Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 59

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 494.880 Cevap: 1.997
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #581
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Aylar Sonra BugünAylar sonra bugün yine tıpkı beni bıraktığın günkü gibi aynı şarkıyı koyup teybe bir sigara yaktım.Bu kez yağmur yağıyordu dışarıda ve ben yine camın kenarında aylar sonra bugün beni bırakıp gittiğin günkü acıyı duyumsadım içimde.Yağmur vardı dışarıda bu kez açık bıraktım pencereyi,bıraktım damlalar dilediğince ıslatsın beni ve kalemimden aylar sonra bugün yine senin için dökülen sözcükleri...Sigaramdan derin bir nefes çektim içime sen burada olsaydın kızardın bana 'içme şu zıkkımı' derdin.Dışarının soğuğu buğulandırırdı arabanın camlarını.Ben kucağına uzanırdım,sen saçlarımı okşardın.Bak aylar geçti bebeğim hani o hiç ayrılmayacağımız günler vardı ya işte onlar hiç gelmedi!Günlerce,gecelerce bekledim,ne yağmurlar ne baharlar eskitip bekledim ama gelmedi!Aylar sonra bugün yine senin için bu satırları yazarken güneş açıverdi kapkaranlık gökyüzüne.O bizim aşkımızın üzerine hiç doğmayan güneş aylar sonra bugün yağmurların ortasına doğuverdi işte.Birazdan gökkuşağı da çıkar belki o benim sensizliğimin karanlığını aylardır aydınlatamayan gökkuşağı bu yağmurlu kış gününün karanlığını aydınlatabilir belki.Neden beni bırakıp gitmiştin sanki?Oysa daha söyleyecek öyle çok şeyim vardı ki sana içimdeki sonsuz aşkıma dair...

Sponsorlu Bağlantılar
Hiç görmedin senin için akan göz yaşlarımı,hiç bilmedin seni düşünürken nasıl dalıp gittiğimi!Hiç hissetmedin çöl ortasında vadiyi özler gibi seni özlediğimi.Unutmaya çalıştım unutmadım SEN,UNUTAMADIĞIMSIN...

JeLiBoN - avatarı
JeLiBoN
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #582
JeLiBoN - avatarı
Ziyaretçi
BİR ESKİ DOST
“..................................................
Sponsorlu Bağlantılar
babam askeri personel olduğundan sık sık yer değiştiriyorduk.Her gittiğimiz yeni yere alışmak hepimizi yoruyordu.İşte yine yeni bir yere gelmiştik.Allahtan okulumuz bitmişti ve öyle gelmiştik.Şirin bir mahalleydi burası,evler müstakil ve bahçeli, sokağın sonunda bir çocuk parkı vardı,belediye tarafından yaptırılan salıncak,kaydırak ve tahtaravalli kopmuş veya iyice yıpranmıştı,kalan demirlerinde mahallenin çocukları kendilerine göre eğleniyorlardı.Sabah kahvaltımı yapmış,annemin öğleden sonra gelecek misafirleri için siparişlerini almış ve temizlik yapacağım bahanesi ile kapı dişarı edilmiştim evden.Bir süre bahçe kapısından sokağı izledim.Parkta yine bir sürü çocuk gürültülü biçimde oynuyordu.İlk okulu bitirmiş orta okula gidecektim artık.Kimseyi tanımıyordum,oysa annem çık bak bir sürü çocuk var oynarsın onlarla demişti.Nasıl tanışacaktım ki onlarla,mutlaka kavga ile olacaktı bu.Çok sık yer değiştirdiğimizden sokak kavgalarına alışkındım artık. Haydi bakalım diyerek parkın yolunu tuttum,topumu da götürüyordum,belki maç bahanesi ile tanışacaktık çocuklarla.Çocuklar beni görünce garipsediler önce,aralarında fısıldaştılar,salıncak demirinin en üstüne çıkmış iri bir çocuk çevik bir hareketle atladı yere,yanıma gelerek,hoş geldin mahallemize dedi gülerek,ben mustafa,herkes bana ayı mustafa da der ama,senin böyle demeni tavsiye etmem,Gülümsedim içimden açık sözlü bir çocuktu bu,sonra diğerlerini de çağırdı,teker teker tanıştık onlarla da,çocukların lideriydi adeta mıstık,tüm çocuklar onun sözünden çıkmıyordu,genelde oyunları o kuruyordu ve bozuyordu. Ben de fena sayılmazdım,spora yatkındım,mıstığın yaptığı en zor hareketleri ben de yapabiliyordum,o nedenle mıstıkla çok iyi bir arkadaşlığımız başladı,ikimizde liderdik mahallede.O yaz mükemmel geçti benim için,bu arada orta okula da yazılmıştık, hatta mıstıkla aynı sınıfta okuyacaktık.Ailelerimiz de çok iyi anlaşmıştı.Bazen yemekleri filan beraber yerdik onunla.Çok ilginç bir insandı o,bazen odasında kaplumbağa yavruları,bazen sapanla kanadını kırdığı sonrada iyileştirmek için çabaladığı kuşlar,bir akvaryumda dereden yakaladığı balıklar ve kurbağa yavruları.Bir ipe sakız bağlayıp yer altında yaşayan örümcekleri yakalamayı mıstıktan öğrenmiştim.
Okulların açılmasına bir hafta filan vardı,biz bir akşam vakti yine parkta toplanmış mıstığın öğreteceği zor hareketleri yapmaya çalışıyorduk.Bir çocuk atladı ortaya,ya bakın haydi güreş yapalım bu defa,hatta sen mıstıkla güreş,eminim onu yenebilirsin sen.Çünkü bu güne kadar onu kimse yenemedi.Yüzüm aydınlandı birden,çocukalr bana bu kadar güveniyorlardı. Heyecanlandım,ayrıca gururum da okşanmıştı.Pehlivan edasıyla gömleğimi çıkardım ortaya yürüdüm,olur dedim,neden olmasın? Mıstık yüzünü buruşturdu,hayır dedi,ben seninle güreşmem,”neden dedim? Alt tarafı bir güreş,haydi şu çocuklara gösterelim” yine hayır dedi,seninle güreşmek istemiyorum,içimden belki yenileceğinden korkuyor diye bir his geçti,bu düşünce beni daha da azdırdı,haydi dedim yoksa çocuklar senin korktuğunu snacak.
Pekala dedi,haydi o zaman başlayalım.Güreşimiz yarım saat kadar sürdü,yenişemedik,mıstık boy ve cüsse olarak benden çok iri olmasına rağmen beni yenemedi,birden ayağa kalktı sinirliydi,bu kadar yeter dedi,ben eve gidiyorum.
Ağır adımlarla giderken arkasını dönmeden”Arkadaşların birbirlerine,hele başkalarına kanıtlayacakları üstünlükleri yoktur” dedi.Buz gibi oldum o an,anlamıştım,mıstık beni bilerek yenmemişti.Ağlamaklı oldum,ağlayamadım.
Orta ikiyi bitirdiğimiz yıl yeni bir yere taşındık.Ama sık sık mektup yazıyorduk.Gerçi hep ben yazardım,mıstık pek yazmayı sevmezdi,bahanesi de “yüzünü göremedikten,karşılıklı oturup konuşamadıktan sonra yazmak saçma geliyor” olurdu.
Lise sona giderken okul takımında oynuyordum.Liseler arası futbol turnuvasında finale çıkmıştık.İlk yarıyı 1-0 yenik kapamıştık.Soyunma odalarına giderken,birden onu gördüm.Mıstık gelmişti.Uzamış,baya irileşmişti.Yüzünde hala o kocaman gülümsemesi duruyordu.Hasretle kucaklaştık,konuştuk,İkinci devrede bir gol atarak beraberliği sağlamış,penaltılarda elenmiştik.sahadan ayrılırken çok yorgundum,üzgündüm, mıstık geldi kucaklayarak havaya kaldırdı.”Boş ver dedi,sen elinden geleni yaptın,bu önemli”
Yıllar yılı kovaladı,üniversite yılları,yeni arkadaşlıklar,mıstıkla pek haberleşemiyorduk,en son düğününde gördüm onu, eşi de onun gibi iri yarı neşeli bir kızdı,seneden seneye telefonla filan görüşüyorduk artık,ben de öğretmen olarak anadolu köylerine yol almıştım.Dün okul bahçesinde birbiri ile kavga eden iki çocuğu karşıma alarak dedim ki,
“Arkadaşların birbirlerine,hele başkalarına kanıtlayacakları bir şeyleri yoktur.”
Mıstık benim en iyi arkadaşımdı,şimdi nerede mi? Bilmiyorum desem yalan olurmu?

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #583
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sakın Elimi Bırakma

Ilik ruzgarla gelen bir muzik sesiyle daliverdim uzaklara; "Asik olmak gunahsa ben bir gunahkarim, pisman degilim tanrim…" diyordu yumusak bir ses… bir sizi saplandi ilk once kalbime… sensizlik yuregimi yakiyordu, sana hasrettim… sari kurumus yapraklar arasinda yururken ruzgarin yuzume vurmasiyla kokunu duydum sanki… yalnizdim… mutsuzdum, sen yoktun… ebediyen gitmistin… Simdi yanimda olsaydin kollarinla beni sarar, yuzume dagilan saclarimi parmaklarinla duzeltirdin.. iki taraftan kulaklarimin arkasina sikistirir, "Boyle daha guzel askim"derdin… yuzume dusen saclarima tuzlu gozyaslarim karisiyor simdi. "Sakin ha aglama, seni birgun bile aglarken gormek istemiyorum" derdin bana… simdi bir yerlerden bakiyorsa gozlerin uzuluyorsundur… ama gozyaslarima soz geciremiyorum sevgilim... Hani biz sonsuza kadar mutlu olacaktik? Hani birbirimizi terketmiyecektik? Neden beni tek basima birakip gittin askim.? Kaza haberin geldiginde inanamadim… evimizden nasil ciktigimi bile hatirlamiyorum… hastanede seni oyle kanlarin icinde baygin bir sekilde gorunce dunya basima yikildi… elini tuttum ve sen gozlerini actin "Sakin ha! Sakin elimi birakma" dedigin zaman bile "Gozlerindeki ormanda yagmur yagmasin" dedin… yanaklarimdan suzulen sicim gibi yaslar yuzune dokuldugunun farkinda bile degildim.. ameliyathanenin kapisina kadar elini hic birakmadim ve mecburen elini ayirdilar benden… saatlerce o odada kaldin… ciktigin zaman komadaydin… doktorlar umitsizce gozlerime bakiyordu… seni odana goturduler.. neydi, neden o makinalari vucuduna baglamislardi.? Sen yasayacaktin.. beni birakmayacaktin yemin etmistin..yavasca elimi elinin uzerine koydum.. hic kipirdamiyordun… gunlerce basucunda bekledim… farkinda bile degildin… hep uyuyordun… yaninda seni beklerken; gecirdigimiz gunler bir film seridi gibi gozlerimden gecti… beni kizdirmalarin, sinirletmelerin ve ondan sonra gonlumu almak icin butun evi ben yokken cicek bahcesine cevirmen… dogumgunlerimizde birbirimize aldigimiz muzik kutulari… hani son dogumgununde sana mavi bir kazak almistim da hemen giyip mankenlik yapmistin ya ve ben seninle dalga gecmistim sen de pastayi alip yuzume yapistirmistin ve sonra da butun evi pastayla alt ust etmistik… ne kadar deliymisiz, ne kadar asikmisiz… mavi kazagini son gordugumde kanlar icindeydi.. kaza gunu onu giyiyormussun meger… cok sinirlettin beni, nasil cikacak simdi kazaktaki kan lekeleri? Olmadi simdi, iyilesir iyilesmez kazagini sen yikayacaksin.. onu sana ben aldim atmak olmaz ki… Hala uyanmadin… bir hafta gecti hic bir kipirti yok…doktorlarin biri gidiyor biri geliyor.. soyledikleri hicbirseyi artik anlamiyorum.. bu arada o yagmurlu gun geldi aklima.. bisikletlerle yaris yaptigimiz o gun.. hani ani bir yagmur baslamisti da eve zor yetismistik.. balkonda durup yagmuru izlerken bir gun bebegimiz olursa ismini Yagmur koyalim demistik… bizim yagmurumuz yaz yagmuru olsun demistik… Ve bir gun daha gecti iste, yaninda sen o yatakta hareketsiz yatarken bir gun daha gecti… elim elinde.. ve basim yatagin yaninda, kendimden gecmisim.. ve aniden elin elimde kipirdadi.. aniden kirmizi, sis gozlerimi sana cevirdim… ve gozlerini actin… o halinle bile gulumsuyordun bana… dudaklarina kucucuk bir opucuk kondururken sessizce gozlerimden yine bilincsizce tuzlu gozyaslarim dudaklarina dustu… kizar gibi yine baktin bana… "Tamam" dedim "Aglamiyacagim…" Gozlerime baktin bugulu… hic beklemedigim bir anda dudaklarin kipirdamaya basladi "Affet beni" dedin, "Birbirimizi terketmiyecektik, hala daha da seni terketmedim ama…." dedin ve gerisini duymak bile istemiyordum, parmaklarimla dudaklarini kapattim, "Konusma, yorulma, sonra konusuruz" dedim ama basinla "Simdi" dercesine isaret ettin… "Sehre inmistim, yildonumumuz icin begendigin tek tasli pirlanta yuzugu alacaktim, aldim da… yaninda 25 tane gul vardi, arabanin torpido gozunde yuzugun, koltukta da gullerin vardi" dedin… ve devam ettin "Hayatimda gecirdigim en guzel yillari seninle paylastim, gozlerim, kalbim hep yaninda olacak, arabadan emanetlerini almayi unutma" dedin bana… gozlerimdeki yaslari artik durduramiyordum… "Bir dahaki sonbahara yurudugumuz yolda yanliz yuruyeceksin ve cok guclu olacaksin, beni affet askim seni bensiz birakiyorum, seni canimdan cok seviyorum, son bir opucuk ver bana" dedin ve bir elim elinde bir elimle alnini oksarken istedigini yaptim dudaklarin sicakti ve aniden makineden ince bir ses geldi, elin elimden kopuverdi…. Gozlerin yavasca kapandi…. Doktorlar kosup geldiler… oylece orda kaliverdim hareketsiz kaldim, donmustum, sen yoktun artik… doktorlar seni goturduler… artik sen yoktun, yanlizdim.. Ve simdi sensiz gecen ilk sonbahardayim… yurudugumuz yolda kurumus yapraklarin arasinda tek basinayim. Arabadan bana getirdikleri emanetlerimin biri evde digeri parmagimda… yuzugunu yasadigimi surece parmagimdan, gullerini yatagimin yanindan hic ayirmayacagim… mavi kazagini yikadim, temizledim… yastiginin uzerinde duruyor.. Hazan mevisimi, huzun mevsimi… ask mevisimi.. ayrilik mevsimi… Kulagimda bana soyledigin sarkiyla yuruyorum tek basima soz verdigimiz gibi sari yaprakli yolda....
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #584
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Aşkımın TarifiSana nasıl anlatsam bilmiyorum. Ama bildiğim tek ama tek şey seni delicesine çok sevdiğim. Seninle öyle bütünleştim ki ayrılmak değil kopamıyorum senden. Ne seni bırakabiliyorum; ne de kendimi hiçe sayıyorum. Bunların ikisini de yapamıyorum. Çünkü artık düşünemiyorum. Kafama, benliğime o kadar yerleşmişsin ki; seni oradan çıkartmak olanaksız. Belki kendimi küçük düşürüyorum ama sevgide küçük düşme söz konusu olsa bile seve seve senin için her adımı atarım. Seni o kadar çok sevdim ki artık aşkım senden bile öte. Seni sevdiğimi dağlara, taşlara kısacası her yere; bütün kainata haykırmak istiyorum Seni Seviyorum!!

Bu kelime topluluklarını defalarca senin için ama yalnız senin için tekrarlayabilirim. Biliyor musun; seni sevdiğimden beri artık çevremdeki her şey gözüme daha güzel daha hoş ve de daha ümit verici gelmeye başladı çünkü onlar bana seni hatırlatıyor...

Dağlar gibi sende içimde çok büyük tutunulması zor bir yerdesin. Tepeler gibi sende içimde ulaşılması zorsun. Zirveye sadece bir kişi çıkar senin yaşamında; işte o da ben olmak istiyorum zirvede tek ben; BEN VE SEN...

Su gibi berraksın ama içimdekileri de alıp götürüyorsun,yol gibi senin de sonun yok; yani seni sevmenin sonu yok... Bu böyle nereye kadar sürer bilemem tabi. Bunu ben belirleyemem; ama şunu bil ki seninle ölüme bile varım..!

Sensiz geçen bir gün değil bir salise bile düşünemez oldum. Sen benim; benliğim, varlığım, hayatım, geleceğim, çılgınlığım, sevincim, mükemmelim, sevdiceğim kısacası her şeyim her şeyimsin...

Sensiz bir hayatın oksijensiz yaşamdan farkı yoktur. Aldığım nefes içtiğim su yürüdüğüm yol her şeyde sen ve senden izler var.

Seni seviyorum ,Seni seviyorum,Seni seviyorum,Seni seviyorum,Seni seviyorum...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #585
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
caddelerde rüzgar

Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar...Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte, gümüşi bir damla usulca yere düşüyor. Sen sanki, yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "Caddelerde rüzgar, aklımda aşk var." Rüzgar keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon Caddesi'nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem,evimde şiirler okuyarak telefonunu beklesem, telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen yanima, yine "......" desen, ben yine senin gözlerinde sorsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem.Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez.Caddelerde rüzgar,aklımda aşk var. Yalnızım, üşüyorum, özlediğimse çok uzaklarda. Bahçeme melekler yağıyor, hepsi de tanıdık. Senden doğan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan, kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler... Son kez yine seninle gezmiştik
oraları. Sen kimbilir belki de, uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi.
Benimse herşeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş, bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Birde geceleri daha uzun sanki, bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni birseyler yok. Dedim ya her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime, bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın.Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım, dostum, öğretmenim, talebem, sevdiğim. Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni,bağlandım. Sen kimbilir belki de,uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır,üzülmüyorum, içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor. Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde, çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu, sana bakarken içimin titrediğini.Daha pek çok, sırrımı anlatacağım sana.
Gerçi anlatmama gerek yok,sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen kimbilir, belki de uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin simdi. Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme, üzülmüyorum. Biliyorum, ikimizde yoktuk bu
aşk basladığında ve çok iyi biliyorum,sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız.
Dedim ya, beni merak etme. Üzülmüyorum, yalnızca biraz, biraz üşüyorum.......................................
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #586
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ay Gülüm

Kapımızda nöbet tutuyor ölüm

Diyecektim ki; gülüm,
Mevsim hazan mevsimi, mevsim gözyaşı mevsimi... Mevsim ayrılık mevsimi. Tarifsiz bir hüznün sarmalındayız. Anlatılması zor, ifadesi güç. Fikirler tel tel, şehra şehra düşünceler, duygular buruk buruk....
Bir yanı bahardır kıyılarımızın bir yanı cehennem.
Durmadan gözyaşı dökülüyor yüreğimizin üstüne. Acıdan, ayrılıktan haritalar ekleniyor alnımızın çizgilerine...

Sararan yapraklar tutunamıyor artık dallarda gülüm, rüzgar estikçe savrulup gidiyor her biri bir yana. Katar katar turnalar göçüp gidiyor üstümüzden...

Diyecektim ki; gülüm,
mevsim hazan mevsimi, mevsim hüzün mevsimi, har düşmüş bağlara, bahçelere. Yapraklar üşüyor, yapraklar düşüyor dalından. Turna göçü gibi yapraklarında göçü başladı gülüm...

Diyecektim ki; gülüm,
mevsim hazan mevsimi, mevsim kıran mevsimi. Her taraf ölümlerle acılarla dolu. Kan gölüne döndü dünya. Dört bir tarafta barut kokuları geliyor. Her tarafta savaş, kan gözyaşı var. Her tarafta bir kaos sürüyor... Bu yüzden karalar giydik gülüm. Utandık insanlığımızdan.
Bacakları kopan çocukların feryatları doluyor yüreklerimize. Çığlıkları, çocukları ölen anaların. Hiç bu kadar sahipsiz, hiç bu kadar umutsuz, bu kadar çaresiz kalmamıştı yüreğimiz. Kan ve barut kokan ağır bir hava hüküm sürüyor gecelerde Havaya karışan iniltiler feryatlar ağıtlar.

Gerçeklerle hayallerin karıştığı, rüyalar şehri İstanbul da bombalar patlıyor durmadan. Özlemler, hayaller ıstırap veriyor artık... Her ah çekişte içimiz titriyor... Derin bir ah gibi sızlıyor yüreğimiz... Yüreğimiz parça.parça..
Güvercinlerin öldürüldüğü, defnelerin sessizce ağladığı günlerdeyiz gülüm...

Diyecektim ki; gülüm,
Çiçektir çocuklar: Bakım ister, özen, özveri, güven ve sabır ister, açmak için çiçeklerini bahara... Hepsinden önemlisi şefkat, sabır ve sevgi ister... Sulanmak ister sevgi pınarlarıyla ... Tomurcuk tomurcuk açmak için dünyaya çiçeklerini ... Sevgisizlikle solmamak için yaprak yaprak ...

Diyecektim ki; gülüm,
Bahçedir çocuklar:. Tohumdur ekilir, sürer filiz filiz.. Umudu besler bağrında. Emek ister, bakım ister... Büyür, olgunlaşır , sevgi meyvesi verir, karşılık beklenmez... Verdiğini alırsın...

Diyecektim ki; gülüm,
Yüreklerimizi yıllardır sıcak ve hillesiz bir sevgiye kilitleyip, umutla ,özlemle geleceğe dair apak düşler kurduk. Güneşli, aydınlık, güzel günlerin özlemini çektik. Belki biraz yorgun, belki durgun, ama yine de umutlu, yine de mutlu, sevgiyi işleyip mavilere, bütün yollara, dallara, dağlara gül yazdık.
Sevgiyi, umudu, güveni, dostluğu, barışı, özgürlüğü, mutluluğu ve bunların getireceği güzellikleri bekledik ölümüne...

Diyecektim ki; gülüm,
Geleceksin diye bütün yollara gül döktük. Güvercinler uçurduk mavilere.
Sevgiyi,dostluğu, barışı, baharı, sevinci getireceksin diye dağlara, ovalara, denizlere . Bunca çirkinliklerin içinde güzelliği, saflığı, temizliği getireceksin diye kirlenmiş hayatımıza, yıldızlara haber saldık...


Diyecektim ki; gülüm,
Yaşamak güzel... Yaşamak bir çiçek gibi, dört mevsim güzel kokular saçıyor üzerimize... Sevgiyle bakıyor herkes biribirine, sevgiyle sarılıyor... Kinler, düşmanlıklar, kötülükler kafdağının ötesine sürülmüş...

Diyecektim ki; gülüm, gel.
Yorulduk yollarına gül döküp beklemekten. Ey ömrümüzün taze gülü, ey gözleri öksüzümüz, her hazan bir gül getirip yüreğimize bırak ki, sevdamızın ateşiyle yakalım saçlarını yeryüzünün...

Diyecektim ki; gülüm,
Herşeye rağmen yüreğinde bin umut taşıyor çocuklar gelecek baharlara...
Dünyanın dört bir tarafında barış ve umut şarkıları söylüyor... Özgürlük ve mutluluk şarkıları söylüyor çocuklar, diyecektim...

