Arama

Hayvanlar Hakkında Detaylı Bilgi Merkezi - Sayfa 4

Güncelleme: 4 Aralık 2016 Gösterim: 226.854 Cevap: 177
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
6 Mart 2012       Mesaj #31
Avatarı yok
Yasaklı
Sibirya Mamutlarının Hemoglobin Gen Haritası

Sponsorlu Bağlantılar


Mamutların kanında, dondurucu hava koşullarında vücutlarındaki oksijen akışını sürdürebilmelerini sağlayan bir tür “antifriz” olabileceği açıklandı.

Nature Genetics dergisinin haberine göre bilim insanları, kalıntılarına ulaşılan bir mamutun kanında yer alan proteini “canlandırmayı” başardı. Hemoglobin olarak bilinen bu protein, kırmızı kan hücrelerinde yer alıyor ve vücuda oksijen akışını sağlıyor. Bilim adamlarından oluşan ekip, mamutların, kanlarındaki hemoglobinin düşük sıcaklıklarda bile oksijen taşımasını sağlayan bir genetik adaptasyon geçirdikleri bulgusuna ulaştı. Soğuk ortamlar, genel olarak hemoglobinin dokulara oksijen taşımasına engel oluyor.

Araştırmacılar, onbinlerce yıl önce yaşamış ve kutup bölgesindeki donmuş toprak içinde bulunan üç ayrı Sibirya mamutunun hemoglobin gen haritasını çıkardı. Mamut DNA dizilimi (protein üretiminde önemli rol oynayan ve DNA’ya benzer bir molekül olan) RNA’ya çevrildi. Ardından da üretilen RNA koli basiline (E. coli bakterisi) şırınga edildi. Bu işlemin ardından koli basili, eksiksiz bir şekilde mamut proteini üretmeye başladı.

Mamutların Göçü

Kanada’daki Manitoba Üniversitesi’nden uzmanlar, ortaya çıkan hemoglobin moleküllerinin, gerçek bir mamuttan kan örneği alınmasından farksız olduğunu söylüyor. Uzmanlar, daha sonra mamutlardaki hemoglobinin yapısında, çok soğuk havalara dayanabilmelerini sağlayan üç ciddi değişim bulunduğunu keşfetti. Böylesi bir genetik uyarlama, günümüzdeki fillerde bulunmuyor. Tüylü mamutlar ve günümüzdeki fillerin ataları, ilk olarak ekvator Afrikasında ortaya çıkmıştı. Ancak mamut familyası 1 milyon 200 bin ile 2 milyon yıl kadar önce kuzeye göçtü. Bilim adamları, bu genetik adaptasyonun mamutların buzul çağında ayakta kalmasını sağlamış olabileceğini söylüyor.


Kaynak:BBC Bilim / Nature Genetics (Paul Rincon/BBC Bilim Muhabiri)

Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:12
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
7 Mart 2012       Mesaj #32
Avatarı yok
Yasaklı
Kendisini Kusarak Koruyor

Sponsorlu Bağlantılar


Bir kuş türünün yavrularının, ''Düşman'' saldırısından korunmak için kustukları ve ebeveynlerine kokuyla haber gönderdikleri belirlendi.

İspanyol bilimadamlarının yaptığı araştırmada, gökkuzgun (coracias garrulus) yavrularının yırtıcı bir hayvan saldırdığında turuncu, mide bulandırıcı bir sıvı kustuğu belirlendi.

İngiliz ''Biology Letters'' dergisinde yayımlanan araştırma, turuncu sıvı sayesinde ''iştah kapatıcı'' hale gelen yavruların kendilerini koruyabildiğini gösterdi.

Bilimadamları, yavrular turuncu sıvıyla kaplandıktan sonra yuvaya yaklaşan ebevenlerin kokuyu algıladığını ve bir tehdit olduğunu anladıklarını belirtti.

Araştırmaya imza atanlardan Deseada Parejo, gökkuzgunların tehdide karşı kokuyu iletişim aracı olarak kullanan, bilinen ilk kuş türü olduğunu vurguladı.


Kaynak:AA/Biology Letters(07 Mart 2012,11:09)

Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:13
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Mart 2012       Mesaj #33
Avatarı yok
Yasaklı
Örümcek İpeği İle Aşırı Isınan Bilgisayarlar Tarihe Karışacak



Örümcek ipeği, bilgisayarların aşırı çalışmaktan ısınarak devre dışı kalmalarını önlemekte büyük bir atılım sağlayacak.

Bilim insanları, örümcek ipeğinin, dünyadaki diğer tüm materyallere kıyasla ısıyı çok daha iyi iletme özelliği olduğunu tesbit etti.Iowa Üniversitesi tarafından altın küre örümcekleri üzerinde yapılan araştırmaya göre, örümceğin ipeği geçmişte test edilen tüm organik materyallere kıyasla ısıyı 800 kat daha iyi iletebiliyor.

Örümcek ağının bu özelliği, ısıyı dağıtma özelliği bulunan maddelerden yapılan bilgisayarlarda, ilk kez bir organik materyalin kullanılabileceği düşüncesini ortaya attı.

Advanced Material dergisinde yayımlanan araştırmanın başında yer alan Xinwei Wang, örümcek ipeğinin 416 W/m-K (watt/metre Kelvin) oranında ısı dağıtabildiğini ölçtü. Aynı oran, bakırda 401 W/m-K. İnsan derisi ise elektriği ancak 0.6 W/m-K oranında dağıtabiliyor.

Örümcek ipeği, dünyada ısıyı en iyi dağıtan materyallerden biri olan bakırı geride bırakırken, iyi ısı ileten silikon alüminyum ve saf demir ile karşılaştırıldığında yine üstün gelmeyi başardı. Wang, örümcek ipeğini sadece elmas ve gümüşün geride bırakabildiğini ifade etti.



İpekten Yazlık Elbiseler

Bilim insanları, örümcek ipeğinin iletkenliğinde yatan sırrın kendine özgü moleküler yapısından kaynaklanıyor olabileceğini belirtti. Örümcek ipeği, kendini çok çabuk onaran sert, kristal parçalarla, dinamik ve elastik parçaların bir araya gelmesiyle oluşuyor.

Wang ve ekibi, örümcek ipeğinin tasarımını inceleyerek iletkenlik özelliğinin daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyor. Böylece, bir gün elektronikten, yazlık elbiselere kadar birçok alanda örümcek ipeği kullanılabilir.


Kaynak:Ntvmsnbc / Advanced Material (08 Mart 2012,16:34)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:13
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Mart 2012       Mesaj #34
Avatarı yok
Yasaklı
Maymunların İşaret Dili Keşfedildi



İngiltere'de bir hayvanat bahçesindeki maymunların yeni bir işaret dili oluşturdukları keşfedildi.Daily Telegraph gazetesinin haberine göre, yalnız bırakılmak isteyen maymunlar gözlerini elleriyle kapatıyor.

Essex kentindeki hayvanat bahçesinde yaşayan vahşi Afrika maymunu mandrillerin işaret dilini birbirlerine öğrettikleri düşünülüyor.

Gazetenin haberine göre, hayvanat bahçesi çalışanları Milly isimli dişi maymunun eliyle gözlerini kapadığını ilk defa 1999 yılında fark etmiş.Milly gözlerini kapatmaya ilk başladığında, hayvanat bahçesi yetkilileri gözüyle ilgili bir rahatsızlığı olduğunu düşünerek veterinere götürmüş.

Afrika, Avrupa ve Amerika'da maymunları inceleyen araştırmacı Mark Laidre 2007 yılında hayvanat bahçesini ziyaret edene kadar Milly'nin davranışının önemi fark edilmemiş.

Laidre, Daily Telegraph'a yaptığı açıklamada, bu davranışa daha önce rastlamadığını ve önemini hemen fark ettiğini söylüyor.Laidre, gözlerini kapatan maymunlara diğer maymunların fazla yaklaşmadığını gözlemlediğini de ekliyor.Milly'nin davranışının diğer maymunlar tarafından da zamanla öğrenildiği düşünülüyor.

Araştırma, daha önce de maymunların genetik veya doğa kaynaklı nedenlerle işaretle anlaşma yöntemleri geliştirdiğini ancak ilk defa kültürel nedenli bir harekete rastlandığını söylüyor.


Kaynak:Ntvmsnbc / Daily Telegraph (07 Ağustos 2011)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:13
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
11 Mart 2012       Mesaj #35
Avatarı yok
Yasaklı
Ölümden Kıl Payı Kurtuldu



Okyanusların en yırtıcı ve korkutucu canlısı köpekbalıkları, bazen gözlerine kestirdikleri avı yakalamak ne kadar kolay görünse de amaçlarına ulaşamıyor.

Güney Afrika’nın False Körfezi’nde çekilen bu fotoğrafta, yaklaşık 4 metre boyundaki köpekbalığı, midesine indirmek istediği yavru foku yakalamak için çok ani bir hamle yapıyor. Ancak köpekbalığı hesabını iyi yapamıyor ve yavru fok dev balığın burnuna oturuyor.

Görenleri hayrete düşüren kareyi vahşi doğa fotoğrafçısı Chris Fallows çekti. Fotoğrafın çekildiği Seal Adası yakınları, yaklaşık 64 bin fok ve büyük beyaz köpekbalıklarına ev sahipliği yapıyor.Yavru fokun mucizevi kurtuluşunu gösteren anı bir tekne gezisinde yakalan Fallows, “Turistler gördükleri karşısında donup kaldı...

Yavru Fok Kaçtı

Dev köpekbalığının burnunda göğe yükselen yavru fok, avcısının ağzına düşmekten kurtulduktan sonra hemen suyun derinliklerine dalarak yetişkin fokların yanına yüzdü. Ancak yavru fokun peşine düşen köpekbalığından kurtulup kurtulmadığı bilinmiyor.Yaklaşık 30 yıllık ömrü olan büyük beyaz balıklar, yedi metre boya ulaşabiliyor. Köpekbalıkları, foklar dışında en çok diğer balıkları ve deniz kuşlarını avlamayı tercih ediyor.

Köpekbalıklarının doğal besinleri arasında büyük balıklar, bazı deniz memelileri, büyük mürekkep balıkları ve diğer köpekbalıkları yer alır.

Köpekbalıklarının milyonlarca yıldır hayatta kalmalarının sebeplerinden biri de diş ve çene yapılarıdır. Dişler alt ve üst çenede 4 ya da 5 sıra halinde dizilir ve sayıları türlere göre değişir. Bu dişlerin hemen arkasındaysa “yedek dişler” diyebileceğimiz dişler bulunur. Beslenme sırasında hayvanın dişleri kırıldığında yerini bu dişler alır. Bu hızlı değişim birkaç günle birkaç hafta arasında olabilir.

Köpekbalıklarının diğer canlılara üstünlük sağlamalarına yarayan bir başka özellikleriyse duyu organlarıdır. Koku alma ve işitme duyuları iyi gelişmiştir. Kan kokusunu 3 km uzaktan alabilirler. Acaba bundan dolayı mı köpekbalığı denmiş? Gerçi ısırma eylemini de unutmamak gerekir.

Çok küçük sesleri duyabilir ve geldiği yönü tayin edebilirler (Insan sualtında sesi duyar ama geldiği yönü tayin edemez). Görme duyuları pek gelişmemiştir. Zaten genelde derin sularda yaşadıkları için, görme duyularını pek kullanmazlar. Vücutlarının yan tarafında bir çizgi şeklinde bulunan ve “yanal organ” denen duyu organlarıyla manyetik alanları algılayabilir, yön tayini yapabilir (özellikle bulanık suda) ya da yaralı bir balığın çıkardığı titreşimleri saptayabilirler.


Kaynak : Ntvmsnbc / Ekoloji Magazin Dergisi (10 Mart 2012,12:26)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:13
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
12 Mart 2012       Mesaj #36
Avatarı yok
Yasaklı
Doğalgaz ve Kükürtle Beslenen Midyeler

Teksas Üniversitesinde J. M. Brooks ve meslektaşları, Meksika Körfezi’nde 250 km açıkta, 600-700 metre derinlikte tabii bir gaz olan metandan enerji elde etme özelliğine sahip bir midye türü keşfettiler. Bu midyeler metanın suya karıştığı deniz dibindeki hidrokarbon sızıntıları civarında yaşamaktaydı. Midyelerin bu garip yiyecekle beslenmeleri, solungaçlarında yaşayan bir tür bakterinin metanı sudan alıp ayrıştırarak enerji ve gıda ihtiva eden organik karbon bileşikleri üretmesi esasına dayanıyordu. Midyeler ve ev sahipliğini yaptıkları bakteriler, bir organizma ile bir bakteri arasındaki simbiyozun ilk örneği idi.

Midyelerin istifade ettikleri hidrokarbon sızıntı kaynakları, Meksika Körfezi ve Kaliforniya kıyısı açıklarında bol miktarda bulunabiliyordu. Kimi araştırmacılar, bu tür kaynakların gelecekte enerji ve yiyecek üretiminde kullanılabileceğini ileri sürmektedirler.

Araştırmacılara göre, midyeler sadece solungaçlarındaki hücrelerde olmak üzere büyük miktarda metan tüketmekteydiler. Bunun nedenini öğrenmek için midyelerin solungaçlarını elektron mikroskobu altında incelediklerinde, hücreler içindeki boşluklarda çok sayıda yuvarlak yapılı bakteriler olduğunu gördüler. Bu bakteriler “methanotroph” isminde, metan ile beslenen, kendi halinde yaşayan, bakterininkine benzer zarlara sahiptiler. Bakteriler, su içinde çözünmüş halde bulunan metanı kolayca alabilecekleri şekilde, solungaç yüzeyine yakın duruyorlardı. Bu midye-bakteri ortak yaşamından midye, ihtiyacı olan organik karbon bileşiklerini sağlamaktadır. Güneş ışığı, okyanusların derinlerine nüfuz edemediğinden, derin sulardaki canlılar için enerji temininin temelini fotosentez teşkil etmez. Mikrobiyolog Holger Jannasch’a göre fotosentezin mümkün olmadığı derinliklerde canlılar, gıdalarını kemosentez yoluyla temin edebilirler.

Kükürt Ile Beslenen Canlılar

Dipteki hidrotermal çatlaklardan çıkan kükürt, metandan daha önemli bir enerji kaynağıdır. Sıcak suyun yerkabuğundan dışarı fışkırdığı hidrotermal çatlaklarda büyük miktarlarda kükürtlü gazlar bulunur ve bazı bakteriler hidrojen sülfür ve thiosülfat’ı enerji elde etmede kullanırlar. Dev istiridyeler ve sindirim sistemi bulunmayan uzun yuvarlak solucanlar gibi, kompleks yapılı organizmalar da, kükürdü çözebilir ve kendi vücutlarında yaşayan simbiyozların yardımıyla kükürtten istifade edebilirler. Mesela mavi midye thiosülfat, yuvarlak solucan ise hidrojen sülfür tüketir. Solucanlar, çatlak ağzının hemen yakınında hidrojen sülfür’ün bol miktarda bulunduğu bölgelerde yaşarlar. Aslında, canlıların tükettiği maddelerdeki bu farklılık çatlak civarında yaşadıkları bölge ile yakından alakalıdır.

Kompleks yapılı canlılar, ihtiyaçları olan karbonu, etraflarındaki suda bulunan kemosentetik bakterileri filtre ederek sağlarlar. Fakat canlıların büyük bir kısmı (Jannasch’a göre yaklaşık % 90’ı) daha avantajlı bir özelliğe sahiptirler. Bunların ihtiyacı olan karbon bileşiklerini üreten bakteriler, kendi vücudunda mevcuttur ve böylece yiyeceklerini yakalamaya çalışmak mecburiyetinde kalmazlar.


Kaynak:New Scientist (Mart 1990)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
14 Mart 2012       Mesaj #37
Avatarı yok
Yasaklı
120 Milyon Yıllık Kavga



Bilim insanları, bir zırhlı balığın, uçan kertenkeleyi avladığı anı gösteren 120 milyon yıllık fosil buldu.

Almanya'da bir zırhlı balık ile uçan kertenkele kavgasını gösteren 120 milyon yıllık fosil bulundu. Almanya’nın Bavyera bölgesinde bulunan fosil, kanatları olmasına rağmen aspidorhynchus olarak bilinen etçil balığın avı olmaktan kurtulamadığını gösteriyor.

Uçan kertenkelenin kanatları, yaklaşık 63 santim uzunluğundaki balığın ağzına sarılmış bir halde bulundu. Kanat açıklığı neredeyse 68 santim olan kertenkelenin, balığın ağzını makara gibi sarmaya çalıştığı düşünülüyor.

Fosilin tasvir ettiği hayatta kalma mücadelesinin yanı sıra, ortaya çıkan en ilginç detaylardan biri, kertenkelenin boğazında çok küçük bir balığın, leptolepides’in bulunması.



Bu da, kertenkelenin henüz yemeğini sindiremeden, bir başkasının avı olduğu anlamına geliyor. Ancak bilim insanları, bugün var olmayan zırhlı balığın uçan kertenkeleyi genelde tercih etmediğini ve yanlış bir saldırı düzenlemiş olabileceğini düşünüyor.

Yanlış Saldırı Düzenlenmiş Olabilir

Fosili inceleyen araştırma ekibinde yer alan Eberhard Frey, “Zırhlı balık ile uçan kertenkele normalde birbirleriyle hiç ilgilenmez” dedi.

Karlsrueh kentindeki Eyalet Doğal Tarih Müzesi yetkilisi Frey, “Sanıyorum ki bu karşılaşma her iki tür için öldürücü oluyordu... Balıklar, çok akıllı olmadıkları için ne yediklerine dikkat etmeyebiliyor” dedi.

Araştırmacılar, balığın baş edemediği kertenkele ile düşük oksijenli suya düştüğünü ve burada boğulduğunu tahmin ediyor.


Kaynak:Ntvmsnbc(13 Mart 2012,13:21)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:13
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
14 Mart 2012       Mesaj #38
Avatarı yok
Yasaklı
Laboratuar Ortamındaki Embriyodan Meydana Gelen Vaşak



Nesli tükenmek üzere olan bir vaşak türünün mensubu olan Chrystal, laboratuvar ortamında döllenen embriyodan dünyaya gelen ilk 'siyah ayaklı kedi'...

ABD'de bir ev kedisinin karnında hayata merhaba diyen Chrystal, laboratuar ortamında döllendikten sonra dünyaya gelen ilk ''siyah ayaklı kedi'' oldu.

Dünyada kedigiller familyasının en küçük bireyleri arasında yer alan, boyları ev kedilerinden bile küçük olan siyah ayaklı kedi türü Afrika'daki en küçük vaşak türü olarak biliniyor.



Nesli tükenmekte olan türler hakkında bilimsel araştırmalar yapan Audubon Center for Research of Endangered Species adlı kuruluştan Earle Pope, Chrystal'ın 6 Şubat'ta kendi kuruluşlarının New Orleans kentindeki kompleksinde dünyaya geldiğini belirtti.

Nesli Tükenen Türlere Çare Olabilir



Pope, Chrystal'ın, sayıları azalan türlerin embriyolarının başarıyla ev kedilerinin rahmine yerleştirilebileceğinin bir kanıtı olduğunu vurguladı.



Halen Güney Afrika'da yaşayan ve adını siyah renkleriyle dikkati çeken ayak tabanlarından alan bu vaşak türünden dünyada sadece 10 bin kadar kaldığı sanılıyor.


Kaynak:AA(14 Mart 2012,11:23)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:13
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Mart 2012       Mesaj #39
Avatarı yok
Yasaklı
Arı Gözü Nasıl 360° Görür ?

Arılar üzerinde araştırmalar yapan bilim insanları, arıların güneşin ultraviyole ışınlarından bulutlu havada bile yararlanarak bulunduğu yeri belirleme, yön bulma ve diğer arılara besinlerin bulunduğu yeri tarif etme özelliği ve bilgisine sahip olduklarını keşfetmişler. Üstelik arılar bunu, tüm gün değişen güneş konumuna rağmen yapabilmekte, yani güneşten yararlanarak hesap yapabilmekteydi…

Arıların Güneş’ten faydalanabilme özelliklerini fark eden bilim insanları, yön tayinleri konusunda araştırmalar yapmaya başlamışlardır. İlk olarak arıların göz yapısı incelenmiş ve gözlerinin bu hesaplamaların yapılmasını sağlayacak bir tasarıma sahip olduğu bulunmuştur

Arıların çok özel bir göz yapıları vardır. Arı gözlerinde “ommatidia” adı verilen, 6.900′er adet birbirinden ayrı görme işlemi yapan bölüm vardır. Bu bölümlerin her biri kendi başına bir göz gibi hareket eder. Bunlar bir kutudaki kamışlar gibi biraraya toplanmışlardır. Ayrıca her biri dışta küçük konveks ve şeffaf bir lensle biter. Bu lensler de gözün cam gibi elips biçimindeki dış kabuğunu oluştururlar. Arıların başlarının iki yanında bulunan birleşik gözlerinin dışında, kafalarının üzerinde de 3 basit gözleri bulunur. Kafa üzerinde yer alan bölümlerin ışığın şiddetinin ölçülmesi için kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Ayrıca bu binlerce “gözcük” sayesinde arılar yüzlerce görüntüyü yakalayarak 360 derecelik etrafının tamamını görür. Tüm gözler arının beynine her saniye 70.000 kadar görüntü gönderir ve burada bulunan optik sinir merkezi bu görüntüleri değerlendirerek, arının yön ve yeri konusunda karar vermesine yardımcı olur.Arının bu sistemi insanın görme sisteminden 10 kat daha üstündür.

Arı gözünün insan gözüne göre iki üstünlüğü daha vardır:

1- Ultraviyole ışınlarını görme

2- Işığın polarizasyonunu ayrıştırma

İşte bu özellikler, arıların hem etrafının tamamını görmelerini hem de Güneş’in yerini ve açısını tesbit etmelerini sağlayan özelliklerdir. Bu sayede arılar, Güneş ilerledikçe kovanda diğer arılara yapacakları tarifin yönünde düzeltme yaparak hedefin yönünü hatasız olarak belirleyebilirler.

“Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver..” [Nahl Suresi, 68.Ayet]


Kaynak:İlim ve Bilim (23 Ocak 2011)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
16 Mart 2012       Mesaj #40
Avatarı yok
Yasaklı
Reddedilen Sinek Kendini Alkole Vuruyor



Ünlü Amerikan bilim dergisi 'Science'' dergisinde yayımlanan bir araştırmada dişileri tarafından reddedilen erkek meyve sineklerinin alkol oranı yüksek yiyeceklere yöneldiği belirlendi.

Dişilerin reddettiği erkek meyve sineklerinin kendilerini ''Alkole vurduğu'' belirlendi.ABD'nin California Üniversitesi'nden bilimadamlarının yaptığı araştırmada, ''Sirke sinekleri'' de denilen meyve sineklerinin (Drosophila melanogaster) beynindeki nöropeptid F molekülünün, hayvanlar ''Tatmin'' olduğunda arttığı, aksi durumda azaldığı, dolayısıyla, ''Mutlu erkek sineğin'' alkol oranı yüksek yiyecekleri genellikle tercih etmediği ve beynindeki molekül seviyesinin yüksek olduğu belirtildi.Reddedilen erkek sineklerin ise alkol oranı yüksek yiyecekler tükettiği ve beyinlerindeki nöropeptid molekülü seviyesinin düşük olduğu görüldü.

Deney için bilimadamları önce erkek meyve sineklerini çiftleşmeye hazır dişilerin bulunduğu cam kafese koydu. Daha sonra, önceden çiftleşmiş dişiler ve yeni erkek sinekler de kafese koyularak dişilerin yeni erkekleri reddetmesi sağlandı.Erkek sinekler, birinde normal yiyeceğin, diğerinde yüzde 15 alkol içeren yiyeceğin bulunduğu iki ayrı kutuya konuldu.

Reddedilen erkek sineklerin alkol içeren, reddedilmeyenlerin ise normal yiyecekten tükettiği ayrıca hayvanların beynindeki nöropeptid F seviyelerinin de farklı olduğu anlaşıldı.

Araştırmaya imza atanlardan Ulrike Heberlein, insanlarda da nöropeptid Y olarak adlandırılan kimyasalın bulunduğunu, dolayısıyla araştırmanın, alkol ya da madde bağımlılığı konusundaki yeni tedavilere ışık tutabileceğini vurguladı.

Heberlein, ''nöropeptid Y'lerin alkol ve madde bağımlılığına iten psikolojik durumda rol oynadığından yola çıkarak, beyinde bu moleküllerin yeterli ve sabit kalmasını sağlamak için alıcıları etkisiz hale getiren tedaviler geliştirilebileceğini'' ifade etti.

Bilimadamı, nöropeptid Y'lerin anksiyete, bazı psikolojik bozukluklar ve obezite üzerindeki etkisini test etmek amacıyla klinik araştırmaların yapıldığını belirtti.


Kaynak:AA/Science(15 Mart 2012,22:39)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:14

Benzer Konular

9 Aralık 2016 / ipek kılıç Cevaplanmış
28 Kasım 2012 / STeFLo Soru-Cevap
10 Nisan 2015 / Misafir Cevaplanmış