Arama

Od - İskender Pala

Güncelleme: 24 Mayıs 2012 Gösterim: 7.901 Cevap: 0
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
24 Mayıs 2012       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Od - İskender Pala

Sponsorlu Bağlantılar
iskender pala od isimli kitabı ile okuyucularına yeni bir macera içine sürüklüyor.Kitabın genel konusu Yunus Emre ve aşk ağırlıklı bir konusu var.”Od” nedir ? Bu insanlardan bir tanesi de tarihimizin en önemli isimlerinden olan Yunus Emre dir.Yunus Emre bizlere gerçek aşkı anlatan şiirleriyle adeta ders vermektedir.İSKENDER PALA bu kitabında gerçek aşk ile kavrulan bir aşığın hikayesini okuyacaksınız bu kitapta. Bir çırpıda okuyabileceğiniz bu eser çok yalın bir dil ile yazılmış. Yalınlığın altında ise derin bir konu size eşsiz bir anlatımla aktarılıyor.Aşkı en iyi yaşayanlardan ve onu yaşatanlardan birisini konu alan bir kitap.

iskender pala od 1317803863

Yunus Emre’den Bir Yazı;


Biliyorum,

“Biz bu ilden gider olduk,

kalanlara selam olsun,” demişti…

Yine Biliyorum,

“Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun.” Demişti…

Ve Sevgili’ye gittiği o geceden sonra adının dilden dile,

Aşkının gönülden gönüle dolaştığını da biliyorum…

Şimdilerde ona kimisi Âşık Yunus, Miskin Yunus…

Derviş Yunus…Varsın onu da desinler.

Ve Türk yurtlarında, onu en çok “Bizim Yunus” diye çağırırlar.

Biliyorum…

Ten fânidir, can ölmez

Çün, gitti geri gelmez

Ölür ise ten ölür

Canlar ölesi değil

Her yazdığı romanla yüz binlerin kalbini feth eden İskender Pala yeni romanı OD ile yeniden okurlarını selamlıyor. Od bir Yunus Emre romanı. Gök kubbemizin her zaman parlayan ve hep çok sevilen, şiirleri gönülden gönüle dolup dilden dile dolaşan Yunus Emre, bu kez ODun ana kahramanı. İskender Palanın ilim ve kültür adamı olmasının yanında, yazar kişiliğinin imbiğinden geçirilerek aşkın tahtına bir kez daha oturtuluyor. 13. yüzyılın her bakımdan kavruk ve yanıp yıkılan ortamına Yunus Emrenin gelişi tarihi atmosfer içerisinde hakiki anlamına kavuşturuluyor. Yıkıntılar ve yangınlar içinden bir gönül ve bir insanlık anıtının inşa edilişi cümle cümle anlatıyor ve elbette kalbe dokuna dokuna yol alıyor. Romanın her sayfasında Yunusun hamlıktan saflığa geçişi okunuyor. Biliyorum, Biz bu ilden gider olduk, kalanlara selam olsun, demişti; Yine Biliyorum, Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun. Demişti; Ve Sevgiliye gittiği o geceden sonra adının dilden dile, Aşkının gönülden gönüle dolaştığını da biliyorum. Şimdilerde ona kimisi Âşık Yunus, Miskin Yunus; Derviş Yunus;Varsın onu da desinler. Ve Türk yurtlarında, onu en çok Bizim Yunus diye çağırırlar. Biliyorum; Ten fânidir, can ölmez Çün, gitti geri gelmez Ölür ise ten ölür Canlar ölesi değil

Kitap Hakkında;
Roman, Molla Kasım ile başlıyor. Yunus Emre’nin şiirlerinde karşılaştığımız Molla Kasım, Yunus’la birlikte kendisini de zamanın terazisinde tartıyor. “OD”, 13. yüzyılın karmaşasında Anadolu’yu sabır, aşk ve inanç mayasıyla kuranların da hikâyesi bir bakıma. Gönül erleri, aşkla yoğrulurken Anadolu’yu da yoğuruyorlar. Hacı Bektaş Veli, Mevlânâ, Yunus Emre, Barak Baba, Temür Alp Ata, Satı Nine, Tapduk Emre… Dahası, Hasan Sabbah’ın adamları, Moğollar, Haçlılar, Dervişler, Abdallar… İnsan insana, zaman zamana, ses sese, aşk aşka, kılıç kılıca karşı. Bazen ayrı, bazen bir. Anadolu varlığı elmas bir mücevher haline gelinceye değin süren çalkantı, döne dolana Yunus’u var ediyor. Romanda Yunus Emre’nin Yunus Emre olmasında Hacı Bektaş ve Mevlânâ’nın yankılarını da buluyoruz. Yunus Emre’nin Sitare, diğer ismiyle Elif’e duyduğu aşk da önemli bir yer tutuyor romanda. Yunus, Sitare’sini erken yaşta yitirir. Ebedi aşk, ilahi aşkın eşiği Sitare’nin gözleri, elleri ve sesindedir. Oradan şiire gidecektir Yunus Emre. Dağlar ile taşlar ile çağırmanın sırrına erecektir. Yunus, romanda çok sevdiği oğlunu da kaybeder. Yazar, Yunus’un acısıyla zamanın ve coğrafyanın acısını birleştiriyor “OD”da.

Haçlı istilacıları, Moğol askerleri, hırsızlar, uğursuzlar, Alamut fedaileri Anadolu’yu bir mezar soyguncusu gibi deşer dururken, alttan alta gönlün ve aşkın saati büyük insanlık düşüncesine doğru çalışmakta, zemberekler gerilmekte, güneş büyük doğuşuna hazırlanmaktadır. Anadolu bozkırlaşırken mana erlerinin sayısı artmaktadır. Zulüm ve acı kol gezerken aşk ve şiir yeşermektedir. İskender Pala, Yunus adında garip bir kişinin hikâyesini anlatırken, o garip, yalın ve sıradan hikâyenin, geleceğin kuruluşunda oynadığı kritik rolü de işaretlemiş oluyor. Yunus ile birlikte sadece bir büyük şiir gelmez, büyük bir insanlık fikri de gelir. “Ben gelmedim kavga için…” diyen şair, sadece kendi gönlünü kurmaz, gelecekteki insanlığın da gönlünü kurabilecek şiirler yazar.

İskender Pala, yeni kitabı ‘OD, Bir Yunus Romanı’ ile okuru 13. yüzyıl Anadolu topraklarında şehirden şehre, dergahtan dergaha, gönülden gönüle savuruyor.

Bütün suç Molla Kasım’ınmış meğer. E kendisi itiraf etti işte; açık seçik söyledi, af diledi. ‘Beğenmedim yaktım’, ‘Beğenmedim suya attım’ dedi. ‘Eğer iki bin küsur şiir kaybolduysa; suçlusu benim.’

Sonra kendini affettirmek için oturup bir kitap yazdı. Açık açık da ekledi: ‘Şimdi anlatacağım şeyleri yaşamamış olsaydım, Bizim Yunus’u anlatan bu kitap size ulaşmayabilir, bunun yerine Yunus’un iki bin kadar şiirini daha okuyor olabilirdiniz.’ Tam da böyle dedi.

Molla Kasım’ın ‘Bizim Yunus’ dediği, bizim ‘Yunus Emre.

Ve belki de asıl soru şu; Yunus, ne kadar Bizim Yunus gerçekte? Yazar İskender Pala ‘OD’u yazmasaydı, Molla Kasım’ın dilinden Yunus’u anlatmasaydı, pek çok kişi için ‘Aşkın aldı benden beni/ Bana seni gerek seni’ diyen ozan belki de hep ‘Yunus Emre’ olarak kalacak, ‘Bizim Yunus’ olmayacak, olamayacaktı. Oysa İskender Pala’nın satırlarından sonra Yunus Emre benim için ete kemiğe büründü ve derviş Yunus, ‘dünya kokulu Yunus’ geldi, evimin başköşesine, yüreğimin en derinine oturuverdi.

GECİKMİŞ BİR KAVUŞMA

Benim için nasıl gecikmiş bir kavuşmaysa bu, inanıyorum ki çoğu okur için de öyle olacak. Ben nasıl kitabın her sayfasında, her yeni bölümünde ve her tılsımlı karakterde ‘Yunus Emre hakkındaki ne çok şeyi unutmuş, ne çok şeyi hiç bilmemişim’ demekten alamadıysam kendimi, aynı duygularla siz de sarsılabilirsiniz sevgili okur, hazırlıklı olun. Öyle ya, haydi samimi olalım, Yunus Emre hakkında bilgimiz ne kadar? Okullarda öğretilenlerden neleri hatırlıyoruz? Bu toprakların yetiştirdiği Derviş Yunus’un doğduğu, yaşadığı, öldüğü yeri özel ilgi duyup da araştıranlar dışında bir defada kaç kişi söyleyebilir? Ya şarkıya söz olmuş şiirlerinden gayrı ezbere kaç şiirini okuyabiliriz? Okul kitaplarının tekdüze cümleleri, Bozkır’ın çalkantısında sürüklenen Yunus’un peşine takabilir mi bizi?

Peki, kitapta Molla Kasım’ınmış gibi görünen İskender Pala’nın kelimeleri Yunus’a yazılmış bir hayat mıdır, yoksa Yunus’un kendine yazdığı hayat mı? Belki ikisi birden ve hatta topyekun bu toprakların, Anadolu’nun hikayesi mi?

‘Hepsi’ demek en doğrusu galiba…


Bu kitap ‘Yunus’la gecikmiş bir kavuşma, Yunus Emre’nin bundan böyle ‘Bizim Yunus’ olmasıdır okur için.

Öyleyse gelelim İskender Pala’nın kitabına.


‘OD’daki hikayeyi Yunus Emre’nin şiirlerinden tanıdığımız bir başka ozan Molla Kasım anlatıyor. Yok, durunuz sevgili okur, eksik söylüyorum; düzelteyim, Molla Kasım ‘Yunus’un Yunus Emre oluş hikayesini anlatıyor.’

Yok, yine olmadı, belki şöyle yazmalıyım, ‘Molla Kasım, Yunus’un dervişliğe yürüyüşünü, Anadolu Bozkırları’nda oradan oraya savruluşunu anlatırken bir yandan da bu toprakların tarihi dokusunu gözler önüne seriyor.’ Hah, böyle daha iyi oldu.


Öyle ya, işte 13. yüzyıl Anadolu topraklarındayız. Horasan’dan Anadolu’ya ‘bir arayış’ la sürüklenmişiz. Tarih kitaplarında görüp belki çoktan unuttuğumuz Alamutlular, Moğollar, Haçlılar, Bizanslılar, Türkmen boylarıyla, Araplarla, Selçuklu ve nihayet Osmanlı ile birlikteyiz.

Sevgiliye duyulan aşk, ölüp giden oğulun acısı, bir diğer oğula duyulan özlem, kararsızlıklar, vicdan azapları, Yunus’u Yunus yapan dergah eğitimleri ve nihayet ilahi aşkı arayışı anlatan sayfalarda, Yunus’un derviş Yunus oluşunun destansı bir anlatımıyla iç içeyiz. İskender Pala ‘OD’da savaş, istila, ölüm ateşiyle ‘kavrulan’ ruhları, Anadolu derviş dergahlarında avutup, örselenen yürekleri buralarda tedavi ederken dergahlardayız işte. Bakmayın siz Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Tapduk Emre dergahlarına Yunus’un varıp çile doldurmasına; asıl okurdur o eşiklerden içeri adım atan, satırlarda.

‘Ben derken sen demenin yüceliğine doğru yapılan yolculuğa’ Yunus’la birlikte çıkan da okurdur, ‘Anadolu bozkırında birinin külünün diğerini ısıttığı zamanlarda, madde ile mana dengesini’ kurma telaşını duyan da. İçimizdeki Yunus, İskender Pala’nın kelimeleriyle dile geliyor. Yunus’unmuş gibi görünen sorular bizim aslında, arayış da, yakarış da bizim. Pala, kendine has anlatımıyla romanına tasavvufi bir değer katmış. Üstelik anlattığı dönemdeki Anadolu topraklarının coğrafyasını, topluluklarını, kavimlerini, gelenek, göreneklerini de paylaşmış.

Kitabın göz önündeki kahramanı Yunus Emre iken gizli kahraman hep Anadolu ve Anadolu insanı olmuş. Moğal istilacılarının (OD’daki Çekikgözler), Haçlıların ve Bizans’ın arasında var olma savaşı veren Anadolu insanı. Ama dikkat, ‘OD’ bir biyografi kitabı değil, hayır.

Bakmayın siz Yunus’un ‘Derviş koyundan yavaş gerek’ demesine; içinizde onun 80 küsur yıllık yaşamını son sürat okuyup öğrenme arzusu doğuyor. An geliyor ‘Sesi kısıp, sözü yükseltme’ telaşına düşüyorsunuz, an geliyor ‘Ben ağlarım yane yane/ Aşk boyadı beni kane/ Ne akilim ne divane/ Gel gör beni aşk neyledi’ diyen derviş Yunus’un sevgiler arasında tercih yaparken yaşadığı ıstdırapla kendi içinizde hesaplaşıyorsunuz.

Kitabın bence bir gizli kahramanı daha var; o da sizsiniz sevgili okur. Şaşırmayın, Yunus’un kendisini anlattığı her kelimede, her sınanışta kendinizi bulmanız mümkün. Bunun için kitabı belki birkaç kere okumak gerekebilir, her okuyuşta yeni bir yanınızı, duygunuzu, inancınızı keşfedebilirsiniz. Bu topraklarda asırlar boyu sürüp giden yaşamları ve kavgaları bir ozanın hayatı üzerinden bir kere daha gözden geçirmek, günümüzü anlamaya ve doğru değerlendirmeye yardımcı da olabilir.

İskender Pala’nın kelimeleriyle Yunus’un peşinde, bozkırın çalkantısında savrulurken bir de bakmışsınız, ‘Dünyayı kendimden esirgediğim sanılmasın, hayır, kendimi dünyadan esirgeme çabasına düştüm’ diyen Bizim Yunus’un elinden tutuvermiş, onun şiirlerini topladığı ‘Risaletü’n Nushiyye’nin sayfalarına yönelmişsiniz.

YUNUS’UN KAÇ ŞİİRİ VAR?
Yunus Emre’nin kaç şiiri olduğu hep tartışılmıştır. Bu tartışmaya kitapta Pala’nın kelimeleriyle Yunus bizzat şöyle son veriyor:

- Hey azizler azizi Yunus Emre’m, şiirleriniz?
- Sevgili için söylenmiş sözlerdir, sevgiliye hediyedir.
- Kaç adettir hiç bilir misiniz?
- Sevgiliye gidecek hediyeyi saymak yakışık almaz, öyle değil mi?


Kitaptan ilk cümle:
Her bilenden ziyade bilen bulunur. Bunu tecrübeyle öğrendim. Her şeyi bildiğimi zannettiğim zamanlar da artık geride kaldı. Ne var ki, eski bilgiçliğim ağır bir bedel ödememe neden oldu ve bu yüzden tarih benim adımı ‘her şeye karışan çokbilmiş bir ukala’ olarak kaydetti. Oysa size anlatacağım o günün hikayesinden sonra hayata ve eşyaya bakışım değişmişti. O günden sonra bildiğimi unuttum, unutarak yeniden bildim. Bilgi ile hikmetin, malumat ile irfanın ayrımına vardım ve geri kalan hayatımı asla bilgiçlik taslayarak yaşamadım.

OD – BiR YUNUS ROMANI

Ayrıca bakınız.=)İskender Pala


"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

20 Temmuz 2007 / NihLe Edebiyat tr
18 Mayıs 2014 / Misafir Cevaplanmış
9 Ocak 2013 / Misafir Soru-Cevap
16 Nisan 2014 / ozkanx123 Soru-Cevap
24 Mayıs 2012 / Misafir Soru-Cevap