Ama diyemedim, diyemedik gülüm...
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #587
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ansızdık;
Hesapsız bulduk birbirimizi. Aransa bulunmazdı, tesadüftü. Ne sevindik. Zamanı 'zaman' olarak ölçmedik sevincimizin sonrasında. 'Ansız' başlamıştı ya, ansız devam eder giderdi. Zaman da ne? Olmadığımızda başlardı, olduğumuzda biterdi. Ayrılığı sayardık geçen vakitten. Geçmezdi de; zor olsa da sabrederdik zamana. Sadece geçsin diye. Yalanmış saydığımız ayrılık zamanları. Sonu yalan gibi bitti ama bizde yoktu yalan... Gerçek zamanlar gelecekmiş; 'Ayrılık, ayrılık, ayrılık ; zaman, zaman, zaman' olan.
Kaderdik
Alnına aynı yazı yazılmış. Hani kaderimizi biz belirlerdik? Yaptıklarımız kaderdi; yapmadıklarımız 'kader' değil. Daha neleri yapacaktık da; 'işte kaderimiz' diyecektik? Güzelliklere kader dermişiz, varlığımıza...Yokluğumuza 'kötü kader' diyeceğimiz kader yazılmış. Okunsaydı alın yazısı; demezdik. Dert olmayacaktı hiç kaderimizde. Anmamıştık derdi tasayı..
Tutkuyduk;
Olmayacaktı sensiz; olmayacaktı bensiz...Neye tutunacaktık sensiz, bensiz? Gönüller kalamazdı gönülsüz. Kalbim tutkusunu, kalbin tutkusunu kaybetmeyecekti. Anlayamadık... Hayata tutunamamışız birbirimize tutunmaktan. Meğer bir gün, hem de ansızın anlayacakmışız. Tutkuyu yitirmemin ızdırabını ve öylesine kalakalmayı. Tutkusuz...
Işıktık;
Karanlıkta parladığımız. Lantandan farksız, birden bire parlayan... Zor günleri aydınlattık karanlıktan öte. Kimi zaman güneş olduk da; gece olunca aniden ay, yıldız...Biz de fark etmedik geceyi, gündüzü. Işıktık işte. Ne olursa olsundu, zamanın her yerinde aydınlatırdık, ne varsa... Seni ve beni görürdük, gerisi önemsiz. Güneş , ay, yıldızlar -ışıksal - neyi aydınlatacakmış biz varken? Az kalırdı yanımızda. Onlar hep varmış. Görseydik de hazır olsaydık sessizce yaklaşan karanlığa. Onların aydınlığına, ışığına muhtaç kalacağımızı nasıl hissederdik ışığımızda? Göremedik bunları. Görmeyi istemezdik zaten. Karanlığa atar görmezden gelirdik. Bize neydi? Şimdi ise; 'karanlıktan daha koyu karanlık...'
Alışkanlıktık;
Sanki ezeldendir gibi. Yeryüzüne gelmeden önce de hep biz varmışız gibi... Kimseler gelmeden önce alışmışız birbirimize. Öyle sandım; öyle sandın. İyi, kötü; adına her ne denirse artık. Alıştıklarımızın en iyisinden iyiydi, alıştıklarımızın en kötüsünden kötü... Kural yoktu alışmaya, alışılmaya. Çok aradık aşılmanın yerine başka kelime. Bulamayınca; 'defalarca alışmak' kalmıştı bağımlılığın adı. Hani, neye alışmıştık biz? Vazgeçmeyecektik kolay kolay alışkanlığımızdan? Hatta hiç.
Topraktık;
Yaşam kaynağı. Toprak olmadan ne olurdu ki biz olalım? Sağlamca toprağa basıyorduk içimizde taşıdığımız her şeyimizle. Sevgi eksek, o bile büyürdü ekilince. Zaten büyüyeceği kadar büyümüştü sevgi bizde...Topraksız. Biz oyduk zaten. Toprağa; alışkanlığımızı , ışığımızı, tutkumuzu , kaderimizi verdik. Ansızın... Bir gün gelip de 'toprak' dediğimize gerek kalmadan 'hiç' olacağımız? Üzerdi düşüncesi bile. Düşünmedik. 'Hayat' demedim; demedin... 'Hayattık' diyemedik...Unutmuşuz gerçeği. Ama hiçbir zaman; aşk demedik, diyemedik...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
3 Mayıs 2006       Mesaj #588
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme


Şimdiye kadar kazanmış olduklarını, bundan sonra kazanabileceklerini, vazgeçemeyeceklerini, yıllarca koruduklarını, daha yıllarca muhafaza etmek istediklerini...
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Herkesin yaşamak istediği bir kişisel hayatı vardır ve onu yaşayabilmesi için arkada bıraktığı şeyleri düşünmemesi gerekir. Bilmelidir ki o birçok şeyi istediği zaman bütün evren ona yardımcı olur. Herkes yüreğinin sesini dinlemeyi ve yüreğinin diliyle konuşmasını öğrenmek zorundadır.
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Bulduğun ve arkada bıraktığın için seni tedirgin eden aşk önünü kesmesin. Kişisel hayatını gerçekleştirmeni engellemesin. Yeter ki bulduğun ve arkada bıraktığın aşk ''saf madde''den yapılmış olsun. Üzerinden bin yıl geçmiş bile olsa, orada, o biçimde, senin bıraktığın haliyle duruyor olacaktır. Çürümeden, bozulmadan... Ve sen, nasılsa günün birinde oraya döneceksin.
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Korkularını, tedirginliklerini, kafa karışıklıklarını, beni seviyorumlarını, ben onu seviyorumlarını, onunla yaşayabilir miyimlerini...
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
İhanet senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen, yüreğini tanıyacak olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle, en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece kendisinden beklemediğin bir darbe indiremeyecektir kesinlikle, sana.
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Kendi yolunda yürü. Başını dik tut. Kendini yenilmiş hissetme. Kişisel hayatını yaşa. Kahramanı, baş rol oyuncusu sensin. Bu senin öykün. sen sadece yaşa. Yüreğinin sesini dinleyerek, yüreğinin diliyle konuşarak yaşa!

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Mayıs 2006       Mesaj #589
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşk ve Çılgınlık
Uzun zaman önce dünya yaratılmadan , insanlar dünyaya ayak basmadan önce iyi ve kötü huylar ne yapacaklarını bilmez vaziyette dolanıyorlarmış . Bir gün toplanmışlar ve her zamankinden daha fazla canları sıkkın oturuyorken SAFLIK ortaya bir fikir atmış "Neden saklambaç oynamıyoruz ?" ve hepsi bu fikri beğenmiş , hemen çılgın ÇILGINLIK bağırmış "Ben ebe olmak istiyorum !" ve başka hiç kimse ÇILGINLIK'ı arayacak kadar çıldırmadığı için ÇILGINLIK bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış . 1,2,3,...

ÇILGINLIK saydıkça , İYİ HUYLAR'la KÖTÜ HUYLAR saklanacak yer aramışlar . ŞEFKAT Ay'ın boynuzuna asılmış , İHANET çöp yığınının içine girmiş , SEVGİ bulutların arasına kıvrılmış , YALAN bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama gölün dibine saklanmış . TUTKU Dünya'nın merkezine gitmiş , PARA HIRSI bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış ve ÇILGINLIK saymaya devam etmiş , 79, 80, 81, 82, 83...

AŞK dışında bütün İYİ ve KÖTÜ HUYLAR o ana kadar zaten saklanmış , AŞK kararsız olduğu gibi nereye saklanacağını da bilmiyormuş ... Bu bizi şaşırtmamalı , çünkü hepimiz aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz . ÇILGINLIK 95, 96, 97... ye gelmiş ve 100'e vardığı anda AŞK sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış . Ve ÇILGINLIK bağırmış "Önüm , arkam , sağım , solum sobe , geliyorum" .

Arkasına döndüğünde ilk önce TEMBELLİK'i görmüş , o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş . Sonra ŞEFKAT'i Ay'ın boynuzunda görmüş , ve İHANET'i çöplerin arasında , SEVGİ'yi bulutların arasında , YALAN'ı gölün dibinde ve TUTKU'yu Dünya'nın merkezinde ... Hepsini birer birer bulmuş sadece biri hariç ! ÇILGINLIK umutsuzluğa kapılmış , en son saklı kişiyi bulamamış , derken HASET ÇILGINLIK'ın kulağına fısıldamış :

"AŞK'ı bulamıyorsun çünkü o güllerin arasında saklanıyor "

ÇILGINLIK çatal şeklinde tahta bir sopa almış ve güllerin arasına çılgınca saplamış , saplamış , saplamış ... Ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar ... Ve haykırıştan sonra , AŞK elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış . Parmaklarının arasından sicim gibi kan akıyormuş , gözlerinden . ÇILGINLIK , AŞK'ı bulmak için , heyecandan AŞK'ın gözlerini çatal sopa ile kör etmiş ... "Ne yaptım ben ? Ne yaptım ben ?" diye bağırmış "Seni kör ettim , nasıl onarabilirim ?" AŞK cevap vermiş ; "Gözlerimi geri veremezsin ama benim için birşey yapmak istersen benim kılavuzum olabilirsin !"

O günden beri AŞK'ın gözü kördür ve o günden beri ÇILGINLIK da her zaman onun yanındadır ...smilea
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #590
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
9p697475

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar