Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 44

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 494.874 Cevap: 1.997
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #431
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Duygusallığımı sefere çıkardım, beni arıyorum alemin içinde yine….

Sponsorlu Bağlantılar

İstanbul doğum sancısı çeken kadın gibi bu gece.

Güneş geceye esir düşmüş, avuçladım yıldızları aya emanet ettim…

Duygusallığımı sefere çıkardım, beni arıyorum alemin içinde yine….

Seslensem gelir misin?

Sevgiler kanatsız uçarmış ya öyle uçmak istedim şimdi varmak istediğime, hüznün bulutları sardı her yanımı ağladım,ağladım,ağladım gözyaşlarıma sarıldım…

Anla işte!
Seni sevdim
Gönlüm gönlüne kondu
Senden başka yere uçamıyorum..

Ben seni bitimsiz içime çekmek istedim..
Özlemin ve şu anki nefesimle çıktı,çıkıcak son sefere…

Gecenin arka sokağında oturmuş melek kanatlarında seni tespihliyorum,
esir düşeceğim o akşam ki grup vaktine kadar…

Belki de kocaman kanatlarını açarak en büyük melek gelir yanıma,
Seslenip, gölgesinde soluklandığın güneşe götüreceğim atla kanatlarıma..

Kimse uçup gitmek istemez kendiliğinden bu yüzden söz verdim kendime ve ALLAHA….

Geldiğim şu dünyada ben bu sevgiyi bu inancı sende buldum, kulluğumla emanet ederken, anlatmak istedim duyduğum o hikayeyi yüreğimde saklı adama…

Kumru kuşları çift doğar çift yaşar çift yumurtlar çift ölürlermiş, cansız bedenleri hiç bulunmamış..
Çünkü, onlar kuş olup uçarlarmış, canım ninem gözleri dolu dolu ağaçlardaki kuş yuvalarına bakarak iç geçirir anlatırdı….

Şimdi onu hatırladım…

Daha sabaha,güneşin doğmasına çok var, duygusallığım yalnızlığımı boğuyor kendimle nöbetteyim gene….

Ahh benim olamayanım benim..

Neredesin?

Evet gün ve günler
Haftalar,yıllar
Gelip geçti yapıyor.

Bekleyen bir bilse geleceğini
Ya da gelecek olan
Haber verse geleceğini.

Günler akıp geçecek
Zaman arkamızdan ağlayacak
Ne çabuk geçtiniz geçenler
Erenler sizden önce geçti
Sizden sonra
Ererler yine size.

Ağlayacağız yankılanan bom, boş dünyayla biz bize…

Hüzünle birlikte terasa çıktım,rüzgar ne güzel esti.
Görünmüyordu ama okşamıştı tenimi,ALLAHIM görmüyorum,duymuyorum söylemiyorsun ama, içimde bunca zaman yanan senin sevgindir..

Varlığınla var olmaktayım,
Çok uzaktayım ALLAHIM çok uzaktayım sensiz kaybolmaktayım….


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #432
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
LEYLA İLE MECNUN
Leyla ile Mecnun'un aşkları bir Arap efsanesine dayanmaktadır . Bu efsanede Mecnun mahlasıyla şiirler söyleyen Kays ibni Mülevvah adlı bir Arap şairiyle Leyli ( Leyla ) adlı bir Arap kızın arasında geçen ve ayrılıkla sona eren bir aşk serüveni anlatılmaktadır .
Sponsorlu Bağlantılar

Söylentiye göre Kays ile Leyla kardeş çocuklarıdır .Küçük yaşta birbirlerini severler . Kays'ın Leyla için söylediği şiirler dillerde dolaşır .Leyla'nın babası ,adını dillere düşürdüğü için kızının Kays'la evlenmesini önler .Leyla başka biriyle evlendirilir .Kays çöllere düşer .Mecnun (deli ) diye anılmaya başlar .Ayrılık acısına dayanamayan Leyla kederinden ölür . Mecnun bunu duyunca onun mezarının başına koşar ve o da orada can verir .

Bu efsane Arap edebiyatında X. yüzyılda çok yaygın bir hale gelmiş ,Mecnun'a ait olduğu söylenen şiirlerin arasına nesirler de eklenerek hikaye haline getirilmiştir .Bu konu daha sonra Fars ve Türk edebiyatlarında da işlenmiştir . Bunların arasında en ünlüsü Fuzuli'nin yapıtıdır ( 1535)

Aşağıda okuyacağınız küçük hikaye Fuzuli`nin Leyla vü Mecnun adlı mesnevisinden alınmıştır.

Kays, bilinen adıyla Mecnun, Leyla`nın aşkından kendisinden geçip yarı meczup bir halde çölde giderken, namaz kılmakta olan bir dervişin önünden geçer. Derviş hemen namazını selamlayıp, Mecnun'a "Namaz kılan birinin önünden geçilmez, bunu bilmiyor musun?" diye çıkışır. Mecnun cevap verir "Ben Leyla'nın aşkından öyle bir hale geldim ki, senin burada namaz kıldığını görmedim bile, sen nasıl bir aşkla namaz kılıyorsun da benim senin önünden geçtiğimi görüyorsun?"

Leyla ve Mecnun'un hikayesi Türk Halk edebiyatının da etkilemiş ve Leyla ile Mecnun adıyla bir Karagöz oyunu haline getirilmiştir .

Karagöz oyunlarında işlenen Leyla ile Mecnun hikayesi ise şöyle :

Oyunun başında Leyla ile Mecnun birbirlerine olan sevgilerini şiirlerle dile getirirler. Aralarında bir gül ağacı vardır. Zebani gelerek gül ağacını alır ve yerine karaçalı koyar. Karagöz bu karaçalıyı almak isterken zebani Karagöz’ü kaldırıp baş aşağı kara çalının üzerine atar. Hacıvat gelerek Karagöz’e Leyla ile Mecnun’un hikayesini anlatarak, Zebani’nin kara çalıyı onları ayırmak için koyduğunu söyler.

Perdeye içinde Leyla’nın babası ve annesinin olduğu bir kervan gelir. Hacıvat onlara bir ev bulur. Daha sonra Mecnun’un babası olan Halepli Haşim gelir. Hacıvat Leyla’nın anne ve babasının olduğu yere ergeç Mecnun’un da geleceğini söyler. Mecnun gelip Leyla’ya olan aşkını Hacıvat’a anlatır ve ondan yardım ister. Bu esnada bir aslan gelip Karagöz’ün köpeğini yutar. Leyla’nın babası kızını Mecnun’a istemeye gelen Hacıvat’ı kovar. Hacıvat, Karagöz’ün ninesi olan Cazu’dan yardım ister. Cazu nine Leyla’nın babasına giderek eğer kızlarını Mecnun’a vermezlerse Leyla’nın öleceğini söyler.

Bunun üzerine Leyla’nın babası kızını Mecnun’a vermek için üç şart koşar. Birincisi Mecnun çok sevdiği dişi ahuyu öldürecektir. İkincisi aslan ile boğuşup onu da öldürmesi. Üçüncüsü ise yedi başlı ejderhayı öldürmesi. Karagöz Mecnun’a bir bıçak verir. Mecnun kendi isteğiyle ahuyu öldürür. Daha sonra aslan ile ejderhayı da öldürür ve koşulları yerine getirmiş olur. Zebani iki sevgilinin kavuşmasını engellemek amacıyla araya yine kara çalı koyarsa da Mecnun bıçağı ile karaçalıyı kesip atar.




KEREM İLE ASLI

Bu aşk hikayesinin Aşık Kerem ya da Kerem Dede diye anılan Azerbaycan yöresi halk şairinin aşk serüvenini konu eden şiirleri halk arasında yayıldıktan sonra adı bilinmeyen halk hikayecileri tarafından bu şiirler çerçevesinde oluşturulduğu ileri sürülür .( XVII. yy. )

İsfahan Padişahı'nın oğlu Kerem keşiş kızı Aslı'ya gönül verir .Ancak din ayrılığı yüzünden onunla evlenmesi mümkün olmaz . İlden ile göçen keşişle kızı Aslı'nın ardından uzun yolculuklar yapan delikanlı Halep Paşası'nın emri üzerine Aslı'yla evlendirilir .Ancak düğün gecesi keşişin kızına giydirdiği gömleğin düğmeleri bir türlü çözülmeyince Kerem ah edip yanarak ölür . Onun külleri arasında kalmış kıvılcımla Aslı'da saçlarından tutuşup can verir .

Hikaye boyunca Kerem arkadaşı Sofu'yla birlikte uzun yollar aşar . Anadolu'nun birçok yerini gezer ,Hanlarda kahvelerde şiirler söyler ,yollara , dağlara , akarsulara, hayvanlara Aslı'ya benzettiği güzellere şiirler söyleyerek derdini anlatır .Aslı'yı yakından görebilmek için kızın annesine bütün dişlerini çektirir .

Hikayeye olağanüstü ögeler de karışmıştır .İki sevgilinin doğumları bir dervişin verdiği sihirli elmayla olmuştur .Zorda kalan Kerem'i Hızır kurtarır .Dağlar ırmaklar o şiir söyleyince geçit verir .

Sevgilisine kavuşma yolunda çileler çeken ve onun uğrunda yanan Kerem , modern edebiyatta bir ülküye bağlanıp can verebilen kahramanın simgesi sayılmıştır .








Ala gözlerine kurban olduğum
Hep senin derdinden yanar ağlarım
Kime arzedeyim garip halimi
Ellerin yanında görür ağlarım ..

Benden kaçar sevdiğim, gayrden kaçmaz
Dahi pek küçüktür, aşıkın bilmez
Yalvarsam Mevla'ya dileğim geçmez
Yüzümü yerlere sürer ağlarım ..

Yine düşt'ayrılık vücut şehrine
Yürek mi dayanır dilber cevrine
Sürülünce insan mahşer yerine
Hak'kın divanına durur ağlarım ..

Kerem der bu firkatla yanarsam
Tükenir ömrümüz bir gün ölürsem
Bu hasretle kıyamete kalırsam
Kefenim boynuma sarar ağlarım ...

Aşık Kerem

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #433
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
YAŞANMIŞ BİR SEVDA


Msn StarDünyada iki gül olsun, biri kırmızı biri beyaz, sen beni unutursan kırmızı gül solsun, ben seni unutursam beyaz gül kefenim olsun”.

“Bir söylenceye göre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile Zehra biribirine ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gönül verip sevmişler biribirilerini. Aşkları, gökle- yerin aşkı kadar büyük, çiçekle suyun-aşkı gibi temizmiş.

Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına göre almış hisesini hayatın pınarından.. Yıllar su gibi akıp gitmiş, Ve yöre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği söylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa.. topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış…

Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamış…

Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, biribirine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terkedip iyi yürekli bir çobanın yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada barınmışlar.

Zehranın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler, kökler yiyerek ve geceleri çobanın köyden taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşler...

Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın önünde oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar.

Zehra kızın saçları gece, gözleri yıldız, bakışları gökkuşağını andırırmış. Baktıkça rengarenk bir ahenk sararmış vadinin içini… Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermiş… Kuşların inceden soluyuşu, ağacların nazlı nazlı sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyi… Renk renk, desen desen çicekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk harmonisi, iki gönül coğrafyasının ve iki yurek ikliminin mutluluğuyla uzayıp gitmiş günler.

Genç adam sevdiği kıza her gün hayran hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklara… Dağ, taş dillenirmiş sesinde… Sevdiğinin gözleri denizin incileri, dişleri mercan, saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş, güldükçe cangülleri saçılırmış dağa, taşa…

Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya. Herşeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin ceylan gözlerine türküler söyleyen Ali tek kurşunla kayadan aşağı yuvarlamışlar.

Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır.

İkisi yan yana gömülür. Sonraları kızın baş ucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak biribirine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere....

Yelpınarın suyu gövdelerine değdikçe ağlamışlar, iri iri yaşlar süzülmüş yapraklarından… Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dönüp sırtını munzur dağına. Ne zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara Zehra kızın, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmış… Tarifsiz bir acı çökmüş her yana…

İşte o gün bu gündür her bahar biribirine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleri… Halk arasında mağaranın önünde gömülü olduğuna inanılan bu iki sevgilinin aslında ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda değişik şekillerde göründüğüne dair rivayet edilir. Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dönüşerek yaşadıklarına inanan yörenin gençleri. Bu söylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup kısmet ve murat duası ederler...

Rüzgarın sesi bu yörelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar. Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir sazın tellerindeki ezgide...

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
4 Nisan 2006       Mesaj #434
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

. Murat devri. Padişah tarafından, mey (şarap), afyon ve fal bakmak yasaklanmış. İstanbul'da bütün meyhaneler ve keşhaneler "underground" takılmaya efs452 başlamış. 4. Murat bi gece, tebdil-i kıyafet İstanbul'a indiğinde, karşıya geçmeye karar verip bi sandal kiralamış.

Sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyomuş tabii. Bi ara, sandalın yanından sarkan bi ipi çekmiş. İpin ucunda bi testi! Sultan, "Ne var o testinin içinde?" diye sormuş. Sandalcı "Ne olacak, mey işte" diye gülerek müşterisine ikram etmiş. Her ne kadar yasaklamış olsa da, 4. Murat'ın alkolle arasının iyi olduğu bilinir. İkramı kabul etmiş ama yine de, "Mey yasak. Hünkarımız görse kafanı vurdurtur diye korkmuyo musun?" diye sormaktan da geri kalmamış. Sandalcı da haliyle, "Yahu hünkar ner'den görecek bizi denizin ortasında" demiş.

Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikram etmiş. Sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış. Sandalcı aynı şekilde, "Kim görecek ki bizi denizin ortasında" demiş. Biraz daha vakit geçmiş. Bizim sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış. Hünkara, "Ver 5 akçe de falına bakayım" demiş. Fal 4. Murat'ın en kızdığı şeymiş, ama "Hadi biraz daha sabredeyim" diye düşünüp, "Bak bari" demiş.

Fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı, "Efendi, sorunu sor bakalım" demiş. Padişah, "Hünkar şu anda nerededir?" diye sormuş. Sandalcı taşlara bakıp "Hünkar şu an denizdedir" demiş. 4. Murat güya endişelenmiş havalarına girip, "Sakın yakınımızda bi yerde olmasın" diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden, 4. Murat'ın ayaklarına kapanıp, "Affet beni hünkarım " diye yalvarmaya başlamış. Kıyıya dönene kadar yalvarmaya devam etmiş. Padişah dayanamayıp, "Sana bi soru sorucam. Eğer bilirsen seni affederim. Bilemezsen boynunu anında vurduracam" demiş. Sandalcı sevinçle, "Padişahım çok yaşa" demiş ve merakla soruyu beklemye başlamış.

4. Murat, sandalcıya, "Dönüşte İstanbul'a hangi kapıdan giricem?" diye sormuş. Tabii sandalcı hemen itiraz etmiş, "Hünkarım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affinıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bi kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş. Hünkar başını "Olur" anlamında sallayınca, sandalcı tahminini yazıp kağıdı vermiş.

Padişah kağıdı alır almaz, daha bakmadan, yanındaki fedaisine, "Hemen boynunu vur şu kafirin" emrini vermiş. Sonra da, "Surlara yeni bir kapı açıla! İstanbul'a oradan giricem" demiş çevresindekilere. Kapı 5-10 dakikada açılıp, padişah ve erkanı şehre girmiş. 4. Murat bi ara, sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. Kendinden çok eminmiş, laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış. Ama okuyunca hayretler içinde kalmış. Sandalcı kağıda şunları yazmışmış: "Hünkarım, yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun"

O gün bugündür de işte o kapı, "Yenikapı" olarak anılıyormuş.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #435
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
EFSANEEEE !

Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:

Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.

Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.

Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.

Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.

Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.

Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!",

Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş.

Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim."

Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var."

Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış.

Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."

Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.

Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş:

"Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş.

"Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk.

Bilgi gülümsemiş:

"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir"

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
4 Nisan 2006       Mesaj #436
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Genc bir adam kendi kalbinin yorenin en guzel kalbi oldugunu ilan etmisti.Onu gorenlerde bunu
onaylamisti.Birden kalabaligi tam ortadan yaran yaslı bir adam genc adama dogru yurudu ve :"Ne icin senin kalbin benim ki kadar guzel degil "dedi.Iste tam o anda kalabalik ve genc adam yasli adamin kalbine dogru baktilar. Cok hizli carpiyordu fakat icinde cok fazla yara ve zaten cok az kalan bosluklarda centikler vardi, onlarinda uzeri keskin centiklerle dolu idi.Yasli adamin yasli kalbinin cok aci cektigi belli oluyordu Insanlar sasirmisti, yasli adam nasil bu kalbin en guzel kalp oldugunu soyleyebilirdi.Genc adam gulerek"saka ediyor olmalisin" dedi yaslı adama" benim kalbim puruzsuz mukemmellikte iken seninki gozyaslari ve acilardan olusmus yara izleri ile dolu""Dogru" diye yanit verdi yasli adam" Senin kalbin mukemmel gozukuyor fakat ben asla yaslı kalbimi senle degismem.O gordugun her yara benim sevgimi verdigim bir kisiyi gosteriyor, onlara
kalbimin bir parcasini seve seve verdim onlarda kendilerinden bir parcayi bana verdiler bu yuzden bu parcalar benim verdigim parcalara bazen tam uymadilar ve ustunde yada koselerinde puruzler oldu fakat ben onlarin her parcasini tek tek seviyorum , cunku onlarin herbiri paylasilan sevgileri , dostluklari bana hatirlatiyor. Bazen de sevgimin ve dostluklarimin karsiligini alamadim ,o kalbimin icindeki yara dolu bosluklarda bu yuzden ucu kivrik bicak gibi ve oldukca da aci verir, fakat hala bosturlar ve baska bir kalplerinde bana sevgi ve dostluklarini verebileceklerini boylece de bu bosluklari doldurabileceklerini gosterir ve benim hala o umutla yasamami saglar.
Simdi soyle genc adam sence hangi kalp daha guzel ?"Genc adamin gozleri sevgi gozyaslariyla dolmustu Yasli
adama dogru yurudu ve kalbinden genc ve guzel bir parcayi dostca ona dogru verdi. Yasli adamin kalbinde
hala bir cok bosluk vardi.Yasli adam gencadamin comertce verdigi kalbi dostlarinin oldugu bolume yerlestirdi, uzerine centikler atti ve yerine bir guzel oturturdu. Genc adam kendi kalbine dogru bakti artik eskisi kadar mukemmel ve puruzsuz degildi ta ki yasli adam ona kendi kalbinden eski fakat guzel bir parca verene kadar.
Sonunda genc adam ve oradaki kalabalik gercek kalbin guzelligini anlamisti.Kalbi guzellestiren onunla paylasilan sevgi ve dostluktu.Icinde sevgi barindirmayan ve tasimayan hic bir kalp gercekten guzel olmazdı.


cooltext89926441ly
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #437
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Aşkın Hikayesi
Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!", Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim." Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var." Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş: "Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş. "Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:

"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir"
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Nisan 2006       Mesaj #438
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gürültü,patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma,başka türlü davranmak açıkça geremedikçe herkesle dost olmaya çalış, sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun.Bağışla ve unut ama kimseye teslim olma.içten ol telaşsız, kısa ve açık seçik konuş,başkalarında kulak ver.Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları;Çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşin ne kadar küçük olursa olsun ilgilenen hayattaki dayanağın odur.Seveceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsan işini öyle sev ki başarılarının bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinin de yepyeni hayatlara başlamış olacaksın.

Olduğun gibi görün, göründüğü gibi ol sevmediğin zaman sever gibi yapma çevrene önerilerde bulun ama hükmetme.İnsanlarını yargılarsın anları sevmeye zamanını kalmaz ve unutma ki;İnsanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki kum taneciğinde daha fazla değildir.

Aşka burun kıvırma sakın; O çöl ortasındaki yemyeşil bahçedir. O bahçeye laik bir bahçıvan olmak için her bitkini sürekli bir bakıma ihtiyacı olduğunu unutma kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et ilkini acısını bir an öfkenin vicdanın azabı bir ömür boyu sürer.

Bazı idealler o kadar değerledir ki;o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.Bu dünyada bırakacağın en büyük miras DÜRÜSTLÜKTÜR………

Yılların geçmesine öfkelenme, gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe yapamayacağın şeylerin yapabileceklerinin engellenmesine izin verme rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenleri rüzgara göre ayarla. Çünkü;DÜNYA karşılaştığın fırtınalarla değil gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.Ara sıra İsyana yönelecek olsan da hatırla ki evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavganı sürdürürken kendi kendinle barış içinde ol. Hatırlıyormusun doğduğun zamanları;

SEN AĞLARKEN HERKES SEVİNÇLE GÜLÜYORDU ÖYLE BİR ÖMÜR GEÇER Kİ HERKES AĞLARKEN SEN MUTLULUKTAN GÜLÜMSE…………………………………..

Sabırlı, sevecen ve erdemli ol;elinde sonunda bütün servetin sensin.Görmeye çalış ki;
BÜTÜN PİSLİĞİNE VE KALLEŞLİĞİNE RAĞMEN DÜNYA YİNE DE İNSANOĞLUNUN BİRİCİK GÜZEL MEKANIDIR…………………………………………
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Nisan 2006       Mesaj #439
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AMA KENDİNİ BIRAK BENDE

Kalbime henüz söylemedim gittiğini. Öğrenirse onun da acı çekmesinden
korkuyorum.Seni hala benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk
defa yalan söylüyorum...

Evet ilk defa yalan söylüyorum ama buna daha ne kadar dayanacağımı
bilemiyorum.gözlerim ne zaman seni görse,kulaklarım ne zaman sesini işitse kalbime, 'işte o diyorlar,beklediğin geldi..' işte o zaman bir kuşun kanat çırpışı gibi çarpıyor kalbim...ve ben onu kıramıyorum herseferinde peşinden gidiyorum .aklım o deli kalbime artık laf geçiremiyor.Avutmak için her akşam ayrılık şarkıları söylüyorum,şiirler okuyorum kulağına;

Biliyorum ki gideceksin
Yalvarsamda koşsamda ardından
Ama sesini bırak bende
Biliyorum ki kopacaksın
Tutamam saçlarından
Ama kokunu bırak bende
Anlıyorum ki ayrılacaksın
Çok yıkkınım yıkılamam
Ama rengini bırak bende
Hissediyorum ki yiteceksin
En büyük acım olacak
Ama ismini bırak bende
Biliyorum ki unutacaksın
Acı kurşun bir okyanus
Ama tadını bırak bende
Nasıl olsa gideceksin
Hakkım yok durdurmaya
AMA KENDINI BIRAK BENDE...
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
5 Nisan 2006       Mesaj #440
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
HOŞÇAKAL
  • Sözlerin artık ikna etmediği bu yaşımda, ağlamak da artık zor geliyor, zoruma gidiyor.

    Benden sana, söylemesi zor, yazması kolay bir kelime; Hoşçakal.

    Aldatıldığımı bildiğim bu geceden sana son bir yazı, son bir hatıra.

    Seni her çağırdığımda, artık yüreğime yumruk atamayacaksın. Ben de bir başkasının yasak bahçesine uğramayacağım. Artık ne gelmeni isteyeceğim, ne de kalmanı....

    Bu akşam masamdaki tek bir mumu kendim için yaktım. Senin oturduğun iskemle boş, ev boş... İhanetin resmi boşlukta çizili...

    Şimdi sen bir başka masada başka gözlerlesin. Yüreğindeki pembe yalanlar büyüdükçe büyüyor. Karaya çalan pembeler...

    Kim, kimi kandırıyor bu alemde? Kumdan kalelerimiz her dalgada yıkılıyor.

    Kimseyi yolundan döndürecek gücüm yok artık. Dayanıksızım, dayanaksızım...

    Olduğun yerde kal...

    Hoşçakal...

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar