Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 13

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 546.917 Cevap: 1.812
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
28 Ocak 2007       Mesaj #121
arwen - avatarı
Ziyaretçi
SEVGİLİLER GÜNÜ HATRINA

Sponsorlu Bağlantılar

Hayatınızdaki sevgiliyi bulup ömür boyu mutlu olmak mı istediniz?

Başaramadınız mı yoksa?
Siz de mi aklınızı kullanamadınız?
Duygularınız çok mu hırpalandı kalpten kalbe esir düşmekten?

Onu tanıdığınızı sandınız, çok sevip çok bağlandınız demek ki..
O zaman devam eden bir ilişkiniz mi vardı? Kim bilir belki de evliydiniz? Ve siz yeni bir ilişkiye daha girdiniz. (Ne kadar cesursunuz.)
Şimdi de iki arada kaldınız diye çok mu acı çekiyorsunuz?
Size yakın olan bir dostunuza, bir arkadaşınıza danışmak, fikir almak, onun sizden daha doğru karar vereceğine inanmadınız öyle mi?

Hay allah nasıl da unuttum, en akıllı sizdiniz değil mi?
Sizi aramıyor sizi sormuyor üstelik aldatıyor da. Bence değmez kafaya takmaya, ağlayıp zırlamaya..

Hiç mi aklınıza gelmedi sizi sevmeyen, sizi saymayan, size gerçekten değer vermeyen birini sevmeye değmez diye?

Hem de ona hiç güvenmediniz, bunu hissettiğiniz halde aylarca yıllarca bir de flört edip 'aşkım' dediniz.. (Hayret bir şeysiniz - Eee o zaman haklı yere halt ettiniz.)
İnanamıyorum bu doğru mu? Size daha başından yalan söylemişti ve bu defalarca da devam etti öyle mi?
Siz bu yalanları bildiğiniz halde, ona inanmayı güvenmeyi sürdürdünüz. Hep bunun bir gün düzeleceğini düşündünüz.. (Aslında siz, hayal ettiniz.)

Anlıyorum bir gün nasıl olduysa karşınıza çıktı ve siz 'bu doğru insandır' dediniz onun için, ona çok değer verdiniz 'Hak etmiyorsa şayet onu defterinizden silin' sözünü hiç mi hatırlamadınız?

Bence artık siz arkanıza dahi bakmayınız..
Hani 'Geçmişe mazi yenmişe kuzu' denir. Hatırladınız mı? O zaman aklınızın bir duvarına bu lafı yapıştırınız..

Ben sır tutarım bilirsiniz..
Sevgilinizle beraberken dostlarınızı çabuk mu unuttunuz?
Keşke sizi ekip giden, duygularınızı hoyratça kullanan bu kişi için, dostunuzu arkadaşınızı boş yere satmasaydınız..
Tabii ki şimdi çok pişman olursunuz.

Bilmez miyim, bu sevgiyi siz çok hakkettiniz.. (Şimdilik kader kısmet diyelim..)
Üzülmenize ağlamanıza hiç gerek yok.. Lütfen inanın.. Tek değilsiniz bu hikayede..

Herkes laf mı söylüyor şimdi sizin için?
Dinlemiyor gibi gözükün o zaman sizde.. Fakat siz yine de içinizin sesini dinleyin, aklınızın bir ucunda tutun size söylenenleri..

Beyninizle ve yüreğinizle bütün yaşanılanları çıkarın çarpın toplayın ve bölme işleminden sonra, sadece kendiniz için ufacık tefecik hatıralar ayırın..

Mesela iki çift tatlı bakış, bir çift tatlı söz ve iki damla da gözyaşı..
Niçin mi? 'Sevgililer Günü hatrına' Sadece kalbinizin yumuşaması için..


SABİHA RANA

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2007       Mesaj #122
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dağlar Kıskandı Bizi

Sponsorlu Bağlantılar
Yarım bir denizdim ben, diğer yanımda sen olan.
Aceleyle birleşince biz, okyanuslardı yaratılan.
Sevdamızı okşayan dalgalarda, sevgi içinde yüzerlerdi
mutlu, şen yunus balıkları.
Büyürdü sularımızda hasret özlü, mercan adaları.
Ya rengini gözlerimden almış kahverengi yosunlar?
Ya doğanın kutsal bestelerle sevdamızı fısıldaması?
Bu, öylesi tarifsiz bir doyumsuzluktu ki, ikimiz de
bilemedik bizi gözleyen, bize imrenen zirvelerdeki kem gözleri.
Oysa gün loşluğuyla gece karasının eşiklerinde
kıskançlık nöbetindeymiş onlar!
.
Bir ufukta tüterken benim kahve buğusu gözlerim,
diğerinde sevda yanığı dumanın yükselirken senin;
kara kara bulutlarla, hırçın rüzgarlar gönderildi üzerimize.
Alt üst olacağımız fırtınaların başlangıcıymış bu meğerse...
.
Eskimeden, eskiden kalmış sevda çatlaklarında sen aynı kalırken,
içimdeki kıskançlık közlerinde buharlaşmakta benim mavim...
Bıraktığımız izler nefret yosunları, inat çamurları...
.
Eksilmiş ruhumla yorgun bedenimde zorlanmakta
çılgın sevgi dalgalarıyla sınırlarım.
Boşa akan pınarlarımda solarken sular, uyumakta renkler.
Kurumuş, yıkıntı bir dünyada can çekişen,
karaya vurmuş umutlardır korkularım.
.
Ya her gün az, biraz yıkılırım, ya da bir gün, birden yok olurum...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2007       Mesaj #123
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Xsentius

Üç bin yıl öncesinden, bir Anadolu tapınağından günümüze kalan bir yazıt. Yazıttaki Xsentius
adının bir filozofa mı, yoksa Fethiye - Kas karayolu kenarındaki antik Likya kenti Ksantos'a mı ait olduğu, öğrenilememiş henüz.

"Gürültü patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık, unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma.

İçten ol; telaşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Karşındakiler aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları. Çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil, başkalarının da tadını çıkarmaya çalış.

İşinle, ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki dayanağın odur. Seveceğin bir işi seçersen hayatında bir an bile yorulmuş olmazsın. İşini öyle sev ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma.

Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.

Aşka burun kıvırma sakın; o çölün ortasında yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi, ahlâksız bir kazanç edinmeye tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı ise, ömür boyu sürer. Bazı idealler, o kadar değerlidir ki o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras, dürüstlüktür.

Yılların akıp gitmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe.

Yapamayacağın şeylerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme... Evreni yargılamak olanaksız. Onun için gerekli kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.

Doğduğun zamanı hatırla, sen ağlarken herkes sevinçle gülüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde. Sen mutlulukla gülümse. Sabırlı, şefkatli, bağışlayıcı ol. Eninde sonunda bütün servetin yine sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine karşın bu dünya yine de insanoğlunun biricik, güzel mekanıdır."
M.u.R.a.T - avatarı
M.u.R.a.T
Ziyaretçi
28 Ocak 2007       Mesaj #124
M.u.R.a.T - avatarı
Ziyaretçi
KÜÇÜĞÜM

Ayni sokakta oturuyorduk
Her gün bir kizla geliyordu eve
Adi ESRARENGIZDI
Herkes onun hakkinda
Farkli seyler söylerdi.
Fakat kimse gerçegi bilmezdi
Kirli sakallari vardi.
Yesil gözlü esmerdi
Mahallenin kizlari hayrandi ona
Bense nefret ederdim
Hiç kimseyle konusmaz
Sadace gelir geçerdi
Birgün onunla yolda karsilastik
Çok güzel bir yüzü vardi
Bana gülümsedi
Sasirdim
Ama yinede onu sevmiyordum.
Fakat o çok farkliydi
Gece boyunca lambasi yanardi
Uyumak yerine onun evini seyrediyordum,
Onu sevmedigim halde her seyiyle ilgileniyordum.
Yavas yavas onu gözlemeye basladim
O an anladim ki
Hep kendimi kandirmisim
Ona karsi hissetigim sey sevgiymis
Artik o eve gelmeden uyuyamiyorum.

Yanina gelen kizlari kiskanirdim
Herkes onun kötü oldugunu söyleyince
Hep onu savunurdum,
Onunla karsilasmak için kapida dururdum...
Onu yine yolda gördüm
Bana göz kirpti
Yanimdan geçerken onu cagirdim
Acelem var KÜÇÜGÜM dedi
Bana aramizdaki yas farkini hatirlatmisti
Eve gidip aglamistim.
Karar verdim ona askimi ilan edecektim
Yolunu gözledim
Bir gün onu gelirken gördüm
Pesine düstüm o eve girdi
Biraz bekleyip kapiyi çaldim
Açtı ne var KÜÇÜGÜM dedi
SENI SEVIYORUM dedim
Gülümsedi
EE dedi
Ne eededim konusmadi
Kosarak disari çiktim
Bir ay boyunca evden çikmadim
Bir gün kizlarla konusurken
Ambulans geldi onun evine girdi
Sedyeyle onu disari çikardilar
Önümüzden geçerken
Bende seni KÜÇÜGÜM dedi ve gözlerini yumdu.
Kipkirmizi oldum herkes bana bakiyordu
Aglayarak kosmaya basladim
Aksama kadar sokakta gezdim
Gözyaslarim durmadan akiyordu
Sonra eve geldim
Annemler ondan bahsediyorlardi
Sevdigi bir kiz varmis
Ailesi evlenmesine izin vermeyince
Kiz evden kaçmis
Sokak serserileri onu öldürmüs
Eve getirdigi kizlar evi olmayan kizlarmis
Kimi sevdiyse ölmüs
Çok sevip aci çekmis
Intihar edip hastaneyi aramis
Polisler evin duvarinda KÜÇÜGÜM yazisini bulmus
KÜÇÜGÜM sende ölme yaziyormus, ve hemen altında;
Bende seni sevdim
Sevdiklerim gibi sende ölme diye ben öldüm KÜÇÜGÜM
the_pretty - avatarı
the_pretty
Ziyaretçi
28 Ocak 2007       Mesaj #125
the_pretty - avatarı
Ziyaretçi
AŞKIMIN TARİFİ

Sana nasıl anlatsam bilmiyorum. Ama bildiğim tek ama tek şey seni delicesine çok sevdiğim. Seninle öyle bütünleştim ki ayrılmak değil kopamıyorum senden. Ne seni bırakabiliyorum; ne de kendimi hiçe sayıyorum. Bunların ikisini de yapamıyorum. Çünkü artık düşünemiyorum. Kafama, benliğime o kadar yerleşmişsin ki; seni oradan çıkartmak olanaksız. Belki kendimi küçük düşürüyorum ama sevgide küçük düşme söz konusu olsa bile seve seve senin için her adımı atarım. Seni o kadar çok sevdim ki artık aşkım senden bile öte. Seni sevdiğimi dağlara, taşlara kısacası her yere; bütün kainata haykırmak istiyorum Seni Seviyorum!!

Bu kelime topluluklarını defalarca senin için ama yalnız senin için tekrarlayabilirim. Biliyor musun; seni sevdiğimden beri artık çevremdeki her şey gözüme daha güzel daha hoş ve de daha ümit verici gelmeye başladı çünkü onlar bana seni hatırlatıyor...

Dağlar gibi sende içimde çok büyük tutunulması zor bir yerdesin. Tepeler gibi sende içimde ulaşılması zorsun. Zirveye sadece bir kişi çıkar senin yaşamında; işte o da ben olmak istiyorum zirvede tek ben; BEN VE SEN...

Su gibi berraksın ama içimdekileri de alıp götürüyorsun,yol gibi senin de sonun yok; yani seni sevmenin sonu yok... Bu böyle nereye kadar sürer bilemem tabi. Bunu ben belirleyemem; ama şunu bil ki seninle ölüme bile varım..!

Sensiz geçen bir gün değil bir salise bile düşünemez oldum. Sen benim; benliğim, varlığım, hayatım, geleceğim, çılgınlığım, sevincim, mükemmelim, sevdiceğim kısacası her şeyim her şeyimsin...

Sensiz bir hayatın oksijensiz yaşamdan farkı yoktur. Aldığım nefes içtiğim su yürüdüğüm yol her şeyde sen ve senden izler var.

Seni seviyorum ,Seni seviyorum,Seni seviyorum,Seni seviyorum,Seni seviyorum...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2007       Mesaj #126
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SEVGILI

Sevgili’ye...

Sizi tanımıyorum, siz de beni, ama biliyorum beni sevdiğinizi. Ben de seviyorum sizi ve tabi ki biliyorum sizi sevdiğimi bildiğinizi. Ben her akşamüstü limana bakan o banktayım sizin de bildiğiniz gibi. Biliyorum sizin de her akşamüstü limanın kayalıklarına oturmaya geldiğinizi. Çok düşünceli görünüyorsunuz uzaktan, hakikaten öyle mi? Birgün kalkıp gelsem yanınıza sizi rahatsiz eder mi; ya da siz gelseniz otursanız yanıma sizin için çok fark eder mi? Aslında anlıyorum sizi, kimseye açmak istemiyorsunuz içinizi tıpkı benim gibi. Söz veriyorum sormayacağım derdinizi, gelin yanıma oturun yalnız, benim için bu yeterli. Birgün yanıma gelirseniz eğer sakın söylemeyin duymak istemiyorum beni sevdiğinizi, ben de söylemeyeceğim sizi sevdiğimi. Adınızı da söylemeyin bana ve sormayın sakın bana benimkini, ikimizin adı da Sevgili işte, isimlerin en güzeli. Ve istemiyorum bana sevgilim demenizi, biliyorum çünkü beni sahiplenişinizin aslinda beni kaybedişinizi simgelediğini. Bu akşam yanıma gelmeye pek niyetiniz yok gibi, siz bilirsiniz yarın da burada bekleyeceğim gelişinizi ve yanıma oturmayı seçtiğiniz gün görebileceğim gözlerinizi. Söz veriyorum size kaçırmayacağım gözlerinizden gözlerimi; hem niye kaçırayım ki, zaten ilk gözlerim sevdi sizi ve sabırsızlanıyor gözlerim görmek için sevdiğinin gözlerini. Saklamak istiyorsunuz biliyorum, ama saklayamıyorsunuz ellerinizin heyecandan titrediğini, bir bilseniz neler vermezdim tutmak için şuan telaşlı ellerinizi. Ne olur bağışlayın aceleciliğimi, ama çok yordu sizi uzaktan sevmek beni. İçimde bir korku var biliyor musunuz Sevgili, beni yakıp kavuruyor hiç yanıma gelmeyeceğiniz ihtimali, kahrolurum eğer birkez olsun göremezsem gözlerinizi. Bu mutluluğu bana çok görmeyeceksiniz değil mi, hem daha ne kadar kaçırabilirsiniz ki benden telaştan titreyen ellerinizi? Size birşey söyleyeceğim Sevgili, ben en az sizin kadar seviyorum sizin hayalinizi. Akşamın karanlığı benden alsa da sizi, hayaliniz hiç yalnız bırakmıyor beni; ama ne olursunuz Sevgili, bir ömür boyu hayalinizle yaşamak zorunda bırakmayın beni...

Sevgili’yle...

Yine bir akşamüstü genç kız geldi oturdu her zaman oturduğu banka ve beklemeye başladı Sevgili’yi. Aradan ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi ki genç adam göründü ve limandaki kayalıklara doğru yöneldi her zaman olduğu gibi. Sahi kaç zamandır bu böyle sürüp gitmekteydi? Genç kız düşündü hatırlayamadı. Acaba genç adam hatırlıyor muydu? Hatırlasın veya hatırlamasın ne önemi vardı, ne değişecekti ki? Genç kız tam da ne değişecekti ki diye geçirirken aklından birşeylerin değiştiğini farketti, genç adam ona doğru gelmekteydi. Genç adam oturdu genç kızın yanına, genç kız kendisine bakan gözlerine baktı genç adamın ve söz verdiği gibi kaçırmadı gözlerini Sevgili’nin gözlerinden, gözleri o kadar gözlerindeydi ki Sevgili’nin, genç adamın ellerindeki telaşı görmedi ya da görmemezlikten geldi. Genç adamın gözleri maviydi, deniz mavisiydi hatta denizin mavisinden bile güzeldi, genç kız o güne kadar denizin mavisinden daha güzel bir mavi olabileceğini hiç düşünmemişti. Genç kızın gözleri kahverengiydi, toprağın rengiydi, Sevgili’nin gözlerinin maviliğinde kana kana serinletti genç kız toprak gözlerini. Genç kızın toprak gözlerine bakmanın heyecanı daha da titretti genç adamın ellerini ve tuttu genç adam telaşlı elleriyle genç kızın ellerini. Genç kızın o ana kadar sakin kalan elleri titredi Sevgili’nin ellerini ellerinde hissedince ve tüm bedeni eşlik etti genç kızın ellerindeki titremeye.

Sevgili’ye...

Yine gelecek misiniz Sevgili, beni bırakıp gitmeyeceksiniz değil mi? Nasıl yaşarım ben artık görmeden deniz mavisi gözlerinizi. Yarın yine bekleyeceğim gelişinizi, siz bilirsiniz eğer istemezseniz yanıma gelmeyi, razıyım ben uzaktan da olsa görebilmeye sizi; uzaktan göremesem de bana hayat veren gözlerinizi, en azından görebilirim titreyen telaşlı ellerinizi. Eğer birgün gelmeyecek olursanız Sevgili, gözleriniz kadar güzel olmasa da denizin mavisi, gözleriniz diye seyredeceğim denizi ve teninizin kokusu diye denizin kokusuyla dolduracağım içimi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2007       Mesaj #127
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
PAPATYA İLE KELEBEĞİN HİKAYESİ

Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış. Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.

Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış. Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. ıçinden "Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş. Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.

"Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.". Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve "Merhaba" demiş, "bende yalnızlıktan sıkılmıştım zaten.". Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış.

Papatyada ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş.

Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edipte bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatyada kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana, ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.

Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve "Üzgünüm, ama senden ayrılmam gerekecek" demiş. Papatya buna bir anlam vermemiş. "Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."

Papatya bu duruma çok üzülmüş. Ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum" diyebilmiş ancak.

Papatya donakalmış. Sadece "Bende..." diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş. ıçinden "Keşke onunda beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış.

Her düşen yaprakta papatya, içinden "seviyormuş" diye geçirmiş.

ışte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş; seviyor mu? Sevmiyor mu diye
...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2007       Mesaj #128
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
FİRARİ KELİMELER V

seni de vururlar bir gün ey acı
uçuşup durduğun kanatlarından
sazın sözün türkülerin tükenir
ellerin koynunda kalakalırsın..

Ferman Karaçam



Yakamdan düştüğünden beri olmadığın geçmiş, zaman bir seni arar oldu avuçlarında. Kentin ortasına gömüldü tüm hayaletler adınla başlayan duaların ardından.Zamansız bir sen kaldı geride.Varlıkla yokluk yer etmezken seni tutan boyutta, şaşkın bakan gözlerimden bir hayal süzüldü çaresiz.Kendi yersizliğimden boynu büküldü odaların. Aitliğim kapı zillerinde kalmış bir addan ibaret.

Herşey sende çakılı kalmışken dizleri titrer adımlarımın…Yürümeyi yeni öğrenen bir çocuk gibi düşerim; geçmeye çalışırken dünden. Oysa gölgem terk ettiğinden beri beni, günüme düşen bir karartıdır hayalin. Her adımda yolumu kesen…

Kimliğimden azatken aşk denen kimliksizlik,kalabalığıma düşen bir kimsesizlikti gözlerin. Nerden, nasıl çıktığı belirsiz bir tufandın, altında kaldığım enkazın üstüne esen. Deliliğimdi dipsiz bir kuyuya çeken beni ve sen sebeptin, bir kere daha karanlığa körlüğüme. Oysa büyümüş bir bedene gizli küçük bir çocuktu yüreğim ve hala karanlıktan korkardı bir yanım. Gece kadar karanlıkken sen ve adın bile bir muammayken dilimde, ne zaman dokundu ellerin saçlarıma, ne zaman düştün içime; belirsiz…

Şimdi neresinden tutup çekiştirmeli kelimeleri, kokun sinmiş ellerimden düşerken kaleme harfler?


Sitemimin efkarından düşüyor gözyaşım.Uluorta kalmış acıların peşi sıra diziliyor yalnızlık. Sen kenti taşırken gözbebeklerinde ben yeşile hasret tenhalığımda adımlıyorum yüzünü.Hayalin, sahra da serap, yangına dönmüş susuzluğuma ve ben öylece kalıyorum içimin çöl fırtınalarında.

Seslensem, kanatan bir suskunluğa çarpıyor sesim. Kaçırdığın gözlerinden düşüyor çözümsüz anlamlar. Kayboluyorum içinin dehlizlerinde.Yine de bir el uzatmıyor ellerin. Sensiz, bensiz,kalıyorum öylece; yakama yapışıyor hiçliğim… Oysa sen değil miydin gözümden akanlara avuçlarını uzatan?


Şimdi perdeleri hep kapalı bir evde ağlamaklı bir hayalet kaldı benden geriye;yürürken üzerine basıp geçtiğin. Sigara küllerine bulandı saçlarım. Geçmiş tek tek tutuşurken tellerinde parmakuçlarında koptu bir yangın.Ne dokunuşun kaldı geride, ne geceye boşalan sesim. Belkide, yangından ilk kurtarılacak bir hatıra değildim.

Ve tek bir soru kaldı cevapsızlığından geriye; bildiklerinden yapılma, bilmediklerimden doğma…

……

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ocak 2007       Mesaj #129
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Üfle Gecenin Siyahına

Yüreğine tüneyen bütün kuşların sesini dinliyorum
Güneşler topluyorum ellerinden, gözlerini içiyorum
Göğsündeki geniş topraklara ölümsüz güller ekiyorum
Kökünü şiirlerime ver gülüm, cemrelerini bekliyorum

