Arama

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa

Güncelleme: 31 Ocak 2017 Gösterim: 29.068 Cevap: 5
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
7 Kasım 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

NEVŞEHİRLİ DAMAT İBRAHİM PAŞA(1670-1730)

, Lale Devri'ni başlatan Osmanlı sadrazamıdır.
O zamanlar Ürgüp'e bağlı olan Muşkara (bugünkü Nevşehir kenti) köyünde doğdu. Genç yaşta İstanbul'a giderek saraya girdi. Bir süre sonra şehzade Ahmed'in yanın­da görevlendirildi. Şehzade 1703'te III. Ahmed adıyla tahta çıkınca o da sarayda çalışma­ya başladı. Saraydan ayrıldığı 1709'dan 1715'e kadar muhasebecilik, defterdarlık gibi görev­lerde bulundu. 1716'da katıldığı Petervaradin Savaşı'nda Sadrazam Silahtar Ali Paşa'nın şe­hit düşmesi üzerine dağılmaya yüz tutan ordu­yu toparlaması yükselmesinin başlangıcını oluşturdu. Kısa sürede vezirliğe yükselen İb­rahim Paşa III. Ahmed'in kızı Fatma Sultan' la evlenerek damat oldu.
Sponsorlu Bağlantılar

Ad:  _Nevşehirli_Damat_Ĭbrahim_Pasa_Rijksmuseum.jpg
Gösterim: 5550
Boyut:  44.8 KB
III. Ahmed Avusturya'ya karşı sürdürülen savaşta uğranılan başarısızlık üzerine İbrahim Paşa'yı 1718'de sadrazamlığa getirdi. İbrahim Paşa ordunun durumunu bildiğinden hemen barış yapmak yanlısıydı. Bu yüzden ilk iş ola­rak Pasarofça Antlaşması'nı imzalayarak sa­vaşı sona erdirdi. Bundan sonra barışçı bir or­tam yaratma isteğiyle Lale Devri'ni başlattı
Bu dönem 1730'da Patrona Halil Ayaklanması'yla sona ererken İbrahim Paşa da tahtını kurtarmak isteyen III. Ahmed'in buyruğuyla boğduruldu.

Osmanlı tarihinde yenilikçi sadrazam tipi­nin öncüsü olan İbrahim Paşa İstanbul Şehza-debaşı'nda kendi adına bir külliye yaptırmış, doğduğu köyü de imar edip göçebe aşiretleri yerleştirerek küçük bir kent durumuna getir­miş, buraya Nevşehir adını da o vermiştir.

Enderun-i Hümayundan, yani Osmanlı saray üniversitesinden yetişen sadrazamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrazamlarının yüz otuzuncusudur. İzdin (Zeytin) Voyvodası Ali Ağanın oğlu olan İbrahim Paşa, Nevşehir'de dünyaya geldi. İş bulmak için İstanbul'a gelmiş ve Eski Saray masraf katibi Mustafa Efendinin delaletiyle (tavsiyesiyle) 1689'da sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacıları ocağına kaydolmuştur. İbrahim Efendi hizmetleri ile zamanla yükselip Darüssaade ağasının yazıcı halifesi olarak Padişahın bulunduğu Edirne'ye gitti. Şehzade Ahmet'in padişah olmasından sonra 1703'te Darüssaade ağası yazıcılığına tayin edildi. Bu vazifedeyken padişahın itimat ve teveccühünü kazandı. Ancak Sadrazam olan Çorlulu Ali Paşa onu Edirne'ye gönderdi.

1715'te Mora Seferine çıkan Veziriazam Şehit Ali Paşa, İbrahim Efendiyi mevkufatçılıkla beraberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (katiplik) işi ile vazifelendirildi.

İbrahim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılarla yapılan Varadin Savaşı'nda bulundu. Mağlubiyetten sonra vaziyeti Padişaha arz etmek üzere bir ariza ile ordu tarafından Edirne'ye gönderildi. III. Ahmet çok güvendiği İbrahim Efendiyi geri göndermeyerek birinci ruznameci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716'da sadaret kaymakamlığına tayin etti.

İbrahim Paşa, 1717'de Şehit Ali Paşanın ölümüyle dul kalmış bulunan III. Ahmet'in kızı Fatima Sultanla nikahlanarak Damat oldu. İbrahim Paşanın teşebbüsleri sayesinde Avusturyalılarla barış yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718'de veziriazamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Antlaşması'nı imzaladı. Aynı yıl Venediklilerle de barış yapıldı.

İbrahim Paşanın on üç yıl süren sadrazamlığı zamanında İran ile bir kez savaş yapıldı. Ancak oluşturulan genel barış ortamında devlet bir huzur dönemine girmiştir.

Lale, Çırağan, Sadabad ve diğer mesirelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanısıra ilk matbaanın tesisi ve sanayi müesseselerinin kurulması onun gayretleri ile gerçekleşti. İbrahim Paşa, Eylül 1730'da meydana gelen Patrona Halil İsyanında asiler tarafından işkence ile öldürüldü.

Devlet işlerine vakıf, düşünceli, mutedil, kadirşinas, kabiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Padişahın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenalık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur. Bilinmeyen yönlerinden biri Melami olmasıdır.

Damat İbrahim Paşa'nın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, zevcesi Fatıma Sultanla beraber İstanbul'da Şehzade Camii yakınında yaptırdıkları dershane (Darülhadis), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphane gelir. İstanbul'un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesire yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o tarihte Niğde'ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahaliyi getirip, aşiretleri iskan ile burayı kaza yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki cami, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imaret yaptırdı.

İstanbul'da kitap satan esnafta bulunan nadide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa'ya gönderildiğini öğrenen İbrahim Paşa, bu eserlerin yurtdışına çıkışını yasaklayıp kütüphaneler tesis etti. Ayrıca İstanbul'da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayi ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrahim Paşa'nın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. Lale Devri ile başlayan park ve bahçelik de bu gayretli sadrazam sayesinde gerçekleşti. Ancak 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile yakılıp yıkılan bu bahçelerin benzerleri daha sonra Avrupa'da görüldü.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 31 Ocak 2017 12:34
Biyografi Konusu: Nevşehirli Damat İbrahim Paşa nereli hayatı kimdir.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Eylül 2010       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

OSMANLI DEVLETİNİN BARIŞÇI SİYASETİNİN TEMELLERİ (

1703-1739)
Edirne Vakasından sonra derhal İstanbul'a gelen padişahın en önemli sorunu tahtını sağlama almak ve payitahtta genel durumu yatıştırmaktı. Padişahın derdi sadece ken-di durumunu kurtarmak değildi. IV. Mehmet'in tahttan indirilmesinden beri ciddi olarak zedelenmiş olan hükümdarlık otoritesini yeniden kurabilmekti. Çünkü Edirne vakası sırasında kapıkulu ve ulema arasında kimin padişah olacağı tartışılmış, bazıları Şehzade Ahmet yerine 11 yaşındaki Şehzade İbrahim'in seçilerek çocuk yaştaki padişahı daha kolay etki altına alabileceklerine inanmışlardı. Hatta bazı isyancılar arasında 'süla lenin tılsımı yoktur, başka kişiler başka aileler de tahta geçebilirdi düşüncesi vardı. Asıl istedikleri Cezayir ve Tunus ocaklarında olduğu gibi askerin önermesiyle başa geçirilen bir önder bulmaktı.' Diyor Naima. Osmanlı devlet geleneğini kökünden değiştirecek bu düşünceler daha çok ulemanın etkisiyle törpülendi ve kanuna, şeriata, geleneğe uygun gördükleri III. Ahmet padişah oldu.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu neden III. Ahmet bütün dikkat ve gayretini, iç siyasi yapıyı yatıştırmaya yöneltmişti. Yeni dış çatışmalar Kapıkulunun sayısının artmasına ve tehdit olmasına neden olabilirdi. Bu nedenle de dış siyasetteki değişiklikler Osmanlı lehine döndüğünde Osmanlı bu fırsatlardan yararlanmaya yanaşmadı.

Karlofça'dan birkaç yıl sonra Osmanlı bir dizi savaşlarda Osmanlı Devleti Rusya ile savaşta
Bu fırsatlardan ilki Macaristan'ın durumu idi. Karlofça ile Habsburg devletinin Macaristan egemenliği kesinleşmişti. Osmanlı döneminde bağımsız davranabilen Macar asilzadeleri yeni yönetimden memnun değillerdi ve direnişe geçtiler. Ancak Osmanlı yönetimi Macar direnişine seyirci kaldı. İkinci fırsat Doğu Avrupa'daki İsveç-Rus çatışmasıyla ilgiliydi. Baltık denizi kıyılarında Rus-İsveç rekabeti kızışmaktaydı. İsveç, Rusya'ya karşı Osmanlılara işbirliği önermiş ancak Osmanlı devleti Rusya ile savaşa girmek istememiştir. Ancak Osmanlı devleti neredeyse zoraki bir şekilde Rusya'yla savaşacaktır. Ruslara yenilen İsveç kralı ve Kazak başbuğu Osmanlılara sığınınca Rusya'nın bunların kendisine verilmesi konusunda baskıları başlamış üstelik Çar Petro Balkanlardaki Ortodoks Reayayı Osmanlılara karşı kışkırtmaya başlamıştır. Ancak Çar Petro beklediğinden çok güçlü bir Osmanlı ordusu ile karşılaştı. Bu Osmanlı ordusu Kırım'daki Prut kıyısında Kırım, Polonya ve İsveç birliklerinin yardımıyla Rus ordusunu sıkıştırmıştır. Osmanlı ordusunun bu üstün durumuna karşın Prut barışının Azak kalesinin geri alınması, Ukrayna'da Dinyeper boyunun güvenliğinin sağlanması, İsveç kralının serbestçe ülkesine dönmesinden başka bir kazanç getirmemesi Osmanlının müttefiklerinin tepkisine neden olduğu gibi padişahın bu barışı yapan vezir-i azam Baltacı Mehmet Paşayı azletmesine neden olmuştur.

1711 Prut seferinin ve barışının asıl anlamı,bu çağda Osmanlı devlet adamlarının siyasal askeri çekingenliğini ortaya koymasıdır.Gerçek şu ki Baltacı Mehmet Paşa askeri bakımdan ordusunun üstün durumunu kav­rayamamıştı. Barış önerisini reddederse çıkacak çatışmanın kötü bir sonuca varabile-ceğinden korkuyordu. Dahası sefer sırasında Avusturya'nın tutumunu çekingen bir dikkatle izliyordu. Osmanlılar bu seferin Osmanlı topraklarını koruma amaçlı oldu-ğunun güvencesini Avusturya'ya vermişlerdir. Kısacası Osmanlılar Prut başarısından Karlofça'nın yarattığı eziklik yüzünden gerektiği gibi yararlanamadılar. Ancak Prut'ta büyük bir fırsatın kaçırıldığı inancı 12 yıldır süregelen bezginliğin kaybolmasına yol açmıştır.Rusya'ya karşı kazanılan zafer Osmanlının kendine güvenini geri getirdiVenedik 'e karşı da başarı gelebileceği inancını güçlendirdi.Osmanlı Venedik ile savaşa girdi..... arkasından Avusturya ile savaşmaya başladı.

Nitekim Rusya karşısında elde edilen başarılar yani Karlofça barışındaki kayıpların geri alınması diğer cephelerde de aynı başarıların elde edilebileceği inancını güçlen-dirdi. Osmanlı ülkesi içinde olan Karadağ'da çıkan ayaklanmalarda parmağı olduğu gerekçesiyle Venedik'e savaş açıldı. Bu gerekçe Avusturya'ya da bildirildi ki Karlofça genel barışının bozulduğu havası uyanmasın. 1715'de başlayan seferde Osmanlı ordusu ve donanması üst üste başarılarla Mora'yı ele geçirince başlangıçta sessiz kalan Avusturya işe karıştı. Anlaşılan İstanbul'da olduğu gibi Viyana'da da Osmanlıların Avrupalıları tek tek yenebileceği kanısı güçlenmişti. Avusturya sıranın kendisine gelmesini beklemektense Venedik'in yanında savaşa katılmaya karar verdi. Avusturya'nın ültimatom havası taşıyan notası üzerine Osmanlı devleti Avusturya üzerine sefer açtı. Ancak bu sefer Osmanlı için yeni bir felaketle sonlandı. Bu dönem savaşları sonunda Avusturya'yla yapılan 1718 Pasarofça Antlaşmasına göre Temeşvar, Belgrat ve Eflak'ın batı bölümü elden çıkıyordu.

Pasarofça ile Osmanlının dış siyaseti değişiyor


Pasarofça Antlaşmasının Osmanlı dış politikasına etkisine baktığımızda ise şu durumla karşılaşırız: Osmanlılar Karlofça'nın kayıplarını geri alma girişiminde Rusya ve Venedik'e karşı başarılı olmuştu ama Avusturya'ya karşı yaşanan başarısızlık Karlofça'nın kayıplarını savaş yoluyla alma girişimlerinin bir süre için unutulmasına neden oldu. Tam tersine Osmanlı dış siyasetinde barış taraftarları hakim oldu. Oysa Osmanlı devleti genişleme siyasetine dayanarak kurulmuş bir devletti. Yüzyıllarca genişleme siyaseti devlet kurumlarının gelişmesini etkilemiş, Osmanlı devlet yapısı-nın ve iç düzenin niteliğine de şekil vermişti. Karlofça ve Pasarofça Antlaşmaları ise Osmanlı devletinin batı sınırında yeni bir dengenin habercisi oldu. Artık Osmanlı devleti hiç olmazsa Avrupa cephelerinde genişleme siyasetini bırakmış, Avusturya'nın aleyhine genişlemesini durduracak savunma tedbirlerine başvurmaya başla-mıştı.

Pasarofça Antlaşmasından sonra Osmanlı Devleti batıyı tanımaya çalışıyor Laleye ve Avrupa'ya Olan Merak Artıyor "Lale Devri"


Pasarofça Antlaşmasının imzalandığı 1718 yılına kadar son 20-25 yıldır Osmanlılar tarihlerinde ilk defa savaştan çok barışı kurmak ve korumak amacını güdüyorlardı. Bu durum genel Avrupa siyaseti ile çok yakından ilgilenmek ihtiyacını duyurmuştu. Diplomatik ilişkilerin önem kazanması, hasımlarla arabulucularla olan ilişkiler Os-manlılara sığınan devlet adamlarının etkileri, 18. YY'nin başlarında Osmanlıların Avrupalıları çok daha yakından tanımasının nedenleri oldu.
Osmanlı devlet adamlarının yeni bir gözle izlemeye başladığı Avrupa ise, gittikçe hızlanan bir değişim içindeydi. Aydınlanma çağının Avrupalı düşünürleri için ana sorun bütün dünya toplumları ve tarihin her döneminde geçerli, yani evrensel denebilecek toplumsal ve siyasal kuralları saptayabilmekti. Doğa bilimlerindeki gelişmeler de Avrupalı düşünürleri etkilemekteydi. Doğada evrensel, her zaman ve her yerde geçerli olan kurallar olduğuna göre, sosyal bilimleri için de bu tür kurallar olmalıydı. Bu düşünce Avrupalı aydınları ve bilim adamlarını tarihe, Avrupa dışı toplumlara daha bir dikkatle bakmaya yöneltti. 18. yy Avrupa'sındaki Osmanlı, Çin, İran modaları bu yeni merak ve ilginin sonucuydu.
18 yy.'nin başında Avrupa'da, Asya toplumlarına karşı ilgi arttığı sırada Osmanlı yöneticileri de Avrupa'ya karşı tepeden bakmayı bırakıp Avrupalı diplomatları yeni bir dikkatle izlemeye başladılar. Pasarofça Antlaşmasından sonra Viyana'ya ve Pa-ris'e elçiler gönderilerek Avrupa diplomasi sahnesine adım atıldı. Hatta Paris'e gönderilen Yirmisekiz Mehmet Efendiye verilen talimatta sadece siyaset ve diplomasiyle değil toplumsal ve kültürel hayatla da ilgilenmesi, gördüğü işittiği ilgi çekici gelenekleri, yenilikleri bildirmesi istenmişti. III. Ahmed'in saltanatının Pasarofça'dan sonraki 12 yılında ince bir zevkin ve kültürel girişimleri simgesi olarak "Lale Devri" denir. Bu çiçeğe karşı Osmanlı yüksek tabakasındaki tutkuyu vurgulayan bu ad, aynı zamanda Osmanlı payitahtında Avrupa'ya karşı uyanan merakı da belirler. Osmanlı süsleme sanatlarında hatta mimarisinde Avrupalı motiflerin ilk kez görülmeye başladığı bu dönemde Avrupa örneğinde yenilikler ortaya çıkmaya başlar.

Örneğin Osmanlı ülkesinde çeşitli dillerde kitap basıldığı halde devletin asıl dili olan Türkçe basım görülmemişti. Türkçe basım yapan ilk basımevi Lale Devrinde kurulur. Lale devrinde Yalova'da kağıt, İstanbul'da kumaş ve çini imalathanelerinin kurulduğunu görüyoruz. Yeniçerilerden oluşan bir itfaiye bölüğü ortaya çıkarken, İstanbul'da sivil mimari gelişmiş ve doğu klasikleri Türkçe'ye çevrilmiştir. Ancak bütün bu değişikliklere rağmen Avrupa'daki Asya merakı ile Osmanlı ülkesindeki Avrupa merakı arasındaki benzerliği büyütmemek gerekir. Çünkü Avrupalı düşünürlerin dünya toplumlarına ilgisi, tarihçiliğin ve toplum bilimlerinin önemli bir gelişmeye girmesine, Avrupa bilim kurumlarında dünya kültürlerinin incelenmesi geleneğinin güçlenmesine yol açtı. Osmanlılarda ise Avrupa siyaseti ve kültürüne karşı beliren ilgi çok küçük bir yönetici grubu için geçerliydi. Bu yönetici grup da kendi içinde barış yanlıları ve savaş yanlıları olarak ikiye bölünmüştü. Bu nedenle de yapılan değişimin kitleler üzerindeki etkisi çok zayıftı, hatta yoktu. Sanki değişim, barış yanlılarının değişimiymiş gibi algılandı ve savaş yanlıları rakip oldukları grupla beraber onların sahiplendikleri değişime de düşman oldular. Lale devri gelişmelerinin ne kadar sınırlı kaldığının en iyi göstergesi matbaanın durumudur. Matbaa resmi izin alındığı 1727 yılından, İbrahim Müteferrikanın ölüm yılı olan 1745 yılına kadar ancak 16 eser yayınladı. Yılda bir kitap bile değil. Müteferrikanın ölümünden sonra ise uzun yıllar kitap yayınlanmadı.

Ancak belirttiğimiz gibi çok sınırlı bir çevreye ve sınırlı bir etkiye sahip bu gelişmeler bile siyasi çekişmenin konusu haline geldiğinden Nevşehirlinin rakipleri, Nevşehirliyle birlikte yapılan değişimin de düşmanı oldular ve bu değişimi ve mimarını yok etmek için fırsat kollamaya başladılar. Onlara bu fırsatı Lale Dev-rinde tekrar başlayan İran (Safevi) savaşları verdi.

Barış yanlıları gidiyor, Lale Devri bitiyor


Avrupa cephelerinde barış yanlısı yöneticilerin yani padişah III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirlinin saltanatı, İran cephelerinde savaş açılması ve bu savaşın yarattığı sıkın-tılar dolayısıyla çıkan bir ayaklanmayla son buldu.
İran'ın iç karışıklıklarından yararlanmak isteyen Osmanlı devleti, İran'dan toprak koparmak amaçlı bir sefer başlattı. Ancak İran'daki durumdan yararlanmak isteyen Ruslarla karşı karşıya geldiler. Rusya'yla yaptıkları İstanbul Antlaşması ile İran'ı kendi aralarında paylaştılarsa da, Osmanlılar İran'dan tarihten gelen sorunu tekrar yaşamaya başladılar. Bölge halkı Osmanlıları istemiyordu ve direniyordu. Nadir Han komutasında bütünleşen İran askeri karşısındaki gerileyiş, padişah ve vezir-i azamın sefere çıkacaklarını ilan etmelerine rağmen sefer gitmemeleri, Lale Devrinde yaşanan zevk ve müsrifliğe tepki, halkın savaş dolayısıyla çektiği ekonomik sıkıntılar, İran savaşlarının değil ama Lale Devrinin sonunu getirdi. Bir kısım yeniçerinin İstanbul'da başlattığı ayaklanma uzun zamandır karşıt siyasal tutumda olan bazı ulemanın ve yöneticilerin de katılmasıyla büyüyüverdi. Önce vezir-i azamı hedef alan hareket onun idamından sonra da yatışmadı ve III. Ahmet tahtını, yeğeni Şehzade Mahmut'a bırakmak zorunda kaldı. Ancak daha önce açıkladığımız nedenlerden dolayı, ayaklanmacılar sadece kişilere değil, onların yaptığı değişime de düşmandı. Bu nedenle de Lale Devrinin izi kalmasın diye o döneme ait her şeye saldırıldı. İlginçtir ki matbaaya dokunulmadı. Bu da o dönemde matbaanın işlevsizliğinin ve kitleler üzerindeki etkisizliğinin en güzel göstergesidir.

MsXLabs.org & OT

Son düzenleyen perlina; 31 Ocak 2017 12:09
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
6 Haziran 2011       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa


Doğum: 1660, Muşkara/Nevşehir
Ölüm: 1730, İstanbul
Sadrazam; Lâle Devri'nin yaratıcısı, Osmanlı devlet adamı.

1689'da İstanbul'a geldi. Bir akrabasının yardımıyla Sarayıhümayun'a girmeyi başardı. Önce II. Mustafa'nın, daha sonra da Şehzade Ahmet'in hizmetinde çalıştı. 1703'te III. Ahmet tahta çıkınca, darüssaade ağası yazıcısı oldu ve 6 yıl bu görevde kaldı. 1709'da Şehit Ali Paşa'nın etkisiyle saraydan uzaklaştırıldı. Haremeyn (Mekke ve Medine) muhasebeciliğine atandı. 1715'te Mora seferine katıldı. Mora'da kendisine mevkufatçılık görevi verildi. Görevinde başarılı olunca Niş defterdarı, 1716'da Petervaradin seferinden sonra başimrahor oldu, bir süre sonra vezirlik rütbesiyle sadaret kaymakamlığına atandı. 1717'de III. Ahmet'in kızı Fatma Sultan ile evlendi. 1718'de de Nişancı Mehmet Paşa'nın yerine sadrazam oldu.

12 yıl, 4 ay, 22 günlük sadrazamlık devresine Osmanlı tarihinde "Lale Devri" denir. Damat İbrahim Paşa, reformcu bir sadrazamdı. Zamanında başta İstanbul olmak üzere ülkenin pek çok yerinde imar çalışmaları yapıldı; devletin yozlaşan örgütleri ve toplumsal kurumları iyileştirilmeye çalışıldı. Kendisi de şair ve hattat olan İbrahim Paşa, sanat, şiir, müzik, mimarlık alanlarındaki çalışmaları büyük bir sevgiyle korudu ve teşvik etti. Osmanlı Devleti'ni savaştan uzak tutmaya çalıştı. Ama İran savaşı kaçınılmaz hâle gelince İran'a karşı Ruslar ile anlaşan (1723) İbrahim Paşa'nın, İran savaşlarının uzaması ve savaştaki başarısızlıklar nedeniyle düşmanları çoğaldı. 1730'da patlak veren Patrona Halil İsyanı'nda III. Ahmet tarafından boğduruldu. Şehzadebaşı'nda yaptırdığı sebilin yanına gömüldü.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen perlina; 31 Ocak 2017 12:09
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Mayıs 2012       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa

(d. 1660 - ö. 1730 İstanbul), Sultan III. Ahmet saltanatında, 9 Nisan 1718 - 1 Ekim 1730 tarihleri arasında sadrazamlık yapmış ve ismi Lale Devri ve Nevşehir ile özdeşleşmiş ünlü Osmanlı devlet adamıdır.

Enderun-i Hümayundan, yani Osmanlı saray üniversitesinden yetişen sadrazamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrazamlarının yüz otuzuncusudur. İzdin (Zeytin) Voyvodası Ali Ağanın oğlu olan İbrahim Paşa, Nevşehir (Muşkara)'de dünyaya geldi. İş bulmak için İstanbul'a gelmiş ve Eski Saray masraf katibi Mustafa Efendinin delaletiyle (tavsiyesiyle) 1689'da sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacıları ocağına kaydolmuştur. İbrahim Efendi hizmetleri ile zamanla yükselip Darüssaade ağasının yazıcı halifesi olarak Padişahın bulunduğu Edirne'ye gitti. Şehzade Ahmet'in padişah olmasından sonra 1703'te Darüssaade ağası yazıcılığına tayin edildi. Bu vazifedeyken padişahın itimat ve teveccühünü kazandı. Ancak Sadrazam olan Çorlulu Ali Paşa onu Edirne'ye gönderdi.

1715'te Mora Seferine çıkan Veziriazam Silahdar Damat Ali Paşa, İbrahim Efendi'yi mevkufatçılıkla beraberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (katiplik) işi ile vazifelendirildi.
İbrahim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılarla yapılan Petrovaradin Muharebesi'nde bulundu. Mağlubiyetten sonra vaziyeti Padişaha arz etmek üzere bir arıza ile ordu tarafından Edirne'ye gönderildi. III. Ahmet çok güvendiği İbrahim Efendi'yi geri göndermeyerek birinci ruznameci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716'da sadaret kaymakamlığına tayin etti.

İbrahim Paşa, 1717'de şehit Silahdar Damat Ali Paşa'nın ölümüyle dul kalmış bulunan III. Ahmet'in kızı Fatma Sultan'la nikahlanarak Damat oldu. İbrahim Paşanın teşebbüsleri sayesinde Avusturyalılarla barış yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718'de veziriazamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Antlaşması'nı imzaladı. Aynı yıl Venediklilerle de barış yapıldı.
İbrahim Paşanın on üç yıl süren sadrazamlığı zamanında İran ile bir kez savaş yapıldı. Ancak oluşturulan genel barış ortamında devlet bir huzur dönemine girmiştir.
Lale, Çırağan, Sadabad ve diğer mesirelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra ilk matbaanın tesisi ve sanayi müesseselerinin kurulması onun gayretleri ile gerçekleşti. İbrahim Paşa, Eylül 1730'da meydana gelen Patrona Halil İsyanı sırasında Sultan III.Ahmet'in heyetiyle birlikte vardığı karar uyarınca öldürülerek cesedi isyancılara teslim edildi.Cesedi paramparça edildi.

Devlet işlerine vakıf, düşünceli, mutedil, kadirşinas, kabiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Padişahın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenalık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur. Bilinmeyen yönlerinden biri Melami olmasıdır.
Damat İbrahim Paşa'nın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, zevcesi Fatıma Sultanla beraber İstanbul'da Şehzade Camii yakınında yaptırdıkları dershane (Darülhadis), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphane gelir. İstanbul'un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesire yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o tarihte Niğde'ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahaliyi getirip, aşiretleri iskan ile burayı kaza yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki cami, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imaret yaptırdı.

İstanbul'da kitap satan esnafta bulunan nadide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa'ya gönderildiğini öğrenen İbrahim Paşa, bu eserlerin yurtdışına çıkışını yasaklayıp kütüphaneler tesis etti. Ayrıca İstanbul'da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayi ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrahim Paşa'nın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. Lale Devri ile başlayan park ve bahçelik de bu gayretli sadrazam sayesinde gerçekleşti. Ancak 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile yakılıp yıkılan bu bahçelerin benzerleri daha sonra Avrupa'da görüldü.
Son düzenleyen perlina; 31 Ocak 2017 12:10
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
30 Ocak 2017       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
NEVŞEHİRLİ DAMAT İBRAHİM PAŞA
Türk sadrazam
(Nevşehir 1662 /1663 - İstanbul 1730).

Ezdin voyvodası Ali Ağa'nın oğludur Genç yaşlarda geldiği İstanbul'da saray hizmetlerinde çalıştı. Saray evkafı kâtipliği, kızlarağası yazıcılığı gibi görevlerde bulundu. 1703’te tahta oturan Ahmet III tarafından haremeyn muhasipliğine getirildi. Bir süre Morgda mevkufatçılık, Niş defterdarlığı, sadaret kaymakamlığı yaptı. Ahmet lll'ün kızlarından Fatma Sultan'la nikahlanarak padişaha damat oldu. 1718’de sadrazamlığa getirildi. On iki yıldan fazla kaldığı bu görevde Patrona Halil ayaklanması sırasında önce azledildi, bir gün sonra da padişahın buyruğuyla sarayda boğduruldu.

İbrahim Paşa’nın sadaret yılları genellikle savaşsız geçmiştir. Zeki ve aydın kişiliğinin yanı sıra barışçı bir siyaset izlemeyi yeğlemesi, Ahmet III dönemine yakıştırılan "Lale devri"nin de mimarı olarak anılmasına neden oldu. Ancak devletin bozulan düzenine çekidüzen vermek istemesi, çeşitli alanlardaki reform girişimleri, yakınlarını üst düzeydeki görevlere ataması halk ye ulema arasında hoşnutsuzluğa yol açtı. Özellikle İran'la başlatılan (1723) savaşın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine, Patrona Halil'in önderlik ettiği ayaklanma sırasında asiler İbrahim Paşa'nın kendilerine verilmesini istediler. Ancak Ahmet III, çok değer verdiği sadrazamını boğdurtarak teslim ettikten sonra tahttan çekildi.

Doğduğu kent olan Nevşehir'i imar eden ve gelişmesine katkıda bulunan İbrahim Paşa İstanbul'da da darülhadis, cami, mescit, sebil, kütüphane, çeşme gibi çok sayıda hayrat yaptırdı. Mezarı, Şeh- zadebaşı'ndaki sebilin yanındadır.

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen perlina; 31 Ocak 2017 12:10
SİLENTİUM EST AURUM
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
31 Ocak 2017       Mesaj #6
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa




Benzer Konular

6 Temmuz 2012 / ThinkerBeLL Siyaset tr
4 Ekim 2010 / Kral_Aslan Siyaset tr
5 Ağustos 2012 / Mira Siyaset tr
1 Ağustos 2013 / _VICTORY_ Siyaset tr
17 Eylül 2015 / Safi Siyaset tr