Arama

Louis Pasteur

Güncelleme: 26 Mayıs 2016 Gösterim: 117.049 Cevap: 6
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi

PASTEUR (Louis)

Ad:  Louis Pasteur.jpg
Gösterim: 2799
Boyut:  57.6 KB

fransız kimyacı ve biyoloji uzmanı (Dole 1822 - VilleneuveTE- tang, Marnes-la-Coquette, 1895). Bir sepicinin oğluydu, Arbois koleji'nde, daha sonra Besançon Krallık koleji’nde öğrenim gördü. 1843’te Ecole normale supörieure'e kabul edildi. 1847'de fizik ve kimya alanlarında doktora tezlerini verdi. 26 yaşında, kristalografi üstüne yayımladığı incelemeyle bilim dünyasında ün kazandı. Birkaç yıl kristalografi, kimya ve optiği birleştiren araştırmalar yaptıktan sonra, bir kristalin dış biçimi, molekül yapısı ve polarmış ışık üstündeki etkisi arasındaki bağlantıyı buldu. Bu araştırmalarıyla stereokimyanın temelini attı.
Sponsorlu Bağlantılar

1854 sonlarında, Pasteur Lille Fen fakültesine dekan olarak atandı. 1857 ile 1863 arasında, laktik, alkolik, butirik vb. mayalanmalar üstüne incelemeleri yayımlandı. Mayalanmalara bir mikroorganizmanın neden olduğunu ve her mayalanmanın özgül bir mayayla gerçekleştiğini gösterdi. Anaerobileri, yani yaşamak için havada bulunan oksijene gereksinim duymayan mikroorganizmaları buldu. Ancak bir sorunun yanıtını vermek gerekiyordu: mikroorganizmalar, mayalanabilen bir ortamda kendiliklerinden mi doğarlar? Deneysel yöntem örneği deneyler sonucu, 1862’de, kendiliğinden üremenin bir hayal olduğunu ortaya koydu. Bu konuda, Rouen doğabilimleri müzesi müdürü Pouchet ile polemikleri ünlüdür. Pasteur, mayalanmalar üstüne yaptığı çalışmalar sırasında sirkenin oluşumunu (1862) ve şarap hastalıklarını inceledi. Şarabın Mycoderma aceti'nin etkisiyle sirkeye dönüştüğünü ve şarap hastalıklarına özel mayaların neden olduğunu buldu. Şarapların bozulmaması için bunları 55 °C’ta ısıtmayı önerdi (pastörizasyon).

„ 1857 sonlarında, Lille'den ayrılarak Ecole normale'de yönetici ve bu okulun bilimsel incelemeler yönetmeni oldu. 1862'de Bilimler akademisi’ne seçildi. 1865'te, öğretmeni Jean-Baptiste Dumas kendisinden ipekböceklerini öldüren bir hastalığı incelemesini istedi. Bu araştırmalar bulaşıcı hastalıklar üstüne çalışmalarının ilk adımı oldu. Bulaşıcı hastalıkların, mayalanmalarda olduğu gibi mikroorganizmalardan kaynaklandığını düşünüyordu. ipekböceklerinde görülen "karataban" hastalığının bulaşıcı ve kalıtsal olduğunu gösterdi. Bu hastalıkla savaşmak için hücre tohumculuğu yöntemini buldu ve yok olmaya yüz tutan ipekböcekçiliğini kurtardı. Daha sonra başka bir ipekböceği hastalığını, sütleğeni inceledi ve parazitten kaynaklanan bulaşıcı bir hastalığın gelişmesinde ortamın etkili olduğunu gösterdi.

1870-71 savaşı’ndan sonra, Pasteur mayalanmalar üstüne yaptığı araştırmalara yeniden başladı: iyi bir bira üretiminin hangi koşullarda sağlanabileceğini inceledi, bu içkide görülen hastalıkları ortaya çıkardı ve pastörizasyonla bu hastalıklardan kaçınma yollarını kanıtladı. 1870 ile 1886 arasında en verimli çalışmalarını yaptı. Arkadaşları Chamberland ve Roux ile birlikte koyunlarda görülen şarbon hastalığını kendinden önce Rayer ve Davaine tarafından keşfedilen bir çomakçığın, şarbon bakterisinin yaptığını kesin olarak tanıtladı; hasta hayvanlarda kangrenli septisemiye yol açan ve anaerobi bir mikrop olan septik vibriyonu buldu; kançıbanla- rının ve kemikiliği iltihabının (bugün "stafilokok" adıyla anılan mikrop) nedenini ortaya koydu; loğusa hummasının bugün “streptokok" olarak bilinen bir mikroptan kaynaklandığını belirledi.
Pasteur yıllar boyunca Tıp akademisinde, eski öğretilerin yandaşlarıyla savaşarak mikroorganizmaların, tıpta bulaşıcı hastalıklara neden olduğunu, cerrahide enfeksiyonun yayılmasına yol açtığını kanıtlamaya çalıştı.

Chamberland ve Roux ile birlikte 1879’ da tavuk kolerasını incelerken, hastalık yapma gücü zayıflatılmış mikroplar vere rek koruyucu aşı yapma ilkesini keşfetti. Şarbon hastalığına karşı aşıyı gerçekleştirdi. Daha sonra Thuillier ile birlikte de muz kızılı mikrobunu inceledi ve bir organizmadan değişik türde başka tür bir organizmaya geçen mikrobun hastalık yapma gücünün değiştiğini gösterdi.

1881’de Roux ile birlikte kuduz araştırmalarına başladı. Bu araştırmalar sonunda iki bilim adamı kuduz bir hayvanın ısırdığı insana da uygulanabilen bir aşı elde ettiler (1885). Bu buluş Pasteur'ün zafe riydi. 1888’de Pasteur enstitüsü'nün başına geçti, insan ve hayvan hekimliği, cerrahi, kadın doğum ve koruyucu hekimlik, onun buluşlarıyla büyük bir atılım yaptı; kimya ve mayalanma olayına dayanan sanayi kolları, onun çalışmalarıyla yeni bir görünüm kazandı. (Fr. akad., 1881.)

Pasteur enstitüsü, Pasteur'ün kuduz üzerindeki çalışmalarından hemen sonra uluslararası yardımlarla kurulan ve 14 kasım 1884'te açılan bilimsel kurum. Pasteur enstitüsü kamuya yararlı sayılan özerk bir kurumdur; bir yönetim kurulu, bir genel kurul ve üç sene için seçilen bir müdür, üç müdür yardımcısı ve bir genel sekreter tarafından yönetilir. Merkezi Paris'tedir ve dış ülkelerde (Cezayir, Yunanistan, Madagaskar, Senegal, Tunus, Vietnam) şubeleri vardır. Pasteur enstitüsü üyelerinin görevi mikrobiyoloji ve daha genel olarak biyoloji alanındaki bilgilerin ilerlemesini sağlamak, yeni tedavi maddeleri bulmak, hazırlamak ve uygulama servislerinin çalışmalarını düzenlemektir. Aslında Pasteur enstitüsü, Fransa’nın en büyük serum ve aşı üretim merkezidir (İnstitut-Pasteur Production). Öte yandan özellikle mikrobiyoloji ve bakteriyoloji alanlarında bir eğitim öğretim kurumudur.

Kaynak: Büyük Larousse

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Mayıs 2016 02:21
Biyografi Konusu: Louis Pasteur nereli hayatı kimdir.
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
17 Temmuz 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Louis PASTEUR (1822–1895)


Fransız bilim adamı Louis Pasteur Jura bölgesinde, İsviçre sınırına yakın küçük bir kasabada doğdu. Genç yaşta kimyaya ilgi duyarak, Paris'te öğrenimini tamamladıktan sonra fen bilimleri alanında doktora yaptı. 1848'de, ışığı değişik yönlerde polaran iki tür tartarik asit bulundu­ğunu kanıtlayarak yepyeni bir madde grubu­nun varlığını ortaya koydu. Bu buluşuyla bilim çevrelerinde adını duyuran Pasteur, 1854'te Fransa'nın kuzeyindeki Lüle Üniver­sitesi Fen Fakültesi'nin dekanlığına atandı.
Sponsorlu Bağlantılar
Lille'de pek çok şarap ve damıtık içki fabrikası vardı. Böylece, bira ve şarap gibi içkilerin nasıl olup da buruklaştığını inceleme fırsatı bulan Pasteur sonunda mayalanma olayıyla ilgilenmeye başladı (bak. Mayalanma). O çağda, başta yiyecek ve içecekler olmak üzere bütün organik maddelerde deği­şikliklere yol açan mayalanma, acılaşma, çü­rüme, kokuşma ve benzeri olayların doğru­dan doğruya kimyasal yapı değişikliklerinden kaynaklandığına inanılıyordu. Pasteur bütün bu olayların mikroplardan, yani havada, suda ve toprakta yaşayan minicik canlılardan (mik­roorganizmalardan) ileri geldiğini kanıtladı (bak. Mikroplar). Oysa o güne kadar bilim adamları bu küçük canlıları mayalanma ve kokuşmanın nedeni değil sonucu olarak görüyorlardı. Kısacası, önceden var olmayan bir­takım mikropların bu olaylar sonucunda birdenbire ortaya çıktığına inanıyorlardı. Bu da hiç yoktan yeni bir canlının türemesi demekti. Yüzyıllardır sürüp giden bu kendiliğinden türeme kuramını hiç inandırıcı bulmayan Pas­teur, her canlının ancak kendisi gibi canlı bir ana babadan dünyaya gelebileceğini inançla savundu.

Pasteur bu alandaki çalışmalarını ilerlettik­çe, sıcaklığın mikroplar üzerindeki öldürücü etkisini fark etti. Bu bulgusu, özellikle süt, meyve suları, şarap, bira gibi bazı içecekleri kaynama noktasından daha düşük bir sıcaklı­ğa kadar ısıtarak saklama olanağı veren pastö­rizasyon yönteminin çıkış noktası oldu. Bu sıcaklıkta hem içecekler besin değerini kay­betmiyor, hem de bozulmadan uzun süre dayanabiliyordu.

Öte yandan Pasteur'ün bu çalışmalarının önemini kavramış olan İngiliz cerrah Joseph Lister, 1865'te, açık yaralara bulaşan mikrop­ları öldürmek için fenol (karbolik asit) denen kimyasal bileşiği ameliyatlarda antiseptik ola­rak kullanmaya başladı. Böylece, ameliyat sırasında mikrop kaparak ölen hastaların ora­nında hızlı bir düşüş gözlendi (Ayrıca bak. Antiseptik; Joseph Lister). Aynı yıl Pasteur de Fransa'nın ipek sanayisini yıkıma sürükleyen bir ipekböceği hastalığını araştırmakla görev­lendirilmişti. Mikropların hastalık yapıcı etki­sine ilişkin kuramından yola çıkarak, hastalı­ğın hangi tür mikroplardan ileri geldiğini ve nasıl önlenebileceğini saptayıp ülkesinde ipekçiliğin yeniden canlanmasında önemli rol oynadı.
Pasteur'ün daha sonraki çalışmaları nere­deyse bütün bunları gölgede bırakacak kadar önemlidir. İnsanları ve hayvanları aşılayarak, yani belirli bir hastalığın etkeni olan mikrobu kan dolaşımı yoluyla vücuduna vererek o hastalıktan koruma olanağı olduğunu bilimsel verilerle kanıtlayan ilk bilgin Pasteur'dür. Bu amaçla kullanılan mikroplar laboratuarlardaki özel besi yerlerinde üretilir ve hastalık yapıcı etkileri büyük ölçüde azaltılır. Sonuçta, bu mikroplarla aşılanan kişi hastalığı en hafif biçimiyle atlatır ve ileride aynı mikropla yeniden karşılaştığında o hastalığa karşı bağı­şıklık kazanmış olur (bak. Aşı; Bağışıklık).
Pasteur, etkisi zayıflatılmış mikroplarla şar­bona (insanlara da bulaşabilen öldürücü bir sığır hastalığı) ve tavuk kolerasına karşı ilk aşıları hazırladıktan sonra, 1881'de kuduz üzerinde çalışmaya başladı. Kuduz virüslerini laboratuarda üreterek etkisi hafifletilmiş ye­ni soylar elde etmeyi başardı ve 1885'te, kuduz bir köpek tarafından ısırılmış küçük bir çocuğu bu aşı sayesinde korkunç bir ölümden kurtardı.

Kendini yalnızca bilime adamış, alçakgö­nüllü ve inançlı bir insan olan Pasteur, mikro­bik hastalıklara karşı giriştiği bu büyük savaş nedeniyle birçok ülkenin madalya ve ödülle­riyle onurlandırıldı. 1888'de Paris'te bir aşı üretim ve araştırma merkezi olarak çalışmaya başlayan Pasteur Enstitüsü de bütün dünya­daki değerbilir insanların bağışlarıyla kurul­du. Bugün dünyanın birçok yerinde Pasteur enstitüleri vardır.

MsXLabs.org & Temel Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 12 Ocak 2017 01:09
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mart 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Louis Pasteur


dünyanın tarihi boyunca yapılan birçok çalışma ve buluşlardan en önemlilerinden birisinin sahibidir.Fransa'da doğmuştur.Doğum tarihi 27 Aralık 1822'dir.Ölüm tarihi 28 Eylül 1895'dir.
Pasteur kimyager ve daha sonra bakteriyolog olarak yaşadığı çağda, tıbbın ilerlemesine çok büyük katkılarda bulundu. Fakat o tıp doktoru olmadığı için, 1800′lü yılların doktorları onun teorilerine burun kıvırıyorlardı. Pasteur buna hiç aldırmadan çalışmalarını sürdürdü, çünkü Pasteur’ün bakterilerin ya da mikropların gerçekten var olduklarına ve bunların hastalıklara yol açabileceğine olan inancı tamdı.

O kendi bildiği yöntemle yaptığı işe ve kendine inancını sürdürerek araştırmalarına devam etti. Bundan sonra ise ipekböceği hastalığına ve kuduza çare buldu. Pasteur ayrıca içtiğimiz sütün bozulmasını önlemenin yöntemini de keşfetti. Burada sütü 140 (fahrenheit) derecede otuz dakika süreyle ısıtmak ve sonra hızlı bir biçimde soğuttuktan sonra sütü kapalı ve sterilize edilmiş şişelere koymak gerekiyordu. Bu yöntem sütü mikroplardan arındırmak için günümüzde de kullanılmaktadır.
Bu yönteme, Louis Pasteur’ün adıyla ‘Pastörize’ etmek denilmektedir. Pasteur, Strasberg’li Marie Laurent ile evlendi. Birbirlerini çok seviyorlardı. Marie eşini, araştırmalarını her şeyin üstünde tutması için özendiriyordu. Bu yüzden Pasteur, laboratuar çalışmaları üzerinde yoğunlaşabiliyor ve işine gereken zamanı ve önemi verebiliyordu.
Küçük Joseph Meister kuduz bir köpek tarafından on dokuz yerinden ısırıldığında, anne ve babası yavrucağı Louis Pasteur’e getirdiler. Bu bilim insanı daha önce insan üzerinde hiç denenmemiş olan kuduz aşısını çocuğa uygulamakta tereddüt etti. Pasteur bunu ancak, kendisine gelen iki doktorun, çocuğun kuduzdan her durumda öleceğini ve başarılı olursa ilacın kuduza bir çare olabileceğini söylemesinden sonra denemeye karar verdi.

Pasteur kuduzun çaresini bulmuştu. Louis’nin aşısı küçük Joseph Meister’in hayatını kurtardı. Meister büyüdüğünde Pasteur Enstitüsü’nün kapıcılarından biri olacaktı. Çünkü Louis Pasteur’e karşı duyduğu minnet duygusu, ömrünün sonuna kadar Enstitü’de çalışmak istemesine neden olmuştu.
Pasteur kendine inanan bir insandı. Başkalarının söyledikleriyle değil, kendi doğrularıyla yaşayan ve sezgilerine güvenen bir bilim insanıydı. 1895 yılında hayata gözlerini yumduğu güne kadar son derece alçak gönüllü, gösterişiz ve sade bir yaşam sürdürdü. Yaşlılık yıllarında insanların ona gösterdikleri büyük saygı karşısında şaşkınlığa düşer ve bunu pek komik bulurdu. Bir keresinde Londra’da bir uluslarası tıp kongresine davet edilmişti.
Kristaller üzerindeki kuramsal çalışmalarının yanı sıra kimi hastalıklara bağışıklık sağlama yolundaki çalışmaları, bu arada özellikle "şarbon" (ya da antraks) denilen koyun ve sığırlarda görülen bulaşıcı hastalıkla kuduza karşı geliştirdiği aşı yöntemi ona dünya çapında ün kazandırmıştır. Bugün Fransa'da pek çok bulvar ve alan onun adını taşımaktadır. Kendi kurduğu "Pasteur Enstitüsü" dünyanın önde gelen araştırma merkezlerinden biridir. Fransızların gözünde Pasteur ulusal bir kahramansa, bunun nedeni onun yalnızca büyük bir bilim adamı olması değil, aynı zamanda, yaşamı boyunca ortaya koyduğu özveri ve insanlığa hizmet tutkusuydu.

Louis, Fransız Devrimiyle özgürlüğüne kavuşan bir kölenin torunuydu. Babası, Napolyon ordusunda üstün atılım gücüyle "Legion de Honour" alan bir ast-subâydı. Baba Pasteur'ün, Napolyon'un düşmesiyle ordudan ayrılmasına karşın İmparator'un anısına beslediği derin bağlılık duygusu, ilerde oğlu Louis'in olağan üstü direnç ve yeteneklerim de yönlendiren katıksız yurtseverliğe dönüşmüştü.

Louis 19 yaşına geldiğinde sanatı bırakır, bilime yönelir. Başlangıçta öğretmenlerinin yönlendirmesiyle öğretmen olmaya karar verir, ünlü eğitim enstitüsü Ecole Normale Superieure'e başvurur. Giriş sınavını kazanmasına karşın, matematik, fizik ve kimyada derslere daha hazırlıklı başlamak için öğrenimine bir yıl sonra başlar.


Amacı iyi bir öğretmen olarak yetişmekti. Ne var ki, öğrenimini tamamladığında tüm ilgi ve coşkusunun bilimsel araştırmaya yönelik olduğunu fark eder. Kristaller üzerindeki ilk çalışmaları onu bir tür büyülemişti. Öğrencisinin özgün düşünme ve kavrayış gücünü sezen kimya profesörü onu, basit araçlarla yeni kurduğu laboratuvarına araştırma asistanı olarak alır. Bu genç bilim adamının hayal bile edemediği bir fırsattı.

Pasteur bilim dünyasınca tanınma yolundadır, ama Eğitim Bakanlığı onu bir ortaokula öğretmen olarak atamakta ısrarlıdır. Akademinin ve kimi bilim adamlarının giderek artan baskısına daha fazla karşı koyamayan Bakanlık bir yıl sonra Pasteur'ün Strasburg Üniversitesi'ne yardımcı profesör olarak dönmesine izin verir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Mayıs 2016 02:09
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
24 Mart 2011       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Louis Pasteur (Luis Pastör 1822 -1895)


Bilim ve insanlık tarihinde çok az bilim insanı Louis Pasteur (Luis Pastör) gibi insan hayatını büyük oranda etkileyen buluşlar ve icatlar yapmıştır. Öyle ki günlük yaşamda bile kullandığımız “pastörizasyon” sözcüğü onun yaptığı buluşlardan sadece birini göstermektedir.

Kristaller için yaptığı kuramsal çalışmalarının yanında bazı hastalıklara bağışıklık sağlamak için çalışmaları, özellikle de “şarbon” denilen diğer adıyla antraks olarak bilinen koyun ve sığırlarda olan bulaşıcı hastalıkla kuduza karşı bulduğu aşı, Pastör’ün, dünyanın en ünlü bilim adamlarından biri olmasına katkıda bulunmuştur. Günümüzde Fransa’da birçok yerleşim birimi Louis Pasteur ismini taşımaktadır. Kendisinin kurmuş olduğu “Pasteur Enstitüsü” dünyanın önemli araştırma merkezlerinden bir tanesidir. Fransızlarca Pastör milli bir kahramansa, bunun sebebi onun sadece büyük bir bilim adamı olması değil, aynı zamanda, hayatı boyunca insanlığa hizmet verme tutkusu ve ortaya koyduğu özveridir hırstır.


Luis Pastör, Fransız İhtilali ile hürriyetini elde eden bir kölenin torunuydu. Babası, Napolyon komutasındaki Fransız ordusunda üstün başarılar gösteren bir assubaydı. Babası, sonraki zamanlarda oğlu Louis’in sıradışı direncini ve yeteneklerini de yönlendiren kişidir.
Hayatını dericilik yaparak sürdüren Pasteur’ün ailesi fakirdi, ancak çocuklarının eğitimi için tüm zorluklara göğüs germişti. Louis daha çocukken zorlukları göğüslemede büyük direnç ve azim gösteriyordu, sevinçle başladığı okulunda kardeşlerinin de çok başarılı olabilmesi için çaba sarf ediyordu.

Pastör, on dokuz yaşında iken sanatı bırakır ve bilime yönlenir. Başlarda öğretmenlerinin teşvikleriyle öğretmen olmak ister, Ecole Normale Superieure’e başvurur. Sınavları kazanmasına rağmen, matematik ve fen grubu derslere daha iyi başlamak amacıyla öğrenim görmeye bir yıl sonra başlar; ancak öğrenimini bitirdiğinde tüm ilgi ve isteğinin bilimsel araştırmalara yönelik olduğunu anlar. Kristaller için yaptığı ilk çalışmaları Pastör’ü çok fazla büyülemişti. Pastör’ün farklı düşünme ve sezgisel gücünü fark eden kimya profesörü onu, sıradan aletlerel yeni kurduğu laboratuvarına asistan olarak görevlendirir. Bu görev genç bilim adamının hayalini bile kuramadığı büyük bir fırsattı.

Pastör başlangıçta tartarik asit kristalleri üzerinde yaptığı optik deneylerini artırır. Çok fazla zaman geçmeden bilim dünyasının dikkatini çeken ilginç buluşları, bazı tanınmış bilim adamlarının özendirmesiyle Fransız Bilimler Akademisine sunulmak üzere gönderilir.
İyiden iyiye Pasteur, bilim dünyasınca tanınmaya başlar, ancak Eğitim Bakanlığı ısrarla Pasteur’ü bir öğretmen olarak atamak istemektedir. Akademinin ve bazı bilim adamlarının baskılarına karşı koyamayan Eğitim Bakanlığı bir sene sonra Pasteur’ün Strasburg Üniversitesi’nde yard. Prof. olarak çalışmaya başlamasına izin verir.

Pasteur’ün en önemli özelliklerinden biri de kararlı ve ısrarlı olması, duraksamalarla vakit geçirmemesiydi. Üniversitede çalışmaya başlamasının ilk günlerinde Rektörün kızıyla evlenmek istediğini mektupla yazar. Bu mektup olumlu bir cevapla karşılandı. Pasteur hayatı boyunca tüm bilimsel çalışmalarında kendisine destek olan ve problemlerini paylaşan Marie Laurent’le 1849′da dünya evine girer.

Bayan Pasteur birçok yönden olağanüstü bir bayandı. Mutlu bir evlilik hayatı ne yazıktır ki, seneler sonra trajik bir zorlu dönemden geçer: Pasteur ailesi 4 çocuğundan üçünü küçük yaşta tifo ve tifo benzeri hastalıklar sebebiyle kaybederler. Geriye kalan çocukları yirmili yaşlarındayken 1871 yılındaki savaşta Alman ordusuna esir olur.

Pastör bilimsel çalışmalarını bir yana bırakarak karısıyla oğlunun eve dönmesini beklemeye başlarlar; Fransasız ordusunun yenilmesiyle birlikte savaş alanından kaçan on binlerce Fransız askerleri arasında oğlunu aramaya başlar. Sonunda bulunduğunda oğlu ağır yaralı bir şekildedir. Pastör bu nedenle Almanları hiçbir zaman bağışlamadı; o kadar ki, seneler sonra bilimsel çalışmalarındaki başarı için Alman hükümetinin vermek istediği madalyayı reddetti.

Şimdi Pasteur’ü bilimin önderleri arasına yükselten bilimsel çalışmalarına göz atalım.
Pasteur’ün hayatımızı bugün de ilgilendiren buluşlarından biri fermentasyon (mayalanma) olgusuna ilişkindir. “Fermentasyon” sözcüğü bilindiği gibi bazı maddelerde oluşan bir değişiklik sürecini ifade etmektedir. Örneğin üzümden bu değişiklikle şarap yapılır; yine bu işlemle üzüm suyundan sirke yapılabilir. Aynı biçimde, sütün şekeri laktik aside dönüştüğünde sütte ekşime meydana gelir. Yumurta ve et ürünleri de fermentasyonla bozularak yenilmez duruma dönüşür.

Yapımı fermentasyonla olan şarap Fransa’da çok önemli bir konuydu. Ne var ki, bu dönüşümün güvenilir teknolojisi pek bilinmiyordu. Geleneklere bağlı yapım biçimleri her zaman istenen sonucu vermiyor, bazı zamanlar şarap yerine sirke veya kullanmaya elverişli olmayan bir sıvı ortaya çıkıyordu. Bu sorunu ilk defa Pasteur bilimsel açıdan incelemek için ele alır: araştırma sonucunda ulaştığı sonuç: fermentasyonun mikrop teorisi. Bu teori geçerliğini bugün de devam ettirmektedir. Bu teoriye göre, doğada bulunan organik maddelerdeki hemen hemen tüm değişimler çıplak gözle görülemeyen bazı küçük canlılarca meydana getirilmektedir.

Pastör bu tür mikroorganizmaların ancak ısıyla kontrol edilebileceğini kanıtlayarak şarap yapımını güvenilir kılmakla yetinmez, “pastörizasyon” olarak bilinen işlemle çağdaş süt endüstrisine de katkıda bulunur.

Pastör’ün çok önemli diğer bir araştırması da ipekçiliği ciddi bir zorluktan kurtarmasıdır. Hastalıklı olan ipek böcekleri, üretici firmalara çoğunlukla büyük zararlar veriyordu. Bu soruna çözüm üretmesi istenir. Pastör bu sorunu farklı boyutlarıyla ele alır; sağlıklı olan ipek böceklerinin yumurtalarını ayıklamada “pratik” bir sistem geliştirerek ipekçiliği güvenli bir üretim teknolojisine dönüştürür.

Pasteur’ün başarıları zincirleme biçiminde devam etmekteydi. Kristaller üzerindeki araştırmaları onu canlı hayatının sırları sorununa götürmüştü. Canlılar için yaptığı araştırmalar ise Pasteur’ü fermentasyonu aydınlatan mikrop teorisine götürmüştü. Gerçekliğinden artık hiç kimsenin kuşkulanmadığı mikrop teorisi başlarda büyük tepki görmüştü: birçok insan için böyle bir fikir uydurma bir yalan olmaktan ileri gidemezdi.

“Spontane üreme” adıyla bilinen görüşe göre tenya, sinek, kurtçuk, tırtıl, fare vs. canlılar elverişli şartlarda kendiliğinden ortaya çıkmaktaydı. Halbuki Pastör “kendiliğinden ortaya çıkma konusunu” mikroskopik canlılar için dahi imkansız görüyordu.

Mikrop hipotezinin (teori), bulaşıcı hastalıkların gözetim altına alınması için yeni bilimsel araştırmaları beraberinde getirmesi kaçınılmazdı. Pastör çok zaman geçmeden şarbonla beraber kan zehirlemesi, kangren, loğusa humması gibi hastalıklar için de çalışmalarını yoğunlaştırır. Pastör’ün önemli bir başarısı da kuduza karşı geliştirdiği aşıdır. Kuduz hastalığı köpeklerin taşıdığı ölüme yol açan bir hastalıktır.

Pastör zamanına kadar kuduza karşı bilinen tek çözüm yöntemi, ısırılan yerin kızgın bir demirle derinlemesine dağlanması yöntemiydi. Zaten bu yöntemin gecikmesi sonucunda, insanın canını yakmanın ötesinde hiçbir etkisi olmadığı da biliniyordu.

Pastör hayvanlar üstünde denediği ancak insanlara uygulamadığı kuduz aşısıyla 9 yaşlarındaki bir çocuğun hayatını kurtarır. Kudurmuş bir köpeğin 14 ayrı bölgeden ısırdığı çocuğa kızgın demirle dağlama yöntemi yapılamazdı. Çaresiz annenin yalvarışına dayanamayan Pastör yaptığı aşısını ilk defa bu çocukta denemek zorunda kalır. Bu deneme 9 yaşındaki çocuk için hayata dönüş, gelecek nesiller için de çok güzel bir müjde olur. Büyük bir bilim adamı olan Pastör, ölmeden önce hayat görüşürünü şu şekilde özetlemişti:

Hiç şüphem yok ki, Bilim ve Barış; cahilliği ve savaşı sonlandıracaktır. Milletlerin yok etmek ve yıkmak, için değil, hayatı yüceltmek için birleşeceğine, istikbalimizi bu uğurda, mücadele edenlere borçlu olacağımızı düşünüyorum.

Pastör’ün hayatında, anlamlı bir yaşam arayışındaki her insan için, çarpıcı ve güzel bir örnek bulunmaktadır.


Son düzenleyen Safi; 26 Mayıs 2016 02:09
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
Ziyaretçi
10 Nisan 2011       Mesaj #5
AndThe_BlackSky - avatarı
Ziyaretçi

Louis Pasteur (Lui Pastör)

Ad:  Louis_Pasteur.jpg
Gösterim: 2429
Boyut:  9.4 KB

(d. 27 Aralık 1822 Dole, Fransa - ö. 28 Eylül 1895 Saint-Cloud, Fransa) Fransız mikrobiyolog ve kimyagerdir.

Doğum: 27 Aralık 1822, Fransa / Dole
Ölüm: 28 Eylül 1895, Fransa / Saint-Cloud

Hayatı
1822 yılında Fransa'nın Dole şehrinde doğdu. 1846'da École Normale Supérieure'ün fen bölümünü bitirdi. 1847'de fizik ve kimya dalında doktora derecesini alan Pasteur, bu yıllarda izomerlik, kristal yapı ve optik etkinlik konularındaki çalışmalarıyla adını duyurmayı başardı. 1848'de Strasbourg Fen Fakültesi'nde yardımcı kimya profesörlüğüne yükseltildi. 1854'te Lille Fen Fakültesi'nde kimya profesörlüğüne ve Ecole Normale'de kurulmasını istediği araştırma laboratuarının yöneticiliğine getirildi. Bu laboratuarda, 1871'de şarbon, tavuk kolerası ve kuduz gibi virütik hastalıklar, bağışıklık mekanizması ve aşı hazırlama teknikleri üzerinde çalışmaya başlayan Pasteur, kuduz köpekler üzerindeki incelemelerini daha güvenli bir ortamda yapabilmek için 1885'te eski bir imparatorluk şatosunu amaca uygun olarak düzenleyerek, Pasteur Enstitüsü'nün çekirdeğini oluşturdu.
Pasteur, Strasberg'li Marie Laurent ile evlendi. Marie'nin eşini, araştırmalarını her şeyin üstünde tutması için özendirmesi sayesinde Pasteur laboratuar çalışmaları üzerinde yoğunlaşabiliyor ve işine gereken zamanı ve önemi verebiliyordu. 1895 yılında Fransa'da öldü.

Kişilik
Pasteur, kimyager ve daha sonra bakteriyolog olarak görev yaptığı süre boyunca, tıbbın ilerlemesine büyük katkılarda bulundu. Tıp doktoru olmadığı için, 1800'lü yılların doktorları teorilerine karşı çıktılar. Pasteur, buna rağmen çalışmalarını sürdürdü. Pasteur'ün bakterilerin ya da mikropların gerçekten var olduklarına ve bunların hastalıklara yol açabileceğine olan inancı tamdı. Kendi bildiği yöntemle yaptığı işe ve kendine inancını sürdürerek araştırmalarına devam etti.
Pasteur kendine inanan, başkalarının söyledikleriyle değil, kendi doğrularıyla yaşayan ve sezgilerine güvenen bir bilim insanıydı. 1895 yılında hayata gözlerini yumduğu güne kadar son derece alçak gönüllü, gösterişsiz ve sade bir yaşam sürdürdü. Yaşlılık yıllarında insanların ona gösterdikleri büyük saygı karşısında şaşkınlığa düşer ve bunu pek komik bulurdu.
Londra'da uluslararası bir tıp kongresinde kongre salonuna girdikten kısa bir süre sonra Pasteur kürsüye davet edildi. Pasteur'ün yüzünde hayal kırıklığına uğramış gibi bir ifade belirdi. Pasteur, İngiltere veliaht (kral adayı) Prens'i buraya geliyor olsa gerek" dedi. "Keşke dışarda dursaydık. Gelişini de izleyebilirdik böylece." Bu içten sözler herkesi çok duygulandırmıştı. Kongre başkanı Pasteur'e "Hayır Bay Pasteur" dedi. "Gelen sizsiniz. Herkesin takdir ettiği ayakta alkışladığı insan sizsiniz."

Pastörizasyon
Ad:  Tableau_Louis_Pasteur.jpg
Gösterim: 3845
Boyut:  8.9 KB

Pasteur'ün, özellikle mayalanma olayında ve bulaşıcı hastalıklarda mikroorganizmaların sorumlu olduğunu kanıtlaması, kendiliğinden türeme teorisini çürütmesi, şarap, bira, süt, meyve suyu gibi mayalanabilir sıvıların uzun süre bozulmadan saklanabilmelerini sağlayan "pastörizasyon" adlı konserve yönteminin gelişmesini sağladı.
Bu yöntemde, sütü 63 °C'de otuz dakika süreyle ısıtmak ve sonra hızlı bir biçimde soğuttuktan sonra sütü kapalı ve sterilize edilmiş şişelere koymak gerekiyordu. Buna benzer bir yöntem (UHT) sütü mikroplardan arındırmak için günümüzde de kullanılmaktadır.

Kuduz Aşısı
Joseph Meister adlı bir çocuk kuduz bir köpek tarafından on dört yerinden ısırıldığında, anne ve babası çocuğu Louis Pasteur'e getirdiler. Bu bilim insanı daha önce sadece hayvanların üzerinde denemiş olan kuduz aşısını çocuğa uygulamakta tereddüt etti. Pasteur bunu ancak, kendisine gelen iki doktorun, çocuğun kuduz hastalığından her durumda öleceğini ve başarılı olursa yöntemin kuduz hastalığına bir çare olabileceğini söylemesinden sonra denemeye karar verdi. Aşının başarılı olması bu öldürücü hastalığın önlenmesi ve aşıların geliştirilmesi için büyük bir adım oldu.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Mayıs 2016 02:08
mete09 - avatarı
mete09
Ziyaretçi
16 Şubat 2012       Mesaj #6
mete09 - avatarı
Ziyaretçi

Louis PASTEUR


(1822 -1895) Bilim tarihinde pek az bilim adamı Louis Pasteur ölçüsünde insan yaşamım doğrudan etkileyen buluşlar ortaya koymuştur. Günlük dilimize bile geçen "pastörizasyon" terimi onun buluşlarından yalnızca birini dile getirmektedir.

Kristaller üzerindeki kuramsal çalışmalarının yanı sıra kimi hastalıklara bağışıklık sağlama yolundaki çalışmaları, bu arada özellikle "şarbon" (ya da antraks) denilen koyun ve sığırlarda görülen bulaşıcı hastalıkla kuduza karşı geliştirdiği aşı yöntemi ona dünya çapında ün kazandırmıştır. Bugün Fransa'da pek çok bulvar ve alan onun adını taşımaktadır. Kendi kurduğu "Pasteur Enstitüsü" dünyanın önde gelen araştırma merkezlerinden biridir. Fransızların gözünde Pasteur ulusal bir kahramansa, bunun nedeni onun yalnızca büyük bir bilim adamı olması değil, aynı zamanda, yaşamı boyunca ortaya koyduğu özveri ve insanlığa hizmet tutkusuydu.

Louis, Fransız Devrimiyle özgürlüğüne kavuşan bir kölenin torunuydu. Babası, Napolyon ordusunda üstün atılım gücüyle "Legion de Honour" alan bir ast-subâydı. Baba Pasteur'ün, Napolyon'un düşmesiyle ordudan ayrılmasına karşın İmparator'un anısına beslediği derin bağlılık duygusu, ilerde oğlu Louis'in olağan üstü direnç ve yeteneklerim de yönlendiren katıksız yurtseverliğe dönüşmüştü.

Geçimini dericilikle sağlayan Pasteur ailesi yoksuldu, ama çocuklarının eğitimi için her türlü sıkıntıyı göze almıştı. Louis daha küçük yaşlarında güçlükleri göğüslemede sergilediği direnç ve istenç gücüyle dikkatleri çekiyor, coşkuyla başladığı okul öğreniminde kendisiyle birlikte kardeşlerinin de başarılı olması için uğraş veriyordu.

Gerçi okulda pek parlak bir öğrenci değildi; dahası, ilk gençlik yıllarında ilerde büyük bilim adamı olacağını gösteren bir belirti de yoktu ortada. Tam tersine, Louis'in belirgin merakı portre çizmekti. Üstün bir yeteneği yansıtan tabloları, bugün de, Pasteur Enstitüsünde asılı durmaktadır.

Louis 19 yaşma geldiğinde sanatı bırakır, bilime yönelir. Başlangıçta öğretmenlerinin yönlendirmesiyle öğretmen olmaya karar verir, ünlü eğitim enstitüsü Ecole Normale Superieure'e başvurur. Giriş sınavını kazanmasına karşın, matematik, fizik ve kimyada derslere daha hazırlıklı başlamak için öğrenimine bir yıl sonra başlar.

Amacı iyi bir öğretmen olarak yetişmekti. Ne var ki, öğrenimini tamamladığında tüm ilgi ve coşkusunun bilimsel araştırmaya yönelik olduğunu fark eder. Kristaller üzerindeki ilk çalışmaları onu bir tür büyülemişti. Öğrencisinin özgün düşünme ve kavrayış gücünü sezen kimya profesörü onu, basit araçlarla yeni kurduğu laboratuvarına araştırma asistanı olarak alır. Bu genç bilim adamının hayal bile edemediği bir fırsattı.

Pasteur hemen çalışmaya koyulur, ilk aşamada tartarik asit kristalleri üzerindeki optik deneylerini yoğunlaştırır. Çok geçmeden bilim çevrelerinin dikkatim çeken buluşları, kimi tanınmış bilim adamlarının teşvikiyle Fransız Bilimler Akademisine sunulur.

Pasteur bilim dünyasınca tanınma yolundadır, ama Eğitim Bakanlığı onu bir ortaokula öğretmen olarak atamakta ısrarlıdır. Akademinin ve kimi bilim adamlarının giderek artan baskısına daha fazla karşı koyamayan Bakanlık bir yıl sonra Pasteur'ün Strasburg Üniversitesi'ne yardımcı profesör olarak dönmesine izin verir.

Pasteur'ün bir özelliği de kararlı olması, duraksamalarla vakit öldürmemesiydi. Üniversiteye gelişinin daha ilk haftasında Rektöre kızıyla evlenmek istediğini bildirir. Başvuru mektubu ilginçtir:

Saklamama gerek yok, tümüyle yoksul bir kimseyim. Tek varlığım sağlığım, yürekliliğim ve üniversitedeki isimdir. ... Geleceğim, şimdiki eğilimim değişmezse, kimyasal araştırmalara adanmış olacaktır. Çalışmalarımdan beklediğim sonucu alırsam, ilerde Paris'e yerleşmeyi düşünüyorum.

İsteğimi olumlu bulursanız, resmi evlenme önerisi için babam hemen Strasburg'a gelecektir. İstek olumlu karşılandı. Pasteur yaşamı boyunca tüm bilimsel çalışmalarında kendisine destek veren, tutku ve sorunlarını paylaşan Marie Laurent'le 1849'da yaşamını birleştirir.

Bayan Pasteur gerçekten özveri ve sevgi bağlılığıyla olağan üstü bir eşti. Mutlu evlilik ne yazık ki, yıllar sonra trajik bir dönemden geçer: Pasteurler dört çocuklarından üçünü küçük yaşlarında tifo ve benzer hastalıklar nedeniyle yitirirler. Geriye kalan oğulları yirmi yaşında iken 1871 savaşında Almanlara esir düşer.

Pasteur bilimsel çalışmalarını bir yana iterek eşiyle birlikte oğlunun dönüşünü bekler; Fransa'nın yenilgisiyle birlikte cepheden kaçan binlerce genç arasında oğlunu aramaya koyulur. Sonunda bulunduğunda oğlan bitkin ve ağır yaralıydı. Pasteur Almanları hiç bir zaman bağışlamadı; öyle ki, yıllar sonra bilimsel başarıları için Alman hükümetinin önerdiği madalyayı kabul etmedi.

Şimdi Paseur'ü bilimin öncüleri arasına yükselten bilimsel çalışmalarına değinelim.

Pasteur'ün yaşamımızı bugün de etkileyen buluşlarından biri fermentasyon (mayalanma) olgusuna ilişkindir. "Fermentasyon" terimi bilindiği gibi kimi maddelerde oluşan bir değişiklik sürecini dile getirmektedir. Örneğin şarap üzümden bu işlemle elde edilir; istenirse gene bu işlemle sirkeye dönüştürülebilir. Aynı şekilde, sütün şekeri laktik aside dönüştüğünde süt ekşir. Yumurta ve et türünden maddeler de fermentasyonla bozularak yenmez hale gelebilir.

Üretimi fermentasyona dayanan şarap Fransa'da çok önemli bir konuydu. Ne var ki, bu işlemin güvenilir teknolojisi henüz yeterince bilinmiyordu. Göreneklere bağlı yöntemler her zaman istenen sonucu vermiyor, kimi zaman şarap yerine sirke ya da kullanıma elvermeyen bozuk bir sıvı elde ediliyordu.

Sorunu ilk kez Pasteur bilimsel olarak incelemeye koyulur: sonunda ulaştığı açıklama (fermentasyonun mikrop teorisi) geçerliğini bugün de korumaktadır. Buna göre, doğada organik maddelerdeki hemen tüm değişiklikler gözle görülemeyen birtakım küçük canlılar tarafından oluşturulmaktadır.

Pasteur bu mikroorganizmaların ısıyla kontrol altına alınabileceğini göstererek şarap üretimim sağlam bir yöntemle güvenilir kılmakla kalmaz, "pastörizasyon" dediğimiz işlemle modern süt endüstrisine de yol açar.

Pasteur'ün önemli bir başka çalışması da ipekçiliği büyük bir sıkıntıdan kurtarmasıdır. Hastalıklı ipek böcekleri, üreticileri sık sık büyük kayıplara uğratıyordu. Soruna çözüm bulması mikrop teorisiyle ünlenen Pasteur'den istenir. Bilim adamı her zamanki yoğun ve dikkatli yaklaşımıyla sorunu değişik boyutlarıyla inceler; sağlıklı ipek böceği yumurtalarını seçmede "pratik" diyebileceğimiz bir yöntem oluşturarak ipekçiliği güvenilir bir üretim teknolojisine kavuşturur.

Pasteur'ün başarıları bir tür zincirleme tepki içinde biribirine yol açmaktaydı. Kristaller üzerindeki çalışmaları onu canlı yaşamın gizemi sorununa götürmüştü. Canlılar üzerindeki incelemeleri ise onu fermentasyonu açıklayan mikrop teorisine ulaştırmıştı. Doğruluğundan artık kimsenin kuşku duymadığı bu teori başlangıçta tepkiyle karşılanmıştı: pek çok kimse için öyle bir düşünce uydurma bir açıklama olmaktan ileri geçemezdi.

"Spontane üreme" diye bilinen yerleşik görüşe göre kurtçuk, tırtıl, tenya, sinek, fare vb. yaratıklar elverişli koşullarda kendiliğinden oluşmaktaydı. Oysa Pasteur "kendiliğinden oluşumu" mikroskopik organizmalar için bile olanaksız görüyordu.

Mikrop teorisinin özellikle bulaşıcı hastalıkların denetim altına alınması yolunda yeni araştırmalara yol açması kaçınılmazdı. Pasteur çok geçmeden şarbonun yanı sıra kangren, kan zehirlemesi, loğusa humması vb. hastalıklar üzerinde de araştırmaların yoğunlaştırır. Onun çarpıcı bir başarısı da kuduza karşı oluşturduğu aşıdır. Kuduz özellikle köpeklerin taşıdığı ölümcül bir hastalıktır.

Pasteur'e gelinceye dek kuduza karşı bilinen tek çare ışınları yerin kızgın bir demirle derinlemesine dağlanmasıydı. Kaldı ki, gecikme halinde bu yöntemin, hastanın canını yakma dışında bir etkisi olmadığı da biliniyordu.

Pasteur hayvanlar üzerinde denediği ama insanlara henüz uygulamadığı aşısıyla dokuz yaşındaki bir çocuğun yaşamım kurtarır. Azgın bir köpeğin ondört yerinden ısırdığı çocuğa kızgın demir uygulaması yapılamazdı. Umutsuz annenin çırpınışına dayanamayan Pasteur aşısını ilk kez bu çocukta denemekten kendini alamaz. Sonuç çocuk için kurtuluş, gelecek kuşaklar için bir müjde olur. Büyük bilim adamı ölümünden önce yaşam felsefesini şöyle özetlemişti:

Hiç kuşkum yok ki, Bilim ve Barış cehalet ve savaşı yok edecektir. Ulusların yıkmak, yok etmek için değil, yaşamı yüceltmek için birleşeceğine, geleceğimizi bu yolda, uğraş verenlere borçlu olacağımıza inanıyorum.

Pasteur'ün öyküsünde, anlamlı bir yaşam arayışındaki her genç için, çarpıcı ve güzel bir örnek vardır.
Son düzenleyen Safi; 26 Mayıs 2016 02:05
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
4 Temmuz 2012       Mesaj #7
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Louis Pasteur (1822 Dole-1895 Villeneuve)
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Fransız kimya ve biyoloji bilginidir. Mikrobiyolojinin kurucusu olarak bilinir. Arbois ve Besançon kolejlerinde okuduktan sonra, École Normale Superieure'ün fen bölümüne girdi (1843). 1848 yılında profesör oldu; Dijon, Strasburg, Lille ve Paris üniversitelerinde çalıştı. Kendi adıyla anılan mikrobiyoloji enstitüsünü kurdu ve yönetti. ilk araştırmaları kristalografi üzerineydi (1848). Bu çalışmalarıyla stereokimyanın temelini attı ve mayalanma konusunu incelemeye başladı. mayalanmaların bir mikroorganizmaya bağlı olduğunu ve her mayalanmanın kendine özgü bir mayası olduğunu ortaya koydu. Bu çalışmaları sırasında anaerobik (havasız yaşayan) bakterilerin varlığını ve mikroorganizmaların yoktan var olamayacağını kanıtladı. Sirkenin oluşmasını, şarap hastalıklarını inceledi ve şarapların sirkeleşmemesi için 55¡C'a kadar ısıtılmalarını önerdi (pastörizasyon). 1865'te ipekböceği hastalıklarını incelemeye başlayarak bulaşıcı hastalıklar alanına yöneldi. 1870-1876 yılları arasında bu alanda Chamberland ve Roux ile birlikte gerçekleştirdiği yoğun çalışmalar sonunda hayvan hastalıklarına yol açan bir dizi mikrobu ortaya çıkardı. 1881 yılında Roux ile birlikte başladığı "kuduz" incelemelerinin sonunda, 1885'te kuduz aşısını buldu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

11 Ocak 2011 / Ziyaretçi Cevaplanmış
9 Şubat 2016 / Jumong Siyaset ww
7 Kasım 2009 / kevser Soru-Cevap