İyi düzenlenmiş çağdaş bir hayvanat bahçesinin amacı bir yandan insanlara bilmedikleri hayvanları yakından tanıma fırsatı vermek, bir yandan da hayvanların doğal çevrelerine en yakın koşullarda barınıp üremelerini sağlamaktır. Böylece doğada sayıları giderek azalan ya da soyu tükenmek üzere olan türler hayvanat bahçelerinde koruma altında yeniden çoğalabilir. Zengin bir hayvanat bahçesini dolaşanlar da ekvator ve kutuplar gibi dünyanın en uzak yerlerinden getirilmiş memelileri ve kuşları, birbirinden güzel balıkları, dev kaplumbağalar, yılanlar ve kertenkeleler gibi sürüngenleri, cam kafeslerin içinde uçuşan ender kelebekleri bir arada görebilirler.
Bilinen en eski hayvaanat bahçelerinden biri İÖ yaklaşık 1100'de Çin'de kurulmuştur. Eskiçağlarda kralların zengin hayvan koleksiyonları vardı ve halka açık hayvanat bahçeleri kurma düşüncesi büyük olasılıkla buradan doğdu. Kral Süleyman'ın maymun ve tavus-kuşları, Babil Kralı Nabukadnezar'ın aslan beslediği biliniyor. Mısır'ın Yunan soyundan gelme krallarından II. Ptolemaios da İskenderiye'de seçkin bir hayvan koleksiyonu oluşturmuştu. Ünlü Venedikli gezgin Marko Polo ise 13. yüzyılda Uzakdoğu'ya yaptığı yolculukta, Hint-Türk İmparatoru Kubilay Han'ın sarayında aslanlar, kaplanlar, parslar, suaygırlan ve yaban eşekleri gördüğünü yazar.
Dünyanın Ünlü Hayvanat Bahçeleri
Olağanüstü zenginlikteki bitki koleksiyonuyla ünlü olan Paris Botanik Bahçesi aynı zamanda çağdaş hayvanat bahçelerinin ilk örneğidir. 1732'de kurulan bu bölüm 20. yüzyılda eklenen yeni yapılar ve bahçeye alınan hayvanlarla zenginleştirilmiştir.
Avrupa'daki başkentlerin çoğunda anılmaya değer hayvanat bahçeleri vardır. Hollan-da'daki Amsterdam Hayvanat Bahçesi 1837'de kurulmuş ve bir zebra türü olan kuagaların son temsilcisi burada ölmüştür. İsveç'in başkenti Stockholm'deki Skansen Hayvanat Bahçesi'nde bulunan hayvanların hemen hepsi Kuzey Avrupa'ya özgü türlerdir. Oysa Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da,
dünyanın her yerinden getirtilmiş pek çok hayvanın yaşadığı zengin bir hayvanat bahçesi vardır. İngiltere'deki Londra Hayvanat Bahçesi de hayvan türlerinin zenginliğiyle ön sıralarda yer alır.
İsviçre'nin Zürich ve Basel kentlerindeki hayvanat bahçelerinin barınakları, Avrupa' nın en iyi düzenlenmiş hayvan barınakları arasında sayılır. Belçika'nın 1840'ta kurulan Anvers Hayvanat Bahçesi'nde de değerli bir Afrika koleksiyonu vardır. Almanya Federal Cumhuriyeti'ndeki Frankfurt Hayvanat Bahçesi Avrupa'nın en iyi örneklerinden biridir ve tükenmekte olan birçok hayvan burada başarıyla çoğaltılarak soyunu sürdürebilmiştir.
Gene Almanya Federal Cumhuriyeti'nde, Hamburg yakınlarındaki Stellingen'de bulunan hayvanat bahçesinin çok özel bir ünü vardır. Çünkü kafes demirlerini ve telleri kaldırıp, hayvanları gözden iyice gizlenmiş derin çukur ya da hendeklerle birbirlerinden ve izleyicilerden ayırma düşüncesini ortaya atan Kari Hagenbeck bu düşüncesini ilk kez burada uygulamıştır. Hagenbeck'in 19()7'de açtığı bu hayvanat bahçesi öylesine beğenildi ki, çok geçmeden büyük hayvanat bahçelerinin birçoğu bu yönteme göre yeniden düzenlendi.
SSCB'nin en büyük hayvanat bahçesi Moskova'dadır ve biri küçük bölmeli alanları, öbürü otçul hayvan sürüleri için çok geniş otlakları içeren iki bölümden oluşur.
ABD'de New York'taki Bronx Hayvanat Bahçesi de Hagenbeck'in uygulamasından yola çıkarak yeniden düzenlenmiştir. Antilopların, turna, leylek ve başka kuşların hendeklerle bölünmüş açık alanlarda yaşadıkları Afrika düzlüklerinin tam arkasında, izleyicilerin göremediği çok derin bir hendekle ayrılmış kocaman bir kayada aslanlar yaşar. Ayrıca bütün hayvanlar için kışı geçirebilecekleri sıcak ve gizli barınaklar vardır. California eyaletindeki San Diego Hayvanat Bahçesi de, doğal kanyonların üzerine tel örgüler gerilerek düzenlenen kuş barınaklarıyla ünlüdür. Dünyanın en görkemli "kuş bahçeleri" sayılan bu kanyonlardan biri yaklaşık 25 metre yüksekliğinde, 46 metre uzunluğundadır ve içinde yürüyerek dolaşılır.
Büyük hayvanat bahçelerinin hemen hepsinde bir akvaryum bulunur. Burada balıklar dört yanı camla kapatılmış çeşitli büyüklükte tankların içinde yaşarlar. İzleyicilerin balıkları rahatça görebilmeleri için tanklar spotlarla aydınlatılır ve içindeki su genellikle pompalarla dışarı alınıp süzüldükten sonra yeniden kullanılır. Sıcak deniz ve akarsulardan gelmiş tropik balıklara ayrılan tanklar daha sıcak suyla doldurulur.
Yılanlar genellikle kalın camlı bölmelerde sergilenir; yalnız, tehlikesiz olan küçük yılanlar ile kertenkeleler için alçak bir duvarla çevrilmiş özel kaya bahçeleri düzenlenir. Böylece izleyiciler bu hayvanları bahçelerindeki bitkilerin arasında koşuştururken ya da taşların üzerinde güneşlenirken görebilirler. Timsahların yaşadığı geniş havuzun çevresi de kalın bir camla ya da kafes demirleriyle kuşatılır. Çok parlak bir ışıkla aydınlatılan bu bölmelerin her zaman çok sıcak tutulması gerekir.
Balıkları ve öbür deniz hayvanlarını barındırmak için okyanus akvaryumu ya da ose-naryum kullanımı özellikle Avustralya'da ve ABD'nin sıcak bölgelerinde yaygındır. Bir ya da iki yüzü camla çevrili bu dev tanklarda yunuslar halkın ilgiyle izlediği çeşitli gösteriler yaparlar.
Çağdaş hayvanat bahçelerinin bir başka özelliği de gece hayvanları için ayrı bölümler düzenlenmiş olmasıdır. Bu bölümlerde, izleyicilerin yarasa, sivrifare ve maki gibi gece hayvanlarını uyanıkken görebilmeleri için gece ile gündüzün normal dönüşümü tersine çevrilmiştir. Bunu sağlamak için bu bölümler ay ışığı izlenimini veren loş beyaz bir ışıkla aydınlatılır. Londra Hayvanat Bahçesi'nde gece hayvanlarına ayrılmış büyük bir bölüm vardır. Avustralya'nın Sydney kentindeki Taronga Hayvanat Bahçesi'nde de yalnızca bu kıtaya özgü olan keselilerin birçok türü sergilenir.
Türkiye'de yalnızca üç hayvanat bahçesi vardır ve hiçbirisi dünyanın büyük hayvanat bahçeleriyle karşılaştırılacak zenginlikte değildir. Ankara'da, Atatürk Orman Çiftliği içindeki hayvanat bahçesi bunların ilkidir ve öbür ikisinden hem daha geniş bir alana yayılır, hem de daha çok hayvan türünü barındırır. İstanbul Gülhane Parkı'ndaki ve İzmir Kültürpark'taki küçük hayvanat bahçelerinde evcil hayanların sayısı yabanıl hayvan-larınkinden daha çoktur.
Hayvanların Beslenmesi
Doğada yabanıl olarak yaşayan hayvanların beslenme alışkanlıkları birbirinden çok farklıdır. Öğütücü dişleri olmayan yılanlar avlarını bütün olarak yutmak zorundadır; piton ve boa gibi çok iri türler öylesine büyük hayvanları yutarlar ki sindirmeleri haftalarca, hatta aylarca sürebilir. Aslan, kaplan gibi yırtıcı etçil hayvanların da her gün yeni bir av bulma güvencesi yoktur; bu yüzden günlerce hiçbir şey yemeden yaşayabilirler. Buna karşılık geyik, antilop ve zebra gibi otçul hayvanlar günlerinin büyük bölümünü otlayarak geçirirler. Doğadaki bu düzeni sürdürmek için hayvanat bahçelerindeki aslan ve kaplanlara haftanın bir günü yemek verilmez, ama otçul hayvanların barınak; ve otlaklarında her zaman bol yem bulunur.
Et, saman, sebze ya da meyve yiyen hayvanları beslemek oldukça kolaydır, çünkü bu yiyecekler her zaman bulunabilir. Ama böcek yiyen hayvanlar için özel olarak böcek üretmek gerekir. Bu amaçla üretilen başlıca böcekler çekirge, un kurdu (un güvesinin kurtçukları) ve etsineğidir. Bugün hayvanat bahçelerinin çoğunda hayvanların sağlıklı beslenebilmesi için yemlerine çeşitli vitaminler katılır. Böylece, eskiden kafeslerdeki tutsak yaşama uyum sağlayamayıp hastalanan, hatta ölen bazı hayvanlar artık hayvanat bahçelerinde beslenebilmektedir.
Maymunlar taze meyve, ceviz, fındık gibi sert kabuklu yemişler, yeşil sebzeler, bitki kökleri ve haşlanmış patatesle beslenir. Orta büyüklükte bir maymun günde yarım kilogram kadar sebze-meyve yer. İri maymunlara bu yiyeceklerin yanı sıra yumurta ve ara sıra et verilir; yavruyken de hepsi sütle beslenir.
Aslanlar, yemek verilmeyen günün dışında, her gün yaklaşık 5 kg kemikli et yerler. Ayrıca haftada bir kez ayrıkotu, yeni kesilmiş kanlı kanlı bir adatavşanı ya da piliç, ara sıra da biraz karaciğer ile vitamin karışımı verilir.
Bir fil günde yaklaşık 15 kg saman, 6 balya taze ot (kışın aynı miktarda pancar ya da başka yumru kökler), kilolarca yulaf ezmesi, bol patates, havuç ve elma, biraz da ekmek yer. Yapraklı körpe dallar da hem yararlı, hem de sevdiği bir yiyecektir. Kısacası filleri doyurmak pek kolay iş değildir. Suaygırlarının her birine de günde 50 kg saman, yeşillik ve kök karışımı ile bir miktar tahıl vermek gerekir.
Foklar günde 3 ya da 6 kg kadar balık yerler. Penguenler de başta mezgit ve ringa olmak üzere balıkla beslenir, ama foklardan daha küçük yapılı oldukları için daha azla yetinirler. Deniz memelilerinin ve kuşların sağlıklı kalması için yiyeceklerine mineral tuzları ile vitamin içeren tabletler katılır.
Kartal gibi yırtıcı ve etçil kuşlara da haftanın bir günü yemek verilmez. Böcek yiyen kuşlar ise, katı yumurtanın sarısı, çeşitli böcekler, karınca yumurtaları (daha doğrusu pupa evresindeki karınca larvaları), soyafa-sulyesi ve bir miktar çiğ kıymayla hazırlanan bir karışımla beslenir. Doğada çiçeklerden balozu emerek yaşayan nektaremen ve kolibri gibi küçük kuşlar için de bal, süttozu, bebek maması, birkaç damla et suyu ve çeşitli vitaminlerle özel bir karışım hazırlanır. Bu karışımın doldurulduğu bir haznesi ve gagalarını sokabilecekleri küçük delikleri olan özel yemliklerden kuşlar istedikleri kadar "balozu" emebilirler.
Yılanların hepsi et ya da yumurta gibi hayvansal besinlere düşkündür. Ama kral kobra yılandan başka şey yemediği için tek başına ayrı bir bölmede tutulur. Öbür yılanlara da iriliğine göre tavşan ve kümes hayvanları ya da sıçan, fare, kertenkele ve kurbağa verilir. Böcek yiyen sürüngenlerin başlıca besini de un kurdudur.
Akvaryumlardaki iri balıkların günlük öğünü doğranmış at kalbi, daha küçük balıkların-ki ise karides, kumpiresi ve supiresi gibi küçük kabuklular ile protein ve vitamin katkılı hazır balık yemleridir.
Hayvanat bahçelerindeki bazı hayvanlar yabanıl yaşamda hiç yemedikleri yiyecekleri yemeye alışırlar. Örneğin dev karıncayiyen kendisi için hazırlanmış çiğ kıyma, çiğ yumurta, süttozu, karınca yumurtaları ve kepek karışımını severek yer. Avustralya'nın ilginç hayvanlarından ekidneler de 40 yıldır buna benzer bir karışımla beslenerek hayvanat bahçelerinde bakılmaktadır. Oysa bu yumurtlayan memeliler doğada yalnızca böcek yiyerek beslenir. Zürafaların akrabası okapi de doğal yurdu olan sıcak Kongo ormanlarındaki bitkileri bulamadığı için kış boyunca ister istemez meşe yapraklarıyla yetinir.
Buna karşılık bazı hayvanlar doğadaki yiyeceklerinden başkasına hiçbir zaman alışamaz-lar; bu yüzden bu hayvanlara ancak doğal yurtlarındaki hayvanat bahçelerinde rastlanır. Örneğin Avustralya'nın sevimli koalası yalnızca bazı okaliptüs ağaçlarının yapraklarını yediğinden Avustralya dışındaki hayvanat bahçelerinde pek görülmez. Gene de San Diego Hayvanat Bahçesi'ndeki uzmanlar birkaç koala ailesini burada yaşatmayı başarmışlardır.
Hayvanların beslenmesine ve sağlığına bu kadar özen gösterildiğini öğrendikten sonra, bir hayvanat bahçesinde dolaşırken kafeslerin üzerindeki HAYVANLARA YİYECEK VERMEYİNİZ uyarısını kimse göz ardı edemez. Bu tabelalar gösteriş olsun diye değil hayvanların zarar görmesini önlemek amacıyla konulmuştur. Üstelik kafesteki hayvanlara yiyecek uzatanlar için ısırılmak tehlikesi de vardır.
Beslenecek Hayvanların Yakalanması
Bugün doğada özgürce yaşarken yakalanıp hayvanat bahçelerine götürülen hayvanların sayısı oldukça azdır. Çoğu hayvanat bahçelerinde doğar ve üreyip çoğaldığında öbür hayvanat bahçelerindeki başka hayvanlarla değiş tokuş edilir. Yalnızca Afrika, Güney Amerika ve Asya'daki doğal koruma alanlarında yabanıl olarak yaşayan ve sayıları çok olan hayvanların yakalanmasına izin verilir.
İri hayvanların yavrularını yakalamak için en çok uygulanan yöntem, ucuna uyuşturucu sürülmüş küçük bir okla hayvanı vurup, baygın durumdayken iplerle bağlayarak tahta bir kafese kapatmaktır. Uyuşturucunun etkisi çok uzun sürmez; kafese alındıktan sonra ilacın etkisini gideren bir uyarıcı verilerek kendine gelmesi sağlanır. O anda paniğe kapılması önlenip yatıştırılırsa kısa zamanda yeni çevresine alışır ve kendisine sunulan yiyecekleri yemeye başlar. Örneğin filler genellikle yavruyken yakalanır ve birkaç ay içinde insanlarla birlikte olmaya alışırlar.
Hayvanat bahçelerindeki hayvanların bir bölümü de, insanların yavruyken evde beslemek üzere alıp bakımı güçleşince hayvanat bahçelerine verdikleri yırtıcı hayvanlardır.
Uçak taşımacılığının başlamasından önceki zamanlarda, uzak ülkelerde yakalanan hayvanlar gemilere yüklenir ve bazen aylarca süren uzun yolculuklara katlanmak zorunda kalırlardı. Yolculuk sırasında gerektiği gibi beslenemeyen, daracık yerlere kapatılmaktan bunalan ve fırtınalı havalarda deniz tutmasından hastalanan hayvanların çoğu daha gemideyken ölürdü. Oysa günümüzde, karantina yönetmeliklerinin havayoluyla taşınmasına izin verdiği hayvanlar, gidecekleri yerlere birkaç saatlik bir uçak yolculuğuyla kolayca ulaştırılabiliyor. Ama çok büyük balıkların taşınması bugün bile sorun yaratır; çünkü bu hayvanlar ancak su dolu büyük tanklarda ve suyu belirli bir sıcaklıkta tutup sürekli oksijen vermek koşuluyla taşınabilir.Bilinen en eski hayvaanat bahçelerinden biri İÖ yaklaşık 1100'de Çin'de kurulmuştur. Eskiçağlarda kralların zengin hayvan koleksiyonları vardı ve halka açık hayvanat bahçeleri kurma düşüncesi büyük olasılıkla buradan doğdu. Kral Süleyman'ın maymun ve tavus-kuşları, Babil Kralı Nabukadnezar'ın aslan beslediği biliniyor. Mısır'ın Yunan soyundan gelme krallarından II. Ptolemaios da İskenderiye'de seçkin bir hayvan koleksiyonu oluşturmuştu. Ünlü Venedikli gezgin Marko Polo ise 13. yüzyılda Uzakdoğu'ya yaptığı yolculukta, Hint-Türk İmparatoru Kubilay Han'ın sarayında aslanlar, kaplanlar, parslar, suaygırlan ve yaban eşekleri gördüğünü yazar.
Sponsorlu Bağlantılar
Dünyanın Ünlü Hayvanat Bahçeleri
Olağanüstü zenginlikteki bitki koleksiyonuyla ünlü olan Paris Botanik Bahçesi aynı zamanda çağdaş hayvanat bahçelerinin ilk örneğidir. 1732'de kurulan bu bölüm 20. yüzyılda eklenen yeni yapılar ve bahçeye alınan hayvanlarla zenginleştirilmiştir.
Avrupa'daki başkentlerin çoğunda anılmaya değer hayvanat bahçeleri vardır. Hollan-da'daki Amsterdam Hayvanat Bahçesi 1837'de kurulmuş ve bir zebra türü olan kuagaların son temsilcisi burada ölmüştür. İsveç'in başkenti Stockholm'deki Skansen Hayvanat Bahçesi'nde bulunan hayvanların hemen hepsi Kuzey Avrupa'ya özgü türlerdir. Oysa Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da,
dünyanın her yerinden getirtilmiş pek çok hayvanın yaşadığı zengin bir hayvanat bahçesi vardır. İngiltere'deki Londra Hayvanat Bahçesi de hayvan türlerinin zenginliğiyle ön sıralarda yer alır.
İsviçre'nin Zürich ve Basel kentlerindeki hayvanat bahçelerinin barınakları, Avrupa' nın en iyi düzenlenmiş hayvan barınakları arasında sayılır. Belçika'nın 1840'ta kurulan Anvers Hayvanat Bahçesi'nde de değerli bir Afrika koleksiyonu vardır. Almanya Federal Cumhuriyeti'ndeki Frankfurt Hayvanat Bahçesi Avrupa'nın en iyi örneklerinden biridir ve tükenmekte olan birçok hayvan burada başarıyla çoğaltılarak soyunu sürdürebilmiştir.
Gene Almanya Federal Cumhuriyeti'nde, Hamburg yakınlarındaki Stellingen'de bulunan hayvanat bahçesinin çok özel bir ünü vardır. Çünkü kafes demirlerini ve telleri kaldırıp, hayvanları gözden iyice gizlenmiş derin çukur ya da hendeklerle birbirlerinden ve izleyicilerden ayırma düşüncesini ortaya atan Kari Hagenbeck bu düşüncesini ilk kez burada uygulamıştır. Hagenbeck'in 19()7'de açtığı bu hayvanat bahçesi öylesine beğenildi ki, çok geçmeden büyük hayvanat bahçelerinin birçoğu bu yönteme göre yeniden düzenlendi.
SSCB'nin en büyük hayvanat bahçesi Moskova'dadır ve biri küçük bölmeli alanları, öbürü otçul hayvan sürüleri için çok geniş otlakları içeren iki bölümden oluşur.
ABD'de New York'taki Bronx Hayvanat Bahçesi de Hagenbeck'in uygulamasından yola çıkarak yeniden düzenlenmiştir. Antilopların, turna, leylek ve başka kuşların hendeklerle bölünmüş açık alanlarda yaşadıkları Afrika düzlüklerinin tam arkasında, izleyicilerin göremediği çok derin bir hendekle ayrılmış kocaman bir kayada aslanlar yaşar. Ayrıca bütün hayvanlar için kışı geçirebilecekleri sıcak ve gizli barınaklar vardır. California eyaletindeki San Diego Hayvanat Bahçesi de, doğal kanyonların üzerine tel örgüler gerilerek düzenlenen kuş barınaklarıyla ünlüdür. Dünyanın en görkemli "kuş bahçeleri" sayılan bu kanyonlardan biri yaklaşık 25 metre yüksekliğinde, 46 metre uzunluğundadır ve içinde yürüyerek dolaşılır.
Büyük hayvanat bahçelerinin hemen hepsinde bir akvaryum bulunur. Burada balıklar dört yanı camla kapatılmış çeşitli büyüklükte tankların içinde yaşarlar. İzleyicilerin balıkları rahatça görebilmeleri için tanklar spotlarla aydınlatılır ve içindeki su genellikle pompalarla dışarı alınıp süzüldükten sonra yeniden kullanılır. Sıcak deniz ve akarsulardan gelmiş tropik balıklara ayrılan tanklar daha sıcak suyla doldurulur.
Yılanlar genellikle kalın camlı bölmelerde sergilenir; yalnız, tehlikesiz olan küçük yılanlar ile kertenkeleler için alçak bir duvarla çevrilmiş özel kaya bahçeleri düzenlenir. Böylece izleyiciler bu hayvanları bahçelerindeki bitkilerin arasında koşuştururken ya da taşların üzerinde güneşlenirken görebilirler. Timsahların yaşadığı geniş havuzun çevresi de kalın bir camla ya da kafes demirleriyle kuşatılır. Çok parlak bir ışıkla aydınlatılan bu bölmelerin her zaman çok sıcak tutulması gerekir.
Balıkları ve öbür deniz hayvanlarını barındırmak için okyanus akvaryumu ya da ose-naryum kullanımı özellikle Avustralya'da ve ABD'nin sıcak bölgelerinde yaygındır. Bir ya da iki yüzü camla çevrili bu dev tanklarda yunuslar halkın ilgiyle izlediği çeşitli gösteriler yaparlar.
Çağdaş hayvanat bahçelerinin bir başka özelliği de gece hayvanları için ayrı bölümler düzenlenmiş olmasıdır. Bu bölümlerde, izleyicilerin yarasa, sivrifare ve maki gibi gece hayvanlarını uyanıkken görebilmeleri için gece ile gündüzün normal dönüşümü tersine çevrilmiştir. Bunu sağlamak için bu bölümler ay ışığı izlenimini veren loş beyaz bir ışıkla aydınlatılır. Londra Hayvanat Bahçesi'nde gece hayvanlarına ayrılmış büyük bir bölüm vardır. Avustralya'nın Sydney kentindeki Taronga Hayvanat Bahçesi'nde de yalnızca bu kıtaya özgü olan keselilerin birçok türü sergilenir.
Türkiye'de yalnızca üç hayvanat bahçesi vardır ve hiçbirisi dünyanın büyük hayvanat bahçeleriyle karşılaştırılacak zenginlikte değildir. Ankara'da, Atatürk Orman Çiftliği içindeki hayvanat bahçesi bunların ilkidir ve öbür ikisinden hem daha geniş bir alana yayılır, hem de daha çok hayvan türünü barındırır. İstanbul Gülhane Parkı'ndaki ve İzmir Kültürpark'taki küçük hayvanat bahçelerinde evcil hayanların sayısı yabanıl hayvan-larınkinden daha çoktur.
Hayvanların Beslenmesi
Doğada yabanıl olarak yaşayan hayvanların beslenme alışkanlıkları birbirinden çok farklıdır. Öğütücü dişleri olmayan yılanlar avlarını bütün olarak yutmak zorundadır; piton ve boa gibi çok iri türler öylesine büyük hayvanları yutarlar ki sindirmeleri haftalarca, hatta aylarca sürebilir. Aslan, kaplan gibi yırtıcı etçil hayvanların da her gün yeni bir av bulma güvencesi yoktur; bu yüzden günlerce hiçbir şey yemeden yaşayabilirler. Buna karşılık geyik, antilop ve zebra gibi otçul hayvanlar günlerinin büyük bölümünü otlayarak geçirirler. Doğadaki bu düzeni sürdürmek için hayvanat bahçelerindeki aslan ve kaplanlara haftanın bir günü yemek verilmez, ama otçul hayvanların barınak; ve otlaklarında her zaman bol yem bulunur.
Et, saman, sebze ya da meyve yiyen hayvanları beslemek oldukça kolaydır, çünkü bu yiyecekler her zaman bulunabilir. Ama böcek yiyen hayvanlar için özel olarak böcek üretmek gerekir. Bu amaçla üretilen başlıca böcekler çekirge, un kurdu (un güvesinin kurtçukları) ve etsineğidir. Bugün hayvanat bahçelerinin çoğunda hayvanların sağlıklı beslenebilmesi için yemlerine çeşitli vitaminler katılır. Böylece, eskiden kafeslerdeki tutsak yaşama uyum sağlayamayıp hastalanan, hatta ölen bazı hayvanlar artık hayvanat bahçelerinde beslenebilmektedir.
Maymunlar taze meyve, ceviz, fındık gibi sert kabuklu yemişler, yeşil sebzeler, bitki kökleri ve haşlanmış patatesle beslenir. Orta büyüklükte bir maymun günde yarım kilogram kadar sebze-meyve yer. İri maymunlara bu yiyeceklerin yanı sıra yumurta ve ara sıra et verilir; yavruyken de hepsi sütle beslenir.
Aslanlar, yemek verilmeyen günün dışında, her gün yaklaşık 5 kg kemikli et yerler. Ayrıca haftada bir kez ayrıkotu, yeni kesilmiş kanlı kanlı bir adatavşanı ya da piliç, ara sıra da biraz karaciğer ile vitamin karışımı verilir.
Bir fil günde yaklaşık 15 kg saman, 6 balya taze ot (kışın aynı miktarda pancar ya da başka yumru kökler), kilolarca yulaf ezmesi, bol patates, havuç ve elma, biraz da ekmek yer. Yapraklı körpe dallar da hem yararlı, hem de sevdiği bir yiyecektir. Kısacası filleri doyurmak pek kolay iş değildir. Suaygırlarının her birine de günde 50 kg saman, yeşillik ve kök karışımı ile bir miktar tahıl vermek gerekir.
Foklar günde 3 ya da 6 kg kadar balık yerler. Penguenler de başta mezgit ve ringa olmak üzere balıkla beslenir, ama foklardan daha küçük yapılı oldukları için daha azla yetinirler. Deniz memelilerinin ve kuşların sağlıklı kalması için yiyeceklerine mineral tuzları ile vitamin içeren tabletler katılır.
Kartal gibi yırtıcı ve etçil kuşlara da haftanın bir günü yemek verilmez. Böcek yiyen kuşlar ise, katı yumurtanın sarısı, çeşitli böcekler, karınca yumurtaları (daha doğrusu pupa evresindeki karınca larvaları), soyafa-sulyesi ve bir miktar çiğ kıymayla hazırlanan bir karışımla beslenir. Doğada çiçeklerden balozu emerek yaşayan nektaremen ve kolibri gibi küçük kuşlar için de bal, süttozu, bebek maması, birkaç damla et suyu ve çeşitli vitaminlerle özel bir karışım hazırlanır. Bu karışımın doldurulduğu bir haznesi ve gagalarını sokabilecekleri küçük delikleri olan özel yemliklerden kuşlar istedikleri kadar "balozu" emebilirler.
Yılanların hepsi et ya da yumurta gibi hayvansal besinlere düşkündür. Ama kral kobra yılandan başka şey yemediği için tek başına ayrı bir bölmede tutulur. Öbür yılanlara da iriliğine göre tavşan ve kümes hayvanları ya da sıçan, fare, kertenkele ve kurbağa verilir. Böcek yiyen sürüngenlerin başlıca besini de un kurdudur.
Akvaryumlardaki iri balıkların günlük öğünü doğranmış at kalbi, daha küçük balıkların-ki ise karides, kumpiresi ve supiresi gibi küçük kabuklular ile protein ve vitamin katkılı hazır balık yemleridir.
Hayvanat bahçelerindeki bazı hayvanlar yabanıl yaşamda hiç yemedikleri yiyecekleri yemeye alışırlar. Örneğin dev karıncayiyen kendisi için hazırlanmış çiğ kıyma, çiğ yumurta, süttozu, karınca yumurtaları ve kepek karışımını severek yer. Avustralya'nın ilginç hayvanlarından ekidneler de 40 yıldır buna benzer bir karışımla beslenerek hayvanat bahçelerinde bakılmaktadır. Oysa bu yumurtlayan memeliler doğada yalnızca böcek yiyerek beslenir. Zürafaların akrabası okapi de doğal yurdu olan sıcak Kongo ormanlarındaki bitkileri bulamadığı için kış boyunca ister istemez meşe yapraklarıyla yetinir.
Buna karşılık bazı hayvanlar doğadaki yiyeceklerinden başkasına hiçbir zaman alışamaz-lar; bu yüzden bu hayvanlara ancak doğal yurtlarındaki hayvanat bahçelerinde rastlanır. Örneğin Avustralya'nın sevimli koalası yalnızca bazı okaliptüs ağaçlarının yapraklarını yediğinden Avustralya dışındaki hayvanat bahçelerinde pek görülmez. Gene de San Diego Hayvanat Bahçesi'ndeki uzmanlar birkaç koala ailesini burada yaşatmayı başarmışlardır.
Hayvanların beslenmesine ve sağlığına bu kadar özen gösterildiğini öğrendikten sonra, bir hayvanat bahçesinde dolaşırken kafeslerin üzerindeki HAYVANLARA YİYECEK VERMEYİNİZ uyarısını kimse göz ardı edemez. Bu tabelalar gösteriş olsun diye değil hayvanların zarar görmesini önlemek amacıyla konulmuştur. Üstelik kafesteki hayvanlara yiyecek uzatanlar için ısırılmak tehlikesi de vardır.
Beslenecek Hayvanların Yakalanması
Bugün doğada özgürce yaşarken yakalanıp hayvanat bahçelerine götürülen hayvanların sayısı oldukça azdır. Çoğu hayvanat bahçelerinde doğar ve üreyip çoğaldığında öbür hayvanat bahçelerindeki başka hayvanlarla değiş tokuş edilir. Yalnızca Afrika, Güney Amerika ve Asya'daki doğal koruma alanlarında yabanıl olarak yaşayan ve sayıları çok olan hayvanların yakalanmasına izin verilir.
İri hayvanların yavrularını yakalamak için en çok uygulanan yöntem, ucuna uyuşturucu sürülmüş küçük bir okla hayvanı vurup, baygın durumdayken iplerle bağlayarak tahta bir kafese kapatmaktır. Uyuşturucunun etkisi çok uzun sürmez; kafese alındıktan sonra ilacın etkisini gideren bir uyarıcı verilerek kendine gelmesi sağlanır. O anda paniğe kapılması önlenip yatıştırılırsa kısa zamanda yeni çevresine alışır ve kendisine sunulan yiyecekleri yemeye başlar. Örneğin filler genellikle yavruyken yakalanır ve birkaç ay içinde insanlarla birlikte olmaya alışırlar.
Hayvanat bahçelerindeki hayvanların bir bölümü de, insanların yavruyken evde beslemek üzere alıp bakımı güçleşince hayvanat bahçelerine verdikleri yırtıcı hayvanlardır.
Hayvan Üretme Çalışmaları
Hayvanat bahçelerini zenginleştirmenin en iyi yolu, hayvanların bu yeni yuvalarını benimseyerek yavrulamalarını sağlamaktır. Ama bu her zaman kolay olmaz. Özellikle bazı hayvanlar doğadaki koşulları sağlanmadıkça çok ender olarak yavrularlar. Bununla birlikte, hayvanların doğal yaşama ortamları ve alışkanlıkları üstüne daha çok bilgi edindikçe hayvanat bahçelerinde birer aile oluşturan türlerin sayısı yıldan yıla artmaktadır.
Aslan ve kaplan hayvanat bahçelerinde en kolay üreyen hayvanlardandır. Ayrıca mink ve çinçilya gibi değerli kürk hayvanları ile altın keseğen gibi sevilen ev hayvanları çok sayıda üretilir. Dünyadaki bütün evcil kese-ğenler 1930'da yakalanan birkaç yavrunun soyundan türemiştir.
Bugün yalnızca hayvanat bahçelerinde yaşayan, doğada yabanıl örneği kalmamış hayvanlardan biri de Pere David geyiğidir. Bu hayvanı ilk kez 19. yüzyılda Katolik bir misyoner olan Pere David Pekin'deki imparatorluk avlağında gördüğü için geyik de onun adıyla anılır. Buradan alınan birkaç hayvan Avrupa'daki özel koleksiyonlara ve hayvanat bahçelerine götürülmüş, ama 1910'larda İngiltere'deki Bedford dükünün beslediği küçük bir sürü dışında hepsi, hatta Çin'dekiler bile ölmüştü. Sonradan Bedford dükünün sürüsünden alınan geyikler Avrupa ile Amerika' daki hayvanat bahçelerine verildi; 1956'da iki çift geyik de Londra Zooloji Derneği tarafından Çin hükümetine armağan edildi.
Bazı hayvanlar doğada o kadar azalmıştır ki, soyunu sürdürmesi için bir dişi ile bir erkek bulma şansı bile neredeyse kalmamıştır. Birkaç yıl öncesine kadar, dişileri ile erkekleri ayrı ayrı hayvanat bahçelerinde yaşayan dev pandaların soyu tükenmek üzereydi. Dev pandası olan birkaç hayvanat bahçesi erkekler ile dişileri bir araya getirme girişiminde bulundu; ama hayvanlar bu koşullar altında çiftleşmeye yanaşmadılar. Sonunda yapay döllemeyle, yani erkekten alınan spermaların dişiye verilmesiyle hayvanat bahçelerindeki dev pandaların çoğu yavruladı.
Hayvanat bahçelerini zenginleştirmenin en iyi yolu, hayvanların bu yeni yuvalarını benimseyerek yavrulamalarını sağlamaktır. Ama bu her zaman kolay olmaz. Özellikle bazı hayvanlar doğadaki koşulları sağlanmadıkça çok ender olarak yavrularlar. Bununla birlikte, hayvanların doğal yaşama ortamları ve alışkanlıkları üstüne daha çok bilgi edindikçe hayvanat bahçelerinde birer aile oluşturan türlerin sayısı yıldan yıla artmaktadır.
Aslan ve kaplan hayvanat bahçelerinde en kolay üreyen hayvanlardandır. Ayrıca mink ve çinçilya gibi değerli kürk hayvanları ile altın keseğen gibi sevilen ev hayvanları çok sayıda üretilir. Dünyadaki bütün evcil kese-ğenler 1930'da yakalanan birkaç yavrunun soyundan türemiştir.
Bugün yalnızca hayvanat bahçelerinde yaşayan, doğada yabanıl örneği kalmamış hayvanlardan biri de Pere David geyiğidir. Bu hayvanı ilk kez 19. yüzyılda Katolik bir misyoner olan Pere David Pekin'deki imparatorluk avlağında gördüğü için geyik de onun adıyla anılır. Buradan alınan birkaç hayvan Avrupa'daki özel koleksiyonlara ve hayvanat bahçelerine götürülmüş, ama 1910'larda İngiltere'deki Bedford dükünün beslediği küçük bir sürü dışında hepsi, hatta Çin'dekiler bile ölmüştü. Sonradan Bedford dükünün sürüsünden alınan geyikler Avrupa ile Amerika' daki hayvanat bahçelerine verildi; 1956'da iki çift geyik de Londra Zooloji Derneği tarafından Çin hükümetine armağan edildi.
Bazı hayvanlar doğada o kadar azalmıştır ki, soyunu sürdürmesi için bir dişi ile bir erkek bulma şansı bile neredeyse kalmamıştır. Birkaç yıl öncesine kadar, dişileri ile erkekleri ayrı ayrı hayvanat bahçelerinde yaşayan dev pandaların soyu tükenmek üzereydi. Dev pandası olan birkaç hayvanat bahçesi erkekler ile dişileri bir araya getirme girişiminde bulundu; ama hayvanlar bu koşullar altında çiftleşmeye yanaşmadılar. Sonunda yapay döllemeyle, yani erkekten alınan spermaların dişiye verilmesiyle hayvanat bahçelerindeki dev pandaların çoğu yavruladı.
Msxlabs & TemelBritannica
Son düzenleyen asla_asla_deme; 26 Haziran 2012 12:08
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....