Arama

Homeros

Güncelleme: 9 Nisan 2016 Gösterim: 52.232 Cevap: 5
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  homer.jpg
Gösterim: 1166
Boyut:  35.7 KB
HOMEROS

M.Ö. 8. yüzyılda İzmir'de veya Sakız Adası'nda yaşadığı sanılan Homeros, Yunan duygu ve düşüncesinin ilk ürünleri olan İlyada ve Odysseia adlı destanların derleyicisidir. Troya Savaşı'na ilişkin söylenceleri toplayan İlyada'da, eski Yunanlıların gelenek ve görenekleri, dini ve felsefi inançları ve Çanakkale'nin tarihi coğrafyası hakkında önemli bilgiler vardır.
Sponsorlu Bağlantılar

Konusu, kuruluşu ve anlatım yöntemleri bakımından İlyada'dan farklı olan Odysseia'da ise Troya'nın yıkılışından sonra, yurdu İthake'ye dönmek üzere yola çıkan Akha önderlerinden Odysseus'un 10 yıl süren yolculuğu sırasında başından geçen olaylar anlatılır. Bu destanda da aynı türden bilgilere rastlamak mümkündür.

M.Ö. 4. yüzyılda Atina'da yazıya aktarılan Homeros Destanlarındaki dini anlayış, Atinalılar tarafından aynen benimsenmiş ve İlyada ve Odysseia, Yunan eğitiminin temeline yerleştirilmiştir. Bunların Yunan toplumundaki işlevi, M.Ö. 4. yüzyılda Platon'un Devleti'nde eleştirilinceye dek hiç sorgulanmamıştır.
Son düzenleyen Safi; 9 Nisan 2016 15:04
Biyografi Konusu: Homeros nereli hayatı kimdir.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
2 Kasım 2006       Mesaj #2
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
Homeros
Ad:  homer1.jpg
Gösterim: 1574
Boyut:  73.0 KB

Antik çağda yaşamış Anadolulu ozan. Batı Edebiyatı'nın ilk büyük eserleri sayılan İlyada ve Odysseia Destanları'nın yaratıcısı veya derleyicisi olduğu kabul edilir. Yaşamı hakkında çok az bilgi vardır. Kendisinden çok sonraları gelen Klasik Çağ yazarlarınca Truva Savaşı sırasında (Milattan Önce 12. yy) yaşadığı rivayet olunmuşsa da, destanlarında kullandığı dilden hareketle, günümüz araştırmacılarınca Milattan Önce 8. veya 9. yüzyıllarda, Batı Anadolu'da büyük ihtimalle Smyrna'da (bu günkü adıyla İzmir) yaşadığı ifade edilir. Ancak gerçekte Homeros isimli bir şair yaşadıysa bile bu destanları yaratan veya derleyen tek bir ozan olmadığını düşünen araştırmacılar da vardır. Hayatıyla ilgili bir başka rivayet ise kör olduğudur. Fakat destanlarındaki betimlemelerin canlılığından, destanlarını yazdığında kör bile olsa bir zamanlar gözlerinin gördüğü anlaşılır.
Sponsorlu Bağlantılar

Yazdığı destanlar Klasik Çağ Yunan Edebiyatı'nı ve Mitoloji'sini derinden etkilemiş ve bunların aracılığıyla da bütün batı edebiyatına etki etmiştir. İrlandalı yazar James Joyce'un Ulysses'i, İngiliz yazar Shakespeare'in Troilus ve Cressida'sı, Roma'lı şair Virgil'in Aeneid'i Homeros'un destanlarından derin izler taşıyan eserlerdendirler.

Yeryüzünde şan ve şerefin en büyük erdem kabul edildiği çağlara en uygun düşen edebi tarzdır şiir. Olaylar, karakterler, hurafeler, örf ve adetler de şairlerin zihinlerindeki imgeleri ateşleyici kaynaklardır elbette. Destanlara hakim olan gerçeküstü, fantastik ve metafizik öğeler, yalnızca yazarların tahayyül gücüne mal edilemez; insanlarla tanrıların yanyana getirildiği bu manzum hikayeleri yaratan toplulukların dünyayı yorumlayışının kendisi fantastiktir aslında. Homeros'un metinlerindeki; erkekler arasındaki dostluk, tanrıların hazırladığı bir kader olarak aşk, kendini hep hissettiren cinsellik, kadınların ihaneti, toplumun her çeşit beceriye hayranlık duyma eğilimi, yarışmaların yaygınlığı, eğlence tutkusu ve coşkunluk gibi motifler, Eski Yunan toplumunun yaşam biçimlerinin ve ruh halinin yansıması olarak, gerçeküstü bir anlatımın ardındaki somut gerçeklerdir.

Dikkat edilecek olursa, olayların felsefi yorumları yoktur "İlyada" ve "Odysseia"da, ama bu olayların, çevrenin, giysilerin, karakterlerin inceden inceye tasvir edilişi hemen farkedilir. "Şair görmüştür, size de gösterir. Gördükleri ona tesir etmiştir, o da bu tesirleri size nakleder... Homeros'u okuyun, o her şeyi, herkesin her gün karşılaştıklarını bile tasvir eder; mesela adanın su ile çevrildiğini, öğleyin güneşin tam tepemizde olduğunu yazmaktan imtina etmez.Her şeyi tasvir etmek zorundadır, çünkü onun çağında her şey ilgilendirir okuyucuyu". Tekrarlar yapar, ama bıktırıcı değildir. Çünkü yaptığı tekrarlar, farklı anlarda yeniden ortaya çıkan duygulardan kaynaklanmıştır ve bu tekrarlar, sözel kültürün etki yaratma araçlarıdır aynı zamanda.