Gecenin günle öpüştüğü yerde bütün yalnızlıklarımdan sıyrılarak, dalgaların kıyılarını unuttuğu yerlerde yürek sancılarımı dinlerim, sen kapımı çalınca. Bir yelkenli geçer gözlerimin önünden ve yüzümü yıkadığım bütün sularda seni görürüm. Yanarsın içimde, hoyrat bir rüzgâr kokunu getirir, susarsın, konuşmazsın, gözlerin bir dağ esintisi olur. Sürgün bulutlar yürür kelepçeli yüreğime, mavi bir aşkın deliğinden geçiririm sevdayı ve hüznün paytonunda seninle gökyüzünde dolaşırım.
Yokluğuna saatler kurarak şafağa gizlerim yüreğinin güzelliğini, merhabandan uzak kalınca. Gözyaşlarını düşürdüğün gül kokulu mendillerin melankolik silimlerinde hülyalı rüyalarının dudaklarını aralarım, ben gözlerindeki ışığa tutundukça. İçindeki düşlerle uğurlanır şiirlerim, viran bir şehirde duam olursun, sevincimin yangınları büyüdükçe beni bulursun.
Titrek gölgelerin diyar kentlerinde uzak bir istasyondur yüreğim. Bir yanım kuzeye, diğer yanım güneye uzanır, açlığın içime oturunca. Bir tren geçer raylarımdan, kulağımdan gitmeyen sevdanın masallarıyla. Uğruna kahırlara düştüğümüz, anılarını bölüştüğümüz bu yaşam sularında yiğitliğim olursun, henüz bitirilememiş bir şiirde sevdiğim olursun.
Dilesek ki, bütün ayrılıklar çekilse yürekten, ırmakların dağlardan inişini izlese sevenler. Ovaları kucaklayan rüzgârın al yalaz dinginliğinde içimizde biriken sevda küllerini evrene serpsek huzurla. Mutluluğun kürkünü giyip, içimizdeki dertleri işlediğiniz gönül mendilimizi dilek ağaçlarına assak, aşkın çiyli fırçasından ıslak gözlerimizi resmetsek.
Kalbinin atışlarını ölçerken merhabanın çocuksu sevincine dolanırdım. Ellerimden ruhuma inerdi alev, özlemlerinin deli ormanlarında gülüşlerini avlardım. Bir ceylan sekişiydi merhaban dünyalara sığmazdım.
Gecenin fısıltıları kesilince yarasa kanatlarıyla bölünür rüzgârın gülmecesi. Yorgun kelimeler ayıklanır özlemin gül bahçelerinden yâre sunulmak için. Bir mutlu gülücük iner sol tarafa, sancılara sarılır beden aşkla ve o an denizler okyanuslara karışır.
Hep çoğul yalnızlık bestesiyle dillenir şarkılar. Sevmenin gizli boyutlarından hasretin ezgisiyle biçimlenir ve petek dolumlarıyla ruhta dillenir. Biliriz ki gül yüreklim, sevgi melodisi ellerde biçimlenir, dudaklarda mühürlenir, en sonra yürekte bestelenir.
Korku kayalığına asırlardır sevda asar anların diş bileyişleriyle kavrulan yürekler. Anılarla savrulur rüzgâr çanları bu yüzden. Yosunlar kaplı kayıp medeniyetleri ve anıları ararken simyacılar, gökyüzünden ışık bekler. Ruhumuzun doğruları minicik kıpırtılarla beslenip bir gün nasılsa aynı çarmıha yaşanmamış günleri bile asar. Doğudan batıya kayan güneş, hiç düşündün mü kuzeyi neden es geçer?
Kopan çığ kütlesinin bütün kristalleri yüreğini bana getirir ayın şavkı ruhuma dolunca. Yüreğimdeki en sıcak kütlelere ulaşmadan gözlerin özenle ayıkladım vefanı ben, şiirler yakamozlarla dansa durduğunda, ellerimiz birbirini özlediğinde ve suskularımız yalçın kayaları dövdüğünde eriyecek hasret gül yüreklim. İşte o zaman fırtına kristal koylarında asla barınamayacak.
Biliriz ki, sancının türlüsünü çeker yürek. Acının sulu sepken travmalarında kuşlar taşır gül kokulu mektupları yare. Yüreğin vurgun saatlerinde bekleyişlerin kervanları güneşi aşar ve sevda boylarına ipekten mendiller taşır. Gözyaşı döküldükçe ipeğe Sinem’imiz ağlar, arılar gibi özünü hep peteğinde saklar.
İçimizin kekre mahzenlerinde bahar dallarına hüzün karları ağmadan yaşam şarabımız tatlanmaz gül yüreklim. Dilimizin aromalarına yüreğimizdeki şarkıları dolamazsak sarhoş iklimler yaşayamayız. O iklimlerde sancır yürek ve o iklimlerde çekilir mavi denizlerde kürek. Bir gün sol tarafta, bir gün anılarda, gün gelir o sorgusu bitmeyen anlarda konuktur. Hayat, anlayacağın kıvamı hiç tutturulamamış bir tabakta hüzünlü koruktur.
Tohumun öznesindedir vefa, baharı beklerken nice karanlık gecelerin gün dönümlerini izler suskun. Yağmur toprağı ıslatır, güneş tava hazırlar, rüzgâr direncini kırar. Cemreleri beklerken toprak, sevginin özü yürür nazlı nazlı ve çiçeklenir aniden doğa, gözlerin gönlüme değer, sözlerin şiirlerimi deler geçer. Sevdam olursun birden, hasretin gül yüreklim, en çok gecelerde içime işler.
Göğsünü yineden yaşam iksiriyle dolduran bu acılar atlasında senli dizelerle kaplıca sularında kürek çekiyorum şimdi sevgiyle. Gün dönenceleriyle, dünümün ezgileriyle dilimde yine o bildik türkü gülüm. Bütün hendeklerinden atlayarak, aşkı sırattan bile saklayarak sana sundum suskun ellerimi şimdi. Auramda beyaz bir gül, avlumda soylu bir kısrak, yüreğine geliyorum.
Ekstraların geri dönüşümünü mutluluğa harcamanın çocuksu sevinciydi yüreğinin titreşimlerine uzanmak. Belki sesindi ödülüm, birikimlerimden dökülen umuttu. Sustun ve ruhundaki rengimi izlemeyi seçtin. Yastık dinlenceleriyle aklının gelgitlerini rüya dalgalarına bırak şimdi. Dudaklarının mumlarıyla sarmala düşlerini ve üfle gecenin siyahına.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Ocak 2007       Mesaj #130
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Artık Gölgem Yok

Sustu hayalsiz şehrin sokakları. Yanılsamalarından kalan ayak izleri yapışık kaldırımlarında. Göçmen kuşların mevsimiydi, göç etti gökten düşen balığın ömrü.
İzi sürülüyordu gölgenin. Uzak şehirlerde iklim, yakar üşütür diye, hayaller, sesler salınıyordu önceden. Gittiği şehirlerde açıkta kalmasın diye, barakalar çatılıyordu. Şehir kalabalık, uzak ve düşlerimde gülüşler siyah. Çıplak odalara sıcak ellerim asılıyordu.
Geçmişin siyah rengi utanmıştı. Geleceğe pembe zamanların ışığı örülüyordu. Arada bir hayalsiz olsa da şehir, çok sürmüyordu coğrafya kitabındaki gülen güneş yüzü.
Güneş mevsimi değildi, gece gelmişti güneş. Kim olduğumuzu bilmeden, gölgemizi bulmuştuk. Solgun ışıklarda aksin düşmüştü gözlerime. Gölgenin suskunluğu bile güneşi yere indiriyordu. Ne zaman ısınmak istesem sözlerine, gözlerine koşuyordum.
Çalıntı zamanlardaki gülüşlerimizi, yapraklarını dökmüş ağaçların gölgesi yapıyorduk. Hiçbir mevsime aldırmadan çoğalıyorduk. “Gölgede çiçek büyümez” derlerdi. Yalan… Her yer gölgeydi ve yeşeriyorduk.
Sığınmaya başkaları gelmeye kalkıştığında, yakıyordum gölgemi. Düşlerime gelenler, gülüşlerimden eli boş dönüyordu. Kabuslarım maskelerimdi, üşüyorlardı. Yoklarımın kabuslarını seviyordum. Nice uykulardan açmıştı gözlerimi. Uykuya aç gözlerimle yakıyordum gece lambasını. Kızıyordu.
Gölgeydik, her mevsim sığındığımız. Dallarımız açıyordu her mevsim. Sıcaktan koruyor, yağmurun damlalarını topluyordu biz gidene kadar. Yangın güneşlerde gölge yapıyordum ellerimi.
Kedi misali sobanın etrafında uyuman için, kendimi katıyordum kora. O bile yakmıyordu yokluğun kadar. Sen ısınıyorken, ben yanıyordum.
Dar gölgenin sahibi sayıyordum kendimi. Hiç bir gölgede uzamamıştım bu kadar.
Gülüşün gölgelerine uzanıyorduk. Şimdi her yer gölge veya hiçbir yer. Hiçbir şarkının nağmesinde güneş yok, gölge de. Evren kuralları çürüdü bende. Güneşten öncesine döndü renkler. Her yanımda gece gölgeleri geziniyor.
Yangın çıktı, her yerim sessizlik yarası. Çaresizim. İlk hastalığım gölge yangınında. Yeni bir ilaç beklemiyorum.
Önce görmemiştim gölge yangınlarını. Her yerinde çıralar çakılı. Ekilmiş filizlerin isli bedenleri. Yangın diplerine inmiş sevdamın.
Gölgemi yaktın. Sessiz alevdi son nakaratı çığlığımın. Umutların derin dipleri geceydi, ay yoktu.
Kaldırımlar da yandı. Bütün sularımı sesine toplamıştım. Yağmur sindi bir köşeye, sesin gelir söner diye.
Her yazılanın ilk hecesiydin, yazılacakların da…
Yeni bestelerim gölgesiz, sevgisiz ve sıradan. Hiçbir gülüşüm sana bıraktığım gibi olmayacak artık.
Sığınmaların mevsimi geçti artık. Mutluluğa sığınıldığımız dar zamanlarda. Sığıntı sayılsak da dört duvarlarda.
Gölge gibi hayal de yangında. Gücü yetmez artık yeniden doğumlara. Korlanmış şarkıların saklanmış notaları dökülüyor dilimden. Her yerim duman. Görenler sis içinde sanıyorlar sarhoşluğumu. Oysa giyindiğim koyu hayaller…
Bunca sessiz zamanlarından bıkmış gölgem utandı. Kanatlarını açan gölgemin kanatları kırıldı.
Gölgem sandığım, şimdi gökyüzü. Güneş üstüne almış, gölge hangi dünyalarda ? İndiğinde kıyamet. Hangi eriyen taşın rengi uçuşacak alevinde ? Gökyüzü yere indiğinde gölgesiz kalacak.
Firardayım ! Ne sığınılacak birisiyim, ne de sığınacak.
Senli zamanları düşündükçe tesellime koşuyorum. Pişman olacaktım hızlı nefesimiz karışsaydı birbirine. İyi ki karışmadı tenimiz.
Yaşadığımca acizliğim ve talihsizliğim, arkanda bıraktığın gölge yangında ve seni de yakacak bir gün.
Gözlerimi arındırdım kirimden ve gölgem yok artık…

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat