Arama

İnsanların kader hakkındaki yanılgıları nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 24 Kasım 2012 Gösterim: 100.535 Cevap: 89
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
16 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
kader konusunda insanların yanılgıları
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
Allah'ın her şeyi bir kader ile yaratması en büyük nimetlerden birisidir. Kader insanlar için çok büyük bir konfor, büyük bir rahatlıktır. Kadere iman eden, hayatındaki her şeyi, hayatı boyunca karşılaştığı ve karşılaşacağı her olayı Allah'ın kaderinde yarattığını bilen bir insan hayatı boyunca bunun rahatlığını, güvenini ve iç huzurunu yaşar.

Sponsorlu Bağlantılar
Kadere inanan insan rahattır çünkü yarının endişesine kapılmaz. Yarın ne olacağını düşünüp endişe ve sıkıntılar içine girmez. Yarını Allah'ın, kendisi için mutlaka en hayırlı şekilde yaratacağını bilir.

Kadere inanan insan geçmişinde yaptığı hatalardan dolayı da mutsuz olmaz. Çünkü geçmişinde o hataları Allah'ın kendisi için yarattığı kader içinde yaptığını bilir, bunun hayır ve hikmetlerini düşünür. Pişmanlık duyup tevbe eder, aynı hataları tekrarlamamaya gayret eder. Kaderde Allah'ın hatayı da insanın vazgeçmesi, tevbe etmesi için birçok hikmet ve güzellikle yarattığının farkında olur.

Kadere inanan insan ölüm anının da kaderinde olduğunu, Allah'ın dilediği vakitte, yerde ve dilediği şekilde canını alacağını bilir. Allah'ın canını almak için takdir ettiği zaman geldiğinde, hiçkimsenin ve hiçbirşeyin kendisini koruyamayacağını bilir. Bunun için tevekküllüdür. Allah'a inanıp güvendiği için ahirette sonsuz güzel bir yaşam ümidindedir. Allah'ın rızasına uyarak ve kadere iman ederek yaşamış olmanın vicdan rahatlığı içindedir.

Kadere inanan insanın içi huzurludur çünkü asla haksızlığa uğrayacağından korkmaz. Allah'a güvenir, Allah'ın her şeyi bildiğini, Allah'ın sonsuz adalet sahibi olduğunu bilir. