Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 12

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 545.036 Cevap: 1.812
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ocak 2007       Mesaj #111
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Günüme taşınan dünün kadınları

Sponsorlu Bağlantılar



Çocukluğumun mahallesinin kadınları
Neler yapmışsınız aslında yarınlarıma
Kinsiz kansız düşmanlarım, bilinçaltımın canileri
Çocukluk anılarımın tozlu raflarının misafirleri
Hiç yaşlanmamış(sın)ız hatırladım sizi

Sıranın en birincisi
Hikmet hanım teyze sen var ya sen!
Allah akıl dağıtırken unutulmuşlara karışmıştın
Hani bi sokak çeşmemiz vardı
İkide bi bozulan
Hep kocan tamir ederdi de
Bahçe kapısından
“Kırk tane kocası olunca” diye
Cıyaklardın
Bir de çirkindi sesin
Hem çeşmenin kocası mı olurdu
Aklını peynir ekmekle yemiştin
Senden hep korkardım
Kızını da sevmezdim

Yıllar sonra karşılaştım Ayşen’le
Aynı sana benziyordu
Yine sevmedim

Rabia teyze
Güzel kadındın ama sende
Kadınların en büyük düşmanıydı halbuki
Buzdolabı kapıları
Her zaman ya gözünüzü morartırdı
Ya dudağınıza çarpar kanatırdı
Hep para biriktirirdin buzdolabı almak için
Kendine garezin mi vardı ya
Aptal mıydın neydin

Buzdolabı kapılarının masumluğunu
Yıllar sonra öğrendim!

Şükran teyze
Seni unutur muyum hiç
Arkandan konuşurdu arkadaşların
“vurdum duymaz “
“dünya yansa el kadar kilimi yok “
Hem kilimi ne yapacaktın ki
Isparta halıların vardı
Ne zaman vursam kapınıza elimle
Hemen duyardın oysa

Bu kadınlar hep günahını alırdı
Az mı elimi acıttım onların yüzünden
Ama seni nedense çok severdim

Aysel teyze
Ne kıskanç kadındın sen
“Çeşmenin altındaki yeşil evdekine
göz koydu kocam” diye ağlamıştın
Bizim evde
Senin yüzünden uykularım kaçmıştı
İnsan gözünü nasıl çıkarıp koyardı ki
Kocanı bi türlü gözsüzken yakalayamadım
Ne zaman baksam yüzüne
Hep yerindeydi gözleri
Bir de öğretmendin üstelik
Okumuş kadındın!

Kendine güvenmemenin ne olduğunu
Sayende öğrendim

Ayşe teyze
Seni hiç sevmezdim
Mahallenin dedikoducusu seni!
Herkese her şeyi söylerdin
Tamam yaramaz çocuktum ben
Bana hep “erkek eşek “ derdin
Ne erkektim, ne de eşektim.
İkide bir anneme
“Kız gibi yetiştir şunu “ diye
Şikayet ederdin
Senin yüzünden annemden
Çok dayak yedim.
Oh olsun iyi ki oğlunu döverdim!

Ah anne ah!
Sende o kadınlardan biriydin
“bizim Nuri bey bi kadın kapatmış eve”
“çok oynak kıçı başı oynuyor yürürken”
Demiştin de babama
Babam “nesi var kadının” dedi
“erkek milleti değil misiniz!”deyip
Adamla kavga etmiştin.
Hacer ablaya o kadar da baktım
Hiç oynayarak yürüyüşünü görmedim
Hem kapalı filan değildi evde
Her gün sokaktaydı
Neşeli hayat dolu bir kadındı

Erkek milletine güvenmemek (!) gerektiğini…
Kadın gibi kadın olmanın ...
Senden öğrendim


Ah çocukluğumun garip kadınları
Sizin bana yaptıklarınız
Hepinizden bir parça kopyaladığımı
Çok sonra anlayabildim
Ama keşke anlamasaydım da
Hep çocuk kalabilseydim!

isyankarkiz - avatarı
isyankarkiz
Ziyaretçi
25 Ocak 2007       Mesaj #112
isyankarkiz - avatarı
Ziyaretçi
KÜÇÜĞÜM
Ayni sokakta oturuyorduk
Sponsorlu Bağlantılar
Her gün bir kizla geliyordu eve
Adi ESRARENGIZDI
Herkes onun hakkinda
Farkli seyler söylerdi.
Fakat kimse gerçegi bilmezdi
Kirli sakallari vardi.
Yesil gözlü esmerdi
Mahallenin kizlari hayrandi ona
Bense nefret ederdim
Hiç kimseyle konusmaz
Sadace gelir geçerdi
Birgün onunla yolda karsilastik
Çok güzel bir yüzü vardi
Bana gülümsedi
Sasirdim
Ama yinede onu sevmiyordum.
Fakat o çok farkliydi
Gece boyunca lambasi yanardi
Uyumak yerine onun evini seyrediyordum,
Onu sevmedigim halde her seyiyle ilgileniyordum.
Yavas yavas onu gözlemeye basladim
O an anladim ki
Hep kendimi kandirmisim
Ona karsi hissetigim sey sevgiymis
Artik o eve gelmeden uyuyamiyorum.

Yanina gelen kizlari kiskanirdim
Herkes onun kötü oldugunu söyleyince
Hep onu savunurdum,
Onunla karsilasmak için kapida dururdum...
Onu yine yolda gördüm
Bana göz kirpti
Yanimdan geçerken onu cagirdim
Acelem var KÜÇÜGÜM dedi
Bana aramizdaki yas farkini hatirlatmisti
Eve gidip aglamistim.
Karar verdim ona askimi ilan edecektim
Yolunu gözledim
Bir gün onu gelirken gördüm
Pesine düstüm o eve girdi
Biraz bekleyip kapiyi çaldim
Açtı ne var KÜÇÜGÜM dedi
SENI SEVIYORUM dedim
Gülümsedi
EE dedi
Ne eededim konusmadi
Kosarak disari çiktim
Bir ay boyunca evden çikmadim
Bir gün kizlarla konusurken
Ambulans geldi onun evine girdi
Sedyeyle onu disari çikardilar
Önümüzden geçerken
Bende seni KÜÇÜGÜM dedi ve gözlerini yumdu.
Kipkirmizi oldum herkes bana bakiyordu
Aglayarak kosmaya basladim
Aksama kadar sokakta gezdim
Gözyaslarim durmadan akiyordu
Sonra eve geldim
Annemler ondan bahsediyorlardi
Sevdigi bir kiz varmis
Ailesi evlenmesine izin vermeyince
Kiz evden kaçmis
Sokak serserileri onu öldürmüs
Eve getirdigi kizlar evi olmayan kizlarmis
Kimi sevdiyse ölmüs
Çok sevip aci çekmis
Intihar edip hastaneyi aramis
Polisler evin duvarinda KÜÇÜGÜM yazisini bulmus
KÜÇÜGÜM sende ölme yaziyormus, ve hemen altında;
Bende seni sevdim
Sevdiklerim gibi sende ölme diye ben öldüm KÜÇÜGÜM

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ocak 2007       Mesaj #113
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DOSTLUK VE SON SÖZ
Hikaye 1. Dünya Savaşı'ndan kalma bir anı....
Savaşın en kanlı günlerinden biri.
Asker,en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.
Asker teğmene koştu.
- Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?
- "Delirdin mi?der gibi baktı teğmen.
- Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş.
- Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma"
Asker ısrar etti.
Teğmen:
- Peki.. Git o zaman ....
İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı koşa koşa döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti. Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü:
- Sana değmez,hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim.
- Bak haklı çıktım. Bu zaten ölmüş.
- Değdi teğmenim " dedi asker.
- Değdi teğmenim " dedi asker.
- Nasıl değdi?" dedi teğmen.
- Bu adam ölmüş görmüyor musun?
- Gene de değdi komutanım.
- Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.
- Onun son sözlerini duymak dünyaya bedeldi benim için.
Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı teğmene:
"Jim!..Geleceğini biliyordum!.."
demişti arkadaşı...
"Geleceğini biliyordum!....."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Ocak 2007       Mesaj #114
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ASREVYA III

Susmaktan çok yoruldum. Artık bildiğin sesler hatırına konuş dilim…
Vakit gecenin yarası… Gözümü açtım aydınlı niyetinde. Gündüzlere sığmayınca, geceyi kabullenir oldum. Gecenin en karanlık yerinden yarınlara aydınlıklar biriktirmekti amacım. Aydınlığı gecenin zifiri karanlığından biriktirmek, yarınlarıma karanlık ekmekti. Bildim; ama kulak ardı ettim. Ve geleceğimin portresine kara bir çerçeve biçtim.
Bir ölümün ardından tutulan yaslara hep siyah eklenirdi. Ölü siyahla uğurlanırdı. Ben hangi yanımı öldürmüştüm, hangi yanımı her gün öldürdüm de bu denli siyaha büründüm? Oysa tüm bildiğim siyahlar aynı beyazla kurşunlanıyor. Ve cesedi hep beyazı gölgelenmiş bir kefenle son buluyor.
Bir bir yok oluyorum. Yokluğum giderek “faili meçhul”lere sığınıyor. Kalabalık bir sokak ortasından, günün en aydınlık anında vuruluyorum; ama nedense tutanaklarda sadece “faili meçhul” kalıyorum.
Pılımı pırtımı toplayıp saniyelerin gözüne çarpıyorum hece hece yalnızlığı. Saliseler geçiyordu üstümden, kruvazör niyetinde. Zamanı öldürmeye yelteniyordu içimdeki akrep. Oysa yirmi dört saatten yirmi dört yaraya ulamıştım dünyamı. Yirmi dördü de içimi yaktı…
Bir bedende bir düzineyim Asrevya. Bir ruhta bin… Oyuncaklarla yaşama gülümsemek için geç bir zaman artık. Şimdi cümlelerle oynuyor beynim. Bu oyunda hep düşüp kalkıyorum. Her yanım yara bere… Her yanım vurgun… Tehlikeli bir oyunda ölüm kalım savaşı vererek mutsuzluk diziyorum. Dizgim hatalı, harflerim kırık…
Kelimelerimin kapısı aralı… Her an yazıya dönüşmeyi bekliyor içimdeki ses. Ne konuşacak kadarım ne de susmaktan yanayım Asrevya… Kendime tek muhalifim ben. Tezatlardan tezat beğenmem kendime. Kendim varken en karşımdaki bile yandaşım olur. Bana karşı ben savaşından ölüm aklar beni. Ki hangi yanımı tutsam ölümün kucağıdır zaten. Bir savaşsa yamaçlarımdaki, biri yok olmalı biri kalmalı… İkisi de benim… Bana karşı ben… Ya ben ölücem ya da yine ben… bir yanım sadece sağ çıkacak bu mübarezeden. Ölüm ardında, ölüm tadından koşturup duruyorum Asrevya. Yok, mu musalla suretindeki kelimelerden tabut ören?
Anlamı uzun olan bir cümle bulanıklığıyım. Hangi kelime beni özetleyebilir ki? Hangi dil lisanımı konuşur?
Ne demeliydi ki içim bunca yanmışlığı üzerine? Herkese ve her şeye rağmen yalnız değilim yalanının ardına saklanıp koyu bir yalnızlığı yudumladığında, ne söylemeliydi? Onda acıyı dem tutturan hayatına mı kızmalıydı? Ya da bitmez tükenmez ağıtları mı diline dolamalıydı? Kimden başlamalıydı ağıt yakmaya? En suçlusu kimdi bozulan hayatımın? En suçlusu gidenler miydi? Gitmeyip acı çektirenler mi? Bir bilinmezlik üçgeni arasından oradan oraya savruluyorum Asrevya. Kendime sorduğum soruların bile cevaplarını bulamıyorum. Aşikâr değilim. Hafi bir ömrün kalıntılarını taşıyorum. Yine ben mi suçluyum Asrevya. Yoksa tüm konuşmalarımı çalıp bana sadece susmayı bırakanlar mı?
Payıma bir son yazılmış. Ne kadar didinsem boş Asrevya… Öyle geçti ki vakit. Sen bile kurtaramazsın artık beni. Sen bile yarama merhem olmazsın Asrevya. Sen bile…
Oysa hep senden sanmıştım acılar. Yokluğunla varlığın arasında sürüp giden ömrüme. Bir yok olup bir de var olduğunu ispatlamak adına yollara düşmüştüm. Bilmeliydim ki tüm şüpheler, tüm ispatlama düşleri varlığın olunca oluyordu Asrevya.
Asrevya!..Geç bir zaman. Git desem gitmezsin belki şimdi. Ama gel desen ben de gelemem. Her şey için geç Asrevya. Yoruldum adına düşler biriktirmekten. Harflerin kalemime dolanmasın artık… Ki adımı unuttum adını yazmaktan… Yorgunum Asrevya… Sana susmayı kabullenecek kadar… Geç bir zaman. Artık düşme satırlarıma. Ki sen satırlarıma düştükçe ben acılara düşüyorum… Ki sen yazılınca ben siliniyorum…
YAREN..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Ocak 2007       Mesaj #115
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayatımın Aşkı

Bahçeniz önünden geçerken mis gibi menekşe kokuları gelirdi burnuma. Bahçenizdeki ağaçlarda türlü türlü meyveler yetişirdi. Çok kızardı baban küçük hırsızlıklarımıza. Az mı dövdü beni, kaç kereler yakaladı meyve ağaçlarında. Dayak yemek acı vermiyordu seni görebildiğim zamanlarda. Hatırladıkça hala kızarırım bazen olayın etkisinde kalarak. Annen tutturmuştu bir keresinde kızımı sana vereyim mi diye. Çok utanmıştım çok. Bayramlarda ilk size gelirdim. Adımın baş harflerini kazıdığın mendilin içinde gizlice şekerlemeler verirdin bana. Zamanla büyüdük hayallerimizle birlikte. Lise çağlarımızdı. Aynı sınıfa düşmüştük. Her başlayan güne seni görme ümidiyle uyanırdım. Peşinden koşmama bayılırdın. senin için benden büyük çocuklarla yaptığım kavgalarımla hava atardın arkadaşlarına. Benim şovalyem derdin, kuşlar söylerdi hemen kulağıma.
Her kavgada içimdeki öfkemde büyürdü. Uslanmayanın hakkı kötektir derler, dayağı yiyince hırçınlığım uğramazdı bir müddet yanıma. Şovalyen yenilmiş, savaş alanında yaralıydı. Hemen koşarak gelmiştin yanıma. Bir dişim kırılmış, dudağım kanıyordu. Yenilgiyi kabullenirdim ama senin gözlerinden asla. Şefkatle sardın yaralarımı, gözyaşların benim için aktı. İlk o zaman tuttu ellerim ellerini. Askere uğurlamaya gelmemiştin beni. Biliyorun beni üzmemek için. Olduğun yerden akıtmıştın gözyaşlarını içine. Duaların hep benimleydi. Ya mektupların, telefonların olmasa çekilirmiydi askerlik bu kadar sure. Terhis günü almaya gelmiştin beni, tertiplerim çok kıskanmıştı biliyormusun. Evlilik hayalleri kuruyorduk. Filmlerdeki gibi kırmızı panjurlu bir evimiz olacaktı. Yatak odası pembe, oturma odası lacivert, çocukların odası sarı olacaktı. Koyu bir fenerbahçe hayranıydın. Çok kızdırırdın beni derbilerde kaybedince. Evimizin eşyalarını kendimiz seçecektik özgürce. Kendi paramızla kuracaktık yuvamızı ailelerimizden yardım almadan. Hayatımda gördüğüm en güzel öğretmen sendin. sende bana sen komedyen olmalıymışsın, nasıl doktor olabildin derdi. Gözyaşlarım öğlesine çoşmuşlardı ki uyandırdı beni hatıralardan. Keşke hiç gelmemiş olsaydın beni almaya. En son hatırladığım gürültüyle, gözleri kör eden bir ışıktı. Bir doktor için ne kadar acı bir şeydir sevdiğinin kollarında ölmesi. Bir doktor olarak hiçbirşey yapamamak kahreder sizi. Senden geriye isminin yazılı olduğu bir mezartaşı ve içimde yaşattığım hatıralar kaldı. Düğünü biraz erteledik. Öbür tarafta yaparız artık nikahı. Biliyorum beyazlar içinde beni bekliyorsun. söz sana sevgilim kalbim asla dolmayacak başka bir sevgiyle, ayrılmayacak bir daha gözlerimiz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Ocak 2007       Mesaj #116
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bazen öyle birisi çıkar ki karşınıza, öyle bir zamanda girerki hayatınıza, daha önceki ilişikilerinizde yaşadığınız tüm olumsuzlukları unutturur birden. Ne kadar korusanız da kendinizi birkez daha acı çekmemek için, karşı koyamazsınız duygularınıza. Çok fazla direnmez ve bütün kapılarınızı açarsınız ona. Ve hadi dersiniz "Gel içeri, gel ve aşkın ispatla bana "Her şeye rağmen gerçekten sevmeye ve sevilmeye, aşkın varlığına tekrar inanabilmek için o kadar ihtiyacınız vardır ki. Bu kez herşey çok güzel olacaktır. Beklediğiniz insanın o olduğuna emin olmasanız bile, öyle olmasını istediğiniz için buna kendinizi inandırmışsınızdır bir kere. Tüm canayakınlığı, güzelliği, sempatisi ve sevgi dolu görünüşüyle gelir ve girer sevgiyle açtığınız kapıdan içeriye. Onunla yeniden herşey çok güzeldir işte. Sevdiğiniz zaman tam seversiniz çünkü siz. Sınırı yoktur ve hiçbir zaman olmamalıdır sizin sevginizin. Ya heptir ya hiçtir felsefeniz. Ölmek var Dönmek yoktur. Var oluşunuzun nedenidir sevgi. Hayatınıza girmesine izin verdikten sonra ondan başka hiçbirşey önemli değildir sizin için. Aşk kapınıza gelmiştir bir kez daha. Nereye gidrseniz beraberinizde onu da götürür, gözlerinizi kapatınca onu görürsünüz. Öyle içten, yalansız ve çıkarsız sürüyordur ki ilişkiniz, bir gün bitebilecegini aklınıza getirmek istemezsiniz.
Her şeyin çok güzel gitmesi, bir sonu olabileceği gerçeğini değiştirmez yine de. Sizin istediğiniz, aşkın varlığını ispatlamasıdır size. Ama onun amacı size aşkın varlığını ispat etmek değildir. Deneme yanılmayla kendisi için uygun insanı arıyordur o aslında. Ve yanılmıştır yine. Aşk için seçtiği yol sizi inciten yanlış bir yoldur ama yanılmış olsa da iyi bir insandır. Sizi kırmadan uzaklaştırmak için kendisinden, klasik "kendinden soğutma" oyunlarını oynamya başlar sonra. Bu oyunların sizde işe yaramayıaağını anlamayacak kadar az tanımıştır sizi. Siz bilmezsiniz o oyunları. Aşka en sahici yolu olarak bakanlardansınızdır siz çünkü. Aşk varsa eğer gerçektir sizin için ya da hiç olmamıştır. Oyunları işe yaramayınca daha fazla dayanamaz ve; "hiç sevmedim seni çok çalıştım ama beceremedim. Beni anla ve affet ne olur. Aslında ne kadar istesemde kimseyi sevemiyorum" der. Yada "Çok düşündüm, sen çok iyi bir insansın, inan seni üzmek istemiyorum. Hayatım çok karışık. Bunu hak etmiyorsun ama bu aralar kendimle bir savaş veriyorum ve bu savaşta yanımda olmanı istiyorum " der. Siz onun için hayatınızı ve geleceğinizi sorgulamaya başladığınız sırada söyler bunu hemde. Sizin için ne kadar inandırıcı olmasada söyledikleri, artık onu kaybetmişsinizdir bir kere yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Aşkta mantıkta yoktur sizin için gururda yoktur, olmamalıdır da. Bu yüzden biraz daha gidersiniz üstüne son bir şans için. Hiç ummadığı bir anda karşısına çıkıp "Seni hala seviyorum" diye bağırabilmek için her zaman geçtiği yerlerde beklersiniz. Ama göremezsiniz. Görmedikçe ona daha çok bağlanır, uzaklaştıkça daha çok yakınlaşırsınız ona. Ama bütün gemileri yakmıştır o artık. Önce beyninde bitirmiştir ilişkinizi, sonra da kalbinden çıkarıp atmıştır sizi. Çok uzun değil, daha bir gün önce yüzündeki o küçücük tebessümüyle sizi sevdiğini söylerken, gökyüzünden kendisi ve sizin için birer yıldız seçerek hayatınıza küçük anlamlar katan o güzel insan, hayatınızı kabusa dönüştürür aniden. Birdenbire kapatır kalbinin kapılarını, yasaklar kendini size. O acımasız yüzünü gösterir bir kez daha size hayatın. Ne olduğunu anlayamazsınız. Duvara çarpmışsınızdır. Kendinize güveniniz ve bütün güzel duygular altüst olmuştur. Hayatı kendinizde aramaya başlarsınız yine. Öyle ya, eğer yanlış bir şey yapılmışsa bunu hep kendisinde arayanlardansınızdır siz. İyilik ve güzel şeyler için varsınızdır çünkü. Hatalarınızı sorgularsınız bu kez. O size "suç sende değil, kendimle savaş veriyorum, hata bende" dese de bunu kabullenmez ve nerede yanlış yaptığınızı anlayabilmek için çırpınır durursunuz. Sonunda yine bütün hatayı kendinize yüklersiniz. O yüzden her seferinde biraz daha dikkatle ve tereddütle başlarsınız yeni ilişkinize. Bir yanınız hep korunaklı tutarsınız. Uzun süre açmazsınız kapınızı kimseye. Ve her seferinde daha zor açarsınız kapıyı oradan içeri girmek isteyene. Ne zaman ki.........
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ocak 2007       Mesaj #117
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşk Yaralar Öldürmez!


................."...kimi kez korkulan olur
.....................korkular bırakır bi mektup
.....................korkularda üşümek düşer gözlere
.....................rengi alaca bi gün düşer zamana
.....................şaşırıp kalırız..”


Canımsın, şimdi daha bi yüksek sesle söylemek istiyorum. uzakta olman beni susturmamalı yüreğimi susturamam ki.. seni özlemlerime katıp bi gün uyanamazsak eğer; kan ter içinde..nazarlarımıza yüklerim suçlarımızı..

Soran olursa bi gün;
elbet derim ki; göğsümü kabartıp
...........................suçumuz sevmekti “en çokta koyan önce gözlerde ölmekti..”
bi gün ölmeyecek miydik nasıl olsa...

Nasıl hasretim sana hem de nasıl.. gözlerim hep sen çıkacakmışsın ki gibi karşıma öyle panik öyle sevinçli ki anlatamam.. susarım.. seni ilk gördüğüm gündeyim şimdi.. yanaklarımdan yastığıma düşün damlada diyemediklerim.. ne kadar yalnızım, ne kadar sensiz, yastığım nemli, yanaklarım gibi, şimdi beklerim seni bi pencere kenarından..

Bilmesem sıcaklığını, hissedemezdim bunca yoğun yaşamazdım, seninle tüm yaşadıklarımızı..
iyi ki varsın dediğim, en önemlisi kalbimi ve bakışlarımı sende bıraktığım, olmazsa olmazlarımın en önemlisi, sevdiğim en büyük aşkım, sen.. bak! bi gün daha sensiz ve yalnız geçmiş..

Ne zaman düşlesem bizi.. ki her sabah uyandığımda yokluğunda, ıslanmış gözlerle uyanıyorum.. içimde bi ses, bize yaptığım haksızlıklar için hesap sormakta bana/durmaksızın.. nasıl bi pişmanlıksa demir almış üzerimde sancısı.. kaç zamandır, içimdeki çocuk can çekişmekte.. bu sabah ve kaç sabah olduğu gibi.. anladım ki, küçük kıyamet hatalarımsa, büyük kıyamet yokluğun, demek ki, yaşı olmazmış aşkın sevdanın..

Canım, nasıl isterdim beraber yemek yememizi.. burada yanımda olmanı.. yalnız açtım orucumu.. seninle yemek yemeyeli, ağzımın tadı hep acı.. hep buruğum nedense.. yolda el ele bi çift görsem.. parça tesirli bi bomba düşer göğsüme, vurulurum.. serilirim yolun ortasına.. hiç bi güç seni sevmemi engelleyemez ki.. ömrüm yettiğince bu kalp sana deli..

Bilirim, ne zaman yağsa yağmurlar, içinde sen ve bizden damlalar olacak.. kaç gündür göğüs kafesimin dışında çarpıyordu kalbim.. şimdi bilirim ki, ait olduğu yerde.. bi damla koptu sol yanımdan az evvel yanağımda nemi.. asla utanmıyorum!..

Gün gelecek, tüm yorgunluklarımız, sevince bi köprü olacak.. adım gibi adam gibi hissediyorum.. ada’msı bi aşk ve bembeyaz bi gelecek.. bak alabora oldum! kanat çırpıyorum..

Ben bi deli çocuk, bi çocuk ki deli-divane.. biliyorum ki.. aşkıma ulaşamadığım, konuşamadığım anda öleceğim.. çok şey var anlatacak.. beni bu saatte yazdıran gerçek...”an gelir bi aşk vurur insanı/bi çift güzel sözcük..”

Gecenin bilmem kaçı ve yüreğimde ki alevin yalnızlığımla coşmakta daha bi yakmakta şimdilerde.. birinci dereceden vurgunum ve bi o kadar yanık, dört duvar arasında kendimleyim, say ki yaşamak bu.. şafak kaç.. kavuşacağımız gün yakın mı.. yoksa ben, biz hayâl miyiz.. sen son baharım ol.. bu son durağım.. seni sevmek sevmek istiyorum, tüm dünya kıskanmalı ya da;
şimdi bi mermi, şah damarımdan vurmalı.. bi yanım ezik, beklerim elimde senin sevdiğin kır çiçekleri, o kısacık saçlarına vurulduğum..

Tut ki ninni söylüyorum bebeğime, tut ki yanındayım saçlarını okşuyorum. tut ki bi kadehten dökülen şarabız ikimiz.. seni seviyorum bebeğim.. kar yağıyor Ankara’ya üşümüyorum.. seni düşünmekten, alev alıyor gözbebeklerim özlüyorum.. korkum; sevincime yenik düşer diye kalbim.. ellerimde kokun kalmış, bayram sevincim buruk.. sanadır seslenmelerim, sanadır bu dizeler.. yorgunum korkularımla beraber.. yüce dağları özlüyorum..

Şimdi yatağa yapışmış yatıyorum, yorgunluktan ve soğuk yemiş bedenimle daha bi ağırım şimdi.. bu gece, bi ömür kadar uzun olsa ve hiç uyanmasam.. kısaca yorgunum işte.. gögsünde dinlenmek istiyorum, yaralı bi aşk gibi sarılmak istiyorum sana; say ki deliyiz b/iz gibi..
........................biliyorum ki; bizi düşlerken kapanacak kirpiklerim, tut ki seni sevdiğim yaştayım şimdi..

..” iyi geceler aşkım..iyi geceler ömrüm.”


BUGÜN;
Acıtmasaydı bu kadar ve acısı yırtmasaydı soluğumu konuşmazdım kendimle, bu kadar dert etmezdim belki de, çekip giderdim geldiğim yerlere.. bilirdin, neredeyim, kim bilir gelir miydin ya da ben bekler miydim seni gülümseyebilir miydim bi daha; sevebilir miydim senden sonra.. hadi git; ben anılarla yaşarım koş dağlarına bak yalnız kaldım işte, bıraktığın mor mirasın, temmuz sancılarımla..


Not:bu şiir bi kalbin gözyaşlarıyla yazılmıştır.. son gözyaşlarını ekledim sahile/birazdan hırçın bi dalgayla tuz buz olacak..ya da çekip alacak bi çift göz; ölüm ertelenecek..

kum/salda ayak izleri hep olacak...

.”iyi geceler” sevdiğim, iyi geceler ölümüm..

bıraktığın yerdeyim bekliyorum.. Seni çok seviyorum..





Hayal Dergisi sayı: 11-12 © 2005

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ocak 2007       Mesaj #118
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Râm

Bendim dedi dilimdeki yara,RuhU eski bir kanla kirLenmiş kenDi soyuNun Kabil'i...


Nicedir pencere pervazlarından uzak durmaya çalışıyorum hele ki kaldırımları gören pervazlardan daha bir uzak duruyorum.Mihmandarım rüzgardan öğrenmiştim,kaldırımların ölmek için değil, mekanik bir ölümden sakınan yürüngeçlerin ömürlerini biraz daha uzatmak için sığındıkları bir yol kamburu olduğunu.

Nerdedir bilmiyorum ama trenlerin içinden geçerken yavaşlamadığı bir kasaba düşlüyorum bir kaç gündür. Belki diyorum hani oraya yerleşsem şu balkondaki asmada migren ağrılarından kurtulur bende köklerini gıdıklasın diye toprağına solucan taşımaktan kurtulurum. Görsen nasıl bir müstevli az biraz kendimi uyandığım yerde bulmasam hemen cumhuriyetini ilan edecek balkonda hele bu ay verdiği salkıma baksan sanırsın ki bir kökü taa munzurda...

Hani diyorum belki oraya yerleşsem gözlerindeki o münasebetsiz çocuğun uzağı gösteren işaret parmağı biraz daha kısalacak sanki.Ama biliyorum işte parmaklarını beyaz bir tavşana benzettiğim vakitler anlamıştım alnına bir serüven yazıldığını.

Belki yine bozulur tren ve ben bağdan topladığı üzümleri, çukurovaya çalışmaya giden Kürt işçilere ikram eden o cılız çocuk olurum yine...Sonra yol alır tren son vagonun penceresindeki o ilk günahım bir çift kara göz yıllar sonra çıkar bulur beni, içinde okyanus öpmemiş teknelerle dolu vebalı bir denizin öykülerini anlatır, yeni bir kıta olurum...

"yakınıyorum
uzak ülkeleri çünkü
gözlerinden biliyorum
gideceğin yerleri"

Bildim, Elçinin, Ebu Turab'a verdiği sırrın bir kamışta gizli olduğunu ve üflemesini bilenin değil susmasını bilenin bu sırrı duyacağını...Taşların susmayı bilen sabrıyla emzirdim dilimi, sustum sustum da kar etmedi. Asma kurudu, artık kaldırımlar da bir iltihap gibi duruyor yollarda
senden sonra
senden sonra...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ocak 2007       Mesaj #119
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
biz uykudayken büyüyor çocuklar

Vardıysa sözümüz. Doğumlarla diriltmeliydik. Ağlamalıydı belki suları durultana kadar. Çocuk ninnilerine karışmalıydı yüzünü temizlemek için- savaşta kan, makine dişlileri arasında is ve pas olan- çocukların.
Ve belki de yeniden anne sütünde büyütmeliydik sözlerimizi. Hormonsuz. Çıkarsız.

Çocukları birden büyüyen şehrin insanlarıyız. Bu yüzden yağmurdan sonra sokaklarımız ortadan kalkmıyor. Yorgunluğu ve ağırlığıyla çöküyor sis gözlerimize. Hangi dünyaya kulak kabartıyorsak geri kalanına sağırız. Körüz hatta kendimizden gayrısına. Bir tuş kadar uzağız çocuk ağlaması kadar yakın hayatlara. Günlük bileşik faizlere yatırdığımız vicdanımız, Saniyeleri dolduran çocuk ölümlerine kör bakıyor.

Her dilde göz yaşı aynı renktir. Bilmiyoruz. Ciltler dolusu bilgimiz bir ağlamak etmiyor.
Düşünmeksizin arzuluyoruz. Solucan nefeslerimizle. Ahlarımız bir avuç dolusu dua etmezken, adaklar adıyoruz. Kat üstüne kat evlerimize. Genişledikçe mekânlarımız daralıyoruz dışımızda kalan her şeye. Okkalı savurduğumuz tinerci çocukların ardındaki küfrümüz, bilmiyoruz ki bizi sahipleniyor kendine. Ve en masumlarımız kirli kokularımızda nefesleniyor. Görmeden geçtiğimiz viraneliklerde. Kaptırdığımız çantamızın içindeki karanın hesabını yaparken. Çoktan varlığını unuttuğumuz kimliklerimiz çalınıyor. Önemsemiyoruz. Nasıl olsa çok haneli kimlik numaralarımızla güvendeyiz.

İnce nezaketlerimiz örtmüyor artık açık kalan yanlarımızı. Dar geliyor medeniyetin kispeti. Daralıyoruz.

Nil kıyısındaki kurda özenenlerimiz geleceğimiz çocuklarımızı misket bombalarıyla yutuyor. Ve biz hala haklılık payı arıyoruz. Savaşlara. Kılıflarımız bile sömürü bezinden. Bilmiyoruz.
Çağımızın en büyük olmayanı hatırlamak oluyor. Unutkanlığımıza bombalanıyoruz…

Daha dün en sevgili çocuklarınızla ona aldığınız oyuncakla oynamaya çalışırken; televizyonlardan kapalı vicdanlarımıza kafası taşla ezilmiş Filistinli çocuk görüntüleri yansıyor, görmüyoruz Yemek sonrası midemizin asitini alması için yediğimiz meyvelerimizi soyarken. Somalili çocuğun açlıktan ölmeye yatmış bedeninde akbabalar dolaşıyor bilmiyoruz.

Var olan az biraz vicdanımızı camımızı silen, arabamızın altına yatıp tamir eden, pazarda sepetimizi taşıyanbizden çocukların eline bozukluk gibi yatırıyoruz. Ve eve geldiğimizde çocuğumuza sarılıp şükrediyoruz. Bela bizden uzak olduğu için…

Ve gün bu günde erken iniyor gözlerimize görmüyoruz…
Dürüp bütün iyi yanlarımızı yatağımıza huzurla uyanıyoruz…
Bizler uykumuzda her nefeslenişimizde binlerce çocuk bir yerlerde ölüyor. Ve sabaha daha çok vafr. Ve daha ölecek çok çocuk

Ve bize iyi uykular….

M.u.R.a.T - avatarı
M.u.R.a.T
Ziyaretçi
28 Ocak 2007       Mesaj #120
M.u.R.a.T - avatarı
Ziyaretçi
MARTILAR




hikaye10066


Bundan yüzyillar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış.
Tabi her masalda oldugu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve
tabii ki bir de prensesi varmis. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış.
Kral ona bakılmasını yasaklamış, her gün dolaşmak için saray muhafızları
ile sarayın dışına çıkacağı ilan edildiginde halk eğilir ve gözlerini kapatır,
ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalanmakmış.

Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü
delikanlı herşeyi göze alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze
gelmişler... O an fakir delikanlı prensese inanilmaz bir aşkla tutulmuş.
Prensesin derin bakışlarının da boş olmadığını düşünmüş ve günlerce
uyuyamamış. Fakir delikanlı ölümü bile göze almak pahasına, prensesi
bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de
onu tutulmuş onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış.
Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın
bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler.
Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda
saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına çıkarılan delikanli ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duydugu aşkını anlatmış.

Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına
dayanamayarak delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.

Hemen bir gemi hazırlattıran kral, gidilebilecek en uzaktaki adaya
bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...

Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı
prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış...
Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkını anlamış
ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar... Zamanla
prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar
aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice büyümüş. Ta ki... Bir sabah
sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine
ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii
korkulduğu gibi olmamış... Martıların bile aracı olduğu İki gencin
arasındaki büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış ve
ağlayarak kızına sarılan kral, hemen bir gemi göndertip fakir
delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş.

Buna duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup
yazmış ve olanları anlatmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen
martıya da tüm martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş.
Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için
yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı
arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek
için gagasını açtığında mektubu düşürmüş. Tüm martılar hep birlikte
mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü bulamamışlar...

Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu
mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz
ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu ariyorlarmış...

Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun için
yanına gelmediğini sanan delikanlı üzüntüsünden sonunda kendisini
fenerden kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Olanlardan habersiz kralın
gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...

İşte o gün bugündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup,
o inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi
düzelteceklerine, inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlar.

hikaye10066 kus

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat