Arama

Ağız Nedir?

Güncelleme: 26 Şubat 2017 Gösterim: 7.437 Cevap: 9
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
15 Şubat 2008       Mesaj #1
nünü - avatarı
Ziyaretçi

ağız


ağız,
bir dil ya da lehçenin, değişik söyleyişlere dayanan konuşma biçimlerinden her biri. Bir ağzı, ait olduğu dilden, lehçeden ve başka ağızlardan ayıran temel özellik sesbilgisi (fonetik) ve biçimbilim (morfoloji) farklılıklarıdır. Bazı ağızlar, ait olduğu dilin kimi özelliklerini (örn. eski sözcükler, biçimbirimler) taşıdığı gibi, standart dilde bulunmayan sözcük, deyim, atasözü gibi dil verilerini de içerebilir. Ayrıca belli bir yöreye özgü ağızlarda, o yörede eskiden kullanılmış dillerden ya da yakın coğrafi bölge dillerinden kalıntılar da bulunabilir.
Sponsorlu Bağlantılar

I -ğzı
isim, anatomi
Ad:  dil.jpg
Gösterim: 2963
Boyut:  43.0 KB

1. Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk.
2. Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü: "Küçük bir ağız."
3. Kapların veya içi boş şeylerin açık tarafı: "Ağızları kopmuş bir çay takımının arasına gizlenmiş, koyu renkli bir cildi oradan alarak bana uzattı."-H. R. Gürpınar.
4. Bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap: "Çay ağzı."
5. Koy, körfez, liman, yol vb. yerlerin açık yanı: "Körfezin ağzı. Yol ağzında."
6. Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak.
7. Kesici aletlerin keskin tarafı: "Çelik ağızlı, küçük gül makasını kâğıdından çıkardı."- R. H. Karay.
8. dil bilimi Bir dilin sınırları içinde, bölgelere ve sınıflara göre değişen söyleyiş özelliği: "Anlaşılmaz, garip köylü ağızlarıyla konuşuluyordu."- S. F. Abasıyanık.
9. Üslup, ifade özelliği: "Ertesi günü bazı gazeteler bu haberin bir noktasını yarı resmî bir ağızla tekzip ettiler."- T. Buğra.
10. Uç, kenar: "Topun ağzında. Uçurumun ağzında."
11. mecaz Birini yanıltmak, kandırmak amacıyla dolambaçlı birtakım sözler söyleme özelliği.
12. müzik Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü.

ağız II isim

Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü.
Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2017 18:05
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
11 Nisan 2011       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Ağız
Bir ülkede geçerli olan genel bir şive içinde, o ülkenin çeşitli bölge ve kentlerindeki konuşma dilinde görülen söyleyiş farkları.
Sponsorlu Bağlantılar

Günlük kullanımda şive ile ağız birbirine karıştırılmaktadır. Oysa ağız, tanımda da görüldüğü gibi, şive içinde ele alınmaktadır. Somut bir örnek vermek gerekirse, Türkiye Türkçesi bir şivenin, Konya ağzı ise, bu Türkçe içinde, bir bölgede görülen söyleyiş farklarının adıdır. Söyleyiş farkları da salt bölgeler ya da kentler arasında görülmez. Köyler arasında bile bu tür ayrılıklara rastlanabilir. Söz konusu olan, biçimsel bir başkalık değil, bir ses değişimidir. Söz gelimi, Karadeniz ağzında (g) sesinin (c) gibi çıkarıldığı görülür: "Celdum, cittum". Aynı ağızda, ekteki düz seslinin (ı), yuvarlak sesli (u) olması da bir ağız özelliğidir. Ağız dediğimiz bu söyleyiş farklarının oluşumunda, kişilerin konuşma ve işitme organlarından coğrafî özelliklere, toplumsal yaşayışa dek çeşitli etkenler söz konusudur. Belli ve ortak bir eğitimden geçen kişilerin, konuşmalarındaki bölgesel söyleyiş ayrımlarını düzeltmeseler bile, aynı yazı dilini kullandıkları görülür. Türk edebiyatında da, genellikle tiyatro, roman ve öyküde, kişileri konuştururken ağıza başvurulmaktadır. Bu, konularını toplumsal olaylardan alan ve belli bir bölgede geçen yapıtlarda yaygın bir biçimsel özelliktir.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2017 17:18
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
17 Şubat 2016       Mesaj #3
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
AĞIZ, -ğzı. a.
1. Sindirim borusunun başlangıcında yer alan ve besinlerin alınmasına, çiğnenmesine ve tükürükle ıslanmasına yarayan, ayrıca sürekli solunum (balıklar, amfibyumlar) ya da gerektiğinde solunum (sürüngenler, kuşlar, memeliler) ve ses çıkarma gibi başka işlevler de sağlayan boşluk. (Bk. ansikl. böl.)
2. Yüzün dudaklarla çevrelenen bölümü: Küçük, biçimli bir ağzı var.
3. Çanak ya da boru biçimindeki oyuk yerlerin, şeylerin girişi: Volkanın, fırının ağzı. Tünelin ağzı
4. Ara yolların anayola açıldığı yer: Sokağın ağzında beni indirin.
5. Akarsuyun denize ya da göle kavuştuğu yer: Kızılırmak'la ağzı. (Bk. ansikl. böl. Jeomorfol.)
6. Bir körfezin, limanın, bir boğazın girişi.
7. Kesici aletlerin keskin yanı: Bıçağın ağzı körlenmiş.
8. Bir kimsenin kişiliğine, toplumsal ve kültürel durumuna uygun düşen konuşma biçimi, üslubu: Bir çocuğun ağzından bunları duymak çok şaşırtıcı. Bu sözler senin ağzına hiç yakışmıyor.
9. Meslek adı + ağzı, bir mesleğin alışılagelen düşünme ve anlatış biçimi: Benimle, dostluğumuzu unutup avukat ağzıyla konuşma.
10. Bir kimsenin ağzından, o kimsenin söylediği gibi; onun yerine, onun adıyla: Bu masalı yazılı kaynaklardan değil, yaşlı bir köylünün ağzından derledim. Benim ağzımdan ona bir mektup yazmış.
11. Kez, defa: Çamaşırı üç ağız yıkadım.
  • 12. Ağız ağıza, ağzı ağzına, ağzına kadar, içinde hiç boş yer kalmayacak biçimde: Oda eski püskü eşyalarla ağız ağıza doluydu. Ağız ağıza vermek, iki kişi sözkonusuysa, birbirine çok yaklaşarak kimsenin duymayacağı biçimde alçak sesle konuşmayı sürdürmek.
  • Ağız alışkanlığı, sık sık söylendiği ve yinelendiği için bir sözü ağzından kaçırma durumu: Kusura bakmayın, sizin için söylemedim, ağız alışkanlığı işte.
  • Ağız atmak, övünmek, böbürlenmek: Öyle ağız attı ki söylediklerine hiçbirimiz inanmadık (yörs.).
  • Ağız dalaşı, karşılıklı atışma, ağız kavgası Şu ağız dalaşını bırakın da beni dinleyin.
  • Ağız değiştirmek, daha önce söylediklerini içinde bulunduğu ortama göre değiştirmek, başka türlü konuşmak: ikinci duruşmada tanıkların bir bölümü ağız değiştirip eski söylediklerini yalanlayan şeyler söylediler.
  • Ağız dil vermemek, bir şey söyleyemez, konuşamaz durumda olmak, susmak: Ağız dil vermeden günlerdir yatıyor.
  • Ağız dolusu küfretmek, ağzına gelen kötü sözleri birbiri ardınca sıralamak.
  • (Bir kimseye) ağız eğmek, bir kimseden bir şeyi yalvarırcasına istemek: Böyle önemsiz bir iş için ona ağız eğmeye değer mi? Ağız eskitmek, boş yere konuşmak: O parayı vermeyeceksen biz burada ne diye ağız eskitiyoruz?
  • Ağız kalabalığı, çabuk çabuk söylenen, birbirini tutmayan boş sözler.
  • Ağız kalabalığına getirmek, ağız kalabalığı ederek bir kimseyi şaşkına çevirmek: Ağız kalabalığına getirip evimi ucuza kiraladı. Ağız kavafı, karşısındakini kandırmak için çok konuşan kimselere denir; geveze, çalçene (tkz.).
  • Ağız kavgası, söz düzeyinde kalan çekişme; münakaşa.
  • Ağız kullanmak, duruma ve koşullara göre konuşmak, sözünü amacına göre değiştirmek: Ben hangi yönde ağız kullanırsam sen de o yönde konuşursun.
  • Ağız satmak, üstesinden gelemeyeceği bir işi, yapacakmış gibi göstererek kendini övmek: Ağız satma, sen bu işi yapamazsın. Ağız suyu, salya, tükürük.
  • Ağız şakası, sözle yapılan şaka.
  • Ağız tadı, bir topluluktaki dirlik, düzenlik.
  • Ağız tamburası çalmak, karşısındakini sözle oyalamaya, avutmaya çalışmak; soğuktan dişleri birbirine vurmak.
  • Ağız yapmak, karşısındakini inandırmak, kandırmak amacıyla isteğini gizleyecek biçimde konuşmak: Sinemaya gitmek istediğini biliyorum, ağız yapma da açık açık söyle.
  • Ağız yarı, tükürük, salya, ağız suyu (esk ).
  • Ağızdan ağıza, herkes birbirine söyleyerek: Haber kısa zamanda ağızdan ağıza yayıldı.
  • Ağızdan kapma, dinleyerek edinilen, yarım yamalak bilgiler için kullanılır: Ağızdan kapma bilgilerle bu konuya bir açıklık getiremezsin.
  • Ağza alınmaz, ağza alınmayacak, söylenmesi ayıp sayılan, kaba, çirkin söz ve küfürler için kullanılır: Ağza alınmaz sözler söylüyor, pis pis gülüyordu.
  • Ağza tat, boğaza feryat, sevilen, ancak miktarca az olan yiyecekler için söylenir.
  • Ağzı açık, şaşkın kimse için kullanılır; saf, bön.
  • Ağzı açık ayran delisi, budalası, yeni gördüğü her şeye şaşkınlıkla bakan kimseleri anlatmak için kullanılır.
  • Ağzı (bir karış) açık kalmak, gördüğü şeyler karşısında şaşakalmak, donakalmak: Kente ilk geldiği gün, dev binaların karşısında ağzı bir karış açık kalmıştı.
  • Ağzı aya gözü çaya bakmak, bir işe gerektirdiği özeni göstermemek, işi gelişigüzel yapmak.
  • Ağzı bir, bir konuda ağızbirliği etmiş kimseler için kullanılır: Herkes soruyu aynı biçimde yanıtlıyor, hepsinin ağzı bir.
  • Ağzı bozuk, sık sık küfreden, küfretmeyi huy edinmiş kimse için kullanılır.
  • Ağzı burnu birbirine karışmak, merak, üzüntü, öfke, şaşkınlık, yorgunluk vb. nedenlerle yüzünün görünümü değişmek; dayaktan yüzü yara bere içinde kalmak.
  • Ağzı burnu yerinde, güzel, yakışıklı kimse için kullanılır.
  • Ağzı çiriş çanağına dönmek, ağzı kuruyup acılaşmak.
  • Ağzı dili bağlanmak, üzüntü, merak, korku vb. nedenlerle konuşamaz duruma düşmek.
  • Ağzı dili kurumak, bir konuyu bıkıp usanacak kadar çok tekrarlamak: Ağzım dilim kurudu, yine de inandıramadım onları.
  • Ağzı dili varmamak, acıklı bir durumu söylemeye, bildirmeye içi elvermemek.
  • Ağzı eğri, laf taşıyıcı, arabozucu, münafık
  • Ağzı gevşek, sır saklamaz, geveze kimse için kullanılır.
  • Ağzı havada. gerçeklerden ve çevresinde olup bitenlerden habersiz; şaşkın, alık.
  • Ağzı kalabalık, çok ve gereksiz konuşan kimse için kullanılır.
  • Ağzı kara, kötü haberler veren, şom ağızlı.
  • Ağzı kilitli, kenetli, sır saklamasını bilen kimse; ağzının kenarlan beyaz olan at için kullanılır.
  • Ağzı kulaklarına varmak, çok sevindiği yüzünden belli olmak.
  • Ağzı, ağzın kurusun, kötü ve uğursuz şeyler dileyenler için söylenir.
  • Ağzı kuttu, hayırlı sözler söyleyen.
  • Ağzı laf yapmak, etkileyici ve inandırıcı bir konuşma gücüne sahip olmak: Aramızdan ağzı laf yapan birini seçelim, sorunumuzu o anlatsın.
  • Ağzı paça olmak, çok keyifli, neşeli olmak (arg.).
  • Ağzı oynamak. bir şeyler yemek; çok yavaş sesle konuşmak.
  • Ağzı pis, küfretmeyi, açık saçık konuşmayı alışkanlık edinmiş kimse için kullanılır.
  • Ağzı sıkı, ağzı pek, sır saklamasını bilen kimse için kullanılır.
  • Ağzı sulanmak, bir şeyi yeme ya da edinme isteği duymak; canı çekmek, imrenmek: Vitrindeki tatlıları gördükçe ağzım sulanıyordu.
  • Ağzı, ağzın süt kokuyor, çok genç, toy, deneyimsiz kimsenin bu yönünü belirtmek için kullanılır: Bu iş sana göre değil, daha senin ağzın süt kokuyor.
  • Ağzı teneke kaplı, ağzı sıcağa karşı dayanıklı kimse için kullanılır.
  • Ağzı var dili yok, derdini anlatamayan, sessiz, uysal kimse için kullanılır: O zavallının ağzı var dili yok, her şeye sessizce katlanır.
  • (Bir şeyden) ağzı yanmak, (o şeyden) olumsuz olarak etkilenmek, zarar ve kötülük görmek: Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer(atasözü).
  • Ağzına bakakalmak, bir kimsenin sözlerini çok beğenmek, onu hayranlıkla dinlemek: Hepimiz duygulanmış, kürsüdeki yaşlı adamın ağzına bakakalmıştık.
  • Ağzına, ağzının içine bakmak, bir kimse ne söyleyecek diye beklemek; bir kimsenin buyruk ve isteklerine göre davranmak. Ağzına, ağzının içine baktırmak, konuşmasını ilgi ve beğeniyle dinletmek.
  • Ağzına, ağzının içine girmek, o kimseye çok yaklaşmak.
  • Ağzına (bir parmak) bal çalmak, bir kimseyi hoşuna gidecek tatlı sözlerle oyalamak ya da onu küçük, önemsiz iyiliklerle kandırmak.
  • Ağzına bir şey, bir çöp, bir lokma koymamak, hiçbir şey yememiş olmak: Sabahtan beri ağzıma bir şey koymadım.
  • Ağzına bir zeytin verip altına bir tulum tutmak, bir kimseye yapılan küçük bir iyilik karşılığında ondan büyük çıkar sağlamayı düşünmek
  • (Bir işi) ağzına burnuna bulaştırmak, o işi beceremeyip bozmak, berbat etmek.
  • (Birkimsenin)ağzma etmek, o kimseye karşı kötü ve kaba davranmak (kaba.).
  • Ağzına geldiği gibi, sözün nereye varacağını hesaplamadan: Ağzına geldiği gibi konuşup herkesi gücendiriyor.
  • Ağzına gelem söylemek, bir kimseye ağır ve kırıcı sözler söylemek; düşüncesizce konuşmak.
  • Ağzına gem vurmak, bir kimseyi susturmak, konuşturmamak: Kimsenin ağzına gem vuramazsın, herkes istediğini söyler.
  • Ağzına kilit takmak, vurmak, bir kimseyi susturmak.
  • Ağzına kira istemek, bir şeyi söylemekte nazlanmak, gönülsüz davranmak: Neden söylemiyorsun, ağzına kira mı istiyorsun? Ağzına, ağızlara layık, bir yemeği lezzetli bulan kimsenin karşısındakine "onu sen de yesen beğenirsin" anlamında söylediği söz,
  • Ağzına, Önüne bir kemik atmak, bir kimseye susması, oyalanması için değersiz bir şey vermek.
  • Ağzına sağlık, yerinde söz söyleyen kimselere söylenir.
  • Ağzına sakız olmak, sürekli olarak bir kimsenin dedikodusuna konu olmak.
  • (Bir şeyi) ağzına sürmemek, o şeyi hiçbir zaman yememek.
  • Ağzına taş almak, hizından burnundan gelmek, bir eğlence, toplantı sözkonusu ise, beklenenin tersine kötü geçmek, kötü sonuçlanmak.
  • Ağzından burnundan getirmek, bir kimseyi yaptığına pişman etmek.
  • Ağzından çıkanı kulağı işitmemek, duymamak, ölçüsüzce konuşmak, kaba ve ağır sözler söylemek.
  • Ağzından çıkmak, söylememesi gereken bir şeyi istemeden söyleyivermek: Nasıl oldu bilmiyorum, ağzımdan çıktı bir kez.
  • Ağzından çıt çıkmamak, hiçbir şey söylememek.
  • Bir şeyi ağzından düşürmemek, o şeyden hemen her zaman söz etmek: O büyük kenti, oradaki arkadaşlarını hiç ağzından düşürmezdi
  • Ağzından girip burnundan çıkmak, sözle ya da başka yollar deneyerek bir kimseyi kandırıp bir işe razı etmek i Bir şeyi ağzından kaçırmak, gizli tutmak istediği bir şeyi ayrımına varmadan söyleyivermek.
  • Ağzından laf almak, bir kimseyi konuşturarak gizli şeyleri öğrenmek.
  • Ağzından laf, söz, lakırdı dirhemle çıkmak, çok az konuşmak.
  • Ağzından lokmasını almak, bir kimsenin hakkı olan şeyi ondan almak: Ağzından lokmasını alsan sesi çıkmaz.
  • Ağzından yet. yeller alsın, “kötü şeyler söyleme, dilerim ki söylediğin kötü olasılıklar gerçekleşemez” anlamında söylenen söz.
  • Ağzın; açacağına gözünü aç. "dikkatli ol, dikkatli olsaydın böyle bir zarara uğramazdın" anlamında söylenir
  • Ağzını açmak.söz söylemek, konuşmak: Toplantıda ağzını açıp da tek söz söylemedi; bir kimseye sert, kötü ve kırıcı sözler söylemek, azarlamak, çıkışmak: Bir ağzımı açarsam görürsün o zaman.
  • Ağzını açtırmamak, gereğinden çok konuşarak bir kimseye konuşma olanağı bırakmamak: Sürekli kendi konuştu, ağzımızı açtırmadı bize,
  • Ağzını aramak, yoklamak, ne düşündüğünü öğrenmek amacıyla bir kimseyi konuşturmaya çalışmak: Ağzını ara bakalım. ne düşünüyor?
  • Ağzını bıçak açmamak, hiçbir şey söyleyemeyecek kadar üzüntü ve sıkıntı içinde olmak: Öylece susuyor, ağzını bıçak açmıyordu.
  • Ağzını bozmak, kaba, çirkin sözler söylemek: küfretmek: Birkaç kadeh ıç- meyegörsün, ağzını bozar, sağa sola sataşırdı.
  • Ağzını burnunu dağıtmak, bir kimseyi adamakıllı dövmek.
  • Ağzını dilini bağlamak, bir kimseyi, konuşamaz, söz söyleyemez duruma düşürmek: Büyü yaptırıp kocasının ağzını dilini bağlamış.
  • Ağzını havaya, poyraza, yele açmak, elindeki olanakları, fırsatları kaçırdıktan sonra hâlâ ondan bir şeyler ummak, boş yere beklemek.
  • Ağzını hayra aç, "kötü olasılıklardan söz etme" anlamında söylenir.
  • Ağzını ıslatmak. içki ıçmekKVk yılda bir ağzımızı ıslatalım dedik, cebimiz de metelik yok (arg.).
  • Ağzını kapamak. çıkar sağlayarak bir kimseyi susturmak.
  • Ağzını kapat, "konuşmayı kes, sus" anlamında kullanılır.
  • Ağzını kiraya vermek. konuşması gerektiğ halde konuşmaktan kaçınmak, konuşmamak
  • Ağzını kullanmak. satmak, bir kimsenin düşüncesini kendisininmiş gibi anlatmak.
  • Ağzını mühürlemek, susmak, konuşmamak.
  • Ağzım öpeyim, seveyim, sevindirici bir haber veren ya da söz söyleyen kimselere söylenir.
  • Ağzını sıkı, pek tutmak, sır vermemek, boşboğazlık etmemek.
  • Ağzını tıkamak, bir kimsenin konuşmasını engellemek. onu susturmak.
  • Ağzını topla. “kaba, çirkin sözler söylemeyi kes doğru konuş" anlamında söylenir: Benimle böyle konuşamazsın, ağzını topla
  • Ağzını tutmak, boşboğazlık etmekten kaçınıp ileri geri konuşmamak.
  • Ağzını yaymak. ağzını yaya yaya konuşmak.
  • Ağzının kâhyası, başkasının sözüne, işine, üstüne vazife olmadığı halde karışan kimse: Ağzımın kâhyası mısın, dilediğim gibi konuşurum,
  • Ağzının kaşığı, lokması, kalıbı olmamak, bir iş. bir eylem söz konusuysa. bir kimsenin üstesinden gelebileceği nitelikte olmamak ya da bir kimse için sözünü edemeyeceği ölçüde değerli olmak.
  • (Bir kimseye) ağzının kalayını vermek, ağzının payını vermek (arg.).
  • Ağzının kokusunu çekmek, bir kimsenin sıkıcı, ezici, katlanılması güç davranışlarına dayanmak.
  • Ağzının mühürüyle, oruçlu olarak.
  • (Bir kimseden) ağzının payını, ölçüsünü almak, bir kimseden hak ettiği karşılığı görmek: Aldın mı ağzının payını.
  • (Bir kimseye) ağzının payını, ölçüsünü vermek, onu, sert ve kırıcı sözlerle paylamak, yaptığına pişman etmek.
  • Ağzının perhizi yok, "ağzına ne gelirse çekinmeden söyler" anlamında kullanılır.
  • Ağzının suyu akmak, bir şeyi çok beğenmek, ona imrenmek.
  • (Bir şeyden) ağzının tadını almak, o şeyle ilgili acı bir deneyim edinmek.
  • Ağzının tadını bilmek, yemeğin iyisini, herhangi bir şeyin güzel ve nitelikli olanını seçmek, bu tür şeylerden hoşlanmak,
  • Ağzıyla kuş tutsa, "ne yapsa, ne etse” anlamında kullanılır.

MsXLabs & Büyük L.
Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2017 17:55
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
—Akışkan, mekan. Bir kap içindeki akış kanın akmasını sağlayan delik.

—Akust. Yapay ağız, insan ağzının yönlendirme ve yayma özelliklerini taşıyacak bir biçim verilen ve olağan konuşma sesi yayan küçük hoparlör.

—Balıkç. Ağız açkısı, ağlarda balığın girmesi için ağ ağzını açık tutmaya yarayan demir ya da ağaçtan gergi.

—Çeneleri güçlü balıkların ağzından iğneyi çıkartırken ağzı açık tutmaya yarayan telden araç.

—Bayınd. Giriş ağzı, yol hendeği ya da yaya şeridi kenarında yağış sularını toplayarak kanalizasyona boşaltmaya yarayan giriş yeri.

—Bçç. Bıçak ağzı, bıçaklarda namlunun keskin yüzüne verilen ad.

—Bine.
  • Ağız yumuşatma, süvarinin dizgin hareketlerine, atın anında ve gerektiği gibi uyabilmesi için yapılan çalışma. Çene yumuşatma da denir.
  • Nemli ağızlı, kantarma demirini geveleyerek ağzını köpürten ve salya çıkaran ata denir.
  • Sert ağızlı, dizgin işaretlerine ve yardımlara duyarsız kalan at için kullanılır.
  • Yumu şak ağızlı, dizgin işaretlerine kolayca uyan at için kullanılır.
—Camc. Küçük cam şişelerde boğazın çıkıntılı kenarı. [ Fırının eritme havuzunun tepkime odası dışında çıkıntı yapan bölümü; bu bölüm harman yükleyicisini takma (eritme havuzunun ön iç yüzeyine) [fırınlama ağzı] ya da kepçeyle camın kirlerini yüzeyden alma olanağı verir, (eritme havuzunun yan ıç yüzeylerinden) [femizleme ağzı]
  • Delik ağız, ağız kenarı ya da boynu olmayan cam kaplarda, göv de tepesindeki yalın açıklık.
  • Kaburgalı ağız, ağız kenarının dışa, aşağı ya da yukarı katlanıp enine yivlenmesiyle oluşan ağız biçimi
  • Yakalı ağız, ağız kenarının boyuna koşut olarak aşağı ya da yukarı doğru genişçe dışa katlanmasıyla oluşan ağız biçimi.
—Cerr. Ağızlaştırma ağzı, içi boş iki organı, örneğin mide ile ince bağırsağı birleştirmeye yarayan yapay delik

—Ciltç Bir kitapta formaların kalınlığını veren ve kapaklar arasında görülen üç yüzeyden her biri. (Bu yüzeyler üzerine yaldız sürülebilir.) ll Ön ağız, kitap sırtının karşısında yer alan ve ciltlenmiş kitapların birçoğunda içbükey olan yüzey.

—Deniz yap Bir nehrin katı ve sıvı yükünü denize boşaltmasını sağlayan tek ya da çok kollu uç bölümü. (Nehrin akıntısıyla denizin devinimi [özellikle gelgit] arasındaki etkileşim, ağızda morfolojik ve hidrolojik özel bir dinamiği belirler.) [Bk. ansikl böl.]

—Denize. Kancaların uçlarıyla sırtları arasındaki açıklık.
  • Ağız bağı. yük altında çalışan bir kancanın ağzının açılmasını önlemek için yapılan bağ.
  • Ağız kuşağı. gemi ya da fiîikad; en üstte bulunan borda kaplaması. (Çıpa tahtası da denir.)
  • Ağız kuşağı tirizi, ağız kuşağıyla küpeşte kaplamasını birbı nden ayıran tiriz
  • Ambar ağzı, gemiler e yükleme boşaltma amacıyla kullanıla ı ve güvertede mezarnalarla çevrilen kapaklı açıklık.
—Dilbil. Sınırlı bir alanda ve belir; bir toplulukta (genellikle kırsal) kullanıl bir şey söylememek, söze karışmayıp susmak.
  • Ağzına tat bulaşmak, yaptığı ilk işten yarar sağladığı için aynı işi sürdürerek aynı sonuca ulaşmak istemek.
  • Ağzına tükürmek, bir kimseyi küçültmek, ona hakaret etmek amacıyla kullanılır.
  • Ağzına verilmesini beklemek, isteme' kendi işini başkasına yükleyip başkasının emeğiyle geçinmeyi beklemek; hazıra konmak.
  • Ağzına yakışmamak, yakışık almamak, uygun düşmemek: Böyle iğrenç sözler senin gibi okumuş birinin ağzına yakışmıyor doğrusu
  • Ağzında bakla ıslanmamak, sır tutmamak, sır saklamamak.
  • Ağzında büyümek, sözkonusu yiyecek bir şey ise, sevmediğinden ya da içi götürmediğinden onu yutamamak: Aldığım her lokma ağzımda büyüyor, kusacak gibi oluyordum.
  • Ağzında gevelemek, bir sözü açıkça söylememek.
  • Ağzından baklayı çıkarmak, gizlediği, söylemek istemediği şeyi sonunda söylemek: Çıkar bakalım ağzındaki baklayı. Nihayet ağzındaki baklayı çıkartıp parayı kaybettiğini söyledi.
  • Ağzından bal akmak, tatlı ve etkileyici biçimde konuşmak.
  • Ağızlananlarca, resmi dilden daha aşağı bir düzeyde görülen, genellikle sözlü dil dizgesi.
—Ekmekç. Hamur kazanında, bir kerede yoğrulan hamur miktarı.

—Esk. sil Miğferin başa geçirilen bölümü; önünde, peçelikli türde bir çift göz oyuğu, siperlikli türdeyse alın siperliği vardır.
  • Ağız otu, osmanlı ordusunda kullanılan, ağızdan dolma toplarda, falye deliklerine konulan baruta verilen ad.
  • Ağız otu tavası - FALYE TAVASI.
—Hıdrol. Bir maden suyu kaynağının çıktığı delik.

—Isıt, havld.
  • Doldurma ağzı, bir metal sobanın önünde ya da üstünde bulunan ve bir kapı ya da kapakla donatılan açıklık.
  • Hava ağzı, bir şömine ocağını beslemek için dış havanın aralarından geçtiği alçı levhaların tümü.
—Bir duman borusuna bağlı olmayan ve kimi gaz aygıtlarında hem yanma havasını sağlamakta, hem de yanma ürünlerini boşaltmakta kullanılan özel deliklerin tümü.

—Bir hava kanalının dış çeperine ya da yanlarına yerleştirilen düzenek. (Hava ağzı, havalandır ma, ısıtma ya da iklimlendirme havasının girip çıkmasını sağlar.) ll Sıcak hava ağzı, bir yere sıcak hava vermede kullanılan ağız.

—işlem. Bir matkabın kesici kenarı.

—Bir freze bıçağının kesici kenarının uç bölümü.

—Jeomorfol. Akarsu ağzı, akarsuyun denize ya da göle kavuştuğu yer. (Bk. ansikl. böl.)

—Kaynakç. Ağız açma, kaynaktan önce parçaların kenarlarını hazırlama işlemi, (işlem, öğelerin yüzeyiyle 90°'den farklı açı yapan, doğrusal profilli kaynak yüzeyleri elde etme olanağı verir.) [Bk. ansikl. böl.]

—Mak. san. Bir aygıtın ya da bir makinenin kapağına açılan delik.

—Bir merkezkaç pompada akışkanı emme deliği.ll Hadde ağzı, hadde deliğinin en geniş yanı.

—Marang. Rendede talaş boşluğunun tabana açılan bölümü.

—Metalurj. Bir yüksek fırının yüklenmesini sağlayan üst bölümü.

—Gövdeli fırının üst bölümü. (Bk. ansikl. böl.) ll Ağız gazı, dökme demirin erimesi sırasında yüksek fırının ağzından çıkan ve °/o 30 ile 35 oranında karbon monoksit içeren gaz; kalori gücü 1 kcal/m3 düzeyindedir.

—Müz. Belli bir topluluk ya da bölge müziğinde görülen söyleyiş biçimi, üslup. (Bk. ansikl. böl.)

—Patol. Ağız kuruması, tükürük salgısının azalmasına, hatta yok olmasına bağlı olarak ağzın ileri derecede kuruması. (Bazen ihtiyarlarda ve melankoliklerde ya da nevrastenilerde görülür. Gougerot-Sjörgen sendromu da nedenlerden biri olabilir.)

—Polim. Enjeksiyonla kalıplamada besleme kanalından gelen maddenin kalıba girdiği delik. (Ağız çapı ile besleme kanalı çapı eşit olursa.kalıplama türüne "doğrudan enjeksiyon" adı verilir; bu çap daha küçükse ağız "kılcal" ya da “toplu iğne kafalı ağız” adını alır.) [Eşanl. GİRİŞ KANALI.]
Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2017 18:00
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
—Sepetç. Sepet ve küfelerin, daha sıkıca örülmüş uç kısmı.

—Seram. Orta ağız, kütahyalı çini ustalarının, ateşhanede, alev ve ısının ana fırın gövdesine geçtiği deliğe verdikleri ad.

—Sesbilg. Ağız boşluğu, kesici dişler, damak ve dil ile sınırlı hançere üstü çınlayıcı.

—Sil. Ateşli bir silahta, merminin çıktığı namlu ucu.
  • Ağız kapağı, top, havan gibi ağır silahların namlu içini toz, toprak vb. maddelerle rutubetten korumak amacıyla namlu ağzına takılan kapak. (Çoğunlukla deri, branda ya da çadır bezinden yapılır. Silah hizmete girdiğinde ve namlu terlemesinin önlenmesi gerektiğinde çıkarılır.)
  • Ağızdan dolma tüfek, ateşli silahlarda, namlusu kaval (yivsiz) ve barutu ağızdan doldurulan tüfek.
—Su işler.
  • Boşaltma ağzı, yağmur sularını kanalizasyona boşaltan delik.
  • Sulama ağzı, bir rakoru ve su alma musluğu olan, dökme demirden yapılmış kutu; kutular yol kenarına ya da bahçeye yerleştirilir.
—Tıp. Ağız iltihabı - STOMATİT.

Zool. Ağız parçaları, eklembacaklılarda ağzı çevreleyen ya da ağız yakınında bulunan eklemli parçalar; böceklerin üç çift parça (altçene, üstçene ve dudaklar) ile tek parçalardan (üstdudak ve altdudak) oluşan baş eklentileri. (Bk. ansikl. böl.)

♦ be. say. sıf. + ağız, kez, defa: Çamaşırı iki ağız yıkadıktan sonra komşuya gitti.

—ANSİKL. Ağız embriyondaki blastoporun gelişmesiyle (protostomia grubu hayvanlar: omurgasızların çoğunluğu) ya da bir dışderı kalınlaşmasıyla (stomodeum) oluşur (deuterostomia grubu hayvanlar: derisidikenliler, protokordalar ve omurgalılar). Işınsal bakışımlı hayvanlarla bazı yassı kurtlarda (turbellaria) ortada, ötekilerde öndedir. Suyun girişi için pek çok delik bulunan süngerler dışında, hayvanlarda bir tek ağız vardır. Sindirim aygıtı torba biçiminde olan ilkel hayvanlarda (selentereler, taraklılar, yassısolucanlar, kimi denizyıldızları) bu delik aynı zamanda anüs ödevi görür. Ağızda yakalamak, gerektiğinde öldürmek, çiğnemek, katı avları sindirmek için organlar (dokunaçlar, eklembacaklıların ağız parçaları, yumuşakçaların dişlidili, kuşların gagası, omurgalı öteki sınıfların dişleri), sıvıları emmek için organlar (sokucu ya da emici böceklerin hortumu, sülüklerin vantuzu, kolibrinin gagası, dudaklar), besinleri kimyasal açıdan kontrol için organlar (tatma organı: dil, vb.), yutmak için organlar (tükürük bezleri) yer alır.

Ama ağız sindirimle ilgili olmayan işlevler de yapar: balıklarda solunum, karada yaşayan omurgalılarda ses çıkarma ve yardımcı solunum, kuşlarda yavruları ve çeşitli nesneleri taşıma, yuva yapma, birçok hayvan grubunda saldırma ya da savunma (ısırma), ipek salgılama (tırtıl) ve vücudun ön kısmının duyarlığı, devingenliği ve ayrıcalı durumuyla ilgili olarak daha başka birtakım işlevler.

—Anat, insanda ağız boşluğunun iki deliği vardır: biri önde, dudaklarla sınırlı olan delik, öteki arkada yutak deliği. Burayı yanlarda yumuşak damağın ön kenarı, yukarıda küçük dil ve aşağıda dil kökü sınırlar. Üst ve alt diş kemerleri ağzı ikiye böler: önde ve sağlı sollu yanlarda bulunan ağız-yanak boşluğu ve diş kemerlerinin arkasında kalan gerçek ağız boşluğu.
Ağız, üstte sert damak ile daha arkadaki yumuşak damak, altta dil ve ağız tabanı ve yanlarda yanak mukozası ile çevrilidir. Mukoza tabakası diş etleri de dahil olmak üzere içten tüm ağzı kaplar ve yanlarda Stenon, altta Warton kanalları ile devam eder. Stenon kanalı kulakaltı bezinin tükürük salgısını ağza ileten ve üst birinci azı dişi hizasında yanakların iç kısmında sonlanan kanaldır. VVarton kanalı ise, çene altı bezinin salgısını iletir. Ağza alınan besinler kesici dişler ile köpekdişleri tarafından parçalanır, üst ve alt azı dişleri ile de öğütülür. Çiğneme sırasında besinler tükürük ile karışır Tükürük, besinleri ıslatır ve parçalanmalarını sağlar.

Ayrıca yapısında bulunan pityalin aracılığıyla karbonhidratlar üzerinde özel bir etkisi vardır: bunları dekstrin ve maltoza dönüştürür. Besinler bu hazırlık döneminden sonra lokma haline gelir ve yutularak yemek borusuna geçer. Bütün bu işlemler sırasında tat alma olayı da gerçekleşir ve bu sayede çeşitli besinlerin tat duyumu sağlanmış olur.

Mendirek yöntemi, nehrin kıyılarını (setle tutulu ya da değil), koşut ya da hafifçe yakınsak iki bentle denize doğru uzatmaya dayanır; böylece nehrin taşıdığı maddeler, soluğan dalgaları ve akıntıların daha çok dağıtıcı etki gösterdiği derin bölgelere aktarılır. Ama bu işlem, engelleyici çökellerin zamanla mendirek ağzında birikimi yüzünden sınırlı kalır. Mendireklerin uzatılması çok pahalıya malolacak- sa taraklama yöntemine başvurmak gerekir.

Taraklama yöntemi, iki halde kullanılır:


  1. daha önce setle tutulmuş bir böiümü uzatacak bir kanalın açılması ve bakımı. Taraklanacak kanal, çökelierin en az olduğu bölgede, yani nehir akıntısına göre kıyı akıntısının geldiği yönde açılmalı ve egemen soluğan dalgalarının girişini olduğunca engellemelidir (örneğin Missis- sippi'nin güney ve güney-batı geçitleri);
  2. ağız açıklarında kurulan ve onu az çok çevreleyen setle bir geçit oluşturma. Geçirin yeterince dar açılması ve ekseninin egemen soluğan dalgaların sırtlarına dik olması gerekir; çünkü yerel derinlik artışından kaynaklanan akarsu akıntısının güçlenmesi, bu derinliğin korunmasına katkıda bulunur (örneğin Gironde ağzı).
Bu sonuncu etki, ağız açıklarında tatlı su ile deniz suyu burgaç yüzünden karıştığında belirginleşir; yukarıdaki olaya 1900 yılına doğru rus mühendis V E. Timonov' un kullandığı terim uyarınca “suları sürükleme ilkesi” adı verilir.

—Ea. Divan şiirinde sevgilinin ağzı nokta kadar küçüktür. Arap alfabesindeki minik bir gözü olan mim harfine benzetilir, hatta “yok” diye tanımlanır. Bu niteliği ağ denilen bu tür, karanın alçalması ya da düzeyi yükselen denizin vadilere sokulması ile oluşmuştur. Gelgit hareketlerinin, dalgaların ve akıntıların, akarsuların getirdiği alüvyonlardan daha çoğunu uzaklaştırdığı kıyılar, haliç oluşumuna elverişlidir, Birikimin egemen olduğu deltalarda akarsu ağızları daha farklıdır. Buralardaki akarsular zaman zaman meydana gelen taşkınlar sonucunda birkaç kola ayrılır. Ağız koiları denilen bu yeni çığırlar, kendi doğal yatakları içinde denize doğru ilerler. Bunlardan, yeterince su geçirmeyenlerin ağızları yanında kıyı okları meydana gelerek lagünler oluşur.

Akarsu ağızları, özellikle haliçler, ilkçağ' dan beri yerleşme, av, liman ve ticaret yeri olarak önemli rol oynamışlardır. Geçmişteki büyük uygarlıkların çoğu buralarda geliştiği gibi, günümüzün birçok önemli limanı (Londra, Hamburg, New York, Liverpooi, Bordeaux vb.) da haliçlerde kuruimuştur.

Akarsu ağızları değişik bir biyolojik ortamla belirlenir Burada, alttan bir kanca gibi sokulan tuzlu deniz suyu, üstteki daha hafif tatlı su ile karışır. Fiziksel ve kimyasal parametlerin sık sık değiştiği bu devingen acısu ortamında, koşullara uyabilen çeşitli solucanlar, yumuşakçalar, kabuklular, bazı balıklar ve bunlarla geçinen kuşlar yaşar.

—Kaynakç. Ağız, küçük parçalarda elle, büyük parçalarda makinelerle açılır. Genellikle gemi, depo vb.’nin yapımına yarayan kalın saclardan başka, kaynakla kolayca birleştirmek için çelik borulara da (örneğin boruhatları) uygulanır.

—Metalurj. Modern gövdeli fırınların ağzında (yüksek fırınlar, kireçli fırınlar, kupol fırınları), çoğunlukla otomatik yükleme, yük dağıtımı ve yanma gazlarının geri kazanımı düzenekleri vardır. Kok ve maden filizi, röset bölümünden ağıza kadar çıkıp inen küçük vagonlarla ya da kepçelerle taşınır.

—Müz. Kadın, erkek söyleyiş biçimini ayrımlamak için kadın ağzı, erkek ağzı biçiminde kulanıldığı gibi, yöre adlarıyla birlikte de söylenir: Eğin ağzı, Harput ağzı, azeri ağzı, acem ağzı gibi.

—Zool. Üstün yapılı kabuklu hayvanlarda, örneğin ıstakozda, ağız sağa ve sola açılabilen, bir çift sert ve dişli altçene ile kapanır; bunun biraz gerisinde bir çift çok küçük üstçenecik ve bir çift biraz daha büyük üstçene görülür; daha geride bulunan ve gittikçe daha büyük olan üç çift çeneayağı da avların parçalanıp yenmesine yardım eder. Örümceklerde yalnız bir çift zehir çengeli (keliser) [gerçek örümceklerde zehirlidir] ve onun ardında bir çift pedipalp bulunur, bunlar akreplerde kıskaç biçiminde gelişmiş, örümceklerde körelerek sadece avlarının vücut sıvısını emmeye yarar organlar halini almıştır. Kırkayaklarda bir üstdudak, bir çift altçene, bir çift çene, üzeri dokunaççıklarla dolu bir aitdudak bulunur. Aynı parçalar böceklerde de bulunur, ama her türün beslenme rejimine göre önemli ölçüde değişik olarak. Özgülleşmemiş ilkel tipte bir böcekte (hamamböceği) önden arkaya doğru, bir üstdudak, bir çift güçlü altçene, üzeri dokunaççıklarla dolu karmaşık yapılı bir çift üstçene ve birbirine benzer iki üstçene parçasının kaynaşmasıyla oluşan ve üzerinde dokunaççıklar bulunan bir aitdudak bulunur.

Öğütücü ağzı olan etçil (cicindella) ya da otçul (mayısböceği) böceklerde bu tip pek az değişiklik gösterir. Yabanarısında (öğütücü ve yalayıcı) altdudaktan kaynaklanan bir dil taslağı görülür; balansında (balözü emici) uzun ve tüylü bir dil vardır ve öteki parçalar da uzundur. Emici bir böcek olan sinekte, kendine özgü tek parçalar, ucu bir çeşit emici süngeri andıran bükül- gen bir boru oluşturur; sokucu bir sinek olan çeçesineğinde ağız parçaları uzun iğnelere dönüşmüştür. Balözü emici böcekler olan kelebeklerde çene parçalarının birleşmesinden oluşan ve uzunluğu bazılarında gövde uzunluğunu aşan, düzelip açılabilen sarmal bir hortum bulunur. Daha başka böcekler, büvelekler, sivrisinekler ve tahtakuruları sokar ve ağız parçalarının yardımıyla kan emerler; bunlarda parçaların kimisi sivrileşmiş, kimisi değişik parçaların bir araya gelmesiyle karşılıklı oluklar halinde birleşerek tam bir boru biçimini almıştır. ( KARDO, GALEA, GLOSSUM, DUDAK, LACINIA, ALTÇENE. ÜSTÇENE, PALP, PARAGLOSSUM.)

Son düzenleyen Safi; 26 Şubat 2017 18:02
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
AĞIZ a. Yem doğurmuş memelilerin koyu, yapışkan ilk sütü.

—ANSİKL Folk. Anadolu’nun birçok yöresinde bir kişi,ineği ya da koyunu yavruladığında, komşularına birer tas ağız sütü gönderir. Komşular da, tuzun bereketi simgelediğine inanıldığı için, tası tuzla doldurarak geri verirler.

—Kad. doğ. Ağızın bileşimi sütün bileşiminden çok değişiktir; ağızda albümin ve madensel tuz daha çok, lipit daha az, kazein yoktur. Çok geçmeden onun da bileşimi sütünkine yaklaşır.

—Zootekn. Memelilerde, doğumu izleyen ilk günlerde salgılanan ağız, normal sütten oldukça değişik nitelikler taşır. Ağız çok yoğun, sarımsı ve yapışkandır, inekte, normal süte göre, azotlu madde bakımından dört kat, madensel tuzlar ve yağlı maddeler bakımından üç kat daha zengindir. Buna karşın, laktoz bakımından o kadar zengin sayılmaz. Gebelik sırasında dölütün bağırsağında biriken artık ürünlerin dışarı atılmasını sağlayan ağız, bağırsakları yumuşatıcı özellikler taşır. Öte yandan, çeşitli bulaşıcı hastalıklara karşı yavruya bağışıklık kazandıran antikorlar içerir. Dahası, ağız yeni doğan için yararlı bir besindir.
Süt ineğinden sağılan ağız sütüne gelince, kaynatıldığında kesilen bu süt, işlemeye ve içilmeye elverişli değildir. Doğumdan sonra beşinci günden başlayarak inek sütü satışa sunulabilir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
AĞIZ,
Bir dilin yalnız söyleyiş farklılığı gösteren koludur. Bu fark yazı diline girmez.
Karadeniz ağzı, Konya ağzı gibi . Geliyorum yerine geliyom der, fakat geliyom diye yazmaz.
Yalnız, ilim terimi olarak yapılan bu ayrım, günlük kullanışta karışıktır. Konya şivesi, İstanbul lehçesi gibi… Konuşma dilinde nasıl olursa olsun her ülkenin tek bir resmi yazı dili ve alfabesi vardır.Bunun için yazı diline, kültür dili veya edebi dil de denir.
Aynı ağızın içinde söylenişi ve yazılışı farklı kelimeler de olabilir. Almayayım yerine almiim denmesi gibi…
Son cümle bu konuda bazı yersiz arayışlarda bulunanlara;
"Ortak yazı dili, aynı zamanda devlet ve millet dilidir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ağız
Ağız, bir şive içinde oluşan, ses ve söyleyiş değişikliklerine dayanan küçük kollara, bir ülkenin çeşitli bölge, il veya ilçelerinin sözcükleri söyleyiş bakımından birbirinden ayrı olan konuşmalarına verilen ad. Aksan. Örneğin; Ege Ağzı'nda genellikle "biliyorum" sözcüğü yerine "biliyom" kullanılır.

Günlük kullanımda şive ile ağız birbirine karıştırılmaktadır. Oysa ağız, tanımda da görüldüğü gibi, şive içinde ele alınmaktadır. Somut bir örnek vermek gerekirse, Türkiye Türkçesi bir şivenin, Konya ağzı ise, bu Türkçe içinde, bir bölgede görülen söyleyiş farklarının adıdır. Söyleyiş farkları da salt bölgeler ya da kentler arasında görülmez. Köyler arasında bile bu tür ayrılıklara rastlanabilir. Söz konusu olan, biçimsel bir başkalık değil, bir ses değişimidir. Söz gelimi, Karadeniz ağzında "g" sesinin "c" gibi çıkarıldığı görülür: "Celdum", "cittum". Aynı ağızda, ekteki düz seslinin "ı", yuvarlak sesli "u" olması da bir ağız özelliğidir. Ağız dediğimiz bu söyleyiş farklarının oluşumunda, kişilerin konuşma ve işitme organlarından coğrafî özelliklere, toplumsal yaşayışa dek çeşitli etkenler söz konusudur. Belli ve ortak bir eğitimden geçen kişilerin, konuşmalarındaki bölgesel söyleyiş ayrımlarını düzeltmeseler bile, aynı yazı dilini kullandıkları görülür.

Türk edebiyatında da, genellikle tiyatro, roman ve öyküde, kişileri konuştururken ağıza başvurulmaktadır. Bu, konularını toplumsal olaylardan alan ve belli bir bölgede geçen yapıtlarda yaygın bir biçimsel özelliktir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ağız,
Mensubu bulunduğu kültür dili ile aynı dile bağlı lehçe ve şivelerde bazı meselelerini aydınlatmada ipuçlarına sahiptir. Ayrıca bir dilin tarih içindeki gelişimi, diğer lehçe ve şivelerle mukayese imkanını da vermektedir. Bunun yanında yazı dilinin beslenmesi ve geliştirilmesinde diyalektlerin, yani ağızların oynadığı rol çok büyüktür. Fakat şurası açıktır ki, Türkçenin diyalektleri henüz istenildiği gibi tesbit edilmiş olmadığı gibi, bu ağızların tesbiti için gerekli çalışmalar da yapılmış değildir. Hatta yaşayan ağızlar için bir arşivden de mahrum bulunmakta. Batı ülkelerinde bu çalışmalar 100 seneyi aşkın bir süredir tesbit edilmeye çalışılmış, arşivler kurulmuş ve diyalektoloji ile ilgili olarak, dil atlasları bile yapılmıştır.

DEVAMI Dil Bilimi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Nisan 2016       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
ağız açmak
ağız açmamak
ağız açtırmamak
ağız aramak (veya yoklamak)
ağız burun birbirine karışmak
ağızda dağılmak
ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın
ağızda sakız gibi çiğnemek
(bir şey için) ağız değiştirmek
ağız dil vermemek
ağız etmek
ağız kullanmak
(biri) ağızlara sakız olmak
ağız satmak
ağız tamburası çalmak
ağız tıkamak
ağız yapmak
ağız yaymak
ağız yer, yüz utanır
ağız yoklamak
ağza alınmaz (veya ağza alınmayacak)
ağza almamak
ağza düşmek
ağza koyacak bir şey
ağza tat, boğaza feryat
ağzı burnu yerinde
ağzı çiriş çanağına dönmek
ağzı dili bağlanmak
ağzı dili kurumak
ağzı dili tutulmak
ağzı dolu dolu konuşmak
ağzı kulaklarına varmak
ağzı kurumak
ağzı kurusun
ağzı lâf (veya lakırtı) yapmak
ağzına almak
ağzına almamak
(bir şeyi) ağzına atmak
(birinin) ağzına bakakalmak
ağzına baktırmak
ağzına bir parmak bal çalmak
ağzına (bir şey veya çöp veya lokma) koymamak
ağzına bir zeytin verir, altına (veya ardına) tulum tutar
ağzına burnuna bulaştırmak
ağzına düşmek
ağzına etmek
ağzına geldiği gibi
ağzına geleni söylemek
ağzına gem vurmak
ağzına kilit takmak (veya vurmak)
ağzına lâyık
(birinin) ağzına sakız olmak
(bir şeyi) ağzına sürmemek
ağzına taş almış
ağzına tıkamak
(birinin) ağzına tükürmek
ağzına verilmesini beklemek (veya istemek)
ağzına (veya diline) kira istemek
ağzına (veya diline) sağlık
ağzına (veya önüne) bir kemik atmak
ağzına vur, lokmasını al
ağzına yakışmamak
ağzına yüzüne bulaştırmak
ağzında bakla ıslanmamak
(lâf) ağzında bırakmak
(bir yiyecek) ağzında büyümek
(bir söz, birinin) ağzında çalkalanmak
(bir şeyi) ağzında gevelemek
(birinin) ağzından
ağzından baklayı çıkarmak
ağzından bal akmak
ağzından burnundan getirmek
ağzından çıkanı (veya çıkan sözü) kulağı duymamak (işitmemek)
ağzından çıkmak
ağzından çıt çıkmamak
(söz, lakırtı) ağzından dirhemle çıkmak
ağzından dökülmek
ağzından düşmemek (veya düşürmemek)
ağzından girip burnundan çıkmak
ağzından hayır çıkmazsa bari şer söyleme
ağzından kaçırmak
ağzından kapmak
ağzından lakırtı (veya lâf) almak (veya çekmek)
(birinin) ağzından lokmasını almak
ağzından yel alsın
ağzında yaş kalmamak
ağzını açacağına gözünü aç
ağzını açıp gözünü yummak
ağzını açmak
ağzını açmamak
ağzını aramak (veya yoklamak)
ağzını bıçak açmamak
ağzını bozmak
ağzını burnunu çarşamba çanağına (veya pazarına) çevirmek
ağzını burnunu dağıtmak
ağzını dilini bağlamak
ağzını havaya (veya poyraza) açmak
ağzını hayra aç!
(başkasının) ağzını kapamak
(kendi) ağzını kapamak (veya kilitlemek)
ağzını kiraya vermek
ağzını koklamak
(birinin) ağzını kullanmak (veya satmak)
ağzını mühürlemek
(birinin) ağzının içine bakmak
(bir kimse) ağzının içine baktırmak
(bir kimse) ağzının içine girmek
ağzının içi yangın yerine dönmek
(bir şey birinin) ağzının kaşığı (kalıbı veya lokması) olmamak
ağzının mührü ile
(birine) ağzının payını (veya ölçüsünü) vermek
ağzının perhizi yok
ağzının suyu akmak
ağzını öpeyim (veya seveyim)
ağzını sıkı (veya pek) tutmak
(birinin) ağzını tıkamak
ağzını toplamak
ağzını (veya çenesini) tutmak
ağzı oynamak
ağzı sulanmak
ağzı süt kokmak
ağzı teneke kaplı (olmak)
ağzı var dili yok
ağzı varmamak
(bir şeyden) ağzı yanmak
ağzıyla kuş tutsa...

Birleşik Sözler
ağız ağıza
ağız alışkanlığı
ağız birliği
ağız dalaşı
ağız değişikliği
ağız dolusu
ağız kâhyası
ağız kalabalığı
ağız kavafı
ağız kavgası
ağız kokusu
ağız nişanı
ağızotu
ağız şakası
ağız tadı
ağız tatsızlığı
ağız tüfeği
ağız tütünü
ağız ünlüsü
ağızdan ağıza
ağzı açık
ağzı bir
ağzı bozuk
ağzı gevşek
ağzı havada
ağzı kalabalık
ağzı kara
ağzı kenetli
ağzı kilitli
ağzı kulaklarında
ağzı pek
ağzı pis
ağzı sıkı
ilk ağızda
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

23 Nisan 2016 / ziyaretçi Cevaplanmış
10 Haziran 2012 / nünü Tıp Bilimleri
2 Kasım 2013 / Misafir Soru-Cevap
11 Ocak 2011 / acihayat Tıp Bilimleri
17 Şubat 2016 / _KleopatrA_ X-Sözlük