Arama

1940 Sonrası Türk Edebiyatı (Yenilikçi Türk Edebiyatı)

Güncelleme: 15 Aralık 2010 Gösterim: 23.900 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
15 Aralık 2010       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

1940 Sonrası Türk Edebiyatı -
Yenilikçi Türk Edebiyatı (1940-1960)
Sponsorlu Bağlantılar
II. Dünya Savaşı'nın yarattığı sıkıntılar bütün dünya gibi Türk toplumunda da yaşandı ve buna bağlı olarak bazı değerler duygu ve düşünceler de değişikliğe uğradı. Yapılan çalışmalar okuma - yazma oranını hızla arttırdı. Böylece genç kuşaklar dünyadaki siyası. edebi ve sanatsal gelişmeleri yakından izleyebildi. Edebiyatımız toplumsal olayları ve düşünce yaşamını daha geniş bir yelpaze içinde ele almaya başladı. Roman ve hikayede sosyal gerçekçiliğe ilgi arttı. Daha önceki anlayıştan farklı bir köy romancılığı ortaya çıktı. Şiirimiz. öz ve şekil yönünden köklü değişimler yaşamaya başladı.
Edebiyatımızdaki değişimlerin temelinde şair ve yazarların ülke sorunlarıyla yetişmesi gerçeği yatıyordu. Anadolu'da doğmuş. büyümüş. Cumhuriyet kurumlarında yeni bir anlayış içinde yetişmiş sanatçılar eserler vermeye başlamışlardır. Anadolu kendi yetiştirdiği şair ve yazarlar tarafından anlatılmaya çalışıldı. Bir bakıma Atatürk inkılaplarıyla atılan tohumlar meyveye dönüşmüştür.
1940'tan sonraki yazar ve şairler daha çok sosyal gerçekçilik akımına bağlı kaldıkları görülür. Ülkenin içinde bulunduğu sosyal değişim ve gelişme bütün yönleriyle bu dönemin eserlerine yansıdı. Anadolu'nun köy ve şehirler sorunları roman ve hikayesinin konusu oldu. Sanatçılar sorunları ele alırlarken kendi siyasi görüşlerini eserlerine yansıtmaya başladılar. Eserlerin dil ve anlatımında büyük değişimler yaşandı. Dildeki özleşme özellikle 1950'li yıllardan sonra hız kazandı. Bu özleşme anlayışı, sanatçıları geniş kitlelerden uzaklaştırma noktasına kadar uzandı. Ancak bazı sanatçılar halk diliyle yazmayı sürdürdüler.
Roman ve hikaye yazarları çevrelerindeki yoksulluğu, geri kalmışlığı,köyden şehre göçü ve yarattığı sorunları, tarım ve sanayi ilişkilerini, gelir dağılımdaki dengesizlikleri eserlerinde sıkça işlediler.
Bu dönemin yazarları kalıcı ve güçlü gruplar oluşturamadılar. Özellikle 1940'tan sonra yazar ve şairlerin dünya görüşleri eserlerinin özünü oluşturmaya başladı. Doğaldır ki bu oluşumun dışında kalanlar da olmuştur.
Edebiyatımızın diğer edebi türlerinde de bu dönemde bir hareketlilik göze çarpar. Yaşamını sadece kalemiyle kazanan sanatçılar çoğalır ve yazarlık başlı başına bir uğraş haline gelir. Böylece oldukça canlı bir edebiyat ortamı doğar.
Bu dönemde, Türk Edebiyatında asıl gelişme şiir ve öyküde görülmüştür. Bu yıllar şiirde ve öyküde canlılık ve yenilik yıllarıdır. Bunun nedeni, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kurtuluş ve bağımsızlık coşkusu yaşamış. yeni bir toplum yaratma düşüncesi benimsemiş bir sanatçı kuşağının yetişmiş olmasıdır.
Bu dönemin en etkileyici olayı II. Dünya Savaşı'dır. Türkiye bu savaşa katılmamıştır ama savaşın etkileri toplum yapısında. özellikle ekonomide büyük ölçüde hissedilmiştir. Toplumdaki dengesiz gelişme. toplum yapısındaki farklılaşmanın belirginleşmesi Türk edebiyatın! ve edebiyatçılarını etkilemiştir. Her ne kadar kimi edebiyatçılar savaş kışkırtmacılığı yapmış: Almanya'yı destekleyici yayınlar ve açıklamalarda bulunmuş ise de: genel anlamda edebiyatta insan sevgisini. savaşın acımasızlığını ve barış özlemlerini dile getiren bir edebiyatçı kuşağını engelleyememiştir.
Bu dönemde şiirde hece ölçüsü bütünü ile aşılmış. tek amaç yenilik olmuştur. Öykü ve romanda ya "gerçekçilik" egemen sanat anlayışı olarak yerleşmiştir. Bu yıllar "yeni, yenilik" ya da "yeni nesil, genç nesil" gibi kavramların en çok konuşulduğu yıllar olmuştur. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de eski-yeni kavgası şiir çevresinde verilmiş, şiirde "yeni bir biçim" konusu tartışılmıştır. (Şiirde biçim, dil, üslup, yapı ve anlatım özelliklerinin tümüdür.)

Yenilikçi Türk Edebiyatı
'nın özellikleri
  • Son dönemdeki eserlerin dili oldukça sadedir.
  • Bu dönem eserlerinde sosyal ve siyasi konular ağırlıklı olarak alınmıştır.
  • Şiirde serbest nazım fazlaca kullanılmıştır. Ancak az da olsa Halk şiirinin ve Klasik Edebiyat'ın nazım şekillerini kullananlar da olmuştur.
  • Şiirde anlam ön plana çıkmıştır.
  • Bilinçaltı metafizik düşünceler, memleket sevgisi, mitoloji, aşk, sevgi.ölüm. sosyal çalkantılar, bireysel bunalımlar bu dönem şiirinin başlıca temalarıdır.
  • Anlatım. çoğunlukla anlaşılır ve sanat kaygısından uzaktır.
  • Hikaye ve romanda konular gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmıştır.
  • Hikaye ve romanda köy insanı ve sorunları iş ve işçi hayatı, orta sınıf insanların yaşayışları batılılaşma Türk tarihi, psikolojik konular ele alınmıştır.
  • Sahne dili ve tiyatro tekniği belli bir olgunluğa ulaşmıştır.
  • Tiyatroda köy ve şehir hayatı, dar gelirli insanların ailevi sorunları ile Osmanlı tarihi işlenen başlıca konular olmuştur.
Şiir
1940'tan önce yaygınlaşan memleket şiiri anlayışı, bu dönemde Ahmet Muhip Dranas, Zeki Ömer Defne, Cahit Külebi vb. şairlerce sürdürülür. Halit Fahri Ozansoy, Arif Nihat Asya, Cahit Külebi gibi şairler, tarihi ve destansı şiirler yazarlar.
Bu dönemde eski şiir geleneğine karşı çıkıldı. Şiiri şekil ve içerik yönünden kısıtlayan kurallar tümüyle reddedildi. Şiirin oluşumunda özgürlüğün vazgeçilmezliği savunuldu.
1940'lı yılların ilk önemli şiir hareketi, "Garip" adıyla da bilinen "Birinci Yeni" hareketidir. Bu akımın öncülüğünü Orhan Veli Kanık yapar. 1941 yılında Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday "Garip" adıyla ortak bir şiir kitabı yayımlarlar. Bu kitapta şiir anlayışları da yer alıyordu. Kitabın ön sözünde belirlenen ilkeler genel olarak şunlardır:
  • Şiir için ölçü ve uyak gerekli değildir. Ahenk, ölçü ve uyak dışında da sağlanabilir.
  • Her türlü edebi sanat şiire zarar verir.
  • Ayrı bir şiir diline gerek yoktur. Şairanelikten uzaklaşılmalıdır. Günlük konuşulan dil ile de şiir yazılabilir.
  • Güncel yaşam şiirin konusu olmalıdır. Özel konular aramak yersizdir.
  • Şiir özgür olmalıdır. Özgürlüğü kısıtlayan, eski kurallar tümüyle dışlanmalıdır.
  • Şiirin yapısı temelden değişmelidir.
Kendilerinin belirlediği bu ilkelerden zamanla vazgeçen topluluk, 1950'de Orhan Veli'nin ölümüyle dağılır. Garip hareketinin en önemli özelliği, toplumda geniş bir kesimi şiir yazmaya yönlendirmesidir. Ancak bunların büyük çoğunluğu şair olmayı hak edecek nitelikte eserler verememişlerdir.

Dönemin Hareketleri

1. Garip Hareketi

Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat. 1941 yılında başlattıkları sanat akımına Garip Hareketi adını verdiler. Daha önceleri Varlık dergisinde yayınladıkları ölçüsüz ve uyaksız şiirlerini Garip adlı bir kitapta toplayan bu üç arkadaşın başlattığı akım, aynı zamanda yayınladıkları kitabın adı ile anıldı.
Orhan Veli'nin çıkardığı "Yaprak" adlı dergisi, ilk, sayısında amacını,
"Edebiyat verir yalın söz alırız / Şarkı verir türkü alırız / Tek ses verir, çok ses alırız / Lisan verir dil alırız / Teşbih verir pergel alırız / Meta verir, fizik alırız / Salon verir sokak alırız"
biçimindeki ilginç bir sunuş yazısı ile bildirmiştir.
"Edebiyat tarihinde pek çok şekil değişiklikleri olmuş, yeni şekil, her defasında, küçük garipsemelerden sonra kolayca kabul edilmiştir. Güç kabul edilecek değişiklik, zevke ait olandır. (...) Yeni bir zevke ancak yeni yollarla, yeni vasıtalarla varılır. Birtakım nazariyelerin söylediklerini bilinen kalıplar içine sıkıştırmakta hiçbir yeni, hiçbir şairâne hamle yoktur. Yapıyı temelinden değiştir¬melidir. Biz senelerden beri zevkimize, irademize hükmetmiş, onlar tayin etmiş, onlara şekil vermiş edebiyatların, o sıkıcı, o bunaltıcı tesirinden kurtulabilmek için, o edebiyatların bize öğretmiş olduğu her şeyi atmak mecburiyetindeyiz. "
Genelleşerek 1940'lardaki Türk şiirinin özellikleri durumuna gelen Garipçiler'in ilkeleri şöyle özetlenebilir:
  • Ölçü, uyak gibi biçimsel kalıpları kırmak ve gelenekten kopmak
  • Süslü, söz oyunlarına dayalı bir dil yerine yalın bir dili yeğlemek
  • Şiirsel söyleyişte konuşma dilinin doğallığından yararlanmak
  • Günlük hayatın, küçük adamın sorunlarını dile getirmek
  • Yaşama sevincini ve yaşama hakkını işlemek
  • Espriden, şaşırtmadan yararlanmak
1945 yılı sonrası gerek Melih Cevdet gerekse Oktay Rıfat'ın, şiiri ayrı bir çizgide sürdürmeleri sonucu Garip Hareketi Orhan Veli'ye bağlanmıştır.

2. Hisarcılar
Birinci Yeni hareketine tepki olarak ortaya çıkan ve 1950'de yayın hayatına başlayan Hisar dergisi etrafında toplanan şair ve yazarlardan oluşan bir topluluktur. Geleneksel edebiyatı savunan bu topluluk, milli değerlere bağlılıklarıyla kendilerinden söz ettirmişlerdir. Bu topluluk içinde yer alan belli başlı sanatçılar; Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer, Gültekin Samanoğlu. Nüzhet Erman, Feyzi Halıcı, Yavuz Bülent Bakiler, Coşkun Ertepınar, M, Necati Karaer'dir. Bütün bu sanatçıların ortak görüşlerini şöyle sıralayabiliriz: "Her alanda batı taklitçiliğine karşı çıkılmalı, gelenekler tümüyle reddedilmemeli, sanat siyasetin aleti olmamalı, dildeki kargaşa giderilmelidir." Bir ara yayın hayatına ara verip tekrar çıkmaya başlayan Hisar dergisi ı 980'de yayın hayatına son vermiştir. Bu topluluğa sonraki dönemlerde katılan önemli isimlerden bazıları; Yavuz Bülent Bakiler, Emine Işınsu ve Yahya Akengin'dir.

3. Şiirde İkinci Yeni Hareketi
Dünya görüşleri, yetişme biçimleri ve ortamları, esin kaynakları birbirinden ayrı olan şairler, şiirdeki ortak anlayışlarına göre "İkinci Yeni" adıyla tanınırlar. Bunlar şiirde: zor anlaşılmayı, anlamda kapalılığı, somut yerine soyutu tercih ederler. Serbest şiiri savunan bu şairlerin amacı şiirde değişimi sağlamaktır. Gerçeküstücü (sürrealizm) bir anlayışla, bilinç altına yönelirler. Bol bol semboller kullanarak, serbest çağrışımlara önem verirler. Sezgiye dayanan şiiri savunan ikinci Yeni hareketinin etkisi 1965'ten sonra hızla azalır. "Yeditepe" dergisinde şiirlerini yayımlayan İlhan Berk, Cemal Süreyya, Edip Cansever, Turgut Uyar. Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Ülkü Tamer. Kemal Özer, Gülten Akın, Atao1 Behramoğlu, İsmet Özel bu hareketin başlıca şairleridir.
1960 öncesinde, kuramcılığını Muzaffer Erdost'un yaptığı, İkinci Yeni, Garip akımına tepki olarak ortaya çıkmıştır. Hareketin sanat anlayışı ve ilkeleri Garip Hareketi'nin tam tersi bir noktadan yola çıkmıştır.
  • Söyleyişteki rahatlığın yerine anlamca kapalılığı
  • Somuttan soyuta geçişi
  • Halk şiirinden özgün şiire geçişi
  • Dize anlayışına, sözcüklerle oynamaya yönelişi
benimsemişlerdir.
İkinci Yeniciler için biçim önemsenmiştir. Cemal Süreyya bu önemseyişi söyle açıklamıştır.
"Biz, şiir salt biçimdir demiyoruz, belki en çok biçimdir. Biçimin beklenebilir değişmelerini anlıyoruz. Biçimi önemsiyoruz. Bunu da gerekli buluyoruz."
İkinci Yeni aklın mantıksal işleyişine sırt çeviren gerçeküstü bir anlayış özelliğindedir. Gerçi Garipçiler'in çıkışı gerçeküstücülük izlenimini taşır ama İkinci Yeniciler gerçeküstücülüğü daha bilinçli benimsemişlerdir. Çağrışımlarla zenginleşen imgeciliklerini düş-fantezi ve alay öğeleriyle ustaca değerlendirmiş, "düzyazı" tarzı ile şiirsel anlatım gerçekleştirmişlerdir.
  • İmge: Sözcüklerin, kişinin belleğinde çağrıştırdığı ve düşünde belleğinde canlandırdığı şeydir.
  • Fantezi: Hayal ürünü olan değişik istemler, değişik şeyler.
  • Gerçeküstücülük: Sanat eserinin. akıl ve bellek denetimi dışında oluşturulması gerektiğini ileri süren felsefe (sürrealizm akımı).
4. Toplumcu Gerçekçiler
Türkiye II. Dünya Savaşı'na girmemiştir. Ancak savaş toplum yaşayışını büyük ölçüde etkilemiştir. Bunun yanı sıra dergilerin yaygınlaşması, dolayısıyla toplumcu düşünüşün kitlelerle buluşması, Garip Hareketi dışında yeni bir şiirin gelişmesine yol açmıştır: Toplumsal Gerçekçilik...
Rıfat Ilgaz Cahit Irgat Enver Gökçe Ömer Faruk Toprak, Atilla ilhan A. Kadir Ahmet Arif Mehmed Kemal, Arif Damar gibi şairlerden oluşan Toplumsal Gerçekçiler'den Rıfat Ilgaz, şiirde kural tanımazlıkla Orhan Veli'den daha ileriye gitmiş; şiirin sınırlarında dolaşmıştır. Ayrıca halkın beğenisini arayıp bulma konusunda önemli çabaları olmuştur. Enver Gökçe değişik bir kültür ortamından gelmiş: 1940 sonrasında halk şiirinden, halk söyleyişlerinden yararlanarak ortaya özgün bir şiir koymuştur.
Garip ve ikinci Yeni hareketinin şiiri yozlaştırdığını söyleyen Atilla İlhan toplumsal gerçekçi bir şair olarak anılmakla birlikte, dönemin şiir anlayışından farklı bir noktadan yola çıkmıştır. Destansı deyişlerden gerçeküstücülüğe kadar değişik temaları işlemekten çekinmemiştir. Toplumsal gerçekçi bir şair olmasına karşın lirizmi çok rahatça kullanabilmiştir. Atilla İlhan şiire gerek öz gerekse biçim yönünden yeni bir soluk getirmiştir.
Ahmet Arif Hasretinden Prangalar Eskittim adlı kitabında topladığı şiirleri ile. alışılmışın ötesinde coşkulu. gür bir sesin yankılandığı yeni bir duyarlığı yakalamış; kitabı, yayımlandığı yıllarda büyük bir yankı uyandırmıştır.
Cahit Sıtkı Tarancı bu dönemde. kendi yalnızlığı içinde. iç dünyasını ve ölüm korkusunu işledi. Güncel yaşamı. eski şiir anlayışıyla ve sembollerle zenginleştirerek işleyen bir diğer şairimiz ele Rehcet Kemal Çağlar'dır.

