Arama

Uzay Hakkında Araştırmalar, Makaleler - Sayfa 9

Güncelleme: 5 Ekim 2018 Gösterim: 152.198 Cevap: 146
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
26 Mart 2012       Mesaj #81
Avatarı yok
Yasaklı
Dünya Dönüyor
Dünyanın dönüşünü o kadar sıradan ve tabiî karşılamışızdır ki, bundaki ince ve hassas dengeleri çoğu kez düşünmeyiz bile. Oysa dünyanın ekseni etrafındaki dönüşünden başka güneş etrafındaki yörüngesindeki hareketi, bu yörünge üzerindeki hızı, dolanım zamanı ve güneş dahil diğer gezegenlerle birlikte uzayda baş döndürücü bir hızla yol alması, insanı önce hayrete, sonra derin bir hayranlığa götürecek kadar şaşırtıcı ve çarpıcı gerçeklerle ilişkilidir.
Sponsorlu Bağlantılar

Okulda iken öğretmenlerimiz bize dünyamızın iki hareketi olduğunu anlatmışlardı. Dünya kendi ekseni etrafında döner, gece ve gündüz meydana gelir; dünya güneş etrafında döner, mevsimler meydana gelir.

Uzayda şu anda belki yüzlerce yapay uydu kendi yörüngelerinde dolanıp duruyor. Bunlar astronomi, astrofizik, meteoroloji, hidroloji, uzaktan algılama gibi bilimsel araştırmalara yönelik sürekli olarak veri topluyor ve elde ettiği bilgileri en mükemmel iletişim teknolojileri ile yeryüzüne gönderiyor. Ayrıca siyasî amaçla fırlatılmış sayıları bilinmeyen uydular da dünya etrafında dolanarak kimin nerede ne yaptığını, kimlerle neler konuştuğunu saptıyor.

Bilimsel amaçlı fırlatılan uydulardan elde edilen fotoğrafları bu satırların yazarı yıllarca incelemiş ve yerküreden 36.000 km. yukarıdan çekilen dünyanın o muhteşem görüntüsüne her zaman hayranlık duymuştur.

Gerçekten, uzaydan bakıldığında dünyamız masmavi okyanusları, bembeyaz bulutları ile yakın uzayın "mavi gezegeni" olarak da adlandırılan canlı, dinamik cıvıl cıvıl hayat dolu bir küredir. Kutuplardaki buz dağlarından yansıyan ışığın okyanusların azgın dalgalarından akseden koyu lâcivert renklerle karışımı ne kadar şahanedir! Göller, akarsular, dağlar, ormanlar ve çöller, ışığın bin çeşit yansımasına sebep olurken, beyazdan griye kadar uzanan kıvrım kıvrım bulut örtüleri, bu yansımayı süzerek nefis renk tonlarının görünümünü daha da güzelleştirir, bakmaya doyamazsınız!

Serin rüzgârların sürüklediği bembeyaz bulutlardan tertemiz sular, kurumuş topraklar üzerine rahmet ve bereket yağdırırlar. "Hidrolojik çevrim" adı verilen ve suyun buhar, su, tekrar buhar olarak arzküre ile atmosfer arasındaki gidiş gelişi, bilimsel gözlem ve ölçümlerin matematik modellere dayalı denklemleri ile izah olunur.

Dünyanın hem kendi ekseni, hem de güneş etrafında döndüğü tartışmasızdır. Yerküre, batıdan doğuya doğru dönerken, güneşin doğu tarafından doğduğunu, zamanla ufukta yükseldiğini, sonra akşam saatlerinde de batıdan battığına şahit olmuşuzdur. Bu bize şu gerçekleri vurgular: Güneş aynı anda dünyanın bir yerinde doğarken, bir başka yerinde de batmaktadır. Gecenin gündüzü takip etmesi, gündüzün de geceden sonra gelmesi, dünyanın hem yuvarlak, hem de güneş etrafında döndüğünün bir kanıtı olarak değerlendirilmelidir.

Dünyamız, her saniyede uzaydaki yörüngesinde saniyede 30 kilometrelik bir hızla yol alıyor. Şimdi 60 kilometre, şimdi 90 kilometre, şimdi de 120 kilometre yol aldık! Aslına bakacak olursak, dünyamız zaten uzay yolculuğuna çıkmış dev bir gemi gibi düşünülebilir. Bu uzay gemisindeki insanlar, tıpkı bir otobüs durağından araca binmiş yolculara benzer. Sırası gelen belirli duraklarda iner, onların yerine yeni yolcular biner. Bu yolculukta herkes rahat ve konforlu bir koltukta oturmak ister; hatta bu yüzden zaman zaman görülen tartışmalar ve itiş kakışlarla yolcuların huzuru bozulur. Ama şu bir gerçek ki, hiç bir yolcu otobüsten inmek istemese de, zamanı gelince mecburi duraklarda "şoför" bazı yolcuları otobüsten indirecektir.

Bulutsuz ve berrak bir gecede gökyüzünü incelerseniz, semanın bir ucundan öbür ucuna kadar yayılan titrek ve bulanık yıldızlardan oluşan bir kuşak görürsünüz. Bu kuşağa Samanyolu adı verilir. Her dilde Samanyolu'nun garip, fakat anlamlı bir isim öyküsü vardır. İngilizce'de bu kuşağa milky way (Sütyolu) derler.

Dünyamız ve tüm Güneş Sistemi, Samanyolu denilen ve bilimsel adı ile galaksi olarak adlandırılan çok büyük, çok çok büyük bu yıldız adasının içinde sadece bir nokta gibidir. Samanyolu galaksisinin bir boydan öbür boya uzaklığını hesaplayan bilimciler, şaşkınlıktan neredeyse küçük dillerini yutacaklardı. Işığın hızı saniyede 300.000 kilometre olarak bilindiğinden; uzaydaki büyüklükler de ışık yılı olarak ifade edildiğinden; bir ışık yılının 9.5 trilyon kilometre ettiğini de dikkate alan uzmanlar, Samanyolu'nun uzaydaki uzunluğunun, 100.000 ışık yılı, kalınlığının da, 20.000 ışık yılı olduğunu buldular. Bu şu demekti: Işık, Samanyolu'nun bir ucundan öbür ucuna 100.000 yılda gidebiliyordu. Ay ışığının bize 1 saniyede; güneş ışığının da 8 dakikada geldiğini hatırlarsak, bu uzaklığın ne kadar muhteşem boyutlara ulaştığı kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Uzayın uçsuz bucaksız ufuklarına kadar uzanan bu dev yıldız kümesi, kendi merkezi etrafında korkunç bir hızla dönüyor. Bu hızı hesaplayan bilimciler, hayretlerini gizleyemediler. Zira her saniyede 225 milyon kilometre gibi hiçbir aklın tam olarak idrak edemeyeceği bu hızla koskoca galaksinin bir tam devir yapması için geçen zaman, 250 milyon yılı buluyordu. İşte bu azamet ve ihtişam karşısında uzmanlar, kağıt kalemlerini fırlatıp yorgun gözlerle birbirlerini kutladılar. Çünkü dünyamızın da bu harekete iştirak etmesiyle yeni bir hız kavramı ortaya çıkıyordu.

Son yıllarda ortaya çıkan önemli bir gerçeği de burada vurgulamak yerinde olacak. Sürdürülen bir seri hesaplamalar ve hassas gözlem ve araştırmalarla Güneşin de kendine özgü bir hareketi olduğu anlaşılınca, bilim dünyası büyük bir şok daha geçirdi. Güneşimiz, Herkül Burcu yakınlarındaki ve ismine VEGA denilen bir yıldıza doğru hareket halindedir. Güneşin bu hareketinin, kuzey kutup ekseni ile 37 derecelik bir açı yapacak şekilde gerçekleştiği ortaya çıkmış ve bu açıya bilimciler, "solar apex" adını vermişlerdir. Güneş, işte bu Vega yıldızına doğru her saniyede -her saniyede- 20 kilometrelik bir hızla hareket halindedir.

Tabiidir ki, güneşimizin bizi uzayda yapa yalnız bırakacağı düşünülemez! Güneşin bu hareketine, çekim gücü nedeniyle Sisteme dahil tüm gezegenler gibi üzerinde yaşadığımız yaşlı ve yorgun dünyamız da iştirak etmekte; böylece Güneş Sistemi belli bir doğrultu boyunca, hiç şaşmadan, şaşırmadan yoluna devam etmektedir. Ne güneşin aya yetişip onu geçmesi ve ne de ayın yörüngesinden fırlayıp güneşi sollaması mümkündür. Her biri kendi yörüngelerinde hareketlerine devam etmektedirler.

Öyleyse şu sonuç artık kaçınılmaz bir biçimde karşımızdadır. Madem ki, güneş kendi yörüngesinde her saniye hareket halindedir ve madem ki, dünya güneş etrafında dolanmaktadır ve madem ki dünya da güneşe bağlı ve bağımlı olarak Samanyolu Galaksisinin dönüşü ile hareketini sürdürmektedir ve benzer bir hareketle Vega'ya doğru yönelmiştir. O halde dünyamız, uzayda geçtiği bir noktadan bir daha geçmemek üzere programlanmıştır.

Geçen sene bugün dünyamızın geçtiği uzay bölgesi artık çok çok gerilerde kaldı. Çünkü dünya bir taraftan kendi ekseni etrafında fırıl fırıl dönerken, bir taraftan da güneş etrafındaki yörüngesinde helezoni bir hareketle dolanıyor. Her saniye uzayın değişik bölgelerinden geçiyoruz. Nefes nefese koşan, dönen, dolanan bir dünya gezegeninde yaşıyoruz.

İşte öğretmenlerimiz bize bunu öğretmemişlerdi!
“Dünya dönüyor, sen ne dersen de!”
Dünya dönüyor arkadaş, sen ne diyorsun?
Dünyamız
Koskocaman bir küre..Masmavi okyanusları, bembeyaz bulutları ile dünyamız insanda hayranlık uyandıracak kadar güzeldir. Kutup bölgelerinin buz dağlarından yansıyan ışığın, okyanusların azgın dalgalarından akseden koyu lacivert renklerle karışımı ne kadar şahanedir. Göller, akarsular, dağlar, ormanlar ve çöller, ışığın bin çeşit yansımasına sebep olurken, beyazdan griye kadar uzanan kıvrım kıvrım bulut kümeleri, bu yansımayı süzerek nefis renk tonlarının karışımını daha da güzelleştirir.

Güneşten gelen çeşitli dalga boylarına sahip ışınların atmosfer içinden geçip, arz yüzeyini ısıtması ve ısınan havanın yukarılara tırmanarak, masmavi gökyüzünde küme küme bulutları oluşturması ne müthiş bir olaydır. Serin rüzgârların sürüklediği bembeyaz bulutlardan taptaze, tertemiz sular kurumuş topraklar üzerine rahmet ve bereket yağdırırlar. Her saniyede Dünya üzerine 1 milyar ton su düştüğünü biliyor muydunuz? Aynı anda bir o kadar suyun da yüzeyden buharlaşarak atmosfere karıştığını duymuş muydunuz?

Odaklarından birinde Güneş bulunan bir eliptik yörünge üzerinde mavi gezegenimiz sürekli bir hareket halindedir. Dünyamız, her saniyede uzayda 30 kilometrelik bir hızla yol alır. Bu satırları okuduğunuz zaman, uzayda 60 km. yol aldık, şimdi 90 km., şimdi 120 km.

Aslında Dünyamız, uzayda geçtiği bir noktadan bir daha geçmemek üzere hareketini sürdürmektedir. Geçen sene bugün geçtiğimiz uzay, çok çok “gerilerde” kaldı. Bu açıdan bakıldığında, uzay yolculuğu zaten her saniye gerçekleşmiş olmakta; “Dünya denilen araç üzerinde” uzay yolculuğuna çıkmış insanlar, bir sonsuzdan öbür sonsuza doğru yörüngeleri boyunca durup dinlenmeden yollarına devam ediyorlar.

Bu harikalar harikası düzenlemenin ilk plânlarının da 14 milyar yıl önceki Big Bang yaratılış olayı ile gerçekleştiğini söylemek asla yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.

Kaynak:Bilimvadisi (Taşkın Tuna)

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:15
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
30 Mart 2012       Mesaj #82
Avatarı yok
Yasaklı
Onuncu Gezegen
Güneş sistemine dahil olan gezegenlerin bir kısmı eski çağlardan beri bilinmesine rağmen bir kısmı zaman içinde gözlem aletleri geliştikçe bulunmuştur. Her biri belli bir yörüngede hiç şaşırmadan ve saniye sektirmeden milyonlarca yıldır dönen ve insanların hayatlarına tesir ettiği bile söylenen gezegenlerin sayısı hakkında zaman zaman tartışmalar olmuştur, iki astronomun hesaplamalarına göre, Jüpiter'den daha büyük onuncu bir gezegen Güneş etrafında dönüyor olabilir.
Sponsorlu Bağlantılar

Her ikisi de bu gezegenin, uzayda dolaşırken Güneş'in yörüngesine girdiği kanaatinde. Diğer gök cisimlerinin hareketini nasıl hesaplayarak tahmin ediyorsak ve bu dev kütlelerin sonsuz bir ilim ve iradenin kastıyla döndürülmelerinden başka bir yol yoksa, bu yeni gezegen de uzayda tesadüfen ve başıboş olarak dolaşan bir cisim olamaz.
Nitekim yapılan araştırmalar bu gök cisminin de hızını ve yörüngesini hesaplama üzerine yoğunlaşmaktadır.

Yeni gezegen 0,5 ışık yılı uzaklıkta olup Oort nebülözünün içindedir. Oort nebülözü Güneş'in etrafını bir halka gibi sarıp Güneş'ten 1 ışık yılını aşan bir mesafeye kadar uzanmaktadır. Nebülözün içerisinde milyonlarca kuyruklu yıldız bulunmaktadır. Geçmekte olan yıldızlar, galaksi diski veya nebülözdeki cisimler zaman zaman bu nebülözden kuyruklu yıldızların ayrılıp Güneş'e doğru gitmelerine sebep olmaktadır.

Louisiana Üniversitesinden John Matese bu uzun periyotlu kuyruklu yıldızların yörüngesine baktığında, beklenenden daha fazla kuyruklu yıldızın, nebülözün belli bir bölgesinden geldiğini fark etti. Amerikan Astronomi Topluluğu'nun italya'da Ekim 99'da yapılan toplantısında Matese, Jüpiter'in 1,5-6 katı kütleli bir gezegenin bu kuyruklu yıldızların yörüngelerini değiştirmiş olması gerektiğini söyledi. Hesaplarına göre yeni gezegen Neptün'ün Güneş'ten uzaklığının yaklaşık 100 katı olan 0,4 ışık yılı uzakta olup Güneş'in etrafındaki bir turunu 4 ila 5 milyon yılda tamamlamaktadır.

Bağımsız çalışmalar yapan astronom John Murray'ın bulguları da Matese'yi destekliyor. Murray'ın analizine göre yaklaşık Jüpiter büyüklüğündeki bir gök cismi ile karşılaştıktan sonra Oort nebülözünden birçok kuyruklu yıldız çıkmıştır. Bu cisim Güneş'ten 0,5 ışık yılı uzakta olup Güneş etrafındaki turunu 6 milyon yılda tamamlamaktadır. Akılları durduran bu rakamlar karşısında, nebülözlerin, yıldızların ve gezegenlerin başıboş döndüğünü kim iddia edebilir?

Murray bu çalışmasında, bu yeni gezegenin yörünge düzleminin diğer gezegen yörünge düzlemlerinden farklı ve eğik olduğunu gösterdi. Bu tip bir düzlemde gezegenin uzun süre kararlı kalamayacağı, muhtemelen uzayda dolaşırken Güneş'in çekim etkisine kapıldığı sanılmaktadır.

Birçok astronom bu bulgulara temkinli yaklaşıyor. Gezegenin şimdiye kadar görülememesi ana problemi oluşturuyor. Samanyolu Galaksisi'nin parlaklığı içerisinde gezegenin görüntüsünün çok zayıf olması muhtemeldir. Yeni geliştirilen kızıl ötesi teleskop teknolojisi ile, eğer varsa, bu gezegen görülebilecektir. Belki çok yakında onbirinci ve onikinci gezegenler de yine meraklı ve dikkatli bir astronomun çalışmasıyla ortaya çıkarılabilecektir; ama bilelim ki, onlar da başıboş olarak ve tesadüfi bir yörünge üzerinde dönmüyorlar.

Kaynak: Jeff Hecht, "Then there were ten", New Scientist, 16 Ekim 1999, No:2208, sh. 5"

Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:15
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
17 Nisan 2012       Mesaj #83
Avatarı yok
Yasaklı
Uzay İstasyonu'na Özel Sektörün İlk Seferi 30 Nisan'da
Uluslararası Uzay İstasyonu'na (UUİ) özel sektörün ilk ve deneme niteliğindeki seferinin 30 Nisan'da yapılması kararlaştırıldı.Özel sektörün ilk uzay seferini yapacak SpaceX (Space Exploration Technologies Corp.) şirketi, 7 Şubat'ta ilave testler yapmak için ertelediği fırlatma işleminin 30 Nisan'da yapılacağını açıkladı.

Uzay ve havacılık tarihinde yeni bir sayfa açacak, aynı zamanda yörüngedeki uzay istasyonuna ticari yük taşınması alanında yeni bir döneme girilmesini sağlayacak SpaceX Dragon uzay aracının deneme seferi, UUİ'nin astronotları tarafından da heyecanla bekleniyor.ABD'nin Florida eyaletindeki Cape Canaveral Hava Kuvvetleri Üssü'nden SpaceX Falcon 9 roketiyle fırlatılacak Dragon uzay aracı, uzay istasyonuyla sağ salim ve güvenli bir şekilde kenetlenebileceğini ispat etmekle yükümlü bulunuyor.Şayet bir aksilik olmazsa, deneme seferinden sonra bir yıl içinde, ikmal malzemesiyle tam yüklü bir Dragon uzay aracı UUİ'ye gönderilecek.

Uzay mekiklerinin emekliye ayrılmasından sonra ABD'nin uzay istasyonuna göndereceği ilk ikmal uzay aracı olacak Dragon kapsülünün UUİ'ye ulaşması birkaç günü bulacak.California'daki Hawthorne'da kurulu SpaceX firması, uzay istasyonuna 12 kargo seferi için 1,6 milyar dolar, merkezi Virginia'daki Dulles'te bulunan Orbital Sciences şirketi de UUİ'ye 8 ticari sefer için 1,9 milyar dolarlık sözleşme imzalamıştı.

Amerikan uzay mekiklerinin geçen yıl sonunda emekliye ayrılmasıyla, uzay istasyonuna yapılacak ticari ikmal seferleri de büyük önem kazanmış oldu.Özel sektöre ait uzay aracı Dragon ayrıca, uzay istasyonundan bilimsel numunelerin ve onarım için Dünya'ya taşınması gereken bozuk makine parçalarını da geri getirerek kilit bir rol üstlenecek.

Uzay mekikleri seferden kaldırıldığından beri istasyondan Dünya'ya hacmi biraz büyük hiçbir parça getirilemiyor. İstasyonun ortakları olan ülkelerin hükümetlerine bağlı kuruluşlar tarafından yapılan ikmal seferlerinde kullanılan Rusya'nın Progress, Avrupa Uzay Kurumunun ATV ve Japonya'nın HTV araçları, Dünya'ya dönüşlerinde istasyonun çöplerini taşımak ve atmosfere girişlerinde yanmak üzere tasarlanmış bulunuyor.

SpaceX ile birkaç başka Amerikan şirketi, istasyona astronot taşınması ve Dünya'ya getirilmesi için NASA ile sözleşme yapmıştı. Bu arada, ABD, istasyona astronotlarının 2016'ya kadar taşınması için 1 milyar dolar civarında ödeme yapacak.

UUİ'ye astronot gönderirken basınçlı ya da basınçsız kargo aracı olarak tekrar kullanılabilen Dragon kapsülü, uzay istasyonuyla otomatik veya istenirse elle kumanda ile kenetlenebilme özelliğine sahip bulunuyor.

"PayPal"ın kurucusu Elon Musk'ın sahibi olduğu SpaceX firması, bir yıl önce Dragon kapsülünü dünyanın yörüngesine başarıyla yerleştirmiş ve daha sonra kontrollü olarak Büyük Okyanus'a indirmişti.

Kaynak:Bilimania / Cumhuriyet (21 Mart 2012)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:15
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
21 Nisan 2012       Mesaj #84
Avatarı yok
Yasaklı
NASA'nın Günlük Yaşama Kazandırdığı 6 Ürün
NASA, uzay görevlerinden başka birçok işe de imza atıyor. "Herkesin İyiliği İçin" sloganına sahip dev kurumun hayatımızla bütünleştirdiği 6 ürün;

Kulak Termometresi: NASA, çalışan sayısı az olan hastanelere yardımcı olmak amacıyla bu termometrenin geliştirilmesinde rol oynamıştı. Infrared teknolojisine sahip bir termometre, vücut sıcaklığını oral ve rektal yöntemlere kıyasla çok daha çabuk ve rahat bir biçimde ölçebiliyor.

Ayakkabı Astarı: Astronotların giydikleri ayakkabılar, "ay botları" olarak adlandırılmıştı. Bu ayakkabılar, iyi bir havalandırmaya sahipti. Spor ayakkabısı ürecileri, bu ayakkabılarda kullanılan astarları aldılar ve kendi ayakkabılarına uyguladılar. Dolayısıyla yeni ayakkabınızın havadar ve rahat olduğunu düşünüyorsanız, bunda NASA'nın katkısı bulunuyor.
Duman Algılayıcılar: Bazı mekanlarda tavana monte edilen duman algılayıcıları, 1970'lerde Skylab'da kullanılanlara oldukça benziyor.

Kablosuz Aletler ve Diğerleri
Kablosuz Aletler: Taşınabilir ve pille çalışan aletler, ilk olarak Black and Decker tarafından geliştirilmişti. Ancak onları daha işlevsel hale getiren, NASA idi. NASA'nın geliştirmesinden önce bu aletler ağırdı ve pil ömürleri kısaydı.

Su Filtreleri: Uzayda yolculuk yapan insanların temiz suya ihtiyacının olacağını düşünen NASA, meydana getirdiği kömür filtresiyle astronotlara temiz bir su sağlamayı başarmıştı. Kirli suyu içme suyuna dönüştürme, bugünkü en önemli bilimsel gelişmelerden biri sayılıyor.

Çizilmeyen Gözlükler: Gözlüklerinizi düşürdüğünüzde onları yerden kaldırıp, temizleyip, tekrar takıyorsunuz. Gözlükleriniz çizilmiyor ve kırılmıyor. Bunun nedeni ise NASA'nın ilk çizilmeye dayanıklı lensleri meydana getirmiş olması.

Kaynak : CHİP (16 Nisan 2012,11:15)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:16
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
26 Nisan 2012       Mesaj #85
Avatarı yok
Yasaklı
Yüksek Enerji Evreni
İnsan gözü astronomi için çok önemli. Görme kabiliyeti olmadan, evrenin parlayan yıldızları, gezegenleri ve galaksileri bizlere kapalı olacaktı ve belki de sonsuza kadar bilinemeyecekti. Her ne kadar göz çok önemli olsa da, astronomlar aynı zamanda görünmezin de cazibesine kapılmalarından kendilerini alıkoyamazlar. Çünkü göze görünmeyen birçok nesne ve bilgi elektromanyetik tayfın görünmeyen taraflarında saklıdır.

İnsan gözü elektromanyetik tayfın ancak çok küçük bir bölümüne duyarlıdır. Görünür ışık dediğimiz ve dalga boyu 0,4 ile 0,7 mikron olan bu bölgenin dışında, elektromanyetik tayf çok geniştir. Dalga boyu kilometrelerden, metrenin trilyonda bir veya altında olan bölgelere kadar uzanır. Tayfı ifade etmenin bir yolu dalga boyu, diğer bir yolu da enerjidir. Çok kısa dalga boylarında, diğer bir deyişle yüksek enerjili bölgede yapılan gözlemler, çok yeni ve şaşırtıcı bulgular ortaya çıkarmaktadır.

NASA ve dünyada diğer uzay araştırmaları yapan kurumlar, elektromanyetik tayfın değişik bölgelerinde gözlem yapan teleskoplar geliştirmekte ve atmosferden etkilenmemek için bunları uydulara koyarak Dünya çevresinde uzaya göndermekteler. Bunlardan bir tanesi olan ve dünya yörüngesinde dönen Fermi Gama-Işını Teleskobu, yeni bir elektromanyetik gözlem sınırını yakında geçti ve şimdiye kadar gözlemlenmemiş olan yüksek enerji bölgesini gözleme açtı.

NASA’nın Goddard Uzay Uçuşu Merkezi’nden astrofizikçi Dave Thompson’a göre: “…Fermi çok enerjik fotonları yakalıyor ve böylece çok yüksek enerji evreninin ilk gökyüzü haritasını üretebiliyoruz. 10 ile 100 milyar elektron volt arasında, yani elektromanyetik tayfın kenarında gökyüzünün nasıl göründüğünün haritası …”

İnsan gözüyle gördüğümüz ışık 2 -3 elektron volt aralığında enerjisi olan fotonları içeriyor. Fermi’nin ortaya çıkardığı Gama ışınları milyarlarca kat (20 milyardan 300 milyara ve hatta daha fazla elektron volta) daha yüksek enerjiye sahip. Gama ışını fotonları o kadar çok enerjikler ki sıradan teleskoplarda bulunan mercek ve aynalarla yönlendirilemezler. O nedenle Fermi, klasik teleskoptan daha farklı olarak daha çok gayger sayacına benzer sensör kullanıyor.

Eğer Fermi’nin gama ışın gözlüğünü giyebilirsek, biz süper kütleli karadelikler ve hipernova patlamaları gibi kozmik olgulardan gelen enerjinin güçlü gama ışınlarına tanıklık edebileceğiz. Bu durumda gökyüzü aktivitesi bir çılgınlık gibi görünecek.

Fermi 2008 yılının Haziran ayında kurulmadan önce, bu enerji aralığında fotonların geldiği bilinen gökte sadece dört tane kaynak vardı. Son üç yılda ise Fermi’nin hemen hemen 500’den fazla yeni kaynak bulduğu belirtiliyor. Peki, bu yeni âlemin içinde ne var? Thompson “Bu henüz bir sır” diyor ve ekliyor:

“…Yeni kaynakların üçte biri kadarı bilinen gama ışınları üreten nesnelerin hiçbir türüyle açıkça bağlantılı değil. Onların ne olduğuna dair bir fikrimiz yok…” Kalanların bir ortak noktası var: Olağanüstü enerji. “…Onlar arasında çok büyük karadelikler, süpernova patlamalarının kaynayan kalıntıları ve hızla dönen nötron yıldızları var…”

Bazı gama ışınları Samanyolu'nun merkezinden yayılan, gökada düzleminin yaklaşık 20.000 ışık yılı altında ve üstünde, dev yapılar olan Fermi kabarcıklarından geliyor gibi görünüyor. Bu kabarcıkların tam olarak ne olduğu ise diğer bir sır.

Şimdi ilk gökyüzü haritası tamamlandı. Fermi bir diğeri üzerinde çalışıyor. Bu daha hassas ve ayrıntılı bir araştırma olmakta. Almanya'daki Max Planck Enstitüsü’nden ve çalışmanın lideri olan David Paneque diyor ki: "…Önümüzdeki birkaç yıl içinde, Fermi bunların nasıl çalıştıklarını, nasıl doğaüstü seviyede enerji ürettiklerini ve bu olayların tümü hakkında yeni bir şeyler açıklamalı…” Şimdilik Fermi’nin dünyası hakkında bilinenlerden daha fazla bilinmeyenler var. Ama Thompson’a göre bu bile oldukça heyecan verici.

Kaynak : Science / NASA (24 Nisan 2012)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:16
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Mayıs 2012       Mesaj #86
Avatarı yok
Yasaklı
Uzayda Geliştirilen Aşının Denemeleri
Uzay çalışmaları ne işe yarar ? diye soranlara yüzlerce somut örnek verilebilir. Tıp alanında insan sağlığı hakkında edinilen bilgiler yanında, uzay çalışmalarından kaynaklanarak geliştirilen birçok tıbbi cihaz da vardır. Ancak ilk kez uzayda bir ilaç geliştirildiği ve bu ilacın Dünya kullanımı için denemelere başlanacağı bildirilmektedir.

ABD’de Astrogenetix firması, Uzay mekiğinde geliştirilmiş bir aşının insanlar üstünde denemelerine başlamak için resmi makamlara başvuru yapmıştır. Firma yetkililerine göre, NASA ile işbirliği halinde geliştirilen “salmonella” aşısı denemeleri gelecek yıl başlayabilecektir.Salmonella bulaşmış ve bozulan yiyeceklerde üreyen bir bakterinin neden olduğu, ölümcül de olabilen bir hastalıktır. Paratifo veya daha yaygın haliyle gıda zehirlenmesi olarak da bilinir. İstatistiklere göre her yıl ABD’de 140.000 kişi salmonellaya yakalanmaktadır. Ölüm sayısı 30 kadardır.

Astrogenetix, şimdiye kadar uzay mekiğinde 23 deney seti uçurarak sürdürdüğü araştırma için bundan sonra da uzayda 6 deney uçuşu daha yapmayı planlamaktadır.Uzay aşıları geliştirmenin temelinde uzay koşullarında bakterilerin daha çabuk ve daha canlı büyüyor olmalarının keşfi yatmaktadır.

Firma yetkilisinin sözleriyle: “Birçok bakteri türünün uzayda büyümesi, onları daha aktif ve hastalık bulaştırıcı yapmaktadır. Bunun altında yatan nedenleri bilmiyoruz, ama bizim kafamızda bu gerçeğin tedavi amaçlı nasıl kullanılabileceği sorusu ve fikri doğdu.”

Yerçekimsiz ortamda bakterilerin üremesinin hız ve canlılık kazanması, aynı zamanda Dünya’daki üreme mekanizmalarının araştırmasında da yeni bilgiler sağlamış bulunuyor. Astrogenetix bilimcileri uzay deneylerinde çeşitli bakterilerde canlılık için hangi genlerin aktif olduğunu araştırdılar. Potansiyel genleri bulduktan sonra bu genleri bakteri DNA’sından çıkarıp bakterilerin zayıflamasını ve bulaşıcılığının azalmasını sağladılar.

Aslında aşı zayıflatılmış bakteridir. Bakterinin canlılığı azaltıldığı için üremesi ve bulaşıcılığı da azalmakta ve girdiği bedende hastalığa yol açmamaktadır. Bu da bedende o bakterinin tanınması ve gerekli antikorların üretilmesi için zaman tanınmasını sağlamaktadır. Böylece gerçek canlı bakteri bedene girdiğinde antikorlar hazır olarak onları yok edebilmektedir.

Astrogenetix firması da salmonella için temelde bu işlemi yapmıştır. Yerçekimi dışında aynı koşullarda yerde ve uzayda üretilen bakteriler arasındaki farklardan üreme ve canlılık sağlayan genler belirlenmiştir. Daha sonra bu geni çıkarılmış bakterilerin gene yer ve uzay koşullarındaki gelişimleri izlenmiştir.

Firma yetkilileri şimdi sırada diğer bazı hastalıkların bulunduğunu söylemekteler. İlk olarak sırada antibiyotiklere dirençli Methicillin-resistant Staphylococous aureus (MRSA) bakterisi vardır. MRSA geçen yıl ABD’de 19 000 kişinin ölümüne neden olmuştu. İlk MRSA deneyi son mekik uçuşunda yer almış bile. Bundan sonraki deneyler Uluslararası Uzay İstasyonunda (ISS) yapılacak. Daha sonra sıra başka hastalıklara ve mikroplara gelecek.

Kaynak : Space (23 Eylül 2009)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:16
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
24 Mayıs 2012       Mesaj #87
Avatarı yok
Yasaklı
Enceladus’da Yaşam Olabilir mi?
Satürn’ün ayları arasında ufacık bir tanesi var ki, Enceladus adı verilen bu ay, ilginç özellikleri ile yeni sürpriz buluşların kaynağı olabilir. Satürn ve aylarının incelemesini sürdüren NASA’nın Cassini uydusundan beklenen muhtemel buluşlar arasında, Enceladus’da mikropların yani mikroskobik canlıların bulunması olasılığı bile bulunuyor.Cassini uydusu, Enceladus yüzeyinden sadece 70 km yukarıdaki uçuşları sırasında gayzerlere benzeyen fışkıran sular keşfetti. Yüzey buzları arasındaki çatlaklardan çıkan fıskiyeler muhtemelen alttaki geniş bir okyanusa işaret ediyor. Enceladus bu özelliği ile Güneş sisteminde mikroskobik yaşamı da destekleyebilecek tekil bir ortam olabilir.

Enceladus’un güney kutbuna yakın bölgelerinde değişik boyutlarda 90’dan fazla fıskiye keşfedildi. Bunlar su buharı, buz parçacıkları ve organik bileşikler püskürtüyor. Ödül sahibi gezegen bilimcisi ve NASA’nın Cassini uzay aracı görüntüleme alt sistemi lideri Carolyn Parco diyor ki: “…Cassini şimdi birkaç kez bu fıskiyeler içinden uçtu ve tadını aldı. Su ve organik maddelerin yanında buz parçacıklarında tuz olduğunu bulduk. Ve bu dünya okyanuslarındakiyle aynı tuzluluk…”

Enceladus’un yarıklarının termal ölçümleri ısının -85C dereceye kadar yükseldiğini açıklıyor. Parco Eğer yarıklardan çıkan bütün ısıl enerjiyi toplarsanız bunun 16 gigavatı bulduğunu söylüyor ve “O alttaki deniz bir organik madde ve enerji kaynağı. Dünyada yeraltında bulunan ekolojilere benzer bir ortam. Aynı hayat tarzına ev sahipliği ediyor olabilir” diyor.

Parco’ya göre Enceladus’daki ortam bizim gezegenimizin derinliklerinde olanla benzer olabilir. “…Dünya'nın yeraltı volkanik kayaçlarında bol miktarda ısı ve sıvı su bulunmaktadır. Bu kayaçlardaki organizmalar hidrojenle besleniyor. Ortamdaki reaksiyonlar karbon dioksit ve metan yapıyor ve bunlar hidrojene geri dönüştürülüyor…” En önemlisi bütün bunların tamamı güneş ışığının hiç olmadığı bir ortamda yer alıyor ve hiçbir şey güneş ışığından üretilmiyor.

Enceladus’u özel yapan şey yaşanabilir bölgesine kolay erişim. “… Kulağa çılgın geliyor ama burada yüzeyde kar şeklinde yağan mikroplar olabilir. Sonuç olarak astrobiyoloji araştırması için benim bildiğim en ümit verici yer. Yüzey üzerinde kazmaya bile ihtiyacımız yok. Fıskiyeler içinden uçabiliriz ve örnekler alabiliriz. Ya da yüzeye inebiliriz, arayabiliriz ve hatta dilimizi dışarı çıkabiliriz. Ve işte aradığımızı bulduk diyebiliriz. …”

Enceladus’un ısı kaynağı Satürn’ün kendisi gibi görünüyor. Satürn’ün yerçekimi ayın şeklinin günlük olarak yavaşça değişmesine neden oluyor. Kendi içerisinde esneyen hareketler ısı oluşturuyor. Fakat Parco bunun tüm ısıl enerjiyi açıklayamadığını söylüyor. Belki geçmişte Enceladus yörüngesi çok eliptik ise geçmişte daha yüksek miktarda enerji üretilmiş ve içerde depo edilmiş olabilir.Isıyı yukarı ne çekiyor olursa olsun, Parco’nun bir hareket planı var. Bu gerçekten çok kolay: “…Enceladus’a geri dönmemiz ve onu yerinde kontrol etmemiz gerekiyor...”

Kaynak : Science / JPL-NASA (07 Mayıs 2012)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:17
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
6 Haziran 2012       Mesaj #88
Avatarı yok
Yasaklı
Bulutlar Alçalıyor mu?
NASA tarafından desteklenen yeni bir araştırmaya göre son on yıl içinde ortalama bulut yükseklikleri az da olsa - yaklaşık ortalama yüzde bir- alçaldı. Araştırmadan elde edilen bulgular NASA’nın Terra uydusundan alınan verilere dayanıyor ve son 10 yıl süresince bulut yüksekliklerindeki azalma eğilimine işaret ediyor.

Geophysical Research Letters dergisinde yayınlanan makaleye göre küresel bulut yükseklik ortalaması on yılda yüzde bir oranında, yaklaşık 30-40 metre civarında azaldı.Yeni Zelanda’daki Auckland Üniversitesi’nden bilimciler on yıl süresince (Mart 2000’den Şubat 2010’a kadar) dünya çapında toplanan, bulut yükseklik ölçümlerini analiz ettiler. Bu ölçümler NASA’nın Terra uzay aracının üzerindeki Multi-angle Imaging SpectroRadiometer (MISR) cihazı tarafından kaydedildi. MISR yeryüzü tarafından yansıtılan güneş radyasyonunun yoğunluğunu ölçmek için kullanılan bir cihaz.

Ortalama yükseklikteki alçalmanın nedeni çok yükseklerde daha az bulut oluşması olarak görülüyor. Bir başka deyişle bulutlar yere daha yakına gelmiyor ama çok yüksek bulutlarda bir azalma var.

Çalışmadaki baş araştırmacılardan biri olan Roger Davies, “on yıllık kayıt süresinin yeterli uzunlukta olmayabileceğini, ancak gene de verilerin önemli bir şeylerin olduğuna dair ipucu verdiklerini” belirtti. Bulguların, Dünya çapındaki hava sıcaklığı üzerindeki etki ve önemini belirlemek için daha uzun süreli izleme gerekebilir.

Bulut yüksekliğinde tutarlı azalma, gezegenin yüzey sıcaklığını azaltarak, küresel ısınmanın etkilerini yavaşlatma potansiyeline sahip. Küresel ısınma neden olduğu değişime karşı çalışan bir negatif geribildirim mekanizması gibi de görülebilir. Davies’e göre biz tam olarak bulut yüksekliğinin alçalmasının nedenlerini henüz tam olarak bilmiyoruz.

1999 Aralık ayında fırlatılan Terra uydusu, Kaliforniya Pasadena’daki NASA’nın Jet İtki Laboratuarı (Jet Propulsion Laboratory) tarafından tasarımlandı, üretildi ve yönetilmekte. MISR uydu üzerindeki beş cihazdan biri. MISR, dünyanın etrafındaki bulutların üç boyutlu görüntüsünü üretmek için, bulutların yükseklik ve hareketlerinin ölçümlerini yapabilecek şekilde farklı açılara yerleştirilmiş dokuz ayrı kamera bulunduruyor.

NASA’nın Terra uzay gemisi bu on yıl süresince de veri toplamaya devam edecek şekilde ayarlandı. Bilimciler bu eğilimin devam edip etmediğini görmek için MISR verisini yakından takip etmeye devam edecekler.

Kaynak : Spacedaily / Geophysical Research Letters (23 Şubat 2012)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:17
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
11 Haziran 2012       Mesaj #89
Avatarı yok
Yasaklı
Gelecekte Uzay Giysilerine İhtiyaç Olmayacak
Uzay giysileri gelişimini hızla sürdürüyor. Gelecekte Mars gezegeninde ya da Jüpiter’in uydularından birinde yaşayabilmek için geliştirdiğimiz giysileri takıp sırtımıza; ver elini sonsuz uzay diyeceğiz. Hatta belki de gelecekte uzay giysilerine hiç ihtiyacımız olmayacak…

Son 40 yılda başarıyla sonuçlandırılan birçok görev, uzayın keşfinde insan kullanılmasının yararlarını ve gerekliliğini gösterdi. Ancak 21. yüzyılda uzay yolculuğunun daha olanaklı hale gelmesi, geleceğin uzay kâşiflerinin sağlığı ve güvenliği konusunu da gündeme getirecek. İnsan ve Dünya arasındaki uzaklık arttıkça, yerçekimsiz ortamda hareketin ve radyasyonun oluşturduğu riskler üzerinde yapılacak çalışmaların önemi de artacak.

Hava Taşımacılığı Yüzyılı

Geçtiğimiz 100 yılda mühendislik alanında elde edilen başarılar, gerek Dünya üzerinde gerekse Dünya dışına yapılacak yolculuklarda insanoğluna eşsiz fırsatlar sağladı. Bize sunulan bu fırsatları kullanarak gökyüzünde o kadar çok yolculuk yaptık ki, yaşadığımız yüzyıl artık “Hava Taşımacılığı Yüzyılı” olarak anılıyor. Bu yolculuklar sayesinde bizler de “Dünya vatandaşları” haline geldik. Şu anda sahip olduğumuz olanaklarsa, yaşadığımız gezegenin dışına yolculuk yapmamızı ve birer “Güneş Sistemi vatandaşı” haline gelmemizi sağlayabilir nitelikte. Ancak uzayın keşfi için yapılacak yolculuklar ağırlıksız ortam ve radyasyon risklerinin üstesinden gelecek yöntemler gerektiriyor.

Son 40 yıl boyunca astronotların ve kozmonotların yaşadığı deneyimler, uzayın keşfinde insanın önemini ve gerekliliğini kanıtlıyor. Bilimsel deney yapmak, malzemeyi ve donanımı onararak sorunları gidermek gibi karmaşık görevler insan yeteneğini ve karar verme mekanizmasını gerektiriyor.

Astronotların “miyopluğunu” düzelterek milyarlarca dolara mal olan projenin devam etmesini sağladıkları Hubble Uzay Teleskobu, bu örneklerden biri. Bir diğer örnekse Apollo Projesi. Bu projede Ay yüzeyindeki astronotlar, örneğin bindikleri “Ay çipinin” bozulması gibi önceden hesaplanmamış aksiliklerle baş edebilmek, eğitimlerini kullanarak elde ettikleri önemli bulguları değerlendirmek ve yerde görevli biliminsanlarıyla iletişimlerinden yararlanarak belirtilen herhangi bir yerden örnekler toplamakla görevliydi. Mars yüzeyinde yapılacak çalışmalarda da insanlar benzer amaçlarla görevlendirilecek.

Uzay Gezginlerini Üç Tehlike Bekliyor
Keşif yolculukları uzay gezginlerini ciddi ve birbiriyle bağlantılı üç tehlikeyle karşı karşıya bırakır:
• Kütleçekimsiz ortam nedeniyle vücut bileşenlerinin ağırlığındaki azalma sonucu vücudu etkileyen fiziksel kuvvetlerdeki değişimler!
• Uzun süreli kapalı kalmanın etkisiyle oluşan psikososyal değişimler!
• Ortamın radyasyon düzeyi ve tipindeki değişimler!
Bir arada oluşan bu değişiklikler, insan vücudunda zamana bağlı olarak gelişen bir olaylar zinciri oluşturur. Bu zincir hakkındaki bilgiler son 40 yıldır birikiyor. Vücudun bu değişikliklere tepkisi, görevi yapan kişilerin sağlığı ve görevin başarıyla tamamlanması açısından ciddi riskler doğurur. Neyse ki bu risklerin çoğu etkin bir araştırma programı uygulandığında kabul edilebilir bir düzeye indirilebilir nitelikte.

Ağırlık Neredeyse Sıfır
Bir uzay uçuşu boyunca oluşan temel fiziksel olaylar insan vücudunda genel biyolojik sonuçlar doğuruyor. Yolculuğun büyük bir kısmı boyunca ağırlık neredeyse sıfıra kadar düştüğünden, vücudun ağırlık taşıyıcı mekanizmaları her zamankinden farklı bir baskıyla karşı karşıya kalır. Vücut eksenleri boyunca değişen hidrostatik basınç eğrileri, vücut içinde bir sıvı hareketine yol açar ve vücudun kütleçekimi algılayıcılarınca hissedilen girdiler belirgin oranda değişir. Vücut bileşenlerinin ve sistemlerinin neredeyse tümü bu değişikliklere tepki gösterir.

Kemik Kırılmalarına Yol Açıyor
Bir yıl ya da daha uzun süreli uzay yolculukları boyunca maruz kalınan ağırlıksızlık, kemiklerdeki kırılma riskini ciddi oranda artırır. 4,5 – 14,5 ay süren Mir uzay uçuşları süresince kemiğin mineralik yoğunluğu üzerindeki ölçüm sonuçlarına göre kayıplar omurilikten yüzde 5-6, leğen kemiğinden yüzde 10-12 ve bacak kemiğinden yüzde 7-9 oranında. Astronotlardaki kemik kaybıysa yüzde 0 ile yüzde 20 arasında değişiklik gösteriyor. Kadınların menopoz sonrası her on yılda yaklaşık yüzde 2-3 oranında kemik kaybına uğradıkları göz önüne alınırsa, bu oldukça hatırı sayılır bir oran. Gözlemciler Mars’a yapılması planlanan 3,5 yıl gibi uzun süreli uzay uçuşlarında kemik kırılmalarının ciddi bir risk oluşturduğu düşüncesini paylaşıyor.

Uzaydayken ve dönüş sonrasında uygulanan egzersiz programları, kemik kaybının iyileştirilmesinde fazla etkin değil. Kalsiyum ve D vitamini destekleri de kemik kaybını önlemiyor. Neyse ki kemik erimesi arttığında bifosfonatların kaybı kontrol altına aldığını ve bu yaklaşıma ilişkin yapılan çalışmaların ilerlemekte olduğunu biliyoruz. Belki de düzenleyici etmenler konusunda bugün yapılan çalışmalardan yola çıkarak gelecekte ulaşılacak noktalar daha etkin sonuçlar doğurabilir. Varsayımlardan biri, uzun uzay uçuşları süresince kemik kaybının önlenmesi için sürekli egzersiz ve farmakolojik uygulamaların bir arada kullanılması gerektiği. Ancak uzayın kavurucu sıcağından ya da dondurucu soğuğundan korunabilmenin şu an için en temel yolu uzay giysileridir... Peki bizim giydiğimiz giysilerden ne farkı var?

Uzay Giysilerinin Gelişimi
Uzay giysileri, astronotları uzayın sert ve öldürücü ortamından koruyan kişiye özel uzay araçları olarak nitelendirilebilirler. Astronotlar bu özel giysileri olmadan uzay ortamında kalırlarsa, vücutlarında bulunan gazlar genişleyecek ve vücut sıvıları kaynamaya başlayacaktır. İnsan vücudunda bulunan oksijen akciğerlerden, kandan ve dokulardan dışarı çıkacağı için astronotlar çok kısa sürede yaşamlarını yitireceklerdir. Uzayda sıcaklık Güneş ışığı altında +120º’ye yükselirken gölgede ise bir anda -112º‘ye düşmektedir. İnsanın gözlerine onarılmaz derecede hasar verebilecek yoğunlukta morötesi ışınların varlığı da göz ardı edilmemelidir.

Uzay giysileri, astronotları uzayın öldürücü ortamından korur. Giysinin dışı neopren kaplı naylondan yapılmıştır. Bu kaplama, hava geçirmez bir köpük tabakası oluşturarak oksijen basıncını belli bir seviyede tutar. Böylece astronotların damarlarında dolaşan kan sıvı halde muhafaza edilir, vücutlarındaki gazlar doku ve vücut sıvıları içinde kalır ve astronotlar normal nefes alıp verebilirler. Giysinin iç kısmındaki Beta kumaşı ile kaplanmış, çok ince, plastiğe benzer tabakalar astronotu aşırı sıcak ve soğuktan koruyan yalıtım sağlamaktadır.

Kaynak : Popüler Bilim
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:17
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Haziran 2012       Mesaj #90
Avatarı yok
Yasaklı
Nasa’dan, İnsan Müdahalesiz Robotlar İçin 1,5 Milyon Dolarlık Yarışma
Bugün Mars'taki robotlar dünyadan milyonlarca kilometre uzaktan yönetiliyor, fakat NASA yeni nesil robotlarının, kendi kendilerine Mars'tan numune toplamasını umuyor. Düzenlenen yarışma ile 1.5 milyon dolarlık ödül, yabancı gezegenlerde dolaşıp kendi kendine numune toplayabilecek kaşif uzay robotlarına verilecek.

Yarışan robotların tenis topu, taş veya demir tuğla gibi numuneleri toplayarak, gayet doğal bir arazide hiçbir müdahale olmadan (navigasyon dahil) geri getirmesi gerekiyor.“Bugün robotlar belki Mars gibi bir gezegende kontrol edilebiliyor fakat, belki gelecekte başka gezegenlerde bu kontrolün sağlanması oldukça lüks olabilir” diyor NASA baş teknoloji uzmanı Mason Peck.

Otomatik robotlar geleceğin NASA robotları için gerçekten büyük bir adım. Eski nesil robotlar sadece sanal yönlendirme noktaları ile kısa mesafeler için yönlendirilebiliyordu. Bu özellik ayrıca NASA'nın yeni aracı Curiosity'de de kullanılıyor. Gerçekten şimdiye kadar hiçbir otomatik numune toplayan robot, aktif görevde kullanılmadı. Bu nedenle bu yarışma çok büyük önem taşıyor.

Finale kalan 11 takımdan daha sonra 6 takım kalacak. Saklanmış numuneyi 15 dakikada bularak 1. seviye ödülü olan "takım başına 5000 doları" paylaşacak (50.000 dolar toplam ödül). 2. seviye ödül ise 1,5 milyon dolar ve kazanan takımlar arasında alınan puanlara göre bölüştürülecek. 2. seviyede, 2 saat içinde robotların pek çok numune toplaması gerekiyor.

Ayrıca başka robot yarışmaları da var. Ayda 2 buçuk hafta güneş enerjisiz dayanıklı pillerle çalışabilecek robotlardan birinciye 1,5 milyon dolar ödül verilecek. Diğer bir yarışma da nano uydular yardımıyla uzayda daha fazla erişim sağlamayı hedefliyor. Bu yarışma da 2 milyon dolar ödüle sahip ve yarışmacılara yörüngede haftada en az 2 ufak uydu görüntülemeyi amaçlıyor.

Bu yarışmalarla NASA geleneksel bakış açısından kurtulup, buluşçuları, öğrencileri ve farklı yetenekleri etkilemeyi düşünüyor. NASA’nın başlıca hedefi ise asteroidler ve Mars'ı keşfetmek.

Kaynak : InnovatıonNewsDaıly (14 Haziran 2012)
Son düzenleyen Safi; 4 Ekim 2017 02:18

Benzer Konular

5 Ağustos 2018 / nötrino Uzay Bilimleri
25 Kasım 2016 / Hi-LaL Çevre Bilimleri
21 Şubat 2015 / _PaPiLLoN_ Biyoloji
10 Nisan 2018 / Muhabbetci Müslümanlık/İslamiyet