Arama

Biyolojik Çeşitlilik (Biyoçeşitlilik)

Güncelleme: 27 Mayıs 2018 Gösterim: 95.597 Cevap: 5
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
23 Temmuz 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Biyolojik Çeşitlilik

Ad:  Biyolojik Çeşitlilik1.jpg
Gösterim: 8690
Boyut:  136.4 KB

MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar
Biyolojik zenginlik ya da biyolojik çeşitlilik, canlıların farklılığını ve değişkenliğini, içinde bulundukları karmaşık ekolojik yapılarla, birbirleriyle ve çevreleriyle karşılıklı etkileşimlerini ifade etmektedir. Biyolojik çeşitlilik Gen, Tür ve Ekosistem olmak üzere üç hiyerarşik kategoriye ayrılır:
  • Genetik Çeşitlilik bir tür içindeki çeşitliliği ifade eder. Bu çeşitlilik belli bir tür, populasyon, varyete, alt-tür ya da ırk içindeki gen farklılığıyla ölçülür.
  • Tür Çeşitliliği belli bir bölgedeki, alandaki ya da tüm dünyadaki türlerin farklılığını ifade eder. Bir bölgedeki türlerin sayısı (yani o bölgenin tür zenginliği) bu konuda en sık kullanılan ölçüttür.
  • Ekosistem Çeşitliliği ise bir ekolojik birim olarak karşılıklı etkileşim içinde olan organizmalar topluluğu ile fiziksel çevrelerinin oluşturduğu bütünle ilgilidir. Ekosistem; kendisini topluluk düzeyinden ayıran, kendileri cansız olan fakat canlı topluluklarının oluşumunu, yapısını ve karşılıklı etkileşimlerini etkileyen yangın, iklim ve besin döngüsü gibi faktörleri de içerir.
Ekosistem düzeyindeki biyolojik çeşitliliğin korunması besin zincirinin (besin zinciri; güneş enerjisini yaşama dönüştüren bitkilerle başlar, herbivorlar (otobur), omnivorlar, karnivorlar (etobur) ve çürükçüller olarak sıralanır) ve enerji akışının korunmasını kapsar. Bu düzeyde, yalnızca türlerin veya türlerin oluşturduğu grupların değil, özelliklerin ve süreçlerin de korunması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Yeryüzündeki her bir canlı türünün yaşadığımız gezegende doğumundan ölümüne kadar bir görevi vardır. Canlı türleri, yaşamış oldukları toprak, hava, su ve diğer canlı grupları ile birlikte dünya ekosistemini oluşturmaktadır. Biyolojik çeşitlilik, yeryüzünde yaşayan bitki ve hayvan türleri gibi sahip olduğumuz tüm canlı varlıkları kapsar. Bu kavram tür sayısındaki çeşitlilik yanında tür içindeki genetik farklılık ve yaşama alanlarındaki çeşitliliği de içermektedir. Canlıların taşıdıkları gen sayısı bir bakteride 1.000, bazı funguslarda (mantarlar)10.000, çiçekli bitkilerde 400.000 ve ev faresinde 100000'e kadar değişmekte canlı türlerinin sayısı iyimser olarak 5 ila 30 milyon arasında tahmin edilmektedir. Dünyada toplam 1.742.000 canlı türünün tanımlandığı ve 4.926.000 canlı türünün bulunabileceği belirtilmektedir. Ülkemizin Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü görevi görmesi, ayrıca çok değişik iklim ve topoğrafik yapıya sahip olması, bitki ve hayvan türleri bakımından da oldukça zengin bir çeşitliliğin olması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Türkiye'de 120 memeli, 413 kuş, 93 sürüngen 18 kurbağagil, 276 deniz balığı, 192 tatlı su balığı ve 60-80.000 böcek türünün bulunduğunu bildirmektedirler. Yine ülkemiz bitki türleri bakımından da oldukça zengindir. Bütün Avrupa kıtasında 12.000 bitki türü bulunmasına karşın ülkemizde 9.000 bitki türü bulunmakta ve bu türlerin % 30'u dünyada sadece Türkiye'de bulunmaktadır. Oldukça fazla sayıda bitki ve hayvan türünün tanımlandığı yer ve anavatanı ülkemizdir. Tüm bu yönleriyle Türkiye, biyolojik çeşitlilik bakımından bir kıta özelliği arz etmekte olup dünyada eşsiz bir yere sahiptir.

Biyolojik Çeşitlilik ve Zenginliğin Önemi


İnsanlığın, tarım ve teknolojide sahip olduğu bugünkü seviyeye, biyolojik çeşitlilik ve zenginlik sonucu ulaştığını söylemek mümkündür. Ekosistemin bize sunduğu birçok yarar vardır. Bu yararlar insan hayatında yaşamsal öneme sahiptir. Ekosistemin birçok yararları olmakla birlikte bunlardan birkaçı insanlara temiz su, hava, gıda, kereste sağlamak tıpta ve eczacılıkta yararlanma ve tarımda zararlı mücadelesini sağlamak, şeklinde sıralanabilir. Ekosistemi oluşturan unsurların kimi yararları aşağıda verilmiştir.

1- Bitki Çeşitliliğinin Önemi


Bitkiler havayı temizler, erozyonu önler, toprağa organik madde kazandırır, toprak yorgunluğunu giderir. Diğer canlılara barınma ve beslenme ortamı sağlayarak ekosisteme devamlılık kazandırırlar. Insanoğlu, eski çağlarda tarım toplumuna geçmesinden günümüze kadar çok sayıda bitki türünü kültüre almıştır. Tarih boyunca 3000 kadar bitki türünün beslenmede kullanıldığı ve bunların % 30'unun gıda üretiminin çoğunu karşıladığı belirtilmektedir. Geri kalan türlerin de tarım için önemi büyüktür. Bugün Genetik Mühendisliği ve Biyoteknolojideki ilerlemeler sonucu, günümüzde kullanılan çeşitlere yabani akrabalarından gen aktarımı yapılarak zararlı böcek, hastalık, yabancı otlar ve kuraklığa dayanıklı yeni çeşitler elde edilmektedir. Bugün, tarımda kullanılmayan doğada bulunan birçok bitkinin gelecekte tarımda kullanılma potansiyeli vardır. Bugün kültürü yapılan birçok meyve ve sebzenin ilk defa kültüre alındığı yer Türkiye'dir. Bu türlerin ülkemizde bulunan yabani akrabalarının paha biçilmez değeri vardır. Birçok bitki türü, tıp ve eczacılıkta eski çağlardan beri kullanılmaktadır. Son yüzyılda, biyokimya bilimindeki gelişmeler sonucu birçok bitkiden çeşitli bileşikler elde edilmiştir. Günümüzde 250.000 bitki türünden, ancak 5.000'inin eczacılık değeri yönünden incelendiği kaydedilmektedir. Gelecek yıllarda bilimdeki ilerlemelere bağlı olarak birçok bitkiden, değişik hastalıklar için bileşiklerin elde edilmesi mümkündür. Ülkemiz tıp ve eczacılıkta kullanılan ve aromatik bitkiler yönünden zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Ayrıca süs bitkisi olarak ve peyzaj düzenlemelerinde kullanılan soğanlı bitkilerce de zengindir. Önümüzde ki yıllarda, bu yönüyle değerlendirilebilecek çok sayıda bitki türü bulunmaktadır. Yine tarımsal zararlıların mücadelesinde bazı bitkilerden elde edilen bitkisel kökenli ilaçlar kullanılmaktadır. Doğadaki birçok bitki, bu yönüyle de önem arz etmektedir.

2- Hayvan Çeşitliliğinin Önemi


İnsanlar, ilk çağlardan günümüze kadar hayvanları avlayarak, evcilleştirerek gıda kaynağı olarak, taşımacılıkta, giyimde ve tıpta kobay amaçlı kullanmışlardır. Yine kültüre alınan hayvanların yabani akrabaları, hayvan ıslahında kullanılmaktadır. Böceklere bakıldığında 1.200.000 böcek türünden, ancak 750 tür kültür bitkilerinde zararlı olmaktadır. Geri kalan türler bizim için faydalı türlerdir. Bunlardan bazıları tarımda zararlı türlerin üzerinde beslenerek bu türlerin savaşımında kullanılmaktadır. Bitkilerin büyük çoğunluğu tozlaşma için böceklere gereksinim duymaktadır. Böcekler, bitkilerin tozlaşmasını sağlayarak bitki yaşamının devamlılığı ve çeşitliliğine olanak vermekte ve ekosistemin devamlılığını sağlamaktadır. Yine böceklerin önemli bir kısmı, organik maddelerin ayrışmasını ve tekrar toprağa kazandırılmasını sağlamakta adeta doğada birer gönüllü temizlik işçisi gibi çalışmaktadır. Bazı türler de kuşlar, balıklar, sürüngenler gibi hayvanların gıda kaynağı durumundadır .Tüm bu yönleriyle, yeryüzündeki yaşamın böceklere bağlı olduğunu söylemek fazla abartılı olmaz.

3- Ekosistemin Ekoturizm Olarak Sağladığı Faydalar


Doğaya dayalı turizm, ekoturizm olarak adlandırılmaktadır. Ekoturizm son yıllarda artan bir önem arz etmektedir. Teknolojik ilerlemeler ve yaşam biçimine bağlı olarak stres altındaki insanlar, doğada kendini dinlendirmektedir. Milli parklara ve doğaya gidilerek stres atılmaktadır. A.B.D.'de Milli Parklar Servisi'nin 1998 yılı ölçümlerine göre, yaklaşık 300.000 turistin milli parkları ziyareti ile, direk ve dolaylı gelir olarak 14 milyar dolar gelir elde edilmiştir. Benzer durum dünyanın diğer ülkelerinde de vardır. Dünya Turizm organizasyonu, ekoturizmin uluslar arası turizmin % 7'sine karşılık geldiğini bildirmektedir. Ülkemizde de Fethiye'de bulunan Kelebekler Vadisindeki kelebekleri görmek amacıyla, tatil sezonu boyunca günübirlik olarak 15.000 turistin ziyaret ettiği bildirilmektedir. Biyolojik çeşitlilik ve doğal güzellikler bakımından, dünyada eşsiz bir yere sahip ülkemiz, ekoturizmde büyük potansiyel arz etmektedir. Ülkemizin sahip olduğu doğal güzellikler ve biyolojik zenginlikler yurt içi ve dışında yeterince tanıtılmalı ve ekoturizm geliştirilmelidir.



*****
Kaynaklar
1. Allen-Diaz, B., 2000. Biodiversty is critical to future healt of California's ecology and economy, California Agriculture 54 (2).26-34
2. Ekim, T., 1993. In Turkey, Naturopa 73:21
3. Kılar, R., 2003. Kelebekler vadisi kelebekleri, Tüdav eğitim serisi No: 494 s.
4. Kışlalıoğlu, M. ve F. Berkes, 1992 Biyolojik çeşitlilik, Türkiye çevre sorunları vakfı yayınları: 130 s
5. Tan, A., 1998, Current status of plant genetic resources conservation in Turkey, The Proceedings of International Symposium on In Stu Conservation of Plant Genetic Diversity puplished by CRIFC, Turkey(Ed. Zencirci et al.) 5-6.

Dr. Ümit AVCI

Son düzenleyen Safi; 3 Mart 2017 20:23
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
12 Ekim 2009       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  Biyolojik Çeşitlilik2.jpg
Gösterim: 10297
Boyut:  125.6 KB
Biyolojik Çeşitlilik Nedir?

  1. Biyolojik çeşitlilik, ya da kısaca "biyoçeşitlilik", bir bölgedeki genlerin, türleri, ekosistemlerin ve ekolojik olayların oluşturduğu bir bütündür.
  2. Biyolojik çeşitlilik, kara, deniz ve diğer su ekosistemleri ile bu ekosistemlerin bir parçası olan ekolojik yapılar da dahil olmak üzere tüm kaynaklardaki canlı organizmalar arasındaki farklılaşma anlamındadır,
Biyolojik çeşitlilik genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği,ekosistem çeşitliliği (proses) çeşitliliğidir olmak üzere üç hiyerarşik kategoride ele alınır:
Sponsorlu Bağlantılar
  1. Genetik Çeşitlilik, bir bireyin sahip olduğu genler tarafından belirlenen genetik bilgilerin Toplamıdır veya bir tür içindeki çeşitliliği ifade eder. Bu çeşitlilik belli bir tür, popülasyon, varyete, alt-tür ya da ırk içindeki genetik farklılıkla ölçülür.
  2. Tür Çeşitliliği, belli bir bölgedeki, alandaki ya da tüm dünyadaki türlerin farklılığını ifade eder. Tür çeşitliliği, bir bölgede mevcut olan canlı türlerinin sayısını ifade eder. Yerküresi üzerinde mevcut olan tür çeşidi sayısının 10 milyon ila 80 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bugüne kadar bu sayının yalnızca 1.6 milyonu (birmilyonaltıyüzbini) bilim adamları tarafından tanımlanabilmiş ve isimlendirilmiştir. Bir bölgedeki türlerin sayısı (yani o bölgenin “tür zenginliği”) bu konuda en sık kullanılan ölçüttür.
  3. Ekosistem Çeşitliliği, ise bir ekolojik birim olarak karşılıklı etkileşim içinde olan organizmalar topluluğu ile fiziksel çevrelerinin oluşturduğu bütünle ilgilidir. Ekosistem; kendisini topluluk düzeyinden ayıran, kendileri cansız olan fakat canlı topluluklarının oluşumunu, yapısını ve karşılıklı etkileşimlerini etkileyen yangın, iklim ve besin döngüsü gibi faktörleri de içerir. Ekosistem düzeyindeki biyolojik çeşitliliğin korunması besin zincirinin ve enerji akışının korunmasını kapsar. Bu düzeyde, yalnızca türlerin veya türlerin oluşturduğu grupların değil, özelliklerin ve süreçlerin de korunması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Biyolojik Çeşitlilik Neden Önemlidir?
İnsanların başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçlarını karşılamasında vazgeçilmez bir yeri olan canlı kaynakların temeli biyolojik çeşitliliktir. Üretimi yapılan tüm tarım çeşitlerinin, yani kültüre alınmış bitki ve hayvan türlerinin, temeli doğada bulunan yabani akrabalarına dayanır. Günümüzde de yeni tarım çeşitleri elde etmek veya mevcut olanları insanların ihtiyaçlarına göre iyileştirmek (ıslah etmek) için yabani türlerden yararlanılmaktadır. Ekosistemler de yabani türlerin varlılarını sürdürmesi, evrimleşmesi, çeşitlenmesi ve yeni genetik özellikler kazanması için canlı ve cansız varlıkların birbirleriyle ve kendi içlerinde etkileşimleri sonucu, çevresel şartlara da bağlı olarak karmaşık ve herbiri diğerinden farklı yapılar ve işlevler kazanmıştır. Ekosistemlerin sahip olduğu bütünlük ve çeşitlilik, iklim, yağış rejimi, tür sosyolojisi gibi doğal dengelerin devamında önemli işlevler görür.

Gıda ve tarım için önem taşıyan ve giderek azalan canlı kaynaklar, bu gün bir ülkenin sahip olabileceği önemli avantajlar arasında sayılmaktadır. Dünyanın tarım yapılabilecek nitelikteki alanları ve su kaynakları hızla kirlenmekte ve yok olmaktadır. Bilim adamları yakın gelecekte insanların ciddi bir gıda sorunu ile karşı karşıya kalacağı görüşündedir. Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkeler rekoltesi yüksek yeni tohumluk ve damızlık tarım çeşitlerinin geliştirilmesi için büyük yatırımlar yapmakta ve gıda ticaretini ellerinde tutma yolunda çabalar sarf etmektedir. Bu gelişmeler ışığında, ülkelerin sahip olduğu biyolojik çeşitlilik, özellikle genetik kaynaklar anlamında büyük bir güç durumuna gelmektedir. Çünkü çevresel baskılara dirençli ve yüksel üretim potansiyeline sahip çeşitlerin geliştirilmesi için yabani canlı kaynaklardan faydalanılmaktadır.

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin Önemi
Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı (UBSEP), Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin uygulanmasına rehberlik etmek amacıyla ulusal bir strateji hazırlanması yükümlülüğüne yanıt teşkil etmektedir.
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin metni, dünyadaki sanayileşme, şehirleşme gibi biyolojik çeşitlilik üzerindeki baskıları artıran süreçlerin hızlanması ile birlikte doğan ihtiyaç üzerine, 1987 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından başlatılan ve dört yıl süren bir çalışma sonunda oluşturulmuştur. Rio de Janerio’da 1992 yılında gerçekleştirilen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde biyolojik çeşitliliğin azalmasının önemli bir sorun olduğu ve bu azalmanın uluslararası çaba sarf edilmeden önlenemeyeceği kabul edilmiştir. Zirve, Türkiye’nin de taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin aralarında bulunduğu önemli küresel sözleşmelerin imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. Türkiye bu Sözleşmeyi 1992’de imzalamış ve 29 Ağustos 1996 tarih ve 4177 sayılı Kanun ile onaylamıştır. Sözleşme 14 Mayıs 1997 yılında ülkemizde yürürlüğe girmiştir.

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BÇS)’nin üç temel amacını;
  1. Biyolojik çeşitliliğin korunması,
  2. Biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımı;
  3. Genetik kaynakların kullanımından kaynaklanan faydaların adil ve hakkaniyete uygun paylaşımı oluşturmaktadır.
Sözleşme her ülkenin özel koruma tedbirlerine ihtiyaç duyan biyolojik kaynaklar ile sürdürülebilir kullanım için daha büyük potansiyele sahip olan biyolojik kaynaklarını belirlemesini; koruma ve sürdürülebilir kullanım üzerinde olumsuz etkiye sahip olabilecek eylemlerin kategorilerinin ve süreçlerinin belirlenmesini ve izlenmesini gerektirmektedir.

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ülkelerin sınırları dahilinde biyolojik kaynakları üzerindeki hükümranlığını kabul eder. Bu kaynaklara erişim ülkelerin salahiyetinde karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak gerçekleştirilecektir. Söz konusu karşılıklı anlaşmalar teknolojiye erişim ve genetik materyallerin kullanımından sağlanan faydaların paylaşımı için de bir temel ve fırsat oluşturmaktadır. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin genetik kaynakları uluslararası bir anlaşmada bağlayıcı yükümlülüklerle ele alan ilk anlaşma olması, zengin genetik kaynakların sahibi olan ülkemiz için bu Sözleşmenin önemini artırmaktadır.
Taraflar Konferansı Sözleşme’nin karar organıdır. Sözleşme’nin uygulanması ile ilgili kararlar iki yılda bir yapılan Taraflar Konferansında alınır. Genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların (GDO’ların) biyolojik çeşitlilik üzerindeki olası olumsuz etkilerinin kontrol altına alınması amacıyla, Sözleşme’ye ek olarak Cartagena Biyogüvenlik Protokolü hazırlanmış ve 2003 yılında dünyada yürürlüğe girmiştir.

Sözleşme altında bu güne kadar çeşitli iş programları ve rehberler onaylanmıştır. İş programları farklı ekosistemleri ele almaktadır. Ekosistemlerin yönetimi ile ilgili olan ve her tematik alanı ilgilendiren sürdürülebilir kullanım, teşvik tedbirleri, genetik kaynaklara erişim ve yarar paylaşımı gibi konularda ise rehberler geliştirilmiştir. İş programları ve rehberler Sözleşmenin uygulanmasında uluslar arası seviyede eşgüdüm sağlanmasını amaçlamaktadır. İş programlarının uygulanması kapsamında ulusal seviyede hedef ve önceliklerin belirlenmesi gerekmektedir.

Türkiye’nin Biyoçeşitliliği ve Önemi
Türkiye biyolojik çeşitlilik açısından küçük bir kıta özelliği göstermektedir. Anadolu, kendi başına ayrı bir kıta olmamakla birlikte, bir kıtanın sahip olabileceği tüm ekosistem ve habitat özelliklerine tek başına sahiptir. Bunun nedenleri arasında üç farklı biyoiklim tipinin görülmesi, bünyesinde Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan olmak üzere üç Biyocoğrafik Bölge (BCB) bulundurması, sahip olduğu topoğrafik, jeolojik, jeomorfolojik ve toprak çeşitlilikleri, deniz, göl, akarsu, tatlı, tuzlu ve sodalı göller gibi değişik sulak alan tiplerinin varlığı, 0-5000 metreler arasında değişen yükselti farklılıkları, derin kanyonlara ve çok farklı ekosistem tiplerine sahip olması, Avrupa ülkelerine göre buzul döneminden daha az etkilenmesi, kuzey Anadolu’yu güney Anadolu’ya bağlayan Anadolu Diyagonalinin varlığı ve buna bağlı olarak oluşan ekolojik ve floristik farklılıklar ile üç kıtanın birleşme noktasında yer alması sayılabilir. Özetle, Türkiye tarım, orman, dağ, step, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemlerine ve bu ekosistemlerin farklı formlarına ve farklı kombinasyonlarına sahiptir.

Biyolojik çeşitlilik bakımından Avrupa ve Ortadoğu’nun en zengin ülkelerinden olan Türkiye, bu açıdan Avrupa kıtasında dokuzuncu sıradadır. Ülkenin 7 coğrafi bölgesinin her biri ayrı iklim, flora ve fauna özellikleri gösterir. Türkiye'de, her biri kendi endemik türlerine ve kendi doğal ekosistemlerine sahip birkaç farklı ekolojik bölge bulunmaktadır. Türkiye, 120 memeli, 400’ü aşkın kuş türü, 130 kadar sürüngen, 400’e varan balık türüyle, biyolojik çeşitlilikte tür çeşitliliği açısından çok zengindir. Öte yandan, Türkiye sulak alanlar açısından zengin bir ülkedir.

Biyocoğrafik bölgelerden Avrupa-Sibirya Biyocoğrafik Bölgesi Kuzey Anadolu’da boydan boya ve Trakya Bölgesinin Karadenize bakan kısımlarında uzanmaktadır. En yağışlı iklim bölgesidir, geniş kısmı ormanlarla kaplıdır. Akdeniz Biyocoğrafik Bölgesi, Akdeniz’e kıyısı olan tüm yöreler ile Trakya’nın batı kısımlarını kaplar ve çok farklı ekosistem tipleri içerir. İran-Turan bölgesi, Biyocoğrafik Bölgelerin en genişidir ve Orta Anadolu’dan başlayarak Moğolistan’a kadar uzanır. Bölgede karasal iklim ve step bitkileri baskındır.
::Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi::

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 3 Mart 2017 20:23
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Şubat 2017       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Canlıların Yeryüzündeki Dağılışını Etkileyen Coğrafi Faktörler


FİZİKİ FAKTÖRLER
Ad:  1.JPG
Gösterim: 1728
Boyut:  17.0 KB

1. İklim


Canlıların Dünya üzerindeki dağılışında en etkili faktör iklimdir. İklim pek çok bileşenden meydana gelir ve bu bileşenlerin her biri canlı yaşamı üzerinde farklı etkilerde bulunur.
Canlılar Üzerinde Doğrudan Etkili Olan İklim Elemanları;
  • Sıcaklık
  • Rüzgarlar
  • Yağış
İklim koşulları, en başta bitki ve toprak yapısı üzerinde etkilidir. Bu nedenle hayvan türleri yaşam ortamlarını bitki örtüsüne göre seçerler. Yani her iklim bölgesinin kendine özgü bir biyomu bulunmaktadır. Sıcaklık koşulları canlı yaşamı üzerinde belirleyici bir faktördür. Örneğin yüksek veya düşük sıcaklıkta canlı yaşamı çeşitli problemlerle karşılaşır. Eğer sıcaklık değerleri çok yüksek ve çok düşük olursa artık canlı yaşamı tümüyle sona erer. Örneğin kutuplar çevresinin aşırı soğuk ortamında ya da Sahra çölünün merkezi kısımlarında birkaç mikroorganizmanın dışında canlı yaşamına rastlamak hemen hemen imkansız gibidir. Bitkilerin ortaya çıkması ve gelişebilmesi için uygun sıcaklık koşullarına ihtiyaç vardır. Sıcaklık koşullarına bağlı olarak bitkiler gelişir, çiçek açar ve tohumlanma gösterir. Her bitki için farklı olsa da sıcaklık değerlerinin uygun olduğu, bitkilerin normal gelişimlerini tamamladıkları bu evreye vejetasyon dönemi denir.
Hayvanlarda da durum farklı değildir. Hayvan varlığının yaşam bulabilmesi için uygun besin kaynakları ve sıcaklık koşulları gereklidir. Her ne kadar deniz canlılarının çok düşük sıcaklıklara adapte olmuş olması hayvanların dünyadaki yayılım alanının daha geniş olmasına neden olmuşsa da, durum çok farklı değildir. Dünyanın her bölgesinde yaşamını sürdüren hayvan türü yoktur. Rüzgârlar özellikle bitkilerin yaşamında büyük önem taşır. Hava hareketliliği sayesinde bitkilerin teneffüs koşulları olumlu yönde etkilenir. Rüzgârlar diğer taraftan göçebe kuş sürüleri için büyük önem taşımaktadır. Çünkü kuşlar çoğunlukla sürekli rüzgarlardan yardım alarak çok uzun mesafeleri uçarak geçebilmektedir. Yağış öncelikle bitki yaşamı için gerekli bir iklim unsurudur. Bitkilerin gelişmesi için gerekli olan su ve mineraller yağışlarla birlikte toprağa karışan sulardan elde edilir. Bu sayede yağış miktarının fazla olduğu alanlarda büyük bir canlı çeşitliliği görülür. Örneğin, Ekvatoral yağmur ormanları yağış miktarının yıl boyunca fazla olduğu bir alandır ve canlı türü sayısı Dünyanın diğer bölgeleri ile kıyaslanamayacak kadar fazladır. Güneş ışınlarının geliş açısına bağlı olarak Dünya üzerinde farklı sıcaklık değerlerine sahip alanlar ve iklim bölgeleri bulunmaktadır. Genel olarak biyom adı verilen bu alanlar Ekvator’dan kutuplara doğru bir kuşaklaşma içindedir. Bu kuşaklar iklimsel etkilerin işleyişine bağlı olarak farklı özellikler gösterirler.

2. Yerşekilleri


Canlıların dağılışını etkileyen faktörlerden bir diğeri de yer şekilleridir. Yer şekillerinin özellikleri canlıların dağılımı üzerinde doğrudan etkili olmaktadır. Dağların uzanış doğrultusu ve yüksekliği, dar ve derin vadiler, geniş kıyı düzlükleri farklı canlı türleri için yaşam alanlarıdır.
Yer şekilleri canlı dağılımı üzerinde;
  • Yaygınlaştırıcı
  • Sınırlandırıcı
  • Değiştirici etkilerde bulunmaktadır.
Yerşekilleri, sınırlandırıcı etkide bulunabilmektedir. Örneğin; Karadeniz kıyı kuşağının bitki toplulukları yüksek dağ kuşağının ardına sızamamış buraya özgü bir canlı topluluğunun oluşmasına neden olmuştur. Benzer şekilde Toros Dağlarının da kuzey ve güney yamaçlarında, farklı bitki ve hayvan türleri yaşamaktadır. Yer şekillerinin dönüştürücü etkisi ise adaptasyon olayı ile ilgilidir. Ova tavşanı ile dağ tavşanı arasında tırmanma ve koşma hızı arasında büyük farklılıklar vardır. Yukarıda anlatılan durumlar nedeni ile aynı kara biyomu içinde farklı yer şekillerinin bulunduğu alanlarda yaşayan aynı tür canlılar arasında bile büyük farklılıklar bulunabilmektedir. Oluşum halindeki yer şekilleri bazı canlı türlerinin yok olmasına neden olabildiği gibi, farklı canlıların yayılım alanının genişlemesine neden olabilmektedirler. Örneğin volkanik faaliyetler bir alandaki canlı türlerinin yok oluşuna neden olabilir. Bu durumun bir benzeri Marmara ile Karadeniz arasında yaşanmıştır. Buzul çağının bitmesiyle Marmara Denizi’nin (Akdeniz) tuzlu suları İstanbul Boğazını aşarak tatlı su gölü olan Karadeniz’e ulaşmış, bu olayın sonucunda Karadeniz’deki tüm tatlı su canlıları ölmüştür. Ani değişimle ölerek, çürüyen canlılar Karadeniz’in tabanında büyük bir metan ve hidrojen sülfür birikimine yol açmış, Karadeniz’in 200 m’den daha aşağı derinliklerinde canlı yaşamı ortadan kalkmıştır.

3. Toprak

Ad:  2.JPG
Gösterim: 1561
Boyut:  13.3 KB

Canlı yaşamını sağlayan önemli faktörlerden biri de topraktır. Toprak gerek yapısı ve mineral içeriği ile bitkilere kaynak sağlamakta, diğer taraftan da bazı hayvan türleri için doğal bir sığınak oluşturmaktadır. Toprak ve bitki örtüsü iklim ile doğrudan ilişki içindedir. Bu bakımdan toprak faktörü düşünülürken diğerlerinin etkisi göz ardı edilemez. Yani toprak tek başına bir etkileyenden çok etkilenen konumundadır. Bazı canlı türleri yalnızca belirli toprak türlerinde yaşamını sürdürebilmektedir. Örneğin, orta kuşağın karasal alanlarındaki uzun boylu çayır toplulukları genellikle çernozyom türü topraklarda yaşayabilmektedir. iklim, toprak ve bitki örtüsü birbiri ile bağlantılı bir etkileşim içindedir.

BİYOLOJİK FAKTÖRLER

1. Diğer Canlıları Etkisi


Canlılar yaşam alanlarında birbirlerini doğrudan etkileyen unsurlardır. Canlıların yaşaması, üremesi, yayılması birbirleri ile olan ilişkilerine bağlıdır. Örneğin; çiçekli bitkilerin üremesi için en başta arılara ve diğer böceklere ihtiyacı vardır. Aslan yaşam alanı kalabalık geyik ve zebra sürülerinin varlığı ile ilişkilidir. Herhangi bir yaşam alanında eğer bir canlı türü varsa mutlaka orada diğer canlı türlerinin de fertleri yer almaktadır. Bu bakımdan Dünyada diğer canlılardan bağımsız yaşayan bir canlı türünden bahsedilemez.

2. İnsan Etkisi


Yeryüzünün günümüzdeki başat aktörü insanoğludur. İnsanoğlu canlı çeşitliliği üzerinde olumlu ve olumsuz etkilerde bulunabilmektedir. Örneğin, Kuzey Amerika kıtasının keşfi ile buradaki kimi canlı türleri Dünya’nın diğer kıtalarına yayılmıştır (tütün, patates, vb). Ayrıca bu kıtada olmayan bazı canlı türleri de keşiflerle birlikte kıtaya gelmiştir (At, eşek, üzüm vs.). Bunlar insanın olumlu etkileri gibi gözükse de olumsuz etkilerinin faturası daha ağır olmuştur. Kuzey Amerika’ya ait olmayan hastalıkların bu kıtaya insan ve hayvanlarca getirilmesi sonucunda öncelikle milyonlarca yerli insan ve bunun çok daha fazlası kadar hayvan ortadan kalkmıştır. insanın canlılar üzerindeki bir diğer etkisi ise yayılım alanını genişlettikçe diğer canlılara yaşayacak alan bırakmamasıdır. Genişleyen insan yaşam alanı, kentsel yerleşmeler ve sanayi tesislerinin yanı sıra yüz milyonlarca hektar arazinin tarımsal üretime açılması diğer canlılar için bir felakete dönüşmüştür.

PALEOCOĞRAFİK ETKENLER

1. Kıtaların Kayması


Canlı türlerinin dağılımında kıtaların kayması ya da diğer adı ile levha tektoniği oldukça etkili olmuştur. Alfred Wegener ilk kez kıtaların hareket ettiğini düşündüğünde bunu kanıtlamanın yolunun, özellikle kıtaların kopmaya başladığı alanlardaki canlı türlerini incelemekten geçtiğini düşünmüştür. Gerçekten de farklı kıtalarda aynı tür canlıların yaşaması ona göre kıtaların kaydığının ve yer değiştirdiğinin en önemli göstergesidir. Daha sonra yapılan çalışmalar Wegener’in bu düşüncelerini doğrulamıştır. Özellikle solucan ve yengeç türlerinin çok az evrim geçirerek günümüze ulaşmış olması kıtaların kaydığının en önemli göstergesidir. Kıtaların kayması yalnızca türlerin dağılmasını sağlamamıştır. Aynı zamanda yeniden bir araya gelen kıta parçaları üzerindeki bitki ve hayvan toplulukları başka kıtalarla birleşmenin sonucunda o kıtalara da yayılma imkanı bulmuştur. Hindistan bunun güzel bir örneğidir. Yerkabuğunu oluşturan kıta parçalarının hareketleri Dünya üzerinde binlerce farklı türün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Parçalanan kıtalarda ortaya çıkan yeni koşullara adapte olan canlılar buralarda değişimlere uğramış ve yeni türlere dönüşmüştür.

2. İklim Değişimleri


Dünya, eksen eğikliğinin ve eksendeki periyodik bozulmanın sonucunda sürekli iklim değişimlerine sahne olmaktadır. Bu değişimler canlı türlerinin yayılışı üzerinde farklı etkilerde bulunmaktadır. Özellikle 28.000 yılda bir tekrar eden buzul çağları, günümüz canlılarının dağılımı üzerinde oldukça etkili olmuştur.
Buzul çağları 4. Zamanda altı kez gerçekleşmiş, bu dönemlerde;
  • Dünyanın 1/3 ü buzullarla kaplanmış
  • Deniz seviyesi düşmüş (90-110 metre)
  • Deniz seviyesinin düşmesi ile bazı karalar birbirine bağlanmış
  • Sıcaklık değerleri 4-5 derece azalmış
  • Bazı canlı türleri ortadan kalkmış
  • Kimi canlı türleri ise yaşam alanlarını değiştirmiştir.
Ad:  3.JPG
Gösterim: 1628
Boyut:  30.0 KB
Buzul çağlarında, Kuzey Yarımkürede büyük değişiklikler yaşanmıştır. Özellikle kuzeyde yaşayan bitki ve hayvan toplulukları güneye doğru göçmüş, bu göç hareketi bazı canlı türlerinin ortadan kalkmasına, bazılarının evrimleşmesine, bir bölümünün ise adaptasyona uğrayarak farklı yaşam alanlarına taşınmasına neden olmuştur. Örneğin, ülkemizdeki relik endemik bitkilerin büyük bir bölümü buzul devrinde güneye göç etmiş bazı türlerin Anadolu’daki uygun alanlarda yayılmasının ve kimilerinin de buralarda hapsolmasının bir sonucudur. İklim değişimi aynı zamanda olumsuz etkilerde de bulunabilmektedir. Örneğin küresel ısınma bir iklimsel değişimdir. Ve sonuçları bakımından canlı türleri ve zenginliğinin yok olmasına neden olabilecek bir sürece doğru ilerlemektedir. Küresel iklim değişimleri canlı tür çeşitliliğinin değişiminde önemli bir faktördür. Örneğin; son buzul çağında Mamutlar değişen iklim koşullarına ayak uyduramayarak ortadan kalkmıştır.

Canlı Türlerinin Dağılımını ve Çeşitliliğini Olumsuz Yönde Etkileyen Faktörler
Doğal Faktörler
  • İklimsel değişmeler
  • Volkanik faaliyetler
  • Meteor çarpmaları
  • Doğal afetler
  • Yeni su yollarının açılması
  • Türler arasındaki rekabet
Beşeri Faktörler
  • Orman tahribatı
  • Yeni tarım alanlarının açılması
  • Üretim sırasında kullanılan kimyasal maddeler
  • Su kaynaklarının kirlenmesi
  • Aşırı ve bilinçsiz avlanma
  • Hava kirliliğinin artması
  • Sanayinin kontrolsüz ve doğanın aleyhine gelişmesi
  • Küresel ısınma
  • Ozon tabakasının seyrelmesi
  • İlaç ve gıda üretimi için bazı canlıların aşırı tüketilmesi
  • Gen yapısıyla oynanmış bazı canlıların doğal ortama bırakılması

kaynak: coğrafya hocası
SİLENTİUM EST AURUM
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
3 Mart 2017       Mesaj #4
Avatarı yok
Yasaklı

Biyoçeşitliliği Bekleyen Tehlikeler!


Uzmanlar, insan faaliyetlerinin doğaya verdiği zararın birçok canlı türünü yok olma tehlikesiyle karşı karşı bıraktığı uyarısında bulundu. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) uzmanları 3 Mart Dünya Yaban Hayatı Günü'nde, dünyadaki biyoçeşitliliğin karşı karşıya olduğu tehlikeler hakkındaki soruları yanıtladı.

Uzmanların verdiği bilgiye göre, insan faaliyetlerinin doğaya verdiği zarar, dünya genelinde biyoçeşitliliği azaltıyor ve birçok canlı türünü yok olma tehlikesiyle karşı karşı bırakıyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 2014'te yaban hayatının özgün değerleri ve insanların refahına sağladığı katkıya dikkat çekmek için 3 Mart’ı Dünya Yaban Hayatı Günü ilan ettiğini hatırlatan uzmanlar, bu çerçevede yaban hayatın nasıl bir tehdit altında olduğunu incelemenin önemine dikkat çekti.

Biyoçeşitlilik Risk Altında!


Uzmanlara göre, dünya, canlı türlerinin hızlıca yok olduğu yeni bir dönemle karşı karşıya bulunuyor. Daha önce yeryüzünde yaşayan canlı türlerinin yüzde 99,9'u şu anda yok olmuş durumda. Eski dönemlere göre hayvanların normal yok olma oranı bin, hatta 10 bin kat arttı. Yok olma riski taşıyan canlı türleri ve biyoçeşitlilik unsurları dağlar, ormanlar, göller, denizler, bitkiler ve nesli tükenmekte olan hayvanlar olarak sıralandı. Filler, kaplanlar ve maymungiller yok olabilir!

WWF'nin iki yılda bir yayımlanan ve sonuncusu 2016'da çıkan Yaşayan Gezegen Raporu'na göre, 1970 ile 2012 yılları arasında hayvan nüfusu yüzde 58 azaldı. Durumun çok ciddi olduğunu vurgulayan WWF uzmanları, "Hiçbir önlem alınmaz ve bu gidişat devam ederse 2020’ye kadar dünyadaki omurgalı hayvan nüfusunun yüzde 67’si tamamen yok olabilir." uyarısında bulundu.

Ad:  haber_2017_03_omurgali.jpg
Gösterim: 2385
Boyut:  147.4 KB
BioScience dergisinin 2016 yılında yayımladığı özel sayıda, aralarında kaplanların da bulunduğu etobur büyük memeli hayvanların yüzde 59'unun, otoburların da yüzde 60'ının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu kaydedildi. Yok olma tehlikesi taşıyan hayvanlar arasında filler, goriller, kaplanlar, akbabalar, gergedanlar, kutup ayıları ve bazı balık türleri bulunuyor. Ancak insanlar tarafından çok fazla bilinmeyen birçok hayvanın da neslinin tükenmekte olduğu belirtiliyor. Bu türler arasında "markhor" olarak adlandırılan bir tür keçi, dev çin semender balığı, golyat kurbağası, addaks antilopu, "kayıp nehir remorası" olarak bilinen bir tür balık, Ganj timsahı, gooty örümceği gibi hayvanlar yer alıyor.

Ne Yapılmalı?


WWF uzmanları, biyolojik çeşitliliğin azalmasını engellemek için öncelikle tehditlerin neler olduğunu iyi bilmenin önemine işaret ederek, bu sorunlarla başa çıkabilmek için doğal varlıkları çok iyi korumak ve doğru yönetmek gerektiğine vurgu yaptı. Adil bir kaynak yönetiminin tesis edilmesi gerektiğini belirten WWF uzmanları, ekonomik sistemin yeniden yapılandırması gerektiğini belirtti. WWF uzmanları, "Bu noktada, enerji ve gıda sektörlerinin dönüşümü kritik öneme sahip." ifadesini kullandı.

Kaynak: AA (3 Mart 2017)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Mart 2018       Mesaj #5
Avatarı yok
Yasaklı

İşgalci, İstilacı Türlerin ve Patojenlerin İnsan Etkisiyle Taşınması!


İnsanlar seyahat ettiklerinde bu türleri isteyerek veya istemeyerek onların orijinal alanlarının dışına taşır. İlgili egzotik türlerin (doğal olmayan) bazıları istilacıdır, yani hızlı bir şekilde üreyip, geniş bir alana yayılırlar ve bu bölgenin doğal türleri üzerinde negatif bir etkiye sahiptirler.

Doğal düşmanlarının olmadığı bölgenin içine yerleşen türler, çok yüksek popülasyon yoğunluğuna ulaşabilirler. Dahası istilacının yeni alanındaki yeni türler, bu yeni antagonistik ve rekabetçilere karşı özgül savunmalar geliştiremeyebilir.

İstilacı türler birçok yolla yayılır. Deniz organizmaları, gemilerden balast suyu aracılığıyla okyanuslar boyunca yayılır. Bu gemiler ayrıldıkları limandan deniz organizmalarını alarak, hayvanlar ve bitkiler ile birlikte gittikleri limana boşaltır. Ünlü zebra midyesinin Kuzey Amerika'ya bu şekilde ulaştığı düşünülüyordur.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
27 Mayıs 2018       Mesaj #6
Avatarı yok
Yasaklı

Dünya Üzerindeki Biyoçeşitliliğin Azalmasının En Önemli Nedeni İnsan!


Yeni bir bilimsel araştırmaya göre 7,6 milyar insan, yeryüzünde yaşayan bütün canlıların yüzde 0,01'ini oluşturuyor. Ancak buna rağmen ortaya çıktığı ilk günden beri insan faktörü, gezegendeki vahşi hayvanların yüzde 83'ünün, bitkilerin ise yarısının yok olmasına neden oldu!

İnsanlar, yeryüzünün sanılandan çok daha küçük bir kısmını oluşturmasına rağmen canlıların yok olmasının temel sebebini oluşturuyor. Bakteriler dünyadaki biyokütlenin yüzde 13'ünü oluştururken bitkiler ise yüzde 82 ile en kalabalık grup.

Ad:  indir.png
Gösterim: 1031
Boyut:  11.9 KB
Böcekler, mantarlar, balıklar ve diğer bütün canlılar dünyanın biyokütlesinin sadece yüzde 5'ini, okyanustaki hayat ise gezegendeki biyokütlenin yüzde 1'ini temsil ediyor.

Bazı bilim insanları yeryüzünün içinde bulunduğu çağı Anthropocene yani İnsan Çağı olarak tanımlıyor. Yapılan bu son araştırmada da söz konusu tanımın izlerini bulmak mümkün. İlgili araştırma, kümes hayvanlarının dünyadaki bütün kuşların yüzde 70'ini oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Ad:  indir-1.png
Gösterim: 978
Boyut:  22.5 KB
Böylelikle kuşların sadece yüzde 30'unun vahşi olduğu ortaya çıkıyor. Memelilerde ise durum daha da ilginç. Memelilerin yüzde 60'ı çoğu büyükbaş hayvan ve domuz olmak üzere çiftlik hayvanı. Yüzde 36'sı insan, yüzde 4'ü ise vahşi memeliler.

Kaynak: Proceedings of the National Academy of Sciences (22 Mayıs 2018)

Benzer Konular

8 Ekim 2017 / SaKLI Biyoloji
1 Şubat 2010 / Misafir Soru-Cevap
20 Mayıs 2011 / Misafir Cevaplanmış
1 Şubat 2010 / ThinkerBeLL Biyoloji
14 Haziran 2013 / Misafir Cevaplanmış