Arama

Hicaz

Güncelleme: 26 Haziran 2016 Gösterim: 12.233 Cevap: 4
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
22 Eylül 2008       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Hicaz

Ad:  hicas2.jpg
Gösterim: 2672
Boyut:  62.4 KB

Suudi Arabistan’ın batısında bölge
Sponsorlu Bağlantılar

Arabistan Yarımadasının dağlık Kızıldeniz kıyısı boyunca, kuzeyde Ürdün’den güneyde Asir bölgesine doğru uzanır. Bölgenin kuzey bölümünde, daha İÖ 6. yüzyılda yerleşim vardı. Bu dönemde Babil’in Kaideli kralları Tayma’yı yazlık başkent olarak kullanıyorlardı. Hicaz daha sonra, merkezi Medain Salih olan Nebati Krallığı’na (İÖ 100 - İS 200) bağlandı. Sonradan Abbasilerin, 1258’de de Mısır’daki Memlûklerin denetimine girdi. 1517’de Osmanlılarm eline geçti ve merkezi Mekke olan üç sancaklı (öbürleri Medine ve Cidde) bir eyalet yapıldı. Eyaletin yönetimi, kâğıt üzerinde Mekke şeriflerinin elindeydi. Ama 19. yüzyıl başlarındaki dinsel ayaklanmalarla bu durum değişti; kutsal kentler Mekke ile Medine Vehhabilerin saldırısına uğradı.

OsmanlIlar 1845’ten sonra Hicaz’ı doğrudan yönetmeye başladılar ve topraklarını birleştirmek amacıyla 1900-08 arasında Şam’ı Medine’ye bağlayan Hicaz Demiryolu’nu yaptırdılar. I. Dünya Savaşı sırasında 1915’te, Hz. Muhammed’in soyundan geldiğini ileri süren Şerif Hüseyin bin Ali, Osmanlı yönetimine başkaldırarak demiryolunun bir bölümünü havaya uçurdu ve kendini Hicaz kralı ilan etti {bak. Hicaz Ayaklanması). Hüseyin, Vehhabilerin başkaldırması üzerine 1924’te tahttan çekildi. Yerine geçen oğlu Ali de, 1925’te aynı nedenle tahtı bırakarak ülkeden ayrıldı.

Necd sultanı II. Abdülaziz 1926’da Hicaz kralı unvanını aldı. 1932’de de, Hicaz, Necd ve onun denetimi altındaki öteki bölgeleri birleştirerek Suudi Arabistan Krallığı’nı oluşturdu.

Bölgenin, bir zamanlar altın madenciliğine dayalı olan ekonomisinin temelini günümüzde hac gelirleri, özellikle Cidde’de yoğunlaşmış olan hafif sanayiler, ticaret, sınırlı hurma ve tahıl üretimi ve Arabistan’ın doğusundaki petrol yataklarından elde edilen zenginlik oluşturur. Mekke ve Medine dışındaki başlıca kentler Kızıldeniz’in en büyük limanı Cidde, bir sayfiye olan Ta’if ve Medine’nin limanı Yenbu’dur.

kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Haziran 2016 03:58
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Haziran 2016       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  hicaz1.jpg
Gösterim: 1255
Boyut:  31.1 KB

HİCAZ


Suudi Arabistan'ın Kızıldeniz kıyısında K.'de Akabe körfezi ve Ürdün'den G.'de Asir'e kadar dağlık bir şerit halinde uzanan tarihi bölge. Yönetim bakımından bir il oluşturur. 1 500 000 nüfus; merkezi Mekke, osmanlı döneminde Mekke, Medine ve Cidde sancaklarına ayrılan bir vilayet idi. Jeomorfoloji bakımından, eski bir kütle olan Arap platformunun Kızıldeniz boyunca uzanan faylarla sınırlanmış basamaklar biçiminde yükselmiş ve D.'ya doğru çarpılmış B. kenarını oluşturur. Orta kesimde daha az olan yükselti K.'de ve G.'de 2 000 m'yi aşar (K.'de Lavz dağı 2 580 m, Mekke G.'inde Karnayt dağı 2 386 m). Eski kütleyi parçalayan faylar boyunca çıkan genç bazallik lavlar geniş alanları kaplayan örtüler meydana getirir. Dağlık alan, Kızıldeniz'e yönelen bazı vadilerle yarılmıştır. Dağların D. yamacında engebeliğin genel eksenine paralel olarak uzanan bukumi vadisi K.’e doğru yolların izlediği doğal bir koridor oluşturur.
Sponsorlu Bağlantılar

Hicaz’ın tarihsel birliği doğal temellere dayanır:
Bu temeller, B.’daki dağlık alanın orta kesiminde alçalması sonucunda Kızıldeniz kıyılarından (Cidde limanı) iç kesimlere geçişin sağlanmış olması; iç kesimde dislokasyonların yol açtığı yarıklar boyunca yayılmış lav akıntılarının altından çıkan kaynaklara bağlı olarak büyük vahaların (Medine, Mekke) varlığıdır. Bu vahalarda yaşayanlar çok eski dönemlerden başlayarak bu ulaşım olanaklarını canlı bir kervan ticareti ile değerlendirdiler ve bu onları buhur (günlük) ülkeleri (G. Arabistan) ile Akdeniz alemi arasında bir aracı durumuna getirdi. İslamiyet bu ortamda doğdu ve o tarihten beri Hicaz'ın başlıca gelir kaynağını Mekke'ye yapılan hac ziyaretleri sağladı. OsmanlI İmparatorluğu döneminde, Hicaz demiryolu ile (1900 -1908) Şam'a bağlanan Hicaz kentleri petrol bulunmadan önce Arabistan'ın modernleşme odağı oldu.

—Tar. Bölgenin kesin tarihi İ.Û. 500'lü yıllarda başlar. Hellenistik çağda Kuzey Hicaz Mısır'a bağlıyken, Nebatilerin güneyde kurdukları yeni bir arap devleti, zamanla Yemen'e kadar tüm Hicaz’a egemen oldu. Peygamberin Medine’ye göç etmesiyle (622) doğan İslam devleti, Mekke' nin fethinden sonra tüm ülkeyi egemenliği altına aldı. Hz. Muhammet'in etkisiyle Medine'nin üstünlüğünü kabullenmek zorunda kalan arap kabileleri, onun ölümünden sonra yönetime başkaldırdılar. Böylece halife Ebubekir'in elinde yalnız Medine ile Mekke kaldı. Abdullah bin Zübeyr’in, merkezi Mekke olmak üzere bağımsız bir Hicaz devleti kurma çabaları da sonuç vermedi. Bunun üzerine Abdülmelik döneminden başlayarak Şam’a bağlanan Hicaz, iki ayrı vilayete ayrıldı. Halife Mehdi döneminde Hüseyin bin Ali’nin Hicaz’da başlattığı ayaklanma sırasında Medine büyük yıkıma uğradı. Ancak Hüseyin, Mekke önlerinde abbasi kuvvetlerine yenilip öldürüldükten sonra Hicaz’da dirlik ve düzen yeniden kurulabildi. Sonraları abbasi halifeliği çökünce, bölge yine hızla kargaşa ortamına kaydı. Ali soyundan İsmail bin Yusuf'la kardeşi Muhammet'in başlattıkları ayaklanma sırasında (865-866) Medine ve Cidde önemli hasar gördü. X. yy. başlarında ortaya çıkan Kar- matiler ise, 916'dan başlayarak hac yolunu kapadılar. Ardından Mekke'ye saldırarak gerçekleştirdikleri toplu kıyım sonucu Hicaz’ın Ali soyundan gelen şeriflerce yönetilmesini sağladılar. Öteden beri ekonomik açıdan Mısır'a bağlı olan bölge, zamanla siyasal açıdan da Mısır'da kurulan devletlere bağlanmak zorunda kaldığından Mekke şerifleri sırasıyla Fatımiler, Eyyubiler ve Memluklar'ın egemenliğini kabullendiler.

Mısır’ı ele geçiren Yavuz Sultan Selim (1517), Hicaz bölgesini de OsmanlI topraklarına kattı. OsmanlI egemenliğinde Hicaz, yine Mekke şeriflerinin yönetimine bırakıldı. XIX. yy. başlarında Hicaz, Mekke’ye giren emir Mesut’un, Ali soyundan gelen şerifleri kentten kovmasıyla Vahhabiler'in yönetimi altına girdi (1803). Ancak, Vahhabiler Suriye ve Mısır’dan gelen hacı kafilelerini Hicaz’a sokmayınca (1807), duruma el koyan osmanlı hükümeti, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı bölgeyi Vahhabiler'den kurtarmakla görevlendirdi. Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, ordusuyla Mekke’ye girerek işgalcilerin çoğunu kılıçtan geçirdi; Hicaz'da vahhabi egemenliğine son verdi (1813). Vahhabi reisi Şeyh Galip, geriye kalan adamlarıyla Necd’e kaçarak canını zor kurtardı. Dünyanın en ünlü arap atlarının yetiştirildiği Hicaz bölgesi, 1845’e kadar Mısır valiliğinin denetiminde kaldıktan sonra yapılan barış antlaşmasıyla yeniden osmanlı yönetimine devredildi.

Yine Peygamberin soyundan gelen Mekke şeriflerinin yönetimine bırakılan Hicaz’a, özellikle Abdülhamit II döneminde halifelik makamının İslam dünyasında etkinliğinin desteklenmesi amacıyla büyük ilgi gösterildi, ikinci meşrutiyetin ilanı üzerine şerifliğe atanan Hüseyin (1908), Birinci Dünya savaşı'na giren Osmanlı devletine karşı İngilizlerle güçbirliği yaparak ayaklandı ve bağımsızlığını ilan etti (1916). Aynı yıl, Cidde İngiliz kuvvetlerinin eline geçtikten sonra kendisine tüm arap ülkeleri ve Hicaz kralı unvanını yakıştıran Hüseyin, ingilizler’in desteğinde kurulan ordusuyla Akabe'yi alınca (1917), Hicaz'daki osmanlı egemenliği bir bakıma sona ermiş oldu. Hicaz vali ve komutanı Galip Paşa Taif'te Şerif Hüseyin’in oğlu Şerif Abdullah’a (sonradan Ürdün kralı) teslim olduysa da Medine muhafızı Ömer Fahrettin Paşa (Türkkan), Mondros ateşkesi sonrasına kadar (1918) kenti savundu. Ancak İstanbul’dan gönderilen bir padişah buyruğu üzerine kenti Şerifin güçlerine teslim etti (13 ocak 1919). Bir süre sonra Hicaz birliklerini yenilgiye uğratan Necd emiri Abdülaziz ibni Suud Taife girince, tahtını oğlu Ali’ye bırakan Şerif Hüseyin ülkesinden ayrıldı (1924). Bu kadarla yetinmeyen Vahhabiler'in Mekke'yi, bir süre sonra da Medine'yi ele geçirmeleri üzerine Cidde'ye çekilen Ali, krallıktan vazgeçerek (1924) önce bir İngiliz gemisiyle Aden'e, oradan da kardeşi Irak kralı Faysalın yanına kaçtı (1925). Böylece tüm bölgeyi egemenliği altına alan İbni Suud, Hicaz kralı ilan edildi (1926). Daha sonra Hicaz ile Necd’i kendi yönetiminde birleştiren Abdülaziz, kurduğu bağımsız devletin adına uygun olarak Suudi Arabistan kralı unvanını aldı (1932).

Kaynak: Büyük Larousse

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Haziran 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Hicaz Ayaklanması


Mekke şerifi Hüseyin’ in bağımsızlık elde etmek amacıyla Osmanlı Devleti’ne karşı başlattığı ayaklanma.
Ad:  hicaz3.jpg
Gösterim: 7303
Boyut:  59.9 KB

I. Selim döneminde (1512-20) Osmanlı yönetimine giren Hicaz, “şerif” sanı verilen emirlerce yönetiliyordu. 1908’de Şerif Ali’ nin yerine geçen oğlu Hüseyin, Osmanlı Devleti’nin sayaş durumundan da yararlanarak 1915’te İngiltere ile gizli bir anlaşma gerçekleştirdi. İngiltere Hüseyin’e, OsmanlIlara savaş açması durumunda silah yardımında bulunacağını ve halifeliğin Hz. Muhammed’in spyuna geçmesini destekleyeceğini bildirdi. İngiltere ile diplomatik ilişkilerini oğullan Faysal ve Abdullah aracılığıyla Mısır’daki İngiltere yüksek komiseri Sir Henry McMahon ile sürdüren Hüseyin, Filistin’de 4. Ordu komutanı olarak bulunan Cemal Paşa ile de anlaşma yolları aradı. Ama Cemal Paşa’nın Beyrut’ta ve Şam’da bazı Arap milliyetçilerini devlete ihanet suçuyla idam ettirmesi üzerine, 1915 sonla- nnda ayaklandı. Arap milisleri ve birlikleri Hicaz Demiryolu’na saldırılar düzenlemeye, Osmanlı birliklerini vurmaya, ikmal ve iaşe akışını engellemeye başladı. Bir Arap devleti kurmayı amaçlayan Hüseyin, 5 Haziran 1916’da krallığıriı ilan etti. 16 Haziran’da, İngiltere donanmasının zorlaması sonucunda Cidde düştü. 21 Eylül’de ise Hicaz valisi Galib Paşa, Taif (Ta’if) savunmasını bırakarak teslim oldu. Medine’yi savunan Osmanlı komutanı Fahreddin Paşa ise 1918’e değin direndi. 2 Kasım 1916’da kendisini bütün Arap ülkelerinin kralı ilan eden Hüseyin, yalnız İngiltere tarafından tanındı. İngilterenin desteğindeki Hicaz ordusu Akabe’yi işgal edince Osmanlı Devleti’nin Hicaz’daki egemenliği fiilen sona erdi.

Ortadoğu’da İngiliz kuvvetleri karşısında gerileyen Osmanlı ordusu, bir yandan da Hüseyin’in ordusuyla savaşarak ağır kayıplar verdi. I. Dünya Savaşı’nm ardından İngiltere ve Fransa, Irak, Suriye ve Ürdün’de kendilerine bağlı yönetimler kurdular. Filistin’de bağımsız bir Yahudi devleti kurulması da bu sırada gündeme geldi. Bu konu, bütün Arap ülkelerini kapsayan bir krallık kurmayı amaçlayan Hüseyin ile İngiltere’nin arasını açtı. Bununla birlikte Ingiltere’nin parasal yardımı sürdü. Hüseyin, Suudilerin egemenlik bölgesini abluka altında tutmayı tasarlayarak Yemen imamı ve İbn Reşid ile anlaşıp II. Abdülaziz’e karşı savaş açtı. 1921’de Hüseyin’in oğullarından Abdullah Ürdün emiri, Faysal da Irak meliki oldu. Aynı yıl II. Abdülaziz Şammor topraklarını işgal ederek Hicaz ordusunu bozguna uğrattı. Hüseyin, Suudilerle Kuveyt Konferansı’nda da (Kasım 1923-Nisan 1924) uzlaşma olanağı bulamadı. Filistin konusundaki ödünsüz tutumu ise İngiltere’ nin desteğini çekmesine neden oldu.

Türkiye’de 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılması üzerine kendisini halife ilan eden Hüseyin’e karşı büyük bir saldırıya geçen Vehhabiler Ağustos 1924’te Taif’e girerek korkunç bir katliam gerçekleştirdi. Hüseyin 5 Elpm 1924’te yerini oğlu Ali’ye bırakarak ülkeden ayrıldı. Suudi orduları 1924’te Mekke ve Medine’yi, Ocak 1925’te Cidde’yi alarak Haşimilerin Arabistan Yarımadasındaki egemenliğine son verdi. Ama Haşimiler Maverai Ürdün ve Irak’ta İngiltere’nin korumasında varlıklarını sürdürdüler.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Haziran 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  hicaz5.jpg
Gösterim: 1322
Boyut:  58.3 KB

Hicaz Demiryolu


Şam’ı Medine’ye bağlayan 1.320 km’lik demiryolu.

Osmanlı Devleti’nin 20. yüzyıl başlarındaki en önemli demiryolu yatırımlanndandır.
Abdülaziz döneminde (1861-76) İstanbul’u hac yoluna bağlayan bir demiryolu ağı oluşturmak amacıyla hazırlanan bir dizi proje, çok pahalı bir yatırım gerektirdiği için ele alınamadı. Merkezî otoriteyi güçlendirmeye önem veren II. Abdülhamid (hd 1876-1909), bu politika çerçevesinde 1900’de Hicaz Demiryolu’nun yapımını başlattı. Doğu Arabistan’daki Suudi-Vehhabilerin Hicaz’ı ele geçirme tasarılarını boşa çıkararak bölgedeki denetimi güçlendirmeyi, hac ulaşımını kolaylaştırmayı, böylece Osmanlı Devleti’nin öteki İslam ülkelerindeki saygınlığını artırmayı amaçlayan projenin bir başka hedefi de Ingiltere’nin denetimindeki Süveyş Kanalı’nm yerine geçebilecek bir ulaşım yolu sağlamaktı.

Gerek proje aşamasında öteki İslam ülkelerinden alman yardımlar, gerekse devletin özel ve kamu kaynaklarından elde edilen gelirler Hicaz Şimendifer Hattı İanesi adı altındaki fonda toplandı ve yatırım bu fon tarafından finanse edildi. Şam’dan Dera, Zerka, el-Katrane ve Maan yoluyla Kuzeybatı Arabistan’a uzanarak Zatü’l-Hac ve el-Ula üzerinden Medine’ye ulaşan Şam-Medine Demiryolu’nun yapımı 1908’de tamamlandı. Aynı dönem içinde Beyrut-Şam, Trablusşam-Humus, Hayfa-Kudüs, Rayak- Halep gibi ikincil hatlar inşa edildi. 1,05 m’lik genişliğiyle “dar hatlı” bir şebeke olan Hicaz Demiryolu, bağlantılarıyla birlikte 2.241 km uzunluğundaydı.

Hicaz Demiryolu daha I. Dünya Savaşı (1914-18) öncesinde, geçtiği çöllerde yaşayan göçebe Arap kabilelerinin saldırılarına uğradı. Mekke şerifi Hüseyin’in 1915’te Osmanlı yönetimine karşı düzenlediği ayaklanma sırasında, ünlü İngiliz casusu T. E. Lawrence’ın da yol göstermesiyle, Maan- Medine arasındaki demiryolu hattı tahrip edildi. Savaştan sonra demiryolu hattının kullanılabilen bölümleri İngiliz ve Fransız mandası altındaki Suriye, Ürdün ve Filistin topraklarında kaldı. Maan-Medine hattı ise 1917’den sonra tümüyle terk edildi. Hicaz Demiryolu’nun onarımı için 1960’tan sonra başlatılan proje çalışmaları yanda kaldı.

Hicaz Demiryolu, Osmanlı döneminde yapılan demiryolları içinde yapım ve işletme imtiyazı yabancılara verilmemiş ender yatırımlardan biriydi. Hicaz Şimendifer Hattı İanesi, ülke içinde ve dışında para yardımını özendirmek amacıyla, yardımda bulunacaklara verilmek üzere nikel, gümüş ve altın madalyalar hazırlatmıştı. Alman mühendislerin de katıldığı yapım çalışmalarında çeşitli İslam ülkelerinden gelen işçiler ve Hicaz vilayetindeki Osmanlı askeri birlikleri yer almıştı.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Haziran 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Hicaz demiryolu

Ad:  hicaz4.jpg
Gösterim: 1479
Boyut:  45.1 KB

Şam-Hayfa arasında 1 464 km uzunluğunda demiryolu. 1900’de yapımına başlanan hattın giderlerini karşılamak için Osmanlı devletinin sağladığı mali kaynakların yanında tüm İslam dünyasından yardımlar toplandı, pullar bastırıldı, bazı vergiler konuldu. İlk yapım giderleri için Ziraat bankası’ndan 10 milyon liralık kredi sağlandı. Yapım işlerini yönetmek üzere İstanbul’da Hicaz demiryolu idarei mâliyesi nezareti, Şam’da ise inşaat nezareti kuruldu. Km’si 2 361 liraya mal olan demiryolunun yapım işlerinde işçi ücretlerinin yarısı kadar gündelik alan askerler çalıştırıldı. Birçok işin ücretsiz yapılması, sermayeye faiz ödenmemesi, hattın oldukça ucuza mal olmasını sağladı. 1 050 mm genişliğiyle dar hatlar aşiranda hicaz dizisi grubuna giren Hicaz demiryolu, yapımı ilerledikçe bölüm bölüm işletmeye açılarak 1908'de tamamlandı.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

30 Mayıs 2011 / Misafir Cevaplanmış
1 Şubat 2016 / Baturalp X-Sözlük