Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 53

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 545.568 Cevap: 1.812
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #521
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında sevdalanmış onun deli dalgalarına. Hırçın hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa Demiş ki suya: Gel sevdalım ol, Hayatıma anlam veren mucizem ol...

Sponsorlu Bağlantılar

Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa al demiş; Yüreğim sana armağan... Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına... Zamanla su, buhar olmaya, ateş, kül olmaya başlamış. Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...


Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su... Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları... Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu Bir gün gelmiş, suya varmış yolu Bakmış o duru gözlerine suyun, biraz kırgın, biraz hırçın. Ve o an anlamış; aşkın bazen gitmek olduğunu. Ama gitmenin yitirmek olmadığını....


Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla. İşte o zamandan beridir ki: Ateş sudan, su ateşden kaçar olmuş.. Ateşin yüreğini sadece su, Suyun yüreğini Sadece ateş alır olmuş...


Benim Yüreğimi Kim Alacak....
anladım ben...
Kara Toprak...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #522
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Güneş Yanımda Sönük Kalmalı

Sponsorlu Bağlantılar


Karşımda ışıkları ile göz alıcı duran kalenin haşmeti etkiliyor önce .Sonra şelaleden akan suların çıkardığı çığlıklar.Bir cafe deyim, dayanamayıp kalemi kağıdı çıkarıyorum çantamdan. Her daim yazı defteri ile gezmenin verdiği bir alışkanlık olsa gerek.


Tam karşım da kocaman bir park ve içinde yel değirmeni ,cıvıl cıvıl insanlar. Bu sene havaların mevsim normallerinin dışında gitmesi bir yandan canımı yakarken bir yandan da yeni bir mevsimin başlaması heyecanlandırıyordu .Ağaçlar,kışlıkları üzerinden atsam mı atmasam mı diye düşünürken tomurcuklar dayanamamış ve biz geldik diye çıkıvermişler dalların ucundan.Topraktan baş vermiş geçen yıldan kalan çimlerin dayanıklıları.Böyle havaların olmazsa olmazı olan minikleri de unutmayalım,topları ve bisikletleri çıkmış tozlu depolardan.Bense oturmuş bakınıyorum etrafımda ki yaşanmışlıklardan bir pay çıkarabilir miyim diye.


Birden yıllar öncesi anılarıma dalıyorum.Kalbimin ilk çarptığını hissettiğim o sıcacık, tertemiz duyguların yaşandığı küçük mahallemize gidiyorum .Akşam üstleri uzaktan da olsa sırf onu görebilmek adına, evden on, on beş dakikalığına kaçtığım, heyecandan tir tir titrediğim, tanıdık birilerine yakalanma korkusu en çok da babama …Sabah olunca ayna da süslenip bahçeye çıkmak keyif verirdi.Hani kapımızın önünden geçerken belki beni görür de aklı kalırdı.Salına salına geçerdi; o da izlendiğinin farkında. Saçlarını eliyle düzeltir bir yandan da göz ucundan keserdi . Hey güzel allahım nasılda güzel günlerdi .Hem korkudan ödüm patlar hem de yüreğinin götürdüğü yere giderdim.


Günlerden bir gün ilk aşkla yaşanan heyecan doruk noktasına tırmandı ,çünkü ertesi gün buluşacağız.İçim içime sığmıyor.Anneme bir mektup yazıyorum bahçenin bir köşesine saklanıp.İşte o yıllardan gelir yazma merakım. Hiç veremediğim ve yıllar sonra ilk okul dosyasının arasından bulduğum diğer mektuplar gibi…


Yıllar sonra şimdi ki evime taşınırken elime geçen bir karton kutu da buldum tüm mektuplarımı.İlkokul karnelerim ,takdir ve teşekkürlerimle beraber sarmışım sıkıca .Açarken yine aynı heyecanı duymaya başladım ,titreyerek açtım sanki anılarım kaçacaktı.Birer birer başladım mektupları okumaya, birden bütün oda değişti döndüm lise yıllarıma. O an birde bana sorun nasıl buldum heyecanla o mektubumu .İşte şimdi okuyorum sizlere.



Bilmem sana bu duyguyu nasıl anlatsam…
İçim içime sığmıyor annem ,
Heyecandan kanatsız uçmak geçiyor içimden .
Bir yanım çok mutlu ve içimi ateş basmış
Bir yanım da suçlu ve ürkek, üşümekte
Ah annem ah sana söyleyebilseydim aşık olduğumu
Ne bileyim utandım mı korktum mu
Ama gözlerine bakamadığımı hatırlıyorum,
Sanki anlayacaksın da ertesi gün dışarı çıkmama izin vermeyeceksin diye
Öyle korkuyorum ki
Nasıl hoş olurdu senle paylaşmak
Bu ilk heyecanı ,mutluluğu annem


Yarın çok güzel olmalıyım anne
Güneş yanım da sönük kalmalı
Serçeler eşlik etmeli şarkımıza
Başımda papatyalardan oluşan bir taç
Yarın çok ama çok güzel olmalıyım
Gözlerimin içi ışıl ışıl ellerim titriyor heyecandan
Ah annem ah sana söyleyebilseydim aşık olduğumu
O ilk heyecanı paylaşabilseydim senle
Yarın çok güzel olmalıyım anne
Baharla beraber açan çiçekleri ,
Tomurcuk vermiş dalları kıskandırmalıyım
Kelebekler gibi uçuşmalıyım
Mektubu yazdım ama verebileceğimi sanmıyorum
Belki bir gün anlatma cesaretim olursa…
Ya da
Sen önce bulursan mektubu
Ne olur affet beni anne …
Affet bu duyguları sensiz yaşadığım için…



Göz yaşlarım indi inecek etrafımdaki masalardan bana bakmalarını istemediğim için zor tutuyorum.Gençliğimizde çok saftı duygular ,kirlenmemiş ,çamur atılmamış.Tertemiz aşklardı.İşte bu aşklar için ağlanırdı .Ağladım da hem de hıçkıra hıçkıra ,başımı yastıklara gömüp ağladım.Sanki gözümden akan boncukları bir yandan yastığımın üzerinden toplamak bir yandan da ne kadar ıslanmış yastığım diye düşünerek ilgiyle izlerdim. Oysaki şimdi yaşanan sevdalara daha bir üzülüyoruz değer mi değmez mi emin olmadan.Daha içli ağlıyormuşum gibi geliyor .
Biraz irdeleyince düşüncelerimi, ağladığım aşklar mı yoksa giden tertemiz ilişkiler mi diye beni düşüncelere zerk ediyor.Nerde o yılların silip götürdüğü dost diye bildiklerimiz. Nerde o sevgililer , nerde o masum kızlar oğlanlar…Laçkalaşmış ve cıvımış ilişkilerden oluşmuş bir dünya olduk .

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #523
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına
dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.

Alaycı bir ses tonuyla:

- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.

- Hayır çikolata parası lazım!

Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.

- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?

- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.

Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.

- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?

- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.

- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?

- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.

- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.

- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.

Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.
Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.

Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.

- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?

Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.

- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.

Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.

- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.

Adam çekingen çekingen oturdu yanına.

- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?

- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.

- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?

- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.

- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.

- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.

- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.

- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.

- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.
Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?

- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.

- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?

- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.

- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?

- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.

- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?

- Küçük kızı severek.

- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?

- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.

- Nasıl yani ?

- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?

- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye
sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.

- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona
"bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.

- Hiç kavga etmezmisiniz siz?

- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.

- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.

- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.

- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.

- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek
için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.

- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.

- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama
hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu.
Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.

Adam ayağa kalktı.

- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.


- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.

- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.

Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.

- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.

Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin
bir teşekkür ederek evginin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.

Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.

- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.

İnci hiç konuşmadı.

- Sorsana "niye" diye.

İnci kızgın kızgın:

- Niye? Diye sordu.

- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.

- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.

- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.

- Özür dilerim seni kırdığım için.

Sonra Bülent yere diz çöktü.

- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice
seven bu adamı senden mahrum etme.

- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.

İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.

- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.

Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü.

Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #524
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
*rrs_smyrna sana*



Hayata Cezasını "" Gülüşünle "" Öde

ismail sarıgene



Gün geldi benden uzaklardaki varlığınla mutlu olup senin gözyaşlarında kanadım durdum. Biz seninle iki yakası birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak uçurum olsak ta delice sevdik birbirimizi. Kâh seninle ayrı bulutlardan düşen iki damla olup aynı sevda toprağına yağdık kâh aynı yürekle gülümseyip aynı gözle imkânsızlığımıza ağladık. Evet, biz seninle takvimlerden düşen zamana yenildik sevgili. Aynı gökyüzüne serilmiş birbirine bir nefes uzaklıkta birbirine yabancı iki yıldız olduk. Sen, ay ışığıyla dans eden yıldız olmuşken; ben gecenin tüllerine yüreğiyle tutunan ve her an kaybolmaya hazır bir yıldız oldum. Bir gece kaysam da gökyüzünden ben hep sende olacağım sevgili. Çünkü biz seninle yaşadığımız hayat kadar yalan, ölüm kadar gerçektik …
Hikayeler ve Öyküler -2-




Gece, aydınlığın üzerine karanlığın puslu tüllerini indirip gökyüzü sergisinde yıldızların ay ışığıyla dans ettiği zamanlarda yine seni özlüyorum sevgili. Yokluğuna inat sesinin sıcaklığını, yüzünün utangaçlığını ve gülüşlerine saklanmış baharları düşünüyorum. Puslu bir hayatın hüzne sürgülenmiş vaktinde anıyorum – yüreğimle özdeşleşmiş- vuslat kokulu ismini. Yokluğundan arta kalan kırık dökük anıları geçmişin tozlu raflarından indirip imkansız sevdamızı delicesine haykırıyorum bulutlarla taçlanmış gökyüzüne..Boğazımda düğümlenmiş kelimeleri bir bir kanatıp hasretinde demliyorum hayatın hüzün yüklü meşakkatlerini.. Acıya inat, yokluğunda inat seni düşünüyorum özlemin en dar vakitlerinde. Beni “ sensiz “ bırakıp gittiği yerde hala seni bekliyorum sevgili….

Sevda mevsiminde bir bahar göremeden gitmiştin. Yokluğunu bir beden bol gelecek şekilde küçük bedenime örerek ait olduğun baharlara zamansız gitmiştin. Bu gidişin binlerce sebebi vardı biliyorum. Gidişin bazen “sana gecikmişliğim “ olmuştu bazen de senin hayata yeniden ve sıfırdan başlayamama korkuların. Her ne olursa olsun gitmiştin işte. Anlamı yok gidişini tekrar yüreğimde küllendirmenin. Lakin gittiğin gece, tüm acıları soyunup yağmurların koynunda yüreğimle çırılçıplak “sana “ ağlamıştım. Yokluğunda kimi zaman kanadım durdum sevdanın kör topal kelimelerinde. Kimi zaman da tek bir kelime etmeden yalnızlığına demlendim. Tek cümlelik vedaları iyi bilirim sevgili. Gidişinle ayrılığın ayakuçlarına yuvarlansam da yüreğimle hep imkansız sevdama sustum. Evet, benden uzaklara giderken – bir zamanlar yüreğine ölümsüzlüğü kazıdığın- adımı tek kalemde silmişsin dudaklarından. Yaşanmış onca hatırayı “ hiç yaşanmamış “ bilip sonsuza dek çıkarmışsın beni hayatından. Adımı “ iki dudağın arasında” anmamakla beni unutma çabasında olabilirsin sevgili. Beni çoktan unutup geçmişin tozlu raflarına sürgülemiş ya da sendeki “ beni “ yalnızlığa kefensiz gömmüş olabilirsin lakin ben seni gittin diye bir kalemde unutmadım sevgili. Sana inat, yokluğuna inat yaşattım seni. Gelmeyeceğini bile bile beni “ bana “ bıraktığın yerde hala seni bekliyorum. Dilimde ikimizin şarkısı ve senden bana miras iki damla gözyaşıyla sevdamı sayıklıyorum. Ve özlerken seni; mayasız yokluğuna “ bir mintan sabır “ ekleyip hayatın en dar teknesinde varlığını “ yarınlarıma ” yoğurmakla meşgulüm sevgili..Ben seni hala seviyorum sevgili….

Bilmiyorum. Hangi kadın gelmeyeceği bilindiği halde her gece sabah ezanlarına kadar beklenildi? Hangi erkek, sevdiği kadının ellerini bir daha tutamayacağını bilse de sevdiğinin- daha tövbesi edilmemiş- taze günahlarına kefil oldu? Giden bir kadının ardından kaç erkek, sevdiği kadının gülüşlerini dualarına katıp giden sevgilinin kangrenleşmiş acılarına “yarım bedenini “ kefen bildi ? Cevabı olmayan onlarca soru sevgili. Evet, sen gittin diye etrafımı tel örgülerle çevirdim. O tellere hasretinin ölümcül elektriğini verip gelmeyeceğini bile bile seni bekledim gülüşlerinin tomurcuk açtığı tepelerde…

Sensizlikte üzerime çullanan arsız fırtınalar, yüreğime yapışmış kör ayazlar korkutmaz beni. Yokluğunda yeniden depreşen sancılar ya da adımın bir kalemde unutulması benim canımı acıtmaz sevgili. Olur da bir vakit yüreğinle bulutlara özenip delice ağladığında kirpiklerinden süzülen gözyaşlarının toprakta heba olması korkutur beni. Ya da dar bir vakitte ölümün şerbetini benden önce Azrail’in avuçlarından içmen canımı acıtır sevgili. Evet, aramıza “ bir ömürlük hasreti " koyup benden gitsen de, senin uzaklarda yaşadığını bilmenin tarif edilmez hazzı ve uzaklarda bir yerde sıcak tebessümlerinin etrafındaki insanlara verdiği umutla sensizlikte bile “ seni “ yaşayabiliyorum. Ama benden önce göçersen bu fani âlemden dayanamaz bu can bu gidişe. Bu acıya dayanamaz fakir yüreğim. Sen uzaklarda huzurun koynunda uyurken; her gece ben üşüyen ellerimi semaya kaldırıp Yaradan’ a yalvarıyorum. Her gece yüreğimi seccadede bırakıp ıslak dualarımla hep “ varlığında senden önce ölmeyi “ diliyorum sevgili. Haram olsa da gülüşlerin bana, senden önce fani alemden göçmeyi diliyorum Mevla’dan. Seni sensiz severken bile seni düşünüyorum sevgili…

Ben yamalı bir bedenin kocaman yüreğiyle sevdim seni. Yokluğunda senden kaçmak varken ben yine senin hatıralarına sığındım. Yüreğinde unutulduğumu bilsem de, ben seni “ sensiz “ yaşatan oldum. Hayatında “ doğruluğumu “ ispat edemediğin tek yanlışın olarak kalsam da çizdiğin mutluluklarda dillendiremediğin en güzel sevda olsam da ben seni seviyorum sevgili. Yokluğuna inat, yalnızlığına inat..

Gün geldi benden uzaklardaki varlığınla mutlu olup senin gözyaşlarında kanadım durdum. Biz seninle iki yakası birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak uçurum olsak ta delice sevdik birbirimizi. Kâh seninle ayrı bulutlardan düşen iki damla olup aynı sevda toprağına yağdık kâh aynı yürekle gülümseyip aynı gözle imkânsızlığımıza ağladık. Evet, biz seninle takvimlerden düşen zamana yenildik sevgili. Aynı gökyüzüne serilmiş birbirine yabancı iki yıldız olduk. Sen, ay ışığıyla dans eden yıldız olmuşken; ben gecenin tüllerine yüreğiyle tutunan ve her an kaybolmaya hazır bir yıldız oldum. Bir gece kaysam da gökyüzünden ben hep sende olacağım sevgili. Çünkü biz seninle yaşadığımız hayat kadar yalan, ölüm kadar gerçektik …


Biz zamana yenildik sevgili. Kavuşmalarımızı vuslat kokan yarınlara erteledik. Körpe sevinçlerimizi sıcak yüreğimizde saklayıp her gece ayrılığın isli çaydanlığında hasrete demleneceğiz. Sen benden daha iyi bilirsin ki; hasret; aşkın kanlı gözyaşıdır. Aktıkça geride kalanları yakar. İçinde kurtlanır, yüreğinde kanar ayrılıklar. Kuru bir yaprak gibi bir baharın ortasında yapayalnız kalırsın. Konuşmak istersin, susturulursun. Susmak istersin, ıslak gözyaşlarınla konuşursun. Aşktan öte silahın olmasa da zamana kafa tutup ayrılıklarla savaşırsın. Ama zamana yenilirsin hep. Defalarca yenilirsin ama savaşırsın bıkmadan usanmadan. Hayat devam ediyor. Her şeye inat, ayrılığına inat takvimler alabildiğince hızlı akıyor mevsimlere doğru. Sen, uzaklarda bir yerlerde yaşarken; ben alnı ak, yüreği pak sevdamızı yokluğa inat yaşatacağım.

Gün gelecek; dört duvar yalnızlığı üşüşecek yarınlarına. Gün gelecek, gülüşlerin tozlu hatıralara yenik düşüp beni bıraktığın yerlerde tek başına yürüyeceksin. Mavi düşlerine nice ayazlar ortak olup sana karanlıkları hediye edecekler. İçinde saklı kalmış yalnızlığın bir gün adını bilmediğin sokak başında karşına çıkacak. İrkileceksin ama korkma ne olur..Boynunu bükme kö topal yalnızlığa. Hayat denilen ipin ucuna sımsıkı tutun. Güneşe değil; karanlıklara çevir sırtını. Yüzünü ayazlara değil; seni bekleyen mutluluklara döndür. Her ne kadar benden uzak olsan da her gülüşün canıma can katacak, her gözyaşın yaşayan bu cana kefen olacak. Ne olur dayan acıya, pes etme imkansızlığa. Günahlarına kefil, acılarına bedenimle kefen olmuşken sabret yokluğa. Dudaklarınla ölümün şerbetini içmeden önce son kez beni çağır. Ellerini tutmak için ya da dudaklarına sevdanın mührünü bırakmak için değil; senin yerine vuslat şerbetini içip soğuk çınar ağacının gölgesine serilmek için son kez yüreğine çağır beni. Ben ölmeliyim senin yerine. Sen yaşamalısın çünkü. Böyle bir yürek yaşamalı sevgili. Bırak aramıza devasa “ yalnızlık “ girsin. Bırak sevdamız zamanın ayak uçlarında ezilsin Ama nerde olursan ol; baharlarla müjdelenmiş gülüşlerine sarıl. Olur, da bir gün zamana esir düşersen ne olur pes etme. Sürgün yesen de , hayata yüreğinle sımsıkı tutun ne olur. Her şeye inat ben seni seviyor olacağım. Beni bıraktığın yerde seni yüreğimle bekliyor olacağım. Ve bir gün ; uzaklarda bir yerde hayata bir bedel ödemek zorunda kalırsan sevgili ; HAYATA CEZASINI GÜLÜŞÜNLE ÖDE….

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #525
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayata Cezasını "" Gülüşünle "" Öde

Tender
işte benim!!!...Kisseline ,yüreğine sağlık canım benim...hep birlikte gülebilmek dileğiyleMsn Happy

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #526
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bir iz bırak hayatımda


Gece yeniden gelmişti kapıma.Yalnızdım.Lambadan gelen loş bir ışık yazdıklarımı görebilmem için bana yardımcı oluyor .Ve kalemim sanki sözlerimi dinlemiyormuş gibi.Sanki bu kalemi tutan el benim elim değil.Bu yazılan cümleler,bu anlatılan duygular benim değil.Bu gece bütün sahiplendiklerimi terk ediyorum.Bu gece hiçbir şey benim değil artık.Bu defter,bu oda,anılarım,aşklarım,annem...Hiç kimse ve hiçbir şey bana ait değil.Yalnızım...Mavi derinliklerimden düşen ilk su damlası kadar yalnızım.Soğuğu hissediyor tenim ama bu ten benim değil.Ellerim,ayaklarım üşüyor ama onlarda benim değiller. Sevgilim geliyor aklıma,birbirimize sarıldığımız geceler ve gündüzler...Soğuk, o zaman bize ulaşamayacak kadar uzaktı.Birbirimizi ısıtmanın bir yolunu daima bulurduk. Yeter ki birimizden birisi üşümesin.Bazen sıcak nefesini ellerimde gezdirir,tatlı sıcaklığını paylaşırdı benimle.Bazen ona herşeyimle sarılır,yüreğimle ısıtırdım. Üşümezdik...Soğuk nedir bilmezdik.Şimdi ben bu karanlık gecede yatağımda üşüyorum.Acaba o nerede, nasıl? O da üşüyor mu acaba? Yoksa ısıtacak bir ten,sarılacak bir beden ve onu benden çok sevecek bir yürek buldu mu kendine? Belki de bulmuştur...Şimdi ben onu özlerken belki o bir kadının teninde parmaklarını dans ettiriyor ya da güzel dudaklarda sıcak öpücükler arıyordur kendine.Belki de sımsıkı sarılmışlar,uyuyorlardır.Ne de olsa saat geç oldu... Ya da ...Ya da o da benim gibi, yeni doğmuş bir bebek gibi yalnızdır.Onun da elleri,ayakları üşüyor,bu gece yatağında onu da uyku tutmamış ve soğuk odanın duvarlarında benim sülüetimi hayal ediyordur.Boş yastığında benim kokumu duyuyordur belki. Dudaklarında dudaklarımı hissetmiştir bir an.Belki de uyumuş,rüyasında beni görüyordur,bana geldiği günü...Belki de benim aklıma gelmeyen en uçuk şeyleri yaşıyordur şimdi.Karanlık bir sokakta yürüyordur belki. Ya önüne bir sarhoş çıkarsa,bir hırsız...Dokunmasınlar ona.Hayallerim onsuz olamaz benim.Hayallerim için yaşamasına ihtiyacım var.
Bu gece benim değil hiçbirşey. Sen de benim değilsin sevgilim.Bitmiş bir birlikteliğin özlemlerini yaşıyorum.Ayrıldık demiyorum her ayrılık yeni bir kavuşma birbirimize biliyorum.Biz seninle kavuşmak için ayrılıyoruz biliyorum.Özlemliyiz,birbirimizi bekliyoruz hayatlarımıza.Çünkü seni sadece ben, beni de sadece sen mutlu edebilirsin.Bu gece rüyana geleceğim.Tatlı bir buseyi ilk ben konduracağım yanağına.Gülümseyip,günaydın diyeceğim.Sen de benim için gülümse bu sabah.En çok sevdiğim parfümünü sür ve gezdiğimiz bütün sokaklara iz bırak yeniden.Gezdiğim her sokakta senin kokunu duyayım yeniden.Korkularınla büyü sevgilim...Korkularınla sev beni...Yüreğindekilerle sev...Hadi gel,bir iz bırak hayatımda...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #527
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Her gün aynıydı kız için mutsuz ve hüzün dolu… Ta ki onu tanıyıncaya kadar. Sevilmenin keyfine varıp olabildiğince sevinceye kadar. Hayatta olan her şeyin yaşamak için bir amacı olduğunu bunların en yücesininse sevgi olduğunu anlayıncaya kadar…

Sonunda ömrü boyunca aradığı şeyi bulmuştu ; sonunda güvenecek inanacak birisini bulmuştu . Kıza sadece mutluluğu yaşatacak kişiyi bulmuştu. Sanki onunla doğmuş, hayatta ki tüm güzellikleri onunla keşfetmeye başlamıştı. Mutluydu ve mutlu olmaya devam edeceğini sanıyordu. Her geçen gün kızın sevgisini daha da artırıyordu daha çok bağlanmaya başlamıştı, çocuğa, her saniyesini onu düşünerek değerlendiriyordu. Kızın sevgisi ne kadar arttıysa çocuğun ilgisi ise bir o kadar azalıyordu. Halbuki çocuk hiç aklında yoktu kızın hiç düşünmemişti onu sevip onun için canını bile feda etmeyi göze alacağını ama olmuştu işte bunun tek açıklaması vardı o da KADERdi. Kader karşılaştırmıştı onları ve Tanrı istemişti birbirlerini sevmelerini. Onlar ise çaresiz boyun eğmişlerdi bu isteğe ve mutluydular. Ta ki çocuk bu AŞK’a karşı koymaya başlayıncaya kadar…

Kız hayatı yeni yeni öğrenmeye başlıyordu. İnsanları yeni yeni tanıyor ve yaşamın acımasızlığını yeni keşfediyordu. Ve tüm bu karmaşanın içinde bulmuştu onu… Sevmiştide hem de sonsuz. Çocuk onun için hayatın karmaşasından kurtulmak için sığınacağı bir liman gibiydi. Onu sonsuza kadar koruyabilecek, en acımasız dalgalara sırf onu koruyabilmek için gözünü kırpmadan göğüs gerebilecekti. Hayat gibi AŞK’ın da acımasız olduğunu bilmiyordu aslında biliyordu ama inanamıyordu bir türlü buna. Birlikte geçirdikleri her dakika kız için hayatının en mutlu zamanlarıydı. Çocuğun yanından ayrılası gelmiyordu. Elini tutması, sarılması , saçlarını karıştırması, kulağına seni çok seviyorum diye fısıldaması kız için tüm dünya’ya bedeldi. Halbuki çok çabuk kaptırmıştı kendini çok çabuk kanmıştı yapmamalıydı. Karşısındaki canın ta içi bile olsa bu kadar gözü kapalı güvenmemeliydi. Her şey gibi AŞK’ta büyüsünü yitirirdi çünkü, geride sadece sevgi kalırdı ve oda hiç var olmamışsa bu duygudan geriye sadece anılar kalırdı ve onlarda çok çabuk unutulurdu elbet. Kız sevmişti hem de çok, çocuk ise aşıktı beklide çok, ama anlaşılan sevmemişti çünkü bir kalemde silmişti kızı. Anılarda unutulacaktı er ya da geç, kızın boşalan yerini bir yenisi dolduracak ve kolayca unutturacaktı onu. Ama kız unutamazdı ona bu AŞK’tan miras kalan bir tek anılar değildi SONSUZ SEVGİSİNE birde SONSUZ ÖZLEM eklenmişti artık. Bir başkasına “aşkım” demek “seni çok seviyorum” demek imkansızdı onun için. Artık hayat anılarda anlam kazanıyordu.

Yıllar sonra bir gün karşılaştılar. Çocuğun eli başka bir kadının beline dolanmıştı yanlarında ise küçük bir çocuk BABA diyerek onun paçalarını çekiştiriyordu. Çocuk mutluydu yani öyle gözüküyordu. Kızın tüm umutları sönmüştü. Belki hatasını anlarda geri gelir diye beklediği o, artık başkasına aitti. Biran duraksadı ve düşündü sadık sevgisiyle bağlandığı hayatı birlikte aşacağını onu hep koruyup kollayacağını düşündüğü insan GÜVENDİĞİ İNANDIĞI insan O’muydu. Olamazdı bir yerlerde bir yanlışlık vardı. Çünkü kızın sevdiği çocuk o değildi kız aslında hayattan korkmuş hatıralara sığınmış ve sadece beklemişti… Artık gücü kalmamıştı bekleyemezdi. Beklememeliydi zaten anılarda can bulmak istiyordu yaşamının en mutlu dakikalarını bir ömür boyu yaşamak istiyordu. Elini sol göğsünün üstüne YÜREĞİN ATTIĞI YER’e götürdü. Hiç bir şey duyumsamadı. Daha sıkıca bastırdı ve dinledi fakat orada olmasını umduğu yürek başka bir can da atıyordu; çocuğun yüreğinin içinde… Bu yıllardır böyleydi zaten ne zaman kalp atışlarını dinlemek istese elleri boşlukta kalır duyumsadığı tek şey ise acı olurdu. Bugünden sonra artık dayanamazdı geri dönmek istiyordu anılarına geri dönmek ve düşündü… Gerçekten sevmiş miydi yoksa sadece hayata karşı bir korkumuydu bu bir kere incinen yüreğini bir daha incinir korkusuyla ondan başka kimseye açmamıştı. Ama olsundu hayatında sadece bir kere sevmişti hem de SONSUZ sevmişti. Anılarını düşündü her bir yenisi hatırladıkça yüzünde hafif bir tebessüm oluşuyordu. Ve o günü hatırladı; terk edildiği o günü yüzündeki tebessümü gözlerindeki yaşlar siliverdi yüreğindeki bir damla mutluluğu ise kıskanç hüzün boğdu, hiçbir şey eskisi gibi değildi OLAMAYACAKTIDA… Ama kız anılarında mutluydu. Deniz kenarına gitti eskiden korkarak baktığı azgın dalgalar onu ürkütmüyordu artık. Yükselen her bir dalga anılarını getiriyordu kıza. Esen rüzgar sevdiğinin nefesini, batan güneş ise yitirdiği AŞK’ını hatırlatıyordu. Anılarına kavuşmak istiyordu, denize doğru ilerledi attığı her adımda içine bir sevinç doğuyordu azıcık kalmıştı şu son adımla birlikte mutluluk onu karşılayacaktı. Son adımı da attığı anda çocuk kızın elinden kavradı, sarıldılar yine el ele tutuştular kız ağlıyordu çocuğun ise gözleri dolmuştu sahil boyunca yürüdüler çocuk “Ben de seni bekliyordum AŞKIM nerelerde kaldın” dedi. Kız konuşmadı sadece tebessüm etti ve mutluydu çünkü ANILARINA KAVUŞMUŞTU…,
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #528
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Güneş Yüreğinden Öpecek Seni
ismail sarıgene


Güneş, kirpiklerinden Yağmur, gözbebeklerinden Sevgi ise yüreğinden eksik olmasın.



Seni düşündüm gözlerin uykuya yenik düştüğü saatlerde...Yine gözlerin yağmur ıslaklıgında avuç içlerimde nefes alıyordu.Dudaklarımda soluyan cicekleri saçlarına bırakma telaşındayım. Gece, siyaha çalan peçesini güneşe kaldırmadan ben sana ulaşmalıyım..Bir kelebeğin yüregine ciceklerin gülüşlerini işlemesi gibi titrek ve heyecanlıydı adımlarım...Soluk soluğa şehrimin kaldırımlarını eziyorumZaman çeşmesinden kum saati, bir nehir gibi akıyor yüzümün derinliklerinden...Biliyorum sana gelirken, Ay ile yıldızlar uykuda..Yakamozlara uzanmış geceyi uyandırıp gözlerindeki baharları görmesinler diye..Sessiz ve derinden ilerlemeliyim...Dağlar çıkıyor önüme..Yorgunluğumu farketsem bir an, alnımın terini siliyor rüzgar..Susasam, kan ter içindeki dudaklarıma sebillerden hayallerini içiyorum...Duvar gibi taşlar dizili önümde..Saçlarımdan köprüler kurdum puslu uçurumlara..Gözlerim bir an zifiri karanlığa yenilecek olsa, gökyüzünün karanlığını kibrit aydınlığıyla aşıyorum..

Baharın koynunda açan gelincikler gibi, vuslat kokan toprakta hasretini filizlendirip sana geliyorum..Gözlerine yağmur ıslaklıgında düşecegim birazdan..Pencerene düşüp Ay ile yıldızların kıskandığı gülüşlerine yaslanacağım gecenin karanlığa yaslandığı gibi.. .Bahara küskün güllerin kıskandığı gözyaşlarından bir damla alıp kurak topraklarıma yüregini sereceğim..Gelsem de yanına, ne olur yanlış anlama...Ne geceyi senin teninde karşılamak istiyorum ne de sabahlara kadar yanında uyumayı..Sadece saçlarının rahatca uyuması için kücük ve sıcak bir avuç oluyor yüreğim...Kırılacak saçlarını avuç içlerimde biriktirip güldesenli ciceklere bırakmak için sana geliyorum..Biliyorum geldiğimde hafiften rüzgar esecek saçlarına..Uyanır gibi olacaksın, o uykuya dalmış gözlerini cizecegim yüregimin başkentine..Yüzünün karanlığa inat aydınlığa bakan cizgileri işleyeceğim kirpiklerime..Yanına geldiğimde, kaç kez yüreğim saçlarını koklamak icin eğileyecek başucuna.Yarım kalacak..Düşten öte hiçbir şey yaşanmayacak çünkü..Ellerim suskunlugunu bozup saçlarını dokunmak isteyecek..Saçlarına dokunursam bu düşten uyanacağım biliyorum..Usulca ellerimi çekiyorum saçlarından.Tokalarına bakakalıyor gözlerim..Yüregim ise hala baharımsı kokunda...

Birazdan şafaklar düşecek bulutların arasından...Kirpiklerin ucuna güneş usulca eğilip sıcaklığını bırakacaklar dudaklarına..Gitmeliyim yüreğim...Biliyorum benim geldiğimi bir bilsen, uyur muydun geceye uzanıp...Kıyamadım ki o tatlı uykuna..Kaldırıp seni, düşlerinden alıkoymaya kıyamadım işte..Öyle tatlı gülümsüyordu ki kirpiklerin ucuna dalıp, hayallerimin Cennetinde seninle gezindim delicesine..Kıyısına hiçbir zaman kavuşamacağımız vuslat denizinde dalgaları ezdik yüreklerimizle..Kıyamadım seninle gezerken düşlerinden uyandırmayı...Gitmeliyim hasretim- birazdan güneş gölgeleri ısıtacak..Birazdan perdeyi araladığında kirpiklerini umuda çevir..Ellerini rüzgara uzat, parmak uçlarına en nadide ciceklerin tomurcuklarını serecekler..Kirpiklerini ise bulutlara çevir, uyku mahmuru yüzünü ıslak yağmurların sıcak damlaları yıkayacak...Ve yüregini ise güneşe çevir gül yüzlüm; benim yerine güneş, seni yüreğinden öpecek...

" Güneş, kirpiklerinden
Yağmur, gözbebeklerinden
Sevgi ise yüreğinden eksik olmasın....."

Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #529
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Zemheri Umutların Sevdası
ismail sarıgene


Ömür şemsiyesini açsak da hasretinin hafakan çığlıklarında üşüyecek yüreklerimiz..Üşüsek bir serce edalı yangınlarda ısıtacağız düşlerimizi..Bu dünya' ya hasreti ekip, Ahirette gözlerine ektiğimiz sevdayı biçeceğiz.


Güneş gibi sıcak, toprak gibi bereketliydi yüzün...Öylesine bir bereketliydi ki gülüşlerin ; gülümsediğinde karlı dağlarımda efil deyen rüzgarlara inat kınalı cicekler filizlenirdi...Farkında mıydın bilmiyorum ama sıcak iklimlerin bestelenmiş düşler vardı kirpiklerinde.. Yokluğunu çekerken gecenin avuçlarında, saçlarını koklardım rüzgardan bana miras kalanlarıyla...Yağmur kokardı saçların..Bozkırımda yıllarca bereket damlalarına hasretin üstüne değdi mi ellerin, kirpiklerimden yağmurlar başlardı vakitli vakitsiz... Yalnızlığıma ağladığım günlere inat, mavi okyanuslarda umut diye seviyorum seni.Her gülüşünde topraklarımdan düşleri kanatlandırıyorum bilmediğim fakir iklimlere...

Hatırlar mısın seninle göz göze geldiğimiz zifiri karanlığı? Senin gözlerinden yaralı ırmaklar dökülürken; ben yıldızları topluyordum satırlarımdan. Aşkımıza dupduru sularda yıkanan yıldızlar şahitti...Yakasında güllerle gözlerimize düşen gecede sevdik birbirimizi. Bilmediğimiz bir coğrafyanın içinde sevdaya yol aldık seninle..Kangren gecelerde ıslandı birbirimize söylediğimiz aşk kelimeleri..Biliyorum, uzun ve bir o kadar sevdaya gülümseyen yolculuğun peşinde gidiyoruz..Sevdayı azık diye gönül heybemizde taşıyacağız. Bir bekleyişi anlatacak dudaklarımızdaki nakaratlar..Hep türkülerde anacağız hasretin yanıklığını..Sevdayı utangaç yanakların kızıllığında fidelenen tohumlarda arayacağız

Biz seninle ; birbirini hiç görmemiş kentin sokaklarında sevdaya esen rüzgardık. Yüreğimizde büyüttüğümüz varlığımızı, hep uzaklardan sevdik v sonsuza kadar da seveceğiz.Adlarımızı hep suskunluğun harfleriyle ıslattık..Andığımız her mutluluk cümlesinin sonunda sevdamızı bıraktık.Özlemleri, yağmurlarla; acılarımızı umutlarımızla erittik..Biz seninle umuda gülümseyen yetim çocukların ıslak yüreği idik...Farklı şehirlerin içinde aynı sevdayı anlatan iki kelimeydik...

Seninle acıya nasırlanmış ellerin- beyaz tuvallere bırakılan umuda gülümseyen çizgileriydik..Bozkır yalnızlığında yağmura hasretini gözyaşlarıyla anlatan topraktık...Biz acıları konuşmaktan öte sonra dilsiz sevdaların iki kuluyduk...Acının suratına ayazların tokat gibi indiği zamanlarda, şakaklarımızda ezmedik mi içimizde biriktirdiğimiz hasreti ? Bıkmayacağız kum saatinden akmayan saat dilimlerine..İsyana değil, sevdanın avuçlarında büyüyecek yüreklerimiz... Biz seninle avuç içlerimizdeki kavuşma anındaki terin nasıl olduğunu bilmeden, Cennet kokulu terimizle kaç kez yıkadık vuslata giden yolları.

Biz seninle, severken bile birbirine hasretle susayan, yokluklarda ise sevdaya yanan iki yürektik işte..Yazgının avuçlarına ömür kaleminden damlayan iki damlaydık..Mutluluğa hasret, acıya müebbet iki ömürdük seninle....Sevda ırmağında birbirine akan iki gözyaşıydık..Zemheri artığı umutlarla gecenin dudaklarına yapışan bir sevda..Varlığını en büyük mutluluk bilen iki yürek bizimkisi...Baharlara veda busesini değil de, mutlulukların karanfil kokan öpüşlerini yapıştıracak iki kulduk biz seninle...

Korkma ey yâr; gözyaşlarını güllerin yüreğine serdiğim için . Aldırma ne olur karanlıkların elem kokan bakışlarından..Gözyaşlarımız, mayası olsa da yaşanmamış hikayelerin; Ahiretin vuslatlarına şulelerini yakmadık mi yüreklerimizde ? Bu gönül mahpusluğun sonunda gözlerimizle sevdayı öpmek yok mu ey yar. ? Bırak; kavuşmalarımız hep yüreklerimizde saklı bir düş kalsın..Gökyüzümüze kangren gece sonrası intihar kokan şafaklar serilsin.Aldırmayacağız gönül bahçemize sürgün edilen ayazlara..Ayazlar koparsa da çiçeklerimizi üzülme ne olur..Yüzümüzün bozkırlarındaki kardelenleri, menekşeleri kim koparabilirdi ki Yaradan'dan öte..İliklerimize kadar bir ömür hasret yağmurlarıyla ıslanacağız..Ömür şemsiyesini açsak da hasretinin hafakan çığlıklarında üşüyecek yüreklerimiz..Üşüsek bir serce edalı yangınlarda ısıtacağız düşlerimizi..Bu dünya' ya hasreti ekip, Ahirette yüreklerimize ektiğimiz sevdayı biçeceğiz...

Seni seviyorum gülüm.
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #530
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Altın Madeni

Güney Afrika Cumhuriyeti Afrika Kıtası’nın en güneyinde yer alıyormuş. Burada altın madeni yatakları varmış. Dünya altınının büyük kısmı buradan çıkıyormuş. Burada çıkan altın kiloyla değil, tonla hesap edilirmiş. Başkent Johannesburg ile güney batıda Welkom şehirleri arasında pek çok altın madeni varmış. Bu madenlerden birinde yüz elli işçi çalışıyormuş. Yüz kırk dokuzu zenci, biri beyaz. Zenciler madenin çıkışında hırsızlık olmasın diye elbise değiştirip evlerine giderlermiş. Yılardır hiçbir zenci bir gram altın çalmamış, çünkü arama var. O bir beyaz depolardan çıkışta külçe altın saklarmış elbisesine, bilezik, yüzük doldururmuş ceplerine nedense çıkıştaki bekçiler beyaz, şef beyaz, müdür beyaz; o beyaz işçiyi hiç aramazlarmış. Müdür her ay sonu eksik altının, bileziğin parasını zenci işçilerin maaşından kesermiş.

Zenciler durumu defalarca şefe, müdüre söylemişler. Ama onlar oralı değil, biz gerekli önlemi alırız deyip başlarından savarlarmış. Cesur bir zenci işçi akşamüstü çıkışta tutmuş beyaz adamı ve ceplerinden tam on tane bilezik çıkarmış. Bekçilere göstermiş ve hırsızı yakalayın demiş. İki bekçiden biri beş bileziği, diğeri öteki beş bileziği alıp ceplerine koymuşlar. Hırsız işçiye yala avucunu demişler, o da yalamış ve evine gitmiş. Ertesi gün yine çalışmaya madene gitmiş. Ne soruşturma ne bir şey. Cesur zenci de kovulmamış, ertesi gün işbaşı yapmış.

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat