Arama

Uzay Hakkında Araştırmalar, Makaleler - Sayfa 11

Güncelleme: 5 Ekim 2018 Gösterim: 152.458 Cevap: 146
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
20 Ocak 2013       Mesaj #101
Avatarı yok
Yasaklı
Nasa'dan Sıvı Yakıtlı Roketlere Dönüş
NASA, uzay yolculuklarında kullanmak üzere yeni bir dev roket hazırlıyor. “Uzay Fırlatma Sistemi” olarak adlandırılan bu yeni projenin bedeli 35 milyar Dolar. Bu yeni sistemle hedef, 2030’da Mars’a gitmek… İlk insansız test uçuşu ise 2017’de… Bu test uçuşu başarılı olursa ilk astronot ekibi bu roketle 2021’de uzaya gidecek. 2025’te dünya yakınındaki bir göktaşına inecek ve buradan da 2030’lu yıllarda Mars’a gidilecek.
Sponsorlu Bağlantılar

Yeni tasarım roket insanoğlunun Ay'a yolculukta kullandığı sıvı yakıtlı roketleri andırıyor. Farkı daha güçlü ve insanı daha uzağa taşıyabilecek olmaları. Denemelerine çok yakın bir zamanda başlanacak olan sistemde astronotlar roketin ucuna kurulacak bir kapsülün içinde olacak. Yeni rokette öncelikli olarak 6 kişilik astronot grubu yer alacak ve yine ilk etapta 110 ton yük taşıma kapasitesine sahip olacak. Sonraki aşamada bu kapasite 165 tona kadar çıkacak. Ay’a insan götüren Satürn V roketinin yük taşıma kapasitesi 130 tondu.NASA yetkililerinin yaptığı açıklamaya göre bu projede her yıl yaklaşık olarak 3 milyar Dolar harcama yapılacak.

Sıvı Yakıtlı Roketler Nasıl Çalışıyor?
Roketler, Newton’un etki-tepki ilkesine göre çalışan uzay araçlarıdır. Rokete konulan yakıt yanınca çıkan gazlar bir lüle(nozul) aracılığı ile hızlandırılır ve roket çalışmaya başlar.NASA’nın yeni projesinde kullanacağı sıvı yakıtlı sistem katı sistemlere göre biraz daha karmaşık. Bu tasarımda sıvı yakıtı sıvı halde tutmak ve yakıtın yanma odasına iletimi tasarımın en önemli noktasını oluşturuyor. Sıvı Yakıt denilen bu yakıt, sıvı oksijen ve sıvı hidrojenden oluşuyor. Hidrojen yakıt, oksijen ise oksitleyici görevi görüyor.

Kaynak : Popüler Bilim (Ocak 2012,Sayı:212)

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:24
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
21 Ocak 2013       Mesaj #102
Avatarı yok
Yasaklı
2013 Yılının Astronomi Fotoğrafçısı Yarışması
Bu yıl beşincisi düzenlenecek olan yarışmanın sponsorluğunu Greenwich Kraliyet Gözlem Evi ve The Sky at Night dergisi yapıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da evrenin birçok göz alıcı ve etkileyici güzelliklerinin kadrajlara gireceğinden şüphe duyulmuyor; ister milyonlarca ışık yılı uzaktaki uçsuz bucaksız galaksilerin çarpıcı fotoğrafları, isterse eve daha yakın noktalardan çekilmiş gecenin dramatik fotoğrafları, her biri unutulmayacak izler taşıyacaktır.
Sponsorlu Bağlantılar

ROG’de kamu astronomu ve yarışmada jürilik görevi yapan, Dr. Marek Kukula “Her yıl gökyüzü, görülmesi için yeni bir şeyler getirir ve umarım Mart’ın sonunda varması beklenen Kuyruklu yıldız C/2011 PARNSTARRS bu yılki yarışmada bazı unutulmaz fotoğraflara ilham kaynağı olur” diyor. “Daha fazla yetenekli genç fotoğrafçının ve uzay fotoğrafçılığına yeni girmiş kişilerin katılmalarını görmek mükemmel olacak, bu da yıllar sonra yine tek yapmanız gerekenin bir kamerayı elinize almak olduğunu kanıtlayacak”

Yarışmaya katılımların 13 Haziran 2013 tarihine kadar tamamlanması gerekiyor. Kazananları güzel ödüller bekliyor. Genel birinci 1.500£’lik para ödülünün sahibi olacak. Kategori birincileri 500£. Ayrıca finalistleri de 250£’lik ve en çok yorumu alan katılımcıları da 125£’lik para ödülleri bekliyor. Özel ödülün kazananı ise 350£ kazanacak ve finalistlere de 125£ verilecek. Bunların yanı sıra tüm kazanan katılımcılar bir yıllık Sky at Night Dergisi'nin aboneliğini de alacaklar.

“2013 Yılının Astronomi Fotoğrafçısı” Yarışmasının 4 Ana Kategorisi
Dünya ve Uzay: Manzara, insanlar ve diğer Dünya bağlantılı şeylerin yanında bir astronomik objenin bulunduğu (bunlar yıldızlar, Ay ve diğer Dünya dışı olaylar olabilir) fotoğraflar.
Bizim Güneş Sistemimiz: Güneşi ve onun ailesindeki gezegenleri, Ay'ı, asteroidleri ve kuyruklu yıldızları tasvir eden görüntüler.
Derin Uzay: Güneş Sistemi'nin ötesindeki herhangi bir şeyi yakalayan (yıldızlar, bulutsular ve galaksiler gibi) fotoğraflar.
Yılın Genç Astronomi Fotoğrafçısı: 16 yaşının altında, gelişmeye başlamış astronomlar tarafından çekilmiş fotoğraflar.

Ayrıca 3 özel ödül de yarışmacıları bekliyor: “İnsanlar ve Uzay” fotoğrafta insanları öne çıkaran en iyi fotoğrafı ; “En iyi Yeni üye” ödülü, bu hobiye geçen yıl içinde başlamış ve daha önce yarışmaya herhangi bir fotoğrafla katılmamış bir amatör astrofotoğrafçı tarafından çekilmiş en iyi fotoğrafa verilecek; ve Robotik Kapsam ödülü, dünyanın çeşitli bölgelerinde bulunan bilgisayar kontrollü teleskoplarına internet üzerinden erişerek çekilen en iyi fotoğrafa verilecek.Kazanan fotoğraflar, Greenwich Kraliyet Gözlem Evi'nde 19 Eylül 2013 – 23 Şubat 2014 tarihleri arasında düzenlenecek olan yıllık sergide gösterilecek.

Kaynak : Unıverse Today (18 Ocak 2013)

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:25
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
26 Ocak 2013       Mesaj #103
Avatarı yok
Yasaklı
Göktaşı Madenciliği için Bir ABD’li Firma Daha Kolları Sıvadı
ABD’de yeni kurulan ‘Deep Space Industries’ (DSI) şirketi, uzaydaki tonlarca değerli maden içeren asteroidlere gözünü dikti. DSI, geçtiğimiz yıl ilk adımı atan ‘Planetary Resources’ın ardından bu yarışa katılan ikinci firma olacak.

Uzay araştırmaları ve doğal kaynak sektörlerini bir araya getirerek küresel ekonomiye trilyonlarca dolar katkı yapmayı hedefleyen bir grup zengin girişimci ve mühendis, ABD’nin California eyaletindeki Santa Monica kentinde DSI şirketini kurdu. Santa Monica’daki Uçuş Müzesi’nde basın toplantısı düzenleyen firma yetkilileri, Dünya’ya yakın göktaşlarını işlemek, elde edilen hammaddelerle uydulara yakıt sağlamak ve yörüngede bileşenler üretmeyi amaçladıklarını bildirdi. DSI’nin ilk görevi 2015’te ‘Firefly’ adı verilen 25 kilogramlık küçük bir uzay aracını fırlatmak olacak. 6 ay boyunca uzayda görev alacak olan Firefly, işlenecek asteroidlerin belirlenmesinde kullanılacak.

Her Yıl Dünya'nın Çevresinde 1000 Yeni Göktaşı Keşfediliyor
Deep Space Industries Başkanı David Gump, “Her yıl gezegenimizin etrafında irili ufaklı 1000 asteroid keşfediliyor. Büyük çoğunda su, nikel ve metan gazı olduğu düşünülüyor. Metan gazı yakıta dönüştürülebilir. Nikel, uzayda bileşen üretiminde kullanılabilir” dedi. Gump, yerkürenin etrafında bulunan 9 bin 500’den fazla asteroidin çok önemli ve büyük bir kaynak olduğunu belirtti.

20 milyon dolara mal olacak Firefly projesinin ardından 2016’da uzaya gönderilecek ‘Dragonfly’ uzay aracı, belirlenen asteroidlerden 23 – 45 kilogram arasında örnekler getirecek. Şirketin nihai hedefi, 2020’den sonra asteroidlerden yakıt ve değerli madenler elde edebilen bir robotik gemi filosuna sahip olmak. Geçtiğimiz yıl Nisan ayında da Google’ın patronları, ünlü yönetmen James Cameron ve uzay araştırmalarına verdikleri destekle tanınan bazı ünlü isimler, dev bir proje için güçlerini birleştirmiş, Planetary Resources adlı şirketi kurarak göktaşlarında maden aramaya karar vermişlerdi.

Kaynak : Gençbilim (23 Ocak 2013,09:36)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:25
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
27 Ocak 2013       Mesaj #104
Avatarı yok
Yasaklı
Almanya Asteroide Robot Yollayacak
Avrupa Uzay Ajansı'nın (ESA) önde gelen destekçilerinden Almanya, 2013’te yoğunlaşacağı bir dizi projeyi açıkladı. Alman uzaycılık kurumunun hedefleri arasında bir asteroide robot yollamak da bulunuyor.

Alman Hava ve Uzaycılık Merkezi (DLR), 2013’te yoğunlaşacağı hedef ve projeleri açıkladı. Alman uzaycılık dairesi bütçesinin yarıya yakınını Avrupa Uzay Ajansı ile ortaklaşa yürütülen projelere ayırıyor. Almanya, insanlı uzay araçlarından uluslararası havacılığı engelleyen volkan püskürmelerinin araştırılmasına kadar bir dizi alanda araştırma yürütecek. Alman Havacılık ve Uzay Merkezi’nin 2013 hedeflerini Deutschlandradio’ya değerlendiren uzman Dirk Lorenzen, merkezin tek bir alandan ziyade farklı konulara yoğunlaştığına dikkat çekti. Bunlar arasında öne çıkan belli başlı projelerin olduğunu kaydeden Lorenzen, bir asteroide yollanması öngörülen insansız uzay aracının da bunlardan biri olduğunu belirtti.

Alman uzay ajansı bu misyonu Japonya Uzay Araştırma Ajansı (JAXA) ile ortaklaşa yürütüyor. Japonya, bunun için geliştirdiği Hayabusa-II isimli uzay aracını gelecek yıl uzaya fırlatacak. Aracın göktaşına varması birkaç yılı bulacak. Ulaştığında ise Alman Hava ve Uzaycılık Merkezi bünyesinde geliştirilen Mascot isimli keşif aracı devreye girecek. 10 kilo ağırlığındaki Mascot, göktaşının yüzeyini inceleyecek, fotoğraflar çekecek. Asteroid’in farklı noktalarında ölçüm ve görüntüleme yapabilmek için zıplayarak hareket edecek.Uzman Dirk Lorenzen, Alman Hava ve Uzaycılık Merkezi’nin bu yıl içinde Mascot’un geliştirilip tamamlanmasına yoğunlaşacağını söyledi. Uzaycılık merkezi, robotik araştırmaları alanında dünya çapında saygın bir yere ve tecrübeye sahip.

Japonya ile İşbirliği
2013 yılında uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi, bir başka gündem başlığı olarak öne çıkıyor. Japonya ile uzaycılık alanında yapılan işbirliğine büyük önem veriliyor. Alman Hava ve Uzaycılık Merkezi’nin Washington’un ardından Japonya’nın başkenti Tokyo’da da temsilcilik açacak olması bunun açık bir göstergesi olarak kabul ediliyor.

Uzman Lorenzen, merkezin bu alandaki yaklaşımının nedenlerini şöyle anlattı: “Merkezimizin başkanı Jan Wörner, neden Çin yerine Japonya’nın seçildiğini soranlara gerekçe olarak, diğer Uzak Doğu ülkeleriyle Japonya üzerinden iletişim kurmanın daha kolay olduğunu söylüyor. Almanya uzaycılık dairesi başkanının Çin ile işbirliğinden çekinmesinin bir diğer nedeni de, fikri mülkiyet hakları. Almanya, uzaycılık çalışmalarında tek bir ülke yerine birden çok partnerle çalışmayı tercih ediyor. Günümüzde birçok alanda gözlenen Çin heyecanı, Alman Hava ve Uzaycılık Merkezi’nde yerini temkinliliğe bırakıyor.”

NASA ile İşbirliği
Uluslararası Uzay İstasyonu’nun inşası ve Amerikan Hava ve Uzaycılık Dairesi (NASA) ile işbirliği bir başka gündem başlığını oluşturuyor. Alman uzaycılık merkezi Uluslararası Uzay İstasyonu’nun önemine inanıyor. Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) bir süre önce Napoli’de düzenlenen toplantısında da bu kapsamda kararlar alınması sağlandı.

Uzman Dirk Lorenzen, bu alandaki adımların ortaklıklar çerçevesinde atılacağını söyledi. Lorenzen son olarak şunları dile getirdi: “Uluslararası Uzay İstasyonu bir taraftan araştırma laboratuarı olarak kullanılmaya devam edecek. Ancak istasyonun inşasında NASA ile daha yakın işbirliğine gidilecek. NASA, yeni nesil insanlı uzay araçlarını Avrupalı ortaklarıyla birlikte geliştirecek. Yeni uzay araçlarındaki servis modüllerini Avrupalılar yapacak. Bunlar, aralarında araç bilgisayarı, kontrol birimi, elektrik ve su şebekesinin de bulunduğu kısımlar. Bir başka ifadeyle uzay gemisinin akla gelebilecek tüm teknik donanımı Avrupa’dan çıkacak. NASA, Avrupa uzaycılığının kendini kanıtlamış araçlarından ATV gemilerinin teknik özelliklerini de yeni araca adapte edecek. İşbirliğinin somut detayları bu yıl ortasında belli olduktan sonra çalışmalara başlanacak.”

Kaynak : DW (26 Ocak 2013,16:55)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:25
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
29 Ocak 2013       Mesaj #105
Avatarı yok
Yasaklı
Yaşayan Mars’a Yeni Bir Bakış
Yıllar içinde, bilim adamları şimdilerde Kızıl Gezegen olarak andığımız Mars'ın,bundan milyarlarca yıl önce okyanuslarla kaplı bölümlerinin de olduğunu buldular. Diğerlerinin öne sürdüğü düşünce ise gelecekte yenilenmiş bir Mars'ın yeşillik ve okyanuslarla çevrili bir bitki örtüsüne sahip olabileceğine yönelik. Peki, her iki senaryoyu da gözden geçirdik diyelim, şimdiki Mars tüm o su ve hayatla neye benzerdi? Sorunun yanıtı, çeşitli kaynaklardan elde edilen verilerin ışığında -ve tabii ki keşifciliğin yardımıyla-, yazılım mühendisi Kevin Gill tarafından bizlere sunulmuş durumda. Oluşturduğu olağanüstü görüntülerle adeta yörüngede dönen Kızıl Gezegen'i yaşayan Mars haline çevirerek bizlere kendi versiyonuyla sunuyor.

Gill’in e-posta aracıyla dile getirdikleri: “Bunu yapmamın sebebi hem nasıl gözükürdü merakım hem de bunu yaparak üzerinde çalıştığım programı geliştirmekti,”. “Ben gerçek anlamda bir yazılım mühendisiyim ve kesinlikle bir gezegen bilimci değilim, yani gerçek verilerden elde edilmiş bölümlerin dışında, çoğunluğu Mars'ın Dünya ile arasında bulunan yeryüzü benzerliklerinden yola çıkarak yaptığım varsayımlar (örneğin yükseklik, su kütlelerinin yakınlığı, fiziksel özellikler, coğrafik pozisyonlar ve benzeri). Ve mavi boncuk görüntülerinden eşdeğer yapıları kullanarak boş görüntünün tabakalarını grafik programını kullanarak boyamamın bir sonucu.”

Örneğin, aşağıdaki görüntü Olympos Dağları'nı ve ufuğun ötesindeki Tharsis Volkanik Dağları'nın ve merkeze yakın Valles Marines kanyonlarını gösteren, Mars'ın batı yarım küresini tasviri. Gill’in söylediği; bulutların ve atmosferin fazlasıyla rastgele olduğu ve tamamıyla görünümü doldurmak için katılan öğeler oldukları. Ayrıca, yeryüzü yaklaşık 10 katı kadar abartılmış. Belirtmek gerek ki bu görünüm, yörünge ile yüzeyden yaklaşık 10.000 km kadar uzaktan bir tasvir.

Gill, Google+ hesabında şöyle diyor “Bu, tümüyle ele alınmış bir bilimsel senaryo olarak düşünülmemişti ve eminim (ve beklerim) ki yaptığım bazı varsayımların yanlış olduğu kanıtlanacaktır,” . “Umarım en azından hayal gücünü tetiklemiş olur, o yüzden lütfen eğlenmeye bakın!”


Kaynak : Unıverse Today (02 Ocak 2013)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:26
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
31 Ocak 2013       Mesaj #106
Avatarı yok
Yasaklı
Hata: İnsan Egosu ve İhmal
NASA, tarihindeki en trajik üç kazanın yıldönümlerini içeren haftada, kaybettiği astronotlarını anıyor. 27 Ocak ile 1 Şubat tarihleri arasındaki günlerde, sırasıyla 46, 27 ve 10 yıl önce olmak üzere yaşanan üç kazada, toplam 17 astronot hayatını kaybetti. Kazaların ardından yapılan soruşturmalar ise en büyük hatanın hep insan ihmali olduğunu gösterdi. ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi, yılın en zor günlerini yaşıyor. Her yıl, sadece dört gün içinde tam üç anma töreni düzenleniyor ve hayatını kaybeden 17 astronot anılıyor. Challenger uzay mekiği, 27 yıl önce, 28 Ocak 1987 tarihinde katı yakıt motorundaki teknik arıza nedeniyle ateşlenmesinden kısa bir süre sonra infilak etti. Kazada 7 astronot hayatını kaybetti. 46 yıl önce, 27 Ocak 1967 tarihinde, Apollo 1 uzay aracının testinde yaşanan yangında ise 3 astronot yaşamını yitirdi.

10 yıl önce, 1 Şubat 2003 günü, Columbia uzay mekiği atmosfere girdikten sonra infilak etti. Challenger’da olduğu gibi 7 astronot hayatını kaybetti. NASA’nın tarihine geçen üç büyük trajik kazanın yıldönümünde, hiçbir uzay programı düzenlenmiyor ve hayatını kaybeden insanlar anılıyor. Aynı zamanda, kazaların nedeni tekrar mercek altına alınıyor.Popular Science’ın verdiği bilgiye göre, kazalar üzerinde yapılan analizler sadece kurumsal ve teknik hatalar yaşanmadığını, insan egosu ve ihmalkarlığın da rol oynadığını gösteriyor. Columbia görevinde yer alan astronot Laurel Clark’ın kocası Dr. Jonathan Clark, bu hususa değiniyor: “Kötülüğü iyiliğe çevirmelisiniz. Bunu yapmak zorundasınız. Yolunuza devam etmek için yapmanız gereken şey bu.”

Challenger'dan Çıkarılan Dersler
Challenger uzay mekiğinin görevi, astronotları Dünya’nın yörüngesine taşımak ve geri getirmekti. NASA, mekiğin ilk görev yıllarında birçok uçuş iptali ve erteleme yaptı. NASA mühendisleri, gerektiği zamanlarda Challenger’ı ateşleme alanından geri çekerken bile baskı altında kaldı. Özellikle uyduların Uzay’a gönderilmesi gereken görevlerde zamanlamanın neden olduğu baskı çok yüksek oluyordu. Başkan Ronald Reagen döneminde hiçbir politik baskı söz konusu olmamasına rağmen, baskı her zaman etkili oldu.Kazanın ardından soruşturma yürüten Roger Komisyonu, “iletişim sorunlarının uçuş güvenliği sorunlarına neden olduğunu” belirtti. Kazanın ardından alınan ilk karar, uçuş programındaki yoğunluğun azaltılması oldu.

Columbia'dan Çıkarılan Dersler

Challenger büyük bir travmaya neden olduğu gibi, birçok önlemin alınmasını sağlamıştı. Ancak Columbia, aradan 17 yıl geçmesine rağmen gerekli derslerin çıkarılmadığını gösterdi. Bu ifadeyi kullanan, kazayı soruşturan Columbia Kaza Soruşturma Kurulu’ydu.Kurul, kazanın temelinde yine ‘mühendisler ve yönetim arasındaki iletişim eksikliğinin yattığını’ belirtti. NASA içindeki kökleşmiş, geleneksel yapı, orta sınıf mühendislerin güvenlik hakkındaki endişelerini gerekli yerlere iletmelerini engellemişti.

Columbia, ateşmele esnasında sol kanadının ucunda tamir edilemez bir hasar yaşadı. Sonuçta, yakıt tankını örten köpük kaplamadan bir evrak çantası büyüklüğünde parça koptu ve tankın iç yapısına zarar verdi. Mühendisler sorunun farkındaydı, ancak gerekli uyarı yapılamadı. Mühendis Rodney Rocha, uzay mekiği atmosfere tekrar girmeden önce hasarın detaylı fotoğraflarını görmek istedi ama bu talebi reddedildi. Sebep, styrofoam köpüğün uzay mekiği için ciddi bir tehlike oluşturabileceğine yöneticilerin inanmamasıydı. Rocha, kazanın ardından ‘neden’ sorusunu yanıtlamak için kendisine geldiklerini söyledi.

Columbia uzay mekiğinin 2003 yılında bir hangarda bir araya getirilen parçaları. 2012’ye kadar, uzay mekiğine ait 78 bin 760 parça tesbit edildi. Toplam 84 bin parçanın arasında, uçuş güvenliği hakkında hazırlanmış olan uyarı işareti de bulunuyor.

Apollo 1'den Çıkarılan Dersler
Apollo 1 uzay aracı, Uzay’a gönderilmeden bir ay önce, 27 Ocak 1967’de test gerçekleştirdi. Üç mürettebat, test için uzay aracındaki yerini aldı. Amaç, Apollo 1’in kendisine bağlı diğer donanımlardan bağımsız kaldıktan sonra görevini yerine getirip getiremeyeceğini sınamaktı. Modülün kapağı kapatıldı ve astronotlar s Grissom, Edward White ile Roger Chaffee’nin bulunduğu kabin saf oksijen ile doldurulmaya başlandı. Beş saat sonra, modüle bağlı kabloların çıkarıldığı aşama başladı ve voltaj yangına neden oldu. Üç astronot, modülün içinde hapsolmuş bir şekilde can verdi. NASA, trajedinin ardından Apollo kapsüllerini yeniden tasarladı. Modülün içindeki atnosfer, yüzde 60 oksijen, yüzde 40 nitrojene çevrildi. Apollo görevlerinin kıdemli uçuş direktörü Gene Kranz, facianın hakkında, ‘”NASA, ilk kez kazaların dünden hazır olduğunu fark etti” ifadesini kullandı.

Nasa: Onlar Sayesinde İlerledik
NASA’nın yöneticisi ve eski bir astronot olan Charlie Bolden, NBC’ye yaptığı açıklamada, Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) ve diğer özel şirketlerin uzay-havacılık programlarındaki gelişiminin, hayatını kaybeden astronotlar olmadan mümkün olamayacağını açıkladı. Bolden, “Yaptıkları fedakarlıkların bize neler getirdiğini iyi düşünmek zorundayız. Onlar cesaretlerini, bir şeyleri değiştirebilmek için ortaya koydu... Onların yaptıkları sayesinde, Uzay’da hiç olmadığımız kadar uzaklara gidiyoruz” dedi.

Kaynak : Ntvmsnbc / Popular Science (30 Ocak 2013,17:01)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:26
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Mart 2013       Mesaj #107
Avatarı yok
Yasaklı
NASA 25 Yıl Sonra Plütonyum Üretecek
ABD hükümeti, güneş enerjisinin yeterli olmadığı Uzay keşfi için, NASA ile işbirliği yaparak 25 yıl sonra yeniden plütonyum üretmeye başladı. Taze plütonyum, eski stoğun yenilenmesinde kullanılacağı gibi uzay araçlarında çok daha etkin bir şekilde kullanılacak! NASA’nın 1970’ten bu yana uzay keşif araçlarına enerji vermek için kullandığı plütonyum-238, artık rutin olarak üretilmeye başlanacak. ABD’nin silah amaçlı olmayan nükleer materyal üretimi, 21’inci yüzyılın geri kalanında üretilecek keşif araçları için standart yakıt haline gelecek. Güneş Sistemi’nin dışına çıkmaya hazırlanan Voyager uzay aracından, Mars’a iniş yapan Viking ve sırasıyla Jüpiter ile Satürn’ün yörüngesinde keşifler yapan Galileo ve Cassini uzay araçları, nükleer enerjiyle çalışıyor. Nükleer enerjiyle göreve çıkan en yeni keşif aracı ise Kızıl Gezegen’e Ağustos 2012’de iniş yapan Curiosity. Plütonyumun çözüldükçe ortaya çıkardığı radyasyon, radyoizotop termoelektrik jeneratör (RTG) adı verilen bir cihazla elektriğe dönüştürülüyor.

Plütonyum Rusya'dan Geliyordu

ABD, 1980’li yılların sonlarında plütonyum-238 ürettiği Güney Carolina eyaletindeki reaktörlerini kapattığında, tedarik için Rusya’ya başvurdu. Ancak satın alınan nükleer materyalin stokları 2010 yılında tükendi. Dıscovery’nin verdiği bilgiye göre, iki yıldan bu yana yeniden plütonyum-238 üretmek için NASA ile çalışan ABD Enerji Bakanlığı, ilk denemelerde ümit vaat eden sonuçlar elde etti. Neptunyumun Tennessee eyaletindeki Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı’ndaki reaktörde bir ay tutulması sonrasında plütonyum elde eden bilim insanları, sonuçtan son derece memnun. NASA gezegen bilimi birimi direktörü Jim Green, “Bu yılın sonlarında üretim için bir takvim çıkaracağız. 2014 itibariyle her yıl 1.5 kg plütonyum-238 üretmeyi planlıyoruz” dedi.

Stok Yenilenecek

NASA, üreteceği plütonyum-238 ile 20 yıllık stoğunu da tazeleyecek. Green, yeni nükleer materyalin eskisiyle karıştırılarak kendileri için gereken enerji yoğunluğunu verecek nükleer yakıt elde edeceklerini belirtti.Bu kapsamda, her 1 kg taze plütonyum-238, 2 kg eski plütonyum-238’i yeniden kullanılabilir hale getirecek. Green, ‘ellerindeki stoğun tekrar kullanılabilir olmasını sağlamaları halinde gelecek için büyük bir başarı elde edeceklerini’ ifade etti.

Jeneratör Yenilenecek
Bilim insanları, Curisosity’nin ardından Uzay’a gönderilecek tüm keşif araçları ve robotlarının nükleer enerjili olacağını, bu kapsamda nükleer yakıtı elektriğe dönüştüren jeneratörün de yenileceğini belirtti. Geliştirilen yeni jeneratör, Gelişmiş Stirling Radyoizotop Jeneratörü (ASRG) adını taşıyor. NASA mühendisleri, eski jeneratörlere kıyasla, ASRG’nin bir kg plütonyumdan dört kat daha fazla enerji üretmesini bekliyor. NASA’nın Mars keşif programının başında yer alan Michael Meyer, ‘'Curiosity’nin sahip olduğu RTG, robotun içinde fazla ısınmaya neden oluyor. ASRG ile yeni nesil uzay araçlarında bu sorun aşılacak” dedi.

Kaynak: Ntvmsnbc / Dıscovery (15 Mart 2013,03:57)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:27
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Mart 2013       Mesaj #108
Avatarı yok
Yasaklı
Astronotların Gözünden “Kuşbakışı Etkisi”
Astronotlar, Dünya’yı uzaydan gördükten sonra düşüncelerini değiştiren “Kuşbakışı Etkisi”ni anlattı. Planetart Collective tarafından “Kuşbakışı” (Overview) adıyla gösterime giren kısa belgesel Dünya’yı uzaktan gördüklerinde hissettiklerini açıklayan astronotlarla yapılan harika röportajlar içeriyor.Bu eşi benzeri olmayan bir şey ve bakış açınızı tamamen değiştiriyor. 1987 yılında ilk defa yazar Frank White tarafından açıklanan “Kuşbakışı Etkisi”, Dünya’da yaşıyor olduğumuzun bir anda farkına varmamız anlamına gelir. Bu deneyim insanın Dünya’ya ve Dünya’da yaşayan canlılara olan bakış açısını değiştirir ve aniden huşu duyar, Dünya'yı “müşterek bir yuva” olarak görmeye başlarız.

Uzay Mekiği Astronotu Jeff Hoffman: “O kadar uzak bir mesafeden Dünya’yı bir gezegen olarak görüyorsunuz. Güneş'i bir yıldız olarak görüyorsunuz- bizler normalde Güneş'i mavi bir gökyüzünde görüyoruz ancak oradan bakınca Güneş simsiyah bir gökyüzünde. Evet, güneşi kozmik bir perspektiften görüyorsunuz.”

Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS)/ Uzay Mekiği Astronotu Nicole Stott: “Evet, Dünya’ya bir şekilde bağlıyız. Yani orası bizim evimiz. Geri dönüp de, az da olsa, insan nasıl değişmez anlamıyorum. Hemen göze çarpmayan bir değişiklik olabilir bu. Uzaydan döndüklerinde insanların genel hal ve tavırlarında bir fark görürsünüz. Bence, genel olarak bu, gezegenimizin görünüşü, hatıralarda yüceltilmiş. Basite indirgeyemezsiniz.”

Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS)/ Uzay Mekiği Astronotu Ron Garan: “Uzaydan Dünya’ya baktığımızda bu muhteşem, tarif edilemez güzellikte olan gezegeni görürüz. Yaşayan, nefes alan bir organizma gibidir. Ama aynı zamanda inanılmaz derecede kırgın ve hassas durur. … Uzaya gitmiş olan herkes aynı şeyi söyler çünkü gerçekten çok çarpıcı bir görüntüdür ve bu incecik tabakanın varlığını hissetmek ve o incecik tabakanın Dünya’da yaşayan her canlıyı ölümden koruduğunu görmek oldukça ürkütücüdür: uzayın o haşin gücünden.”

Kaynak: Busıness Insıder (03 Ocak 2013,05:07)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:27
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
26 Mart 2013       Mesaj #109
Avatarı yok
Yasaklı
'Dinozorları Yok Eden Bir Meteor Değildi'
Bilim insanları, 65 milyon yıl önce Dünya’ya çarparak dinozorların neslinin tükenmesine neden olduğuna inanılan meteorun, aslında bir kuyrukluyıldız olduğunu öne sürdü. Dinozorları yeryüzünden silen gök cismi, uzun yıllar kabul edildiği gibi bir meteor değil ama bir kuyruklu yıldız olabilir. ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Dartmouth Yüksekokulu’nda görev yapan araştırmacılar, Meksika’nın Yucatan yarımadasındaki 180 km genişliğinde Chicxulub kraterinin sanılandan daha küçük ve hızlı bir cisim tarafından oluştuğunu belirtti. Elde ettikleri sonuçları 44’üncüsü düzenlenen Ay ve Gezegen Bilimleri Konferansı’nda açıklayan araştırma ekibinin başındaki Jason Moore, BBC News’a yaptığı açıklamada, “Amacımız Yukatan yarımadasındaki kratere neden olan cismi çok daha iyi tanımlayabilmek” dedi.

Bilim insanları, krterin bulunduğu bölgede iridyum içeriği doğal oluşum hızının ortaya koyacağından çok daha fazla miktarda iridyum taşlar bulmuş ve kraterin Dünya dışından gelen bir meteorun etkisiyle oluştuğuna karar kılmıştı.

Hesaplar Doğru Değil
Moore ve ekibi, araştırmalarının ilk kısmında, Chicxulub kraterinde yer aldığına inanılan yüksek orandaki iridyum verilerini yanlış olduğunu ortaya koydu. Dünya dışından gelen cisimlerin neden olduğu bir diğer element olan osmiyumu ele alan araştırmacılar, yaptıkları karşılaştırma sonucunda 65 milyon yıl önce yaşanan çarpışmanın geride sanıldığından daha az enkaz bıraktığını tespit etti.

Yeniden yapılan iridyum hesaplamaları, Dünya’ya daha küçük bir cismin çarptığına işaret etti. Ardından, elde edilen ilk bulgularla, Chicxulub kraterinin fiziksel özelliklerinin ne kadar uyumlu olduğuna bakıldı. Moore ve ekibi, 180 km genişliğinde bir krater ortaya çıkaran kozmik cismin, oldukça büyük bir sürate sahip olması gerektiğini ele alarak, meteor teorisine kıyasla, bir kuyruklu yıldızın dev kratere daha uygun olduğunu gördü. BBC News’a konuşan Moore, “Tespit ettiğimiz iridyum ve osmiyum miktarı için 5 km genişliğinde bir asteroide ihtiyacınız var. Ancak 5 metre genişliğindeki bir asteroid 200 km çapında bir krater açamaz” dedi.

Milyonlarca Yıl Öteden Gelmiş Olabilir
Moore, elde ettikleri bulgulara değinerek, “Meteordan daha küçük ama dev bir krater oluşturabilecek cismin ne olabileceğini düşündüğümüzde, aklımıza gelen tek aday kuyruklu yıldız oldu” ifadesini kullandı. Moore’un ekibinde yer alan Profesör Mukul Sharma, “Gökte hangi cismin ne kadar hızlı hareket ettiğine bakarsanız, en hızlı olarak karşınıza çıkanlar kuyruklu yıldızlar” ifadesini kullandı.

Kuyruklu yıldızlar, Güneş’in etrafında rastgele bir yörünge izleyen, kum, taş ve buz parçalarından oluşan ve çok hızlı hareket eden gök cisimleri olarak biliniyor. Kuyruklu yıldızların oluşması yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca yıl sürebiliyor. 65 milyon yıl önce yaşanan çarpışmanın, dinozorlarla beraber Dünya’daki canlı türlerinin yüzde 70’ini yok ettiği düşünülüyor. Çarpmanın ardından çok şiddetli deprem, yangın ve tsunamilerin oluştuğu, atmosfere saçılan toz ve gazların sıcaklığı artırdığı düşünülüyor.

Meteor İhtimali Hala Geçerli

Moore ve ekibinin yaptığı araştırmayı BBC News’e değerlendiren Londra Imperial College akademisyeni Dr. Gareth Collins, çalışmanın ‘iyi düşünülmüş olduğunu’ belirtti. Gareth, “Jeokimya’dan yola çıkarak kratere neden olan cismin büyüklüğünü tespit edebileceğimizi sanmıyorum... Jeokimya size cismin kalıntılarının küresel olarak nasıl dağıldığını belirtse de, büyüklüğünü vermez” dedi.

Gareth, “Araştırmacılar, çarpan gök cisminin yüzde 75’inin küresel olarak yayıldığını belirtmiş ve küçük bir cisim olduğu sonucuna varmış. Ancak bu oran yüzde 20’den bile düşük olabilir” ifadesini kullandı. Bu durum meteor olasılığına kapı aralarken, Moore ve ekibi bu bulguyu kabul ettiklerini, ancak Chicxulub kraterindeki kütle kaybının yüzde 11-25 arası olduğunu belirtti.

Kaynak: BBC / Ay ve Gezegen Bilimleri Konferansı (25 Mart 2013,13:34)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:28
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
11 Nisan 2013       Mesaj #110
Avatarı yok
Yasaklı
'Dünya'daki Yaşamın Enerjisi Uzay'dan Geldi'
Dünya’da beliren ilk yaşam örnekleri, gerekli olan ‘bataryaları’ Uzay’dan almış olabilir. Gökbilimciler, öne sürdükleri yeni teoride Dünya’ya çarpan kozmik taşların ilk organizmalar için enerji depolamalarına yarayan önemli moleküller sağlamış olabileceğini belirtti. Dünya dışından gelen enerji, ilk organizmaların bugün ortaya çıkan yaşam çeşitliliğinin de temelini atmış olabilir.

Gökbilimciler, Dünya’da yaşamın temellerini atan ilk organizmaların ihtiyaç duydukları enerjiyi Dünya dışından elde ettiğini düşünüyor. Tüm organizmalar, besinlerden elde ettikleri enerjiyi kullanılacağı ana kadar depolayan, molekül şeklinde ‘bataryalara’ sahip. Depolama molekülleri, yaşamın yapı taşları olarak bilinen 6 organik molekülden biri olan fosfora dayanıyor. Ancak bilim insanları Dünya’nın erken dönemlerinde fosfor minerallerde kilitli kaldığı için, ilk organizmaların fosforu meteoritlerden elde ettiğini belirtti.

Canlılarda en yaygın olan ortak enerji deposu, adenozin trifosfat (ATP), milyonlarca farklı canlıda yer alıyor. ATP’nin oluşması ve enerji salması için canlılar enzimlere ihtiyaç duyuyor. Ancak ilk organizmaların bu emzimleri üretecek kadar gelişmiş olmadığı biliniyor. Buradan yola çıkan araştırmacılar, ilk organizmaların ATP yerine daha basit bir depolama birimi kullandığını düşünüyor.

Volkanik Suda Deney
İngiltere’nin Leeds Üniversitesi’nden Terry Kee, ilk enerji deposunun ‘pyrophosphite’ adı verilen ve fosfor, oksijen ve hidrojen içeren bir molekül olduğunu öne sürdü. Kimyasal özellikleri ATP’ye benzeyen pyrophosphite, daha tepkisel olduğu için enzimlere ihtiyaç duymuyordu.

NewScientist'in verdiği bilgiye göre, Kee ve ekibi meteoritlerin ilk organizmalara yardım ettiği düşüncesini kanıtlamak için Sibirya’da fosfor içeriği bol olan bir meteorit inceledi. Meteoritin parçaları, Dünya’nın ilk zamanlarındaki suya benzerlik gösterdiğine inanıldığı için, İzlanda’daki volkanik göllerden toplanan asitli suda çözüldü. Suda dört gün bekletilen parçalar, bu süre sonunda yüksek miktarda fosfor ortaya çıkardı. Parçalar yeniden kuruduğunda, ‘pyrophosphite’ e dönüştüler. Kee, “Bu molekülün oluşmasının ne kadar kolay olduğunu gördük” ifadesini kullandı. Kee’nin keşfi, 2009 yılında ABD’nin California eyaletindeki jeotermel göllerde yüksek miktarda fosfor bulunmasını akıllara getirdi. Jeotermal göller, Dünya’nın ilk zamanlara pyrophosphite bakımından çok zengin olduğuna işaret eden bir diğer bulgu olarak kabul ediliyor.

Farklı Bakış Açıları
Her ne kadar pyrophosphite ilk organizmalar için önemli bir rol oynamış olsa da, bilim insanları molekülün yaşamın orijinini oluşturduğu yönünde ikiye ayrılmış durumda. Almanya’nın Düsseldorf’taki Heinrich Heine Üniversitesi’nden William Martin, ‘modern günümüzdeki tüm canlıların enerji depolamal için fosfat kullandığını ancak aynı durumun fosforun kendisi için geçerli olmadığını’ söyledi. bitki ve hayvanların ATP kullandığını ve birçok mikrobun da pirofosfat kullandığını belirten Martin, “Bana kalırsa bu durum hiç değişmedi” dedi.

Aynı düşünceyi benimseyen bilim insanları, pirofosfatın en antik enerji deposu olduğunu düşünüyor. Ancak pirofosfat, son derece tepkisel olan fosfattan oluşuyordu ve fosfat gerekli tepkime oluşmadan doğada yok oluyordu. Dahası, pirofosfat, suda çözülmüyor, tersine tepkimeye giriyor. ABD’nin Florida eyaletindeki Uygulamalı Moleküler Derneği’nden Steven Benner, “Toplumlar pirofosfatı öne çıkardı çünkü olabilecek en basit madde... İlk enerji deposu olarak düşünülmesi için başka hiçbir sebep yok” dedi. Kee, bu görüşleri de değerlendirerek, organizmaların fosfatla uyum sağlayacak gelişime ulaşana kadar pirofosfat öncesinde pyrophosphite kullandığını savunuyor.

Kaynak: Ntvmsnbc / NewScientist (05 Nisan 2013,17:24)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 01:28

Benzer Konular

5 Ağustos 2018 / nötrino Uzay Bilimleri
25 Kasım 2016 / Hi-LaL Çevre Bilimleri
21 Şubat 2015 / _PaPiLLoN_ Biyoloji
10 Nisan 2018 / Muhabbetci Müslümanlık/İslamiyet