İlk bakışta çok eskimiş ve çocuksu gelebilir Homeros'un destanları. Mitolojiden, fantastik anlatımdan hoşlanmayanlar ise onları saçma bulacaklardır. Oysa bu metinlerde, insanoğlunun yüzyıllardan beri değişmeyen pek çok temel dürtüsü, duygusu vardır. Onları tüm zamanlarla çağdaşlaştıran yani "klasik" yapan işte bu özellikleridir. Üstelik, "İlyada" ve "Odysseia, bir yandan Yunan tragedyalarının habercisidir, diğer yandan, yalın bir dille kaleme alınan daha doğrusu söze dökülen destanlardaki anlatım tarzı; geçmiş ve şimdi arasında gidip gelerek -zaman akışını kırarak- aktarılan hikayeler, modern edebiyatın bilinç akışı tekniğinin öncüsüdür. Usluptaki sadeliğin asıl nedenini ise, o çağlarda sözlü anlatımın müzik eşliğinde yapılmasında bulabiliriz. Ancak bu sadelik, bir cansızlık anlamına gelmez; tersine, çok canlı ve eğlenceli bir havası vardır Homeros hikayelerinin. Yukarıda da belirttiğim gibi, gördüğü, bildiği insanlar, mekanlar ve eşyalardır onun anlattıkları. "Homeros, sürülmüş bir tarlayı, buğday-yürekli ekmeği, kuşların uçuşunu, yontulmuş bir iskemleyi, limanda bir gece-göğüne karşı duran gemileri, derede çamaşır yıkayan kadınları anlatır. Yalındır, canlıdır, klasiktir...
Son düzenleyen Safi; 9 Nisan 2016 15:05
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
9 Ağustos 2008       Mesaj #3
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Homeros

Eski Yunan kültürünün en parlak örneklerinden olan ve Yunan mitolojisini temellendiren iki epik destandan sözedeceğiz bugün; “İlyada” ve “Odysseia”dan… Yaklaşık 3000 yıl öncesine, İ.Ö 1000′li yıllara kadar uzanır dünyanın en sevilen fantastik hikayelerinin ortaya çıkışı. Bilgi yarışmalarının kolay sorularındandır bu destanların yazarı. Homeros yanıtına hepimiz katılırız, ama böyle bir insanın gerçekten yaşayıp yaşamadığı hakkında kesin bir bilgi de yok elimizde. Bazı edebiyat tarihçilerine göre, tarihin fantastik yorumları olan “İlyada” ve “Odysseia”, yüzlerce yıl içerisinde, birçok şairin katılımıyla vücut bulmuş Anonim eserlerdir. Ancak, kim ve kimler tarafından kaleme alınırsa alınsın, insanlık tarihinin yarattığı en önemli metinler oldukları asla tartışılmayacaktır.

İLYADA
Homeros imzalı iki destan birbirini tamamlayıcı niteliktedir ve yirmi yıla yayılan ana hikaye “İlyada” ile başlar. Çanakkale yakınlarındaki Truva (Troya) kenti kuşatması; savaş, kahramanlık, dostluk, aşk, ihanet, intikam gibi duyguların işlenmesine zemin teşkil etmiştir. Tanrıça Hera, Athena ve Afrodit arasındaki güzellik yarışmasının hakemi yapılan Paris, -aldığı rüşvet sonucu- Afrodit’i birinci ilan eder. Afrodit’in Paris’e verdiği rüşvet, ölümlü kadınların en güzel Helen’dir. Ancak Helen, Lecademon kralı Menealos’un karısıdır. Tanrıçanın büyüsü ile Paris’e aşık olan Helen, onunla birlikte Troya kaçar. Öfkelenen Menelaus, kardeşi Agamemnon, yarı ölümlü kahraman Akilleus, insanların en kurnazı Odysseus ve bazı Yunan prensleri ile birlikte Troya’ya çıkarma yapar. On yıl süren savaşlardan bir sonuç alınamayacağı sanılırken, Odysseus’un bulduğu bir hileyle; o ünlü tahtadan at esprisiyle, kentin kapılarını açmayı başarır kuşatmacılar ve İllios (Troya) kenti düşer, Adalet yerini bulur.
Ad:  Homer-Iliad-1.jpg
Gösterim: 1475
Boyut:  27.8 KB

ODYSSEIA
Dostu Agamemnon’un yanında savaşmak için karısı Penelope ve oğlu Telemakhos’u geride bırakarak Troya’ya doğru yola koyulan İtaka kralı Odysseus’un savaşın bitimi ile başlayan olağanüstü serüvenlerini anlatır “Odysseia” destanı. Kurnaz ama biraz sivri dillidir kahramanımız; dönüş yolculuğunda tutulduğu fırtına karşısında deniz tanrısı Poseidon’a meydan okuyunca, tanrının gazabına uğrar ve bir türlü evinin yolunu bulamaz. On yıl sürer Ege denizinin bir yakasından bir yakasına savruluşu (bugün bir iç deniz gibi görünen Ege, Antik çağlar için bir okyanus algılamasındadır ve böylelikle mesafe kavramının yaşanılan bölge ile sınırlı olduğunu bir kez daha anlarız). Tek gözlü, insan yiyen devleri, gemicileri baştan çıkaran sirenleri ve Yunan mitolojisinden çıkıp gelen daha nice tehlikeyi savuşturan Kral, ülkesine döndüğünde karısını -kendisinin vasiyetine uygun olarak- evlilik hazırlıklarında bulur. Yarışmayı kazanan prens olacaktır kraliçenin eşi. Kılık değiştiren Odysseus, teker teker yener koca adaylarını ve hem karısına hem de tahtına kavuşur.


Homeros ve Eski Yunan edebiyatı

Edebiyatın geliştiği ilk uygarlıktır Eski Yunan. Elbette Anadolu’da, Mezapotamya’da, Mısır’da yaşayan diğer topluluklarda da güzel sanatlara karşı bir ilgi olmuştur, ama Yunan şiiri düzeyinde bir eser göstermek mümkün değildir. Bu anlamda, tüm şairlerin babasıdır Homeros! Yeryüzünde şan ve şerefin en büyük erdem kabul edildiği çağlara en uygun düşen edebi tarzdır şiir. Olaylar, karakterler, hurafeler, örf ve adetler de şairlerin zihinlerindeki imgeleri ateşleyici kaynaklardır elbette. Destanlara hakim olan gerçeküstü, fantastik ve metafizik öğeler, yalnızca yazarların tahayyül gücüne mal edilemez; insanlarla tanrıların yanyana getirildiği bu manzum hikayeleri yaratan toplulukların dünyayı yorumlayışının kendisi fantastiktir aslında. Homeros’un metinlerindeki; erkekler arasındaki dostluk, tanrıların hazırladığı bir kader olarak aşk, kendini hep hissettiren cinsellik, kadınların ihaneti, toplumun her çeşit beceriye hayranlık duyma eğilimi, yarışmaların yaygınlığı, eğlence tutkusu ve coşkunluk gibi motifler, Eski Yunan toplumunun yaşam biçimlerinin ve ruh halinin yansıması olarak, gerçeküstü bir anlatımın ardındaki somut gerçeklerdir.


Dikkat edilecek olursa, olayların felsefi yorumları yoktur “İlyada” ve “Odysseia”da, ama bu olayların, çevrenin, giysilerin, karakterlerin inceden inceye tasvir edilişi hemen farkedilir. “Şair görmüştür, size de gösterir. Gördükleri ona tesir etmiştir, o da bu tesirleri size nakleder… Homeros’u okuyun, o her şeyi, herkesin her gün karşılaştıklarını bile tasvir eder; mesela adanın su ile çevrildiğini, öğleyin güneşin tam tepemizde olduğunu yazmaktan imtina etmez.Her şeyi tasvir etmek zorundadır, çünkü onun çağında her şey ilgilendirir okuyucuyu”. Tekrarlar yapar, ama bıktırıcı değildir. Çünkü yaptığı tekrarlar, farklı anlarda yeniden ortaya çıkan duygulardan kaynaklanmıştır ve bu tekrarlar, sözel kültürün etki yaratma araçlarıdır aynı zamanda.


İlk bakışta çok eskimiş ve çocuksu gelebilir Homeros’un destanları. Mitolojiden, fantastik anlatımdan hoşlanmayanlar ise onları saçma bulacaklardır. Oysa bu metinlerde, insanoğlunun yüzyıllardan beri değişmeyen pek çok temel dürtüsü, duygusu vardır. Onları tüm zamanlarla çağdaşlaştıran yani “klasik” yapan işte bu özellikleridir. Üstelik, “İlyada” ve “Odysseia, bir yandan Yunan tragedyalarının habercisidir, diğer yandan, yalın bir dille kaleme alınan daha doğrusu söze dökülen destanlardaki anlatım tarzı; geçmiş ve şimdi arasında gidip gelerek -zaman akışını kırarak- aktarılan hikayeler, modern edebiyatın bilinç akışı tekniğinin öncüsüdür. Usluptaki sadeliğin asıl nedenini ise, o çağlarda sözlü anlatımın müzik eşliğinde yapılmasında bulabiliriz. Ancak bu sadelik, bir cansızlık anlamına gelmez; tersine, çok canlı ve eğlenceli bir havası vardır Homeros hikayelerinin. Yukarıda da belirttiğim gibi, gördüğü, bildiği insanlar, mekanlar ve eşyalardır onun anlattıkları. “Homeros, sürülmüş bir tarlayı, buğday-yürekli ekmeği, kuşların uçuşunu, yontulmuş bir iskemleyi, limanda bir gece-göğüne karşı duran gemileri, derede çamaşır yıkayan kadınları anlatır. Yalındır, canlıdır, klasiktir…


HOMEROS FILOZOF OLARAK

Homeros' un ilk filozof oldugunu soyleyen Aristoteles bu savinda haklidir; cunku homeros bir dunya gorusunun habercisi, dunya ve hayatin bir yorumcusudur. suphesiz, homeros' un kullandigi sekil bir siir sekli, bir bilim oncesi seklidir. burada bir de illas - i.o. 750 de bitti.- ile odysseia - i.o. 700 de bitti.- arasindaki hem motiflerde hem de dusuncelerde kendini gosteren nesil ayriligi acik olarak ise karismaktadir. sonralari bilimsel felsefenin inceden inceye ele aldigi sorunlar bu destanalrda kapali bir sekilde ortaya cikmaktadir. nitekim bu destanlarda, ilk-madde nin ne oldugu hakkinda bir sorusturmayi, tektanriciliga dogru bir arastirmayi buluyoruz. ozan, insanlar ve insan hayati uzerine yaptigi sayisiz gozlemleri cok kere birlestirerek genel bir yargiya variyor. onun daha o zaman tanri istencinin insan istenci karsisindaki durumunun ne oldugu sorusunu aydinlatmaya calismasi pek onemlidir (bu sonraki felsefede, istenc ozgurlugu diye adlandirilan sorundur.) homeros 'un dunyasi bastan asagi tanrilarla dolu olan esrarli bir dunyadir; ancak burada insan istenci'nin de buyuk bir onemi vardir, bu istenc kahramanca davranmada oldugu gibi acilara katlanmada da kendini gosterir. bundan dolayi ozan olan-biteni tanri ile insanin ortaklasa yaptiklari bir is olarak anliyor -bu, zamanimiza kadar yasayagelmis bir dusuncedir. hatta odysseia'nin girisinde bastanri, insanlarin kotulugun nedenini kendilerinde, kendilerinin isledikleri gunahta arayacakalrina, tanrilarda aramaya kalkismalarini yerer. -eski hellen mythoslarinda pek cok zulum hareketleriyle karsilasilir; bunun yaninda homeros' un, insanlik serefi ve onuru, evliligin yuksekligi, cocugun onemi -bunu bize babanin, cocugunun kendinden daha degerli olmasini ozlemesi gosteriyor- uzerine soyledigi sozlerin parlakligi bir kat daha artiyor. bundan dolayi sair horatius (spistula I, 2) homeros'un ahlaki, stoali filozoflarin bircogundan daha acik olarak ogrettigini soyleyebiliyor.

