Arama

Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Tefsiri - Fecr Suresi

Güncelleme: 29 Haziran 2013 Gösterim: 33.924 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Eylül 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Fecr Suresi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sınıfı: Mekki
Sponsorlu Bağlantılar
İsmin Anlamı: Tan yerinin ağarma vakti
Sure numarası: 89
Ayet Sayısı: 30
Kelime Sayısı: 139
Harf Sayısı: 573
Fecr Suresi (Arapça:سورة الفجر) Kur'an-ı Kerim'in 89. suresidir.
Mekke'de inmiş olan Fecr suresi, 30 ayetten oluşmaktadır. Kur'an'ın 89. suresidir. İlk ayetinde el-Fecr sözcüğü geçer; sure ismini bu sözcükten almıştır. Surede genel olarak eski kavimlere dair bazı kıssalar (hikayeler), insanın kötülüğe yönelmesi, bu yöneliminin sonuçları ve ahiret anlatılmıştır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Eylül 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
89-el-FECR
besmele
Sponsorlu Bağlantılar
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Tefsiri - Fecr Suresi
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Tefsiri - Fecr Suresi
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Tefsiri - Fecr Suresi

Fecr, tan yerinin ağarması ve şafak manasına gelir. Fecr sûresi, Leyl sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 30 (otuz) âyettir. Bu sûrede eski kavimlere ait kıssalar hatırlatılır. İnsanoğlunun kötülüğe yönelmekte olduğu belirtilerek bunun kötü sonucu, dünya hayatından sonraki hayat ve oradaki durumlar kısaca anlatılır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Andolsun Fecre ,
2. On geceye ,
3. Çifte ve teke,
4. (Her şeyi karanlığı ile) örttüğü an geceye
5. Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin (değeri) vardır.
6. Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine?
7. Direkleri (yüksek binaları) olan, İrem şehrine?
8. Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı ,
9. O vadide kayaları yontan Semûd kavmine?
10. Kazıklar (çadırlar, ordular) sahibi Firavun'a?
11. Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler.
12. Oralarda kötülüğü çoğalttılar.
13. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı.
14. Çünkü Rabbin (her an) gözetlemededir.
15. İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram etti" der.
16. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der.
17. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz,
18. Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz,
19. Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz.
20. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.
21. Ama yeryüzü parça parça döküldüğü,
22. Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır).
23. O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!
24. (İşte o zaman insan) "Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!" der.
25. Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.
26. 0'nun vuracağı bağı kimse vuramaz.
27. Ey huzura kavuşmuş insan!
28. Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.
29. (Seçkin) kullarım arasına katıl,
30. Ve cennetim gir.

aldemira - avatarı
aldemira
Ziyaretçi
29 Haziran 2013       Mesaj #3
aldemira - avatarı
Ziyaretçi
Fecr Suresi

1-5. Ayetler

Şafağı düşün; karanlığı ve karanlıktan aydınlığa geçiş sürecini düşün; karanlıklar ardından gelen günü, aydınlığı, dirilişi düşün,
Bir araya gelinen; aşr olunan, yani tanış, kardeş, cemaat ve ümmet olunan geceleri, günleri, vakitleri, toplantıları, bu alanda yapılan Kuran okumalarını, Kuranı öğrenen, düşünen, yaşayan, anlatan ve bu Kuran ahlakını, düzenini oluşturmaya, bir anlamda bu ahlakı ve düzeni doğurmaya, hayata hakim kılmaya yönelik yapılanları düşün.
Bu amaca ulaşmak için şefii, yardımı, birbiri ardına gelen vahiyleri, bunları anlamak ve yaşama geçirmek için yapılanları, bu uğurda öncü olmayı, birken çift olmayı, her gün vitr olmayı, yeni insanlara ulaşmak ve tebliğ yapmak için verilen kesintisiz çabaları, tüm imkanları seferber etmeyi, ölümü göze almayı, birer birer, gurup gurup yapılan katkıları, verilen fedakarlıkları, çekilen eziyetleri, terk edilen tüm statüleri, anayı, babayı, evladı, eşi, evi, memleketi terk edişi, hatta feda edilen canı düşün.
Bunlar yapılınca, yesri, gitmekte olanı, karanlıkların aydınlığa döndüğünü, küfür karanlığının, şirk bataklığının, zülüm ve haksızlık vahşetinin yok olduğunu düşün.
Mevcut yaşamı, cahili düzeni ve çarpık sistemi ayakta tutanların, kurulu düzenden nemalananların, insanları sömürenlerin, hicr sahiplerinin ve bunların ashabının, bu şafakta hiçbir katkıları, kasemleri, payları olmadığı gibi men ederek, yasak koyarak, korkutarak, yalan ve iftiralar atarak, işkenceler yaparak, ambargolar uygulayarak, ölüm fermanları çıkararak, vatanlarından sürerek, yok etmek için tüm güçlerini seferber edenlerin, hicr ashabının vahye ve müminlere karşı duruşları sonucu helak olan şu kavimler gibi bunların helakı da mukadderdir. Yakındır.

6-10. Ayetler
Ad kavmine, sütunların sahibi İrem’e, vadilerde kayaları kesen Semûd kavmine, o kazıkların sahibi Firavun’a Rabbinin ne yaptığını görmedin mi?
Ad, Semud, Fravun ve kavminin Vahye karşı duruşları sonucu nasıl yok olup gittiklerini düşün. Ülkelerde benzeri yapılmamış, teknolojide devleşmiş, ihtişama ve refaha ulaşmış kavimlerin Vahye karşı duruşları sonlarını getirmiştir. Sadece önde gidenlerin değil, onlara ses çıkarmayan, duruşunu Vahiyden yana sergilemeyen kavimlerin ve insanların da başlarına gelenleri anlayıp, ders almak gerekmektedir. O halde şafak için, Kuran için ne duruyorsun, hala çalışmayacak mısın? Kurana önem ve öncelik vermeyecek misin?

11-14. Ayetler
Onlar ki, o ülkelerde azmışlardı. Dolayısıyla da oralarda bozgunculuğu çoğaltmışlardı. Onun için de Rabbin üzerlerine azap kamçısı yağdırdı. Şüphesiz ki Rabbin gözetlemektedir.
Çünkü , onlar ülkelerde tagutluk yapmış, vahyi ölçülere önem ve öncelik vermemiş, güçlünün haklı olduğu bir zulüm düzeni kurarak, azmışlardır. Hak ve adalet düzenini bozmuşlar, ahlaki yozlaşmaya ve çürümeye neden olmuşlardı. Ekonomik refah ve zenginliğe rağmen, hep bana hep bana esaretiyle, israf, zevk ve eğlenceye aşırı düşkünlükle Rabbi terbiyeyi ve sistemi unutmuşlar; fesat çıkarmışlar, ahlâkı ve fikri yozlaştırmışlardır. Kendilerini, toplumu, düzeni bozmuşlardır. Yaratılış amacının dışındaki yaşamı seçip, araçları amaç edip bozulmuşlardır.
Dolayısıyla da sünnetullah gereği özü bozulanın, bozulması ve azapla kıvranması kaçınılmaz olmuş, böylece Rabbin üzerlerine azap kamçısı yağdırmış, her birine bozulma nedenleri ve derecesi doğrultusunda çeşitli azapları bu dünya hayatında taddırmıştır..
Bu dünya başıboş değildir. Allahın kanunları vardır. Dileyen dilediği gibi yaşar, ancak yaptığı seçime, yaşam biçimine uygun karşılık bulur. Şüphesiz ki Rabbimiz gözetlemektedir. Hazırdır, yani koyduğu kanunlar gereği karşılık verilir. Kaçınmak mümkün değildir.

15 – 16. Ayetler
İnsana gelince, Rabbi onu her ne zaman sınayıp da kendisini üstün kılar ve nimetler verirse: “Rabbim beni üstün kıldı” der. Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa: “Rabbim beni aşağıladı” der.
Allah dilediğini değil, dileyeni, isteyeni, buna yöneleni hidayete ulaştırır. Aynen bunun gibi, çalıştığından başkası yoktur ilkesi uyarınca, çalışanı, çabalayanı başarıya erdirir. Bolluğa, zenginliğe ulaşması, onun Rabbi nezdinde değerli, kıymetli olduğu anlamına gelmediği gibi, bana ikram etti diyerek övünmeye de hakkı olamaz. Bu tutum kınanmaktadır. Aynı şekilde, darlığa, sıkıntıya uğrayan insan da, kendi yaptıklarını sonucu bu durumla karşılaştığını göz ardı ederek, Başlarınıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur. Ayetini de okuyup dururken, suçu kendi tercihlerinde, yaptıklarında arama yerine, beni Rabbim aşağıladı diyerek serzenişte bulunmanın haksızlığı ve tutarsızlığı eleştirilmektedir. Aynen, Ad, Semud benzeri kavimlerin helakinin da, kendi seçimleri sonucunda gerçekleştiği, vahyi dikkate almamaları, azmaları neticesinde, hak ettikleri bu azap kamçısıyla karşılaştıkları vurgulanıp, ikram olunanın kendini, Rabbi nezdinde yüceltmesinin yanlışlığı kadar, sıkıntıya uğrayanın da Rabbini şikayet etmesinin yersizliği vurgulanmaktadır.
İnsanı, değerli yapan, hayatta tüm durumlarda, Allaha, Kurana önem ve öncelik verme derecesidir. Oysa mal, mülk, makam, şöhret vb unsurlar esas alınmakta olup bunlar, dünya hayatının süsü ve geçimliği iken, imtihan vesilesi olduğunu unutup, yaşama amacı yapılmaktadır. Hatta, bunlar uğrunda ölesiye yaşam sürdürülmektedir. Bu halde olanlar için varlıkların artması da, azalması da azmasını, yani vahye aykırı yaşam sürmesine neden olmaktadır.

17–20. Ayetler
Hayır… Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına!
Oysa mülkün sahibini Allah olduğu bilincinde olup, malı, mülkü, makamı vb şeylerin emanetçisi olarak davranmalıdır. Emanetçinin yaptığı gibi, mülk sahibi olanın hoşnut olacağı yolda kullanmalıdır.
Tam aksine, emanetçiliği unutup, malik gibi davranıyorsunuz. Hatta daha da kötü. Malik herkese ikram ederken, emanetçi olduğunu unutan ve kendini eş koştuğunun farkına bile varmayarak malik zannedenler, zayıflara, yoksunlara haklarını vermeyip, ikram etmediği, yanlarında olmadığı, sorunlarıyla ilgilenmediği gibi bu yolda olanları dahi kuruntularla engellemektedir.
Yetimi, güç karşısında zayıf olanı, korunmaya, desteğe, yardıma, himayeye gerek duyanı kerimleştirmek demek, ikram etmek, karşılıksız vermek, sıkıntıdan kurtarmak, korumak, hasılı insan onuruna yaraşır duruma getirmeye çalışmaktır.
Yoksulu, her türlü nimetten yoksun olanı, yeme içmeden başlayıp tüm yoksun olduğu maddi ve manevi nimetlere, değerlere kavuşturmaya çalışmaktır, teşvik etmek ise, bu yolda öncü olmak, çareler üretmek, sistemler oluşturmaktır. Balık vermekle birlikte, balık tutmayı öğretmek ve bunun imkanlarını sunmanın yanı sıra bu çarkın devamlılığı sağlayacak kurumlar, düzenler oluşturmayı sağlamaktır.
Böyle olmak gerekirken, mirası, öncekilerden kalanları, toplumsal birikimi, kamunun hissesini, tüm insanlara ait olan devlet malını da düzenler, tezgahlar kurarak, vicdanını yatıştıracak aldatıcı gerekçe ve maslahatlar üreterek, büyük bir oburluk, düşüncesizlik, haksızlık ve aç gözlülükle helal haram demeden, şunun bunun hakkını gözetmeden yağmalarcasına el koymakta ve yutmaktadır
Malı, mülkü, serveti makamı, işe yarar her şeye öyle düşkün, tutkun, vurgun ki, her şeyden çok sever durumdadır. İnsan yaratılma amacını unutur. Önem ve öncelik vermesi gerekenleri es geçer. Öyle bir düşkündür ki aklı fikri yığmayla, yani sınırsız bir artırma, çoğaltma yarışıyla düğümlüdür. Böyle olunca da başına gelen azaba davetiye çıkarmakta, helaki kaçınılmaz olmaktadır.

21–23. Ayetler

Hayır… Hayır… Yer üst üste sarsıntılarla dümdüz edildiği zaman, Rabbinin geldiği ve meleklerin saf saf dizildiği zaman, o gün cehennem de getirilmiştir; o insanın, o gün aklı başına gelecektir, artık aklının başına gelmesinin kendisine ne yararı var ki!
Şayet bu helak olan kavimlerden ders alıp, helak oluşlarının nedenlerini anlar, Kuran ipine sımsıkı sarılır, Kuranı yaşamınıza hakim kılarsanız, öncekiler gibi yeryüzündeki zalim yönetim güçleri teker teker ufalanıp kum taneleri gibi dümdüz olur.
Rabbin adletini/düzenini/yasalarını/meleklerini saf saf tümünü uygulayınca ilahi sistem kurulur. Kuran sistemine, vahye karşı duranlar o gün ateşte, cehennemdedir. Aklının başına gelmesinin hiçbir yararı olmaz.
24-26 - Der ki: “Keşke ben bu hayatım için göndermiş olsaydım.” Artık o gün O’nun ettiği azabı kimse edemez ve O’nun vurduğu bağı kimse vuramaz.
Kuran sistemi kurulup, yaptıklarının karşılığını görünce, keşkeler peş peşe gelir. Hayatına karşı yaptığı zülmü anlar. Kendi eliyle ve tercihleriyle bu azabı hak etmenin pişmanlığıyla kıvranır.

27–30. Ayetler

Ey mutmain olmuş nefs! Dön Rabbine, sen O’ndan O da senden hoşnut olarak! Hemen gir kullarımın içine! Ve gir cennetime!
Yaşama amacını unutmayan, Kuranın rehberliğine teslim olan, Allaha, Kurana önem ve öncelik veren, böylece Rabbine dönen kullar, Rabbinin terbiyesinde, Kuran ahlakıyla yoğrulanlar, Kuranın ilkeleriyle yaşam sürenler, davaları Kuran olanlar her ne halde olurlarsa olsun alakaları ölçüsünde, mutmainlik nispetinde cenneti yaşamaktadır.

Fecr Suresi Çalışma Notları

1- وَالْفَجْرِ Vel fecr.

S. Ateş Andolsun fecre (tan yeri ağarmasına),
YB Şafağa/doğan yeni döneme/doğan aydınlığa/bir anda gelen bolluk ve bereketi bir düşün.

Kelimeler :
Fecera:Yarılmak, fışkırmak, akıtmak, kaynaklanmak,
Fucur :Günahlara dalmak, haktan dönmek
Tan yerinin ağarma zamanıdır ki biz buna şafak deriz.
Oysa şafak Arapçada, Güneş battıktan sonra ufukta kalan kızartıya denir.

• 81Tekvir 17- وَالَّيْلِ اِذَا عَسْعَسَ Velleyli iza 'as'as.
S. Ateş Sırtını dönen geceye,
ASiSi: Karanlığa arka dönen,

• 81Tekvir 18- وَالصُّبْحِ اِذَا تَنَفَّسَ Vessubhi iza teneffes.
S. Ateş Soluk almağa başlayan sabaha,
NefeSi :Zat, şahıs, ferd, nefis, can, kalb, iç, teneffus, ortaya çıkma, aydınlanma, yarış,
SabeHa: Sabah, lamba.

• 74Müddesir 34- وَالصُّبْحِ اِذَا اَسْفَرَ Vessubhi iza esfer.
S. Ateş Ağaran sabaha,
Sifera: Sefer, yol almak, sefir, elçi, katip. Nurlu, parlak, aydınlık, aydınlatmakta olan

2- وَلَيَالٍ عَشْرٍ Ve leyalin 'aşr.
S. Ateş On geceye,
YB Birlikte yaşanan gecelere (Müzemmil süresi 20inci ayetinde bu gecelerin peygamber ve yoldaşları tarafından nasıl birlikte yaşandığı anlatılır)

Kelimeler :
Aşera: Birden fazla kişinin bir arada birbirlerine destek olarak yaşaması.
Türkçeye de geçmiş olan “aşiret” kelimesi de bu kökten türetilmiştir. Bir arada yaşayan topluluk manasında.
Arkadaş, yakın, aşiret, topluluk,
Kaynaşmak, muaşere etmek, geçinmek,
Büyük baş hamile hayvan
On

• 73Müzzemmil 4- اَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْاٰنَ تَرْتٖيلًا Ev zid 'aleyhi ve rettililkur'ane tertila.
S. Ateş Veya bunu artır ve ağır ağır Kur'ân oku.
Yb Veya biraz daha vakit ayırarak Kuran’ı tek tek çalışın.

Bu toplantılarda onlara Kuran’ı kapsamlı ve disiplinli bir şekilde açıkla ve onlara bunu günlük hayatlarında uygulamalarını telkin et. Kuran’ın kesin olan emirleri üzerinde tek tek çalışmalısınız (25:32)

• 73Müzzemmil 6- اِنَّ نَاشِئَةَ الَّيْلِ هِىَ اَشَدُّ وَطْپًا وَاَقْوَمُ قٖيلًا İnne naşietelleyli hiye eşeddu vat'ev ve akvemu kila.
S. Ateş Gerçekten gece kalk(ıp ibâdet et)mek daha oturaklı ve (geceleyin) söz daha etkilidir.
Yb Şu bir gerçek ki, yeni bir oluşa koyulmak üzere geceleyin çalışan/hazırlanan, yer tutma bakımından daha güçlüdür.

(Yoldaşlarını gece eğitip yetiştirmeni senden talep etmemizin birçok nedeni var) Herşeyden önce gece çalışmak insanı tembellitkten ve uyuşukluktan kuratrır. Böylece kişinin azmi artar. Aynı zamanda huzurlu sakin gecede kişinin dikkatini toplaması, konsantre olması daha kolaydır. Böylece çalışılan ders daha iyi anlaşılır.

• 73Müzzemmil 20- اِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ اَنَّكَ تَقُومُ اَدْنٰى مِنْ ثُلُثَیِ الَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذٖينَ مَعَكَ وَاللّٰهُ يُقَدِّرُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ اَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْاٰنِ عَلِمَ اَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضٰى وَاٰخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِى الْاَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاٰخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَاقْرَؤُا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرًا وَاَعْظَمَ اَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ İnne rabbeke ya'lemu enneke tekumu edna min suluseyilleyli ve nisfehu ve sulusehu ve taifetum minellezîne me'ak, vallahu yukaddirulleyle vennehar, 'alime el len tuhsuhu fetabe 'aleykum fakrau ma teyessera minelkur'an, 'alime en seyekunu minkum merda ve aharune yadribune fil'ardi yebteğune min fadlillahi ve aharune yukatilune fi sebilillahi fakrau ma teyessere minhu ve ekîmussalate ve atuzzekate ve akridullahe kardan hasena, ve ma tukaddimu lienfusikum min hayrin teciduhu 'indallahi huve hayrev ve a'zame ecra, vestağfirullah, innallahe ğafurur rahîm.
S. Ateş Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını; Seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allâh, sizin onu sayamayacağınızı bildiği için sizi affetti. Artık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun. Allâh, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allâh'ın lutfunu arayan başka kimseler ve Allâh yolunda savaşan daha başka insanlar bulunacağını bilmiştir. Onun için Kurân'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun. Salatı ikame edin, zekâtı verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Kendiniz için verdiğiniz hayırları, Allâh katında verdiğinizden daha hayırlı ve mükafatça daha büyük bulacaksınız. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

Yb Senin Rabbin hiç kuşkusuz senin ve seninle beraber olanlardan bir grup arkadaşınla/yoldaşınla, bazen gecenin üçte ikisinden daha azını, bazen yarısını, bazen de üçte birini programınızı başarmak için ayakta geçirmekte olduğunuzu biliyor. Ancak, Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. (Bu programın uygulandığını görebilmek için çok hevesli ve isteklisiniz o yüzden uyumaya yeterli vakit ayırmıyorsunuz) Ancak, bu uzun çalışma saatlerine daha fazla katlanamayacaksınız. O size dayanamayacağınız yorucu çalışmalara acil durumlar haricinde müsaade etmez. Normal durumlarda makul sınırlar dahilinde çalışma yapılmalıdır. Allah sizin için kolaylık ister. Dolayısıyla Ey resül, Kuran’dan yoldaşlarının en pratik bir biçimde öğrenebilecekleri kadarına razı ol. O bazılarınızın zayıf olduğunu ve hastalanabileceklerini biliyor. Bazılarınız da geçimini kazanmak için başka yerlere gitmek zorunda kalabilir. Bazılarınızda bu ilahi sistemi savunmak için savaşmak zorunda kalabilir. Bunun için dayanma gücüne sahip olmak ve sıhhatli olmak gerekir. Yavaş yavaş salat sistemini kurmaya ve insanların gelişip büyümesini sağlamaya çalışın. Bu hedef için tüm varlığını ilahi sisteme (borç olarak ver) teslim et. İlerde verdiğin borç sana katlanmış olarak dönecektir. Diğer bir deyişle bu kurulacak olan ilahi sistem, onun için harcadığınız her türlü çaba ve malın karşılığını size kat kat verecektir. Allah`tan düşmanlarınıza karşı korunma dileyin. Hiç kuşkusuz Allah çok koruyucu, çok esirgeyicidir.

3- وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ Veşşef'i velvetr.
S. Ateş Çift'e ve tek'e,
YB İyiliğe eklenen iyiliğe ve birbiri ardından kesintisiz gelenlere

Kelimeler :

Şefea : İyilik üstüne iyilik eklemek/çiftlemek
Çift, şefaat, yardım, yardımcı olma,

Vetera: Kesintisiz olarak birbiri ardından gelen (Örneğin: Hadislerin “tevattür” olması ravilerinin kesintisiz olarak birbiri ardından gelmesi demektir)
Tek, birer birer, grup grup, birbiri ardından, kesintisiz,


4- وَالَّيْلِ اِذَا يَسْرِ Velleyli iza yesr.
S. Ateş Gitmekte olan geceye.
Yb Ve gece/karanlık devir göçüp gidince
Kelimeler :
YeSira: Geçip gitmek, çıkmak,
Seyyid, efendi, şerif, şerefli, küçük nehir, akıntı, kanal, ark 19/24
İza: ..ince, …dığında, …dığı zaman,

74Müddesir 33- وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَ Velleyli iz edbeder.
S. Ateş Dönüp gitmekte olan geceye,
Debera:Kökü, arkası, tedbiri, sonunu düşünmek,

5- هَلْ فٖى ذٰلِكَ قَسَمٌ لِذٖى حِجْرٍ Hel fi zalike kasemul lizi hicr.
S. Ateş Bu (anıla)n (şeyler)de akıl sâhibi için bir yemin var, değil mi?
Yb Bunlarda insanları engelleyenlere bir pay/katkı var mıdır!? (Elbette yoktur anlamında soru)
YB Uzun geceler birlikte çalışılarak çaba sarf edilerek ardarda kesintisiz bir şekilde iyiliğe iyilik eklenerek karanlık devire son verilerek getirilen bu aydınlık bereketli günlere o, insanlara engel koyanların bir katkısı var mıdır?

Kelimeler :

Hacera : Bir şeyin etrafına engel koymak, engelle çevirmek
Haram, yasak, men etmek, alıkoymak dokunulmaz,
Akıl,
Taş, oda, kucak, himaye,

Kasem: Bir şeyi bölmek, kısımlarına ayırmak, taksim etmek
Paylaşmak, bölüşmek, pay, hisse, katkı
Yemin,
Zeleke: Zalike, o , şu.
Hel :Mi soru edatı
Leze :Liz, Sahip

6- اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ
Elem tere keyfe fe'ale rabbuke bi'âd.
S. Ateş Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd (kavmin)e?

7- اِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ İrame zatil'imâd.
S. Ateş Sütunlu İrem'e?
Yb O herşeyin desteğini alan (Ad’i) kökünden silip süpürdü
Kelimeler :
(ارم) E-Re-Me = bir şeyi kökünden silip süpürmek, ortadan kaldırmak
(الْعِمَاد) el-imad = herkesin desteğini almış olan, yönetici/reis, dayanak

8-
اَلَّتٖى لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِى الْبِلَادِ Elleti lem yuhlak misluha filbilad.
S. Ateş Ki ülkeler arasında onun eşi yaratılmamıştı.
Yb Ülkelerde benzeri yapılmamış/inşa edilmemiş/yaratılmamış ve herkesin desteğini almış olan Ad’ı Rabbinin nasıl kökünden silip süpürdüğünü görmedin mi?

Kelimeler :

Âd kavmi, siyasî, ekonomik açıdan büyük bir güç olmuş ve İrem Bağları diye anılan, muhteşem sarayların, ihtişam ve zenginliğe ulaşmış, ancak bu denli azmış, sapmış bir kavim olup, A’râf 50–60, Şuara 123–140, Ahkâf 21–28, Kamer 18–22 ve Fussılet 13–16 sürelerde açıklanır.

• Âd’a da kardeşleri Hûd’u [gönderdik] . Dedi ki: “Ey kavmim / halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yok. Siz uydurmacılardan başka bir şey değilsiniz.” Hûd; 50.
• Her yüksek tepeye şaşılacak bir bina kurarak mı eğleniyorsunuz? Belki sonsuzlaşırız diye sanayi üreten yerler [fabrikalar] mi edinirsiniz? Yakaladığınız vakit de zorbaca mı yakaladınız? Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin.” Şuara; 128–131.
• Halkının inkârcı ileri gelenleri “Biz seni bir beyinsizliğe düşmüş görüyoruz ve kesinlikle senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz” dediler. A’râf; 66.
• Dediler ki: “Sen, yalnız Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın kulluk etmekte olduklarını terk etmemiz için mi bize geldin? Eğer doğrulardan isen hadi bize bizi tehdit ettiğini getir.” A’râf; 70.
• Dediler ki: “Ey Hûd! Bize bir açık kanıt ile gelmedin. Senin sözünle ilâhlarımızı terk edecek değiliz. Biz sana inananlar da değiliz.” Hûd; 53.
• Dediler ki: “Sen ha öğüt vermişsin, ha öğüt verenlerden olmamışsın; bizim için aynıdır. Bu, öncekilerin hayat tarzlarından başka bir şey değil. Biz azaba uğratılacaklar değiliz.” Şuara; 136–138.
• Andolsun, onlara size vermediğimiz imkân ve kudreti vermiştik. Onlar için işitme gücü, gözler ve gönüller de oluşturmuştuk. Fakat ayetlerimize karşı direndikleri zaman işitme güçleri de, gözleri de, gönülleri de kendilerine hiçbir yarar sağlamadı/kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı ve alaya aldıkları şey onları çepeçevre kuşatıverdi. Ahkâf; 26.
• Nihayet onu vadilerine doğru gelen geniş bir bulut halinde gördüklerinde: “Ha işte!”, dediler, “bu bize yağmur getirecek bir bulut!” Hayır, aksine o, çabuklaştırmaya çalıştığınız şeyin ta kendisi; Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden, içinde acıklı bir azap olan rüzgâr. Sonunda o hale geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Günahkârlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız Biz. Ahkâf; 24–25.
• Allah’ın astlarından yakınlık sağlamak için edindikleri ilâhlar onlara yardım etseydi ya! Tam aksine, onlardan uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanları ve uydurup durduklarıydı. Ahkâf; 28.
• İşte bu, Rablerinin ayetlerine kafa tutan, O’nun elçilerine isyan eden ve her inatçı zorbanın emrine uyan Ad’dır. Bu dünyada ve kıyamet günü arkalarına lanet takıldı. Dikkat edin; Âd, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Hûd’un kavmi olan Âd geri gelmez oldu. Hûd; 59 60.

9-
وَثَمُودَ الَّذٖينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ Ve semudellezîne cabussahre bilvâd.
S. Ateş Vâdi('l-Kurâ)da kayaları oya(rak evler yapa)n Semûd (kavmin)e?
Yb vadilerde kayaları kesen Semud kavmine
Kelimeler :
Semede: Suyu kıt olan, az su, kırağı, çiy. Su sarnıçları, az su bulunan çukurlar, çukur kazılıp suyun bulunamaması durumu “semd” sözcüğüyle ifade edilir. (Tacü’l-Arus, 4/373, 374 ve Lisanü’l-Arab, 1/698 HY.
Semud kavmi, kayaları kesen, oyan, şatolar yapan, az suya rağmen sarnıç vb yöntemlerle döneminin ve coğrafyasının ileri gitmiş ülkelerinden olup, yoldan çıkmaları sonucu uyarılar gönderilmiş ve azgınlıklarına devam etmiş olmaları nedeniyle helak olmuş kavimlerdendir. Semud kıssasında deve sembolüyle anlatılmak istenen Allah’ın hakkıdır, toplumun hakkıdır, yoksulun hakkıdır. Kur’ân’da A’râf sûresinin 73–79; Şuara sûresinin 141–159; Neml sûresinin 45–53; Hud sûresinin 61–68; Kamer sûresinin 23–32; Şems sûresinin 11–15; Fussılet sûresinin 17,18 ve Hakka sûresinin 4–8 sürelerinde açıklanır.
• Semûd’a da kardeşleri Salih’i [gönderdik] . Dedi ki: “Ey halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yok. Sizi yeryüzünden oluşturan ve size orada ömür geçirten O’dur. Artık O’ndan af dileyin. Sonra O’na tövbe edin. Rabbim Karib’dir [çok yakındır] ,Mucib’dir [cevap verendir] .”Dediler ki: “Ey Salih! Sen bundan önce aramızda aranan/ümit beslenen bir kişiydin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Gerçek şu ki, biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz.” Hûd; 61–62.
• Dediler: “Sen ve beraberindekiler yüzünden başımıza uğursuzluk geldi [Seni ve beraberindekileri uğursuzluk belirtisi sayıyoruz.] ” Dedi: “Uğursuzluk kuşunuz Allah katındadır. Daha doğrusu siz, sınanan bir halksınız.” Neml; 47.
• Bir imtihan aracı olarak kendilerine dişi deveyi göndereceğiz. Artık gözetle onları ve sabret. Suyun, aralarında bölüştürüleceğini de onlara bildir. Her su alış, içiş nöbetlidir/içilecek her miktar hazırlanmıştır. Kamer; 27–28.
• Kibre sapanlar “Biz sizin inandığınızı inkâr edenleriz” dediler. Bu arada dişi deveyi boğazladılar. Ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar: Dediler ki: “Ey Salih! Eğer Allah tarafından gönderilenlerdensen, bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir.” A’râf; 76,77.
• Biz, onlar üzerine bir tek ses gönderdik de, ağılcının serptiği kuru ot gibi kırılıp ufalanıverdiler. Kamer; 31.
• Zulme sapmış olanları o korkunç titreşimli ses yakaladı da öz yurtlarında yere çökmüş hâle geliverdiler. Sanki hiç hayat sürmemişlerdi [zenginlik taslamamışlardı] . Orada. Dikkat edin! Semûd kavmi, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Semûd yok olup gitmiştir. Hûd; 67,68.
• İşte, onların, işledikleri zulümler yüzünden çatıları çöküp ıpıssız kalmış evleri… Hiç kuşkusuz bunda, bilen bir halk için bir âyet/gösterge vardır. Neml; 52.

10-
وَفِرْعَوْنَ ذِى الْاَوْتَادِ Ve fir'avne zil'evtâd.
S. Ateş Ve kazıklar sâhibi Fir'avn'a?
Yb o kazıkların/askerlerin sahibi Firavun'a

Kelimeler :

Vetede = kazık çakmak, bir şeyi sıkıca sabitlemek evtad(çoğul) kazıklar, çadırların iplerinin bağlandığı kazıklar, reisler, askerler
Kazıklar sahibi: Arapçada eski bir bedevî terimidir. Deyimsel olarak “güçlü bir otorite” yahut “sarsılmaz, yıkılmaz bir güç”ten mecaz olarak kullanılmaktaydı. Bir bedevî çadırını ayakta tutan kazıkların sayısı, o çadırın büyüklüğüne bağlıydı. Çadırın büyüklüğü, her zaman çadır sahibinin statüsüne ve gücüne göre değişmekteydi. Bundan dolayı güçlü bir kabile reisi için çoğu zaman “sayısız direkler üstünde duran çadırın sahibi” tanımlaması yapılırdı.
78Nebe 7- وَالْجِبَالَ اَوْتَادًا Vel cibale evtada. Dağları birer kazık? âyetinde olduğu gibi yere çakılmış gibi sağlam, yüksek dağlar "kazıklar" diye nitelendirilmiş olup, onun yaptırdığı, dağlar gibi yüksek Piramitlere işarettir.

Bu kıssaların ana çizgileriyle hatırlatılması, o dönem insanların, bunlardan haberdar olduklarını gösterir. Sâffât 133-138- Lût da gönderilen elçilerdendi. Onu ve ailesini kurtardık. Yalnız (azâbda) kalacaklar arasında bulunan ihtiyar bir kadın hariç. Sonra ötekileri kırdık. Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz: sabahleyin ve geceleyin. Düşünmüyor musunuz?"

11-
اَلَّذٖينَ طَغَوْا فِى الْبِلَادِ Ellezîne tağav filbilâd.
S. Ateş Bunlar ülkelerde azmışlardı.
Kelimeler :
Tagave:Tagut, put, azmak, haddi aşmak, afet,zorba,ahmak,

12-
فَاَكْثَرُوا فٖيهَا الْفَسَادَ Feekseru fihelfesâd.
S. Ateş Oralarda çok kötülük etmişlerdi.
Yb fesadı/bozgunculuğu çoğaltmışlardı

Kelimeler:
Fesede: Fesat, bozulmak,
Bu tâğûtlar tuğyan etmişler, hak ve adalet sınırlarını aşmışlar, büyük bir yozlaşmaya ve çürümeye neden olmuşlardı. Zulüm, israf, zevk ve eğlenceye aşırı düşkünlükle Rabbi unutmuşlar; fesat çıkarmışlar, düzeni [ilâhî dengeyi], ahlâkı ve fikri yozlaştırmışlardı. Onun için yeryüzünde fitne ve fesat çıkaranlar, tâğûtluk edenler, azgınlık, taşkınlık ve bozgunculuk yapanlar Allah’ın görmediğini, bilmediğini, yaptıklarından gafil olduğunu, dolayısıyla da Allah’ın azabından kaçıp kurtulacaklarını sanmamalıdırlar. HY.

13- فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ Fesabbe 'aleyhim rabbuke sevta 'azâb.
S. Ateş Bu yüzden Rabbin onların üzerine azâb kır****** çarptı.
Kelimeler :
SeveTa: Kamçı, karışık,

Ankebût 40- Hepsini günahıyla cezalandırdık: Onlardan kiminin üstüne taş yağdıran bir fırtına gönderdik, kimini korkunç ses yakaladı, kimini yere batırdık, kimini de boğduk".

42Şûra 40- وَجَزٰٶُا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمٖينَ Ve cezau seyyietin seyyietum misluha, fe men afa ve asleha fe ecruhu alellah, innehu la yuhibbuz zalimîn. Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükafatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.

78Nebe 26 جَزَاءً وِفَاقًا Cezaev vifaka. Yaptıklarına uygun bir ceza olarak.

14-
اِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ İnne rabbeke lebil mirsâd.
S. Ateş Elbette Rabbin gözetleme yerindedir (her an kullarının fiillerini gözetlemektedir).

Kelimeler :
RaSade: Rasat, gözetleme, hazırlık yapma

15-
فَاَمَّا الْاِنْسَانُ اِذَا مَا ابْتَلٰیهُ رَبُّهُ فَاَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبّٖى اَكْرَمَنِ Feemmel'insanu iza mebtelahu rabbuhu feekremehu ve na'amehu feyekulu rabbi ekramen.
S. Ateş Fakat insan öyledir; Rabbi ne zaman kendisini sınayıp ona ikrâmda bulunur, ona ni'met verirse: "Rabbim bana ikrâm etti" der.
Yb İnsana gelince, Rabbi onu her ne zaman sınayıp da kendisine değer verir/kerimleştirir ve nimetler verirse: "Rabbim beni değerli kıldı/kerimleştirdi" der.
Gerçek şudur ki insan vahiyden uzaklaşır ve aklını kullanmaz olunca “yasa” konsepti gözlerinin önünden yok olur. İyi veya kötü her olan şeyin kendilerinin ferdi veya kolektif olarak yaptıklarının bir sonucu olduğunu unuturlar. Bu gerçeği realize edemeyenler her şeyin şans eseri oluştuğunu zanneder. Bu anlamdaki bir kimsenin hayatında iyi şeyler gerçekleştiğinde bu iyi şeylerin hangi davranışlar sonucu oluştuğuna bakmadan Allah’ın koyduğu ceza yasalarının(karşılık verme yasalarının) olmadığı anlamında “Bu bana dilediğini dilediğine bağışlayan Allah’ın bağışıdır” deyip işin içinden çıkıverir. Bir insanın bir şeyi dilemesi o kişin ihtiyaçları ve arzuları ile yönlendirilen kaprisleri ve duyguları iledir. Peki hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah’ın dilemesi bir beşerin dilemesi gibi anlaşılabilir mi? Allahın dilemesi kendi koyduğu yasalara göredir. İyilik yapan iyilik bulur kötülük yapan kötülük bulur. İyinin karşılığı iyilik kötünün karşılığı kötülüktür. YB
Kelimeler :
Enese:İnsan, anlamak, farkına varmak, gözüne çarpmak.
Beleve:İmtihan,

16-
وَاَمَّا اِذَا مَا ابْتَلٰیهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبّٖى اَهَانَنِ Ve emma iza mebtelahu fekadera 'aleyhi rizkahu feyekulu rabbi ehanen.
S. Ateş Ama Rabbi onu sınayıp rızkını daraltırsa: "Rabbim beni alçalttı (perişan etti)" der.
Yb Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa/ölçülendirirse: "Rabbim beni aşağıladı" der.
Diğer taraftan yaşamında kötü şeyler ortaya çıktığında yaşamı zorlaştığında da bu kötülüklere ve zorluklara sebep olan davranışlarını araştırma zahmetine katlanmadan hemencecik “hiçbir neden yokken Rabbim beni aşağıladı” deyip işin içinden çıkmaya çalışır.YB
Kelimeler :
Hevene:Kolay, basit, düşüklük, aşağılık, zillet,
Kadere:Ayarlama, takdir, daraltma,kıymet, azamet,güç, kudret, miktar, süre, tencere,

Hacc 11- İnsanlardan kimi de Allah'a bir kenardan, ibâdet eder. Eğer kendisine bir hayır gelirse onunla huzûra kavuşur (sevinir) ve eğer başına bir kötülük gelirse yüz üstü döner. O, dünyayı da, ahreti de kaybetmiştir. İşte apaçık ziyan budur.

17-
كَلَّا بَلْ لَا تُكْرِمُونَ الْيَتٖيمَ Kella bel la tukrimunelyetîm.
S. Ateş Hayır, doğrusu siz (Allah'tan ikrâm bekliyorsunuz ama kendiniz) yetime ikrâm etmiyorsunuz.
Yb Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz.
Bu tarzda düşünenler yanılgıdadır. Allah hiçbir kimseyi ne kayırır ne de aşağılar. Sizin aşağılanmanızın sebebi insana değer vermeyen-özellikle yanlız güçsüz (yetim) kişilere değer vermeyen öte yandan gücü kuvveti ve malı elinde tutanı değerli gören bir toplum anlayışı oluşturmuş olmanızdandır.YB
Kelimeler :
ikram”, üstün kılma, saygın hâle getirme demektir. Bu da eğitim vermekle, fırsat vermekle, iş imkânı vermekle mümkün olabilir. Bir başka ifade ile ikram , “aç, susuz, öğretimsiz, eğitimsiz, becerisiz bırakma, toplumda seviyesiz hâle getirme” demek olan “ قهر - kahr etmenin” tam tersidir.HY

18-
وَلَا تَحَاضُّونَ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْكٖينِ Ve la tehaddune 'ala ta'amilmiskîn.
S. Ateş Yoksula yedirmeğe teşvik etmiyorsunuz.

Kelimeler:

Hada:Teşvik etmek,
Sikefne: Sakin, boynu bükük, meyletme,teskin olma,ülfet, ikamet, mesken, huzur, mutmain, sebat,bıçak,
Miskin :sözcüğü fıkıh literatüründe “fakirden daha yoksul olan kimse” olarak tanımlanmıştır. Gerçekte “miskîn” sözcüğü “sakin olmak, hareketsiz durmak” anlamındaki “سكن - sekene” sözcüğünün türevlerindendir. Lisanü’l-Arab adlı eserde “sekene” sözcüğünün esas anlamının “واضع - eğilen/boynunu büken, tevazu gösteren” demek olduğu belirtilmektedir. (Cilt 4, Sh. 630–635, Sekene maddesi ) HY.
Bu iki anlam bir arada düşünülürse, “miskîn”in gerek fakirlik yüzünden gerekse başka bir etken nedeniyle hareketsiz kalmış, serbest hareket imkânını kaybetmiş, boynu bükülmüş kimse” olduğu anlamına ulaşılır.

19- وَتَاْكُلُونَ التُّرَاثَ اَكْلًا لَمًّا Ve te'kulunetturase eklel lemma.
S. Ateş Mirâsı hırsla yutuyorsunuz.

Kelimeler:
Ekele :Yemek, tüketmek, yakıp bitirmek, haksız yemek
Verase :Varis, miras, sahip olma, ele geçirme,
Lememe:Eksiksiz, tamamen yeme
Hatta başkalarının [zayıfların] mirasına [toplumun onlar için harcayacağı birikime, onların toplum zenginliği içindeki paylarına] el koyuyor, onu büyük bir oburluk, düşüncesizlik ve aç gözlülükle yiyorsunuz. Malı da sınırsız bir sevgiyle öyle çok seviyorsunuz ki, aklınıza ne hesap vereceğiniz geliyor, ne de Rabbiniz. HY

20- وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا Ve tuhibbunelmale hubben cemma.
S. Ateş Malı pek çok seviyorsunuz.
Kelimeler :

21-
كَلَّا اِذَا دُكَّتِ الْاَرْضُ دَكًّا دَكًّا Kella iza dukketil'ardu dekken dekka.
S. Ateş Hayır, yer birbiri ardınca sarsılıp dümdüz edildiği zaman,
Yb Hayır.(bu düzen böyle devam edemez) Bu düzenin sahipleri yeryüzünde tek tek ezildiklerinde

Kelimeler:
Dekeke:Kırmak, ezmek, düzleme, paramparça, tesviye etme,
Yükseği dümdüz etmek veya kırıp un ufak etmek anlamlarına gelir ki bu, birbiri ardınca gelen iki deprem ile dağların yerle bir edilip yüksekliklerin ve alçaklıkların düzleneceğine işarettir. "O gün o deprem sarsar, ardından bir deprem daha gelir"SA

Erada: Arz, yer, arazi, ülke, memleket, ağaç kurdu,

22-
وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا Ve cae rabbuke velmeleku saffen saffa.
S. Ateş Melekler sıra sıra dizili durumda Rabbin geldiği zaman.
Yb Rabbin sistemi gelip tüm güçlerini teker teker düzenlediğinde

Dağ gibi duran zalim yönetim güçleri teker teker ufalanıp kum taneleri gibi dümdüz edildikten sonra onların yerine gelenler Rabbin adaletini/düzenini/yasalarını/meleklerini saf saf dizecekler ve ilahi sistemi kuracaktır.YB
Rabbimizin fizikî olarak gelmesi ve bizim de O’nu görmemiz söz konusu olmadığına göre, takdir edilecek anlamlar şöyle olabilir: Rabbinin hesaba çekmeye dair emri geldiği vakit. Gücü, haşmeti, kahrı geldiği zaman. Yüce ayetleri geldiği zaman vb.HY

Kelimeler:
Meleke:Meleke, yetenek, güç, mülk, melik, saltanat, idare, düzen, melek, haberci,
Ceyee :Gelmek, tahakkuk etme, yapma, işleme

23- وَجٖیءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ وَاَنّٰى لَهُ الذِّكْرٰى Ve ci'e yevmeizim bicehenneme yevmeiziy yetezekkerul'insanu ve enna lehuzzikra.
S. Ateş Ve cehennem de getirildiği zaman. İşte o gün insan anlar, ama artık anlamanın kendisine ne yararı var?
Yb o gün (eski düzen sahiplerine) cehennem de getirilmiştir (bir zamanlar zulmettikleri insanlara yaşattıkları cehennem hayatı şimdi kendilerinin olacak); o insanın, o gün aklı başına gelecektir, artık aklının başına gelmesinin kendisine ne yararı var ki!

Kelimeler:

Zekere: Hatırlamak, anmak, söylemek, tefekkür, kadrini bilme, övme, yaparak hatırlama,kitap,nebi,şan, şeref, kıssa

24- يَقُولُ يَا لَيْتَنٖى قَدَّمْتُ لِحَيَاتٖی Yekulu ya leyteni kaddemtu lihayati.
S. Ateş (O zaman insan): "Âh, keşke ben bu hayâtım için (iyi işler yapıp) gönderseydim!" der.

Kelimeler:

Kademe:Başa geçme, yönetme, öncü, ileri geçme, önceden yapma, , hazırlama, eski, ayak

25-
فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ اَحَدٌ Feyevmeizil la yu'azzibu 'azabehu ehad.
S. Ateş O gün O'nun yapacağı azâbı kimse yapamaz.
Artık o gün O'nun ettiği azabı kimse edemez/artık kimseye azap yoktur
Kelimeler :
Azebe:Tatlı, lezzetli 25/53; azap, işikence,

26-
وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُ اَحَدٌVe la yusiku ve sakahu ehad.
S. Ateş Ve O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz!
ve O'nun vurduğu bağı kimse vuramaz. /artık herkes özgürdür.

Kelimeler:
Veseka: Saglam söz, ahid, emniyet etme,güvenme, bağ,
25-26 ncı âyetlerdeki zamirlerin Allah'a gitmesi de, insana gitmesi de muhtemeldir. Zamirlerin Allah'a gitmesi durumunda mânâ şöyledir: "Hiç kimse, o gün Allah'ın yapacağı azâb gibi azâbedemez. Hiç kimse O'nun vuracağı bağ gibi bağ vuramaz". O gün hiç kimse onun azabını etmez, onun bağını başkası vurmaz. O kendi yaptığı işlerle kendisine azâbeder, kendi işleriyle kendisine bağ vurur. Yani kimse kimsenin cezasını çekmez. Herkes kendi cezasını çeker, kendi zincirlerini taşır."SA

27- يَا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ Ya eyyetuhennefsulmutmeinneh.
S. Ateş Ey huzûra eren nefis!
Kelimeler :
Tamene:Tatmin olma, huzur ve sukun bulma

Ra’d 28- Allah’ı anmak, akılda tutmak ve unutmamakla mümkündür
Yüce Allah: "Nefse ve onu biçimlendirene" Şems Sûresi: 7. âyetinde olduğu gibi nefsi genel zik'rettiği gibi " Muhakkak nefis, kötülük emredicidir" Yûsuf Sûresi: 53. âyetinde olduğu gibi bazan onu "kötülük emredici" sıfatı ile; " Yoo, kınayan nefse and içerim" Kıyamet Sûresi: 2. âyetinde olduğu gibi bazan "kınayan" sıfatı ile ve burada olduğu gibi bazan da "mutmainne" sıfatı ile anmıştır.

28-
اِرْجِعٖى اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً İrc'i ila rabbiki radiyetem merdiyyeh.
S. Ateş Râzı edici ve râzı edilmiş olarak Rabbine dön!
Kelimeler :
Radave: Sevmek, razı olma, tercih etme, kanaat etme
Racea: Dönme, çevirme, iade, yağmur

29- فَادْخُلٖى فٖى عِبَادٖی Fedhuli fi 'ibadi.
S. Ateş (İyi) Kullarım arasına gir!
YB Hemen gir hizmetime/insanlığın hizmetine!
Kelimeler :
Dehale:Girmek, katılmak, cima, hile tuzak, aldatma,

30-
وَادْخُلٖى جَنَّتٖی Vedhuli cenneti.
S. Ateş Cennetime gir!

Kelimeler:

Fussılet; 30–32-Şu bir gerçek ki, “Rabbimiz Allah’tır!” deyip sonra dosdoğru gidenler üzerine melekler [Kur’ân âyetleri] habire iner [içlerine işler] de şöyle derler: “Korkmayın, üzülmeyin! Size vaat edilen cennetle sevinin. Biz sizin, dünya hayatında da âhirette de [yardımcı, yol gösterici] yakınlarınızız. Orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var. Sizin içindir orada ne istiyorsanız.” Gafur ve Rahîm Allah’tan bir ağırlama olarak…:
Rabbimizin kastettiği kullar, yaşayan Kuran olan ve bu yolda çaba sarf eden kişiliklerdir.
Son düzenleyen _VICTORY_; 30 Haziran 2013 09:10 Sebep: Yazı düzeni sağlandı.

Benzer Konular

24 Haziran 2015 / Misafir Kur'an-ı Kerim
23 Kasım 2006 / Misafir Kur'an-ı Kerim
2 Ağustos 2006 / Misafir Kur'an-ı Kerim
1 Ocak 2007 / Misafir Kur'an-ı Kerim
15 Eylül 2008 / Misafir Kur'an-ı Kerim