Yeniliğin Değişik Boyutları
Türk şiirindeki gelişmeleri incelerken. topluluklar ve hareketler dışında kalan ve bireysel yenilik çabası göstermiş şairleri göz ardı edemeyiz. Bu şairlerin Türk şiirine yadsınamaz katkıları olmuştur.
Bireysel yenilikçi şairlerden bazıları: Fazıl Hüsnü Dağlarca Cahit Külebi Bedri Rahmi Eyüboğlu İlhan Berk, Behçet Necatigil, Sabahattin Kudret Aksal, Özdemir Asaf, Necati Cumalı, Ceyhun Atuf Kansu tek tek ele alındığında, kendilerine özgü bir söyleyişe ulaştıkları görülen bu şairlerin ortak özellikleri, serbest şiire bağlanmalarıdır. Sonraki yıllarda değişik aşamalardan geçerek olgunlaşan şiirleri ile Türk şiirine çok seslilik kazandırmışlardır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca sürekli kendini aşmaya çalışarak bireysellikten toplumsallığa, ulusaldan evrensele uzanan bir çizgide, özü ve söyleyiş sağlamlığı ile özgün bir şiir tarzı geliştirmiştir.
"Kardaş senin dediklerin yok Halay çeki/en toprak bu toprak değil, / Çık hele Anadolu'ya / Kamyonlarla gel kağnılarla gel gayrı. / O kadar uzak değil."
dizeleri ile başlayan Kızılırmak Kıyıları adlı şiiri ile Anadolu gerçeğini gözler önüne sermiş, İstanbul dışına çıkamadıkları halde Anadolu'yu anlatmaya çalışan düş gezginlerini uyarmayı bir yükümlülük olarak görmüştür.
Cahit Külebi, Türk şiirinde halk şiiri geleneğinden yola çıkmış, gününün geçerli akımlarına bağlanmadan, kendisinin olan bir şiiri geliştirmiştir. İlk şiirlerini Nazmi Cahit adı ile yayımlayan şair. akıcı bir söyleyişe dayanan ve halk şiirinden beslenen, Anadolu insanının yaşamını ve doğa ile ilişkilerini dile getiren şiirler yazmıştır. Şair. halk türkülerinden, ağıtlardan beslenen özgün şiirleriyle Toplumsal Gerçekçiler'in önemli şairleri arasında hak ettiği yerini almıştır.
"Ne yıldızlar kaynaşır gökyüzünde / Ne sevdayla dolup taşar gönüller / Bir rüzgar eser ki bıçak gibi / El ayak şişer / Sivas yollarında geceleri / Ağır ağır kağnılar gider"
dizelerini içeren Sivas Yollarında adlı şiirinde Anadolu'yu ve Anadolu insanının içinde bulunduğu koşulları gerçekçi bir biçimde sergilemiştir.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, yenilikçi akım içinde halk şiirinin biçim özelliklerinden yararlanarak kendine özgü bir şiir geliştirmiştir.
"Karadutum, çatalkaram, çingenem, / Nar tanem, nur tanem, bir tanem, / Ağaç isem dalımsın salkım saçak, / Petek isem halimsin, oğulum, / Günahımsın, vebalimsin. / Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan, / Yoluna bin can koyduğum / Gök/e ararken yerde bulduğum / Karadutum, çatal karam, çingenem / Daha nem olacaktın bir tanem"
dizelerinde şairane yaşama sevincini ve aynı zamanda ressam olarak bir resim özelliği yansıtmıştır.
Ceyhun Atuf Kansu başlangıçta doğrudan halk şiirinden yola çıkmış; daha sonra halk kaynağından kopmadan yeni bir şiirin olanaklarını değerlendirmiştir. Toplumsal yönü ağır basan şair, bağımsızlık teması çevresinde ulusaldan evrensele doğru bir şiir açılımı gerçekleştirmiştir.

Tiyatro
Diğer edebi türlerde görüldüğü gibi tiyatroda da 1940 sonrası önemli bir atılım yaşanır. Atatürk inkılaplarıyla, toplumumuzda yaşanan hızlı değişiklik ve gelişme tiyatroya da yansır.
Son dönem Türk tiyatrosunu üç bölüme ayırarak inceliyoruz. Buna göre:
1940-1950 arasında tiyatroda toplumun değişen değer yargıları ön plandadır. Toplumdaki değişimler. sıkıntılar küçük memur ve emeklinin, esnafın geçim sıkıntısı eserlerinin konusudur. Bu dönemde çıkarcılık ve para yeni değer yargısı olmaya başlar. Oyunlarda ekonomik, kültürel durumlar ele alınmış, halkın görüş açısı ile aydının yorumuna yer verilmiştir.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, İlhan Tarus, Vedat Nedim Tör, Sedat Simavi. Selahattin Batu. Cahit Uçuk, Halide Edip Adıvar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer, Cevat Fehmi Başkut, Necati Cumalı vb. bu dönemin belli başlı yazarlarıdır.
1950- 1960 arasında yeni yazarlar yetişmiştir. Daha önce yazmaya başlayanlardan bazıları da ön plana çıkıp adlarını duyururlar. Yeni konular ve temalar işlenmeye başlanır. Ekonomik durum ile ahlak ilişkisi, sarsılan değer yargıları, orta sınıf halkın sıkıntıları, aydınların toplumdan kopukluğu bu dönem oyunlarının başlıca temalarıdır. Değerlerin değişimi çeşitli açılardan ele alınır. Bazıları eski değerlerde değişim yapılmasından yanadır. Eski değerle>re sahip çıkanlar ise batı hayranlığını züppelik ve kaynağımıza yabancılaşma olarak değerlendirirler.
Bu dönemde eser veren yazarlar şunlardır Nazım Kurşunlu, Mahmut Yesari, Haldun Taner, Cevat Fehmi Başkut, Reşat Nuri Güntekin, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Orhan Asena. Refik Erduran, Selahattin Batu, Necati Cumalı, Aziz Nesin, Ahmet Kutsi Tecer vb.
1960 sonrasında oyunlar tema olarak çeşitlilik kazanır ve zenginleşir. Köy ve kasabalara ilgi artmış, halkın sorunları dile getirilmeye başlanmıştır. Yazarlar, ekonomik düzensizlikleri sıkça sergilerler. Ekonomik ve ahlaksal sorunlar, çoğu kez birbirinin nedeni olarak görülür. Sorunların nedenini kültürel yetersizlikle açıklamaya çalışanlar da vardır. Bu yetersizlik aydınların sorumsuzluğu ve halkın bilinçsizliğidir. Bilinçsizlik de kalkınmayı engelleyen bir ortamı yaratır.
Tiyatro yazarlarımız, bu dönemde sadece sorunları ortaya koymakla kalmaz, zaman zaman bunların çözüm yollarını da önerirler. Yeni toplumsal ülküler.ekonomik çözümler savunulur. Halkın bilinçlenmesi, aydınların sorumluluklarının bilincine varması, bütün dengesizliklerin ve bozulmuşluğun çözümü için önemlidir.
1960 ve sonrasında eser veren yazarlardan bazıları şunlardır: Orhan Asena, Refik Erduran, Güngör Dilmen Kalyoncu, Oktay Rıfat. Cahit Atay. Necati Cumalı, Suat Tazer, Recep Bilginer, Sabahattin Engin, Adalet Ağaoğlu, Çetin Altan, Turgut Özakman, Cevat Fehmi Başkut Melih Cevdet Anday Turan Oflazoğlu. Mustafa Necati Sepetçioğlu, Rıfat Ilgaz, Orhan Murat Arıburnu, Haldun Taner, Bekir Büyükarkın. Necip Fazıl Kısakürek, Aziz Nesin, Vasıf Öngören vb.


- Alıntıdır -

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

3 Nisan 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
4 Nisan 2006 / Misafir Edebiyat
1 Ocak 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
26 Eylül 2011 / Misafir Soru-Cevap