Alıntı
Son düzenleyen Safi; 9 Nisan 2016 15:06
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
31 Ekim 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
HOMEROS,
Ad:  homer2.jpg
Gösterim: 1047
Boyut:  26.1 KB

Eski Yunan edebiyatının ünlü destan şiirleri İlyada ve Odysseia'nm yazarı olarak bilinir. Homeros'un nerede, ne zaman ve nasıl yaşa­dığını kesin olarak bilen yoktur. Hatta yaşadı­ğı bile kuşkuludur. Ne var ki, özellikle Yu­nanlılar, Homeros'a ilişkin anlatılanların ço­ğunun doğru olduğuna inanırlar. Homeros çok az kişinin okuma yazma bildiği bir tarihte kent kent dolaşan halk ozanlarının en büyüğü sayılır. İleri yaşta kör olduğu, yoksul düştüğü, gene de eşsiz güzellikteki şiirlerini okumak için Yunanistan'ı bir uçtan öbürüne kat ettiği anlatılanlar arasındadır.Homeros'un, Truva Savaşı'nı anlatan ünlü destan şiirleri İlyada ve Odysseia Atina'da dört yılda bir düzenlenen Panathenaia adlı büyük bir festivalde okunurdu. Homeros'un destanları, dinleyenleri coşturan serüvenlerle doludur. Bunun yanı sıra ahlaksal ve eğitici yanlan da vardır.

Yunanlı yazarlar, Homeros'un yaşadığı dö­nem için farklı tarihler öne sürerlerse de, ünlü şairin büyük bir olasılıkla İÖ 8. yüzyılda yaşadığı sanılmaktadır. Doğum yeri de tartış­malıdır. Atina, Kolophon (bugün İzmir'in güneyinde Değirmendere) İthake, Argos, Rodos, İzmir ve Sakız Adası gibi yerler varsayımlar arasındadır. Öte yandan, Eski Yunan dili ve tarihi konusunda inceleme yapan günümüz araştırmacıları, Homeros'un büyük bir olasılıkla Anadolu'nun batı kıyıla­rında, eskiden İyonya adı verilen bölgede yaşamış olabileceğini ileri sürmüşlerdir.
İlyada ve Odysseia destanlarının yazarına ilişkin varsayımlar arasında Odysseia'nm ya­zarının bir kadın olabileceği de vardır. Bazı uzmanlar da bu destanların bir değil birkaç kişi tarafından yazılmış olabileceğini ileri sür­mektedir. Onlara göre, çok uzun yıllardır dillerde dolaşan bu şiirleri günün birinde birisi Homeros adı altında derlemiş olabilir.
Gerçek ne olursa olsun, zamanımızdan yüzlerce yıl önce yazılmış olan İlyada ve Odysseia etkilerini bugün de sürdüren edebi­yat başyapıtlarıdır.

MsxLabs & TemelBritannica
Son düzenleyen Safi; 9 Nisan 2016 15:07
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
27 Haziran 2012       Mesaj #5
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Homeros

(İ.Ö. 9.-8. yüzyıl ?), Yunanlı destan şairi. Homeros'un kim olduğu yirmi beş yüzyıldır tartışma konusudur. Doğum tarihi ve yeri, gerçekten yaşayıp yaşamadığı belirsizdir. Tarih boyunca, aralarında İzmir'in de bulunduğu yedi kent ona sahip çıkmıştır. Günümüzde İzmir'de doğmuş olduğu görüşü ağır basmaktadır. Yaşadığı dönem konusunda da birbirini tutmayan görüşler öne sürülmüştür. Kimilerine göre Troya Savaşı'nın yapıldığı yıllarda, yani İ.Ö. 1200'lerde yaşamıştır. Tarihçi Herodot'un yazdıklarında ise onun İ.Ö. 850 yıllarında yaşadığı sonucu çıkar ki en akla yakın tarih de budur. Homeros'a mal edilen iki büyük destan, "İlias" (İlyada) ve "Odissia", eski Yunan kültürünün ve eğitiminin temelini oluşturmuştur. Birlikte yaklaşık otuz bin dizeden oluşan bu iki yapıt, çok uzun bir destan geleneğine dayanmaktadır. Homeros'un, bu destan geleneğinin başlangıcında değil, ortasındaki bir halkada bulunduğu, yani Troya destanlarını kendisinin yazmamış, yalnız biçimlendirmiş olduğu sanılmaktadır. "İlyada", on yıl süren Troya Savaşı'nın yalnızca savaşın son yılındaki elli günlük bir evresini işler, ancak daha önce ve daha sonra yer alan olaylara da değinir. Troya Savaşı'nda, yurtları Anadolu'da bulunan Troyalılar ile Yunanistan'dan gelmiş Akaların çatışmasını izleriz. Destanın kuruluşunda temel çerçeveyi oluşturan bir dizi olayın dışında birçok ek olay yer alır. Ana tema Akhilleus'un Agamemnon'a karşı duyduğu öfkedir. Onun Agamemnon ile kavga ederek savaştan çekilmesi, bu yüzden talihin Troyalılara gülmesi, Akaların yardımına koşan Patroklos'un Hektor tarafından öldürülmesi üzerine Akhilleus'un yeniden savaşa karışması ve Hektor'u öldürerek savaşın yazgısını belirlemesi, bu temel çerçeve içinde yer alan olaylardır. Bugün "İlyada"nın efsaneye dayanan bir destan olduğu bilinmekle beraber, bu destanın tarihsel temelleri bulunduğuna inanılmaktadır. "Odissia" destanı, İthaka Adası Kralı Odisseas'ın Troya Savaşı'ndan ülkesine dönerken başından geçen serüvenleri konu alır. Odisseas'ın on yıl süren tehlikeli yolculuğunu, geriye dönüşlerle kırk günlük bir zaman dilimi içine sığdırır. Odisseas denizlerde oradan oraya sürüklenip dururken, bir sürü soylu, genç, sarayına yerleşir ve karısı Penelope ile evlenmek ister. Karısıysa onu sabırla bekler ve kendisini isteyenleri oyalar. Sonunda Odisseas sarayına dönerek, evlenmek için karısını zorlayan damat adaylarını öldürür. Ünlü "tahta at" hilesiyle Troya'nın alınışı da bu destanda anlatılır. "İlyada" savaşı konu alırken, işleniş bakımından dramatik, sonuçlarıyla ise trajik özellikler taşırken; "Odissia" serüvenden ve toplumsal yaşamdan kaynaklanan bir çekiciliğe sahiptir. Her iki yapıt da gerçeklerle örülmüş destanlardır. O çağları aydınlatan canlı birer belgedirler. Homeros'un anlatımı yalın, canlı, akıcı ve gerçek yaşama uygundur. Soyut kavramları somutlaştırmak için sık sık benzetmelere başvurur, şiirinin temel bir özelliğidir bu. Hem insanların hem de tanrıların tutkularını, özlemlerini, sevgilerini ve kinlerini işler. İnsanı, insanoğlunun temel duygu ve özellikleriyle yansıtır. Dünya edebiyatının en önde gelen bu iki destanı, üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına karşın bugün de tazeliğini korumaktadır.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
18 Temmuz 2012       Mesaj #6
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
HOMEROS

İ.Ö 9 ya da 8. yüzyılda yaşamış İyonyalı ozan. Mısırlı Amonetep’ten sonra ilk büyük ozandır. Eski Yunan’ın en büyük destanları sayılan İlyada ve Odysseia’yı yazdığı kabul edilir. Yaşamına ilişkin hemen hiç bilgi yoktur .O’nun kendi kentlerinde doğduğunu ileri süren İzmir, Rodos,Kolofon, Salamin, Sakız, Argos ve Atina gibi yedi kent olmasına karşın, söylenceler Homeros’un Smyrna’da doğduğunu gösterir. Uzun yıllar Sakız adasında yaşamış ve Ege’deki İos adasında ölmüştür. Homeros sarayda değil kendi evinde yaşamış biridir. İstendiğinde nazik bir rica ile çağrılır ve giderdi. Gittiği yerlerde ona güzel bir yer verilir ve nazik davranılırdı.
Doğumu ile ilgili anlatılan iki söylence günümüze dek ulaşmıştır. İlk söylenceye göre Kyme’li Apelles ölürken kızı Kritheis’i bakması için amcası Maion’a emanet eder. Kritheis, nymphe denli güzeldir. Maion kızın güzelliğine dayanamaz ve bir gün onu iğfal eder. Durumun ortaya çıkmasından da çok korkar. Son bir çare olarak kentinden uzakta, Smyrna’da öğretmenlik yapan Femias ile evlendirir. İzmir’e yerleşen Kritheis, Meles çayında sık sık yıkanarak günlerini geçirir. Böyle günlerden birinde bebeğini çayın kıyısında doğurur. Meles’de doğduğu için adını da Melesigenes koyarlar.(2)

İkinci söylence ise İos adasından Smyrna’ya uzanır. Dönem Dor saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemdir.İos adası da bu saldırılara uğrar. Halk adayı terkeder. Adanın en güzel kızlarından biri olan Kritheis,göç sırasında bir tanrı tarafından hamile bırakılır. Durumuna çok üzülen genç kız kaçarak Ephina adasına yerleşir. Burada korsanların eline düşer. Korsanlar bu genç ve güzel kızı Smyrna’ya getirirler ve Maionia kralına sunarlar. Kızı çok beğenen kral onunla evlenir .Kritheis, her gün banyo yaptığı Meles çayı kıyısında çocuğunu doğurur ve doğumun hemen ardından ölür. Kral, doğum yeri nedeniyle adını Melesigenes koyduğu bebeği büyütür ve yetiştirir. (3)

Homeros’un yaşamı hakkında ki bir söylencede de şunlar anlatılır:

Kymeli Melanopos, karısı ve küçük kızı Kritheis ile birlikte yaşayan biridir. Kız, annesi ve babası ölünce ailenin yakın bir dostunun yanına verilir. Koruyucu ailenin yeterince ilgilenmemesi nedeniyle, kız kimliği bilinmeyen biri tarafından hamile bırakılır. Durumu öğrenen aile, bu ayıbı gizlemek için kızı. Smyrna’da yaşayan bir tanıdıklarının yanına gönderir.
Kritheis, buradaki yoksul yaşamını yün eğirerek ve yalnız olarak yaşayan öğretmen Phemios’a ev işlerinde yardım ederek sürdürüyordu.
Bir gün kentin yakınındaki Meles çayı kıyısında Kritheis, çocuğunu doğurur. Adını da Meles kıyısında doğduğu için Melesigenes koyar.

Melesigenes, annesi tarafından büyütülürken öğretmen olan Phemios tarafından da yetiştirilir. Çünkü bu arada öğretmen Phemios, annesi ile evlenmiştir. Bu evlilik onun düşünsel ve duygusal gelişimini çok olumlu olarak etkiler. Melesigenes, Phemios’un konuşmalarını dinler, derslerine katılır ve kitaplarını okur. Okuma ve yazma öğrenir. Şiir sanatı üzerine tüm incelikleri öğrenir.
Babalığı ölünce Melesigenes, onun yerine dersler girer ve öğretmenlik yapmaya başlar. Bu işte öylesine başarılı olur ki, okulu tüm çevrede saygın bir yer edinir. Melesigenes, yalnızca başarılı bir öğretmen değil, sözü dinlenilen ve aranılan bir söz ustasıdır da aynı zamanda. Her akşam, kente gelen denizciler ve tüccarlar Smyrna limanında onu dinlemek üzere gelirlerdi.
Bir gün, Leutoslo Mentes, onu gençliğinde denizlere açılmaya, yeni yerler, yeni kentler ve yeni insanlar görmeğe ikna etti. Gittiği yerler hakkında bilgi alıp not tuttu. İnsanlardan öğrendiklerini ve duyduklarını notlarına ekledi. Araştırmalar yaptı. Bu araştırmaların sonuçlarını yazarak not etmeyi sürdürdü.

Deniz yolculuğu ile dönüşü sırasında, bir gün İthaka’ya geldi. Burada gözlerinden rahatsızlandı. Bu nedenle de yolculuğuna bir süre ara vermek zorunda kaldı. Yol arkadaşı Mentes, Melesigenes’i, arkadaşı İthakalı Mentor’un yanına bıraktı.
Aradan günler geçtikten sonra Mentes, İthaka’ya geri döndü.Melesigenes’i alarak deniz yolculuklarını sürdürdü. Dönüşlerinde Kolophon’a geldiler. Burada Melesigenes yine hastalandı. Gözlerindeki rahatsızlığı son evresine gelmişti. Burada gözleri görme yetisini yitirdi. Melesigenes kör oldu.

Kolophon’dan yeniden Smyrna’ya dönen Melesigenesburada eseri üzerinde çalışmaya başlar. Smyrna’da onu zor günler beklemektedir. Maddi olarak çok zor durumda kalır. Bunun üzerine Kyme’ye gitmek üzere yola çıkar. Kyme’ye varmadan önce konakladığı kasabada ayakkabıcılık yapan Tychios ile tanışır. Ona kimi şiirlerini okur. Burada oldukça büyük bir ün kazanır. Ün kazanması para kazanmasını getirmez. Parasal sıkıntılar yine başgösterince, yeniden Kyme’nin yolunu tutar.

Kyme’de, onu yoğun günler beklemektedir. Kent merkezinde ve halka açık yerlerde şiirlerini okur. Oldukça büyük itibar edinir. Ancak Kyme belediye meclisi bir toplantısında Homeros’u gündeme getirir. Kyme kentinin körleri bakan bir kent olarak tanınması durumunda, Kyme körlerle dolup taşacak ve bir sürü işe yaramaz insan kente doluşacaktır. Bunun önüne geçmenin yolu ise Homeros’u kentin dışına çıkarmaktır. Kyme ile Smyrna arasındaki Homeros’un doğduğu kent çatışması nedeniyle; kimileri, bu anlatılanların Kyme’yi kötülemek üzere düzenlenmiş yalanlar olduğunu söyler. Ama bir gerçek vardır ki nedeni ne olursa olsun Homeros, buradan da ayrılacaktır.

Anlatılanlara göre, Kyme’yi lanetleyerek terk ettikten sonra yolu Foça’ya düşer. Burada da kentin merkezinde şiirlerini halka okumayı sürdürür. Bu arada Thestorides adlı biri ile karşılaşır. Thestorides, Homeros’tan şiirlerini dikte ettirerek kendisine yazdırmasını ister. Karşılığında da ona yetecek denli yiyecek ve para vereceğini söyler. Şiirlerin yazılması bittiği zaman, aslında bir dolandırıcı olan Thestorides, ortadan yiter. Homeros, kendisini aldatan adamı bulmak üzere bu kez yollara yeniden düşer. Dolandırıcı Thestorides’in Khios adasına kaçtığını öğrenir. Onun peşinden önce Erythrai’ye ve ardından da balıkçıların yardımı ile Khios’a gider.
Khios’ta, köpeklerin saldırısına uğrar. Gözleri görmeyen bir insan nasıl kaçmaya çalışırsa, o da öyle kurtulmak için sağa sola koşmaya başlar. Homeros’u köpeklerin elinden keçi sürüsünün çobanı olan Glaukos kurtarır. Glaukos, kurtardığı bu kör adamın iyi eğitim görmüş biri olduğunu söyleşileri sırasında anlayınca, onu efendisi Bolissos’un yanına götürür.
Çiftlik sahibi olan Bolissos, iki oğluna öğretmenlik yapması için Homeros’u yanına alır. Artık yaşamı biraz daha düzene girmiş ve karnını doyurma kaygısı kalmamıştır. Bu rahatlıkla birlikte Homeros, “Oyun Şiirlerini” besteler.
Homeros, ününün burada da yayılması üzerine adanın merkezine göçer. Bir okul kurarak, şiir besteleme sanatını öğretmeye başlar. Bu arada evlenir ve iki kızı olur.
Ancak aynı yerde uzun süre kalamayan ozan, yıllardır özlemini çektiği ve düşlerinde gördüğü Atina’ya doğru yola çıkar. Önce Samos’a gelir. Çömlekçiler için bir şarkı besteler. Yine yeni şiirlerini varsılların konaklarında okur. Ancak Atina’ya gitmekten vazgeçmemiştir ve bu nedenle de Samos’ta fazla kalmaz.
Önce Atina’ya gider. Daha sonra da Korinth ve Argos’a. Delos adasına’da geçer. Bu adada İyonyalıların bayramında Apollon Methiyesi’ni okur.
Gözleri görmese de gönlünce gördüğü Atina ve çevresinden ayrılarak İos adasına gelir. Gelişinden bir süre sonra hastalanır. Adanın sahiline yerleşir.
Bir gün sahile iki balıkçı gelir. Ona bir bilmece sorarlar:
“Dışarıda kalır yakaladığımız, ama yine de getiririz elimizle kaçanı”
Bilmecenin yanıtını günlerce uğraşır bulmak için. Ama bir türlü çözemez. Derler ki bu bulmacayı çözemediği için sinirinden ve kahrından ölür. İos adası halkı tarafından gömülür. Mezar taşına da “Tanrısal Homeros” diye yazarlar.
Söylenceye göre, koca Homeros’u kahrından öldüren bilmecenin yanıtı bildiğimiz küçücük bittir.
İ. S. V. Yüzyılda yaşayan İstanbullu bilgin Proklos, Homeros’un bilinmeyen bir yaşta Sakız adasında yaşayanlara tutsak verildiğini yazar. Homeros adının da “tutsak” anlamına gelen bir sözcükten ortaya çıktığını belirtir. Yine aynı yazara göre Homeros uzun boylu, uzun ve güzel sakallıdır. Ama kimi kaynaklara göre Aiol lehçesinde “gözü görmeyen “ anlamın
daki bir sözcükten türemiştir Homeros adı.
Bean’ın belirttiğine göre “Homeros’un yaşamı” adlı ve yazarı belli olmayan antik bir kaynağa göre, Homeros, Smyrna’dan Kyme’ye geçmiştir. Gediz Ovasından Neonteikhos’a geçtiği ve Larisa üzerinden Kyme’ye vardığını öğreniriz bu kaynaktan. Yine aynı kaynağa göre gözleri görmeyen bir insan için bu yol uzun olmakla birlikte en kolay yoldur. (4) Rahmi Balaban, İzmir Tarihi adlı eserinde Homeros’un Bergama’da nişanlısı olduğunu bu nedenle yaya olarak bu kente gidip geldiğini yazar. (5)

İzmir kentinde onun adına sikke bile basılmıştır. Aralık 1701- Ocak 1702 tarihleri arasında İzmir’de kalan gezgin Tournefort, Homeros, Sabina’nın bir sikkesinde, sol eliyle bir kül kavanozuna yaslanırken,diğer eliyle bereket boynuzunu tutarken tasvir edilmiştir; Homeros ayrıca Nero, Titus ve Domitian’ın sikkelerinde de tasvir edilmiştir diye yazar. Ancak 1795’de İzmir’e gelen James Dallaway, olaya biraz kuşkuyla yaklaşır: İzmirliler,hem Homeros’un İzmirli olduğu üzerine duyulan kuşkuları ortadan kaldırmak için, hem de büyük bir ozana duydukları saygının bir ifadesi olarak,çıkardıkları sikkelere onun resmini koymuşlardır. (7)

Yine bir başka gezgin, İzmir’e 1739 yılında gelmiş olan Pococke; o zaman ki İzmir’de bir jimnazyum, bir kütüphane, sunak ve heykelden oluşan , Homeros adına yapılmış “Homerium” vardı diye yazar.
Homeros, doğuştan kör değildir. Daha sonraları gözleri görme yeteneğini yitirince Homeros adını alacaktır. Bu da adının kaynağı hakkında daha sağlıklı yorum yapmamızı getirir. Zaten genelde de şiirlerini okuyarak Akdeniz dünyasını dolaşan kör bir halk ozanı olarak betimlenir.
Homeros’un soyundan geldiğini ileri süren bir klan da kendilerine Homerosoğulları sanını vererek bu büyük ozanın adını sürdürmüşlerdir. Homerosoğulları, Homeros’un ünlü eserleri İlyada ve Odysseia’yı İ. Ö. VI. Yüzyılda İyonya’dan Yunanistan’a kendilerini getirdiklerini öne sürerler.Aristoteles O’nu ilk düşünür kabul eder.(9)

Homeros şiirlerinde “Tanrıların babası ve anası Okeanos (deniz)’tur”der. Bu insanı tutmanın ve tanrılar karşısında yüceltmenin bir
örneğidir. (10)

Herodotos’a göre, Homeros ve Hesiodos “tanrıların soy zincirini düzenleyen, tanrıların sıfatlarını, görevlerini, kendilerine özgü niteliklerini belirten, görünüşlerini anlatankişilerdir.” (11)

Homeros’un ünlü eserleri İlyada ve Odysseia, İ.Ö. VI. yüzyılın sonunda Atinalı tiran Peisistaratos ve oğlu Hipparkhos’un çabalarıyla yazıya aktarıldı. Ancak asıl metin Bergama Okulunca düzenlenmiştir. ”Homeros İlahileri” adı verilen ve tanrıya seslenen 34 eski Yunan şiiri Homeros’a mal edilmiş olmasına karşın onun eseri değildir. Bu şiirlerin çok değişik zamanlarda bilinmeyen kişilerce yazıldığı saptanmıştır. Uzunlukları değişik olan bu ilahiler tanrıların yaşamlarından bölümler aktarır. Ayrıca “Kurbağalar ve Fareler Savaşı” da Homeros’a mal edilmesine karşın doğruluğu kanıtlanamamıştır.
Homeros’un bu iki anlatım diline “Homeros Dili” denir. Dor ögelerinin bulunmadığı bu dil yapay ve karma niteliğe sahiptir. Aiolis ve İonia biçimleri birlikte yer alır. Destanın sözlüksel temeli Akhaia kökenli ögelerden oluşur. Sözdizim açısından bağlama sözcüklerinin olmadığı tümce kuruluşlarından yararlanan ya da adıl gövdesini gösterici ilgi adlı değdiriyle kullanmak gibi eskil biçimler sunar. Ama ayrıcalıklı bir şiirsel dildir.Homeros, şiirlerinde ellerindeki toprak parçalarını yitirip, soylulara hizmet eden topluluk üyelerinin acıklı durumunu anlatır. Antik çağda büyük bir üne kavuşmasının ardında bu da vardır. Tüm Yunan ve Latin epik şairleri tarafından yetkin bir örnek olarak kabul edilir.Antik çağ insanı için tarih, Homeros ve Troia savaşı ile başlıyordu diye yazar Bean. (Bean/1)İlyada ve Odysseia, klasik Yunan kültürüne büyük etkileri olan iki yapıttır. İyonya diyalektiği ile bestelenmiştir. Aiolia dilinde anlatılardır.Lirik şiirin doğuşunu etkilemiştir.Kullanılan dil bu iki destanın Miken uygarlığının çöküşünden Anadolu’ da ilk İon kentlerinin kurulduğu İ. Ö. X. Yüzyıldan çok sonra yazıldığını kanıtlar. Gerek İlyada’daki zırhlı piyade birlikleri ve gerekse Odysseia’daki Fenike ticareti İ.Ö. VIII.yüzyıla dek gider. Bu ve buna benzer belirlemeler destanın VIII. Yüzyılın ikinci yarısında yaratıldığını göstermektedir.
İlyada ve Odysseia, altılı ölçüyle yazılmış ve yineleme tekniği kullanılmıştır. Kronolojik akış içerisinde geri dönmeler yapılır. Her iki destanda da insanların öyküsünün yanı sıra tanrıların arasında geçen bir öykü vardır. Tanrıların kendi aralarındaki olayların yanı sıra tanrıların insanların yazgılarını da etkilediğini görürüz. Kısacası tanrılar ile insanlar arasında bire bir ilişki kurulabilmektedir. Kadınların güzelliğini ve büyüleyiciliğini sık sık över.
İlyada, 24 bölümlük 16 bin dizelik manzum bir destandır. Truva savaşının bir bölümünü ve kent kuşatmasının sonunda Akhüilleus’un öfkesini konu olarak işler. Bir savaş ve kahramanlık destanıdır. Yalın bir kahramanlık ruhunu anlatır. Akhilleus, sevdiği köle kızın tanrılara kurban edilmesi üzerine Akhaların başkomutanı kral Agamemnon’a kızar ve savaşa katılmaktan vazgeçer. Destanın sonlarına doğru en sevdiği arkadaşı Patroklos’un öldürülmesi üzerine savaşa girer.
Odysseia, Akaların Yunanistan’a dönüşünün öyküsüdür. Odysseus’un bir çok engel ve zorluğu aşarak ülkesine dönüşünü anlatan bu destan beş bölümden oluşur. Kahramanı, olağanüstü serüvenler yaşar. On yıl süren bir tür macera romanı gibidir. İlyada’nın aksine, Odysseia’nın insansal yanı ağır basar. Tek bir kahramana dayanan destanda, Odeysseus’
un talihsizlikler, terslikler ve doğa güçleri ile olan mücadelesi verilir. Akıl, kurnazlık ve gerçeklik duygusu egemendir. Yapısı İlyada’dan daha karmaşık, daha zengin, daha sağlam ve bütünseldir. Her olay, ana öyküye yan öykülerle, yan öyküler her olaya ve ana öyküye bağlanır.

NOTLAR:
1. Pınar, İlhan: Hacılar, Seyyahlar, Misyonerler ve İzmir, İzmir, 2001,s: 21
2. Özmakas, Hacer- Özmakas,Yavuz:İzmir Söylenceleri, İstanbul, 2000, s:41-42
3. Özmakas, age, s: 43-44
4. Bean, George: Eskiçağda Ege Bölgesi, İstanbul, 1997, s:80
5. Balaban, Rahmi: Çevresinde Gezi ile İzmir Tarihi, İzmir, 1946, s: 9
6. Pınar, age, s:53
7. Pınar, age, s:97
8. Pınar, age, s:66
9. Hançerlioğlu, Orhan: Düşünce Tarihi, İstanbul, 1977, s: 50
10. Hançerlioğlu, age, s: 49
11. Herodotos: Herodot Tarihi, İstanbul, 1991, s: 102
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

8 Temmuz 2012 / yaremce Taslak Konular
30 Nisan 2012 / asla_asla_deme Edebiyat
9 Nisan 2016 / Misafir Cevaplanmış
29 Kasım 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
1 Temmuz 2011 / Misafir Soru-Cevap