Arama

Türkiye'de Turistlik Yerler ve Turizmi Etkileyen Faktörler

Güncelleme: 15 Şubat 2012 Gösterim: 77.271 Cevap: 2
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
23 Kasım 2007       Mesaj #1
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
TURİZM
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel ve psikolojik değişmeler, alışkanlıklar ve ihtiyaçlar üzerinde büyük etkiler yaratmış; bunu sonucu olarak uluslar arası düzeyde yaygın bir turizm hareketi doğmuştur. Böylece, turizm olgusu günümüzde ulaştığı boyutlar sayesinde, sanayileşme veya uluslararası ticaret gibi önemli ve sürekli bir sektör özelliğine sahip olmuştur. Turist çekme ve turiste hizmet etme bilimi, sanatı ve ticareti olarak tanımlanan turizm; ulusal ve uluslar arası düzeyde kazandığı dev boyutlarla, yatırımları ve iş hacmini geliştiren, gelir yaratan, döviz sağlayan, istihdam alanları açan, sosyal ve kültürel hayatı etkileyen önemli toplumsal ve insancıl fonksiyonları başaran bir nitelik kazanmıştır.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu nitelik dünyada turizme yönelik ulusal ilgiyi arttırmış; turizmden beklentileri olan ülkeleri bu endüstrinin geliştirilmesine yöneltmiştir. Dövizin turizm yoluyla elde edilmesine yönelik faaliyetler, bu sektörün milli ekonomide önem kazanması sonucunu doğurmuştur. Turizmin özellikle gelişmekte olan ülkelerin ödemeler dengesine yaptığı olumlu katkı, ekonomik yönden turizmin yararlarını en önemli göstergesi olmuştur.

İnsanları turistik hareketlere ve faaliyetlere yönelten iç ve dış faktörler

İnsanları turistik hareketlere ve faaliyetlere yönelten faktörler çok çeşitlilik göstermektedir. Özellikle günümüz turizm hareketlerinde bu çeşitliliği oluşturan sebeplerin sayısı çok fazladır.

İç faktörler
Turizm olayının özünde bulunan, insanları seyahat ve konaklamaya yönelten temel dürtüler olarak tanımlanabilir. İnsanların gelir düzeyleri yükseldikçe ve sosyal devlet ilkeleri doğrultusunda ilerleme sağlandıkça, turizmin temelinde bulunan yer değiştirmeler, turizm ihtiyacını karşılamaya yönelik iç faktörler niteliğini kazanmaktadır. Bu faktörlerin başlıcaları şunlardır:
İş
Dünyada ekonomik ilişkilerin yoğunlaşarak gelişmesi milyonlarca insanın iş amacıyla seyahat etmesine sebep olmuştur. Örneğin, meslek alanındaki yeni gelişmeleri izlemek veya bir işi.
Merak
Turizm hareketlerini diğer yer değiştirmeler ve hareketlerden ayıran temel niteliği, başka yerleri ve toplumları görmek merakıdır. Turistler bu nedenle ülkenin kendine has özelliklerini görebilecekleri bir deve kervanını, bir dağ köyünün evlerini, yaşam biçimini, insan ve doğa manzaralarının bulunduğu yerler gibi bölgelere giderler. Turistler bu nedenle ülkemizde en çok İstanbul, Bodrum, Efes Bergama, Didim, Göreme, Antalya, Pamukkale, Nemrut, gibi tabii ve tarihsel bakımdan zengin olan yerleri gezerler.
Din
Tanrıya ibadet ve inanç konusunda insanların yöneldikleri yola din denmektedir. İnsanlar daima inandığı dini liderinin doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı yeleri görmek ister. Bu inançla kutsal yerleri, mâbetleri ziyaret etmeyi dini görev olarak kabul etmektedir. Müslümanların Mekke ve Medine’yi, Hıristiyanların Efes’teki Meryem Ana Evini ve Roma kentindeki Vatikan Sarayını ziyaret etmeleri gibi.
Kültür, Eğitim, Öğretim
Kültür ve eğitim, insanları turistik harekete yönelten faktörlerin başında gelmektedir. Bazı ülkeler, kültür ve eğitim turizminden büyük döviz kazancı sağlamaktadır. Örneğin; Paris kenti sanat ve kültür dünyasındaki yeri ile turistik ziyaretlerin merkezi olmuştur. Londra, ünlü üniversiteleri, çeşitli eğitim kurumları, yaz okulları ve araştırma enstitüleri ile dünyanın pek çok ülkesinden her yıl öğrenim içi binlerce öğrenciyi çekmektedir.
Dinlenme ve Eğlenme

Gezerek eğlenmek ve dinlenmek çok eski bir kültür kalıbıdır. Çağdaş toplumsal ve kültürel koşullar, gezerek eğlenme ve dinlenme anlayışını daha da yaygınlaştırmıştır. Turizm faaliyeti bunun bir görünümüdür.
Spor
Spor turizmi her geçen gün büyük bir önem kazanmaktadır. Olimpiyatlar, uluslar arası sportif karşılaşmalar, binlerce insanın seyahat etmesine sebep olmaktadır.
Tedavi (Sağlık)
Turizm önemli faktörlerinden biri tedavi ve sağlıktır. Kaplıcalar, içme suları, şifalı sular çamur banyoları
Diğerleri
Snobizm (başkalarına özenme), dost ve akraba ziyareti, toplantılara katılma.

Dış faktörler

Günümüzde gelişmiş tanıtma araçları ve teknikleri sayesinde, ülkeler kendi turistik potansiyelini tüm dünyaya tanıtmakta ve turizm hareketlerini geliştirmektedirler. Yoğun tanıtma, reklam, pazarlama ve halkla ilişkiler çalışmaları sayesinde turizm hızla gelişmekte, her yıl sayısı giderek artan sayıdaki insan, ulusal ve uluslar arası turizm hareketlerine katılmaktadır. Yeni turizm bölgelerinin turizme açılması ile de turizmin boyutları büyümektedir.


TÜRKİYE’NİN TURİZM POTANSİYELİ

Yurdumuz tabiî güzellikleri, tarihî eserleri, eşi bulunmayan sanat yapıları ile turizmin gelişmesi için birçok ülkeden daha büyük imkânlara sahiptir. Uzunluğu 8000 km’yi aşan kıyılarımız boyunca, yer yer ormanların deniz kenarlarına kadar indiği çok güzel plajlar birbirini izler. Ege ve Akdeniz kıyılarımızda yazlar uzun ve güneşlidir, yıllık ortalama güneşlenme süresi birçok ülkelerden daha uzundur. Buralarda deniz suyunun sıcaklığı 6-8 ay süreyle 20 derecenin üzerindedir. Bu kıyılarız, özellikle Avrupa’nın soğuk, sisli ve yağışlı yerlerde yaşayanlar için ideal bir tatil yeri, âdeta bir cennettir. Ürgüp-Göreme-Nevşehir yöresinin benzeri olmayan peri bacaları, kaya içine oyulmuş eski kiliseleri, yeraltı şehirleri turistlerin ilgisini çeker. Denizli yakınındaki Pamukkale; Adıyaman’ın kuzeydoğusundaki Nemrut Dağı; göllerimiz, yaylalarımız, ormanlarımız; genç volkanik şekiller yurdumuzun turizm potansiyelini arttırır. Ayrıca Türkiye , tarihte birçok uygarlıkların kurulduğu bir ülkedir. Bu sebeple yurdumuz, tarihi kent kalıntıları, çeşitli uygarlıklara ait sanat yapıları, çok kıymetli eserlerin sergilendiği müzeleri, renkli folkloru ve dünyaca ünlü yemekleri ile eşine pek az rastlanan, hatta eşi olmayan bir ülkedir.

a) Türkiye’de Turizmin Başlaması
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkiye’de turizm hareketleri yabancı din adamı, serüvenci ve antika kaçakçılarının çeşitli amaçlarla ülkeye gelmeleriyle sınırlıydı. 18. Yüzyılda yabancı ülkelere gezilere çıkmaya başlayan zengin ve soylu İngilizler’in uğradığı yerler arasında İstanbul da bulunuyordu. 1883’de Avrupa’nın ilk kıtalar arası ekspresi olan Şark Ekspresi sefere kondu. Bu tren Paris’ten kalkıyor, çeşitli Avrupa ülkelerinde birkaç önemli kentte kısa molalar vererek İstanbul’a ulaşıyordu. Şark Ekspresinin işleticisi Wagon-Lits şirketi, 1892’de İstanbul’da açılan ve Türkiye’nin ilk çağdaş oteli olan Pera Palas’ın ortaklarındandı. Yabancı (özellikle de İngiliz) demiryolu şirketleri bu ve benzeri yollarla Türkiye’ye yönelik bir turist hareketinin başlamasına katkıda bulundular. İngilizlerin yabancı ülkelere düzenledikleri toplu geziler pek çok ülkede Bristol ve Kent gibi ingiliz adları taşıyan otel ve caddelerin yaygınlaşmasına yol açtı. Nitekim, 19. Yüzyıl sonlarında İstanbul’da açılan ilk otellerden biri Bristol Oteli’ydi.

b) Doğal Güzelliklerin Değerlendirilmesi

Türkiye’nin coğrafi ve jeolojik özellikler taşıyan tabiî varlıkları, turizm açısından çok çeşitli çekiciliklere sahiptir.
Ülkemizdeki belli başlı tabiî harikalar arasında Nevşehir’deki Ürgüp Peri Bacalarını ve Göreme’deki açık hava müzesi içinde yer alan kaya kiliselerini, Ihlara Vadisini, Pamukkale, Hierapolis harabelerinin yanında bulunan kalker traveltenleri, Antalya, Düden, Erzurum, Tortum ve Manavgat Şelalelerini, Manyas-Kuş Cennetini, Bolu-Yedi Gölleri, Kuşadası-Dilek Millî Park’ı sayabiliriz.
Ülkemizin sahip olduğu çeşitli iklim türleri ve bunun sağladığı olanaklar, ülkemiz turizmi açısından eşsiz bir tabiî bir zenginlik oluşturur.
Akdeniz, Ege, Marmara denizi kıyıları sahip olduğu iklim tipiyle , güneş ve deniz banyosu kürlerine, yaz sporlarına; Uludağ, Erciyes gibi turizm merkezleri ise, kış sporlarına uygun olanaklar sağlayan yerlerdir.
Ülkemizde aynı anda dört mevsim birden yaşamak ve her mevsimin güzelliklerini ayrı ayrı görmek mümkündür. Yazın karlı tepelere sahip dağlarıyla, ormanlarıyla, gölleriyle ırmakları ve üç tarafı çevrili denizleriyle ülkemiz, aynı anda hem kış, hemde yaz sporlarının yapılabilmesine olanak sağlayabilen zenginliklere sahiptir.
Her ülkeye nasip olmayan bu iklim türleri, ülkemizi turistlik açıdan önemli ve çekici bir konuma getirmektedir. Dış ülkelerden gelen turistler için ülkemiz, nisan ayından kasım ayına kadar devam eden güneş ve deniz mevsimine sahiptir.
Şifalı sular ve kaplıcalar, turistleri özellikle sağlık amacıyla çeken, tabiî çekicilikler arasındadır. İnsanlar, eski çağlardan beri hastalıklarına şifa bulmak amacıyla bu tür tabiî kaynakların bulundukları yerlere seyahat etmişlerdir.
Bu kaynaklarda kurulan çeşitli termal tesisler sayesinde, doğadan tıp alanında yararlanılmakta, aynı zamanda sağlık turizmi açısından da ekonomik kazanç sağlanmaktadır.
Ülkemiz kaplıca ve şifalı sular açısından son derece önemli kaynaklara sahiptir. Türkiye’nin coğrafik şekli ve jeolojik yapısı uygun iklimiyle birleşerek, termal kaynaklar açısında zengin bir potansiyel ortaya çıkarmıştır. Ülkemizde termal kaynak sayısı 2000’i aşmaktadır. Ancak bu kaynaklardan turizm açısından yeteri kadar yararlanıldığı söylenemez.

c) Tarihi eserlerin değerlendirilmesi

Anadolu Yarımadası Asya ile Avrupa arasında bir köprü konumundadır. Bu konumu nedeniyle tarih boyunca birçok göç dalgası Anadolu’dan akıp gitmiş, göç eden kavimlerden bir bölümü bu topraklardan yerleşerek zengin bir kültür birikimi bırakmıştır. Bu kavimlerin sayesinde Anadolu uygarlıkların beşiği haline gelmiştir. Anadolu’da bilinen ilk uygarlığın yaratıcısı Hititler’dir. Onları Urartular, İyonyalılar, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler takip etmiştir. Bugün açık hava müzeleri diye adlandırdığımız bölgeler bu uygarlıklar zamanından günümüze kadar gelen şehir kalıntılarıdır. Bu uygarlıklardan sonra Anadolu’yu egemenliği altında bulunduran Bizans İmparatorluğu, Selçuklu Devleti’nin, Anadolu Türk Beylikleri’nin ve Osmanlı Devleti’nin zamanlarında burası oldukça zenginleşmiş ve dünyanın sayılı yerlerinden biri olmuştur.
Turistik açıdan önemli kültür ve sanat varlıkları kapsamında, eski mimari şekil ve özelliğini koruyan sanat şehirleri, tarihsel ören yerleri ve eserler, anıtlar, müzeler bulunmaktadır. Arkeolojik kazılardan elde edilen yapıtların korunup sergilenmesi amacıyla yurdun bir çok köşesinde çeşitli müzeler bulunmaktadır.

d) Turizmin ülke ekonomisine katkısı

Turistlerin bir ülkede yaptıkları harcamalar, sektördeki ücretleri ve diğer ekonomik alanlardaki gelirleri oluşturmaktadır. Turizm sektörü, birçok faaliyet kollarıyla yakın ilişkili olduğu için, turizm gelirleri diğer birçok mal ve hizmetin ihracatından daha çok olumlu sonuçlar yaratmaktadır. Örneğin, turizm, otellerde, lokantalarda, kahvehanelerde seyahat acentalarınde, ulaştırma alnında, şenliklerde,dinlendirici spor ve faaliyetlerde, özel veya kamu satış yerlerinde, kısacası turistlerin para harcadığı her yerde çalışan kişilere belirli gelirler sağlamaktadır.
Türkiye’de turizm sektörü alanında, planlı döneme kadar, belli bir turizm politikası ortaya konmamıştır. Bazı kurum ve kuruluşlar kendi imkan ve amaçları çerçevesinde yürütmeye çalışmışlardır. Planlı dönemden sonra ise bu amaçla kurulan Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), Otelciler Birliği, Turizm Geliştirme Vakfı (TUGEV), Türk Tanıtım Vakfı (TÜTAV), gibi kuruluşlar önemli görevler üstlenmişlerdir. 90’lı yıllarda, elde edilen turizm gelirleri ise istenilen hedefe gittikçe yaklaşmaktadır.

Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
beşiktaşlım - avatarı
beşiktaşlım
Ziyaretçi
21 Ekim 2009       Mesaj #2
beşiktaşlım - avatarı
Ziyaretçi

Türkiye'de Kıyı Turizmi

Sponsorlu Bağlantılar
Türkiye'de gerek yerli gerekse yabancı turistlerin en çok yöneldiği alanlar kıyı kesimlerdir. Genellikle yaz aylarını kapsayan ve deniz turizmi olarak adlandırılan bu turizm şeklinde ülkemizin toplam 8300 km. yi bulan kıyılarında farklıkullanım tipleri de gelişmiştir. Yurdumuzun genellikle Güney Ege ve Batı Akdeniz kıyıları yabancı turistlerin rağbet ettiği konaklama tesisleri (otel, tatil köyü, vb.) ile yoğunluk kazanırken Marmara ve Karadeniz kıyılarında yerli turistlerin yaptırdığı ikinci konutlar ağırlık kazanır.
Ülkemizin kıyılarına bir bütün olarak bakıldığında hemen hemen tüm dünya deniz ve okyanus kıyılarında görülen şekilleri bünyesinde topladığıgörülür. Ancak tesislerin yapılmasına ve denize girmeye uygun olan plajlı kıyıların geniş yer tuttuğu, bunların özellikle denize girme süresi uzun olan (hava sıcaklığı, güneşlenme süresi ve deniz suyu sıcaklığı) Ege ve Akdeniz kıyılarında koy ve körfezler dahilinde geniş bir uzanış gösterdikleri dikkati çeker.
Yurdumuzun Ege kıyılarında İzmir'in kuzeyinde kalan kesim ikinci konutlar ile tarım alanları aleyhine çarpık bir yapılaşma gösterirken, İzmir'in güneyinde yer alan Çeşme İzmir'de oturanların oluşturduğu ikinci konutlar ve Altınyunus gibi konaklama tesisleri ile yerli ve yabancı turistleri ağırlar, Kuşadası ve Foça ise çoğunlukla yabancıturistlere hizmet veren konaklama tesisleri ile dikkati çeker. Çarpık yapılaşmanın en kötü örneği olan Bodrum ise özellikle gece eğlenceleri nedeniyle hala yerli ve yabancı turistleri bünyesine çekebilmektedir. Bodrum'a göre turizme geç başlayan Marmaris'te genellikle büyük otellerin yer aldığı bir konaklama biçimi hakim olup, aşırıyapılanma nedeniyle Bodrum gibi kalabalıklaşmaya başlamışbir tatil kasabamızdır. Buna karşılık Datça kıyılarıhenüz bozulmamışkıyılarımız arasındadır.
Son derece doğal güzelliklere ve turkuvaz renginde bir denize sahip olan bu kıyılarımızın gelişememiş olmasında bozuk karayolunun büyük etkisi vardır. Yurdumuzun Ege kıyılarında son yıllarda gündeme gelen Bergama'da siyanürlü altın arama çalışmaları ve bir türlü çözülemeyen Gökova termik santralısorunu çevre kirliliğine aşırı duyarlı yabancı turistleri olumsuz yönde etkilemektedir. Datça kıyılarıgibi turkuvaz rengi denizin, çok sayıda koy ve körfezin yer aldığı Akdeniz kıyılarıda tatil köyleri ve büyük oteller ile yabancıturistlere hitap eden kesimlerdir. Ege ve Akdeniz'in ayırım noktasında yer alan doğal yapısı ve geniş kumsalı ile eşine az rastlanan "Ölüdeniz" (Fethiye), Kaş, Antalya, Kemer, Side, Alanya Akdeniz kıyılarımızda dikkati çeken alanlardır.

Ülkemizin Marmara kıyılarıise denize girme süresinin kısa oluşu nedeniyle yabancı turistlerin ilgisini çeken bir alan değildir. Bu nedenle turizm yatırımları bakımından Akdeniz ve Ege'den sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Özellikle Güney Marmara kıyılarında Yalova, Çınarcık, Gemlik, Erdek gibi yerleşim merkezleri ile Trakya kıyılarında Silivri, Kumburgaz, Tekirdağ sahillerinde yerli turistlerin yaptırdığı ikinci konutlar büyük bir yoğunluk göstermektedir. Marmara adaları da (özellikle Marmara adası ve Avşa adası) genellikle ikinci konutlar ve pansiyonlar ile yerli turistlere hitap eder. Marmara kıyısında yabancıturistlerin ilgisini çeken ve turistlerin ziyareti açısından hala önemini koruyan İstanbul ise deniz turizmi açısından değil, tarihi özellikleri nedeniyle kültür turizmi bakımından önem taşımaktadır.
Fazla girintili çıkıntılı olmayan kıyıözellikleri ile mavi ve yeşilin iç içe olduğu Karadeniz kıyılarımız ise denize girme ve güneşlenme süresinin kısalığı nedeniyle yabancıturistlerin ilgisini çekmez. Bu kıyıda yer alan Şile, Ağva, Kilyos, Akçakoca, Riva, Kastro gibi yerleşim merkezleri yerli turistlerin yaz aylarında dinlendikleri yerlerdir.
Kıyılarımızda dikkati çeken diğer bir turizm şekli de yat turizmidir. Ege ve Akdeniz kıyılarında Mavi yolculuk adı altında yatlarla yapılan bu turizm biçiminde yatların uğrak yeri olan marinalar İzmir'den itibaren Altınyunus (İzmir), Kuşadası (Aydın), Bodrum (Muğla), Marmaris (Muğla), Kemer (Antalya), Kaleiçi (Antalya) marinalarıdır. Ayrıca ülkemizin en çok turist çeken şehri olan İstanbul'da Anadolu yakasında Kalamış, Avrupa yakasında Ataköy yat limanları vardır.

Yüzey Şekilleri Turizmi

Türkiye'de turizm üzerinde çekicilik yaratan yüzey şekilleri, dağlar, çeşitli volkanik ve karstik oluşumlar, mağaralardır. Ülkemizde dağlar ve yaylalar, kış sporları, dinlenme ve sağlık bakımından turistik önem taşırlar. Dağlarımızdan Uludağ (Bursa), 1970'li yıllardan beri kış turizmi, özellikle kayak sporlarıbakımından ilgi çeken, çok sayıda büyük otelin yer aldığı bir dağımızdır. Son yıllarda kayak sporuna olan ilginin artmasıve kışaylarında da hafta sonlarıveya resmi tatillerde, ikamet edilen evin dışında sportif aktivitelerde bulunarak farklı bir dinlenme tarzının gelişmesi, Kartalkaya (Bolu), Palandöken (Erzurum), Beydağları (Antalya), Ilgaz (Kastamonu), Erciyes (Kayseri) gibi dağlarımızı da kış turizm merkezleri haline getirmiştir. Bu bakımdan Antalya yaz aylarında kıyıda denize girilirken, Beydağlarında kayak sporunun yapılmasına olanak tanıması bakımından oldukça ilginçtir. Diğer taraftan yaz aylarında bunaltıcı yaz sıcaklarından korunmak amacıyla dağlara çıkma diğer bir deyişle "yaylacılık" ülkemizin hemen hemen her bölgesinde yaygın ve gelenekseldir. Özellikle Toroslar ve Karadeniz dağlarında modern evlerin yer aldığı yaylalar vardır. Kadırga ve Zigana (Trabzon), Bektaş(Giresun), Çambaşı(Ordu), Uludağ(Bursa), Tekpınar (Antakya), Çamlıyayla (Tarsus), Gözne (Mersin) başlıca yaylalara örnek oluşturur.
Volkanik oluşumlardan doğa harikası olarak kabul edilen "peribacaları sahası" ülkemizin en önemli turistik alanlarından biridir. Nevşehir ilinde Ürgüp, Göreme, Üçhisar, Kaymaklıve Derinkuyu çevresinde yer alan çok sayıdaki peribacaları, Niğde ilinde Ihlara vadisi doğa turizmi açısından çok ilginçtir. Ayrıca bu kesimde peribacaları içine ve Ihlara vadisinin yamaçlarına oyulmuşHıristiyanlığın ilk dönemine ait kaya kiliseler, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak'dak yeraltı kentleri Zelve, Açıksaray yıkıntıları ve Hacı Bektaş-ı Veli türbesi kültür turizmine de hizmet eder.
Karstik oluşumlar içinde en ilginci ise Denizli ilindeki Pamukkale traverten taraçalarıdır. Çevredeki sıcak suların kalker araziyi eritip taşıyarak basamak biçiminde biriktirmesi sonucu oluşan beyaz görünümlü taraçalar yılın her ayında çok sayıda turisti bu yöreye çeker. Geçmişdönemlerde çevresinde yapılan konaklama tesisleri ve içinden geçen karayolu nedeniyle sularıazalan ve kararma tehlikesi ile karşıkarşıya gelen travertenler son yıllarda yapılan düzenlemeler (karayolunun kaldırılarak bu kesime beton taraçaların yapılması, travertenler çevresindeki konaklama tesislerinin kaldırılmaya başlanması) ile eskiden olduğu gibi beyaz görünümünü kazanmaya başlamıştır. Ayrıca Pamukkale çevresinden çıkan kalsiyum karbonatlı sıcak sular ile yine Pamukkale yakınındaki Karahayıt köyünde bu kez demir oksitli çıkan sıcak sular (kırmızısu) bu kesimde termal turizm veya kaplıca turizminin gelişmesini sağlamıştır. Pamukkale çevresinde çoğunlukla yabancı turistlere yönelik havuzlu lüks oteller ile dikkati çeken bu turizm şekli, Karahayıt köyünde ise banyolu pansiyonlar biçimindedir. İlkçağdan kalan kalıntılarıözellikle çok iyi korunmuşmezarla rıile dikkati çeken Hierapolis antik kenti de bu kesime ilgiyi arttıran ve kültür turizmi içinde ören turizmine hizmet eden önemli bir faktördür.

Yüzey şekilleri içinde yer alan mağaralar ise gerek kalsiyum bikarbonatlı suların içindeki kalsiyum karbonatın birikmesi sonucu oluşan sarkıt ve dikitler (İnsuyu mağarası-Burdur, Damlataşmağarası-Alanya, vb.) ile doğal görünümleri, yerleşme tarihinin ilk izlerini taşımaları (Karain-Antalya, Yarımburgaz-İstanbul, vb.), sağlık bakımından yararlı olmaları (Silifke Narlıkuyu Dilek Mağarasının astıma iyi geldiğinin kabul edilmesi) veya dini nedenlerle (St Pierre-Antalya, Eshabül Keyf-Tarsus, vb.) turistlerin ilgisini çeker. Bu mağaralardan bir kısmı turistik amaçla düzenlenmiştir (aydınlatma, yürüyüş yolları, vb.), bir kısmı ise henüz doğal görünümü bozulmamış şekildedir. Sözkonusu mağaralardan ikinci grupta yer alanlar mağaracılıkla ilgilenen turistlerin ilgisini çekmektedir. Cennet ve Cehennem gibi çöküntü çukurları, Nemrut dağındaki çeşitli krater ve krater gölleri Konya yakınındaki obruk gölleri yüzey şekillerine bağlıolarak dikkati çeken diğer doğal çekiciliklerdir.

Su Kaynakları Turizmi

Ülkemizde denizler dışında turistik amaçlı kullanılan su kaynakları göller, barajlar, akarsular, pınar, çağlayan ve kaplıcalardır. Bunlar içinde turistlerin en çok ilgisini çeken kaplıcalardır.
Ülkemizde volkanik ve tektonik arazilerde, sıcaklıkları 20 derece ve üstünde olan içinde çeşitli kimyasal madde ve metalik eriyik bulunan kaplıcalar, başta deri, romatizma ve sindirim sistemi hastalıklarıolmak üzere birçok hastalığa iyi geldiği kabul edilerek sağlık turizmine hizmet ederler. Bunlardan Bursa Çekirge, Yalova Termal, Çanakkale Kestenbol, Edremit Güre, İzmir Balçova, İzmir Seferihisar, Çeşme Şifne, Bergama Güzellik, Manisa Kurşunlu, Denizli Pamukkale, Afyonkarahisar Sandıklı, Kütahya, Bolu, Ankara Kızılcahamam ve Ayaş, Manisa Kurşunlu, Erzurum Ilıca ve Pasinler kaplıcaları en çok dikkati çeken kaplıcalardır. Ayrıca ülkemizde 2000'den fazla yerde şifalı soğuk sulardan (içmeler) tedavi amaçlı yararlanılır. Akarsular üzerinde eğimli su kırıklıkları boyunca düşen su kütlelerinin meydana getirdiği çağlayanlar da görsel açıdan oluşturduklarımanzaralar ile ilgi çeker. Bunlardan Tortum-Erzurum (48 m.), Gürlevik-Erzincan (46 m.), Düden-Antalya (40 m.), Karpuzbaşı-Adana (40-60 m.) en yüksek olanlarıdır. Ayrıca Manavgat, Kurşunlu (Antalya), Yerköprü-Konya turistlerin ilgisini çeken diğer çağlayanlardır. Göller ise çevresindeki doğal bitki örtüsü ile oluşturduklarımanzaralar, barındırdığı yaban hayatı kaynakları, rekreasyonal faaliyetler (piknik, yürüyüş, koşu, vb.) ve çeşitli su sporları (yüzme, kürek, vb.) ile çekicilik oluşturan alanlardır.

Doğal Hayat Turizmi (Bitki Örtüsü ve Yaban Hayat)

Doğal güzellikleri, tarihi ve arkeolojik değerleri, bitki ve hayvan türlerini korumak amacıyla düzenlenen milli parklar ülkemizde ilk kez 1958'de Yozgat Çamlığında gerçekleştirilmiştir. 1983 yılına kadar 270.728 ha. alanda 17 adet milli park yer alırken bu rakam günümüzde 572.395 ha. alana 23 adede çıkmıştır. Türkiye yüz ölçümünün ancak %0.7'sini oluşturan bu milli parklar içinde Olimpos (Antalya) Gelibolu (Çanakkale), Dilek Yarımadası (Aydın), Uludağ (Bursa), Spildağı (Manisa), Abant (Bolu), Yedigöller (Bolu), Ilgaz Dağı (Kastamonu), Kızıldağ (Isparta), Kuşcenneti (Balıkesir) sayılabilir.

Ülkemizde yer alan diğer milli parklar nerelerdedir?

Çoğu zaman milli parklarla eş anlamda kullanılan ormanlar, temiz hava, doğal su kaynaklarıve bitki türleri ile ilgi çekicidir. Nitekim çok çeşitli ağaç ve bitki türlerinin yer aldığı Karadeniz ormanları, Toroslardaki "Sedir" ağaçları, Marmaris-Köyceğiz arasındaki "Sığla-Günlük" ağaçları dünyanın çok az yerinde bulunan türlerdir. Ayrıca ormanlık alanlar düzenlenmiş piknik alanları ile rekreasyonal faaliyetler için uygundur.
Ülkemizin yaban hayatı kaynakları da turistlerin çeşitli biçimlerde ilgisini çeker. Yurdumuzda yaşayan bazı hayvan türleri (yaban domuzu, yaban keçisi, geyik, karaca, ayı ve bazı kuş türleri vb.) av turizmine konu olurken Manyas Kuş Cenneti, Kayseri Sultan Sazlığı, Akşehir, Beyşehir, Eber, Bafa, Ulubat, Seyfe gölleri, Silifke deltası, HotamışBataklığı, Kızılırmak deltasıpek çok kuştürünün, Foça kıyıları Akdeniz Foku'nun barındığı çoğaldığı ve beslendiği, Köyceğiz-Dalyan İstuzu kumsalı ise Caretta caretta cinsi deniz kaplumbağalarının üreme alanları olarak eko turizmin kapsamı içine girer.


Kültürel Turizm

Ülkemizin kültürel zenginlikleri doğal özellikler kadar çok ve çeşitlidir. Ülkemizde hemen hemen her bölgede farklıuygarlıkların izlerini taşıyan antik kent, tarihi eserler yer almakta, çeşitli yerlerden çıkarılan tarihi eserlerin büyük bir kısmı ise müzelerde sergilenmektedir.
Ülkemizde yerleşim hayatının çok eski tarihlere kadar uzanması ve çok çeşitli uygarlıkların yönetimi altına girmesi ören turizmine konu oluşturan antik kentlerin oldukça geniş bir sayı oluşturmasını sağlamıştır. Bu antik kentlerden Truva (Çanakkale), Bergama (İzmir), Efes (Kuşadası), Milet, Didim (Aydın), Ege kıyı bölgesinde, Kaunos (Köyceğiz), Phaselis, Perge, Aspendos, Side (Antalya), Akdeniz kıyılarında, Nemrut Dağı harabeleri (Adıyaman, son yıllarda terör olayları nedeniyle ziyaretçi sayısında büyük ölçüde azalma olmuştur.), Alacahöyük, Boğazköy (Çorum) iç kesimlerde en çok ziyaret edilen antik kentlerdir.
Ülkemizde eski devirlerde kurulmuş savaş ve depremler sonucu yıkılmış ve defalarca tekrar kurularak günümüzde insanın eseri olarak bir tepe oluşturmuş höyük adıverilen tarihi yerleşmelere de rastlanır. 800 dolayında yeri bulunmuşhöyük olan ülkemizde zaman zaman yapılan kazılardan elde edilen eserler müzelerde sergilenmektedir. Bu höyüklerden Çatalhöyük (Konya), Kültepe (Kayseri), İkiztepe (Samsun), Çavuştepe (Van) başlıcalarıdır. Ayrıca ilk yerleşim izlerine rastlanan bazı mağaralar da (Karain vb.) turistler tarafından gezilmekte ve buralardan çıkartılan eserler müzelerde sergilenmektedir.
Yurdumuzda çok sayıda tarihi eserlere de rastlanır. Bunlar kale, köprü, han, kervansaray, çeşme, camii, manastır ve benzeri eserlerden oluşur. Bunlardan Meryem Ana ile ilgili dinsel bağlantılar çok sayıda hacı adayını çekerken, Noel Baba'nın piskoposluk yaptığıDemre, tüm ulaşım zorluklarına karşın Sümela Manastırı, kaya kiliselerin yer aldığıKapadokya ve Ihlara Vadisi, HacıBektaş-ıVeli Türbesi, Mevlana Türbesi ile diğer kilise ve camiiler turizm faaliyetlerine dinsel bir içerik katar. Avrupalıve Amerikalıturistelerin en çok ilgi gösterdiği yerlerin başında gelen müzeler ise genellikle büyük şehirlerimizde toplanmıştır. Ülkemizde ilk arkeolojik müze 1891 yılında açılan İstanbul Arkeoloji Müzesidir. Bu müzemizi 1924 yılında açılan TopkapıMüzesi ve 1928 yılında açılan Ankara Etnografya Müzesi izlemiştir. Günümüzde 90 dolayında müzenin yer aldığıülkemizde turistlerin en çok ziyaret ettikleri müzeler İstanbul'da Osmanlı dönemine ait eserlerin sergilendiği Topkapı Sarayı ve müzesi, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı, Arkeoloji müzesi, Beyazıt Etnografya müzesi, Türk-İslam eserleri müzesi, Ayasofya müzesi, Askeri müze, Ankara'da Etnografya Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Hitit Müzesi, Anıtkabir Atatürk Müzesi, Konya Mevlana müzesi, Antalya'da Arkeoloji Müzesi sayılabilir. Ülkemizde çeşitli tarihlerde düzenlenen festival ve fuarlarda gerek iç turizmi hareketlendirmek gerekse tatil amacıyla gelenlerin kalışsüresini uzatarak, turizm gelir lerinin arttırılmasına çalışılır. İstanbul festivali (15 Haziran-20 Temmuz), İzmir Uluslararası Fuarı (20 Ağustos-20 Eylül), Antalya festivali (25 Mayıs-5 Haziran), Konya Mevlana Haftası (12 Aralık-17 Aralık) bunların başlıcalarıdır.

Türkiye'de Turizmin Özellikleri ve Sorunları

Ülkemizde turizm sektörü yıllar içinde sürekli gelişmektedir. Bu gelişmede ülkemizin dış tanıtım hizmetlerine önem vermesi, özellikle orta gelir grubuna hitap eden organize turların hazırladığıpaket programların büyük etkisi olmuştur. Ayrıca eğitimli personel sayısındaki artış, konaklama tesislerinin çeşitliliği (lüks otel ve tatil köylerinden, kamping alanlarına kadar gibi geniş bir yelpazenin oluşması) turizmin gelişmesindeki diğer etkenlerdir.
Ülkemize en çok turist gönderen ülkeler arasında baş sırayı 2 milyonu geçen turist sayısı ile Almanya oluşturur. Bunu İngiltere (800 bin), A.B.D. (350 bin), Fransa (320 bin) izler. Son yıllarda Rusya Federasyonundan gelen turist sayısında da (1.420.000) önemli bir artış olmuştur. Ancak Rus turistlerin ülkemize geliş nedeni, son yıllarda güney kıyılarımıza tatil amacıyla gidenlerin sayısında artışolmasına karşın, çoğun lukla alış verişe (bavul turizmi) dayanır.
Ülkemize gelen turistlerin en çok kullandıkları ulaşım sistemi havayoludur (%74), bunu karayolu (%16), denizyolu (%10) ve demiryolu (%1) izler. Türkiye'den yurtdışına çıkanlar da büyük ölçüde havayolunu (%65) kullanır. Vatandaşlarımızın en çok gittikleri ülkelerin başında Türk işçilerinin çalıştığı ülkeler (Almanya, İsviçre, Hollanda, Fransa, İngiltere vb.) gelir. Son yıllarda yurtdışına çıkan vatandaşlarımızın sayısında konut fonu gibi kısıtlamaların kaldırılmasınedeniyle artışlar olmakla birlikte 1985 yılından bu yana gelen turist sayısı, yurtdışına giden vatandaşlarımızdan fazladır.

Ülkemize gelen turistlerin kalış süreleri uzamakta bu durum ise daha çok dövizin kalmasınısağlamaktadır. Ülkemize gelen turistlerin tatil sezonu olarak yaz aylarını tercih ettikleri, yaz ayları içinde de Ağustos ayı en çok turistin geldiği aydır. Ancak son yıllarda turizm sezonu Mart-Ekim aylarıarasına uzamışhatta kışaylarında güney kıyılarımıza gelen turistler nedeniyle Aralık ayına kadar uzamıştır.
Türkiye'de ulusal gelir içinde %3.5 dolayında bir değer taşıyan turizm gelirleri (yaklaşık 6 milyar dolar) Türkiye ekonomisi üzerinde büyük önem taşır. Bu bakımdan ülkemize gelen turistlerin bıraktığı döviz miktarının, başka ülkelere giden vatandaşlarımızın döviz miktarını sürekli aşması oldukça sevindiricidir. Ülkemize gelen turistlerin çevre korumaya karşı aşırı duyarlı olması, Türkiye'nin turizm sorunlarının başında gelir. Çünkü ülkemizin kıyı kesimlerinde çok katlı yapılaşmanın artması, özellikle ikinci konutların sayısındaki hızlı artış, daha fazla tesis yapmak için turistik merkezlerin şehirleşmesi (Bodrum, Marmaris, Kuşadası, vb.), ikinci evler ve konaklama tesislerinin tarım alanlarını tahrip etmesi (Bodrum'da mandalina bahçeleri vb.), turizme açılan sahalarda katıve sıvıatıkların çevreyi tehdit etmesi bu sorunların başlıcalarıdır. Rezervasyon sorunları, kötü işletmecilik, özellikle fiyatlar konusunda turistlere çelişkili davranılması turizmi olumsuz yönde etkileyen insan kaynaklı diğer sorunlardır.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2012       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DOĞAL GÜZELLİKLERİMİZ


ALTINBEŞİK DÜDENİ

Dünyanın en ilginç mağaralarından birisidir. Toros Dağlarının altındaki bu ilginç yeraltı Dünya'sını görmek için özel hazırlık ve gereçler gereklidir. Yer altında çok sayıda mağara ve göl vardır. Bu göllerin su seviyeleri farklı olup aralarında çağlayanlar oluştururlar.
Mağaralarda dev boyutlarda sarkıt ve dikitler mevcuttur. Bu mağara ve göllerin milyonlarca yıllık bir sürecin sonucu oluştuğu bilinmektedir. Konu ile ilgilenenler ve cesur tırmanıcılar için eşi bulunmaz bir doğa harikasıdır.

DAMLATAŞ MAĞARASI

Alanya'dadır. Sarkıt ve dikitler ihtiva eder. Mağara içindeki havanın nemlilik oranı % 90 civarındadır. Tedavi amacıyla da kullanılmaktadır.

KARAİN MAĞARASI

Yapılan kazılardan, bölgenin günümüzden 50 000 yıl kadar öncede yerleşim merkezi olarak kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Türkiye'nin içinde insan yaşamış en büyük mağarasıdır.

KAPADOKYA

Bölge 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır.apadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.

FALEZLER

Antalya'nın iki büyük plajı olan Lara ve Konyaaltı arasında kalan bölgedir. Bu ilginç jeolojik yapı aynı zamanda doğal arıtma sistemi işlevi ile körfezin temizliğine önemli bir katkı sağlamaktadır.Antalya'nın iki büyük plajı olan Lara ve Konyaaltı arasında kalan bölgedir. Bu ilginç jeolojik yapı aynı zamanda doğal arıtma sistemi işlevi ile körfezin temizliğine önemli bir katkı sağlamaktadır.
Antalya ile Fethiye arasında bulunan "Likya Bölgesi", tarihi ve turistik birçok değerlerinin yanısıra Bakırdağları yöreyi tümüyle kaplayan ve kendi aralarında 4 bölüme ayrılan "BEYDAĞLARI" ile ünlüdür. En yüksek noktasının 3070 metre ile"Kızlarsivrisi" nin olduğu Beydağları "Tahtalıdağlar", "Bakırdağları", "Merkezi Beydağları" ve "Güneybatı Bölümü Beydağları" gibi alt katagorilere ayrılmaktadırlar.

Kızlarsivrisi, Bölgedeki akarsuların ortak amacı Akdeniz'e ulaşmaktadır.

SAKLIKENT

Sadece 45 km. uzaklaşılınca 3000 m. yüksekliğe ulaşan Saklı Yaylasında kurulu Saklıkent'e varılır. Kış sporlarına elverişli bir yerdir Saklıkent. Aynı gün içinde Antalya plajlarından denize girebilir ya da Saklıkent'te kayak yapabilirsiniz

İNSUYU MAĞARASI

Burdur İnsuyu Mağarası, Burdur-Antalya Karayolu üzerinde, Burdur’a 15 km. uzaklıkta bulunan ve ülkemizde turizme ilk açılan mağaradır. 597 m. Uzunluğundadır. Su yüzeyine paraleldir. İçinde akarsular ve göller bulunmaktadır.
Mağara ilk kez mağarabilimci Jeolog Dr. Temuçin AYGEN tarafından bulunmuş ve dönemin Valisi Vefik KİTAPÇIGİL’in çabalarıyla 1966 yılında turizme açılmıştır.
597 metrelik bölümü gezilebilen mağaranın içinde birbirleriyle bağlantılı irili ufaklı dokuz göl vardır. Bunlardan "Büyük Göl" adıyla anılanı 512 m2’lik alanıyla Türkiye’nin en büyük yer altı gölüdür.
Oluşumu 10 milyon yıl öncesine dayanan mağara, yukarıdan damlayan kireçli suların katılaşmasıyla oluşan kolonlar ve tavandan aşağıya sarkan kalker birikintileriyle bir saray görünümündedir. Dilek Gölü’nde bulunan dikit, 6 metrelik boyuyla Türkiye’nin en büyük dikiti ve bir doğa harikasıdır.

Nilüfer Çayı

Nilüfer İlçesi'ne adını veren ve Bursa'nın en önemli akarsuyu olan 103 km uzunluğundaki Nilüfer çayı, Uludağ’ın güney yamaçlarında 850 metre yükseklikteki 2 mağaradan çıkar. Başlangıç bölümünde adı Aras Suyu’dur. Bu su batı doğrultusunda akarken çeşitli kollarla birleşerek “Nilüfer” adını alır.
Doğancı köyü yakınlarında önüne kurulan bir barajla Bursa kent içme suyunun önemli bir bölümünü depolar. Ayrıca kentin içme suyu gereksinimini karşılamak üzere, daha yüksekte Karaıslah dolaylarında Nilüfer Barajı yapımı sürmektedir.
Antik çağ kaynaklarında adı “Odrys” çayı olarak geçen Nilüfer, Bursa Ovası’nı suladıktan sonra Uluabat Gölayağına dökülür. Bursa Ovası ve çevresinin derelerini ve Çayırköy Ovası’ndan Ayvalı Dere’yi alarak Uluabat Gölü’ne ulaşan Nilüfer, daha sonra Susurluk Çayı ile birleşerek Karacabey Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne dökülür.
Soğukpınar, Kaplıkaya, Değirmendere ve Madendere ile dağın kuzeyinden doğan Gökdere, Kaplıkaya, Kırkpınar ve Balıklı derelerinin tümü Nilüfer'e karışarak Marmara Denizi'ne dökülür. 1930'lu yıllarda, Bursa ovasına açılan Almankanalı, Cenupkanalı ve Anakanal gibi kanallar da Nilüfer'e bağlıdır. 1671 tarihli bir kadı sicilinden anlaşıldığı üzere, o dönemlerde Nilüfer Deresi ile çam ağaçları taşınmıştır. "Velhasıl Bursa sudan ibarettir" diyen Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde de bu suyun asla geçit vermediği yazar.


Uluabat Gölü (Apolyont Gölü)
Türkiye’nin 10. büyük gölü olan ve Nilüfer ilçe sınırlarında bulunan Uluabat Gölü, kentin en gözde doğal güzelliklerinden biridir.
Yüzölçümü 156 km2 olan gölün kuzey ve batı kıyıları sazlık ve bataklıktan oluşmaktadır. Doğu-batı doğrultusunda uzunluğu 25, en geniş kesiminde genişliği 14 kilometredir. Göl havzasının büyüklüğü yaklaşık olarak 10 bin 500 kilometrekare, göl alanı 13 bin 500 hektar, derinliği ise ortalama 2.4, en çok 4 metre dolayındadır.
En önemli beslenme kaynağı, göle saniyede ortalama 64 metreküp su getiren Mustafakemalpaşa Çayı’dır. Çayın, mevsimlere göre getirdiği su miktarında görülen değişiklikler, göl su düzeyinin alçalıp yükselmesinde neden olmaktadır. Ayrıca, gölün güneybatısındaki tarım alanlarının drenaj suları da göle verilmektedir. Gölün fazla suları gölün batısındaki Uluabat Deresiyle Susurluk Çayı'na ve bu çayla birlikte Marmara Denizi'ne sokulmaktadır.

Gölde irili ufaklı 9 ada vardır. Bunların en önemlisi Gölyazı köyünün üzerinde kurulu olduğu ada ile, Halilbey (Alyos) ve Nailbey (Manastır) adalarıdır. Gerek Alyos, gerekse Manastır adalarında Bizans döneminden kalma örenler bulunmaktadır.
Uluabat Türkiye'nin önemli balıkçılık alanlarından biridir. 21 balık türünün bulunduğu ve daha önceleri kerevitin bol olduğu gölde, şimdilerde daha çok sazan ve turna avlanmaktadır.
Uluabat Gölü sucul bitkiler yönünden de ülkemizin en zengin sulak alanlarından biridir. Gölün hemen hemen bütün kıyıları geniş sazlıklarla, sığ kesimleri ise su içi bitkileriyle kaplıdır. Göl, Türkiye'nin en geniş nilüfer yataklarına sahiptir.
Anadolu'ya kuzeybatıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alması ve önemli kuş alanlarından Kuş Gölü'ne çok yakın mesafede bulunması nedeniyle Uluabat Gölü, kuş varlığı yönünden sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu'nun da en önemli sulak alanlarından biridir. Türkiye'deki 97 önemli kuş alanından biridir. Uluabat Gölü dünya çapında yok olma tehlikesi altında olan kuş türlerinden Küçük Karabatağın ve Tepeli Pelikan’ın önemli beslenme ve kışlama alanıdır.
Antik çağda çok daha büyük olan Uluabat Gölü ile Marmara Denizi arasında, deniz taşımacılığı yapıldığı bilinmektedir.
1980’li yıllardan sonra göl yakınlarında kurulmaya başlanan sanayi ve Orhaneli Çayı’nın taşıdığı kömür atıkları dolayısıyla gölün suyunda büyük ölçüde kirlenme ve göl alanında daralma başlamıştır.
Göl ve havzasındaki yaşamın tehlike altına girmesi üzerine, bölge 1998 yılında uluslararası “Ramsar Sözleşmesi” kapsamında koruma altına alınmıştır. 2000 yılında ise uluslararası 'yaşayan göller' kapsamına alınan Uluabat Gölü, çevresindeki biyolojik çeşitlilik nedeniyle de doğasever ve çevreci bakışların buraya yönelmesine yol açmıştır.

Ayvaini Mağarası
Uluabat Gölü yakınlarındaki pekçok şirin köyden biri olan, Bursa'ya 40 km uzaklıktaki Ayva Köyü, eşsiz bir özelliğe sahip.
Türkiye'nin en uzun 6. mağarası olan Ayvaini Mağarası, Bursa'nın "yeşil" sıfatına yakışır özellikteki bu köyde yer alır.
Hidrolojik olarak etkin durumda olan mağaranın Ayva ağzından yer altı suları çıkmaktadır. Mağaranın ikinci ağzı ise, Mustafakemalpaşa İlçesi’ne bağlı Kazanpınar ve Doğanalan köyleri arasındadır.
Mezozoik zamandan günümüze gelen ve 1970 yılında 3 kişilik bir İspanyol ekip tarafından keşfedilen mağaranın uzunluğu 5.5 kilometreyi buluyor.
İçinde derinlikleri yer yer 3-4 metreye ulaşan 60 adet gölcük bulunan mağaranın çıkışındaki gölcüğün uzunluğu ise yaklaşık 400 metre. Su seviyesinin mevsimlere göre değişiklik gösterdiği, olağanüstü sarkıtlarla kaplı, bakir ve el değmemiş yapısı ile gerçek bir doğa harikası olan Ayvaini Mağarası, özellikle üniversitelerin mağaracılık kulüplerinin ilgi odağıdır.
Güney Marmara Bölgesi’nin en uzun yer altı geçidi olduğu belirlenen ve sarkıt, dikit, duvar damlataşları, sulu damlataş havuzları ve küçük gölcükleriyle olağanüstü bir doğa harikası olan bu mağarayı gezmek için rehber alınması zorunludur.


Alıntıdır.

Benzer Konular

23 Ocak 2016 / Misafir Cevaplanmış
26 Kasım 2012 / Misafir Cevaplanmış
12 Kasım 2015 / mavisiyah Psikoloji ve Psikiyatri