Arama

Tarım (Ziraat) Nedir?

Güncelleme: 11 Nisan 2016 Gösterim: 35.472 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Nisan 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  tarım.jpg
Gösterim: 1913
Boyut:  13.9 KB
Tarım Nedir?
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar
Ürün almak için toprağı sürüp ekme işi.

İlk zamanlarda insanlar toprakta kendiliğinden yetişen bitkileri toplayarak yiyeceklerini sağlıyorlardı. Zamanla yerleşik duruma geçen insan toplulukları topraktan daha çok yararlanmak için toprağı ekip biçmeye başladılar. Yüzyıllar boyunca insanoğlunun en büyük çabası topraktan daha çok, daha kaliteli ve daha sık ürün alınması oldu. Bütün bu çabaların birleşmesi, ortak deneyimlerin yayılması tarımı ortaya çıkardı.

Zamanla tarımla ilgili teknikler gelişti; sulama sistemleri, verimli tohum yetiştirilmesi ve gübreleme ayrı ayrı kolların, tarıma bağlı dev endüstrilerin doğmasına yol açtı. Tarımın gelişmesi toplum yaşamını da büyük ölçüde etkiledi. Yalnızca kendisine yetecek kadar ürün yetiştiren çiftçilerin yerini, yeni tarım teknikleriyle, gereksindiğinden çok fazla ürün yetiştiren çiftçiler aldı. Böylece çiftçi toplumları zenginleşti.

Tarımın yapıldığı ortam olan toprak, fizik ve kimya bakımından çok karmaşık bir ortamdır. Toprağın bileşimi (kum, kil, kireç, humus), iklimin etkisi (su, hava, sıcaklık, nem), kimyasal ve hayvansal gübrelerin varlığı, mayalanma gibi biyolojik etkenler tarım tekniğini oldukça karmaşık bir hâle sokar. Yüzyıllara dayanan deneyimler belirli yerlerde ve iklimlerde hangi bitkilerin ne oranda verimli olabileceğini ortaya koyarsa da, yukarıda sayılan bütün etkenlerin bilimsel yönden incelenmesi gerek ürün kalitesi ve verimin artırılmasında, gerekse tarıma elverişli olmayan toprakların ıslah edilerek elverişli duruma getirilmesinde önemli rol oynar.

Günümüzde, dünyanın pek çok yerinde tarım hâlâ ilkel yöntemlerle yapılmaktadır: Asya'nın, Afrika'nın pek çok bölgesinde pirinç, pamuk, buğday, mısır, arpa ilkel yöntemlerle yetiştirilmekte, bu yüzden o bölgelerde sık sık kıtlık ve açlık görülmektedir. Kuzey Amerika ile Avrupa'da tarım en yeni teknikler, sun'î gübrelerle desteklenerek yapıldığından birim alandan alınan verim çok yüksek olmaktadır.

Tarımda en önemli adımlar, insan ya da hayvan gücüyle yapılan ekme, biçme, sürme gibi tarımsal işlerin, sanayi devriminden sonra, hızla makineleşerek biçerdöver makineleri, traktör-pulluk gibi motorlu araçlarla yapılmaya başlanması ile toprağın verimini önemli ölçüde artıran sun'î gübrenin kullanılmasıdır. Tarımda sağlanan diğer önemli bir aşama da, eskiden beri büyük bir sorun olan sulama işinin barajlar, artezyen kuyuları vb. ile yapılmaya başlanmasıdır.

Her türlü tarım ürününü incelemek ve toprak verimini artırmak için tarım enstitüleri kurulmuş, değişik iklim koşullarına dayanıklı tohumlar yetiştirilmiş, zararlı böcek ve otlarla mücadele için etkin tarım ilâçları geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Toprağın veriminin ölçülmesinde, topraktaki kimyasal maddelerin kullanılma oranlarının anlaşılmasında ve zararlı böceklerle mücadelede bugün atom enerjisinin ürünleri olan radyoizotoplardan bile yararlanılmaktadır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 11 Nisan 2016 23:51
aleynaa - avatarı
aleynaa
Ziyaretçi
18 Aralık 2008       Mesaj #2
aleynaa - avatarı
Ziyaretçi


Sponsorlu Bağlantılar
Giriş

Tarımsal üretimde kullanılan kimyasalların (ilaç, gübre gibi) olumsuz etkilerinin insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararları artarak kendini hissettirmeye başlamıştır. Tüm bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç ya da mümkün olduğu kadar az kullanılması, bunların yerini aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerinin alması temeline dayanan Ekolojik Tarım Sistemi geliştirilmiştir. FAO ve Avrupa Birliği tarafından konvansiyonel tarıma alternatif olarak da kabul edilen bu üretim şekli değişik ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde “Ekolojik Tarım”, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’da “Biyolojik Tarım”, İngilizce’de “Organik Tarım” Türkiye’de ise "Ekolojik veya Organik Tarım" eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.

Organik Tarımın Amacı

Ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, esas olarak sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımını yasaklaması yanında, organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın muhafazası, bitkinin direncini artırma, doğal düşmanlardan faydalanmayı tavsiye eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını öneren, üretimde sadece miktar artışının değil aynı zamanda ürün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan alternatif bir üretim şeklidir.

Son yıllarda gerek tarımsal ilaçların, gerekse gübrelerin bilinçsizce kullanımı bitkisel üretimde artışın yanında kalitesiz ve insan sağlığını tehdit edecek ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toprağın derinlerine sızan fosfor ve nitrat tatlı su kaynaklarına ulaşmakta bu da insan, evcil hayvan ve yaban hayatı açısından ciddi problemlere yol açmaktadır. Ayrıca kimyasal tarım ilaçları toprakta birikmekte, bitki sağlığını olumsuz yönde etkileyerek ekolojik dengeyi bozmaktadır.

Bu olumsuz koşullar karşısında gelir düzeyi yüksek olan ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede bilinçlenerek örgütlenen üretici ve tüketiciler, doğayı tahrip etmeyen yöntemlerle insanlarda zehirli etki yapmayan tarımsal ürünleri üretmeyi ve tüketmeyi tercih etmişler. Bu amaçla yeni bir üretim tarzı olarak Ekolojik veya Organik Tarım ortaya çıkmıştır.

Bu çerçevede ekolojik tarım hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğadaki dengeyi yeniden kurmaya yönelik, toprağın verimliliğinde devamlılık sağlayan biyolojik mücadele ile hastalık ve zararlıları kontrol altına alarak, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren, sentetik kimyasal gübre ve ilaçların kullanımını yasaklayan, organik ve yeşil gübreleme, ekim nöbeti ve toprak muhafazasını tavsiye eden, her aşaması kontrol altında olan elde edilen ürünün sertifika ile belgelendiği bir üretim şeklidir.

Tanımdan da anlaşıldığı gibi ekolojik tarım bir ürünün ekim veya dikiminden sonra hiçbir uygulama yapılmadan kendi haline terkedilmesi veya eskimiş bir işletmecilik şekline dönüş değildir. Aksine geleceğin ihtiyaçlarına yönelik görüşlere dayanan, dikkat, bilgi ve özveri gerektiren bir tarım şeklidir.


Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarım, eko sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermektedir.

Her türlü sentetik, kimyasal ilaçlar ve gübrelerin kullanımının yasaklanması yanında organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın" muhafazası, bitkinin direncini artırma, parazit ve predatörlerden yararlanmayı tavsiye eden bütün bu üretim tarzında üretimde miktar artışı değil ürünün kalitesinin yükseltilmesini amaçlanmaktadır. Günümüzde sadece organik tarımla toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumak mümkün olmaktadır.

Organik Tarımın Gerekliliği

Çevrenin, doğal kaynakların korunması ve bozulan ekolojik dengenin yeniden tesisi, sürdürülebilir tarım, toprağın yaşatılması, flora ve faunanın korunması biyolojik çeşitliliğin devamı ve kimyasal kirlilik ile zehirli kalıntının da sonlandırılması temel amaç olmuştur. Günümüzde tüm dünyada çevrenin, insan ve toplum sağlığının korunması konusunda ülkelere göre farklı düzeylerde olmakla birlikte büyük gelişmeler meydana gelmiştir.

Bugün konvansiyonel tarımın üretim artışına yönelik aşırı miktarda sentetik ve kimyasal girdi kullanımı sonucu çevre kirliliği önemli boyutlara ulaşmıştır. Tarım yarattığı kirlilik doğal dengenin bozulmasına neden olurken çevre kirliliği ve besin zinciriyle tüm canlılara ulaşabilen hayati tehlikeye de yol açmaktadır.

Doğal dengenin bozulmasına örnek olarak, toprağın erozyona uğraması ile toprak kayıplarındaki nispi artışlar, toprakta organik madde ve humus yokluğu nedeniyle toprak mikroorganizma hayatının tahribi, toprak profilinde A horizonunun kaybı ve mineral toprak profilinin kaybı ve benzeri olayları gösterilebilir. Sürekli monokültür, münavebenin gereği gibi yapılmaması söz konusu ürünlere zarar veren hastalık ve zararlıların aşırı çoğalmalarına neden olmuştur. Mücadele etmek için bilinçli olarak kullanılmayan sentetik kimyasal pestisidler, bazı faydaları ırkların kaybolmasına neden olmuş ve biyolojik mücadele ortamı tahrip edilmiştir. Verimliliği artırmak için toprakların aşırı şekilde sentetik mineral maddelerle gübrelenmesi özellikle çabuk yıkanan azotlu gübrelerin yeraltı sularına kadar ulaşmasıyla, hayvan ve insanlarda nitrat zehirlenmeleri görülmüştür.

Konvensiyonel tarımda ürünün kalitesinin ikinci plana atılması ekonomik üretim yapmak için mekanizasyonun artırılması ve özellikle bilinçsiz uygulamalar, toprağın canlı tabakasını yok etmiştir. Toprakta oluşan sert tabakalar, sıkışmalar yaratarak erozyonu teşvik etmiştir.

Verim artışı sağlanırken, üretimde ekolojik denge bozulmuş, iyi tarım toprakları elden çıkmış ve toprağın canlı kışımın ölmüştür. Topraktan kaybolan bu maddelerin tekrar telafisi çok pahalıya mal olmaya başlamış ve bazen de imkansız hale gelmiştir. Dünya nüfusunun artması ve entansif tarımın yaygınlaştırılması, birim başına düşen verimin ve dolayısı ile üretimin artırılması için sağlanan teşvikler ve aşırı destekler sonucu ve 1970'de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi ile "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan tarımsal üretimin artırılma çabalarının dünyadaki açlık sorununa çözüm olmadığı, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını sürekli bozduğunu gören gelişmiş ülkeler organik tarım, sürdürülebilir tarım ve değişik tarım alternatifleri konusunda çalışmalara başlamışlardır.

Organik Tarımın İlkeleri

Ekolojik tarımda farklı bitkisel ve hayvansal ürünler için farklı üretim yöntemleri mevcut olup bunların ortak ilkeleri şunlardır.

1- Ekolojik üretim yapan tarım işletmelerinde doğal kökenli hammaddeler kullanılarak üretim yapılmalıdır.

2- Ham maddelerin ve diğer işletme girdilerinin çevreyi tehdit eden her türlü etkisi azaltılmalı veya bunlardan tamamen kaçınılmalıdır. Mesela organik tarımda kullanılacak fide-tohum, fidan vs. ilaçsız olmalıdır.

3- Toprağın işletilmesi ve içindeki canlı faaliyetin devamı için nöbetleşe ekim ve organik gübreleme yapılmalıdır. Bunun için çiftlik gübresi ve organik atıklardan oluşan kompost ve yeşil gübre kullanılmalıdır. Ayrıca uygun toprak işleme aletleri kullanılmalı, gereğinden fazla sayıda toprak işlemeden kaçınılmalıdır.

4- Ekolojik ortama uygun dengeli karışımlar yapılarak nöbetleşe ekimde baklagillere ağırlık verilmelidir.

5- Bitki tür ve çeşitlerinin seçiminde üretim yapılacak yerin ekolojik koşulları göz önünde bulundurmalı bu koşullara uygun dayanıklı, tohum, fidan ve hayvan kullanılmalıdır.

6- Zararlılarla mücadelede biyolojik yöntemlere başvurulmalıdır.

7- Hayvansal üretimde ise ağıl ve ahırların usluna uygun olması, beslenme ihtiyacının mümkün olduğu ölçüde işletmeden karşılanması yemlere kimyasal maddeler (antibiyotikler, kilo artırıcı katkı maddeleri vs.) katılmaması gerekir.

8- Yetiştiricilikte yem ihtiyacının karşılanmasında 1 ha alan için 1 büyükbaş hayvan düşünülmelidir.

9- Ekolojik tarımda yeter miktarda ve yüksek kalitede gıda üretmek, maksimum verimden önce gelmelidir.

10- Enerji kaynağı olarak güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi doğal enerji kaynakları olabildiğince tercih edilmelidir.

11- Ekolojik tarım işletmelerinin kazançları, imkanları üreticiyi ve çalışanlarını tatmin etmelidir.

12- Sentetik kimyasal gübreler ve sentetik ilaçlar, depoda kuruyuculuğu artıran ve hasattan sonra olgunlaşmayı teşvik eden sentetik kimyasal maddeler, bitki ve hayvan yetiştirmede kullanılan hormonlar ve büyüme düzenleyici maddelerin ekolojik tarımda kullanımı yasaktır.

13- Ekolojik tarım sentetik ve kimyasalların kullanımını yasakladığından çiftlik gübresi, kanatlı gübresi, çiftlik ve sıvı atıkları, saman, torf, mantar üretim artığı, organik ev artıkları kompostu, hayvansal atıkların işlenmiş ürünleri, deniz yosunları ve yosun ürünleri, talaş, ağaç kabuğu, odun artıkları, tabii fosfat kayaları gübre olarak kullanılabilir.

Bitki koruma açısından ise izin verilen birtakım ilaçların yanında kükürt, bordo bulamacı, Arap sabunu kullanılabilir.


Dünyada ve Türkiye’de Organik Tarım

Ekolojik Tarım Avrupa’da 1910’larda uygulanmaya başlamış, kontrollü üretim ise 1930’lu yıllarda yaygınlaşmıştır. Zaman içerisinde küçük çapta da olsa artan oranda bir gelişme göstermiş ve 1970’li yıllarda ticari anlamda önem arzetmeye başlamıştır. Bu hareket 1972 yılında Almanya’da Uluslararası Ekolojik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFAOM) kurulmasıyla daha düzenli bir hale gelmiştir. IFAOM tüm dünyadaki ekolojik tarım hareketlerini bir çatı altında toplamayı, hareketin gelişimini sağlıklı bir şekilde yönlendirmeyi, gerekli standart ve yönetmelikleri hazırlamayı, tüm gelişmeleri üyelerine ve çiftçilere aktarmayı amaçlamaktadır.

Ekolojik Tarım uygulanan alanlar Avrupa ülkelerindeki tarım alanlarının % 2-3’ü dolayındadır. Bunda tarımsal hareketler üzerinde kuvvetli bir etkiye sahip olan kimyasal endüstrinin etkisi büyüktür. Tüm bunlara karşın ekolojik tarım faaliyetleri her yıl yaklaşık %20-30’luk büyüme hızındadır. 1986 yılında 120.000 hektar olan üretim alanı 1977’de 1,8 milyon hektara ulaşmıştır. Aynı dönemde işletmelerin sayısı da 7.000'den 73.000'e yükselmiştir. Bazı tahminlere göre önümüzdeki 10 yıl içinde dünya ticaret hacminin 11 milyar'dan 100 milyar ABD dolarına yükseleceği kabul edilmektedir. Özellikle AB Ülkelerinde bu konunun önemi anlaşılmış olup; hükümetler düzeyinde ve üniversitelerde büyük gelişmeler görülmektedir.

Türkiye'de Organik Tarım

Dünya ticareti 1970'li yıllarda başlamış olan ekolojik tarımdaki gelişmelere uygun olarak, Avrupa orijinli firmalar Türkiye'deki firmalardan ekolojik ürün talebinde bulunmuş ve böylece 1984-1985 yıllarında ülkemizde ekolojik tarım başlamıştır. Bu yıllarda Türkiye‘nin geleneksel ihraç ürünlerinden kuru İncir ve kuru Üzüm ile Ege bölgesinde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu ürünlere kuru Kayısı, Fındık gibi ürünler de katılarak farklı bölgelerimize yayılmıştır.

İlk yıllarda Avrupa kökenli bazı firmalar kendi ihtiyaçları olan ürünleri anlaşmalı çiftçilerle yetiştirmek ve elde edilen ürünleri Türk ihracatçıları vasıtasıyla kendi ülkelerine ithal edebilmek için Türkiye'de ekolojik üretim projeleri tesis etmişlerdir. İlk yıllardaki bu ekolojik üretim faaliyetlerinin danışmanlık, teftiş ve sertifikasyon gibi vazgeçilmez esasları tamamıyla yabancı kişi ve kuruluşlarca yerine getirilmiştir. 1990'lı yılların başında bu konularda az sayıda da olsa Türk uzmanlar yetişmişler ve yabancı firmaların ülkemizdeki temsilciliğini yapmaya başlamışlardır.

Ekolojik Tarım hareketini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla 1992 yılında Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) kurulmuştur. Aynı yıl içinde İzmir'de yapılan "2. Akdeniz Ülkelerinde Ekolojik Tarım Konferansı", ETO tarafından organize edilmiştir. Bu şekilde ekolojik tarım alanında ülkemizde yeni bir süreç başlamış olup, İzmir bu hareketin merkezi durumuna gelmiştir.

Ekolojik Tarım faaliyetlerinin ülkemizde ilk olarak Ege bölgesinde İzmir'de başlamış olması, ürün işleme tesislerinin büyük kısmının İzmir'de olması ve üretilen ürünlerin büyük kısmının İzmir limanından ihraç edilmesi nedeniyle, organizasyon kuruluşları, kontrol ve sertifikasyon firmaları gibi ekolojik tarım sektörünün hemen tüm kuruluşlarının merkez büroları İzmir'de yer almaktadır.

ETO’ nun da katkılarıyla "Bitkisel ve Hayvansal Tarım Ürünlerinin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik", Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 18 Aralık 1994 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik AB normlarına uygun olarak hazırlanmıştır. Organik ürünlerin dış satımını düzenlemek üzere çalışmalar da devam etmektedir.

Günümüzde yaklaşık 92 değişik üründe, 46.523 bin hektarlık arazi üzerinde 12.275 kadar üretici 168.306 ton ekolojik üretim yapmaktadır. Gümrük mevzuatındaki bazı problemler nedeniyle ekolojik tarım sektörünün dışsatım yoluyla ekonomiye katkısı net olarak bilinmemekle birlikte yıllık 150 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.


Üretim ve Dışsatım

Ülkemizde ekolojik tarımın gelişimini ürün çeşitliliği, üretim alanı ve üretici sayısındaki değişim ortaya koymaktadır. Üretilen ekolojik ürün çeşitlerinin sayısı 1990 yılında 8 iken, 1999 yılında 92'ye ulaşmıştır.1990 yılında 1.037 hektar olan üretim alanı ise 9 yıl içinde 1999 yılında 46.523 hektar; 1.037 adet olan üretici sayısı ise aynı süre içerisinde 12.275 üreticiye ulaşmıştır.

Ülkemizde üretilen ekolojik ürünlerin hemen hemen tamamı ihraç edilmektedir. 1998 verilerine göre:

Tablo 123: İhraç Edilen Ekolojik Ürün Miktarları

Kuru ve kurutulmuş meyveler
Ton
14.307,52
Yaş meyve
Ton
3.172,30
Sebze
Ton
187,60
Tarla bitkileri
Ton
2.684,17
Tıbbi bitkiler
Ton
11,66
Diğerleri
Ton
502,92

olmak üzere toplam 20.872,27 ton ihracat gerçekleştirilmiştir. İhraç ürünlerinden ilk 5 sırada çekirdeksiz kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı, kuru elma ve fındık yer almaktadır. Ürün gruplarının toplam ihracat içindeki oranlarına bakıldığında % 68,5'luk oranla en büyük payın kuru ve kurutulmuş ürünlerde olduğu görülmektedir.


Sözleşmeli Üretim

Ülkemizde üretilen ekolojik ürünler büyük ölçüde yurt dışı pazarlara gönderildiğinden ekolojik ürün üretim miktarı ve çeşitliliği yurt dışından gelen talepler doğrultusunda şekillenmektedir. İhracat organizasyonunun gerekliliğinden dolayı üretimler organizasyon kuruluşları tarafından sözleşmeli olarak çiftçilere yaptırılmaktadır.

Sözleşmeli tarım üreticilere fiyat ve satış garantisi getirerek avantaj sağlamaktadır. Yapılan sözleşmede taraflar üretim ile ilgili koşulları, fiyat ve varsa prim miktarını açıklayarak mahkemeye başvurma hakkı saklı olmak koşulu ili kanuni güvence altına alınmaktadır.

Ekolojik üretimde belirli yasakların olması ve 2-3 yıllık bir geçiş sürecinden sonra ekolojik üretime geçilebilmesi, uzun dönem üretim planlamasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle yapılan araştırmaların yasal geçerliliğinin olması ve taraftarların uyması ekolojik tarımın başarısı için şarttır.


Pazarlama

Ekolojik ürünlerin çok büyük kısmı dış pazara sunulmakta ve bu ürünlerin bir kısmı doğrudan tüketilmekte, bir kısmı ise normal mamul ürünlerin karışımlarında yer almaktadır.

Ekolojik üretim projeleri ve pazarlaması farklı yöntemlerle gerçekleşir

· Üretim projesi ülkede yerleşik bir firma tarafından gerçekleştirilir ve ürünler bu firma tarafından işlenir, paketlenir ve ihraç edilir.
· Üretim projesi yurt dışından yabancı bir kuruluş tarafından kurulur, elde edilen ürünler anlaşmalı yerel firma tarafından fason olarak işlenir ve ürünler proje sahibi firmaya, ya işleyici kuruluş yada ihracat firması tarafından ihraç edilir. Üretim projesi yurt dışından yabancı bir kuruluş tarafından kurulur, elde edilen ürünler yabancı firmanın Türkiye'de tek başına veya ortak olarak kurduğu tesislerde işlenir veya işleyici kuruluş veya ihracatçı firma tarafından proje sahibi firmaya ihraç edilir.

Az sayıdaki uygulamalarda da üreticiler kontrol ve sertifikasyon firması ile doğrudan temas ederek ürünlerini sertifikalandırır ve serbest pazarda satışa sunar.

Kontrol ve sertifikasyon ücretlerinin küçük çiftçiler tarafından üstlenebilecek düzeyde olmaması, teknik bilgi eksikliği ve danışmanlık hizmetlerinin yetersizliği üreticilerin doğrudan sisteme ürün sağlamalarını kısıtlamaktadır.

Avrupa ülkelerinde ekolojik tarımın bu denli hızlı gelişmesinde 2078/92 tarih ve sayılı ortak tarım çerçevesinde alınan kararlar etkili olmuştur. Ekolojik üretim 1988 yılında AB ve EFTA (European Free Trade Association) ülkelerinde 85.337 tarım işletmesi ile 2 milyon hektara ulaşmıştır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yetkilendirilen Organik Tarım Kontrol ve Sertifikasyon kuruluşlarıBCS, CERES, ECOCERT-SA, EKO-TAR, ETKO, ICEA, IMO, ORSER, SKAL 'dır.


Ankara İlinde Organik Tarım

11.07.2002 tarih ve 24812 sayılı resmi gazetede yayımlanan Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına ilişkin yönetmelik doğrultusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından Organik Tarım çalışmaları yürütülmektedir.

Bu yönetmelik; bozulan ekolojik dengeyi yeniden tesis etmek, bitki, hayvan ve insan sağlığını koruyan organik ürünler ve bu ürünlerin üretimi için kullanılacak girdilerin üretimini sağlamak, organik üretimi yurt genelinde yaygınlaştırmak, organik ürünlere talebi artırmak, tüketiciye sağlıklı, kaliteli organik ürünler sunmak, organik ürün ve girdi ithalatını disipline etmek, organik ürün ihracatını geliştirmek amacıyla; bitkisel, hayvansal ve su ürünlerinin ve bu üretimler için kullanılan her türlü girdilerin organik tarım metoduna uygun bir şekilde üretilmesi, işlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması ve taşınması ile yurt içinde ve dışında pazarlanmasındaki her aşamanın kontrolünün yapılması, sertifikalandırılması, denetlenmesi hususlarında uygulanacak esasları belirlemek amacıyla hazırlanmıştır.

Tablo 124: Ankara’da Organik Ürün İşleyen, Depolayan, Ambalajlayan, Taşıyan ve Pazarlayan Firmalar

Firma Adı
Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşu
Adres
Aggroland
IMO
Organik Tarım Gıda İthalat İhracat San. Ve Tic. A.Ş. Sedat Simavi Sok. No: 14 B Blok/34 Çankaya /ANKARA
Harman
IMO
Organik Gıda Üretim Tic. Ltd. Şti. Uğur Mumcu Cad. Kırçiçeği Sok. No: 5/2 ANKARA

Halen Bala ve Beypazarı ilçelerinde Organik Tarım faaliyetleri sürdürülmektedir.


Giriş

Tarımsal üretimde kullanılan kimyasalların (ilaç, gübre gibi) olumsuz etkilerinin insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararları artarak kendini hissettirmeye başlamıştır. Tüm bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç ya da mümkün olduğu kadar az kullanılması, bunların yerini aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerinin alması temeline dayanan Ekolojik Tarım Sistemi geliştirilmiştir. FAO ve Avrupa Birliği tarafından konvansiyonel tarıma alternatif olarak da kabul edilen bu üretim şekli değişik ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde “Ekolojik Tarım”, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’da “Biyolojik Tarım”, İngilizce’de “Organik Tarım” Türkiye’de ise "Ekolojik veya Organik Tarım" eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.



Organik Tarımın Amacı


Ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, esas olarak sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımını yasaklaması yanında, organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın muhafazası, bitkinin direncini artırma, doğal düşmanlardan faydalanmayı tavsiye eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını öneren, üretimde sadece miktar artışının değil aynı zamanda ürün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan alternatif bir üretim şeklidir.

Son yıllarda gerek tarımsal ilaçların, gerekse gübrelerin bilinçsizce kullanımı bitkisel üretimde artışın yanında kalitesiz ve insan sağlığını tehdit edecek ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toprağın derinlerine sızan fosfor ve nitrat tatlı su kaynaklarına ulaşmakta bu da insan, evcil hayvan ve yaban hayatı açısından ciddi problemlere yol açmaktadır. Ayrıca kimyasal tarım ilaçları toprakta birikmekte, bitki sağlığını olumsuz yönde etkileyerek ekolojik dengeyi bozmaktadır.

Bu olumsuz koşullar karşısında gelir düzeyi yüksek olan ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede bilinçlenerek örgütlenen üretici ve tüketiciler, doğayı tahrip etmeyen yöntemlerle insanlarda zehirli etki yapmayan tarımsal ürünleri üretmeyi ve tüketmeyi tercih etmişler. Bu amaçla yeni bir üretim tarzı olarak Ekolojik veya Organik Tarım ortaya çıkmıştır.

Bu çerçevede ekolojik tarım hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğadaki dengeyi yeniden kurmaya yönelik, toprağın verimliliğinde devamlılık sağlayan biyolojik mücadele ile hastalık ve zararlıları kontrol altına alarak, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren, sentetik kimyasal gübre ve ilaçların kullanımını yasaklayan, organik ve yeşil gübreleme, ekim nöbeti ve toprak muhafazasını tavsiye eden, her aşaması kontrol altında olan elde edilen ürünün sertifika ile belgelendiği bir üretim şeklidir.

Tanımdan da anlaşıldığı gibi ekolojik tarım bir ürünün ekim veya dikiminden sonra hiçbir uygulama yapılmadan kendi haline terkedilmesi veya eskimiş bir işletmecilik şekline dönüş değildir. Aksine geleceğin ihtiyaçlarına yönelik görüşlere dayanan, dikkat, bilgi ve özveri gerektiren bir tarım şeklidir.


Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarım, eko sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermektedir.

Her türlü sentetik, kimyasal ilaçlar ve gübrelerin kullanımının yasaklanması yanında organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın" muhafazası, bitkinin direncini artırma, parazit ve predatörlerden yararlanmayı tavsiye eden bütün bu üretim tarzında üretimde miktar artışı değil ürünün kalitesinin yükseltilmesini amaçlanmaktadır. Günümüzde sadece organik tarımla toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumak mümkün olmaktadır.


Organik Tarımın Gerekliliği


Çevrenin, doğal kaynakların korunması ve bozulan ekolojik dengenin yeniden tesisi, sürdürülebilir tarım, toprağın yaşatılması, flora ve faunanın korunması biyolojik çeşitliliğin devamı ve kimyasal kirlilik ile zehirli kalıntının da sonlandırılması temel amaç olmuştur. Günümüzde tüm dünyada çevrenin, insan ve toplum sağlığının korunması konusunda ülkelere göre farklı düzeylerde olmakla birlikte büyük gelişmeler meydana gelmiştir.

Bugün konvansiyonel tarımın üretim artışına yönelik aşırı miktarda sentetik ve kimyasal girdi kullanımı sonucu çevre kirliliği önemli boyutlara ulaşmıştır. Tarım yarattığı kirlilik doğal dengenin bozulmasına neden olurken çevre kirliliği ve besin zinciriyle tüm canlılara ulaşabilen hayati tehlikeye de yol açmaktadır.

Doğal dengenin bozulmasına örnek olarak, toprağın erozyona uğraması ile toprak kayıplarındaki nispi artışlar, toprakta organik madde ve humus yokluğu nedeniyle toprak mikroorganizma hayatının tahribi, toprak profilinde A horizonunun kaybı ve mineral toprak profilinin kaybı ve benzeri olayları gösterilebilir. Sürekli monokültür, münavebenin gereği gibi yapılmaması söz konusu ürünlere zarar veren hastalık ve zararlıların aşırı çoğalmalarına neden olmuştur. Mücadele etmek için bilinçli olarak kullanılmayan sentetik kimyasal pestisidler, bazı faydaları ırkların kaybolmasına neden olmuş ve biyolojik mücadele ortamı tahrip edilmiştir. Verimliliği artırmak için toprakların aşırı şekilde sentetik mineral maddelerle gübrelenmesi özellikle çabuk yıkanan azotlu gübrelerin yeraltı sularına kadar ulaşmasıyla, hayvan ve insanlarda nitrat zehirlenmeleri görülmüştür.

Konvensiyonel tarımda ürünün kalitesinin ikinci plana atılması ekonomik üretim yapmak için mekanizasyonun artırılması ve özellikle bilinçsiz uygulamalar, toprağın canlı tabakasını yok etmiştir. Toprakta oluşan sert tabakalar, sıkışmalar yaratarak erozyonu teşvik etmiştir.

Verim artışı sağlanırken, üretimde ekolojik denge bozulmuş, iyi tarım toprakları elden çıkmış ve toprağın canlı kışımın ölmüştür. Topraktan kaybolan bu maddelerin tekrar telafisi çok pahalıya mal olmaya başlamış ve bazen de imkansız hale gelmiştir. Dünya nüfusunun artması ve entansif tarımın yaygınlaştırılması, birim başına düşen verimin ve dolayısı ile üretimin artırılması için sağlanan teşvikler ve aşırı destekler sonucu ve 1970'de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi ile "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan tarımsal üretimin artırılma çabalarının dünyadaki açlık sorununa çözüm olmadığı, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını sürekli bozduğunu gören gelişmiş ülkeler organik tarım, sürdürülebilir tarım ve değişik tarım alternatifleri konusunda çalışmalara başlamışlardır.

Organik Tarımın İlkeleri


Ekolojik tarımda farklı bitkisel ve hayvansal ürünler için farklı üretim yöntemleri mevcut olup bunların ortak ilkeleri şunlardır.

1- Ekolojik üretim yapan tarım işletmelerinde doğal kökenli hammaddeler kullanılarak üretim yapılmalıdır.

2- Ham maddelerin ve diğer işletme girdilerinin çevreyi tehdit eden her türlü etkisi azaltılmalı veya bunlardan tamamen kaçınılmalıdır. Mesela organik tarımda kullanılacak fide-tohum, fidan vs. ilaçsız olmalıdır.

3- Toprağın işletilmesi ve içindeki canlı faaliyetin devamı için nöbetleşe ekim ve organik gübreleme yapılmalıdır. Bunun için çiftlik gübresi ve organik atıklardan oluşan kompost ve yeşil gübre kullanılmalıdır. Ayrıca uygun toprak işleme aletleri kullanılmalı, gereğinden fazla sayıda toprak işlemeden kaçınılmalıdır.

4- Ekolojik ortama uygun dengeli karışımlar yapılarak nöbetleşe ekimde baklagillere ağırlık verilmelidir.

5- Bitki tür ve çeşitlerinin seçiminde üretim yapılacak yerin ekolojik koşulları göz önünde bulundurmalı bu koşullara uygun dayanıklı, tohum, fidan ve hayvan kullanılmalıdır.

6- Zararlılarla mücadelede biyolojik yöntemlere başvurulmalıdır.

7- Hayvansal üretimde ise ağıl ve ahırların usluna uygun olması, beslenme ihtiyacının mümkün olduğu ölçüde işletmeden karşılanması yemlere kimyasal maddeler (antibiyotikler, kilo artırıcı katkı maddeleri vs.) katılmaması gerekir.

8- Yetiştiricilikte yem ihtiyacının karşılanmasında 1 ha alan için 1 büyükbaş hayvan düşünülmelidir.

9- Ekolojik tarımda yeter miktarda ve yüksek kalitede gıda üretmek, maksimum verimden önce gelmelidir.

10- Enerji kaynağı olarak güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi doğal enerji kaynakları olabildiğince tercih edilmelidir.

11- Ekolojik tarım işletmelerinin kazançları, imkanları üreticiyi ve çalışanlarını tatmin etmelidir.

12- Sentetik kimyasal gübreler ve sentetik ilaçlar, depoda kuruyuculuğu artıran ve hasattan sonra olgunlaşmayı teşvik eden sentetik kimyasal maddeler, bitki ve hayvan yetiştirmede kullanılan hormonlar ve büyüme düzenleyici maddelerin ekolojik tarımda kullanımı yasaktır.

13- Ekolojik tarım sentetik ve kimyasalların kullanımını yasakladığından çiftlik gübresi, kanatlı gübresi, çiftlik ve sıvı atıkları, saman, torf, mantar üretim artığı, organik ev artıkları kompostu, hayvansal atıkların işlenmiş ürünleri, deniz yosunları ve yosun ürünleri, talaş, ağaç kabuğu, odun artıkları, tabii fosfat kayaları gübre olarak kullanılabilir.

Bitki koruma açısından ise izin verilen birtakım ilaçların yanında kükürt, bordo bulamacı, Arap sabunu kullanılabilir.



Dünyada ve Türkiye’de Organik Tarım


Ekolojik Tarım Avrupa’da 1910’larda uygulanmaya başlamış, kontrollü üretim ise 1930’lu yıllarda yaygınlaşmıştır. Zaman içerisinde küçük çapta da olsa artan oranda bir gelişme göstermiş ve 1970’li yıllarda ticari anlamda önem arzetmeye başlamıştır. Bu hareket 1972 yılında Almanya’da Uluslararası Ekolojik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFAOM) kurulmasıyla daha düzenli bir hale gelmiştir. IFAOM tüm dünyadaki ekolojik tarım hareketlerini bir çatı altında toplamayı, hareketin gelişimini sağlıklı bir şekilde yönlendirmeyi, gerekli standart ve yönetmelikleri hazırlamayı, tüm gelişmeleri üyelerine ve çiftçilere aktarmayı amaçlamaktadır.

Ekolojik Tarım uygulanan alanlar Avrupa ülkelerindeki tarım alanlarının % 2-3’ü dolayındadır. Bunda tarımsal hareketler üzerinde kuvvetli bir etkiye sahip olan kimyasal endüstrinin etkisi büyüktür. Tüm bunlara karşın ekolojik tarım faaliyetleri her yıl yaklaşık %20-30’luk büyüme hızındadır. 1986 yılında 120.000 hektar olan üretim alanı 1977’de 1,8 milyon hektara ulaşmıştır. Aynı dönemde işletmelerin sayısı da 7.000'den 73.000'e yükselmiştir. Bazı tahminlere göre önümüzdeki 10 yıl içinde dünya ticaret hacminin 11 milyar'dan 100 milyar ABD dolarına yükseleceği kabul edilmektedir. Özellikle AB Ülkelerinde bu konunun önemi anlaşılmış olup; hükümetler düzeyinde ve üniversitelerde büyük gelişmeler görülmektedir.



Türkiye'de Organik Tarım


Dünya ticareti 1970'li yıllarda başlamış olan ekolojik tarımdaki gelişmelere uygun olarak, Avrupa orijinli firmalar Türkiye'deki firmalardan ekolojik ürün talebinde bulunmuş ve böylece 1984-1985 yıllarında ülkemizde ekolojik tarım başlamıştır. Bu yıllarda Türkiye‘nin geleneksel ihraç ürünlerinden kuru İncir ve kuru Üzüm ile Ege bölgesinde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu ürünlere kuru Kayısı, Fındık gibi ürünler de katılarak farklı bölgelerimize yayılmıştır.

İlk yıllarda Avrupa kökenli bazı firmalar kendi ihtiyaçları olan ürünleri anlaşmalı çiftçilerle yetiştirmek ve elde edilen ürünleri Türk ihracatçıları vasıtasıyla kendi ülkelerine ithal edebilmek için Türkiye'de ekolojik üretim projeleri tesis etmişlerdir. İlk yıllardaki bu ekolojik üretim faaliyetlerinin danışmanlık, teftiş ve sertifikasyon gibi vazgeçilmez esasları tamamıyla yabancı kişi ve kuruluşlarca yerine getirilmiştir. 1990'lı yılların başında bu konularda az sayıda da olsa Türk uzmanlar yetişmişler ve yabancı firmaların ülkemizdeki temsilciliğini yapmaya başlamışlardır.

Ekolojik Tarım hareketini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla 1992 yılında Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) kurulmuştur. Aynı yıl içinde İzmir'de yapılan "2. Akdeniz Ülkelerinde Ekolojik Tarım Konferansı", ETO tarafından organize edilmiştir. Bu şekilde ekolojik tarım alanında ülkemizde yeni bir süreç başlamış olup, İzmir bu hareketin merkezi durumuna gelmiştir.

Ekolojik Tarım faaliyetlerinin ülkemizde ilk olarak Ege bölgesinde İzmir'de başlamış olması, ürün işleme tesislerinin büyük kısmının İzmir'de olması ve üretilen ürünlerin büyük kısmının İzmir limanından ihraç edilmesi nedeniyle, organizasyon kuruluşları, kontrol ve sertifikasyon firmaları gibi ekolojik tarım sektörünün hemen tüm kuruluşlarının merkez büroları İzmir'de yer almaktadır.

ETO’ nun da katkılarıyla "Bitkisel ve Hayvansal Tarım Ürünlerinin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik", Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 18 Aralık 1994 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik AB normlarına uygun olarak hazırlanmıştır. Organik ürünlerin dış satımını düzenlemek üzere çalışmalar da devam etmektedir.

Günümüzde yaklaşık 92 değişik üründe, 46.523 bin hektarlık arazi üzerinde 12.275 kadar üretici 168.306 ton ekolojik üretim yapmaktadır. Gümrük mevzuatındaki bazı problemler nedeniyle ekolojik tarım sektörünün dışsatım yoluyla ekonomiye katkısı net olarak bilinmemekle birlikte yıllık 150 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.



Üretim ve Dışsatım


Ülkemizde ekolojik tarımın gelişimini ürün çeşitliliği, üretim alanı ve üretici sayısındaki değişim ortaya koymaktadır. Üretilen ekolojik ürün çeşitlerinin sayısı 1990 yılında 8 iken, 1999 yılında 92'ye ulaşmıştır.1990 yılında 1.037 hektar olan üretim alanı ise 9 yıl içinde 1999 yılında 46.523 hektar; 1.037 adet olan üretici sayısı ise aynı süre içerisinde 12.275 üreticiye ulaşmıştır.

Ülkemizde üretilen ekolojik ürünlerin hemen hemen tamamı ihraç edilmektedir. 1998 verilerine göre:

Tablo 123: İhraç Edilen Ekolojik Ürün Miktarları

Kuru ve kurutulmuş meyveler
Ton
14.307,52
Yaş meyve
Ton
3.172,30
Sebze
Ton
187,60
Tarla bitkileri
Ton
2.684,17
Tıbbi bitkiler
Ton
11,66
Diğerleri
Ton
502,92


olmak üzere toplam 20.872,27 ton ihracat gerçekleştirilmiştir. İhraç ürünlerinden ilk 5 sırada çekirdeksiz kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı, kuru elma ve fındık yer almaktadır. Ürün gruplarının toplam ihracat içindeki oranlarına bakıldığında % 68,5'luk oranla en büyük payın kuru ve kurutulmuş ürünlerde olduğu görülmektedir.



Sözleşmeli Üretim


Ülkemizde üretilen ekolojik ürünler büyük ölçüde yurt dışı pazarlara gönderildiğinden ekolojik ürün üretim miktarı ve çeşitliliği yurt dışından gelen talepler doğrultusunda şekillenmektedir. İhracat organizasyonunun gerekliliğinden dolayı üretimler organizasyon kuruluşları tarafından sözleşmeli olarak çiftçilere yaptırılmaktadır.

Sözleşmeli tarım üreticilere fiyat ve satış garantisi getirerek avantaj sağlamaktadır. Yapılan sözleşmede taraflar üretim ile ilgili koşulları, fiyat ve varsa prim miktarını açıklayarak mahkemeye başvurma hakkı saklı olmak koşulu ili kanuni güvence altına alınmaktadır.

Ekolojik üretimde belirli yasakların olması ve 2-3 yıllık bir geçiş sürecinden sonra ekolojik üretime geçilebilmesi, uzun dönem üretim planlamasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle yapılan araştırmaların yasal geçerliliğinin olması ve taraftarların uyması ekolojik tarımın başarısı için şarttır.


Pazarlama


Ekolojik ürünlerin çok büyük kısmı dış pazara sunulmakta ve bu ürünlerin bir kısmı doğrudan tüketilmekte, bir kısmı ise normal mamul ürünlerin karışımlarında yer almaktadır.

Ekolojik üretim projeleri ve pazarlaması farklı yöntemlerle gerçekleşir

· Üretim projesi ülkede yerleşik bir firma tarafından gerçekleştirilir ve ürünler bu firma tarafından işlenir, paketlenir ve ihraç edilir.
· Üretim projesi yurt dışından yabancı bir kuruluş tarafından kurulur, elde edilen ürünler anlaşmalı yerel firma tarafından fason olarak işlenir ve ürünler proje sahibi firmaya, ya işleyici kuruluş yada ihracat firması tarafından ihraç edilir. Üretim projesi yurt dışından yabancı bir kuruluş tarafından kurulur, elde edilen ürünler yabancı firmanın Türkiye'de tek başına veya ortak olarak kurduğu tesislerde işlenir veya işleyici kuruluş veya ihracatçı firma tarafından proje sahibi firmaya ihraç edilir.

Az sayıdaki uygulamalarda da üreticiler kontrol ve sertifikasyon firması ile doğrudan temas ederek ürünlerini sertifikalandırır ve serbest pazarda satışa sunar.

Kontrol ve sertifikasyon ücretlerinin küçük çiftçiler tarafından üstlenebilecek düzeyde olmaması, teknik bilgi eksikliği ve danışmanlık hizmetlerinin yetersizliği üreticilerin doğrudan sisteme ürün sağlamalarını kısıtlamaktadır.

Avrupa ülkelerinde ekolojik tarımın bu denli hızlı gelişmesinde 2078/92 tarih ve sayılı ortak tarım çerçevesinde alınan kararlar etkili olmuştur. Ekolojik üretim 1988 yılında AB ve EFTA (European Free Trade Association) ülkelerinde 85.337 tarım işletmesi ile 2 milyon hektara ulaşmıştır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yetkilendirilen Organik Tarım Kontrol ve Sertifikasyon kuruluşlarıBCS, CERES, ECOCERT-SA, EKO-TAR, ETKO, ICEA, IMO, ORSER, SKAL 'dır.



Ankara İlinde Organik Tarım


11.07.2002 tarih ve 24812 sayılı resmi gazetede yayımlanan Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına ilişkin yönetmelik doğrultusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından Organik Tarım çalışmaları yürütülmektedir.

Bu yönetmelik; bozulan ekolojik dengeyi yeniden tesis etmek, bitki, hayvan ve insan sağlığını koruyan organik ürünler ve bu ürünlerin üretimi için kullanılacak girdilerin üretimini sağlamak, organik üretimi yurt genelinde yaygınlaştırmak, organik ürünlere talebi artırmak, tüketiciye sağlıklı, kaliteli organik ürünler sunmak, organik ürün ve girdi ithalatını disipline etmek, organik ürün ihracatını geliştirmek amacıyla; bitkisel, hayvansal ve su ürünlerinin ve bu üretimler için kullanılan her türlü girdilerin organik tarım metoduna uygun bir şekilde üretilmesi, işlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması ve taşınması ile yurt içinde ve dışında pazarlanmasındaki her aşamanın kontrolünün yapılması, sertifikalandırılması, denetlenmesi hususlarında uygulanacak esasları belirlemek amacıyla hazırlanmıştır.

Tablo 124: Ankara’da Organik Ürün İşleyen, Depolayan, Ambalajlayan, Taşıyan ve Pazarlayan Firmalar


Firma Adı


Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşu


Adres

Aggroland
IMO
Organik Tarım Gıda İthalat İhracat San. Ve Tic. A.Ş. Sedat Simavi Sok. No: 14 B Blok/34 Çankaya /ANKARA
Harman
IMO
Organik Gıda Üretim Tic. Ltd. Şti. Uğur Mumcu Cad. Kırçiçeği Sok. No: 5/2 ANKARA

Halen Bala ve Beypazarı ilçelerinde Organik Tarım faaliyetleri sürdürülmektedir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen _KleopatrA_; 21 Şubat 2010 13:14 Sebep: yazı boyutu ve başlıklar
kaganksk35 - avatarı
kaganksk35
Ziyaretçi
11 Ocak 2012       Mesaj #3
kaganksk35 - avatarı
Ziyaretçi
İnsanların toprağı işleyerek, ekme ve dikme yoluyla çeşitli kültür bitkileri yetiştirmesi ve onlardan ürün elde etmesine tarım denir.

Türkiye Topraklarından Yaralanma Oranları
Topraklarımızdan faydalanma oranı daha çok iklim ve yer şekilleri özelliklerine bağlıdır Ülkemizde yüksek dağlık kesimler geniş alan kaplar Dik yamaçlar çoktur Buralarda topraktan faydalanma çok kısıtlıdır Buna göre ülkemiz arazisinin % 36 ‘sı ekili-dikili alan, % 32’si çayır ve otlak, % 26 ‘sı orman ve % 6’sı diğer alanlar (yerleşim birimleri , tarıma elverişsiz çıplak kayalıklar gibi) dır

Not: Tarımdaki makinalaşmanın etkisiyle çayır ve otlakların alanı daralırken, tarım alanlarımız genişlemektedir

Bölge Yüzölçümüne Göre Ekili Dikili Alanların Oranları
1 Marmara Bölgesi: %30
2 İç Anadolu Bölgesi: %27
3 Ege Bölgesi: %24
4 GDoğu Anadolu Bölgesi: %20
5 Akdeniz Bölgesi: %18
6 Karadeniz Bölgesi: %16

Tarım Nedir ve Tarım Tarihi Hakkında Detaylı Bilgi
Tarım veya ziraat, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, bu ürünlerin uygun koşullarda muhafazası, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanmasını ele alan bilim dalıdır. Diğer bir ifade ile, insan besini olabilecek ve ekonomik değeri olan her türlü tarımsal-hayvansal ürünün bakım, besleme, yetiştirme, koruma ve mekanizasyon faaliyetlerinin tamamı ile durgun sularda veya özel alanlarda yapılan balıkçılık faaliyetlerinin tümüdür.

Bu bilim dalı bilimsel bilginin yanı sıra özel yetenek ve önsezi gerektirir. Uygulamalı bir bilim dalı olup, amacı insanların yararına ekonomik değerler elde etmektir.

Tarım, iki temel üretim dalından oluşur. Bunlar bitkisel üretim ve hayvansal üretimdir. Bu iki temel tarımsal üretim dalı ve hatta tanımları arasındaki tek ayrım, kullandıkları materyalin birinde bitki ötekinde ise hayvan materyali oluşudur.

Tartım Genel
Tarım, insanlığın toplu hayata geçişinde büyük bir rol üstlendi. Taş Devri süresince bulunan avcı-toplayıcı toplulukların, yerini tarımla uğraşan halklara bırakması, toplumları ve devletleri ortaya çıkardı.[4] Sanayi Devrimi'ne kadar tarım, insanlığın büyük çoğunluğunun temel geçim kaynağı oldu. Ancak günümüzde de tarımda gözle görülür gelişmeler ve teknolojinin getirdiği etkiler bulunmaktadır. Özellikle 20. yüzyıl boyunca tarımda önemli değişiklikler yaşanmıştır. Haber-Bosch işlemine göre, amonyum nitrat karıştırılan tezek sayesinde, ilk yapay gübreler elde edildi. Tarımda işgücünü düşüren makineleşme sayesinde tarımda işçi sayısında azalmalar gözlendi. Üretimin artmasına karşılık işsizlik arttı.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Kansas'ta 2001 yılında çekilen bir uydu görüntüsü. Resimde parsellenmiş tarım alanları gözlenmektedir.Bunlara karşılık, günümüzde en çok yetiştirilen tarım ürünleri arasında pirinç, mısır ve buğday yer almaktadır. Ayrıca dünyadaki çoğu hükûmet de aynı doğrultuda kaliteli gıda için tarıma yatırım yapmaktadır. Tarıma yapılan yatırımlardan en büyük payı, buğday, mısır, pirinç, soya ve süt almaktadır. Ancak buna karşılık gelişmiş ülkelerde yapılan yatırımların büyük çoğunluğu etkisiz ve çevre düşmanı olmaktadır. Özellikle tarımdaki makineleşme ve yapay gübre kullanımı, çevreye büyük zararlar vermekte ve su kirliliği başta olmak üzere önemli sorunlara yol açmaktadır. Yine 21. yüzyılda çevre sorunlarının ve küresel ısınma başta olmak üzere anormal doğa olaylarının gündeme gelmesiyle beraber, tarımda makineleşme ve yapay gübre kullanımı düşürülmüştür.

Tarımdaki çevre zararlarına alternatif olarak geliştirilen ve ilk defa 20. yüzyıl başlarında Sir Albert Howard tarafından tartışılan organik tarım ise tüm bunlara karşı temiz ve sağlıklıdır. Organik tarım, günümüzde dünya çapında ilgi görse de pahalı olması nedeniyle sadece üst sınıf kişilerce elde edilebilmektedir. Yine bu tür tarımın dünyadaki en büyük destekçisi Avrupa Birliği'dir. Bu birlik tarafından 1991 yılında organik tarım adıyla literatüre eklenen uygulama, 2005'te CAP adlı kuruluşun kurulmasıyla beraber sürat kazanmıştır. Organik gıdanın savaştığı baş yöntemler arasında hormonlu gıda üretimi yer almaktadır.

2007 yılının sonlarında dünyadaki ekonomik dalgalanmalar sürecinde tahıl ürünleri başta olmak üzere birçok tarım ürününde fiyat katlanmaları gözlendi.Gelecekte, fiyatların çok daha katlanması nedeniyle, Afrika ve birçok 3. dünya ülkesinde gıda savaşlarının baş göstermesi beklenmektedir. Birleşmiş Milletler'e göre, 2025 yılına gelindiğinde Afrika sadece nüfusunun %25'ini besleyebilecektir.

Tarımsal Uygulamalar
Arpa ekimi yapılan bir tarla.Günümüz dünyasında, tarım iki farklı temel amaç için kullanılmaktadır. Bunlardan ilki, sadece ailesini besleyebilmek için üretim yapan insanlardan oluşan grup, ikincisi ise ticari amaçla tarım yapan insanlardan ve kurumlardan oluşan gruptur. Endüstriyel tarımda, amaç ticaret olduğundan para sahası geniştir ve gübreleme, tohumlama, bakım, sulama gibi olanaklar geniştir. Aynı şekilde endüstriyel tarımda geniş tarım alanları mevcuttur. 20. yüzyılda özellikle tarımsal kimyadaki gelişmeler, üretimi katladığı gibi, insan gücü oranını da düşürmüştür. Ancak bu, hem sağlıksız gıda üretimine, hem de işsizliğe neden olmaktadır.

Tarımda görülen haşaratlara karşı kullanılan ilaçlar, bu haşaratların zararlarını büyük ölçüde engellese de, buna kaşılık bu ilaçlar doğal dengeyi bozmakta ve çevreye zarar vermektedir. Tüm bu zararlara karşılık, tarımda kullanılan traktör gibi araçlar, üretimi arttırmakta ve daha çok insan için besin olanağı sağlamaktadır. Özellikle ilkel tarım aletlerinin yerini modern tarım ve sulama birimlerine bıraktığı 1900'ler boyunca tarımda ivmeli bir artış gözlenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'nde yer alan Ulusal Mühendislik Akademisi'ne göre, tarımdaki makineleşme, dünyanın yaşadığı 20 devrimden biridir. Yine 1999 verilerine göre, günümüz teknolojisi sayesinde, tek bir çiftçi, 130'dan fazla insanı beslemektedir.

21. yüzyıl teknolojisi sayesinde, günümüzde tarımda çeşitlilik, gen çaprazlaması sayesinde artmakta ve birkaç verimli soy birleştirilerek ortaya çok daha verimli yeni bir soy çıkarılabilmektedir. Bu da tarımsal üretimin artmasının altında yer alan etmenlerden biri olarak kabul edilmektedir.

Tarımın Tarihi
Tarımın geçmişi günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanmaktadır. İlk tarım örneklerinin ardından, zamanla birçok toplumun arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak tüm dünyada yaygınlaştı. Tarım sayesinde insanlık toplu yaşama geçti ve günümüzdeki devletler oluştu. Gübreleme, ekme-biçme gibi tarımsal yöntemler her ne kadar eski olsa da, son yüzyılda büyük bir ivme gösterdi.

Antik çağlardaki örnekler
Antik çağlarda, Bereketli Hilal ve çevresinde ilk örneklerine rastlanan tarım, öncesinde toplayıcılık ve avcılık ile geçinen toplumları yerleşik yaşama geçirdi. Aynı dönemlerde Çin ve diğer Asya ülkelerinde de başka yöntemlerle uygulanmaya başlayan tarım, zamanla Nil Nehri ve çevresinde yoğun olarak uygulanmaya başlandı. Tarihte, en eski tarımsal veriler, Anadolu'da Abu Hurerya adlı yerleşimde M.Ö. 13500 yılından kalma tarımsal aletlerden edildi. Yine yakın dönemlere ait, Levant ve İran'daki Zagros Dağları çevresinde tarımsal faaliyetlerin izine rastlandı. Yine Bereketli Hilal üzerindeki alanda, kimi yerlerde darı, arpa, tahıl, acı bakla, keten, buğday gibi tarımsal kalıntılara rastlandı.

Çoğu teoreme göre ilk tarım, insanların vahşi doğadan topladığı bitkisel besinlerini ve tohumlarını mağara önlerine düşürmesiyle başlar. Bu süreçte insanlar tüm gün yiyecek aramaktansa bitkileri toprağa ekerek devamlı olarak yerleşik halde besin elde edebileceğini farketti. Bu keşif tüm toplumlarca farklı dönemlerde bulundu. Öncelikle Anadolu ve Orta Doğu'da rastlanan tarımsal etkinlikler, toplumsal etkileşimler aracılığıyla dünyaya yayıldı. Tarımı daha erken keşfeden toplumlar daha önce yerleşik yaşama geçti ve günümüz uygarlıkları oluştu.

Hindistan'da M.Ö. 7000'lerde rastlanılan tarım, yaklaşık 2000 yıl sonra da diğer Asya ülkelerinde görüldü. Yine bu dönemlerde Nil Nehri çevresinde tarımsal yapılara rastlanmaktadır. Mısır ve çevresindeki önemli su kaynakları ve ılıman iklimin mevcut olması tarımın burada daha üretken olmasını sağladı. Yine aynı dönemlerde Mısırlılar Nil'in taşma dönemlerini hesapladı ve ürünlerinin telef olmaması için çeşitli matematiksel formüller ve geometrik hesaplamalara başvurdu. Tarım bu bağlamda günümüz bilim ve teknolojisine farklı yollar aracılığıyla etki bıraktı.

Mezopotamya'da ise Şatt-ül-Arap ve Basra Körfezi çevresinde uygulanan tarımsal faaliyetler, ilk kez Sümerler tarafından yapıldı. M.Ö. 5000'lere denk gelen bu süreç, zamanla diğer Mezopotamya uygarlıklarına yayıldı. Yapılan araştırmalarda Fırat ve Dicle nehirleri arasında ahır hayvanlarının kemiklerine rastlandı. Bu da, bölgede hayvancılığın da yer edinmiş olduğunu göstermektedir. Aynı dönemde Amerika kıtasındaki yerliler de basamaklı teraslar aracılığıyla And Dağları başta olmak üzere tarımsal faaliyetlere başladı. Güney Amerika'nın Büyük Okyanus kıyılarında yapılan kazılarda, tütün, patates, fasulye, biber, domates, balkabağı gibi tarımsal ürünlerin kalıntılarına rastlandı.

Yine Antik Yunanistan ve Antik Roma dönemlerinde de tarımsal faaliyetler göze çarpmaktadır. Zeytin, pamuk, mısır gibi Akdeniz bitkilerini yetiştiren Yunanlılar, buna karşılık toprakların azlığı ve fakirliği nedeniyle bu alanda çok ileri gidemedi. Romalılar ise tahıl ürünleriyle ticaret yapmaya başladı.

Orta çağlardaki örnekler
Orta Çağ'da İslam dünyası oldukça ileri düzeyde bir uygarlığa sahipti. Bu doğrultuda Orta Doğu ve çevresinde tarımsal faaliyetler ve hayvancılık çok büyük ilerlemeler kaydetti. Hidrolik ve Hidrostatik teknikleriyle çalışan pompalara imza atan Araplar, bu sistemlerle üretimde artış gözledi. Yine su değirmenleri aracılığıyla suyu rahatça taşıyabilen Müslüman çiftçiler, bu sayede sulamadaki kuraklığın önüne geçti. Bu dönemde pamuk, turunçgil, meyve, kayısı, safran, enginar, şeker pancarı gibi tarımsal ürünler yetiştirildi. Yine Araplar, İspanya'da Emevi Devleti'nin yer aldığı dönemde, Avrupa'ya limon, badem, incir, portakal, pamuk ve muz gibi ılıman tarım ürünlerini getirdi. Aynı dönemlerde Çin'de sabanın kullanılması tarımsal alanda Asya'daki önemli değişikliklerdendir.

Yine Kavimler Göçü sonrasında Batı Avrupa'da Roma egemenliğinin sona ermesiyle beraber; bu alanlardaki nüfus hızla arttı. Bu insanların beslenmesi için de daha çok toprağın işlenmesi gerekliydi. Bu süreçte, ormanlar ve bataklıklar, tarıma elverişli arazi durumuna getirildi. Bu geniş toprakları sürebilmek içinse ağır sabanlar taşıyan öküzler kullanıldı. Zaman geçtikçe 8-10 öküz kullanılarak işlenmesi zor killi topraklar da işlenmeye başladı. Romalılar bu dönemde bir yıl tahıl ekip, ertesi yıl da bu alanları bekleterek (nadasa bırakarak) pratik bir ekim nöbeti uyguladı. Bu dönemde, Avrupa'daki halklar zamanla yulaf, çavdar ve arpa ekmeyi öğrendi. Böylece, bir yıl kış, öbür yıl bahar döneminde yapılan ekimler, üçüncü yıl ise nadasa bırakılıyordu. Ancak bu yöntem de verimsiz kumlu topraklara uygun değildi.

800 yılı ve sonrasında Avrupa'da açık tarla sistemi uygulandı. Bu yönteme göre her çiftçi dar ve uzun tarlalara bölünen topraklarında çeşitli tarım ürünü yetiştiriyordu. Bu tür tarlalar genelde eğimli yamaçlara kurulmuştu. Bu da fazla suyun derin hendekten aşağı boşalmasını sağlıyordu. Açık tarla sistemi sayesinde her çiftçi kendi tarlasını işler ve ailesini geçindirirdi. Ancak gübreleme ve tarla sürme gibi işler iş bölümüyle paylaşılırdı. Bu sistem Avrupa'da 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. Orta Çağ'da tarımdaki hemen hemen her işlem el aletleriyle yapılıyordu. Bu da verimi çok daha düşürüyor, ürünlerin hasat zamanının geç kalması neticesinde ürünlerin bir bölümü ziyan oluyordu.

14. yüzyılda Avrupa'da yaşanan veba salgınları yüzünden Avrupa'da birçok insan hayatını kaybetti. Yine bu dönemde çıkan Yüzyıl Savaşları yüzünden Avrupa genelinde nüfus hızla azaldı. Tarımsal olayların bu olaylar yüzünden asgari seviyeye düşmesiyle halklar kendini yeterince besleyemedi. Sonrasında başta İngiltere olmak üzere tarlalar çevrildi ve bu çevrili tarlalarda ticari ekim yapılmaya başlandı. Bu üretim sonucunda Avrupa kentlerinde tarımsal pazarlar kuruldu. Bu da, kentlerde yaşayan ve tarımsal ürünlere rahatça erişebilen insanlar için büyük kolaylık oldu. Bu süreçte kentlerin nüfusunda belirgin ivmeli artışlar gözlendi.

Tarımda çağdaşlaşma
Tüm tarih çağlarında, geniş tarımsal üretimin önünde büyük engeller mevcuttu. Bunlardan ilki tarımsal bitkiler için sağlanması zorunlu olan besinlerdi. İnsanlar bunun önüne geçmek için hayvan dışkılarını gübre olarak kullandı; topraklarını nadasa bıraktı ve her yıl farklı bir bitki ekti. 18. yüzyılda İngiltere başta olmak üzere batı dünyasında büyük bir devrim yaşandı. Şalgam ve üçgül ekiminin başlamasıyla toprakların nadasa bırakılma zorunluluğu ortadan kalktı. Şalgam; hayvansal üretimde hayvanların kış yiyeceği olarak önemli bir yer tuttu. Şalgam sayesinde hem hayvansal üretim arttı; hem de daha çok hayvan beslenebildi. Yine hayvanların sayısında görülen artışla beraber hayvansal gübrelerde ivmeli bir artış gözlendi.

Endonezya'da hayvan gücünden yararlanılan tarımsal üretim.Bir başka önemli gelişme de, Norfolk'ta yaşayan İngiliz çiftçiler Vikont Charles Townshend ve Thomas William Coke'un geliştirmiş olduğu dörtlü ekim nöbeti sistemiydi. Bu yöntemle ardışık olarak buğday, şalgam, arpa ve üçgül dikiliyordu ve nadasa gerek kalmıyordu. Yine bu dönemde kaliteli hayvanlar, diğer türlerin arasından seçilebildi. Townshend ve Coke, bu sayede verimli türler elde etti ve sonrasında Norfolk'un verimsiz kumlu toprağına kil ve tebeşir ekleyerek verimi arttırdı. Buna karşılık Avrupa'da bu süreç daha yavaş işledi. Fransız ve Alman çiftçiler uzun süre tüm dünyada olduğu gibi geleneksel ekim-biçimden vazgeçmedi.

Tüm bunları başka gelişmeler izledi. İlk defa dökme demir, sabanlarda silindirlerde ve tırmıklarda kullanıldı. Farklı toprak ve gübre türlerinin tarımdaki verimi arttırdığı anlaşıldı. 1840'ta Alman kimyacı Justus von Liebig, potasyum, fosfor ve azotun bitkilerin gelişiminde önemli bir yer tuttuğunu tespit etti. Yine İngiltere'de John Lawes ve Henry Gilbert, fosfat bakımından zengin kayaları sülfürik asit ile tepkimeye sokarak yapay gübre elde etti. Bu, günümüz yapay gübre kullanımının başlangıcıdır. Yine 1843'te kil akaçlama boruları bulundu ve sonraki yıllar boyunca büyük tarlalar ucuz ve basit yöntemlerle akaçlandı. Tüm bunlar, tarımda yeni bir dönemi açtı. Artık tüm dünyada ortaklaşa yapılan tarım faaliyetleri, pazarlarda satılmak üzere ekonomik bir gelir olmaya başladı.

Buna karşılık Avrupa'nın bazı ülkelerinde gidişat daha farklı biçimlendi. Özellikle Fransa'da soylular, kendi toprakları yerine saray çevresinde yaşamaya başlayınca, zamanla topraklar köylülerin tekeline geçti. 1789'a gelindiğinde Fransa topraklarının %40'ı köylülerin elindeydi. Tarımdaki bu gelişmeler toplumsal yaşamı da kökten değiştirmeye başladı. Tüm dünyada tarımda görülen gelişmeler, özellikle Avrupa'daki kırsal sistemi değiştirdi.

Günümüzde tarım
Günümüzde tarım, büyük oranda ticari amaçlarla yapılmaktır.[29] Özellikle ulaşımdaki kolaylıklar, tarım ürünlerini çok uzaktaki yerleşimlere bile hem ucuz hem de hızlı bir şekilde taşınmasını sağlamaktadır. 19. yüzyılın sona ermesinden önce Amerika'dan Avrupa'ya tahıl, süt ürünleri ve tuzlu et götürülmekteydi. Saklama ve soğutma yöntemleri geliştikçe, Avrupa birçok ülkeyle tarımsal ticaret yapmaya başladı. I. Dünya Savaşı sıralarında ulaşım güçleşince, dünyanın dört bir yanındaki çiftçiler, ürünlerini pahalı olarak Avrupa'ya sattı. Avrupa bu dönemden sonra Amerika ile büyük rekabete girdi. Ancak başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkeleri tarımsal alanda yeteri ilerlemeyi gösteremeyince mandıra ve süt üretimine gitti. Bu alanda besili evcil hayvanlarını çaprazlayan bilim adamları verimli üretim sağladı. Özellikle Danimarka ve Hollanda'nın dış dünyaya süt ürünleri satması, Avrupa'yı bu alanda öne geçirdi. Ancak yine II. Dünya Savaşı, bu rekabete bir darbe daha vurdu. Avrupa'da üretim çok geriledi ve Avrupa ile ilişkili ülkeler uzun süre kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Bilimsel gelişmeler sayesinde, tarımsal faaliyetler çok farklı coğrafyalarda ve koşullarda yapılabilmektedir. Bitki ve hayvanların genlerinde yapılan değişiklikler sayesinde belli türlerin karşı karşıya olduğu hastalık riskleriyle savaşılabilmektedir. Buna ek olarak başvurulan tarımsal ilaçlamalar, her ne kadar verimi arttırsa da, doğaya ve ekin kalitesine zarar vermektedir. Ayrıca hayvanlara hormon verilerek daha kısa sürede daha çok et ve süt vermesi sağlanmaktadır. Bu yöntem ekinlerde de kullanılmakta ve bitkisel ürünlerin daha bol üretilmesini sağlamaktadır. Bununla beraber et ve süt üretiminde, hayvanlar küçük koğuşlarda aşırı beslenerek ve gün ışığına çıkarılmayarak verim arttırıcı etki oluşturulmaktadır. Ancak bunlar da yine ürün kalitesini düşürmekte ve doğallığı azaltmaktadır. Özellikle gelişmiş aşılama teknikleri, hayvan ve bitki türlerinin karşı karşıya olduğu hastalık riskleriyle savaşmaktadır. Ayrıca çoğu batılı toplum başta olmak üzere organik tarıma dönüş dikkat çekmektedir.

Tarım ve Üretim
Dünya üzerinde yapılan tarım ve tarımsal verim, coğrafyadan coğrafyaya değişiklikler göstermektedir. Bunun en önemli sebebi iklim koşulları, farklı tarım politikaları, farklı sulama teknikleri ve gübreleme teknikleridir.Az gelişmiş birçok ülkede tarım ve hayvancılık yapılan çiftlikler çok küçüktür ve nadiren ticari amaçla kullanılır. Bu ülkelerdeki çiftçiler hemen hemen her zaman tarla sürmek için öküz veya diğer büyükbaş hayvanların gücünden yararlanır. Aynı şekilde gübreleme sadece hayvan dışkılarıyla yapılan gübrelemeyle sınırlıdır. Yine dünya üstündeki tarım alanların yarısı bu şekildedir.Elde edilen ürünlerin tamamına yakını, çiftçiler ve ailelerince tüketilir ve depolanır. Geriye kalanlar ise satılır. Bu tür tarlalara geçimlik tarım; üretime de geçimlik tarım üretimi denir. Aynı şekilde hayvancılıkta üretilen büyük veya küçükbaş hayvanlar doğada gelişigüzel beslendiklerinden verim çok daha düşüktür.

Tarım üretiminde artış sağlayan tarlalar
Dünya üzerindeki birçok yerde coğrafi koşullar ve iklim tarımsal üretime uygun değildir. Bu yerlerde ekim alanları devamlı olarak değiştirilerek verimdeki düşüş önlenir. Bu uygulamaya da dönüşümlü tarım denilmektedir. Bu tip uygulamaların yapıldığı en bilindik yerler tropik kuşaktaki ülkelerdir. Bu ülkelerde ormanlar tahrip edilir ve tarlalar açılır. Kesilen ağaçlar ve ormanın taban katmanı tamamen yakılır ve küller gübre olarak kullanılır. Sonrasında toprağın verimi çok düşük seviyeye gelene kadar tarımsal faaliyetlere devam edilir. Verim çok azaldığında da yeni ormanlar tahrip edilir. Eski tarım alanı da birkaç yıl boyunca terkedilir. Eski alan tekrar doğal düzenine kavuşunca; bu eski alana tekrar dönülür. Bu sayede tarımsal süreç devam eder. Bu uygulama ilkel yöntemlerle yapıldığı sürece çevreye kalıcı zararlar vermez. Ancak büyük şirketler ve kurumlarca açılan teknolojik dönüşümlü tarım; genelde çevreye kalıcı hasarlar verir.

Afrika ve Asya'da ise göçebe hayvancılık görülür. Bu nedenle bu kıtalardaki çoğu halk ekim-biçim ile uğraşmaz. Hayvanların beslenmesi için gereken ot ve bitkiler hayvanların sadece bir bölgede durmasıyla yenilenmez. Bu sebeple çoğu kabile göçebe olarak hayvanlarını farklı alanlarda otlatırlar. Ancak bu da uzun vadede bitkisel yenilenmeyi yavaşlatır. Kuzey Afrika'daki inek ve develer; Orta Asya'daki yaklar bu şekilde beslenmektedir. Bu şekilde yaşayan insanlar, tamamen hayvanlarına bağlıdır. Yaşamlarını hayvanlarıyla sürdürmektedir. Eski Türk devletleri de aynı şekilde göçebe hayvancılıkla uğraşmıştır.

Öte yandan çoğu sömürgeci batılı devlet; günümüzde azgelişmiş ülke topraklarındaki verimli tarım alanlarında, çok düşük fiyatlara çiftçi çalıştırır ve yine çok düşük fiyata batılı devletlere satar. Bu sömürgeci tarım dışında çoğu gelişmekte olan ülkede de ticari tarım gözlenmektedir. Çoğu ülke kendi coğrafyasına özgü tarımsal ürünleri yetiştirerek hem iç pazara hem de dış pazara satar.

Hayvancılıkz
Hayvancılık, et, süt, yumurta, deri ve yün gibi ürünler elde etmek için hayvan yetiştirmeye verilen addır. Hayvancılıkta, hayvanların kullanıldığı en büyük üretim alanı et üretimi için yapılan üretimdir. Eski ve ilkel hayvancılıkta birçok bölgede hayvanlar çitlerle çevrilmemiş bölgelerde yetişmekteydi. Bu durum zamanla toplu yaşama geçiş ile beraber yerini dar ve belirlenmiş alanda yapılan hayvancılığa bıraktı. Tüm bitki örtüleri içinde en büyük hayvan üretimine sahip olan alanlar yeşilliklere sahip alanlardır. Bunu, çalılık ve dağlık alanlar izler.

Sığır yetiştiriciliği
Tarihte sığır yetiştiriciliği çok eskilere dayanmaktadır. Geniş bozkırlara ve ovalara sahip ülkelerde, tarih boyunca çit çevirmeksizin sığır yetiştiriciliği yapılmıştır. Zaman ve koşullar değiştikçe açık sığır yetiştiriciliği, yerini çiftliklere bıraktı. Günümüzde et yetiştiriciliği yapılırken kimi zamanlarda sığırlar, tahıl çiftçilerine yavruyken verilir ve burada beslenen sığırlar besili halde satışa sunulur. Bu yöntemle yetiştirilen sığırların etleri daha körpe ve lezzetli olmaktadır.

Mandıracılık
Bir ineği sağan çiftçi sığır yetiştiriciliğinden farklı olarak, daha çok süt üreten sığırların beslenmesine dayanan bir tür hayvancılık alanıdır. Süt sığırları genel olarak et sığırlarından daha dayanıksızdır ve sürekli soğuğa karşı korunmak zorundadır. Süt üretimi yapılan hayvanlardan verimli ve düzenli süt alabilmek için hayvan sürekli sağılmalıdır. Bu tür sığırlar beslenirken taze ot balyaları ve taze yemler kullanılmaktadır. Bir süt ineği yılda 4 ton kadar silolanmış ot, 900 kg kadar da tahıl yer. Bu doğrultuda mandıracılık genel hatlarıyla sulak ve verimli topraklara sahip ülkelere mahsus bir hayvancılık alanıdır.

Koyun yetiştiriciliği
Koyunlar, etinin yanında yününden ve sütünden yararlanılabilen bir hayvan türüdür. Koyunların evcilleştirilmesinden sonraki süreçte farklı koyun türleri çaprazlanarak farklı alanda verim sağlayabilen koyun soyları elde edilmiştir. Tropik bölgelerde, koyunlar daha çok derisi için yetiştirilir. Ilıman ülkelerde ise koyunların peynirinden yararlanılır. Yine yünü ve etiyle ünlü melez koyun soyları ılıman iklimde yetişir. Dünyada koyun yetiştiriciliğinde lider ülke Avustralya'dır. Bunu Rusya, Çin, Yeni Zelanda, Türkiye, Hindistan ve Birleşik Krallık gibi ülkeler izler.

Koyun yetiştiriciliğindeki en zahmetli işlerden birisi, koyunların ilkbahardaki kuzulama dönemleridir. Bu dönemde yine koyunlar yünleri alınmak üzere kırkılır. Koyunlar çoğu zaman uzun süreler boyunca çoban gözetiminde otlamaya çıkarılır. Bu otlama dönemleri çoğunlukla yine ilkbahar dönemleridir.

Domuz yetiştiriciliği
Domuz eti, İslam ülkeleri dışında tüketilen bir tür besindir. Dünyanın en büyük domuz üreticisi olan Çin Halk Cumhuriyeti, bu domuzların büyük kısmını dışa satar. Aynı şekilde Avrupa ve Kuzey Amerika'da da yaygın bir üretim olan domuz yetiştiriciliği, diğer hayvancılık dallarına göre daha ucuza mâl olmaktadır. Bunun nedeni domuzların ihtiyaç duyduğu ilginin makinelerle sağlanabilmesidir. İslam dininde tüketimi haram olarak sayılan domuz eti, hızlı ürediğinden ve zahmetsiz yetiştiğinden batılı devletlerde ucuz ve bol bir protein kaynağıdır.

Tavukçuluk
Tavukçuluk, et veya yumurta üretimi için yapılan bir hayvancılık alanıdır. Tavuklardan elde edilen et, beyaz ettir. Hangi amaçla yetiştiriliyorsa, o alanda verimi olan tavuklar kullanılır. Yumurta için en verimli soylardan olan Leghorn soyu tavuklar, et için en verimli soylardan olan Cornish ve Beyaz Plymouth çok yetiştirilen tavuklardır. Günümüzde birçok kümeste tavuk yetiştirilirken makineleşme ileri seviyededir. Bilimsel yöntemler uygulanarak günümüzde fazla miktarda beyaz et ve yumurta üretimi yapılabilmektedir. Tavukçuluk sadece tavuğu değil; ördek, kaz, hindi, bıldırcın gibi diğer evcil kuşların yetiştirilmesini de kapsar.

Çevresel etki

Dış giderler

Tarım, geniş kitlelere ulaşırken böcek ilaçları, su, aşılar gibi birçok maddi desteğe ihtiyaç duymaktadır. 2000 yılı verilerince göre Birleşik Krallık'ta 1996 yılında 2342 sterlinlik dış tarım giderleri tespit edildi. Bu da her hektar için 208 sterlin (yaklaşık 645.5 TL) anlamına gelmektedir. 2005 yılı araştırmalarına göre aynı tutarlar Amerika Birleşik Devletleri'nde 5 ilâ 16 milyar dolar arasında olduğunu gösterdi. Bu da hektar başına $30 ilâ $96 (yaklaşık 49 ilâ 159 TL) anlamına gelmektedir. Aynı ülkede hayvancılık giderleri de 714 milyon dolar tutmaktadır.Her iki araştırmaya bakıldığında tarımsal koruma giderlerin kendi içinde giderilmesi yönünde çalışmalar yapılması gerektiğini bildirmektedir.

Alan dönüşümü ve İndirim
Yonca tarlasını süren bir traktörVerim amaçlı toprak kullanımından oluşturulan alan dönüşümü, insanların dünya ekosisteminin değiştirmesinin en ağır örneği; bu alan dönüşümü biyolojik çeşitliliğin kaybını hızlandırıyor. İnsanlardan kaynaklanan alan dönüşümünün toplamı %39-%50 arası değişiyor. Dünya alanların, özellikle tarım alanların %24'ünde alan dönüşümü oluşarak ekosistemin uzun vadeli kullanım imkânları ve verimliliği azalıyor. UN Fao raporu, alan dönüşümünün en sert etkeni arazi amanejmanı olduğunu ve 1.5 milyon insan alan dönüşümüne katkıda bulunduğunu belirtiyor. Alan dönüşümü, ormanların tahrip edilmesi, çölleşme, taoprak aşınması, mineral tükenmesi veya asitlenme ve tuzlanma gibi toprağın kimyasal açıdan değişmesidir.

Aşırı yosunlaşma
Aşırı yosunlaşma, tatlı su kaynkalarında rastlanan besinlerin ve organik maddelerin yarattığı bir çevre sorunudur. Bir su kaynağında aşırı kimyasal atık varsa ve oksijen miktarı düşükse, bu alanda aşırı yosunlaşma gözlemlenir. Bu durum toplu balık ölümlerine, biyoçeşitliliğin hızla azalmasına ve suyun kullanımı karşılayamayacak kadar kirlenmesine neden olmaktadır. Tüm bunlar biyolojik dengede azotun ve fosforun doğada dolaşım hızını yavaşlatır ve doğal dengede tahribatlara neden olur.

Böcek ilaçları
Böcek ilaçlarının kullanım oranı 1950'lerden günümüze artarak yıllık 2.5 milyon tona erişmiştir. Dünya Sağlık Örgütü 1992'de yaptığı bir araştırma, her yıl dünyada 3 milyon zehirlenme vakasının yaşandığını ve 220,000 ölümün gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Böcek ilaçları, haşaratların ve kımıl zararlılarının sayısında azaltma yapmak için geliştirilen kimyasal maddelerdir. Yeni haşaratların üremesiyle dünya üzerinde yeni böcek ilacı türleri geliştirilmektedir.Alternatif bir tartışmaya göre, tarımda böcek ilaçları insanlar ve çevre açısından yararlı kimyasallardır. Nitekim dünyadaki büyük kıtlıkların önüne geçmede böck ilaçlarının etkisi azımsanamamaktadır.[48][49] Ancak çoğu yoruma göre doğa ile gıda gereksiniminin arasındaki bağın kaçınılmaz değildir.[50] Ayrıca böcek ilaçlarınının sadece ekin döngüsü gibi tarımsal yöntemleri yenilediği belirtilmektedir.

İklim değişimi
İklim değişimleri, sıcaklık ve nemdeki değişiklikler dolayısıyla tarımsal ürünlere etki etmektedir.Tarımsal faaliyetler, küresel ısınmanın etkilerini hafifletebileceği gibi, yanlış kullanımda durumu daha da ağırlaştırabilmektedir. Atmosfere salınan CO2 gazının büyük kısmı toprak altında çürüyen organik atıkların yaydığı metan gazından kaynaklanmaktadır. Yine metan gazının en fazla yayıldığı alanlar olan nemli topraklar; çeltik gibi sulak tarım ürünlerinin yetiştirilmesinin bir sonucudur. Üstelik ıslak veya havasız toprakta azot oluşur. Bu azottan oluşan sera gazı nitrik oksit havaya yayılır. Kullanımda değişiklik yapılarak sera gazların yayılması azaltılabilinir ve toprak, atmosferden CO2 ayırmak için kullanılabilinir.

Tarım ve petrol
2005 yılı tarım verileri1940'lardan beri tarım verimi, petrokimyasal böcek ilaçlarından, gübrelerden ve zamanla oluşan makinalaşmadan arttı. 1950 ve 1984 yılları arası tarımda bütün dünyada gelişen Green Revolution (Türkçede: Yeşil devrim) olarak adlandırılmış makinalaşmadan dünya tahıl verimi %250 arttı. Bu gelişmenin sonucu olarak dünya nüfusu son 50 yılda ikiye katlandı. Ancak her bir enerji ünitesi, üretimin artmasıyla doğru orantılı olarak arttı. Ekim-biçim için ayrı, taşıma için ayrı, satış için ayrı enerji kaynakları gerekti. Ancak bu durum petrol yandaşı tarım üretici grupları tarafından tartışılmaktadır. Bu geniş enerji gereksinimlerinin büyük bir bölümü fosil yakıtlardan sağlanmaktadır. Bunun sebebi; günümüz çağdaş tarımının petrokimya ve mekanikleşmeye olan güvenidir.

Çağdaş veya sanayileşmiş tarım daima petrole şu iki alanda bağımlıdır;

1.toprağın işlenmesi
2.ürünlerin taşınması

Bu da ürünlerin ulaştığı her bir insan başına yaklaşık 400 galon (yaklaşık 1514 litre) petrole karşılık gelmektedir. Bu da dünyada kullanılan petrolün %17'sine eşittir.Petrol ve doğal gaz yine gübrelemenin ana basamaklarını oluşturmaktadır. Ayrıca gıdaların satıştan önceki tüm işleme basamaklarında petrol ürünlerinden elde edilen enerji kullanılmaktadır. Bir kahvaltılık gevreğin üretimi için yarım galon (1.8 litre) petrol harcanmaktadır. Dünyanın dört bir yanında üretilen tarım ürünleri sadece bir noktaya ulaşmak için ortalama 1,500 mil yol katetmektedir.

Petrol ve ürünlerinde görülen herhangi bir azalma, dünyadaki gıda trafiğini büyük bir ivmeyle azaltacaktır. Tüketicilerin bu konuda bilinçlenmesi, yakıt için organik tarıma ve başka sürdürülebilir tarıma ilgi artmasının önemli sebeplerindendir. Modern organik tarım yöntemlerini kullanan çiftçiler, verimlerinin geleneksel tarımın fosil yakıtlı suni gübre ve böcek ilacı kullanılmayan yöntemlerine göre aynı çoklukta olduğunu belirttiler. Monokültür tarım tekniklerinden petrola dayanan teknoloji sayesinde zarar görmüş olan verimlerin toprakta tekrar yenilenmesi zaman alacaktır.

Birleşik Devletlerin yakıta olan bağımlılığı ve besin maddelere olan ihtiyacının karşılanmasının tehlikeli olabilmesi tüketiciyi bilinçlendirme hareketine yol açtı. Tüketici besin maddelerin oluşunun bütün adımlarını izleyerek bilinçlendirildi. Besinin oluşunun adımlarını Leopold Center for Sustainable Agriculture "...besinin yetiştiği yerden tüketicinin satın aldığı yere kadar yolculuğu" olarak tanımladı. Leopold Center 'nın bilim insanları yaptıkları bir araştırmada yörede yetişen besini ve uzak mesafede yetişen besini karşılaştırdığında , yörede yetişen besinin yolunun son hedefe kadar ortalama 44.6 mil, gemiyle getirilen besinin yolunun ise ortalama 1,546 mil olduğunu hesaplamışlardır.

Besinin geldiği mesafeye önem vermekle yerel besin yetişimini destekleyen tüketiciler kendilerine "locavore" diyorlar; besinin organik olmasına önem vermeden yerel besin yetişim sistemine geri dönüşü savunuyorlar. Locavore'lar, gemilerin fosil yakıtlara olan bağımlılıklarından, Kaliforniya'dan gemiyle New York'a getirilen organik marulların sürdürülebilinen bir besin kaynağı olmadığı görüşündeler. "Locavore" hareketiyle birlikte yakıta dayanan tarıma bağlılığa toplumda ve belediye bahçeliğinde ilgi arttı.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen _Yağmur_; 22 Şubat 2012 13:37 Sebep: Sayfa düzeni
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
22 Şubat 2012       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
EKOLOJİK TARIM SÖZLÜĞÜ

Ekolojik Tarım: üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Ekolojik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Tüm bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç ya da mümkün olduğu kadar az kullanılması, bunların yerini aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerinin alması temeline dayanan Ekolojik Tarım Sistemi geliştirilmiştir. FAO ve Avrupa Birliği tarafından konvansiyonel tarıma alternatif olarak da kabul edilen bu üretim şekli değişik ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde “Ekolojik Tarım”, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’da “Biyolojik Tarım”, İngilizce’de “Organik Tarım” Türkiye’de ise "Ekolojik veya Organik Tarım" eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.

Uluslararası Ekolojik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFAOM):
1972 yılında kurulan IFOAM (International Federation of Organic Agriculture Movements) Uluslar arası Organik tarım Hareketleri Federasyonu'nun organizasyonu altında toplanmışlardır.IFOAM'in kuruluşunun temel felsefesi organik tarım hareketinin ihtiyaç duyduğu hizmetlerin uluslar arası tek bir organizasyon altında birleşmesinde yatmakla birlikte, yenilemeyen doğal kaynakların kullanımını minimuma indiren gıda üretim metotlarının kullanılması yoluyla organik tarımı geliştirmektir. IFOAM, tüm dünyada ekolojik üretime ilişkin kuralları ilk olarak tanımlayan ve yazıya döken kuruluştur.

Sözleşmeli Üretim: Ülkemizde üretilen ekolojik ürünler büyük ölçüde yurt dışı pazarlara gönderildiğinden ekolojik ürün üretim miktarı ve çeşitliliği yurt dışından gelen talepler doğrultusunda şekillenmektedir. İhracat organizasyonunun gerekliliğinden dolayı üretimler organizasyon kuruluşları tarafından sözleşmeli olarak çiftçilere yaptırılmaktadır. Sözleşmeli tarım üreticilere fiyat ve satış garantisi getirerek avantaj sağlamaktadır. Yapılan sözleşmede taraflar üretim ile ilgili koşulları, fiyat ve varsa prim miktarını açıklayarak mahkemeye başvurma hakkı saklı olmak koşulu ili kanuni güvence altına alınmaktadır.

Sertifikalı Ürün: Ekimden hasada kadar geçen sürede, sertifika vermeye yetkili bağımsız bir kuruluşça, önceden sıkı bir şekilde tespit edilmiş üniform standardlara göre kontrol altında üretimi sağlanmış ürün demektir.

Konvansiyonel Tarım Metodu: Organik tarım metodu dışındaki tüm geleneksel metotlardır.

Toksite: Kimyasal maddelerin vücutta zarar verebilme potansiyeli diye tanımlanabilir.

Toksik Madde: Canlı organizmaya (insan ve sıcak kanlı hayvanlara) ağız, solunum, deri ve enfeksiyon yolu ile girdiğinde normal fizyolojik ve biyokimyasal mekanizmaları bozan veya fazla miktarda canlının ölümüne sebep olan kimyasal maddelerdir.

Kalıntı (Rezidü-Bakiye) : Kullanılan ilacın belirli süre sonra kullanıldığı yüzeyde (ortamda) kalan miktarıdır. Özellikle insan ve çevre sağlığı bakımından önemli olup, ppm ile ifade edilir.

Biyoteknik Mücadele:
Ormanlarda bilhassa kabuk böceklerine karşı kullanılan bir metottur. Bu mücadelede FEROMON denilen karşı cinsin kokusunu yayan düzeneklerle böceğin erkek veya dişisinin bir yere çekilerek imhası sağlanır ve dolayısıyla böceğin üremesi kontrol altına alınır. Feromonlar ülkemizde üretilmediği ve pahalı olduğu için çok bilinçli kullanılması gerekir.

Biyolojik İnsektisitler İle Mücadele:
Tabiatta böceklerin hastalanmasına ve ölümlerine sebep olan birçok bakteri, mantar, virüs ve mikroorganizma mevcuttur. Bu mücadelede bu canlılardan yararlanılır. Zararlı böcek dışında diğer canlılara ve bitkilere zararı olmadığı için tercih edilmesi gereken doğayı koruyucu bir metottur.

Predatörler: Zararlı böcekleri yiyenler.

Parazitoidler: Zararlı böceklerin yumurtasına zarar verenler.

Patojenler: Zararlı böcekleri hastalandırarak zarar verenler.

Organik Madde: Toprak içinde bulunan bitki ve hayvan kalıntılarıdır.

Organik Gübre: Başta ahır gübresi olmak üzere fekaller (insan gübresi), kompostlar (bitki ve hayvan kalıntılarının bir çukurda çürütülmesi), yeşil gübreler (genellikle baklagil bitkilerin yeşil iken toprağa gömülmesi), şehir artıkları (çöp gübresi), guano (yarasa gübresi), güvercin ve tavuk gübresi, kan, deri, boynuz ve tırnak tozları vb. gübrelerdir.

Hormon: Bitkilerdeki büyüme ve gelişme olaylarını yönlendiren, çok düşük yoğunluklarda dahi etkili olabilen ve bitkilerde sentezlenerek taşınabilen organik maddelerdir. 'Büyüme düzenleyici maddeler' olarak da adlandırılmaktadır.

Organik Tarım:
Organik Tarım (Biyolojik, Ekolojik Tarım): Tarımsal üretimin insana ve çevreye zarar vermeden gerçekleştirildiği, ekolojik sistemde sentetik kimyasallar ve bu kimyasalların hatalı uygulamaları sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik bir tarım yöntemidir. Organik tarım bir “alternatif tarım” yöntemi değildir. Geleneksel tarımın, günümüz teknoloji ve koşullarında uygulanmasıdır. Konvansiyonel tarım ise “sentetik kimyasal tarım” olarak ifade edilmelidir. Sürdürülebilir, IPM, alternatif, iyileştirilmiş tarım yöntemleri organik tarım olarak değerlendirilemez. Bu tarım yöntemlerinde sentetik kimyasalların kullanımı kontrol altına alınırken organik tarımda sentetik kimyasal girdiler kullanılmamaktadır.

Gelişimi: Avrupa’da 1910 ‘larda uygulanmaya başlamış, kontrollü üretim ise 1930’lu yıllarda yaygınlaşmıştır. Danimarka, İngiltere ve İsviçre Avrupa’da biyolojik tarımın temellerini atan ülkeler olmuşlardır. 1970’li yıllarda ticari anlamda önem arz etmeye başlamıştır. 1972 yılında Almanya’da “Uluslararası Ekolojik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFOAM)” kurulması ile daha düzenli hale gelmiştir. IFOAM (International Federation of Organic Agriculture Movements)’ ın temel fonksiyonu, dünyada organik tarımla ilgili bilgi ağının koordinasyonu olarak tanımlanabilir. Avrupa orjinli firmaların talepleri doğrultusunda 1984-85 yıllarında ülkemizde organik tarım başlamıştır. 1992 yılında “Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO)” kurulmuştur. Avrupa Birliği, ilk organik ürün yönetmeliğini 24 Haziran 1991 tarihinde yayımlamıştır. Bu yönetmelik yanızca bitkisel ürünleri kapsamaktadır. Daha sonra hayvansal üretimi de içine alan “Organik tarım Yönetmeliği” 24 Ağustos 2000 tarihinde yayımlanmıştır. Ülkemizde “Bitkisel ve Hayvansal Tarım Ürünlerinin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik” 18 Aralık 1994 tarihinde ve “Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” de 11 Temmuz 2002 tarihinde yayımlanarak yürürlüğü girmiştir. Bölgelere göre incelendiğinde Ege yüzde39, Akdeniz yüzde 24, İç Anadolu ise yüzde11 üretim oranlarına sahiptir. Çiftçi sayısı dağılımda Ege 6.123, Karadeniz 2.800, İç Anadolu 2.017; üretim alanlarında Ege 42.500 ha, İç Anadolu 34.000 ha ve toplam üretim dağılımında ise Ege 80.400 ton, Marmara 79.600 ton ve Güney Doğu Anadolu 43.500 ton değerleri ile karşımıza çıkmaktadır. Dünyada üzerinde 120 ülkede 17.2 milyon ha alanda organik üretim yapılmaktadır. Avustralya 7.7 milyon ha, Arjantin 2.8 milyon ha ve İtalya 1 milyon ha alan ile önde gelen ülkelerdir. Avrupa’da toplam üretim alanı 3.8 milyon ha ve organik tarım toplam tarım alanın yüzde2.8 ine tekabül etmektedir.

Neden Organik Tarım: Sağlıklı ve uzun yaşam doğal gıdaların tüketilmesiyle mümkündür. Konvansiyonel (Organik tarım metodu dışındaki tüm geleneksel metotlar) tarım sayesinde dünya gıda üretimi bir miktar artmakta ancak toprak-su ve atmosfer oldukça hızlı kirlenmekte ve sonuçta insan yaşamı olumsuz etkilenmektedir. Bu şekilde giderse toprak daha ne kadar insanlığa hizmet verebilir? Hiç kuşkusuz bu süre, sanılandan çok daha kısa olacaktır. Her geçen gün hızla tükenen dünyamızda doğal kaynakların dengeli kullanımını ve uzun vadede ekonomik gelişimini hedefleyen yeni bir tarımsal anlayış modelinin uygulamaya konulması gerekmektedir. Bu gereklilikten ötürü “Organik Tarım” kaçınılmazdır.

Gelişmiş ülkelerdeki Pazar fırsatları, gelişmekte olan ülkeleri organik tarıma yöneltmektedir. Organik tarım ürünleri, diğer konvansiyonel tarım ürünlerine göre, ortalama 4 katı fiyatla alıcı bulabilmektedir.

Dünya Ticaretine Konu Olan Organik Tarım Ürünleri:
Yaş meyve-sebzeler, çorbalar, dondurulmuş gıdalar, su ürünleri, şeker ve şekerli ürünler, bebek gıdaları, diyet ürünleri, gıda katkı maddeleri, soslar, kuru ve sert kabuklu meyveler, bakliyat, baharatlar, tıbbi ıtri bitkiler, yağlar, et ürünleri, bal, peynir, un ve unlu mamuller ve bira, şarap, meyve suları, kahve, çay gibi alkollü ve alkolsüz içecekler sayılabilir.

Organik Besin: Ürün yetiştirmede kimyasal savaş yerine biyolojik savaş (Kültür bitkilerinde zararlılar ve yabancı otlar aleyhine yaşayan organizmaları kullanmak suretiyle zararlı populasyonu ekonomik zarar eşiği altında tutmak amacıyla yapılan çalışmalardır. Predatör: Zararlı böcekleri yiyenler. Parazitoid: Zararlı böceklerin yumurtasını yiyenler. Patojen: Zararlı böcekleri hastalandıranlar.); suni gübre yerine organik gübre (fekaller-insan gübresi, kompost-bitki ve hayvan kalıntılarının çürütülmesi, yeşil gübreler-genelliklebaklagil bitkilerinin yeşilken toprağa gömülmesi, şehir artıkları-çöp gübresi, guano-yarasa gübresi, güvercin ve tavuk gübresi, kan, deri, boynuz ve tırnak tozları vb.) kullanılması, hormon (büyüme ve gelişme olaylarını yönlendiren, çok düşük yoğunlukta bile etkili olabilen ve bitkilerde sentezlenerek taşınabilen maddelerdir), sentetik koruyucu ve katkı maddesi içermeyen ürünlerdir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 11 Nisan 2016 23:41
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Temmuz 2015       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
TARIM a.
1. Bitkisel üretim amacıyla, toprağı işlemeye dayanan çalışmaların tümü.
2. Daha genel anlamda, insan tarafından kendisine yararlı, özellikle beslenmesi için gerekli hayvansal ve bitkisel ürünler elde etmek amacıyla, belirli bir biyolojik ve sosyo-etonomik ortamda girişilen etkinliklerin tümü. (Bk. anslkl. böl.)
3. Karşılaştırmalı tarım, eski tarım toplumlarının kökenini ve geçirdikleri değişimleri ve çağdaş toplumların tarım kesimini inceleyen bilim dalı. (Bk. ansikl. böl.)

—Bitki patol. Tarım koruma, tarım bitkilerinin düşmanı olan hastalıklara ve hayvanlara karşı mücadele yöntemleri geliştirerek kullanma (tarım teknikleri, biyolojik mücadele, tarım ortamını değiştirme, kimyasal ilaç kullanma, genetik yöntemler uygulama vb.). || Tarım koruma ilacı, bitkilerin hastalıklardan ve zararlılardan korunması ve hastalananların iyileştirilmesi için kullanılan kimyasal madde. (Eşanl. PESTİSİT.) [Bk. ansikl. böl.]

—Koop. Tarım kredi kooperatifleri. || Tarım satış kooperatifleri.

—Tar. Tarım yasaları, Özellikle Antikçağ'da, topraksız köylüleri toprak sahibi kılmak isterken ortaya çıkan sorunlara çözüm getirmek için alınan önlemlerin tümü. (Bk. ansikl. böl.)

—Tarım. Tarım-besin sanayisi, başta tarım kökenli maddeler olmak üzere beslenmeyle ilgili tüm maddelerin (çünkü su ürünleri, maden suları, mayalar vb. de bu çerçeveye girer) insan ve hayvan beslenmesinde doğrudan doğruya (yiyecek) ya da dolaylı olarak (hammadde) kullanılmak üzere işlenmesine, hazırlanmasına ve müşteriye sunulmasına ilişkin tüm işlemleri içeren sanayi. (Bk. ansikl. böl.) || Tarım ekosistemi, tarım bitkileri, tarımsal üretim teknikleri ve bulunulan ortam arasındaki ilişkilerin tümü. (Ekoslstem" kavramıyla eşdeğer olan bu kavramın geliştirilmesi, incelenen nesneyle çevresi arasındaki karşılıklı ilişkiler açısından, araştırıcıların zihin uğraşı haline gelmiştir.) || Tarım hidroliği, tarımda kullanılmak üzere, suyun biriktirilmesi, borularla taşınması ve kullanılmasıyla ilgili sorunları ve akıtma kurallarını ele alan bilim ve teknik. || Tarım sistemi, işlenen ortamın, kullanılan üretim araçlarının, iş bölümünün, mübadele ilişkilerinin ve ürün bölüşümünün çözümlemesine dayanılarak belirli bir zamanda ve belirli bir yerde bir tarım toplumunu ve onun tarımını incelemek ve belirlemek olanağı sağlayan kavram. (Bk. ansikl. böl.) || Tek türlü tarım, bir tarım işletmesinde yalnız bir cins, bir çeşit bitki yetiştirilmesi (üzüm, meyve ağacı, buğday).

—Aynı tarlada, her yıl aynı bitki türünün yetiştirilmesi. (Bir tarlada hep aynı bitkinin yetiştirilmesi birtakım güçlükler doğurabilir: toprağın yozlaşması ya da yapısının bozulması, asalakların çoğalması, bazı yabancı otların çoğalması.)

—Bir bölgede, hatta bir ülkede egemen tarım bitkisi olarak yalnız ya da geniş çapta bir bitkinin yetiştirilmesi (üzüm, mısır, şekerkamışı vb.).

—Tarım mak. Tarım arabası, bir traktör tarafından çekilen ve tarım işlerinde kullanılan taşıma aracı. (Eşanl. RÖMORK.) [Bk. ansikl. böl.]

—Tarıms. ikt. Tarım ekonomisi - TARIMSAL İKTİSAT. || Tarım paritesi, tarım ürünleri fiyatlarıyla çiftçilerin tarımsal üretimde kullandıkları girdiler için ödedikleri fiyatlar arasındaki ilişkiyi belirten oran. (Belli bir baz yılı alınarak hazırlanan indekslerle bulunan tarım paritesi aracılığıyla, çiftçilerin ürünlerinin satışından elde ettikleri gelirlerin, girdiler için yaptıkları harcamalara göre azalma ya da artma gösterdiği ortaya çıkarılır.) || Tarım reformu, çoğunlukla topluluğun mali yardımından yararlanan ve tarıma elverişli bir toprağın ya da bir bölgenin (sulama, taştan temizleme, bataklıktan kurtarma gibi gereksinimleri karşılamak için) niteliklerini kalıcı biçimde değiştiren işlerin tümü. (TOPRAK REFORMU.) || Tarım ürünlerinde sübvansiyon, devletin herhangi bir karşılık beklemeden tarımsal üretimi desteklemek ve sürekliliğini sağlamak amacıyla üreticilere yaptığı parasal ya da para olarak karşılığı bulunan yardımlar. (Bk. ansikl. böl.) || Yarım mesaili tarım, bir işletme şefinin ya da bir işletmede çalışan kişilerin, yararlanılabilir çalışma zamanlarının ancak bir bölümünü tarımsal etkinliğe ayırmalarından oluşan tarım biçimi. (Bk. ansikl. böl.)

—ANSİKL. Dar anlamda tarım terimi, bitkisel üretim için tarım alanlarında yapılan çalışmaları ifade eder. Sanayileşmiş ülkelerde çiftçiler, mekanik, genetik, kimyasal uygulamalarda sağlanan ilerlemeler sayesinde, belirli bir toprak üzerinde ve belirli bir biyolojik ortamda onlara daha verimli çalışma olanağı veren karmaşık teknik yöntemler kullanabilirler. Bu yöntemler, çiftçinin homojen işleyebildiği en küçük toprak parçası olan bir parsel, bir tarla için belirlenir ve başlıca şu teknik alanlara ilişkin öğeleri içerir: toprağın işlenmesi (sürme, çapalama vb.), bitkilerin ekilmesi (tohum ekimi, şaşırtma vb.), toprağın verimini artırma (mineral ya da organik gübrelerle gübreleme), tarla ve bitki bakımı (zararlı otlara ve hastalıklara karşı kimyasal ya da mekanik savaş), hasat. Herhangi bir bitki için kullanılacak yöntemler çiftçinin teknik kapasitesine ekonomik olanaklarına ve sözkonusu ortamın özelliklerine göre değişir.
Geniş anlamda, insanın sosyoekonomik çevresinde geliştirdiği etkinliklerin tümü olarak ifade edilen tarım, yapıldığı ekonomik birim, yani tarım işletmesi bakımından da göz önüne alınır. Bir işletmede, arazi parçaları üzerinde yapılan tarım, toprağın doğasının gerektirdiği tercihlere ve zorunluluklara, iklime çiftçinin aldığı ve ödediği para miktarına, işletmenin büyüklüğüne bakar. Bir tarım işletmesinde ekeneğin ve ekilmeyen parsellerin (çayırlar) dağılımı ekim düzenlemesi terimiyle ve zaman içinde aynı tarlaya kaç yıl art arda hangi ürünün ekileceği de ekim nöbeti deyimiyle belirtilir.
Tarım işletmesi bir de üretim sistemiyle tanımlanır, yani çiftçinin özellikle yaşam biçimi ve umduğu gelir miktarı gibi özel bazı hedeflere ulaşmak ve örneğin enerji tasarrufu, çevreyi koruma, planlı ekonomiyle belirlenen üretim hacmi gibi toplumun bazı isteklerini yerine getirmek amacıyla giriştiği hayvansal ve bitkisel üretim çözümlerine üretim araç ve etmenlerine (el eme ği, toprak, hayvanlar, makineler, gübre vb.) bakılır.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 11 Nisan 2016 23:48
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
11 Nisan 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
TARIMIN BAŞLANGICI

Tarımın nasıl başladığı, düşünürleri ve filozofları Antikçağ'dan beri ilgilendiren bir sorundur. Eski Yunanlılar "tarımın icadı” nı Demeter’in Triptolemeus'a ihsanı sayarlar. Fakat, daha I.Û. I. yy.'da Varro, tarımın tamamen insanların icadı olduğunu anlamıştı.
Geçen yüzyılın ortalarında, İngiliz antropolog Lewis Henry Morgan, Friedrich Engels’in ardından, tarımı, toplumsal aşama olarak, vahşilikten barbarlığa geçişin kesin ölçütü saydı. Tarımın kökenleri ve hayvan yetiştirme hakkında ilk kuram Eduard Hahn'a (1896) aittir. Fakat, ne bu kuram, ne de Alphonse de Candolle'un (1806-1893) öncü yapıtı Origine des plan- tes cultivöes (Tarım bitkilerinin kökeni) [1883] fazla yankı uyandırmıştır.
iki dünya savaşı arasındaki yıllarda, tarıma dayalı bir “neolitik devrim" görüşü öne sürüldü. Gordon Childe, Pleyistosen' den sonra ortaya çıkan iklim değişikliklerinin, canlı organizmaları vahalara sığınmaya zorladığı görüşünü savunan bir kuram geliştirdi. Ona göre, bitkilerin, hayvanların ve insanların böylece bir araya toplanması, insanın diğer ikisini evcilleştirmesine neden olmuştur ("neolotik devrim”).
Öte yandan, genetikçi N. i. Vavilov, tarım bitkilerinin çeşitlendiği odakları belirlemiş, sonradan birçokları buraları tarım için başlangıç noktası saymıştır. A. G. Haudricourt ve L. Hddin'in /’ Homme et tes ptantes cultıvöes (insan ve tarım bitkileri) [1943] adlı yapıtında bu çalışmaların bir bireşimi yapılmıştır.
Sonraki yıllarda, bu sorun geniş çapta yeniden ele alındı. 1960’ta, Robert Braidwood, tarımın ortaya çıktığı bölgelerde meydana gelen iklim değişikliklerinin önemsizliği ile Childe'ın savları arasındaki tutarsızlığı gösterdi. Ondan sonra, art arda üç büyük yeni varsayım öne sürüldü.
Braidwood’a göre bitkilerin evcilleştirilmesi, çevreyi çok iyi tanımanın bir sonucudur; dolayısıyla nedenleri tümüyle “insan doğasına" bağlı kültürel alanda aramalıdır. Ona göre tanm, “çekirdek bölgelerden doğmuş, diğer kıtalara oradan yayılmıştır. Bu çekirdek bölgelerin en az üçünü biliyoruz: Mezopotamya, Orta Amerika ve Güneydoğu Asya.
1968'de, Lewis Binford, bu savı reddederek “insan doğası’’ndan daha somut nedenlere yer verdi. Etnografya verilerine dayanarak, doğal ortam ile nüfus arasındaki dengesizlik görüşünü öne sürdü. Dış etmenlerden ileri gelen nüfus baskısı (kıyılardan içerilere doğru göç), bitkilerin korunmasını ve daha sonra evcilleştirilmesini, ekolojik bunalımı çözme açısından yararlı kılmıştır.
Aynı devir için, Kent Flannery iki toplayıcılık sistemi tanımladı: ekolojik dengeyi düzenleyen ve sistemden sapmaları yasaklayan olumsuz bir süreç (negatif feed- back); ekosistemdeki değişikliklere öncelik tanıyan ve onlan büyüten olumlu bir süreç (pozitif feedback) Bu sistemleri düzenleyen mekanizmalar, mevsimler ve insanın bitkileri tercihindeki derecelemedir. Pozitif sürece göre çevrenin kullanılması, bu mekanizmalarda değişiklik yaratır ve doğal kaynakların evcilleştirilmesi gibi zorunlu bir evrime yol açar.
Thomas Meyers, bu üç varsayımın ne ölçüde birbirini tamamlayabileceğini göstermeye çalıştı. Gerçekten Braidvvood tarımın icadı için onsuz olmaz bir "belit” öne sürer: ekosistemlerin insan tarafından çok iyi tanınması. Binford’un kuramı, nüfus baskısının rolünü ortaya çıkanr. Flan- nery’nin kuramı, icadından itibaren tarımın geçirdiği evrim süreçlerini çözümler: pozitif mekanizma ya da bazı bitkilerin insan tarafından kullanılmasının yaygınlaşması. Bu model gerçeğe çok uygun gibi görünüyorsa da karanlıkta kalan daha birçok nokta vardır. Örneğin Binford'un kuramı, bir iç nüfus patlamasına pekâlâ uyum sağlayabilir. Ayrıca, bilginlerin yalnız insanlar arasındaki rekabeti değil, aynı bitki örtüsü çevresindeki insanlarla hayvanlar arasındaki rekabeti de göz önünde bulundurmaları gerekir. Kaynaklarını korumak zorunda olan insanoğlunun iki seçeneği vardır: ya evcilleştirme yoluyla hayvanı bitkiden uzaklaştıracaktır ya da bitkiyi koruyabileceği bir yere götürerek hayvandan uzaklaştıracaktır. Öyle görünüyor ki, ikinci çözüm yolu geniş çapta kullanılmıştır. Esasen tam bir evcilleştirme için böyle bir aktarma gereklidir. “Botanik başlangıç merkezleri" ile "evcilleştirme ve çeşitlendirme merkezleri” arasında ayrım zorunluluğu bundan ileri geliyor.
Gerçekte tarımın icadı için, bir değil birçok neden vardır. Bunların bir araya gelerek belli bir yöreye yönelmesi ve buna o yörenin ekolojik zenginliğinin eklenmesiyle bir üretim ekonomisinin doğduğu söylenebilir.
Günümüzde, bazı tohumlu bitkilerin tarımının, Yakın doğu dağlarında, LÛ. IX. binyıl'da (Orta Amerika'da İ.Ö. VII. bin'de) doğduğu fikrinde hemen hemen herkes birleşmiştir. İlk evcil hayvan izleri de (sığır, keçi ve koyun) tarım kadar eskidir. Fakat bilinmeyen daha çok şey var. Tropikal nemli bölgelerde yumrulu bitkilerin (tara, yam, manyok, tatlı patates) eskiden beri evcilleştirildikleri hakkında varsayımlar ortaya atmak için birçok neden olmasına rağmen bu konuda bilgilerimiz hemen hemen sıfırdır, jlk çiftçilerin kullandıkları teknikler hakkında da hiçbir şey bilmiyoruz. Avcılık-toplayıcılıktan, tarıma ve hayvancılığa geçişin ekonomik nedenleri, bu konudaki tartışmalann canlılığına rağmen yine de karanlıkta kalmaktadır.
Günümüzde, soruna başka açıdan bakma eğilimi vardır. Tanm bir teknik değil, bir teknikler bütünüdür; bunlar binlerce yıl boyunca birbirinden bağımsız olarak gelişmiş ve aynı yönde aşamalarla ilerleyen bu gelişmelerin sonucunda bugün tarım adı verilen üretim sistemleri doğmuştur Örneğin katı tohumların öğütülmesi, sanıldığından da daha eskilere uzanmaktadır (Güney Afrika'da İ.Ö. 40 000). imdi, bu tekniğin bir ölçüde gelişmesinin, buğdaygillerin evcilleştirilmesi için gerekli bir ön şart olduğu açıktır. Stok yapmak da tüm toplumsal düzeni ilgilendiren önemli bir etmendir. Bu nedenle günümüzde, biyolojik ortamı kullanmanın bütün biçimlerine ilişkin araştırmaları gittikçe geliştirmek gerekmektedir; oysa tarım, özellikle ilk başta, bu kullanım biçimlerinin sadece bir tanesi olmuştur.

TARIMIN EVRİMİ

Bir gözlemci için genel bir tarım değil, birçok tanm vardır. Her tarım toplumsal ve teknik açıdan kabule şayan bir tarzda işlemelidir, yoksa var olmaz: geçirebileceği değişimlerin anlamı, hızı ve büyüklüğü, bu işlevin zorunluluklarıyla sınırlıdır. Bir tarımın belli bir zamandaki durumu, geçmişteki evriminin sonucudur ve gelecekteki evrimini belirler. Yalnız, fiziksel, biyolojik, teknik ve toplumsal etmenlerin eşzamanlı çözümlemesi bir tarımın nasıl işlediğini anlamayı sağlayabilir. Ama tarımın nasıl bu duruma geldiğini yalnız tarih gösterebilir.

Madensiz tarımlar: Kolomböncesı Amerika, Okyanusya. Aletler, ağaç kesmeye yarayan taş balta ya da aydemir, şimdiki nacağın atası olan bir çeşit sert tahta kılıç ve bazen sürmeye yarar çatal kazık biçiminde gelişmiş olan kazma sopası gibi ilkel şeylerdir. Çapa ender bulunan bir yedek parçadır (belki Andlar yöresi hariç), orak bilinmez. Bu durumda fazla çaba harcamadan işlenebilen yerler orman (TARLA AÇMA), su basan alanlar (taşkın tarımı), bataklıklar ya da yarı çorak yörelerdir. Çalışma tarzı, her bitkiye tek tek özen göstermeye elverişlidir: böylece, büyük bir döl çeşitliliği (mısır), özellikle klon çeşitliliği (muz, yam) sağlayan, hatta eşeysel üremenin ortadan kalkmasıyla sonuçlanabi- len yoğun bir ayıklama ve ıslah gerçekleşir Değişik bitkilerin aynı tarla üzerinde bir arada yetiştirilmesi bir kuraldır; bu kural, her zaman ufak olan bir alandan en iyi bir biçimde yararlanmayı sağlar. Gübreleme genellikle bilinmez. Kadınlar bu tip tarımların bazılarında önemli rol oynar, ama bu olgu sanıldığı kadar yaygın değildir. Kurak bölgelerde sulama yapılmakta ise de ancak sadece yer çekimine bağlı olarak uygulanabilmektedir (And dağları, Eski Mısır).

Çapa tarımı: Zenci Afrika. Çapa ancak demirin kullanılmaya başlamasıyla önemli bir tarım aleti olmuştur. Demirin 1 500 ila 2 000 yıldan beri bilindiği fakat koşumun bilinmediği Zenci Afrika'da bölgelerin çoğunda çapa, tarlanın hazırlanmasına yarayan başlıca alettir. Bundan ötürü biçimler diğer bölgelerdekinden çok değişik ve çeşitlidir. Demir çapalar; köklerin birbirine girmesi yüzünden arazi işlemenin çok zor olduğu savan topraklarında Afrikalıların toprağı işlemesini sağlamıştır. Afrika tarımlarının büyük çeşitliliği yalnız çapaların çeşitliliğinden değil, beslenmede temel rol oynayan yerli ya da yabancı tarım bitkilerinin karmaşık coğrafi dağılımından doğmaktadır. Eİölgelere göre az ya da çok önem taşıyan hayvancılık, tarlalara bazen gübre sağlamak dışında, tarımla hiçbir yerde bütünleşmiş değildir.

Hayvan enerjisi ve ilk makineleşme: Akdeniz ülkeleri ve Yakındoğu. Demirden daha ileri derecede yararlanma (orak) ve hayvan enerjisinin kullanılması (harman, saban, değirmen) Batı Akdeniz'den Hindistan'a ve Orta Asya'ya kadar uzanan geniş bir bölgede yapılan tarımların belirgin özelliğidir. Su kaynaklarının elverişli olduğu her yerde bilinen su değirmeni, daha eski olan el değirmenlerinin gelişmiş biçimidir. Tüm bu yenilikler, birkaç tahılın (Batı'da buğday ve arpt^tjfcğu'da darı ve pirinç) üretimine ilişkindir Akdeniz ülkelerinde şarap ve zeytinyağı üret:mi, Hindistan’da şeker üretimi, daha yöresel bazı mekanik gelişmelere yol açmıştır (presler).
Su değirmeni de dahil, bu yeniliklerin çoğuna ancak iki bin yıl önce kavuşulduğu söylenebilir. Sonraları, bu tekniklerde ancak ufak tefek düzeltmeler olmuş ve bunlar önce yerel olarak yaygınlaşmıştır. Bu yeni teknikler özellikle Ortaçağda yayılmıştır. Arap fetihleri, çok uzak bölgeler arasında bağlantı kurulmasına ve tarım bitkilerinin (pirinç, şekerkamışı, pamuk, turunçgiller, bazı sebzeler), doğu kökenli kuyu açma ve sulama tekniklerinin Batı'ya doğru hızla yayılmasına yol açmıştır. Dünyanın bu bölgesinde bulgur, kuskus, çörek ya da ekmek halinde üretilen tahıllar halkın temel besinini oluşturur. Üretim teknikleri oldukça tekdüzedir: ilkbaharda ve yazın sabanla sürülerek toprağın hazırlanması; sonbaharda, ilk yağmurlardan sonra ve genellikle elle tohum serpilerek yapılan ekim ve son bir kez sabanla sürülerek tohumların derine gömülmesi; orakla hasat, ya hayvanlara çiğnetilerek, ya tokaçla dövülerek ya da hayvan koşulu dövenle ezilerek açık havada harman. Tahıllar ancak çok kurak bölgelerde sulanır (Mısır, Mezopotamya, Iran ve Orta Asya vahaları), fakat bu durumda, yaz tahılları (kocadan, mısır) daha fazla önem kazanır. Vfez yağmurlu muson ikliminin egemen olduğu Kuzeybatı Hindistan'da yaz tahılları kış tahıllarıyla sistemli biçimde bir arada yetiştirilir.
Akdeniz ve Yakındoğu tarımlarının özel yenilikleri arasında, meyve ağaçlarının aşılanması ve süt ürünlerinin saklanması (peynir) sayılabilir. Yün, keten, kenevir ve Hindistan'da pamuk tarımı, bu bölgelerde dokumacılığın önemli ölçüde gelişmesine yol açmıştır. önceki durumlarda, seyrek de olsa (Andlar, Orta Amerika) devletin müdahalesi çiftçi toplumların özerkliklerini bozmazken, bu özerklik bundan böyle gittikçe sınırlanır. Artık yalnız topluma ait olmayan toprak hakkı, otomatik olarak bütün üyelere de tanınır. İlk baştaki ortak özelliklerini (kabile) kaybeden borç yükümlülükleri doğrudan bireylere yüklenir. Arazi gelirlerindeki bu gelişme özel toprak mülkiyetindeki gelişmeyle atbaşı gider Günümüzde yapılan bazı araştırmalara göre, Avrasya'da toprak mülkiyetinin verasetle geçişinin başlıca nedeni, akrabalığın (evlilik, çocuklar) toplumsal rolündeki derin değişimdir.

Uzakdoğu tarımlan. Uzakdoğu tarımının birliğini sağlayan başlıca etmen muson iklimidir (kışın kuraklık, yazın yağış); aynı şey bir önceki bölgelerde de nispeten ge- çerlidir. Bu birlik sıcaklık gradyanlarını aşmakta ve tarım bitkilerinin kuzey-güney doğrultusunda, erken ve kolaylıkla yayılmasını sağlamaktadır. Ekilen en eski tahıl, büyük bir olasılıkla, Mançurya'dan Molük adalarına kadar yaygın olan ve kuşyemi denen bir darıdır (Setaria itallca). Hemen hemen her yerde bunun yerini alan çeltik (pirinç) Japonya'da (Hokkaido) daha da kuzeye geçmiştir. Buna karşılık, buğday ve arpa Kuzey Çin'e çok erken gelmişse de daha öteye gidememiştir.
Uzakdoğu tarımının bu tropikal özelliği çok fazla insan emeğinin kullanımını gerektirmektedir. Oysa, Yakındoğu’da hayvan enerjisinin çokluğu ilk makineleşmeyi sağlamış, Çin'de, hatta Japonya'da tarım aleti tek hayvanla, hatta insan koşularak çekilmiştir. Bazen çok ustaca yapılmış bir düzenek ile işletme gücündeki bu çarpıcı eksiklik arasındaki terslik Batılılar'a her zaman garip görünmüştür. Çok eski iki Çin buluşu olan el arabası ve tarar makinesi, bu evrimin tipik örnekleridir. Japonya'da el ya da ayakla çalışan hidrolik makinelerin gelişmesi diğer yerlerden çok daha ileriye gitmiştir. Öte yandan Çin'in kullanıma açtığı insan kaynaklı bir madde daha vardır: gübre. Büyük bir olasılıkla bazı su altında bırakılan pirinç tarlalarında, hektar başına düşen çalışan insan gücü, dünyada en yüksek sayıya ulaşır.
Pirinç bölgeleri dışında, bazı önemli yenilikler hayvan enerjisinin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bunlar arasında yük arabalarının, kulaklı pulluğun, (keskisiz ve ara- basız: Çin ve Japonya, Tayland, Malezya, Cava...) ve çok sıralı tohum ekme makineleri' nin kullanılması (Güney-batı Hindistan, Kuzey Çin) sayılabilir. Belki de . yüzyıldan beri bilinen bu teknikler, bazı bölgelere daha yeni girmiştir.
insan enerjisinin üretim etmenlerindeki önemi, bazı Uzakdoğu tarımlarında büyük bir katılığa neden olmuştur, insan kitlelerinin varlıklarını koruma sınırında yaşamaları hasat sırasında rastlanması olası değişiklikleri büyük afetler haline getirebilmektedir (açlık). Sosyal ilişkiler her yerden daha çok toprak gelirlerine göre düzenlenmiş olduğundan, bu durum, bazı yazarların Asya tipi üretim tarzından (Marx) ya da doğu despotizminden bahsetmesine (Wittfogel) yol açmıştır.

Orta ve Kuzey Avrupa'da tarımsal yenilikler. Şimdiye kadar sözü edilen bölgelerde teknik duraklama dönemleri ilerleme dönemlerinden daha uzun süreli olduğu halde, Avrupa'da, Alpler'in kuzeyinde bu durum tamamen tersine görünmektedir. "Ortaçağ tarım devrimi” olarak adlandırılan durum kesin bir tarih saptamak güç olmakla birlikte bir yenilikler dizinidir ki, bunların en eskileri belki de ikinci demir çağına kadar uzanır. Bu yenilikler şunlardır:
—yulaf ve çavdar tarımı;
—düz ve keskin uçdemirli pulluk, keski, kulak, pulluk arabası;
—elle serpilen tohumların gömülmesi için tapan kullanılması;
—iki elle kullanılan tırpan ve tırpanla hasat;
—tohumların biriktirilip harmanda dövülmesi;
—dikey mille döner taşlı su değirmeninin yaygınlaşması (X. yy.);
—balık üretimi için yapay göletler;
—tarımsal çalışmalarda öküzün yerine atın koşulması (hamut, koşum takımı, falaka, nal);
—yatay eksenli yel değirmeni (XII. yy.)
—üç yıllık ekim nöbeti vb.
Bu ilk devrimin sona erdiği XIII. yy.'da Avrupa, doğal enerji kaynaklarının tarımda en çok kullanıldığı yerdir. Özellikle pulluk kullanarak çimle kaplı alanların tarlalara dönüştürülmesinde, hayvan enerjisi kullanma sorununu çözen tek bölgedir. Bu yenilikleri doğuran sosyal koşulların derebeylik olduğu söylenebilir.
Daha sonraki dönem (XV.-XVII. yy.) önceki yeniliklerin yaygınlaşmasıyla geçti. Hidrolik enerji bütün sanayi alanlarına uygulandı (özellikle tekstil ve metalürji). Yel- değirmenleri polderlerin kurutulmasında kullanıldı. Bazı yeni tarım bitkileri ortaya çıktı: karabuğday, mısır; fakat özellikle ekonomide paranın gitgide önem kazanmasına uyum sağlayan mülk sahipleri ve köylüler arasında yeni sosyal ilişkiler ortaya çıktı: ortakçılık ve giderek kiracılık. Bunların toplumda yerleşmesi satılabilir ürünün en üst düzeyde elde edilmesi amacıyla toprak mülkiyetinin yeni yapıda düzenlenmesine yol açtı: eski küçük arazi sahiplerinin ve kiracıların uzaklaştırılması, tarla sınırlarının saptanması, çitle çevrilmesi.
ikinci bir yenilik dalgası XVIII. yy.’ın başlarında tohum ekme makinesinin (Jethro Tull), tararın (kalbur makinesi) icadı ve ilk yembitkilerinin ekim nöbetine katılmasıyla (Norfolk) başladı, iskoçyalı bir tarar üreticisi olan Meikle, 1786 yılında ilk harman makinesini yapmayı başardı. Onun bu başarısı, hasat makinesi (biçer) üzerinde çalışmalara yol açtı, ilk prototip 1806'da Büyük Britanya'da gerçekleştirildi. Fakat, yeni makine gücüne uygun kullanım alanını ilk kez Kuzey Amerika ovalarında buldu. Cyrus Hail McCormick adı, seri halinde üretilen ilk biçerlerin adıyla bir tutuldu.

Modern tarım devrimler. 1840-1850 yılları modern tarımın doğuş yıllarıdır. 1840 yılında Liebig, gübre kuramını yayımlarken ilk guano yüklü gemiler de Peru'dan Avrupa'ya geliyordu, ilk kule silo 1846’da Buffalo'da yapıldı. 1846’da John Deere, illinois'deki atölyelerinde, batıya giden öncülerin Amerika'daki büyük ovalarda tarla sürme işinde kullanacakları pulluklardan yılda 1 000 tane üretmeyi başardı; aynı yıl Corn Laws’ı (Buğday yasası) yürürlükten kaldıran Büyük Britanya, ileride Wheat Belt (Buğday kuşağı) adını alacak olan bu bölgeden gelecek buğdaya kapılarını açtı.
Modern tarımı yaratan yenilikleri (Cross- kill merdanesinden, gübre şerbeti pompasından, koyun kırkma makinesine değin) teker teker saymak yerine şöylece gruplandırmak daha doğru olur:
—işin niteliğini ve hızını etkileyen mekanik yenilikler (kullanılabilir enerji kaynaklarıyla birlikte dalgalar halinde gelmiştir: buhar, elektrik, ne var ki elektrik henüz sabit makineleri [harman makinesi, krema makinesi] çalıştırmaktadır ve patlamalı motorun ilk kez atın yerini alabilmesi için, 1935’te icat olunan lastik tekerlekli tarım makinelerini beklemek gerekmiştir);
—ürünlerin kalitesinde ve korunmasında rol oynayan biyofizik yenilikler (appertle- me, pastörizasyon, soğutma, kurutma, yembitkilerinde silaj vb.);
—maddi verimi etkileyen biyokimyasal yenilikler (gübreler, tarım koruma ilaçları) ve biyolojik yenilikler (genetik ıslah).
Tüm bunlara, etkileri hiç de azımsana- mayacak olan ulaşım ve özellikle iletişim alanındaki yenilikleri eklemek gerekir. Sonuçta, iki yüzyıl içinde tarımdaki verim herhangi bir etmen bakımından 50 kat, toprak bakımından 10 kat artmıştır denebilir. Fakat bunun için, çok büyük sermaye ve fosil enerji kaynaklarını harekete geçirmek gerekti. Toprak gelirinin düşmesi, üzerinde çalıştıkları toprağa sahip olmak isteyen çiftçiye bu olanağı sağladı. Ama onları sermayelerini yitirme (borçlanma) durumuna düşürdü: XVIII. yy.’daki çiftçilerin durumunun tersi. Enerji alanında ise tarımın yok olmaya yüz tutmuş enerji kaynaklarına artan bağımlılığı, günümüzde önemli endişelere yol açmaktadır.
Ilıman iklimlerde tanmın olağanüstü gelişmesi tropikal bölgelerdeki tanmın sürekli geri kalmasıyla tam bir çelişki halindedir. Bu durumun nedenleri tartışmalıdır. Kuraklık, toprak aşınması, işletme düzeni ya da okuma yazma oranının düşük olması açıkça bilinen belli başlı nedenlerdir.
Sömürge işletmelerinin tutumu, yiyecek maddeleri üretimine duyulan nispi ilgisizliğin rolü de büyüktür. Fakat bütün bunlar her şeyi açıklamaya yetmez. Teknik donanımı iyi olan yapay denemelerin defalarca başarısızlığa uğraması, sorumluları, geleneksel tarımlara dolayısıyla toplumlara uygun, kendine özgü modernizasyon teknikleri aramaya yöneltmiştir. Bir tarım ancak işlevini sürdürebildiği takdirde değişebilir: bu ilke sadece kuramsal bir bilgi değeri taşımıyor; ilke, gelişmeden sorumlu kişilerin hareketlerini de yönlendirmelidir.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
11 Nisan 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
KARŞILAŞTIRMALI TARIM

Karşılaştırmalı tarım, her duruma uyabilen, verimli bir tarımsal gelişmenin koşullarını keşfetmek için uygulanır.
Bu öğreti, 1878 yılında, Paris'te Ulusal karım enstitüsü’nde bir kürsü kurulmasıyla başladı. E. Risler, H. Hitier, C. Vezin tarafından art arda temsil edildi. Tüm kıtalara ilişkin somut tarımsal durumları eleştiren çalışmalarıyla, dünyadaki açlık ve çağdaş tarım jeopolitikası ile bir toplum kesimini ilgilendiren araştırmaların siahibi Renö Dumont ile doruğa ulaştı.
Bu geleneği izleyen son dönemde karşılaştırmalı tarım, tarım sistemlerinin tarihi evrimine ve coğrafi farklılaşmasına dayanarak kendi öz kavramlarını ve kuramsal gelişmeleri belirlemektedir. Günümüzde karşılaştırmalı tarım, çeşitli ülkelrde iktisat ya da ziraat fakültelerinde okutulmaktadır.

—Bitki patol. Tarım koruma ilaçları sırasıyla mantarlara, böceklere ve yabancı otlara karşı mücadele bakımından kategorilere ayrılır: mantar ilaçları (fungisit), haşere ilaçları (ensektisit) ve yabancı ot ilaçları (herbislt).
Bordo bulamacı (göztaşı ya da bakır sülfat) bağ mildiyusuna karşı XIX. yy.'ın sonundan beri kullanılmaktaysa da, sentetik ilaçların büyük kısmı İkinci Dünya savaşı'ndan sonra bulunmuş ve kullanılmaya başlanmıştır. Sanayileşmiş ülkelerde tarım koruma ilaçlarının tüketimi büyük ölçüde artmış, örneğin yalnız Fransa'da, 1973'ten 1982'ye kâdar üç kattan fazla artmış ve etkin madde olarak .yılda 77 (XX) t'a ulaşmıştır. Bu yoğun kullanı-, mın çevre ve insan sağlığı için zararlı so-' nuçları baştan öngörülmemiş ve sınırlanmamış. ancak, DDT'nin zehirli etkisi anlaşıldıktan sonra 70’li yıllardan başlanarak bu maddelerin kullanımı ve pazar- lanması kurallara bağlanmıştır. (Türkiye'de 1973'te 30 000 t, 1982'de 40 0001 ve 1991'de 30 000 t.) Bu moleküllerin büyük ölçüde kalıcılığı, seçici olmamaları ve beslenme zircirleri boyunca birikme yetenekleri bazı bölgelerde yararlı türlerin yok olmasına, ekosistemlerde dengesizliğe ve bu ürünlere dayanıklı yeni döllerin (böcek, mantar vb.) ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu maddelerin uzun zamandır kullanıldığı tarım alanlarında yabani ot ilaçlarına gittikçe daha dayanıklı yabani otların yayılmakta olduğu görülmektedir. Örneğin organoklorlu bazı tarım koruma ilaçlarının özellikle teratojen ve karsinojen etkileri ortaya çıktığından beri, besin maddelerinin ve yeraltı su tabakalarının kirlenmesi insan sağlığı için göz ardı edilmeyecek bir tehlike doğurmaktadır. Bu tehlikeleri bir ölçüde ortadan kaldırmak için araştırıcılar daha seçici ve özellikle hızla biyolojik olarak bozunabilen yeni tarım koruma ilaçları üzerinde incelemeler yapmaktadır. Bütünleyici mücadele ve biyolojik mücadele tekniklerinin gelişmesi de tarım koruma ilaçlarının kullanımını büyük ölçüde kısıtlayabilecektir.

—Tar.
Eski Yunan'da tarım yasaları. Eski Yunan'da gerçek anlamda tarım yasaları bulunmamakla birlikte tarım sorunu çok erken ortaya çıktı ve sitelerin çoğunda son Sâo Paulo (Brezilya) eyaletinde derece çetin mücadeleler yarattı: toprak- kahve ağacı işletmesi ların az oluşu ve kötü dağılımı yüzünden Yunanlılar’ın kolonilere yerleşmelerinde büyük ölçüde rol oynadı. Gerçek toprak mülkiyeti uzun süre soylu ailelere özgü bir ayrıcalık olarak kaldı, çünkü gayrimenkul mülkiyetinin temliki olanaksızdı. Toprak elde etmek için zenginlerle yoksullar arasında meydana gelen bu mücadelelerden Atina da kurtulamadı. I.Û. VII. yy.'da tarım sorunu ivedi olarak gündeme geldi. İki tarafın hakem yaptığı Solon, hazırladığı yasaları onlara kabul ettirmeyi başardı (I.Ö. 594). Solon hem ipotek yükümlülüklerim (sesakhtheia) kaldırarak toprağı, hem borçları bağışlayarak ve borç için hapsedilmeyi kesinlikle kaldırarak insanları kurtardı. Peisistratos, mali yardımlarla küçük toprak mülkiyetinin gelişmesini sağladı.
Daha sonra, yunan sitelerinde aristokratlarla demokratlar arasında meydana gelen mücadeleler mülklerin durumlarında köklü değişikliklere neden oldu; Atina'da kente buğday sağlama sorunu, ticaretin geliştirilmesiyle ve kentle Pire arasında bir erzak ulaştırma tekeli kurulmasıyla çözüme bağlandı. İ.Û. III. ve II, yy.'larda, mülkiyetin aşırı ölçüde birikmesi mera hayvancılığının gelişmesine ve ekeneklerin azalmasına yol açtı: kıtlık yeniden büyük yıkımlara yol açtı. Roma egemenliği döneminde Yunanistan'da nüfusun azalması, büyük mülklerin çoğalması yüzünden çok sayıda çiftçinin yok olması sonucunda meydana geldi.

Roma'da tarım yasaları. Bu yasalar, roma halkının malı olup yalnızca vatandaşların sahip bulunduğu ager publicus adı verilen bir toprak kesimi için geçerliydı.
Sözkonusu yasaların amacı, hakkı olmadığı halde toprağı kendi yasal mülkü sayan insanların gasp eylemlerine son vermekti. Bu tür gasplar, İtalya topraklarının büyük bir bölümünün çok az sayıda elde toplanmasına yol açtı. Gelenek, İ.Ö. 486’dan başlayarak pek çok tarım yasasından ya da tarım yasa tasarısından söz eder (ro- gatio, konsül Spurius Cassius'un önerisi). Bunlar arasında onaylananların en eskisi, İ.Ö. 368'de kabul edilen Licinius Stolo'nun kidir (lex Licinia) denebilir; fakat bu yasanın yalnızca pleblere kamu topraklannı işleme hakkı verdiği sanılmaktadır I.Û. III. yy. başlarında yürürlüğe giren bir yasa, posessıeyu (mülkiyet) gerçekten sınırlandırmış gözükmektedir teni bir yasa II. Pön savaşandan sonraki yıllarda yürürlüğe girdi; bu yasa 500 jugerum'dan (yaklaşık 125 ha) fazla toprağa sahip olmayı ve otlamak üzere ager" publicus'a çok fazla sayıda hayvan göndermeyi yasakladı; fazlaya elkona- cak ve “çok düşük fiyattan" yoksullara dağıtılacaktı. Bu yasa "mal sahiplerinin" pasif direnişi yüzünden uygulanamadı. I.Û. 140 yılında konsül C. Laelius yasa tasarısını daha sunmadan geri çekti.
Kentteki gerginlikten ve orduya gerekli askerin bulunamamasından korkan pleb tribunusu Tiberius Gracchus yeni bir yasa önerdi; possess/o'nun adam başına 500, ayrıca çocuk başına 250 iugerum ile sınır- landınlması; buna karşılık bu topraklar üzerinde tam mülkiyetin garanti edilmesi. Fazlalıklar satılamayacak ve başkalarına akta- rılamayacak paylar biçiminde yoksul vatandaşlara dağıtılacaktı. Başka bir tribünüsün karşı çıkmasına rağmen, öneri onaylandı ve lax Sempronia olarak yasalaştı (LÛ. 133). Hasımlarınca kışkırtılan bir ayaklanmada Tiberius'un öldürülmesi yasanın yürürlüğe girmesine engel olamadı, lû 129'dan başlayarak görevleri kısıtlanmasına ve hukuki yetkileri elinden alınmasına rağmen, toprak paylarının tanzimi ve dağılımı için kurulan tanm triumvirası çeşitli üleştirmelerde bulundu. Tiberius'un erkek kardeşi ve I.Û. 123'te pleb tribunusu dan Calus, kardeşi- ninkini genel çizgileriyle yineleyen, ama büyük kolonilerin kurulmasına da danak sağlayan (denizötesinde ilk kaz, Kartaca'da) yeni bir yasayı oya sundu. Sempronia yasaları Caius'un ölümünden sonra yürürlükten kaldırıldı, fakat tarım yasası zaman zaman değişikliğe uğrayarak yürürlükte kalmışa benzer. 91 (Livius Drusus) ve 63'te (Servilius Rufus) aynı cinsten yeni girişimlerde bulunuldu, fakat sonuca ulaşılamadı. Ama başka çeşit tanm yasalan kabul edildiyse de bunlar, değişik bir nitelik kazandı. Bu yasalar askerlere hizmet sürelerini tamamladıktan sonra toprak verilmesini öngörüyordu. IÛ. 103'ten sonra Appuieia adlı bir yasa, Marius'un eski askerlerine Afrika'da toprak dağıtılmasını sağladı. Sulla' nın topraklara eltoyması İtalya'da özellikle şimdiye kadar dokunulmamış dan Campania ve Etruria'da çok sayıda kdoni kurulmasına (yirmi kadar) olanak verdi, lû. 59’da, Sezar bir yasa onaylattı (lex Julia agraria), bu yasa F’ompeius'un eski askerlerini ve üç erkek evlat sahibi yoksul vatandaşları toprak sahibi yapıyordu. Bunun üzerine, 20 yıl süreyle satılamayan ve ipotek edilemeyen, 10'ar jugerum'luk (yaklaşık 2,5 ha) 50 000 kadar toprak dağıtıldı (özellikle Campania' da), lû. 47’de Seâır’ın, LÛ. 43’te ve I.Û. 36' da Octavianus’un eski askerlerine de Actium zaferinden sonra yeni dağıtım yapıldı. Sulla'dan sonra, artık toplumsal ve ekonomik bir sorunu çözmek sözkonusu dmadı, askerleri ödüllendirmek ve iktidar mücadelesinde kendine taraftar bulmak amacı güdüldü. Buna rağmen alınan önlemler İtalya’nın, imparatorluğun ilk iki yüzyılı boyunca ayakta kalacak küçük ve orta boy mülklerle örülmesi olanağını sağladı.

—Tarım. Her insan topluluğu beslenmek için temel bitkisel ve hayvansal maddeleri toplamak, yenebilecek besin haline dönüştürmek, bunların çürüyüp bozulmasına karşı mücadele etmek, zamanda (mevsimler) ve mekânda (tüm topluluk yaranna) sürekliliğini ve dağılımını sağlamak, pişirilip kotarılacak şekilde kullanmak gibi işleri yerine getirmek zorundadır Tarım-besin sanayisi, geleneksel çiftçilik çerçevesinde kendine kadar ve ev ihtiyaçları için yaplan üretimi ve üretilen yiyecek maddelerinin işlenmesini giderek üstlenmesi sonucunda ortaya çıkmış ve ekonomik büyümenin genel kurallarına uyarak gelişmiştir. Bu sana yinin başlıca özelliği, bünyesinde yer alan maddelerin ve etkinliklerin son derece çeşitliliğidir.

Ürünlerin çeşitliliği. Süt, et, su ürünleri, meyve ve sebze, yağ bitkileri, tahıllar, şeker, içkiler, tropikal ürünler (çay, kahve, kakao) hep besin sanayisinin konusudur. Her besin türü, hammadde sağlama, işleme ve pazarlama bakımından özgül birtakım güçlükler yaratır. Yalnız dev firmalar birçok değişik alana birden el atabilecek güçtedir.

Teknolojik çeşitlilik. İşlenen biyolojik maddelerin çeşitliliğinin (bileşim ve karmaşıklık derecesi), tüketicilerin istem ve alışkanlıklarındaki farklılığın ve etki parametrelerinin (fiziksel, biyokimyasal, mikrobiyolojik) pek çok olmasının bir sonucudur Belirli konularda yıllanmış deneylerden (şarap) ya da el becerisinden (eti parçalara ayırma) "düğmeye bas çalışsın" tipinde tamamen otomatik ve sürekli çalışan fabrikaya (süt, şeker proteinli besinler vb.) doğru giden yola bakıldığında, besin bilim ve teknolojisinin tüm tarihi izlenebilir.

işletmelerin çeşitliliği. Bu çeşitlilik, işletmenin büyüklüğünü olduğu kadar hukuki statüsünü, yani sermayenin kaynağını da kapsar. Besin maddeleri üretiminde esnafın (fı- nncı, kasap) yanı başında, çokuluslü dev şirketler (Unilever Nestle), sanayi ve finans grupları (İTT), özel ulusal aile firmaları, tarım ve tüketici kooperatifleri ile dağıtım şirketleri de boy gösterir.

Ekonomik davranışlann çeşitliliği. Tarım alanlarının çok yakınında bulunan firmalar ara malları mümkün olan en düşük maliyetle sağlama kapasitelerini artırır (büyük işletmeler; satın alma politikası) ve ellerindeki tarım mallarını en yüksek düzeyde değerlendirmeye yönelirler (pazarların çeşitlendirilmesi, belli malların üretiminde ihtisaslaşma). Yiyecek malları satan firmalar tüketicileri elden geldiğince çok alışverişe yöneltmek amacıyla, pazarlama tekniklerini aşırı ölçüde kullanırlar (satış yerlerinin çoğaltılması, ürünlerin farklılaştırılması, marka, yenilik, reklam). Bu arada bazı firmalar (özellikle süt sanayisi), üst baştan (yani üreticilerden) ve alt uçtan (yani tüketicilerden) gelen baskılara göğüs germek zorunda kalırlar.
Bununla binikte tarım-besin sanayisinin rolü oldukça önemlidir. Her ülkede bu sanayi kolunun sanayi sektörleri arasında birinci sırada yer alacak derecede bir ağırlığı vardır. Ûte yandan insanların en fazla gereksinim duyduğu malların üretimiyle uğraştığı için konjonktürdeki değişikliklerden de pek etkilenmez. Kütle etkisi ve nispi eylemsizliği ile de milli ekonomide büyümenin düzenlenmesi bakımından düzenleyici bir rol oynar.
Bundan başka, tarım-besin sanayisinin beslenmedeki işlevi özellikle bunalım dönemlerinde yaşamsal önem kazanır. Halkı besleme politikasının ilk hedefi toplumun tümüne uygun bir fiyatla yeterli miktarda besin sağlamaktır. Yabancı egemenliğinin etkilerinden kaçınmak ve besin maddelerinin ani olarak kıtlaşmasından ya da bollaşmasından doğabilecek sosyal çalkantıları önlemek, ancak özkaynaklardan yeterli derecede yararlanmakla mümkün olabilir.

Tarım sistemi. Günümüzde tarım ve hayvancılık, insanların yaşaması için gerekli temel gereçleri sağlar. Eski zamanlarda yapılan bitki toplayıcılığının ve yabani hayvan avcılığının yerini alan tanm, neolitik çağdan beri bütün kıtalara ve ulusların hemen hemen hepsine yayılmıştır.
Yaşamak için gerekli yiyecek ve giyecek maddelerinin sağlanması, özellikle seçilmiş, özellikle ıslah edilmiş ve özellikle işletilmeye elverişli türlerin kullanılmasına dayanır ki, bunların tümü birlikte tarım bitkilerini ve evcil hayvanları oluşturur. Bu sonuç, ortamın sistemli olarak işlenmesiyle ve yapaylaştırılmasına elde edilir: toprağı hazırlayıp bu bitkileri ekerek, çoğaltarak, dikkatle koruyarak, bakımlarını yaparak ve meyvelerini toplayarak gelişmelerini kolaylaştırmak ve verimlerini artırmak.
Böylece, işlenmiş bir ortam (işlenmiş eko sistem) oluşur Bu ortamda bir tarım ve hayvancılık sistemi ile yararlı ya da zararlı "yabani", “kendiliğinden biten” ya da yetişen türler bir arada bulunur. İşte tarımsal çalışmanın üretmek, çoğaltmak, ıslah etmek ve işletmek için konu edindiği alan bu işlenmiş ortamdır.
Buna göre, boliıii bir yerde ve belirli bir andaki tarımsal çalışmanın şu maddelere ve koşullara bağlı olduğu anlaşılır:
—işlenmiş ortam (ilk ortam ve zamanla kazanılmış değişimler);
—üretim araçları (aletler, makineler ve biyolojik gereçler [tanm bitkileri, evcil hayvanlar]) ve bunları gerçekleştiren insan emeği (bedensel ve zihinsel);
—ortamın bundan doğan yapayiaştınlma şekli (işlenmiş ekosistemin çoğaltılması ve işletilmesi);
—toplumsal işbölümü (tarım, zanaat ve sanayi arasında), çalışma araçlarının üretimine olanak sağladığı gibi bunun sonucu olarak tarımsal artıkdeğere de olanak sağlar, bu da üreticilerin ihtiyacından fazla olarak diğer sosyal gruplann ihtiyaçlannın karşılanmasına yarar;
—mübadele ilişkileri (bu işbölümü dalları arasında), yani çalışma ürünlerinin, üretim ve tüketim mallarının paylaşılmasını düzenleyen mülkiyet ve kuvvet ilişkileri;
—toplumsal üretim (üretim, üretim ve mübadele ilişkileri, ürün bölüşümü) sağlamaya yarayan görüşlerin ve kurumlann toplamı.

Tarım toplumlarının (ya da toplumların tarımsal sektörünün) kökenlerini, değişimlerini ve çeşitliliğini anlamak için bu temel değişkenleri kavramak ve bunların nitel ilişkilerini ve değişikliklerini anlamak gerekir; işte bu temel değişkenler "tarım yöntemi" kavramını belirler Bunun kuramsal olarak hazırlanması ve gelişmeleri, tarımın tarihsel evriminde ve coğrafi farklılaşmasında kilometre taşı sayılan önemli ve büyük anları belirlemek, ayırmak, karşılaştırmak, sıralamak ve anlamak olanağı sağlar.
Genel çizgileriyle Cilalıtaş devrinden beri iki sistem farklılaşmış ve gelişmiştir denebilir. Eski kırsal sistemler, yavaş yavaş çayır, bozkır ve savanlardaki otsu oluşumların yerini almış buna karşılık yangın yeri tanm sistemleri de baltayla ya da yangınla açılan orman alanlarına yayılmıştır: Ortadoğu odağı (I.Û. 8000/7000), Çin odağı (lû 5000/4000), Orta Amerika odağı (4000-3000). Yangın yeri tarım sistemleri, ortamına göre çok değişik işletme koşulları altında giderek ormanların tahribine neden olur.
Orta derecede sulanan bölgelerde (özellikle ılıman bölgeler) ortak tanm ve hayvancılık yöntemleri gelişmektedir, bunlar da bir ya da iki yıllık tahıl tarımı, bir (ya da iki yıllık) bir nadas (dinlendirme) dönemi ile almaşık olarak yürütülür. Bu dinlendirme döneminde kendi kendine biten bitkilere karşı sürme ya da çapalamayla savaşılır. İşlenmiş nadasa dayalı tahıl üretim sistemleri Antikçağ’dan XVIII. yy.’a kadar Avrupa'da ve Kuzey Afrika'da egemen olmuştur. Bu sistemlerin gelişmesinde yavaş yavaş ilerleyen iki dönem görülür: Antikçağ'dakı kölelik döneminde elle toprağı işleme başta gelir; hayvan gücünün kullanımı ve koşulu tarım feodal dönemde gelişir
Çorak bölgelerde, yangın yeri tarım döneminden sonra, suyu toplama ve dağıtma olanaklarının bulunması (vaha, havuz yöntemi, Eski Mısır'da çekilen suların yerlerinde Mezopotamya’da sulanan yerlerde tarım...) tarımın gelişmesini sağlamıştır. Başka nedenlerle çok nemli tropikal yerlerde (muson ülkeleri: Uzakdoğu’da, Çin'de ve Hindistan'da düzenlenmiş çeltik tarlaları ve su içinde çeltik tarımı) ve bazı yüksek tropikal bölgelerde (inkalar'da teraslar halinde sulamalı mısır tarımı) aynı şey olmuştur. Bu özel ortamlarda toprak ve suyla ilgili teknik düzenleme üretim güçlerinin yapılaşmasında ve ortamın yapaylaştırılmasında esas görünümü oluşturur Bu ortamlarda, devlet, köylü toplumlara dayanarak ve büyük kolektif çalışmalar örgütleyerek tarım yöntemlerinin yeniden düzenlenmesinde önemli rol oynar. Büyük coğrafi keşiflerden itibaren Avrupa’nın ekonomik sömürgeleştirme ve yayılma siyaseti, çok değişik şekiller altında ve maddi gelişme düzeyinde çevresel tarım toplumlanyla temasa gelmiş, onları bağımlı kılmış, başka yerlere sürmüş ve hatta bazen yok etmiştir.
Bununla birlikte, köylüler Avrupa'da eski rejim altında kolektif ve feodal kölelikle engellenmiş ve onları bunalıma sürükleyen yükler altında ezilmiştir; Fransız devrimi bu zorlamaları ortadan kaldırarak köy ekonomisinin gizli kuvvetlerini serbest hale getirmiştir O zaman yalnız Avrupa köylüsü büyük bir tanm devrimine girişmiştir: işlenmemiş (topluma ait ve nadas) toprakların tarıma açılması, yem ve çapa bitkilerinin geliştirilmesi, hayvanlann, gübrenin ve verimin bir kat artması. Açlık yok olmuş ve bu birinci tarım devriminöen doğan yeni tarım sistemi XIX. yy.'da benimsenmiştir. Tarım fazlası, kentlerin ve sanayinin büyümesini beslemeye başlamıştır.
XX. yy.'da, yoğunlaşan ve gelişen büyük sanayi ve örgütlü araştırma, gelişmiş ülkelerin tanmına yeni ve güçlü üretim araçları (motoriaşma, makineleşme, kimyalaştırma, inşaat mühendisliği) sağlamıştır Bunlar ileri derecede ıslah edilip geliştirilen biyolojik malzeme ile birlikte ikinci tanm devrimi'nn çekirdeğini oluşturmuştur Ortaya çıkan büyük çaptaki ulaşım, koruma, işleme ve mübadele araçlarıyla yaratılan uluslararası birleşik bir pazar doğmaya başlamıştır; bu pazarda, ulusal ve uluslararası işbölümü ve ileri derecede bir bölgesel uzmanlaşma yer almıştır.
Bu yeni tarım sistemi, sanayileşmiş Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya, Yeni Zelanda ülkelerine yayılmıştır ve dünyanın geri kalan kısmına da yayılmaktadır Sosyalist ülkelerde, ilk aşamada, mülkiyet haklanyla işgücü konulannda yapılan önemli değişiklikler (tanm devrimi ve kooperatiflerin geliştirilmesi) eşitsizlikleri azaltmak ve kaynaklan ve işgücünü harekete geçirmek amacını güdüyordu. Sanayinin ve araştırmaların gelişmesi elverdiği andan itibaren tarımın modernleştirilmesine girişilmiştir. Motorlaşma, makineleşme kimyalaştırma, inşaat mühendisliği, iyileştirilmiş biyolojik maddeler gibi harekete geçirilen araçlar bakımından bu modernleşmenin temelde Avrupa ve Amerika'nın yaptığı ikinci tarım devriminden büyük bir farkı yoktur.
Sanayileri az gelişmiş ülkelere (eski sömürge ya da yarı sömürge ülkeler) bu modernleşme modelinin transferi, çokuluslu şirketlerin, “az gelişmiş" ülkelere yeni üretim araçları ihracı ve oralardan da "gelişmiş” merkeze tarımsal hammadde ithali ile gerçekleşmiştir. Bu hareket (yeşil devrim) güçlü kamusal ve özel geliştirme ve araştırma merkezleriyle; devletin tanmı modernleştirme siyaset ve programlanyla ve uluslararası yardım ve finans kurumlanyla desteklenmektedir Bununla beraber büyük işletmelere dayalı tarım ürünleri ihraç edebilen ve ekonomileri gelişen küçük bazı bölgeler dışında yeşil drvrimin yerinde saydığını da kabul etmek gerekir. Gelişmede ve mübadeledeki eşitsizlik yüzünden az gelişmiş ülkelerin köy ekonomisinde beliren bunalım gittikçe yaygınlaşmakta ve derinleşmektedir: yiyecek üretiminde gerileme, beslenmede dışa bağımlılık, "açlık bölgelerinin" çoğalması, tarım ekosistemlerinin aşırı kullanımı ve bozulması, bunlara ek olarak artan teknolojik ve mali bağımlılık, işsizlik, göç topluma aykırı davranışlar... Bu tarım bunalımı -köy ekonomisi bunalımı, yaşam bunalımı, dışlan alınma teknolojilerle aşın ölçüde sömürülen ve bozulan eksosistemler bunalımı- her bir tarım sisteminin özgül mirasını bilmeyen ve onu tahrip eden bu teknoloji transferiyle ortadan kaldınlamaz. Bozulan ekolojik ve tanm dengelerini düzeltmeye yönelik, içe dönük bir tarımsal gelişme, tersine, bu sistemlerin, bunlara ilişkin durumların, öz kaynakları değerlendirme olanak ve koşullarının iyi bilinmesini gerektirir.

—Tarım mak. Tarım arabalan, birkaç çeşide ayrılır:
1. özellikle hayvanla çekilen ve öndeki dingili sağa sola dönebilen iki dingilli tanm arabaları;
2. bir ya da birkaç dingili olan, fakat çekme kancasının üzerine oturan araba oku yükün önemli bir bölümünü (3 t’dan az) bu kancaya veren yarı taşınır tarım arabalan; büyük tanm arabalarında yük, tandem ya da boji halinde bağlanmış birkaç dingile bindirilir;
3 arkaya kaykılabilen tanm arabaları (bunlarda arka kapak, bazen otomatik olarak açıldıktan sonra yük arkaya doğru kayabilsin diye, şasiye dayanan bir ya da iki hidrolik kriko ite, arkaya doğru eğilen madeni bir kasa bulunur).

—Tanms ikt. Tanm ürünleri için verilen sübvansiyonlar, veriliş biçimlerine göte üçe ayrılırlar:
1. parayla ifade edilebilen sübvansiyonlar. Bunlar tanmsal kredi ve tarımsal girdi sübvansiyonlandır Burada, çiftçiye verilen tarımsal krediler ya da girdiler (gübre yem, tohumluk, tanmsal ilaç vb.) değil, kredilerin piyasa faiz oranının altında bir faiz oranıyla, girdilerinse piyasa fiyatından daha düşük bir fiyatla (ya da bedelsiz) verilmesi sübvansiyon olarak kabul edilir;
2. para olarak verilen sübvansiyonlar Devletin tanm ürünlerine destekleme alım fiyatı saptayarak yaptığı yardımlardır. Burada da, ürünün piyasa fiyatı destekleme alım fiyatından düşükse aradaki fark sübvansiyon olarak kabul edilir;
3. gizli tanmsal sübvansiyonlar. Dolaylı bir biçimde hesaplanan bu sübvansiyonlar devletin bütçe harcamaları içinde gözükmezler. Örneğin, tarım kesimine sağlanan vergi kolaylıklan (bu kesimden bir süre vergi alınmaması ya da vergi oranlarının düşük tutulması) gizli bir tarımsal sübvansiyon biçimidir.

Yarım mesaili tarım. iki çeşit yarım mesaili tarım emekçisi vardır: bir yanda, işletme dışında ücretli bir işi bulunmayan yarı işsiz gözüyle bakılanlar (bunlar çoğunlukla yaşlı kişilerdir); öte yanda, işletme dışında, sanayi ya da tarım işçisi, tüccar ya da zanaatkâr olarak profesyonel bir işi olanlar. Bu sonrakilere, ikili aktifler denir. Bir dış etkinliği olan işletme şeflerinin yüzde oranıyla ölçülen ikili etkinliğinin ağırlığı, gelişmiş ülkelerin tarımında, emek verimliliğinin çoğalması ve toprak işletmeciliği yapılarının katılığı nedeniyle gittikçe artmaktadır.
Türkiye'de yarımmesaili tarım, genellikle tanm kesiminin fazla gelişmemiş olmasından kaynaklanır Tanm tesiminde gizli işsizliğin süreğen oluşu köyden kente (ya da dış ülkelere) göçü hızlandırmakta, ancak, göç edenlerin büyük bir bölümü topraklarını elden çıkarmayarak yılın belli zamanlannda köylerine dönerek tarımla uğraşmaktadırlar. Öte yandan, tek ürüne (çay, fındık) dayalı Doğu Karadeniz bölgesiyle, ürün çeşidi az olan Orta ve Doğu Anadolu bölgelerinin verimsiz topraklannda taamla uğraşan bazı çiftçiler ek işler sağlayarak geçim düzeylerini yükseltmeye çalışırlar Son yıllarda bazı köylerde açılan halı, kilim vb. dokuma işleri; tahta oymacılık gibi el becerisi kazandırma kursları, üreticilere tarım dışında ikinci bir iş yapma olanağı sağlamıştır. Türkiye'de sayısal olarak az da olsa kent ya da kasabalarda profesyonel bir işi olan (ticaret, serbest meslekler vb) bazı kişilerin oturdukları çevreye yakın tarım topraklannda tarımsal üretimle de uğraştıkları görülmektedir.

Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

9 Haziran 2012 / Misafir Ziraat
19 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
24 Mayıs 2008 / Gabriella Taslak Konular
21 Şubat 2010 / thedoctor_611 Taslak Konular