Arama

Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması - Sayfa 3

Güncelleme: 6 Aralık 2018 Gösterim: 56.374 Cevap: 104
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
7 Eylül 2010       Mesaj #21
Avatarı yok
Yasaklı
Alıntı

Piramitlerin inşaası örneğin dikkatimi çekti.Evrim teorisinin en büyük destekçilerinden Eric van DONİKEN
''TANRILARIN ARABALARI'' adlı kitabında da mısır piramitlerini UFO'ların inşaa ettiğini iddia ediyordu.Kesinlikle bu iddiaya katılmıyorum.Darwinizm;tüm teorileri çürütülmüş,dayandığı tüm kuramlar yalan çıkmış bir akımdır.


Sponsorlu Bağlantılar
Evrim teorisi,kısaca darwinizm çürütülmüştür doğrudur Hatta bunu darwinin kendisi türlerin benzerliği konusunda yaptığı çalışmalar sonucunda görmüş nedenlerini açıklayamadığı için tıkanma noktasına gelmiştir ve bunu itiraf etmiştir istemediği halde kendi teorilerini kendisi çürütmüştür bir nevi... Yukarıdaki ifadem de piramitleri inşa edenlerin dünya dışı varlıklar olduğunu belirtmiyorumdur Bunu kimse bilemez Tam tersine şu ana kadar yapılmış olan UFO araştırmalarının sonucunda varılmış bir -olasılıktan- bahsettim(Bunu söylememin Danikenin görüşleriyle yada evrimle hiçbir şekilde ilgisi yok ki danikenin görüşleri ve evrimciliği sadece kendisini bağlar ) Oradaki mükemmel teknoloji adına verdim o örneği Kaldı ki bu örnek UFO lar konusunda birinci sırada adı anılan bir örnektir genelde(piramitlerin inşasında ki gizem ,olağanüstü teknoloji vsvs) Eric Von Daniken dahil olmak üzere kimse pramitlerdeki bu muazzam tekonolojinin nasıl oluşabildiğini açıklayabilmiş değildir


Alıntı
Baragyal adlı kullanıcıdan alıntı

İLK YORUMUMDA BELKİDE KENDİMİ YETERİNCE İFADE EDEMEDİM,KUSURUM OLARAK GÖRÜN.
Fakat Allah dostlarının,alimlerin aynı anda birkaç yerde birden bulunabildikleri söylenti değildir tamamen doğrudur(Ama bunu UFO denilen araçlar vasıtasıyla yapmıyorlar bu daha değişik boyutta bir olay)KESİNLİKLE HEMFİKİRİZ.YAŞAM FORMU FİKRİNE KARŞIYIM.YİNELİYORUM EĞER DÜNYA DIŞI VARLIKLAR VAR İSE BUNLAR BİZLER GİBİ İNSANDIR.

Olabilir bu alanda sayısız değişik teoriler vardır ortaya atılmış;Ama hiçbirisi ıspat edilmiş değildir Sizin yaklaşımınızda; bakış açınız doğrultusunda yaptığınız çıkarımlar açısından kendi içinde bir tutarlılık gösteriyordur Neden olmasın...Bunu kimse bilemez Yukarıda da belirttiğim gibi bu canlıların fiziki görüntülerinin belli kalıplara sokulmuş prototipten oldukça farklı olduğunu düşünüyorumdur

Yaşam formu ifadesi ise genel anlamda kullanılmış bir terimdir bunun içine sıradışı,üstün özelliklere sahip her tür canlı girebilir

Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Eylül 2010       Mesaj #22
Avatarı yok
Yasaklı

SETI’nin Bugünü Uzaydaki Canlılar


100 ışık yılı uzaktaki yıldızı görebilmek ancak ışığının bize kadar ulaşması ile mümkün olur. Yani ışık yıldızı terk ettikten bir 100 yıl sonra ancak bize ulaşabilir. Böyle olunca da yıldızı bizler artık ışığın çıktığı andaki durumu ile değil, yüzyıl sonraki haliyle görmüş olmaktayız. Bunun da anlamı uzayda ne kadar uzağa gidersek o kadar geçmişe/erken döneme/gençliğe, bebekliğe, doğuma yani başlangıca bakıyor olmaktayız!
Sponsorlu Bağlantılar

Kırk yıldan fazla süreden beri Situ’de küçük bir araştırıcı grubu, yer dışı yaşama ait akıllı varlıkları gösterebilecek mikrodalga sinyallerini kullanarak kanıt bulmayı sürdürüyorlar. Bu sinyalleri bulmadaki bu kadar başarısızlığa rağmen yine de onlar çalışmalarını devam ettiriyorlar, hatta araştırma yayınlarını hızlandıracak kadar… En yeni gelişmeler görsel dalgaboyu deneylerinde ve bazı keşifler için özel tasarlanan yeni bir radyo teleskopun yapımında yaşanmakta. Ayrıca bu teknik gelişmeler yanında, “doğru zamanda doğru yere bakma” olasılıklarını artırıcı çeşitli stratejiler de öneriliyor. Sürdürülen SETI araştırmasının son durumunu gözden geçiren bu çalışma, yer dışı yaşamları araştırmasının doğasına kuramsal bir bakışı içermekte ki belki onları bulabiliriz

Görsel Bölgedeki SETI Deneyleri
Hatırlanacağı üzere yıldızlararası haberleşmede kullanılan radyo sinyallerinin çözümlemesini ilk yayımlayanlar Cocconi ve Morrison (1959) olmuştu. Sonra onların bu çalışmasından habersiz olarak Frank Drake de (1961) yıldızlararası haberleşmede benzer sonuçlara ulaşmıştı: 26 metrelik bir anten ile Güneş benzeri yakın iki yıldızın civarından gelebilecek sinyalleri araştırdı. Bu girişim Ozma Projesi ismi ile anıldı ve tüm modern SETI deneylerinin de öncüsü olmuştu. Drake’nin bu öncü girişiminden bu yana SETI’de radyo araştırmaları yoğun sürdürülürken, hem görsel hem kırmızı ötesi olsun görsel dalgaboylarındaki araştırmalar da yaygınlık kazandı. SETI’nin ilk günlerinde, görsel SETI (kısaca OSETI, baştaki harf İngilizce’de “görsel” anlamına gelen “optical” kelimesini belirtir) basit bir yaklaşım gibi geldiğinden umut verici görünmedi ve dolayısıyla üzerinde de pek düşünülmemişti. Mikrodalga frekanslarda (bu ışınımı mikrodalga fırından biliyoruz ve radyo frekanslarından yaklaşık bin kat mertebesinde daha büyük) en küçük bir bilgiyi göndermek için yaklaşık 40 foton (fotonun fizik karşılığı “elektromanyetik enerji birimi”) gerekir. İyi fotokatlandırıcılar tek tek fotonlara yanıt verebiliyor, böylece görsel bölge aralığında bilgi gönderme gereksinimi birim bilgi başına (teknik söylemi ile “bit” başına) bir fotona indirgenerek karşılanabilir (burada geçen fotokatlandırıcı ışık artırmada kullanılan bir alet, kullanıldığı yerlerden birisi teleskoplardır. Örneğin teleskobun görme sınırında sönük bir gök cisminin görünümü fotokatlandırıcı yardımıyla ışınımını artırarak belirginleştirilebilir). Bununla birlikte, bir görsel ışık fotonunun enerjisi, bir mikrodalga fotonunkinden 500 bin kat daha fazladır, böyle olunca da haberleşmedeki enerji maliyeti mikro dalgalarla karşılaştırıldığında görsel bölgede 4 mertebesinde daha fazla olmakta.

Halbuki, buradaki sıkıntı, güç artırımı ile aşılarak görsel bölgede haberleşme düşüncesi gerçeklenebilir. Şöyle ki; düz ışık kaynakları (lazerler) yaklaşık 1 metre çaplı aynalar ile güçlendirilmiş ışık demetlerine dönüştürülerek yüzlerce ışık yılı uzaklıklardaki belirli güneş sistemlerine kolaylıkla odaklanabilirler ta ki oralara kadar ulaşabilecek ve oraları aydınlatacak kadar (büyük şehirlerimizde ve tatil yörelerimizde gökyüzüne yansıtılan lazer gösterilerinden lazer ışık demetinin az şiddetli olanını yaygın olarak tanıyoruz, az bildiğimiz daha güçlü lazerin bir uygulaması ise Ay’ın uzaklığının lazer gönderilip geri yansıtılmasından öğrenilmesi olabilir... Herhalde ilk kez bu yazıdan öğrenileni de en şiddetli lazer ile yıldızlararası uzaklık ölçeğinde kullanılıyor olması. Radyo bölgesinde lazer işlevinin eşdeğeri ise yine benzer bir odaklama derecesi ile yapılabilen antenler dizisidir ki bu daha geniş bir yer tutar ve daha masraflıdır . Yukarıda sözü edilen kolay yolla yani düz ışık kullanımıyla görsel bölge fotonları hedefe doğrudan yöneltilebilirler, bu arada eğer evrendeki bir topluluk aldıklarının içerisinden hedefe gönderilen bu görsel bölge fotonlarını bilinçli olarak seçerse, görsel bölgedeki bilgi göndermenin maliyeti de radyo bölgesinde yapılandan daha yüksek değildir. Hatta kırmızı ötesi dalgaboylarında, mikrodalga bölgeye göre görsel bölgede edinilenin bir milyon katı gibi bir faktör kadar daha fazla bir kazanç elde edilebilir. Sonuç, yani radyo ve görsel bölgede sinyal gönderme işlemi benzer vericilerle iyi durumda alınan sinyal/gürültü oranlarıyla karşılaştırılabilir değerliğinde olabilir (Ekers ve ark. 2002; burada geçen sinyal/gürültü, bilgi/gürültü anlamındadır, net bilgi için bu oranın olabildiğince yüksek olması aranır, oranın yüksek olması ya payın yani bilginin büyük ya da paydanın yani gürültünün küçük olması ile olur. Oranın küçük olması ise istenmeyen durumdur ki, gürültünün artması olacağından bilgiye ulaşma zorlaşır).

Biz Işığı 100 Yıl Sonra Görüyoruz
Şimdi basit bir tasarı oluşturalım, bu tasarıda evrendeki bir medeniyet haberleşmek istesin, lazer–ayna ikili otomatik sistemini kullanacak olalım, o medeniyetin yakın çevresindeki uygun yıldız sistemlerinden birkaç bin tanesine bir dizi atımlar (atımın İngilizce’si “puls” ve ışık atımlarını “bip–bip” şeklinde sürekli öten siren sesinin sessiz şekli gibi anlayabiliriz) gönderebiliriz ve bunu birkaç gün ya da daha fazla günlerde sürekli tekrarlayabiliriz. Bu tasarıyı gerçekleştirecek teknolojiyi açıklayıcı şu bilgileri de verelim: Bir lazer bir nano saniye sürede 100 milyon joule (joule fizikte enerji ya da iş birimidir) enerjili bir atım üretebilir, doğrudan aynaya gönderildiğinde ise bir nano saniye süresince lazerin enerjisi 4 mertebesinde artar öyle ki 100 ışık yılı uzaktaki Güneş benzeri bir yıldızın bize kadar ulaştırdığı enerjiden bile büyüktür. Başka bir ifade ile, kısa görsel atımlar bir yıldızdan daha fazla parlaktır, özellikle uzaklıkların 100 ışık yılından daha büyük olması durumunda bile...

Bunun bir başka anlamı da şöyle: Böyle bir lazerli sistemle bilgiyi 100 ışık yılını aşan yıldızlararası mesafelere kadar iletiyor olmaktayız. Ayrıca, burada adı geçen nano, çok ama çok kısa süreleri ya da atom altı gibi çok küçük mesafeleri ve benzeri aşırı küçük ölçütleri belirtmede kullanılır ki, sayı değeri olarak “milyarda bir”i ifade eder. Günümüzde bu çok çok küçük ölçütteki çalışmalar, yeni teknolojik imkanlar sunduğundan önem kazandı öyle ki “Nanoteknoloji” ismi ile anılmakta. Ayrıca buradaki ışık yılı, isimlendirildiği gibi ışığın bir yılda aldığı yoldur, ışığın saniyede 300 bin kilometre yol aldığı yaygın bilinir, bir yıl ise yaklaşık 31.5 milyon saniye eder (ki bu 365.25 gün ? 24 saat ? 60 dakika ? 60 saniye çarpımları ile bulunur) ve böylelikle bir ışık yılı yaklaşık 9.5 trilyon kilometre hesaplanır (akılda kalması için 10 trilyon olarak söylenebilir de...). Bu aşırı büyük mesafe Yer’dekiler ile karşılaştırılması imkansız olduğundan bu büyüklüğün canlandırılabilmesi ancak gezegenlerarası ya da yıldızlararası mesafeler ile olabiliyor. Yer-Güneş uzaklığı yaklaşık 150 milyon kilometre olduğundan bir ışık yılı yaklaşık 63 bin Yer–Güneş uzaklığına karşılık gelir, ayrıca Yer–Güneş mesafesi 1 AB (Astronomik Birim kelimelerinin ilk harflerini belirtir) ile tanımlanmıştır, bir ışık yılı aynı zamanda 63 bin AB’dir de. Bu ölçütler gezegenlerarası mesafeleri anlatımda kullanılanlardır. Daha uzakları ise “parsek” ile ifade edilir ki, bir parseğin sayısal değeri de 206265 AB ile verilir. Bu halde bir ışık yılı yaklaşık 0.3 parsek gibi küçük bir rakama indirgenmiş olur. Daha pratik şekli ise uzaklığı bilinen yakın yıldızların katları şeklinde söylenmesidir, örneğin, uzayda Güneş’ten sonra bize en yakın yıldız Alfa Sentauri (Alpha Centaurus) yaklaşık 4.3 ışık yılı uzaklığındadır. Buna göre, yukarıdaki lazerin enerjisinin büyüklüğünü ifade eden 100 ışık yılı uzaklıktaki yıldız, en yakın yıldızdan yaklaşık 23 kat daha uzakta yer almakta. Konuya yakın olmasından dolayı ve sadece astronomi disiplininde olan şu açıklamayı da belirtelim: 100 ışık yılı uzaktaki yıldızı görebilmek ancak ışığının bize kadar ulaşması ile mümkün olur. Yani ışık yıldızı terk ettikten bir 100 yıl sonra ancak bize ulaşabilir. Böyle olunca da yıldızı bizler artık ışığın çıktığı andaki durumu ile değil yüzyıl sonraki haliyle görmüş olmaktayız. Bunun da anlamı uzayda ne kadar uzağa gidersek o kadar geçmişe/erken döneme/gençliğe, bebekliğe, doğuma... yani başlangıca bakıyor olmaktayız!

Kaynak: Popüler Bilim

Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:43
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
16 Eylül 2010       Mesaj #23
Avatarı yok
Yasaklı

UFO´ların Yer İzleri


Bazı GEPAN/SEPRA kaynaklı UFO raporları, "yer izleri" denen toprak üstü izlerden söz ederler. Bu tür belirlenmiş olay sayısı 561´dir. Olayların rapor edilebilmesi için gerekli koşullar, yerel güvenlik yetkililerinin görmüş olmaları, olayın en fazla bir aylık olması, olayın geçtiği alanın koruma altına alınmış olması, olayın hemen sonrasında örneklerin alınması ve ölçümlerin yapılması ve meteorolojik koşulların izler üzerindeki etkisinin belirlenmesi şeklindedir. Güvenilir ve çeşitli tanıkların olması ise tercih nedenidir. Yer izlerinin araştırılmasında örnekler alınması ve laboratuarlarda incelenmesi çok önemlidir, toprağın bileşiminde mekanik, termal, manyetik, radyoaktif, fiziksel ve kimyasal etkiler, değişimler oluşabilir ve belirlenebilir. Mekanik izler toprağa yapılan bir basınçla veya ağırlıkla oluşurlar, bu ölçülmelidir. Termal etki topraktaki su bileşiminin ölçümü ve değişkenliğinin saptanmasıdır.

Manyetik etki, bazı toprak bileşimlerinde bulunan yüksek manyetik kalıntılardan oluşur ve çevredeki yakın örneklerle karşılaştırılarak bilgi edinilir. Radyoaktivitenin değişimi bir diğer önemli etkendir. Fiziksel ve kimyasal ölçümler ise moleküler, atomik ve isotopik kompozisyonları gösterir. Ocak 1981´de Fransa, Trans-en-Provence´da belirlenen yer izleri tüm bunların yapılabildiği ve en iyi kanıtların bulunduğu örneklerdirler. Sonuçta buraya uçan bir araç inmiş ve alışılmışın dışında izler bırakmıştır ama bu nedir? İşte bunu anlayabilmiş değiliz. Olay bir meyve bahçesinde ortaya çıkmıştır, izlerin ziraat aletleri tarafından yapıldığı ileri sürülmüş, örneğin madeni varil izlerinden söz edilmiştir. Sahtekarlık akla gelebilir çünkü bazı yaprakların üzerinde tekerlek izlerine benzer izler vardır. Ama bunlara karşın açıklanamayan izler de vardır. Deneyler kısmen iyi sonuçlar vermişse de asıl önemli olan yer izlerinde örneklerin yani örnek olayların artmasıdır. Fransa´daki olayın benzerlerinin sayısı arttıkça sonuçlara daha kolay ulaşılacaktır.

Kaynak:Bilinmeyenler Forumu(ufo raporları)
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:44
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
18 Eylül 2010       Mesaj #24
Avatarı yok
Yasaklı

Drake Denklemi


1961 Yılında Franke Drake tarafından geliştirilen Drake Denklemi galaksimizde ne kadar zeki ve iletişim kurabilen uygarlık olabileceğinin belirlenmesiyle ilgili faktörleri içerir.

Denklem: N= N*. fp. ne. fl. fi. fc. fL
” N ” Samanyolu Galaksisindeki zeki ve iletişim kurabilen uygarlıkların sayısıdır.
” N* ” Samanyolu Galaksisindeki yıldız sayısını temsil eder.

Soru : Samanyolu Galaksisi’nde kaç tane yıldız var?
Cevap : Genel tahmin yaklaşık 200 milyar olduğu yönünde.

“fp” etrafında gezegen olan yıldız oranıdır.
Soru : Yıldızların yüzde kaçı gezegen sistemine sahiptir?
Cevap : Gelişen teknoloji ile halen her ay yeni gezegenler keşfediliyor. Birkaç yıl içinde makul bir tahmini rakam bulunabilir. Ancak şimdilik %20’si diyebiliriz.

“ne” yıldız başına düşen yaşam içeren gezegen sayısıdır.
Soru : Gezegen sistemi içeren yıldızlardaki gezegenlerin kaç tanesinde hayat vardır?
Cevap : Bunu kendi Güneş Sistemimizi baz alarak cevaplarsak 3 gezegenin yaşam için gerekli koşulları sağlayabileceğini söyleyebiliriz; Dünya, Mars ve Venüs. Ve ayrıca Jüpiter’in aylarının bir ya da birkaçının da hayat için gerekli koşulları sağlama olasılığı vardır. Yani Bizim Güneş Sistemimiz için 3 ya da 5 diyebiliriz. Biz 3 diyelim.

“fl” ne’deki gezegenler içinde evrimleşmiş yaşama sahip olan gezegen oranıdır.
Soru : Üzerinde yaşam bulunan gezegenlerin yüzde kaçında evrim geçirmiş yaşamın gelişmesi mümkündür?
Cevap : Bugün yapılan tahminler %100 ile %0 arasında değişir. Biz %50 diyelim.

“fi” fl’deki gezegenler içinde zeki hayat olan yerlerin oranıdır.
Soru : Hayatın ortaya çıktığı gezegenlerin kaçında zeki yaşam gelişmiştir?
Cevap : Bugünkü tahminler %100 ile %0 arasında değişir. Biz %20 diyelim.

‘fc’ fi’nin iletişim kurabilen kısmıdır
Soru : Zeki ırkların yüzde kaçında iletişim yöntemleri kullanılmaktadır?
Cevap : Kim bilebilir? %10 ya da %20 diyelim.

“fL” gezegen üzerinde iletişim kurabilen medeniyetlerin yaşadığı zaman süresidir.
Soru : İletişimde bulunan uygar medeniyetlerin bulunduğu yerlerdeki yaşam ömrü gezegen ömrünün ne kadarını kapsar?
Cevap : Bu diğer sorular içindeki en zor olanıdır. Örnek olarak kendi dünyamızı ele alırsak, Güneş ve Dünyanın ortalama ömrü 10 milyar yıldır. Bizler 100 yıldan az bir zamandır radyo dalgalarıyla iletişim kurabiliyoruz.

Medeniyetimizin ömrü ne kadar sürecektir? Bir kaç yıl içerisinde kendimizi yok mu edeceğiz? yoksa problemlerimizin üstesinden gelip medeniyetimizin binlerce yıl boyunca hayatta kalmasını mı sağlayacağız? Eğer yarın yok olsaydık bu sorunun cevabı 1/100, 000, 000 (yüz milyonda bir) olurdu. Şayet bir 10 bin yıl daha hayatta kalacak olursak cevap 1/1, 000, 000 (milyonda bir) olacaktır.

Biz 1/1, 000, 000 diyelim. İşte tüm bu değişkenler çarpıldığında galaksideki iletişim kurabilen uygarlıkların sayısı yani N ortaya çıkar :
N = 2400 Uygarlık

Kaynak:Uzaysitesi
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:45
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
19 Eylül 2010       Mesaj #25
Avatarı yok
Yasaklı

Seti Projesi


SETI (Dünyadışı Yaşamı Araştırma Projesi) ve UFO fenomeni farklı yaklaşımlar gerektirirler. Bilim SETI projesini izleyebilir ve bu şekilde de birbirine benzer koşullar içersinde kısıtlı kalabilir, ilgili teknolojik alanlar ise iyi tanımlanmalı, önceden belirlenmiş stratejilerle araştırma alanı ve türleri genişletilmelidir. SETI için çok daha hassas ve gelişmiş alıcıların kullanılması bir başka gerektir. Öte yandan UFO fenomenini araştırmak bütünleşmiş ama karmaşık bir disiplin gerektirir, olayların ne zaman ve nerede olacağının önceden tahmin edilememesi gerçeğine öncelik verilmelidir.

Temelde insanlığın bu konuya hazır olmadığına dikkat edilerek, analizler çok geniş tutulmalı, psikoloji, astronomi, imaj oluşumları, fizik, kimya ve fiziksel algı gibi çok farklı alanlarda çalışmalar gerekmektedir. Ama tüm bu çalışmalar için öncelikle açık bir bilinçle, geniş görüşlülükle ön yargısız yapılmalıdır. Her ne kadar UFO fenomeni ve SETI projesi topluma kapalı tutuluyor deniyorsa da, bilimin geçmişte yaptığı gibi kesin ve ciddi tavrı bu engeli aşabilir. Soruların yapısı farklı ve değişik amaçlara yöneliktir. SETI projesi basit bir evet/hayır üzerine kuruludur yani dünyadışı bir ilişki veya oluşumun varlığı üzerinedir. UFO fenomeni ise çok daha geniş bir dünya görüşünün elzem olduğu bir araştırma alanıdır. Kısacası dünyadışı yaşamın varlığı ve ilişki SETI ile yetinilerek kısıtlanamaz çünkü olay çok daha büyük ve çok daha önemlidir. Zira SETI milyarlarca ışık yılı ötelerden bir cevap ararken, burnumuzun dibinde dünyadışı canlılar cirit atıyorsa milyarlarca dolar, ön yargılar kompleksler yüzünden boşa gitmektedir...

Kaynak:Bilinmeyenler Forumu
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:46
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
21 Eylül 2010       Mesaj #26
Avatarı yok
Yasaklı

GİZLİ BELGELER CIA DOSYASI


ABD’nin Merkezi İstihbarat Servisi CIA, İngiliz Gizli İstihbarat Servisi ile eşdeğerdir ve İngiltere’nin de yardımıyla, Stratejik Hizmetler Ofisi ve Merkezi İstihbarat Grubunun 1947 yılında birleştirilmesiyle kurulmuştur. CIA’in yaklaşık 16 bin resmi çalışanı vardır, fakat bu rakam yabancı ajanları ya da ABD hükümetinin diğer birimlerinde çalışanları kapsamamaktadır. CIA’in yıllık tahmini bütçesi 1 milyar dolardır.

CIA, her birinde farklı ofis ve servislerin bulunduğu 4 ayrı müdürlüğe ayrılmaktadır. Bu müdürlüklerin üstünde, çeşitli istihbarat alma metotlarını, taleplerin önemine göre koordine eden Ulusal Güvenlik Servisi (NSA) bulunmaktadır. Ulusal Güvenlik Servisi eski görevlisi Todd Zechel’e göre, CIA’e bağlı bu 4 müdürlüğün hepsi de, 1948’den bu yana UFO bilgilerini toplamakta, analiz etmekte ve saklamaktadır. Zechel, Ulusal Fotoğraf Bilgileri, Bilim ve Teknoloji Ofisi’nin 1953 yılından beri dünya genelindeki UFO olaylarını incelediğini söylemektedir; bu incelemeler hem fotoğrafla belgelenmemiş olayları hem de fiziki kanıtları ve fotoğraflı olayların yeniden analizini kapsamaktadır.

Zechel, CIA’in yerel UFO raporlarını, Pentagon İstihbarat Ofisi, NSA ve Savunma İstihbarat Servisi gibi haber alma örgütlerinin istihbarat ağları yardımıyla Hava Kuvvetlerinden alarak biriktirdiğini savunmaktadır. Zechel, CIA’in aynı zamanda ABD genelindeki Yerel Operasyon Birimleri vasıtasıyla da yerel raporları topladığını söylemektedir.

Zechel ayrıca, CIA’in Operasyonlar Müdürlüğü ajanlarının UFO görgü tanıklarını sorguya çektiğini; Yerel Operasyon Birimlerindeki ajanların da tanıklara gözdağı verme, tehdit etme ve hatta susturma gibi eylemlerde bulunduğunu belirtmektedir

Kaynak:Ufonet be
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:46
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Eylül 2010       Mesaj #27
Avatarı yok
Yasaklı

Bilime Göre UFO Olaylarındaki Eksiklikler


Bilimin genel algısı ve tavrı içersinde, eğer UFO gözlemleri bilimsel bir problemse daha çok psikolojinin ve bilimsel fizik-algının araştırılması yaklaşımı dikkat çeker. Gerçekten de bazı gözlem raporları çok basit söylentileri kapsarlar, bir insan gökte birşey görmüş veya gördüğünü sanmıştır. Bazen raporlarda birden fazla tanık vardır veya bazen olayın birden fazla tanığı farklı yerlerdedirler. Bu basitlik düzeyinde olsa bile sonuçta yine de ortada bir fiziksel olay vardır ama bilimciler UFO olaylarına fiziksel yaklaşımlarda bulunmak istemezler. Amaç ne olursa olsun sanki fiziksel kanıtlardan kaçınılmaktadır. Böylece peşinen "hayır" denmekte veya çözüm için bilimsel katkının yolu kapatılmaktadır.

Oysa, bilimin katkısı UFO sorununu çözebilir. Belirtilen bilimsel politika belki de panele katılan bilim adamlarını da etkilemiş, topu topu birkaç gün süren tartışmalarda daha çok kategorize edilmiş kısıtlı olaylara ancak hazırlayıcı bir çizgide yönelinmiş, konunun kompleksliği ve de uzun tartışmalara gerek olduğu göz önüne alınmıştır. Doğal olarak böyle bir panelden çözümsel sonuçlar beklenmiştir Ama elli yıllık bir gizem birkaç günde çözümlenememiştir. Bilimsel gelişmeler çizgisinde, cevaplandırılamayan olaylarda ortak bir görüşe varılmış olsa da, bilimciler yeterince bilgilendirilmemişler, araştırmalar yeterince yapılmamış ve bilimsel çevrelerde değerlendirilmemiştir. UFO sorunu henüz bu iki basamakta sıkışıp kalmıştır.

Kaynak:Bilinmeyenler Forumu
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:46
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
27 Eylül 2010       Mesaj #28
Avatarı yok
Yasaklı

Nasa ve Ufo'lar


1958’de kurulan Ulusal Havacılık ve Uzay Yönetimi (NASA), ABD’deki havacılık ve uzay araştırmaları programını koordine eder ve yönetir. Bütçesi, dünyadaki tüm ülkelerin önemli uzay aktiviteleri için ayırdığı bütçeden daha fazladır.

NASA, resmi bir sivil ajans olmasına rağmen, CIA, Savunma Departmanı, Ulusal Keşif Ofisi, Ulusal Güvenlik Ajansı ve diğer ajanslarla birlikte çalışır. Bu birimlerdeki tüm personelin, önemli istihbarat programlarının, çok yüksek güvenlik ayrıcalığı vardır. UFO araştırmaları da bu programlardan biridir.

11 Mayıs 1962’de NASA pilotu Joseph A. Walker, görevlerinden birinin roket güçlü X-15 aracıyla uçarken, uçuşu sırasındaki tanımlanamayan cisimleri saptamak olduğunu itiraf etmiştir ve bu görevde 5, 6 silindir ya da disk şeklinde UFO’yu filme aldığını söylemiştir. “Uzay Araştırmalarının Barışçıl Kullanımı 2” adlı Ulusal konferansta, “Bununla ilgili spekülasyon yaptığımı sanmıyorum” diyen Walker sözlerini, “ Bildiğim tek şey uçuşun ardından çalıştırılan filmde görünendir” diye bitirmektedir.

Haziran 1962’de, X-15 pilotu Binbaşı Robert White, dönüşü sırasında 58 millik bir yükseklikteyken ön tarafta garip bir cisim gördüğünü rapor etti. Robert, “Onun ne olabileceğiyle ilgili bir fikrim yok. Grimsi bir renkteydi ve 30-40 fit uzaklıktaydı” dedi. Binbaşı White, Time Magazin’le olan ropörtajında, “Orada garip bir şeyler var. Kesinlikle oradalar” demiştir.

NASA’nın elinde uzay uçuşlarındaki UFO gözlemlerini ve Ay’daki uzaylı varlığını belgeleyen pek çok döküman bulunmaktadır.

Ağustos 1967’de Lunar Orbiter-5, Ay’ın Mars Humorum bölgesinde Vitallo kraterinin içinden yukarı doğru tırmanan, arkasından da kazmış olduğu toprakları püskürten mekanik bir maden makinesi fotoğraflamıştır.

Ocak 1969’da Apollo 5 Ayın arka yüzünün fotoğraflarını çekmiştir. Fotoğraflarda maden makineleri tarafından bir kenarı düzeltilmiş büyük bir krater görülüyordu. Aynı kraterin karşı kıyısında bu düzeltme işlemini tamamlamak üzere bekleyen makineler bulunmaktaydı. Bu makineler tahminen 1600 m. boyunda ve 68 m. genişliğindeydi. Daha küçükleri ise 4.5 m. genişlikte görünüyordu.

Montreal’de çıkan Kanada gazetelerinden Midnight, 8 Şubat 1977 tarihinde bu konuyla ilgili fotoğraflar ve Harry Sentt imzalı bir makale yayımlamıştır. Makalede şöyle denilmektedir:

“Amerikan bilim adamlarının söylediklerine göre, Ayda yabancılara rastlanmıştır. Onların makineleri ve çalışmaları, bu sayfada yayımlanmış bulunan NASA’nın resimli fotoğraflarında görülebilir. Bir Amerikan astronomun belirttiğine göre, Amerika Aydaki yabancılarla yüzyüze gelmekten çekindiği için Ay keşif programını ertelemiş bulunmaktadır. Astronom George H. Leonard isminin açıklanmasını istemeyen bir uzay bilimcinin, kendisine dünyadaki seçkin yöneticilerin uzaylılar hakkında haberdar edildiğini söylediğini belirtmiştir.”

Astronom Leonard “Midnight” gazetesine şunları söylemiştir:
“Ayın bir çeşit UFO üssü olduğuna dair beni oldukça emin kılan faktörlerden birisi orada gözlenen nesnelerin üzerindeki işaretlerdir. Bu işaretler, bir New Mexico polisinin yere konmuş bir UFO üzerinde gördüğü işaretlerle aynıdır.”

Leonard “Ayda Başka Biri Var” (Somebody Else is on the Moon) isimli kitabında, Amerikan uzay kuruluşu NASA’nın Aydaki yabancılar hakkındaki bilgiyi dünyadan gizlediğini söylemiştir. Aynı nedenlerle Apollo astronotları da bu konudaki haberlerin yayılmasını engellemek için şifreli bir dille konuşuyorlardı. Leonard’a göre, milyarlarca dolar harcanarak gerçekleştirilen Aya gidiş programlarının asıl amacı ne uzay yarışını kazanmak ne de bilimsel araştırmalar yapmaktı. Amerika ve Sovyetler Birliği kendi aralarındaki gizli bir işbirliği ile, bu yabancıların Ayda ne yaptıklarını öğrenmek için var güçleriyle çalışıyorlardı. Üstelik Ayda dev grayderleri bulduklarında iş bir türlü anlaşılamadı. Bu makinelerle ne yapıldığı anlaşılamayınca iki ülkenin hükümetleri sonuçları gizledi. NASA da Aya insanlı yolculuk tasarılarından vazgeçtiğini dünyaya açıkladı.

Leonard iddialarını iki temele dayandırıyor: İlki Apollo astronotlarının çektiği ve basına da verilen yüzlerce Ay fotoğrafı. Diğeri ise 1960’larda Orbiter adlı insansız uzay araçlarıyla çekilen fotoğraflar.

Leonard Aydaki Tycho Krateri’nde, sekizgen biçiminde yapay bir alan olduğunu söylüyor. Bu sekizgenin üzerinde devasa harflerle PAF yazılmış. Ay yüzeyinde birçok yerde harf biçiminde kabartmalar var. Kabartma harflerin en sık rastlanılanları ise A, X, ve P harfleri. Leonard’ın buldukları arasında eski Cermen alfabesinden bazı harfler, eski Hindu alfabesindeki S harfi var. Leonard bu harflerin tepelerinden uçan UFO’lara yön göstermekte kullanıldığını düşünüyor.

1967 yılında NASA’dan bir bilim adamı, “2 yıl önce, bir çoğumuz UFO’lara Modern zaman insanlarının fobilerinden biri olan cadılar diye bakardık. Fakat pek çok saygı değer kişi, NASA’yla kendinden emin bir tutumla ilgilenmiştir ve uzay ajansları gelecek 20 ayda UFO çalışmaları kontratı yapmıştır” demiştir.

Konuyla yakından ilgilenen kişilerden biri de NASA’nın süper uzay izleme ağını, UFO’ların dünyaya girişlerini denetleme ve bilgilendirme amaçlı kullanmasını isteyen Dr. Hynek’tir. Buradaki problem, bugün de olduğu gibi, NASA tarafından izlenen UFO gözlemlerinin halktan saklı tutulması ve çok gizli olarak sınıflandırılmasıdır. Fakat sızan haberler vardır tabii.

Kaynak: Sirius
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:47
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
3 Ekim 2010       Mesaj #29
Avatarı yok
Yasaklı

Britanya UFO araştırma birliği´nin UFO yorumu


1993 yılında İngiltere´de, 1994-95´de ABD´de UFO olaylarını araştıran uzmanlarla ve kuruluşlarla yakın ilişkide bulunduğumda, dikkatimi çeken en önemli yön tüm konuştuklarımın kendinden çok emin olduklarıydı. Bu konuya en yakın olanların dahi kuşku ve hayretle karşılayacakları iddialarda bulunuyorlardı. Pardon, salt iddia değil belge ve adres göstererek konuşuyorlardı. Bunların en ilgincini İngiltere´de yaşadık. Sussex bölgesinde Parapsikoloji ile ilgilenen grupları ziyaret ediyor ve tv ekibimle beraber çekimler yapıyorduk. Bu arada da Sussex´de bulunan Burgess Hill kasabasında BUFORA yani Britanya UFO Araştırmaları Birliği´nin merkezinin bulunduğunu öğrendik. Verilen adrese gittiğimizde, karşımıza bir borsa ve finans kuruluşu çıktı. Önce şaşırdık fakat görevliyle konuştuğumuzda, bu kuruluşun sahibi olan John Spencer´in BUFORA´nın genel sekreteri olduğunu öğrendik. İçeri girdiğimizde, telekslerle, fakslarla ve bilgisayarla dolu tam bir borsa kuruluşu ile karşılaştık. Spencer, samimi ama ciddi bir iş adamıydı. İşini gücünü bırakarak, bizi kendi özel odasına aldı. Oda, şirketin diğer bölümlerinden farklı bir yerdi, UFO kitapları, maketleri ve posterleri doluydu.

John Spencer, UFO ve bilinmeyen olaylar hakkında yarım düzine dünya çapında satan kitap yazmış. Ayrıca, her yıl Viyana´da toplanan dünya UFO Sempozyumu´nun da genel sekreteri, UFO konusunda dünyanın her yeriyle irtibat halinde (Türkiye hariç), NASA ve Pentagon´la ilişkileri var vs.. Spencer´la yaklaşık dört saat konuştuk. Herşey bir yana anlattıkları arasında dikkat çeken çok önemli iki konu vardı.

Spencer, dünyadışı ziyaretçilerin amaçlarıyla ve geldikleri yerle pek fazla ilgilenmiyordu. Bu aşamada, ziyaretlerin daha önemli olduğu düşüncesindeydi çünkü geldikleri yer bizim astronomi bilgimizin dışında olduğu gibi amaçları da henüz anlamadığımız bir düzeyde olabilir. Aslında Spencer, haksız sayılmazdı İnsanlık dünyadışı bir yaşam olasılığına tam anlamıyla hazır görünmüyor, şu anda bir hazırlık dönemini yaşadığımız düşünülebilir. Bunun kanıtını ise, son yirmi yıldan beri sinema ve tv´lerde empoze edilen uzay filmlerinde bulabiliriz. Özellikle de, çocuklarımız dünyadışı canlıların varlığı gerçeğine bizden çok daha fazla alışmış gibiler. Spencer, ilişkinin Roswell ve benzeri UFO kazaları olaylarından bu yana ilişkinin başladığını belirtirken, günümüzdeki teknolojiye de bu ilişki sayesinde ulaştığımızı söylüyordu. Bu cümle biran tüylerimi ürpertti. Kötü giden herşeye rağmen, tek avuntumuz olan teknolojimizi bu noktaya biz getirmedik mi? Aklımız, zekamız yetmedi mi? Bugün ulaştığımız noktaya bizi başkaları mı getirdi? Eğer, biz bunu başaramadıysak, demektir ki bir başka uygarlığın elindeyiz. Tüm bu endişelerim, acaba kompleks mi? Yoksa, tek çıkar yolumuz bu mu? Belki de galaksimizde böyle bir yöntem vardır, ileri uygarlıklar az gelişmiş uygarlıklara destek olmaktalar. Ya da?

Bir kere UFO´ların varlığı konusunda artık tartışacak bir şey kalmadı, diyordu. Yanılgı ve sahtekarlıklar bir yana, gerçekten gözlemlenen UFO´lar kesinlikle dünyadışı zekaların ürünüydüler. Kısacası uzayın derinliklerinden gelen bir başka uygarlığın temsilcileri gezegenimizi ziyaret ediyorlardı. İkinci önemli olay, İnsanlık en üst düzeyde dünyadışı bir uygarlıkla ilişkiye geçmişti ve bu ilişki yaklaşık 20 yıldan beri sürüyordu. Üçüncüsü ve en önemlisi, önümüzdeki beş yıl içinde, uzaylılarla olan ilişki tüm dünyaya açıklanacaktı. Bütün bunları dinledikten sonra, sorulması gereken can alıcı soruları sormanın zamanı gelmişti. Eğer gezegenimizi dışardan bir yerlerden ziyaret edenler gerçekse, o zaman sormak gerekiyor. Gizemli ziyaretçiler kimdir, tek bir uygarlık mı bize ulaştı yoksa birkaç tane mi? Daha da önemlisi, neden geliyorlar? Ne istiyorlar veya amaçları nedir? Tehlike var mı? Bizden çok ötede bir teknolojiye sahip olduklarına göre, kötü birşey olursa ne yapacağız? Spencer, bu soruları sorduğumda gülümsedi, böyle bir olasılık her zaman düşünülmelidir, dedi. Evrende her türlü uygarlık varolabilir, bunlar bize göre iyi veya kötü olabilirler. Hatta, bizlerin iyilik veya kötülük anlayışımız onlar için geçerli olmayabilir. Örneğin, üremek veya doğum bir başka zeka boyutunda kötü ya da yanlış olarak kabul edilebilir. O uygarlık, üremeyi çok farklı olarak yorumlayabilir ve bizim hayvanların üremesini kontrol etmemizde olduğu gibi, bizim çoğalmamızı kontrol etmek isteyebilir. Bu durumda, işler karışabilir tabii ki. Bir başka örnek, endüstriyel anlayışımız ve düzenimiz için geçerlidir, doğanın materyalist madde önceliği karşısında yok edilmesine karşı çıkabilirler. Elbette ki, doğanın korunmasını misyonunu taşıyan bir işin içindeyseler.

Kaynak:Fenomen(Ufo Klasikleri)
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:47
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
5 Ekim 2010       Mesaj #30
Avatarı yok
Yasaklı

UFO´lar ve Bilimsel Korku


50 yıldan beri dünyanın birçok yerinde birbirlerine benzer UFO raporları yayınlanmaktadır. Bu raporların veya gözlemlerin içerisinde çoğunlukta sahtekarlıklar, halüsinasyonlar, gezegenler, yıldızlar, meteorlar, bulutsu oluşumlar, ışık topları, gizli tutulan yeni uçak deneyleri ya da dünyadışı canlılara ait uzay araçları yer alırlar. Dünyada böylesine zengin ve çeşitli bir kaynak yoktur ve de çok az konu böylesine yoğun toplumsal bir ilgi görmektedir, buna karşın bilimsel çevrelerin ilgisi tam aksine, yok denecek kadar azdır. Bilimsel desteğin yoksunluğu sonuçta gerekli araştırma fonlarının bu konuya yönlendirilmesini engellerken aynı düzlemde de elde edilen bazı ciddi ipuçları ve veriler değerlendirilmemekte ve yitirilmektedir.

UFO´ların bir inanç olduğu yaklaşımı ilk kez 1969´da Condon Raporu´nda belirtilmiş ve bundan sonra da bilimsel temas yok denecek kadar azalmıştır. Bilim çevrelerine yerleşen soğukluğun ve konudan kaçınmanın içinde, saygınlık yitirme endişesi de vardır. Aslında nedenler veya bilimin gerekçeleri göreceli bir önem çizgisinde ve alacakaranlıktadır yani belirgin değildir fakat etki güçlüdür ve bilimin UFO´lara olan ilgisi her geçen gün daha çok azalmakta ve konu gittikçe yükselen bir çizgide UFO tarikatlarının veya mezheplerinin ya da fanatiklerinin eline geçmektedir.

Kaynak:Bilimnet
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 00:47

Benzer Konular

27 Haziran 2009 / ThinkerBeLL İletişim Bilimleri
6 Şubat 2008 / KisukE UraharA Taslak Konular
22 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
2 Aralık 2015 / diana Soru-Cevap