafiyelenen na­zım şekillerine de yanlış olarak kıt’a denmiştir:

Tecelli ber urur yer yer sevâd-ı dağ-ı cânumdan
Ad:  nazimsekilleri.JPG
Gösterim: 1416
Boyut:  34.8 KB

Cihanda Tür-ı aşkum nûr akar her gülsitânumdan
Nola bağ-ı cihanda olsa mihr ü mahdan meşhûr
Bu kıt’am tâze bir güldür gülsitân-ı beyanumdan
Leskofçalı Gâlib

Şair, ilk beyit mukaffa olduğu için şiirine “nazmum” diyeceği yerde “kıt’am” demiştir. Şairin kıt’a sözünü geniş anlamda düşündüğü anlaşılıyor. İki beyitli kıt’alar, böyle ilk beyitlerinin kafiyelerine, hatta vezinlerine bakıl­maksızın her zaman nazm ve rubâ’î ile karıştırılmıştır. Tezkireler ve şiir mecmualarında kıt’a veya nazm yerine ruba’i ile nazm yerine kıt’a denildiği gibi, mürettep divanların çoğunda da bu üç şekil “rubâ’iyyat” ve “mukatta’ât” başlık­ları altında bir arada toplanmışlar, özellikle kıt’a ile nazm her zaman bir arada sı­ralanmıştır. Halbuki nazm ve rubâ’înin ilk beyitleri mukaffa olduğu gibi, ayrıca ruba’i kendine özel kalıplarıyla yazılır. Kıt’anın ise başlıca özelliği ilk beytinin kafiyeli olmayışıdır.
Edebiyatımızda iki beyitten uzun kıt’alar ve kıt’a-i kebîreler dini şiirlerde, övgü ve hicivlerde ve özellikle tarih düşürmede kullanılmıştır. Kıt’a sözü ayrıca daha geniş anlamda “bend” yerine de kullanılmıştır. Şarkı, murabba’, muhammes gibi bendlerden oluşan nazım şekillerinin her bendine be­yit ve mısra’ sayılarına bakılmaksızın”parça” anlamında kıt’a denmiştir
Kıt’a, az ya da çok her şairin divanında yer alan bir nazım şeklidir. Övgüler ve tarihlerde kullanılan kıt’alarla, kıt’a-i kebireler divanlarda genellikle kaside­lerden sonra, öteki kısa kıt’alar ise divan sonlarında”mukatta’ât” adı altında top­lanmışlardır. En çok kıt’ası olan şairler arasında 69 kıt’a ile Necâti Bey (ölm. l508-09), 42 kıt’a ile Fuzûlî (ölm. 1556), 64 kıt’a ile Nev’î Yahyâ (ölm. 1599), 27 kıt’a ile Bâkî (ölm. 1600), 33 kıt’a ile Rûhî-i Bağdâdî (ölm.1605) sayılabilir. XVII. yüzyıl sonlarında Nâbî (ölm. 1712), bir kısmı tarih ve kıt’a-i kebire olmak üzere 150’den çok, Sabit (ölm. 1712),70 ve Beylikçi Ab­dülbaki Ârif (ölm. l7l3)(68), 68 kıt’a yazmışlardır.
XVIII. yüzyılda Nedîm (ölm. 1730)’in 26 kıt’ası ile pek çok tarih kıt’ası, Mehmet Emin Belîğ ) ölm. 1758)’in 58, dördü kıt’a-i kebîre olmak üzere Galib Dede(ölm. 1798-99)’in 49 ve Enderunlu Fâzıl (ölm. 1810)’ın 31 kıt’ası vardır.

Kıt'a'nın Özellikleri:

  • Genelde 2-12 beyitten oluşur. Beyit sayısı ikiden fazla olan kıt’alara kıt’a-ı kebir(büyük kıt’a) denir.
  • Matla beyti olmayan bir nazım şeklidir. Kafiye düzeni ab, a(c)b ‘dir.
  • Mahlasız şiirlerdir.
  • Mısralar arasında anlam bütünlüğü bulunur.
  • Konuları önemli bir düşünce, hikmet, nükte, yergi, övgü, hayat görü vs. olabilir.
Kıt'a Örnekleri;
Dün elin yumuş dilerdi kim rakîb
Yaş eliyle duta zülfün dilberin
Âh edip eydür uzaktan Hâtifî
Dutma bir zaman kurusun ellerin
Hâtifî

Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 15:20
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #9
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Şarkı
Şarkı, Divan şiirinde bestelenmek için yazılan uygun ölçü kalıpları ile yazılan ve çoğunlukla 4 dizelik bendlerden oluşan nazım birimidir.Kafiye düzeni; x: değişken aa xa şeklindedir. Türk Edebiyatında bestelenmek amacıyla yazılan milli bir nazım biçimidir. Halk edebiyatındaki türkünün karşılığıdır.
Aruz ölçüsünün her kalıbı ile kullanılır.Dörtlüklerden kurulan musammat da denebilir. Murabbaya benzer. 5 ya da 6 dizelik bendlerden de oluşabilir. Üçüncü dizeye meyan, dördüncü dizeye nakarat denir. Aşk, sevgili, ayrılık, içki ve eğlence konularında yazılır. Divan edebiyatının ilk şarkı yazarı Nail-i Kadim’dir.Lale Devrinde ise en önemli temsilcisi Nedim dir.En çok şarkıyı Enderunlu Vasıf yazmıştır. Müzikte, türkünün karşıtı olarak, Şarktan gelen, batılı anlamında kullanılır.
Şarkı çeşitli ses sanatçıları tarafından söylenerek Türk toplumunun musikisinde önemli bir yer tutmaktadır.şarkıda şair son bendde mahlasını söyler.Şarkıda her bentin üçüncü mısrası miyan(orta)miyanhanedir.Miyan daha çok şarkının en güzel ve dokunaklı bölümüdür.Bestenin en önemli bölümüdür.şarkıların konusu genellikle aşk,sevgilinin güzelliği ,eğlence ve içkidir.halk edebiyatında türkü türünün divan edebiyatına yansıması gibidir.
Divan şiirine Türkler’in kazandırdığı bir nazım şeklidir. Şarkıda ilk bendin dördüncü mısraı bütün bentlerde tekrarlanmaktadır. Nazım birimi, kafiye şeması bakımından koşmaya benzer. Ölçü, beste, dil ve anlatım yönünden koşmadan ayrılır. Buna nakarat denir. Şarkılar bestelenmek üzere yazılır. Bu sahanın ustası Nedim’dir.

Şarkı'nın Özellikleri:
  • Halk edebiyatındaki türkünün karşılığıdır.
  • Kuruluşu ve kafiye düzeni yönüyle murabbaya benzer. aaaa, bbba, ccca…
  • Bestelenmek için yazıldığından fazla uzun değildir.
  • Dörtlüklerden oluşur ve dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir.
  • Şarkının konusu genellikle aşk, sevgili, ayrılık, içki ve eğlencedir.
  • Geniş halk kitlelerine hitap ettiğinden dili genelde sadedir.
  • Şarkının en önemli isimleri Nedim, Enderunlu Vasıf’tır. Yakın dönem şairlerinden olan Yahya Kemâl’in de pek çok şarkısı vardır.
  • Günlük dile ait söyleyişler ve halk deyişleri vardır.
Şarkı Örnekleri;
Kalbim yine üzgün seni andım derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Sendin boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördüm ki yazın bastığımız otlar solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzim
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Yahya Kemâl

Şarkı
Geçer fürkat zamanı böyle kalmaz
Sağ olsun sevdüğüm Mevlâ kerîmdir
Onulmaz yâreler bitmez iş olmaz
Sağ olsun sevdüğüm Mevlâ kerîmdür
Olursa Hazret-i Hakdan inâyet
Gül-i sad-berg olur her dag-ı hasret
Gider fürkat gelür eyyâm-ı vuslat
Sağ olsun sevdüğüm Mevlâ kerîmdür
Olursa mevc-i gam her bâr hâ’il
Olur şâhid hüveydâ kâm hâsıl
Çıkar bir gün kenâra zevrak-ı dil
Sağ olsun sevdüğüm Mevlâ kerîmdür
Tek ü tenha belâ deştinde her dem
Ne hem-râh isterüm ne yar-ı hem-dem
Bulur bir gün nihayet menzil-i gam
Sağ olsun sevdüğüm Mevlâ kerîmdür
Nâilî-i Kâdîm

Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:18
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #10
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Murabba
Murabba (Osmanlıca: مربع), bent adı verilen dört dizelik kıt’alardan oluşan şiir türüdür. Kelime anlamı “dörtlük” demektir. Aynı ölçüde dörder dizelik bentlerden oluşan nazım şeklidir. Uyak düzeni genelde aaaa/bbba/ccca/ddda/… şeklinde olmakla beraber, ilk bendi kafiyeli olmayan ya da sonraki bentlerde kafiyesi tekrarlanmayan murabbalar da vardır. Çoğu zaman üç ila yedi bentten oluşur. Divan edebiyatında 15. yüzyılda sultanü’ş-şuara (şairler sultanı) unvanlı Ahmed Paşa tarafından kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatında da Namık Kemal bu türün başarılı örneklerini vermiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şarkı şeklinde bestelenen eserlerin büyük bir kısmı murabba tarzında yazılmıştır.

Murabba'nın Özellikleri:
  • Nazım birimi dörtlük olan nazım şekillerinden biridir.
  • Kafiye düzeni aaaa, bbba, ccca
  • Genellikle 4 ile 8 dörtlükten oluşur.
  • Her konuda murabba yazılabilir. Ancak dini ve didaktik konular ile övgü, yergi, manzum mektup, mersiye vs. türlerde murabba nazım şekli daha çok kullanılmıştır.
  • Aruz kalıbıyla yazılır.
  • Önemli murabba şairleri Aşki, Muhabbi, Hayreti, Taşlıcalı Yahya Bey, Fuzuli sayılabilir.
Murabba Örnekleri

Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Kuru seydâya yiler bî-ser u bî-pây gönül
Demedim ben sana dolaşma an hây gönül
Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül

Örnek Murabba:
Geçti cânânın firâkı cânıma
Tîr-i cevri gibi girdi kanıma
Nâleden bir kimse gelmez yanıma
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânıma


Bahr-i aşkına olal'dan âşinâ
Yad oluptur cümle-i âlem bana
Yalınız kaldım garîb ü mübtelâ
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânıma


Yaktı yandırdı beni nâr-ı firâk
İşidenlerden ırak olsun ırak
Hey ne müşkil derd olur bu iştiyâk
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânıma


Derd-i mendine şefâat eylesin
Hâtırım sorsun inâyet eylesin
Bî-vefâlıktan ferâgat eylesin
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânım


Âşık olal'dan ana leyl ü nehâr
Aşkım artar eksilir sabr u karâr
Olmasın Yahyâ gibi mahzûn u zâr
Söyle ey bâd-ı sabâ cânânıma

(YAHYA KEMAL BEYATLI)
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:19

Benzer Konular

26 Eylül 2014 / Misafir Cevaplanmış
29 Kasım 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
29 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
10 Kasım 2013 / şeheyma Cevaplanmış