Arama

Zonguldak

Güncelleme: 11 Haziran 2015 Gösterim: 45.809 Cevap: 8
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
18 Ekim 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Zonguldak
Batı Karadeniz Bölgesi’nde yer alan Zonguldak, doğusunda Karabük, batısında Düzce ve Karadeniz, güneyinde Çankırı ve Bolu, kuzeydoğusunda Bartın, Kuzeyinde de Karadeniz ile çevrilidir. İl toprakları dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahip olup, akarsu vadileri ile yer yer derin şekilde parçalanmış, orta yükseklikteki alanlardan oluşmuştur. Zonguldak Kuzey Anadolu Dağları’nın batı kesimini oluşturan Karadeniz’e paralel iki sıra dağlarla engebelenmiştir. Kıyı dağlarından Küre Dağları ilin kuzeydoğu kesiminde yer alır. Ayrıca kuzeyini kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Zonguldak Dağları, batı ve güney kesimini de Akçakoca Dağları kaplamaktadır. Zonguldak Dağlarından olan Göl Dağı 771 m.ye, Akçakoca Dağlarından da Orhan Dağı 905 m. ile ilin en yüksek kesimleridir. Bunların dışında Baçaklıyayla Tepesi (1.637 m.), Soğukoluk Tepesi (1.268 m.), Göktepe (1.416 m.), baba Dağı (1.120 m.), Kızıl Tepe (Kızıltaş) (1.468 m.), Atyaylası Tepesi (710 m.), Kantar tepe (905 m.), Orhan Tepe (920 m.), Arkut Dağı’nın (Gökçeler Dağı) kuzey uzantıları ve Keltepe (1.999 m.) ilin diğer engebeleridir.
Sponsorlu Bağlantılar
İlin en önemli limanının bulunduğu Ereğli geniş bir koy konumundadır. Baba Burnu, Hisar Burnu Zonguldak’ın Karadeniz’e yönelik çıkıntılarıdır.

Zonguldak

Karadeniz sahilinde, Ereğli-İnebolu arasındaki engebeli arazi Mezozoik çağda oluşmuştur. Bu nedenle de birçok yerde kömür içeren tabakalar yüzeyde kendini gösterir. Kretesinin altındaki karbonifer şeridi 160 km. uzunluğundadır. Filyos Çayının batısında kalan Zonguldak-Kozlu-Kandilli “Batı Kömür Havzası” Filyos Çayının doğusundaki pencereler “Doğu Kömür Havzası” adını alır. Azdavay ve Söğütözü gibi doğu kömür havzasına ait yerlerde prodüktif kömür damarlarına rastlanmaktadır.
Zonguldak’ın büyük bir bölümünü kaplayan dağlık alanların dışında kalan alanlar platolarla kaplıdır. Başlıca vadiler; Filyos Çayı Vadisi, Alaplı Irmağı Vadisi, Gülüç ırmağı Vadisi ve Üzülmez Deresi Vadisidir. İlin engebeli yapısından ötürü düzlük alanlar fazla değildir. Karadeniz kıyılarında kıyı düzlükleri bulunmamaktadır. Yalnızca Çaycuma ve Ereğli’de akarsu vadi tabanlarının genişlediği kesimlerde küçük ovalar bulunmaktadır.
Zonguldak su kaynakları bakımından oldukça zengindir. Filyos Çayı dışında büyük akarsular olmamasına rağmen, küçük akarsular il topraklarını parçalamıştır. Üzülmez deresi, Gülüç Deresi, Alaplı Çayları il topraklarındaki küçük akarsuları da toplamaktadır. Doğal bir gölü olmayan ilde, Gülüç, Ulutan ve Kozlu Baraj gölleri sulama amaçlı kullanılmaktadır. Ayrıca Çatalağzı’nda Dereköy, Karapınar’da Çobanoğlu göletleri ilin yapay gölleridir.

Zonguldak

İlin yüzölçümü 3.438 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 615.599’dur.
Zonguldak’ta Karadeniz iklimi hüküm sürmekte olup, her mevsim yağış almaktadır. En fazla yağış sonbahar ve kış mevsimlerinde görülür. Denizden iç kesimlere doğru gidildikçe, iklim biraz daha sertleşir. Yıllık yağış ortalaması 1234.96 mm., en yağışlı aylar 148.65 mm., Aralık ve 141.72 mm. ile Ocak aylarıdır. Yağışlar kıyılardan iç kesimlere doğru gidildikçe hem azalmakta hem de yağmurdan kara dönüşme özelliği göstermektedir.
İl topraklarının büyük bir bölümü ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlarda kayın, meşe, kestane, çınar, ıhlamur ve kızılağaç, gürgen, karaçam, sarıçam, kızılçam ağaçları bulunmaktadır. Akarsu kenarlarında da söğüt ve kavak ağaçları vardır. Bitki örtüsü bakımından çok zengin olan ilde, her çeşit bitkiye rastlanmaktadır.
Zonguldak’ın ekonomisi madencilik, sanayii, tarım, hayvancılık ve balıkçılığa dayalıdır. Türkiye’deki taşkömürü 1848’den bu yana kullanılmaktadır. İldeki sanayi kuruluşlarının büyük çoğunluğu kömür ve kömür ürünlerine dayalıdır. Ereğli’deki Erdemir Demir-Çelik Tesisleri, Çimento Fabrikası, Çaycuma’daki Kağıt fabrikası, Hisarönü’ndeki Filyos Ateş Tuğlası Fabrikası ve Çatalağzı Termik Santrali başlıca sanayii kuruluşlarıdır.Bunun yanı sıra tuğla, kiremit, mermer, seramik, sunta ve kereste gibi inşaat malzemeleri üreten atölyeler ile Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun işlettiği ocaklar bulunmaktadır.

Zonguldak

İlde yetiştirilen tarımsal ürün olarak; arpa, buğday, mısır, patates olmak üzere sebze ve kivi, ceviz gibi çeşitli meyve yetiştirilmektedir. Son yıllarda sera sebzeciliği gelişme göstermiştir. Hayvancılıkta ise yüksek kesimlerde koyun, kıl keçisi ve Ankara keçisi yetiştirilir. Kırsal alanlarda da sığır ve manda besiciliğinin yanında tavukçuluk ve arıcılık da yapılmaktadır. Hayvancılığa bağlı olarak süt, peynir, yoğurt üretilmektedir. Kıyı kesimlerinde balıkçılık yapılmakta olup ilin ekonomisinde önemli bir yeri vardır. Türkiye’nin balık üretiminin büyük çoğunluğu buradan sağlanmaktadır.
Orman yönünden zengin olan ilde; halkın belirli bir kesimi ormancılıktan sağlamaktadır. Özellikle bu ormanlardan elde edilen maden direği ocaklarda kullanılmaktadır. Ayrıca ilde halı ve kilim tezgahlarında dokumacılık, Devrek’te baston yapımı gibi küçük el sanatları da ekonomisinde etkilidir. Son yıllarda yayla turizmi, dağcılık, mağaracılık ve av turizmi yaygın biçimde yapılmaya başlanmıştır.

Zonguldak

Zonguldak adının kaynağına ilişkin değişik söylentiler vardır. Bu söylentilerden birine göre; kent merkezinin Üzülmez Deresi’nin ağız kısmında yer alması ve derenin ilk çağda “Sandra” adıyla anılması, burada kurulan yerleşmenin de “Sandaraca” adını taşıması nedeniyle, zamanında bu adın Zonguldak’a dönüşmüştür. Diğer söylentiye göre de, yörenin sazlık ve bataklıklarla kaplı olması ve bunun yörede “Zongalık” olarak adlandırılmasına bağlı olarak, sözcüğün zamanla değişerek bugünkü halini aldığı şeklindedir. Bir diğer söylentiye göre ise kent adını, ocakları ilk eşleten Fransız ve Belçika şirketlerinin kentin hemen yanındaki Göldağı mevkiini nirengi noktası almaları sonucu, Göldağı kesimi ya da bölgesi anlamına gelen “Zone Ghuen Dagh”ın Türkçe okunuşundan almıştır.
Zonguldak yöresinin tarih öncesi çağları ile ilgili bilgiler tam bir kesinlik kazanamamıştır. MÖ.VI.yüzyılın başlarında Megaralı Kolonistler Karadeniz kıyılarında bir takım ticari kentler ve iskeleler kurmuşlardır. Bunların başında Herakleia Pontika (Krdz.Ereğlisi), Teion (Filyos-Hisarönü), Sesamos (Amasra) ve Kromnay gelmektedir. Bu yerleşim alanları ve iskeleler yüzyıllar boyunca önemini korumuştur.
Antik Çağlarda Bithynia ile Paplagonia’nın kesiştiği noktada bulunan Zonguldak yöresinde Frig (MÖ.1200/750-676), Kimmer, Pers (MÖ.555-333), Makedonya (MÖ.IV.yüzyıl), Bithynia ve Pontus Krallığı ( MÖ.IV.-I.Yüzyıl), Roma (MS.I.-IV.yüzyıl) ve Bizans (MS.IV.-XIII.yüzyıl) dönemlerinde yerleşimler olmuştur. Bu dönemlere ait kalıntılar günümüze kadar gelmiştir.
Zonguldak yöresi Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve kardeşi Mansur’un akınlarına uğramıştır. Emir Karatekin 1084’te Karadeniz Bölgesi’ndeki yerleşim alanları ile birlikte Zonguldak’ı da ele geçirmiştir. Ardından Bizanslılar yeniden yöreyi ele geçirmişlerdir. Anadolu Selçuklularının çöküşünden sonra Kastamonu ve Zonguldak yöresinde bir beylik kuran Hüsamettin Çoban Bey Zonguldak yöresini tamamen egemenliği altına almıştır. Bu arada Cenevizliler ve Bizanslılar sürekli buraya akınlar düzenlemişlerdir. Candaroğulları yöreyi ele geçirdilerse de o dönemdeki siyasi karışıklıktan ötürü Zonguldak’ı alamamıştır. Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı topraklarına katılmış, ancak Ankara Savaşı’ndan (1402) sonra Timur yöreye hakim olmuştur. Timur’un Anadolu’dan çekilmesinden sonra Çelebi Mehmet 1413’te Osmanlılarda bütünlüğü sağlamıştır. Yöre, Fatih Sultan Mehmet zamanında, 1460’ta kesin olarak Osmanlı topraklarına dahil olmuştur.

Zonguldak

XVIII.yüzyılın ikinci yarısında Şile’den Cide’ye kadar olan Karadeniz kıyılarındaki bir çok iskele “hatab (odun) iskelesi” ismini taşıyordu. Bunlardan belli başlıları; Karasu, Ereğli, Filyos, Bartın, Amasra ve Cide’de bulunuyordu. Bugünkü Zonguldak’ın il merkezinin bulunduğu yer Ereğli’ye bağlı Tahta İskelesi’nin çevresinde İstanbul’a gönderilecek kereste depoları bulunuyordu.
XIX.yüzyılda Zonguldak’ta taşkömürü yataklarının bulunması ve üretime geçilmesi ile birlikte Zonguldak önem kazanmıştır. 1899’da kaza merkezi yapılmış, yabancı şirketlerin Kozlu’daki yönetim merkezleri 1909’da buraya taşınmıştır. Zonguldak’ın Belediyesi 1899’da kurulmuştur. Bu dönemde Kastamonu vilayetine bağlı, Kastamonu merkez sancağı ile Bolu sancağının sınırları içerisinde bulunuyordu. I.Dünya Savaşı sırasında Zonguldak Limanı Rus donanması tarafından bombalanmıştır. Mondros Mütarekesi’nden sonra (30 Ekim 1918) taşkömürü üretim bölgesini ele geçirmek amacıyla Fransızlar 8 Mart 1920’de Ereğli ile birlikte Zonguldak’ı da işgal etmişlerdir. Fransız birlikleri 21 Haziran 1920’de yöreden çekilmiştir. TBMM 1920’de Zonguldak’ı bağımsız Mutasarrıflık yapmış, sancakların kaldırılmasından sonra da, 1924’te il konumuna getirilmiştir.

Zonguldak

Zonguldak il merkezinde herhangi bir eser bulunmamaktadır. Ancak Zonguldak yöresinde günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Herakleia Pontike (Kdz.Ereğlisi), Tieion (Filyos-Hisarönü) antik kentleri bulunmaktadır. Bu kentlere ait sur kalıntıları, su kemerleri, mimari parçalar, Ereğli Kalesi, Filyos Kalesi, Filyos Antik Limanı, Bizans dönemine ait Kilise, Çeştepe mevkiindeki Tümülüs, Bozhane Cami, Halil Paşa Cami, Kırmanlı Cami, Molla Halil Cami, Ali Molla Cami, İskele Cami, Ağa Cami, Hacı Eşref ve Akarca Mescitleri, Kayabaşı Ziyaretgahı, Aktaş Şeyhi Türbesi, Seyit Nasrullah Efendi Türbesi, Keşif Tepedeki (Çeştepe) Demirci Dede, Kentteki Kuştepe ve kıyıdaki Mersin Dede türbeleri, Hacı Mehmet Çeşme ve Murtaza Mahallesi Çeşmesi, Uzun Mehmet Anıtı, ve Türk sivil mimari örneklerinden evler bulunmaktadır. Ayrıca Gökgöl, Kızıl Elma, Sofular, İnağzı, Çayırköy, Cumayanı, Ilıksu, Erçek ve Cehennemağzı Mağaraları, Karaçayır Kaplıcası ve Harmankaya, Değirmenağzı, Güneşli Kayalıdere Şelaleleri ilin belli başlı doğal güzelliklerindendir.

Zonguldak

Son düzenleyen kompetankedi; 28 Mart 2008 13:03
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Mart 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yöre Mutfağı
Yaşanan hızlı kentleşme süreci insanların beslenme biçimlerini de etkilemiştir. Yerel ürünlere ve evde yapılan yiyeceklere dayalı beslenme kültürünün yerini daha kolay olan hazır yiyecek türü almıştır.

Sponsorlu Bağlantılar
Kırsal kesimde kahvaltı genellikle “kuşluk vaktinde” yapılır. Sabahları hem geç hem de kalorili yiyeceklerle güçlü beslenildiğinden (Tarhana ya da uğmaç çorbası, pekmez, reçel, ceviz, süt, peynir), öğle yemeği pek yenmez. Akşam yemekleri çorba, sebze, etli yiyecek ya da börek, makarna gibi unlu yiyeceklerden oluşur.
yemek
Kırsal yerleşimlerde genel olarak yapraklı sebzelere bakla; mutfak alanına aşevi, yiyeceklerin saklandığı yere de “kiler, kilerlik” denir.
Yemekler tüm aile bireyleriyle birarada aşevinde yenir. Yere “sofra bezi” serilir, üstüne sofra (tahtadan yuvarlak ayaklı tabla) konur ve genellikle aynı kaptan yenir.
Yöre mutfağında ağırlık unlu (buğday ve mısır unu) mamullerden yapılan yemek türlerindedir. Örneğin börek, su böreği, kabaklı börek (tatlı), bazlama, cizleme, gözleme (Kdz.Ereğli ve Alaplı’da kabaklı gözleme), kömeç ekmeği, pide türleri (Kdz.Ereğli), tarhana çorbası, uğmaç çorbası (buğday unundan sütlü, sütsüz, naneli) göce çorbası (dövülmüş mısır kırıklarından) mısır unundan malay ve tintiş çorbası hemen hemen ilin tüm yörelerinde bilinir.
Her türlü mevsimlik sebzeden yapılan yiyecekler/yemekler yanında mancardan (kara lahana) yapılan sulu yemekler ve sarma/dolma (üzerine yoğurt dökülerek); sıcak yenen kıymalı,soğuk yenen zeytinyağlı ve Devrek yöresinde yapılan cevizli mancar dolması/sarması yöreye özgü yemeklerdir.
Kdz.Ereğli’de “Ereğli Pidesi”, Ereğli Keşi”, pide makarnası; Devrek’te asma yaprağından küçük küçük sarılan, sıcak yenen etli yaprak sarması ve zeytinyağlı yaprak sarması, cevizli ev makarnası, çörek, kömeç (cevizli ekmek), simit, kanlıca ve sarı kız mantarından yapılan börek, kaz ciğeri ve yağından yapılan börek, beyaz baklava, hoşmerim (hoş mülayim) saraylı kabak tatlısı; Beycuma’da püryan (kuyu) kebabı; Çaycuma’da yoğurt (Özellikle manda yoğurdu), soğan dolması, baaklalı mancar, Alaplı’da kiren çorbası, koltuk yemeği,kabak gözlemesi,yedi türlü sebzeden yapılan mancar yemeği yöreyle özdeşleşmiş, ünlenmiş yemeklerdir.
Zonguldak ormanlarında belki dünyanın en lezzetli kestanesi “kuzu kestanesi” yetişmekte olup, mevsiminde toplanan kestane suda haşlanarak “tuzlama” bütün olarak fırında kavrulmasıyla “kavşak”, “çizilerek ateşte pişirilmesiyle kebap (kömme) biçiminde değerlendirildiği gibi kurutularak da saklanır.
Ülkemizde sadece Kdz.Ereğl'de yetişen Osmanlı Çileği, orman altı bitki örtüsü içinde yer alan dağ çiçeği, kızılcık (kiren), kuşburnu, böğürtlen, fesleğen, nane, defne, karayemiş, ahlat yöre mutfağında değişik kullanma biçimlerinde değerlendirilmektedir.

Yöreye ait bazı yemeklerin tarifi
Uğmaç Çorbası
Malzemesi : 6 kaşık un, 2 su bardağı kaynatılmış süt, 1 su bardağı su, tuz.
Yapılışı :Un iki bardak su ile iyice ovulur. Tel tel dökülmesi sağlanır. Bir bardak su, bir miktar tuz atılarak kaynatılır. Kaynamakta olan suya un karıştırılarak atılır, pişinceye kadar kaynatılır. İçine süt ilave edilir, tuzu kontrol edilir. Servis sıcak yapılır. İstenirse, üzerine ane serilebilir.
Cevizli Dolma
Malzemesi : 250 gr ceviz, 2 su bardağı bulgur, 1 adet büyük baş soğan, tuz, karabiber, kimyon, maydanoz 1 fincan sıvı yağ, yatırım ekmek kaşığı salça.
Yapılışı : Rendelenmiş soğan, yağda pembeleşinceye kadar kavrulur, salça konur. Yatırım su bardağı su konularak kaynatılır. Kaynamış olan bu harç, bulgurun üzerine dökülür ve kabarması beklenir. İçine dökülmüş ceviz, tuz, baharat ve maydanoz konulup karıştırılır.
Yaprak Sarma
Malzemesi : 300 gr. Kıyma (koyun ve dana eti karışık) 1.5 su bardağı pirinç, 1 adet büyük baş soğan, tuz, karabiber, maydanoz, dere otu, yeteri kadar margarin 2 adet domates ya da 1 çorba kaşığı salça, taze ya da salamura üzüm yaprağı.
Yapılışı : Soğan, domates (kabukları soyulmuş), dereotu, maydanoz küçük küçük doğranır (kıyılır), içine kıyma,pirinç,tuz, karabiber ve yarım çay bardağı sıvı yağ konur karıştırılır. Elde edilen dolma içi üzüm yaprağına sarılır. Sarılan dolmaları, sarmaların parmak inceliğinde ve küçük olmasına özen gösterilir. Tencereye ya da güvece yerleştirilen sarmaların üzerine harcan suyu ve margarin konularak orta ateşte pişirilir. Pişen sarmaların üzerine sarımsaklı yoğurt, yağda kızdırılan sos (salça, kırmızı biber) gezdirilerek sıcak servis yapılır.
Malay :
Ocakta kaynamakta olan su tenceresine yavaş yavaş mısır unu katılır ve sürekli karıştırılır. Elde edilen katı bulamaç yayvan kaplara kaşıkla küçük parçalar halinde dökülür. Üzerine süt şeker, 8toz şeker) dövülmüş ceviz kızdırılmış tereyağ ya da pekmez dökülerek tatlı malay; kıkırdak, dövülmüş ceviz, tereyağlı; küçük parçalar halinde doğranmış kavrulmuş kazciğeri, kaz yağı dökülür. Yörede ceviz bol olduğundan geçmişte cevizden elde edilen yağ ile tafta (yağı çıkarılan ezilmiş dövülmüş ceviz kırıkları) malayın üstüne dökülürmüş.
Giyim, Kuşam
Ekonomik koşulların doğrudan belirlediği yaşam biçiminin sonucu yaygınlaşan hazır giyim anlayışı geleneksel giyim kuşamı da temelinden sarsmış, değiştirmiştir. Kırsal kesimde günlük dış giysi genellikle basma, pazen divitin; İç giysiler ise evlerde dokunan keten (Kdz.Ereğli’de elpek bezi, Çaycuma’da pelemet bezi) ya da pamukludandır. Başa önce fes giyilir, fes üstüne oyalı yemeni (abacuk) üzerine de tülbent (yazma) bağlanır. Çevresi metal pullu, renkli boncuklu, oyalı olan tülbentlere “atça”, sarı, yeşil renkli dallı pullu olanlara da “çatkı” denir.
Gömlek adı verilen ve dizlere kadar uzanan iç giysi sıfır yaka, önden düğmeli, uzun loşudur. Gömleklerin yaka, kol ağızları ve önleri dantelle süslüdür. Özel günlerde üstü sim işlemeli “telli yelek”, “kutnu yelek” (ipekle karışık pamuklu kumaş) giyilirdi. İpekli kumaşa sırma ile işlenmiş cekete benzer yelek olan “kapale” ile “ustufa” geleneksel kadın giysilerinin özgün biçimlerindendir. Ustufaların içi pamuk astarlı olup, kol ağızları, yakası dantelli ve önü boydan boya açıktır. Ustufa ve kapalenin bir başka türü olan çitare adlı yelekler de, kırsal kesimde kullanılan yaygın bir giyim örneğidir. Güllü kutnu, kutnu çitare, yalancı çitare, zenne (kışın giyilen uzun kollu) bilinen çitare türleridir. Yeleklerin çevresi, kol ağızları siyah şeritli (kaytan), bilinen çitare türleridir. Yeleklerin çevresi, kol ağızları siyah şeritli (kaytan), yakaları “harç, divdik, çıkartma, gibi adları olan işlemelerle süslüdür. Yeleğin üzerine “acemşal” denen büyük kuşak sarılır. Genç kızlar kuşağı önden, diğerleri arkadan bağlar. Gömleğin altına pijema biçimi don giyilir. Süslü olanlara “çözme don”, kırmızı ve beyaz bezden parçalı olana “al don denir.
Günlük yaşamda pazen ya da divitinden dikilmiş pijema üstüne, koyu renkli kumaştan bol etek, üzerine ya da gömlek-yelek ya da entari giyilir. Çarşaf, yörede pek kullanılmaz; yerine tülbent, yazma, yemeni, (desenli, desensiz, kenarları oyalı, oyasız) atkı, poğ kullanılır.
Kadınlar ve erkekler ayaklarına kendi ördükleri çorap; ayakkabı olarak da manda derisinden yapılmış “çırak” giyerler. Kadın çorapları beyaz zemin üzerine renkli işlemeli-renkli motiflerle süslü ya da renksiz motiflidir.
Erkekler yakasız, sık düğmeli mintan (göynek) üzerine yelek, kalın ceket (aba), altına “pamtur” ya da “zıbka”, ayağa da “çapula” giyerlerdi.

Evlenme Gelenekleri
Görücülük, başlık parası (ağırlık) gibi geçmiş dönemin uygulamaları, günümüzde kırsal kesimde bile önemini yitirmiştir.
Bayram, hıdrellez, nişan, düğün gibi herkesin birlikte olduğu törenlerde oğlan anası gelinlik kıza bakar; beğendiği kızın isteyeni yoksa, taraflar arasında başlayan görüşmeler de olumlu sonuçlanırsa, erkek tarafı bir bohçayla, söz mendilini (ipek mendil) kız evine götürür ve iki aile nişan gününü kararlaştırır.
Kız evinde yapılan nişan töreninde nişan yüzüğü ve takılar takılır. Ertesi gün, kız evince hazırlanan armağanlar, nişan şerbeti ve güvey (damat) yüzüğü karşı tarafa gönderilir. Düğünlerin organizasyonunu gerçekleştirecek “düğüncü kadın” belirlenir; çağrı, davetiye (okuma) ve düğün yemeği hazırlığı kız evinin görevidir. Düğüne çağrılanlara tavuk verilmesi eski bir gelenektir.
Düğün genellikle pazartesi ya da Perşembe başlar. İlk gün güvey evi, yaptığı helvanın içine para koyarak, tepsiyle kız evine gönderir; ikinci gün güvey kınası; üçüncü gün gelin kınası yakılır, çeyiz çıkarılır ve çeyizlerle gelin odası düzülür. Akşam güvey tarafının kadınlarının katılımıyla kına gecesi düzenlenir. Geç saatte eğlenceye ara verilir. Odaya bir elinde yastık bir elinde kına tepsisi alanbir kadın, arkasında da iki kişi eşliğinde yüzü örtülü gelin gelir. Odadakiler “gelin indirme ezgisini” okuyarak, gelini bir yastığa oturturlar, gelinin avucuna kına ve para basarlar. Maniler söylenir., ezgiler okunur ve gelin oynatılır. Gece yarısı olunca eve börek yemek üzere güvey ve arkadaşları gelir; yemekli, içkili eğlence başlar. Kız evine zorla tavuk kestirilmesi bu geceye özgü geleneklerdir. Ertesi gün güvey ve arkadaşları güvey hamamına gider.
Düğün sabahı geline yeni giysileri giydirilir. Akrabalarıyla vedalaşan geline “baş sıkma” denen uğurlama töreni yapılır. Bu tören “çocuk sahibi, kocası sağ” bir kadın gelinin başını “oğlan versin, kız çıkarsın” sözleriyle bağlar ve gelin bir kadın eşliğinde baba evinden çıkar. Düğün evinde geline iki ayrı tabakta yağ, bal sunulur. Gelin, yağı kapının üstüne, balı da kapının altına sürer. Peşinden adına “güvey önlüğü” denilen bir tepsi baklava gelir ve ev halkıyla birlikte yenir.
Düğün evinde eğlenceler devam ederken sağdıç damadın yanından ayrılmaz. Gerdek gecesi sabahı, davulcular, güveyinin kapısı önünde davul çalar, güvey elinde bir tepsi börekle davulcuları ağırlar. Gerdek gecesi güvey “görümlük” denen armağanı eşine verdikten sonra birlikte tatlı yerler; sabahleyin de duvak adı verilen tören yapılır. Artık güvey evinin kızı olan gelin, gelinliğini çıkarırı, güvey evince yapılan “paçalık” denen giysiyi giyer. Düğünü izleyen hafta sonunda gelinle güvey kız evine el öpmeye gider.

Halk Müziği ve Araçları, Ezgiler, Maniler, Halk Oyunları
Zonguldak yöresi davul ve köçek oyunları yönden oldukça zengindir. Geçmişte davulcuların omuzlarına astıkları çift davulla oynadıkları söylenir. Göbekleşmeme, kaşık zil gibi ayrık düzen oyunları; bağlama, tanbura, cura kemane (tırnak kemanesi), çiftelli, zurna, kaval (dilli, dilsiz), tef, darbuka, zil, kaşık, zilli maşa, tangurdak (koyun çanlarından yapılan çalgı) eşliğinde oynanırdı.
giyim
Erkek oyunlarının yok denecek kadar az, parayla tutulan köçeklerin (meyter) ve köçek oyunlarının yaygın olmasının nedeni, erkeğin köyünden ayrı bir işyerinde (kömür ocaklarında) çok ağır koşullarda çalışması,Köyüne izinli gelen erkek eğlenme, oyun gereksinimini parayla köçek yutarak ve onu izleyerek giderir. Bu nedenle yörede köçek ve kadın oyunları yaygındır. Kadın oyunları giysisi, ritme ve ezgisiyle kadının zerafetini, hareketliğini, canlılığını simgeler, öne çıkarır. Çaycuma'da Aman Of, Döktürü Muazzez; Maça Kızı, Biriciksin; Devrek'te Dirgine, Topal Osman; Kdz.Ereğli'de Kestaneci Köyü, Eğrice Meşe; Alaplı'da Sömsöm Yavrum, Kabtaşın Altı Bayır yöreye ait ezgi ve oyunlardır.

Söylenceler

Altın Post ve Madencilik Kültürü
Mitolojide Altın Post söylencesi olarak geçen, serüveni gerçekleştiren Argonautlar (Argo Gemisinde bulunan kahraman, yarı tanrı Herkül/Herküles), Cehenmenağzı Mağaraları’nı bekleyen canavar köpek Kerberus’u etkisiz hale getirince, “Marıandyn” olan kent adı şükran borcu olarak “Herakleia” biçiminde değişir, Herakleia Pontike (Karadeniz Herakleia’sı) olur.
Tanrı Zeus tarafından insanlar üzerine egemenlik kuracağı sözü verilen Herkül (Herkules), insanın doğaya karşı yenilmez dayanma ve saldırma gücünü simgeleyen bir yarı tanrıdır.
Doğanın insanların üzerine saldığı kötülük, tehlike ve afetleri yok ederek insanlığa hizmet eden Herkül, bu yönüyle de kahramandır. Pek çok serüvene katılan en güç olanı Cehennemağzı Mağaraların’nda (Akheron Mağaraları) geçer. Hiç bir ölümlünün girip geri gelmediği yeraltı dünyasına (Yeraltı tanrısı Hades’in evi) tanrı Hermes ve tanrı Athena’nın yardımlarıyla inen Herakles, cehennem köpeği Kerberus’u (üç kimi anlatımlara göre elli ya da yüzbaşlı, yılan kuyruklu canavar) yeryüzüne kral Eurytheus’un huzuruna çıkarır. Canavarı gören kralın ödü patlar, Herakles de köpeği Hades’in ülkesine geri götürür.
Altın Post serüveni tarihçi Ksenophon’un Onbinlerce Dönüşü, Homeros’un Odysseia, Hesiodos’un Theogonia adlı yapıtlarına ve Rodoslu ozan Apolyonus’un dizelerine konu olmuştur. Altın Post olayından (Altın post, suyla birlikte akan altın taneciklerinin postun kıl diplerine takılması, sonradan toplanmasıdır. Madencilikte kullanılan gravimetrik zenginleştirmenin ilkel aygıtı, yöntemidir.) Binlerce yıl sonra yörede kömürün bulunması; yer altında Herakles’in canavar Kerberus’la mücadelesini zamanımızda maden işçisinin vermesi mitolojik olaylarla İlin doğası, doğayla insanın savaşımını konu alan söylencelere yol açmıştır.

Uzun Mehmet

Sanayi devriminden sonra önem kazanan kömür; Osmanlı padişahı II.Mahmut’un “Memalik-i Şahane dahilinde siyah taşın taharrisi” adlı fermanıyla ülkemiz, İlimiz gündemine girmiştir.
Kdz.Ereğli’nin kestaneci Köyünden olan Uzun Mehmet askerlik iznini kullanmak üzere köyüne gelir. Askerdeyken gördüğü kömürü yöresinde aramaya başlar. Buğday öğütmek için gittiği değirmenin (Kdz.Ereğli, Köesağzı Mevki, Neyren/Niyren Deresi dolayları) su kanallarında yuvarlanan siyah taşları görür ve bunları değirmen ateşine atarak yanıp yanmadığını dener. Karataş’ın yandığını görünce hem kendi hem de yöresinin yazgısını değiştirecek yanartaşları çuvallayıp ihsanını almak üzere İstanbul’a hareket eder. Saraydan ihsanını (5000 kuruşluk ödül ve ölünceye dek 500 kuruş aylık) aldıktan sonra, kendisini kıskanan ve ödülünü çalmak isteyen, Kdz.Ereğli Kaymakamı Müstelzim Hacı İsmail Ağa tarafından birhanda kahvesine zehir katılarak öldürülür. Uzun Mehmet, kömürle, Zonguldak’la özdeşleşmiş; adına anıt, park yaptırılmış, kimi üretim tesislerine adlı konmuş ve ülkemiz yeraltı işçiliğinin simgesi olmuş bir isimdir.

Demirci Dede

Bu söylence Çeştepe’deki yatırla (ziyaret yeri) ilgilidir. Demirci Dede Çeştepe köyünün tek demircisidir. Yaşlı, çalışkan, herkesin işini gören, bu sevecen demirci ustası bir gün hastalanır, yatağa düşer. Başına toplanan köylülür” bizi bırakıp gitme, gidersen demir aletlerimizin kim yapacak, kim onaracak” diye sızlanırlar. Dede de “Ben sizlerden ayrılıyorum, Yaradanıma kavuşuyorum. Ama sizlerle berbaberim. İleriniz aksamayacak ve aşınızı demirden çıkaracaksınız” der,gözlerini yumar. Yıllar sonra Kdz.Ereğli İlçsesine demir-çelik fabrikası kurulur.
Demirci Dede öldükten sonra, halk mezarını onarırıken, kırılan bir kazmanın ertesi gün yenilendiğini görür. Bundan sonra köylüler arasında Demirci Dede’nin ruhuna, fatiha okuyup, dua ederek gömüte (mezar) bırakılan araçların ertesi gün onarılmış, bilenmiş (kesinleştirilmiş) olarak bulunacağı inancı yaygınlaşır.

El Sanatları

Madencilik, dokumacılık ve ağaç işlemeciliği yöreye özgü iş kollarıdır. M.Ö. 1200’lü yıllarda bölgeye (Paflagonya) yerkeşen Frigler, Sandrakhe olarak bilinen, kırmızı zırnık (kırmızı, turuncu renkli sülfür minaralli, realgar) adlı madeni işleyerek boya, ilaç olarak kullanmışlardır. Kaynaklarda Sandrake olarak geçen Zonguldak Deresi, bu adı söz konusu mineralin adından almıştır. Ağaç oyma işçiliğinde de yetkin olan Friglerin dokuma ürünleri, tarihsel metinlere konu olmuştur. Böylesi bir geçmişi olan dokumacılık, ağaç işçiliği, ilin hemen hemen her köşesinde görülen el sanatı olmasına karşın; tekstil ve konfeksiyonun gelişmesi, insana yönelik dokuma ürünlerini elpek, pelemet bezi, çözme bez, kepre dokuma); hayvan gücü yerine motorlu taşıtların yaşam içersinde yer alması, hayvana yönelik ürünlerin (semer, heybe, at çulu, koşum takımları, kolon, yem torbası.) dokunmasını olumsuz etkilemiştir.
elpek
Kdz.Ereğli’de “elpek” Çaycuma’da “pelemet” diğer yerleşim birimlerinde de “çözme bez” olarak bilinen yerel dokuma, “düzen” adlı el tezgahlarında keten ve pamuk ipliği ile dokunurdu. İç giyimde kullanılan bu bez yazın serin kışın da vücut ısısını tutmasıyla ünlüdür. Günümüzde yöresel nakışlarla süslenerek yelek, bluz, çanta ve hediyelik eşya biçiminde değerlendirilmektedir.
İnce olarak dokunan bezler başörtüsü (yazma, yemeni); kalın ve desenli yollu olan bezler (alacalı bez) sofra, kerevet (sedir) örtüsü ve döşemelik; mavi boyalı (gök bez) bez erkek pantolonu;çite bezi de kadın şalvarı (dizlik) olarak kullanılan yaygın dokuma ürünleridir.
Kız çeyizi, yağlık, kuşak peşkir gibi dokumalarda görülen Zonguldak yöresi nakışları (18. Ve 19. Yüzyıl), nakış bezi (ham ipek, keten), nakış türü (Türk işi, hesap işi), nakış tekniği (Muşabak, düz ve verev iğne, pesent, güzeme, kesme ajur, tel kırma altın simle yapılan balık sırtı verev) kullanılan renk, boya (kök boya, kadın saçı) vemotif yönünden üstün özellikler taşır.
Zonguldak, Bartın, Karabük (Safranbolu, Eflani, Ulus) İlleri yöresinin karakteristik bir nakış tekniği olan “tel kırma” işi günümüzde de sürdürülmektedir. Herhangi bir bez üzerine “kırma teli” adı verilen malzeme ve özel aletle işlenir. Başörtüsü ve kadın üst dış giyiminde süsleme olarak kullanılır.
Alaplı, Gümeli yöresinde yaşamakta olan yayla geleneği nedeniyle el tezgahlarında kolon ve benzeri ürünler dokunmaktadır.
Ayrıca ceviz ağacından çeyiz sandığı; evlerde ocakların üstü ve iki yanında yeralan gömme dolap, raf (gözgere), kapı, tavanlardaki ağaç işçiliği, kaşık, hamur tekkesi, takunya (nalın), üretimde kullandığı araçlar ve Kdz.Ereğli, Alaplı’da tekne (sandal) yapımı yöredeki ağaç işçiliği örnekleridir.
Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) atölyelerinde madenci heykeli ve rölyefi, madenci feneri, masa üstü isimlik, maket kömür vagonu gibi üretim kültürünü yansıtan hediyelik eşyalar, gemi modelistlerinin maket gemileri yörenin el sanatları ürünlerindendir.

Bastonculuk
baston
Mısır’da İngilizlere esir düşen Devrekli marangoz ustası Ali Ziya efendi, İngilizlerden öğrendiği bastonu Devrek’te yapmaya başlar. Aziz Salman Usta, Münteka Çelebi Usta ve diğer ustaların gayretleriyle gelişen bastonculuk Devrek’le özdeş olur.
Klasik Devrek Bastonu, el sanatı ürünüdür. Gövdesi kızılcık, sapı ceviz ağacı olup, gövdesinde başları sap kısmına doğru dolanmış iki yılan motifi bulunur.
Günümüzde değişik biçim ve malzemeden yapılmış, sapları ve gövdesinde boya, gümüş, sedef, bakır işlemeli motifler bulunan bastonlar yapılmaktadır.
P.u.S.u - avatarı
P.u.S.u
Ziyaretçi
11 Haziran 2007       Mesaj #3
P.u.S.u - avatarı
Ziyaretçi
Antik Dönem
Bilindiği gibi Tarih Devri, yazının bulanması ile başlar. Anadolu'ya yazı Hititlerin (MÖ2000-1200), Asurlularla yaptıkları ticaret (Asur ticaret kolonisi: Kültepe, Kaniş, Kayseri) ile girmiştir. İlkçağ'da (MÖ 3200-MS 375) bugünkü Zonguldak topraklarında Paflagonya (Merkezi Kastamonu) ve Bitinya (Merkezi İzmit) denen bölgeler ve siyasal kuruluşlar vardı. İlkçağ'dan günümüze (Yakınçağ) değin Zonguldak ve çevresinin tarihçesini, tarihsel kronolojiye uygun olarak açıklayabiliriz:
- Frigyalılar (Frigler) Döneminde (MÖ 1200/750-676) Zonguldak
- Yunanlıların (İyonlar ve Diğerleri) ve Lidyalıların Kolonileri Döneminde (MÖ 7. yy-6. yy) Zonguldak
- Persler (Eski İranlılar) Döneminde (MÖ 555-MÖ 333) Zonguldak
- Hellenizm (Makedonya İmparatorluğu)
- Büyük İskender, Bitinya ve Pontus Krallıkları Döneminde (MÖ 4. yy-MÖ 1. yy) Zonguldak
- Romalılar Döneminde (MS 1. yy-4. yy) Zonguldak
- Bizans (Doğu Roma İmparatorluğu) Döneminde (4. Yüzyıl-13. Yüzyıl) Zonguldak
- Anadolu Selçukluları (1075/77 1308) Döneminde (11.-13.yy) Zonguldak
- Beylikler Döneminde (13. yy-15. yy) Zonguldak
- Osmanlı Döneminde (14. yy-20.yy) Zonguldak
Osmanlı Dönemi ve Sonrası
Hisarı yapılırken yıkıma uğradı (1452). Buradaki İlk ve Ortaçağ harabelerinin değerli taş malzemeleri büyük mavnalarla (Gemilere yakın kıyılara yük taşıyan güvertesiz büyük tekne) İstanbul'a taşındı. Şehrin (ereğli) eski önemi kalmadı. Kastamonu Eyaleti'nin (Eyalet: Osmanlı Devleti'nde temel yönetim birimidir. Yöneticisi Beylerbeyi'dir.) Bolu Sancağı'na (Sancak: Yöneticisi Sancakbeyi'dir. Güvenlik işlerini Subaşılar, adalet işlerini de Kadılar yürütürdü) bağlı bir kaza merkezi olarak uzun bir sönük döneme girdi.
Aslında, Ereğli yöresi, Osmanlı yönetimine girdikten sonra, tıpkı Amasra (Bartın İli'nin ilçesi) gibi, bir gerileme dönemine girmiştir. Zonguldak ve çevresi için barış ve huzur ortamı da pek uzun ömürlü olmadı.
Zonguldak havalisinde genel olarak 16., 17. ve 18. yüzyıllarda çok önemli olaylar yoktur. Ancak, 18. yüzyılda bölgede Ayanlar'ın ortaya çıktığını görüyoruz. Gerçekte Osmanlı İmparatorluğu, Anadolu'nun bir çok köşesi gibi bu bölgeyi de kaderine terk etmiştir. Osmanlı çağındaki adı ile Bender-i Ereğli, Filyos (Hisarönü) ve Devrek, küçük birer yönetim merkezi ve salt kendi çevrelerinin Pazar yeri durumunda kalmışlardır.
18. yüzyıldan sonra Ereğli'de yelkenli gemiciliğin önem kazandığı görülür. Fakat, bugüne değin iyi iş yapan yerli armatörler (gemi işletenler), çağın gereklerine (gelişen teknolojiye) uymayı başaramadıkları için birer ikişer iflasa sürüklenmişlerdir. 18. yüzyılın başlarında çevreyi geçen Uluslu İ. Hamdi Efendi, Atlas adlı eserinde Zonguldak ormanlarının olağanüstü zenginliğini dile getirir.
18.yüzyılın ikinci yarısında Şile'den Cide'ye kadar bir çok iskelenin "hatab ( odun) iskelesi" yükümlülüğüne bağlandığı bilinmektedir. Odun iskelelerinin başlıcaları; Karasu, Ereğli,Filyos, Bartın çayı, Amasra ve Cide'dir. Başkent İstanbul'un yakımlık odun ihtiyacının yanı sıra bu iskelelerden Tersani Amire için gemi keresteleri, tomruk ve direk sağlanmaktadır. İç kesimlerde yaşayan halk toprağa bağlı,tarım, ormancılık ve hayvancılıkla ilgilenmektedir.
1825'de Bolu sancağı; Merkez, Çağa, Kıbrıscık, Mengen, Gerede, Viranşehir(EskiPazar), Traklıborlu (Safranbolu), Yenice, Yedidivan, Ulus, Onikidivan (Bartın), Hızırbeyili, Mudurnu, Konuralp ve Ereğli kazalarından oluşmaktadır.
Şimdiki Zonguldak şehir merkezi; Ereğli kazasına bağlı, deniz sahilinde "Tahta İskelesi" olan bir koydur. Tahta İskele çevresinde depolanan kerestelerin, buradan İstanbul'a Haliç Tersanesine gönderildiği bilinmektedir. Çağın gereği olarak, deniz ulaşımında buhar gücü için gerekli olan "buhar kömürü" daha sonraki yıllarda yine bu sahillerden sağlanacaktır.
İdari yapılanmanın yanı sıra, Taşkömürü Havzasında askeri düzenlemeler görülmektedir.
Taşkömürü'nün varlığı 1830'dan itibaren kesin olarak bilinmektedir. 1830 - 1848 tarihleri arasında arama ve işletmecilik faaliyetleri hakkında çok ayrıntılı bilgi olmamakla birlikte; 29 Temmuz 1843 (2 Recep 1259) tarih ve 3874 numaralı Sadaret-Sadrazamlık Tezkeresi'nde Ereğli ve Amasra'da üretilen "vapur kömürünün" İstanbul' da pazarlanmasından söz ederek gerekli düzenlemelerin yapılmasından sonra Devlet hazinesine sağlayacağı katkı anlatılmaktadır.
1848'de yapılan inceleme ve düzenlemelerle, "taşkömürü bulunan yerler" saptanarak "havza sınırları" ilk kez tanımlanmıştır. I. Abdülmecid'in fermanıyla; Taşkömürü Havzası "Evkaf-ı Celile-i Mülükane" (Vakıflar İdaresi Mülkleri) topraklarına dahil edilmiş, I. Abdülmecid Vakfı adına tapulanmıştır. İdaresi ve işletilmesi de Hazine- i Hassa'ya (saray bütçesi) verilmiştir.Taşkömürü Havzasından elde edilecek yıllık kira bedeli Evkaf Nezareti (vakıflarla ilgili işleri yürüten örgüt) denetiminde, dini hayır kurumlarına tahsis edilmiştir.
Taşkömürü havzasında üretimin arttırılması için işgüçü ve taşıma eksikliklerinin giderilmesi zorunluluğu doğmuştur. Padişah I. Abdülaziz'in (1861-1876) emriyle, havzanın yönetimi 10 Şubat 1865'de Bahriye Nezaretine devredilerek, Maadin-i Hümayun Nazırı ve aynı zamanda Ereğli Kaymakamı unvanıyla birlikte Mirliva (Tuğamiral) Dilaver Pata atanmıştır. Havzasının yönetimini elinde bulunduran Bahriye idaresi tarafından 26 Nisan 1867 tarihinde, "Ereğli Maden-i Hümayun İdaresinin Nizamnamesi" yapılmıştır.
1864'de Osmanlı taşra yönetimindeki yapılanma ile eyalet, sancak, kaza ve ağa yerine vilayet (vali), sancak (mutasarrıf), kaza (kaymakam), Nahiye (müdür) ve Köy (muhtar) idari düzeni getirilmiştir. 1867 tarihli tüm vilayetleri kapsayan "Vilayet Nizamnamesi" ne göre Kastamonu Vilayetinin Merkez, Sinop, Çankırı ve Bolu olmak üzere 4 sancağı, 21 kazası ve 30 nahiyesi bulunmaktadır. Bolu Sancağının; Merkez, Göynük, Düzce, Ereğli, Bartın ve Gerede olmak üzere 6 kazası ve 30 nahiyesi bulunmaktadır. Bu düzenleme ile Amasra nahiyesi de, 58 köyü bulunan Bartın kazasına bağlanmıştır. Bartın ve Amasra' nın Dilaver Paşa Nizamnamesi (Teamülname) gereği Ereğli Kaymakamlığı sınırları içinde olması taşkömürü havza sınırları ile ilgilidir.
1865'de Dilaver Paşa, Maadin-i Hümayun Nazırı ve aynı zamanda Ereğli Kaymakamı unvanıyla birlikte atanmıştır. Ancak, bu tarihlerde Ereğli Kaymakamlığı ve Maden Müdürlüğü ünvanlarının birbirinden ayrıldığı anlaşılmaktadır.
TBMM Hükümeti, 20 Nisan 1920'de Devrek, Ereğli, Mudurnu, Bartın, Göynük ve Zonguldak'ı Bolu Bağımsız mutasarrıflığından ayırarak, Kastamonu vilayetine bağladı. 14 Mayıs 1920'de de Zonguldak kazasını mutasarrıflık haline getirilerek, Kaza Kaymakamı Ahmet Cevdet Bey mutasarrıf vekili olarak görevlendirilmiştir. TBMM'nin ilk mutasarrıflık yaptığı ilçe olarak tarihdeki yerini alacaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin İlk İli Zonguldak; 1 Nisan 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun 60. maddesine göre sancaklar kaldırılınca, Zonguldak bağımsız mutasarrıflığı, Vilayet yapılmıştır.

Zonguldak Adının Kaynağı
Zonguldak isminin verilişi çeşitli rivayetlere dayanmaktadır; sazlık ve kamışlık anlamına gelen zongalıktan, sıtmanın titremesini tarifen zonklamaktan ve bir başka rivayete göre de, sisli bir havada gemisiyle buraya giren kaptanın sis kalktıktan sonra burası zongalıkmış demesinden, semer otuna (kemer otu, kındıra otu) zongura denmesinden, Zonguldak isminin verildiği söylenmektedir.
Kent adını, "Sandraka / Sandrake" adıyla bilinen yerleşim, adını Sandra Çayından alarak Zonguldak'a dönüşmüştür.
Bir başka görüşe göre; Göldağı'nın nirengi noktası alınması sonucu , Göldağı kesimi ya da bölgesi anlamına gelen "Zone Ghuel Dagh"ın Türkçe okunuşundan almıştır.
Necdet Sakaoğlu'nu tespitine göre de; "Daha çok şimdiki Zonguldak'ın bulunduğu yerde ocaklar açan Fransız girişimciler yörelerinin çok engebeli ve sık ormanlık oluşu sebebiyle buralara Jungle (Cangıl) adını vermişler, buna yerli halkın orman anlamında kullandıkları dav - dağ kelimesi de eklenince zamanla Zonguldak biçimini alacak olan "Jungle-Dağ" ismi doğmuştur."
RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
3 Temmuz 2007       Mesaj #4
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
GENEL BİLGİLER
Zengin tarihi bir geçmişi olan göz alabildiğince yeşili, bin yıllık mağaraları, doğal ve tarihi güzellikleriyle Zonguldak görülmeye değer bir ildir.

İLÇELER
Zonguldak ilinin ilçeleri; Alaplı, Çaycuma, Devrek, Ereğli ve Gökçebey’ dir.

Müzeler
Ereğli Müzesi
Adres: Atatürk Kültür Sitesi Ereğli - Zonguldak

Plajlar
80 km’lik kıyı şeridi boyunca çok sayıda doğal plaj ve kumsal bulunmaktadır. Doğu yönünden itibaren Sazköy, Filyos, Türkali, Göbü, Hisararkası, Uzunkum, Kapuz, Karakum, Değirmenağzı, Ilıksu, Kireçlik, Armutçuk, Karadeniz Ereğli, Mevreke, Alaplı ve Kocaman mevkiileri yaz boyunca yöre halkının akın ettiği kumsallardır.

Mağaralar
Cehennemağzı Mağarası, Gökgöl, Kızılelma, İnağzı ve Cumayanı Mağaraları görülmeye değerdir.

Turizm Amaçlı Sportif Etkinlikler
Avcılık: İlimiz av ve yaban hayatı anlamında da çeşitlilik ve zenginlik göstermektedir. Özellikle Merkez, Devrek, Gökçebey ve Karadeniz Ereğli civarında bulunan orman alanlarında ayı, domuz kurt, tilki, porsuk- çakal- dağ keçisi, sincap, karaca, tavşan, gibi yaban hayvanları ve yaban ördeği, yaban güvercini, çulluk, bakal gibi kuş türleri avlanmaktadır. Akarsularda sazan, alabalık, karabalık ve mercan, denizde ise istavrit, hamsi, mezgit, palamut, barbunya gibi balıklar avlanmaktadır. Yaban hayatına yönelik avlanma daha çok hobi ya da boş zaman faaliyeti olarak yapılmakta iken, denizlerde yapılan avlanma ise ticari amaçlı olarak gerçekleştirilmektedir.

Bisiklet Turları: Ereğli çevresinde bisikletli doğa gezileri düzenlenmektedir. Ereğli-Armutçuk Gökçeler yönünde hem bisiklet gezisi için uygun eğime sahip yol hem de yol güzergahı boyunca tarihsel değerleri ve doğal güzellikleri görme ve izleme olanağı bulunmaktadır.
Olta Balıkçılığı: Başta Karadeniz olmak üzere, Ulutan Baraj Gölü, Kızılcapınar Baraj Gölü ile Filyos Irmağı, Devrek Çayı, Gülüç Çayı ve Alaplı Çayı olta balıkçılarının rağbet ettiği başlıca yerlerdir. Ayrıca Bostandüzü, Ilıksu mevkiilerinde bulunan dereler de olta balıkçılığı yapılmaktadır.
Dağ Doğa Yürüyüşü: Alaplı’da Bacaklı Yayla, Bölüklü Yayla ve Kız Kulağı Yaylası, Merkezde Göldağı, Esenlik, Beycuma Yayla Mevkii, Devrek’de Bostandüzü, Dirgine Vadisi ve Yedigöller, Gökçebey’de Pamukdüzü Mevkii dağ doğa yürüyüşü yapmak isteyenlerin en fazla ilgi gösterdiği noktalardır. Ayrıca, Harmankaya, Güneşli ve Değirmenağzı şelalelerinin bulunduğu doğal güzergah da, trekking amaçlı gezilerde ilk akla gelen yerlerdir.

NE YENİR?
Yöre mutfağı ağırlıklı olarak unlu (buğday ve mısır unu) mamullerden yapılan yemek türlerinden oluşmaktadır. Su böreği, kabaklı börek, bazlama, cizleme, gözleme, kömeç ekmeği, pide türleri, tarhana çorbası, uğmaç çorbası, göce çorbası, malayı yöresel yemekler arasında sayabiliriz. Ereğli pidesi ve Osmanlı çileği, Çaycuma yoğurdu, Devrek çöreği ve simdi ile Zonguldak ormanlarında yetişen kuzu kestanesi yörenin adıyla özdeşleşmiş yiyecekleridir.

NE ALINIR?
Devrek Bastonu, elpek bezi, madenci heykelcikleri tercih edilen hediyelik eşyalardır.

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
1 Ocak 2010       Mesaj #5
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Batı Karadeniz bölgesinde bulunan Zonguldak şehri taş kömürüyle ünlü olmuş bir şehirdir. Ayrıca kıyı şeridinde yer almasından dolayı deniz ticaretinin önemli noktalarından birtanesidir. Karadenizdeki ülkelerle ticaretin sağlanmasında Zonguldak Limanı'nın büyük yararı olmuştur. Zonguldak kenti sırasıyla Persler, Makedonyalılar, Roma İmparatorluğu, Anadolu Selçuklular, Cenevizliler, Candaroğulları ve en son Osmanlıların egemenliğine geçmiştir. Zonguldağın ilçeleri Alaplı, Çaycuma, Devrek, Gökçebey, Ereğli ilçeleridir. Zonguldakta gezilecek yerler arasında en önemli yer Filyos sahilidir.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
26 Ağustos 2010       Mesaj #6
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Zonguldak Tarihi
Orta Anadolu'nun hemen hemen tümünde egemen olan Hitit İmparatorluğu, Ege Göç Kavimleri hareketi ile ortadan kalkarken, çoğunluğunu Frig boylarının oluşturduğu Bithin, Mariandyn ve Migdon adlı göç toplulukları yörenin ilk sakinleri olmuştur. MÖ VI. Yüzyılda Batı Anadolu'da başlayan kolonizasyon süreci ile birlikte, yörede de Kdz.Ereğli (Herakleia Pontica), Hisarönü (Teion), Sesamos (Amasra) gibi yerlerde ticari iskeleler (emperion) kurulmuştur.
MÖ 334'e kadar Perslerin egemenliğinde kalan bölge, bu tarihten sonra Makedonyalıların eline geçmiş; ancak yöre halkının isyanı sonucu kısa bir süre bağımsız bir yönetime (Bithynia Krallığı) kavuşmuştur. MÖ 27'de Roma İmparatorluğuna, 395 yılında ise imparatorluğun ikiye ayrılması sonucu Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğuna bağlanmıştır.
1084 yılında Anadolu Selçuklu Devleti komutanlarından Emir Karatekin tarafından ele geçirilen Zonguldak ve yöresi, Anadolu Selçuklu Devleti ile Büyük Selçuklu Devleti arasındaki sürtüşme nedeniyle, önce Bizanslılar, sonra da Danışmendlilerce işgal edilir. Ancak Anadolu Selçuklu Devleti kısa bir süre sonra toparlanarak, yöreyi yeniden ele geçirir (1186).
IV. Haçlı Seferi'nden sonra Bizanslılar dağılma, Anadolu Selçuklu Devleti ise çöküş sürecini yaşadığından, bölgenin kıyı şeridi Cenevizlilerce alınır; iç kesimlerde ise Candaroğulları gelişir. Osmanlı İmparatorluğunun gelişme döneminde Padişah I. Murat bölge topraklarını Osmanlı sınırına katmak istemiş, ancak halk buna karşı çıkarak Candaroğullarının yanında yer almıştır. Bunun üzerine Osmanlılar Cenevizlilerle anlaşarak, 1380'de Kdz.Ereğli'yi, 1392'de de Zonguldak ve çevresini kendi topraklarına katmış, kıyı şeridindeki ticari yaşam ise yine Cenevizlilere bırakılmıştır.
1460 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Amasra'yı almasıyla birlikte yöredeki Hıristiyan bezirganlar İstanbul'a göç etmiş; yöre Osmanlıların ilgisini çekmeyince de, 1654 yılında Kazak korsanlarca, daha sonra da korsanlara karşı halkı korumak amacıyla bölgeye gelen yeniçerilerce yağmalanmıştır. Yörenin ekonomik ve ticari önemini yitirmesi ve devletin yeterince sahip çıkmaması sonucu, eşkıyalar ve ayanların baskısı halkı göçe zorlamıştır.
1829 yılında taşkömürünün bulunmasıyla yeniden önem kazanan bölgede 1848'de ilk kömür ocakları kurulmuş; 19. yüzyılın sonuna doğru İngiliz, Fransız, Belçika, Rus şirketleri taşkömürü üretimi yapmak üzere yöreye akın etmiştir. Yöredeki şirketlerin haklarını korumak ve üretimi artırmak bahanesiyle Fransız askerleri önce Zonguldak'ı, ardından da Kdz.Ereğli'yi işgal etmiş (1919); ancak, Zonguldak ve çevresinde oluşturulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine bağlı milis güçlerinin karşı koymasıyla 18.06.1920'de Kdz.Ereğli'den, 21.06.1920'de ise Zonguldak'tan çekilmek zorunda kalmışlardır.
Zonguldak, 1 Nisan 1924 tarihinde, Cumhuriyet sonrası kurulan ilk il olma unvanını kazanmıştır.

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
26 Ağustos 2010       Mesaj #7
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Plajlar
dg
80 km'lik kıyı şeridi boyunca çok sayıda doğal plaj ve kumsal bulunmaktadır. Doğu yönünden itibaren Sazköy, Filyos, Türkali, Göbü, Hisararkası, Uzunkum, Kapuz, Karakum, Değirmenağzı, Ilıksu, Kireçlik, Armutçuk, Karadeniz Ereğli, Mevreke, Alaplı ve Kocaman mevkiileri yaz boyunca yöre halkının akın ettiği kumsallardır.
Zonguldak doğal kaynaklar, güzellikler açısından oldukça zengin bir ildir. Karadeniz kıyısı boyunca uzanan koyları, kumsalları, her biri ayrı bir doğa harikası olan mağaraları, dört mevsim yeşil kalabilen bitki örtüsü ve orman içi dinlenme alanları, turizm anlamında değerlendirilebilecek doğal kaynaklardır. Doğuda Sazköy'den batıda Akçakoca'ya kadar uzanan 80 km'lik kıyı şeridinde yer alan, pek çok doğal plaj ve kumsal, yöre halkının yaz aylarında günübirlik kullandığı belli başlı mekanlardır. Bunlardan Hisarönü, Türkali, Göbü, Kapuz, Değirmenağzı, Ilıksu, Erdemir, Ereğli Belediye, Alaplı Kocaman kıyılarıdır.

Şelaleler
selale
Merkez Kokaksu mevkisinde bulunan Harmankaya, Kozlu Beldesinde Değirmenağzı Kdz.Ereğli'li de Güneşli Şelaleleri ilin en önemli şelaleleri olup, önemli trekking parkurlarıdır.

Mağaralar

Gökgöl Mağarası
gokgol
Yeri
Zonguldak-Ankara karayolunun, Zonguldak çıkışında 4. km.de Üzülmez bölgesinde hemen yol üzerinde bulunmaktadır. Mağaradan çıkan su, Üzülmez deresine akmaktadır.
Özellikleri
Mağara girişi geniş ve yüksek olup, büyük bir fosil ağızla kaya blokları arasından girilmektedir. Buradan 250 m. sonra bir sifona ulaşılır. Sifon 10 m. uzunlukta olmasına rağmen, özellikle yaz sonunda çekilen sular sonrası yürünerek geçilebilir. Sifondan geçilerek yeraltı deresine gelinmektedir. Sel sularının getirdiği sarı bir çamurla kaplı olan zeminde yer yer su birikintileri bulunmaktadır. Buradan sonra mağara son derece zengin ve güzel oluşumlar arasından suyun gelişi yönünde 2 kol halinde devam eder. 3200 m. uzunluğundaki mağara kavisler çizerek ilerlemektedir.Nehir ve içerideki göller yürünerek rahatça geçilebilirken büyük yağışlarda ani su baskını olmaktadır. Bu tehlike nedeniyle mağaraya yaz ve sonbahar aylarında girmek uygundur.

Cehennemağzı Mağarası
cehennemagzi
Kdz. Ereğlisinin eskiden Ayazma, şimdilerde İnönü Mahallesi bölgesindedir. Bu mağaralar antik çağda yerleşim ve ibadet alanı olarak kullanılmıştır. İlgili mağaralar volkano-klastik kayaçlar içersinde gelişmiştir. Mağaraların ikisinde göl bulunmaktadır. Cehennem Mağaralarının mitolojideki öneminin yanı sıra, arkeolojik çalışmalarla ortaya çıkan zemin mozaiği, sütun, sütun başlığı, lahitler ve kandil yuvası gibi kalıntılar, bu mağaraların Hıristiyanlığın bölgede yasak olduğu yıllarda Hıristiyan gizli ibadet merkezi olarak kullanılması açısından da önemli bir yer olduğunu göstermektedir.

Kızılelma Mağarası
kizilelma
Yeri
Zonguldak ili, Gelik bölgesinde Ayiçi köyünde, Kızılelma semtinde bulunan mağaraya vasıta ile rahatlıkla ulaşılabilmektedir.
Özellikleri
Aydın deresi ile Büyük Ay Deresinin suları aktif olan düden ağzından batmaktadır. Mağaraya yukarıda bulunan 30x10 m. boyutlu fosil ağızdan girilip, 100 m. sonra suya rastlamaktadır. Mağara, su ile beraber yatay olarak ilerlemektedir. ilk 100 metreden sonra 400 m. sürünülerek ilerlenebilmektedir. 400 m.nin sonunda 10 m,'lik bir sifon vardır. Bu sifon sonbahar aylarında geçilebilmektedir. Mağarada galeri sifondan sonra çok büyük boyutlara ulaşmaktadır.
Temelde tek bir aktif galeri halinde devam eden mağaranın 3200 metresinde, 80 m. yüksekliğinde ve dibinde bulunan gölü aydınlatacak derecede büyük bir baca bulunmaktadır. Buradan göllerle üç kilometre daha ilerleyen mağara, 2 sifonla sonlanmaktadır. Batan suyun iki kilometre sonra Cumayanı Mağarasından çıktığı saptanmıştır.
Yeraltı sisteminin (Kızılelma- Cumayanı) toplam uzunluğu 10 km.yi bulan Mağara, 12 km.lik Pınargözü Mağarasından sonra Türkiye'nin ikinci uzun mağara sistemi unvanını taşımaktadır.


İnağzı Mağarası
inagzi
Yeri
Zonguldak ilinde, şehir içinde bir mağaradır ve Kilimli yolunun 15 km.sinde deniz kıyısında bulunmaktadır.
Özellikleri

Toplam uzunluğu 800 m. olan mağaraya denize bakan fosil ağızla girilmektedir. 50 m.den itibaren bir insanın ancak sığabileceği bir delikten sonra yer yer yeraltı deresi ile devam eder. 400 m.de sifon vardır ve suların çekildiği dönemde yürünerek geçilebilmektedir. Buradan itibaren 400 m. daha ilerleyip sifonla sonlanmaktadır.

Cumayanı Mağarası
cumayani
Yeri
Zonguldak, Çatalağzı İlçesi.
Çatalağzı ilçesinin üç kilometre uzaklığındaki Cumayanı mahallesinde bulunur.

Özellikleri
Kızılelma-Cumayanı yeraltı su sisteminin boşalım ağzını oluşturur. Dışarı birçok ağızla açılmaktadır. Suyun çıktığı ağızdan 100 m.lik sulu bir galeri ile, ya da yukarıdaki fosil kuru ağızdan 75 m. yürünerek salona gelinmektedir. Salon yeraltı deresi üzerinde bir köprü fonksiyonu gören ve olağan üstü güzelliğe sahip Traverten ile başlamaktadır. Yüksekliği 60 m. ve uzunluğu 70 m. olan salonun tabanı kalın bir kum tabakasıyla kapalıdır. ve sifonla sonlanmaktadır. Travertenden sola suyun gelişi yönünde ilerlendiğinde Kızılelma mağarası yönündeki sifona ulaşılır. Bu galeride bot gereklidir. Yağışlı dönemlerde ya da ani fazla yağış olduğunda çok kısa süre içinde su baskını olduğundan, yaşam tehlikesi oluşmaktadır.

Sofular Mağarası
sofular
Zonguldak - Çaycuma karayolu üzerindedir ve Sofular köyünden sonra yer alır. Uzunluğu 1.5 km. olup pre-historik özellikler taşır. Fotoğrafcılar için ideal bir çalışma yeridir.
Solondaki küçük odanın tavanındaki oluşum, tek kelime ile harikadır. Bu salon, mağaranın küçük bir modelidir.


Erçek Mağarası
ercek
Zonguldak - Ankara karayolu üzerinde ve Zonguldak'tan 5 km. uzaklıktadır. Mağaranın tümü keşfedilmemiştir. Soğuk suyu ile sportif bir mağaradır.

Çayırköy Mağarası
cayirkoy
Eski Zonguldak - Çaycuma Karayolu üzerinde, Çayırköy'den 3 km. uzaklıktadır. Uzunluğu 1.500 mt. civarında olup, aktif bir mağaradır. İçindeki gölcüklerde bot gezintisi yapabilirsiniz

Ilıksu Mağarası
Zonguldak - Ereğli Karayolu üzerinde, ılıksu mevkiindedir. Toplam uzunluğu 800 mt. olup Mağaraya girişten hemen sonra travertenlerle karşılaşırsınız. Mağara boyunca ilerlemek için travertenleri tırmanmak ve çelik merdiven kullanmak gerekir.

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
28 Mayıs 2011       Mesaj #8
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Zonguldak
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Karadeniz Bölgesi'nin Batı Karadeniz Bölümü'nde il ve aynı ilin merkezi olan kent. Doğuda Bartın ve Karabük, güneyde Çankırı ve Bolu illeri, batı ve kuzeyde de Karadeniz'le çevrilidir. Nüfus açısından Samsun'dan sonra Karadeniz Bölgesi'nin ikinci büyük ilidir. Türkiye'nin tek taşkömürü üretim bölgesi olmasıyla tanınır.

Dağlar
İl topraklarını Kuzey Anadolu Dağları'nın batı kesimini oluşturan ve Karadeniz kıyısına paralel olarak uzanan ilk iki sırası engebelendirir. Kıyı dağlarından Küre Dağları ilin kuzeydoğu kesimine sokulur. Kuzey kesimini kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Zonguldak Dağları, batı ve güneybatı kesimini Akçakoca Dağları kaplar. İlin güney kesimini iç sıralardan Bolu Dağları'nın kuzeydoğu bölümünü oluşturan dağlar engebelendirir. Bu kesimdeki başlıca yükseltiler Bacaklıyayla Tepesi (1.637 m.) ve Soğukoluk Tepesi'dir (1.268 m.). Bu engebeli yapı nedeniyle alçak düzlükler fazla yer tutmaz. Karadeniz'e bakan kesimlerde dağlar hemen yükselmeye başladığından, geniş kıyı düzlükleri yoktur. Çaycuma ve Ereğli yörelerinde görüldüğü gibi akarsu vadi tabanlarının genişlediği kesimlerde yer alan küçük ovalar, ilin başlıca tarım alanlarını oluşturur. İl topraklarından kaynaklanan suların tümü Karadeniz'e ulaşır.

Akarsular
Başlıca akarsular Bartın Çayı ile Filyos Çayı'dır. Bunlardan başka Üzülmez Deresi ile Gülüç ve Alaplı çayları da bazı küçük suları toplar.

Göller
Önemli bir doğal göle rastlanmayan ilde Gülüç ve Kozlu baraj gölleri vardır.

İklim
İklim bakımından il toprakları bir yandan Marmara ile Karadeniz, bir yandan da, Karadeniz ile İç Anadolu iklimleri arasında bir geçiş alanıdır. Kışın sıcaklık kıyıdan iç kısımlara doğru gidildikçe düşer (ocak ortalama sıcaklığı 6°C; ölçülen en düşük sıcaklık -8,0°C). Yaz sıcaklığı bütün ilde hemen hemen aynıdır. Kıyı kesimi bol yağış alır (yıllık yağış; Zonguldak 1.243 mm., Ereğli 1.360 mm.); içerilere doğru yağış azalır (Devrek 784 mm.) ve aynı zamanda, kıyıda kışa rastlayan yağış maksimumu ilkbahara doğru kayar.

Bitki Örtüsü
Nemli iklim sayesinde il toprakları Türkiye'nin orman bakımından en zengin alanlarındandır; il yüzölçümünün % 60'ına yakını ormanla kaplıdır. En geniş yeri kayın ormanları tutar. İlin güney kesimindeki daha yüksek engebeler üzerinde ise iğne yapraklılar (köknar ve sarıçam) yaygındır.

Ekonomik Özellikler

1. Madencilik

Halkın yarıdan fazlasının kırsal kesimde yaşamasına karşın, ekime elverişli toprakların azlığı nedeniyle temel ekonomik etkinlik madencilik ve sanayidir. Öteki gelir kaynakları tarım, ormancılık, balıkçılık ve ticarettir. Ekonominin başlıca dayanağı olan taşkömürü yataklarının yer aldığı alan, Ereğli-Zonguldak Kömür Havzası olarak bilinir. Büyük bölümü il sınırları içinde kalan havza, 2.200 km²'si deniz altında olmak üzere toplam 13.350 km²'lik bir alanı kaplar. Havzanın sınırları batıda Ereğli, doğuda İnebolu, güneyde de Karabük ve Araç'tan geçer. Yüksek nitelikli taşkömürlerinin bulunduğu yataklardaki rezervin 1 milyar tondan fazla olduğu sanılmaktadır. XIX. yy ortalarından beri işletilen havzadaki kuyu ve ocakların tümü ilin kıyı kesimindedir. Yaklaşık 45 bin geçici ve sürekli işçinin çalıştığı havzadaki taşkömürü yatakları, kısa adı TTK olan Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından işletilir. Yılda ortalama 2 milyon ton kadar yıkanmış parça kömür elde edilir. Kırsal kesimde yaşayan halkın önemli bir bölümü geçimini, taşkömürü üretiminden sağlar. Madenlerde çalışan geçici işçilerin tümü köylüdür. Bu işçiler çalışma dönemini izleyen dinlenme sürelerini köylerinde geçirirler. Bir işçi ailesinin ortalama beş kişiden oluştuğu göz önünde tutulursa, bu gelirin il nüfusu düzeyinde büyük önem taşıdığı ortaya çıkar. Özellikle 1950'lerden bu yana başta Doğu Karadeniz Bölümü olmak üzere ülkenin ekonomik olanakları kısıtlı kesimlerinden birçok aile madenlerde çalışmak ve iş kurmak amacıyla Zonguldak iline göç etmektedir. Bu nedenle il nüfusu, etnik köken açısından oldukça karmaşık bir yapı gösterir. Enerji kaynağı olarak kullanılan taşkömüründen dolayı, Türkiye'nin ağır sanayi tesislerinden bir bölümü Zonguldak ilindedir: Ereğli Demir-Çelik İşletmeleri (ERDEMİR) bunlardan biridir. Ayrıca TTK'ye ait kok ve briket fabrikaları ile kuruma bağlı işletmelerde kullanılan alet ve makinelerden bazılarının üretim, onarım ve bakımıyla uğraşan tesisler de vardır.
İlin bir başka önemli kuruluşu Türkiye Elektrik Kurumu'na (TEK) bağlı Çatalağzı Termik Santrali’dir. Cumhuriyet dönemindeki geniş çaplı sanayi yatırımlarına bağlı olarak Zonguldak ve Ereğli hızla gelişerek şehirleşmiştir.
İlin öteki sanayi kuruluşları arasında un, unlu ürünler, konserve, orman ürünleri, kâğıt, çivi, kriko, çimento, ısıya dayanıklı tuğla ve kiremit fabrikaları sayılabilir. Kıyı kesimindeki tekne ve gemi yapım tesislerinin yanı sıra canlı bir küçük sanayi etkinliği de vardır.
Günümüzde madencilik ve sanayi gelirleri açısından ülke ekonomisinde azımsanmayacak bir yeri olan Zonguldak ilindeki önemli uğraşlardan biri de ticarettir.

2. Tarım ve Hayvancılık
Zonguldak ilinde yetiştirilen başlıca bitkisel ürünler buğday, mısır, arpa, patates, çeşitli sebze ve meyvedir.
Kırsal alanda hayvancılık daha çok sığır ve manda yetiştiriciliğine dayanır. Yüksekçe kesimlerde az miktarda koyun, kıl ve tiftik keçisi de yetiştirilir. Tavukçuluk ve arıcılık da belirli bir gelir sağlar. Kıyı kesiminde halkın küçük bir bölümü balıkçılıkla uğraşır.

3. Diğer Gelir Kaynakları
Orman açısından oldukça zengin olan ilde kırsal nüfusun bir bölümü geçimini ağaç işlerinde çalışarak sağlar. Bu ormanlardan elde edilen ürünlerden biri olan maden direği, havzadaki ocaklarda galerilerin çökmemesi için destekleme malzemesi olarak kullanılır.

Ulaşım
Zonguldak ili, karayolu ve demiryollarıyla ülkenin öteki bölgelerine bağlanır. Türkiye'nin demiryolu ağına bağlı olmayan Ereğli-Armutçuk hattı daha çok taşkömürü taşımacılığı amacıyla kullanılır. Ereğli ve Zonguldak limanları, taşkömürü ve yük taşımacılığı açısından önem taşır. Küçük teknelerin yanaştığı Alaplı iskelesi bir balıkçı barınağı işlevi de görür.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
11 Haziran 2015       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM
ZONGULDAK (67), Batı Karadeniz bölümünde il; 867 726 nüf. (1990); 6 489 km2; merkez ilçe dışında 9 ilçe, 9 bucak, 516 köy. Merkezi Zonguldak, 116 725 nüf. (1990). il toprakları Karadeniz kıyılarından içerilere sokuldukça giderek yükselerek 2 000 metreye yaklaşan orta yükseklikte dağlarla kaplıdır. Kıyıya paralel olarak guney-batıdan kuzey-doğuya doğru uzanan bu engebeleri, Alaplı ve Aydınlar çayları ile Filyos ırmağı ve ırmağın yöresel olarak değişik adlar verilen kolları derin bir biçimde yararak birbirinden ayırır. Bu durum genelde ulaşımı güçleştiren bir topografya özelliği meydana getirir. Bütün yerleşmeler, yolların izlediği başlıca vadilerde kurulmuştur. Jeolojik oluşuklar da, engebelerin genel doğrultusuna koşut şeritler meydana getirir. Karadeniz kıyısı boyunca dar bir kuşak halinde, Türkiye'nin en zengin ve yegâne taşkömürü yataklarını içeren Paleozoyik yüzeyler, onu iç kısımlara doğru Mezozoyik, Tersiyer ve G.'deki daha yüksek kesimde granit sokulumları ve başkalaşmış kayaçlar- dan oluşan şeritler izler. Bütün bu oluşuklar, kömürlü Paleozoyik de dahil, birçok taylarla kesilmiştir, iklim bakımından il toprakları bir yandan Marmara ile Karadeniz, bir yandan da Karadeniz ile iç Anadolu iklimleri arasında bir geçiş alanıdır. Kışın sıcaklık kıyıdan iç kısımlara doğru gidildikçe düşer (ocak ortalama sıcaklığı: Zonguldak 6 °C, Karabük 3,6 °C; ölçülen en düşük sıcaklık Zonguldak: - 8,0 °C. Karabük -11,4 °C). Yaz sıcaklığı bütün ilde hemen hemen aynıdır. Kıyı kesimi bol yağış alır (yıllık yağış; Zonguldak 1 243 mm, Ereğli 1 136 mm); içerilere doğru yağış azalır (Devrek 784 mm, Karabük 461 mm) ve aynı zamanda, kıyıda kışa rastlayan yağış maksimumu ilkbahara doğru kayar. Bu nemli iklim sayesinde il toprakları Türkiye' nin orman bakımından en zengin alanla- rındandır; il yüzölçümünün % 60’ına yakını ormanla kaplıdır; bunların floristik bileşimi, fizyonomik ve fizyolojik özellikleri kıyıdan içerilere ve bakım şartlarına göre değişir. En geniş yeri kayın ormanları tutar. İlin G. kesimindeki daha yüksek engebeler üzerinde ise iğne yapraklılar (köknar ve sarıçam) yaygındır.

Günümüzde Zonguldak Türkiye'nin en sık nüfuslanmış illerinden biridir; km2'ye 133 kişiyi geçen nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının 2 katı kadardır. İlin bu özelliği son 50 yıl içinde sanayileşme alanında gerçekleşen büyük gelişmenin bir sonucudur. Yakın zamanlarda kurulmuş iki büyük şehrin varlığı (Zonguldak ve Karabük) bu ilimizin başlıca özelliklerinden biridir. İl topraklarında yaşayan kentsel nüfusun % 60 kadarı yalnız bu iki şehirde yaşar. Engebeli ve ormanlık bir yöre olan il topraklarında tarım alanları il yüzölçümünün ancak % 23 kadarına eşit yer tutar. Bunun da en büyük kısmını (% 77), hemen hemen eşit oranlarda olmak üzere, buğday ve mısır kaplar. Arpa, fasulye ve patates ilin diğer başlıca tarla ürünleridir. Hayvancılık ve hayvan ürünleri kırsal kesimde önemli bir uğraşıdır; koyun ve keçiden çok sığır yetiştirilir. Ama Zonguldak ilinin asıl önemi ve gelir kaynağı madencilik ve sanayi etkinliklerine dayanır. Geniş bir kullanım alanı olan taşkömürü yalnız bu ilimizde, kıyı boyunca yer alan Ereğli-Zonguldak havzasında üretilir. Türkiye’nin en büyük sanayi tesislerinden ikisi olan Karabük ve Ereğli demir-çelik fabrikaları bu ilin sınırları içindedir. Bu sanayi ve ona bağlı yan kollar sayesinde Zonguldak ilinin bütün Türkiye imalat sanayisindeki payı % 4'ün üzerindedir ve bu bakımdan bütün Türkiye’de 7. sırayı alır. Kömür çıkarımı ve demir-çelik sanayisi bu ilimizde iki eski köyün birer şehir (Zonguldak ve Karabük) haline gelmesine ve antik bir yerleşmenin (Ereğli; 1990’da 63 987 nüf.) büyük ölçüde canlanmasına yol açtığı gibi, yüzyıllar boyunca ulaşılması güç ve sapa bir yöre olan il topraklarında aynı nedenlerle oldukça sık bir karayolu ağı kurulmuş, Zonguldak, Türkiye demiryolu ağına bağlanmış, Zonguldak ve Ereğli liman tesisleri yapılmıştır. Özgün evleri ile Safranbolu ilin turizm hareketine yol açan merkezlerindendir.


ZONGULDAK, Batı Karadeniz bölümünde liman kenti; aynı addaki ilin merkezi ve bölümün en büyük kenti; 116 725 nüf. (1990). Ankara'dan 268 km uzaklıkta. Ülkenin diğer bölgelerine demiryoluy- la bağlı.
• COĞRAFYA. Zonguldak, Türkiye’nin en yeni kentlerinden biridir; doğuş ve kuruluşu Türkiye'nin en büyük taşkömürü havzasının XIX. yy. başlannda bulunuşuna bağlıdır. Bundan önce yerinde sazlık ve bataklık bir kıyıyla çevrili küçücük bir yerleşme vardı. Bu yerleşmenin bir kent görünümü alarak gelişmeye başlaması ancak 1849'da kömür ocaklarının işletilmeye başlanmasından sonraya, özellikle XX. yy.’ın başlarına rastlar. Bu gelişmeye koşut olarak Zonguldak, 1899'da Kastamonu ilinin Bolu sancağına bağlı bir ilçenin, 1924'te ise kendi adını taşıyan ayrı bir ilin merkezi durumuna geldi. 1886’da yapılan ilk liman, Cumhuriyet döneminde genişletildi ve düzenlendi. Günümüzde de varlığı ve canlı ticaret hayatı, kömüre dayanan bir fabrika ve liman şehri görünümünde olan Zonguldak’ın 1927’de ancak 11 797 olan nüfusu giderek artan bir hızla 1935'te 20 000'i, 1950’de 35 000'i, 1970' te 77 000’i aştı ve 1990’da 120 000’e yaklaştı.
• TARİH. Yörenin tarihi çok eskilere dayanmasına karşın, bugün il merkezi olan Zonguldak, burada kömür bulunduktan (1876) sonra gelişip kentleşmiş yeni bir şehirdir. Phrygialtlar, Persler, İskender, Romalılar ve BizanslIlar döneminde bir yerleşim olarak adından hiç söz edilmeyen kent, Candaroğulları beyliği’ni ortadan kaldırıp yöreyi kendi topraklarına katan (1462) OsmanlIlar tarafından Bolu sancakbeyliğine bağlı bir kariye (köy) olarak kuruldu (1654). Tanzimat’tan sonra Kastamonu vilayetine bağlandı. Ereğli kömür havzasında taşkömürü ocaklarının işletmeye açılması (1848), özellikle yabancı şirketlerin kömür havzasında kömür çıkartmaya başlamaları (1892) sonucu yöreye yabancı sermaye girdikten sonra hızla gelişerek kaza merkezi (1899) hemen ardından da
iç ve dış piyasalara kömür ihraç limanı (1901) oldu. Yabancı şirketlerin (İngiliz ve fransız) burada kömür yıkama yerleri, dekovil hatları, asma hatlar, lojmanlar ve mendirekli liman yaptırması üzerine madenlerin yönetim merkezi Kozlu’dan Zon- guldak’a taşındı (1909). Birinci Dünya savaşı sırasında bir rus filosunun limanını topa tutup 4 kömür gemisini batırdığı (8 kasım 1914) Zonguldak, Mondros* ateşkesi döneminde Fransızlar tarafından işgal edildi (8 mart 1920). Bu kuvvetler, halkın şiddetli direnişi karşısında kısa süre sonra kent ve yöresinden çekilmek zorunda kaldılar (19 haziran 1920). Bu dönemde (1920’den Cumhuriyete kadar) bir sancak merkezi olarak yönetilen Zonguldak, Cum huriyet’ten sonra adını taşıdığı ilin merkezi oldu (1924). [— Kayn.)
Kaynak: Büyük Larousse

Benzer Konular

28 Mayıs 2011 / Harry Kewell Taslak Konular
27 Nisan 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
25 Ocak 2008 / Sedef 21 Türkiye Cumhuriyeti
22 Ocak 2014 / Revenger Türkiye Coğrafyası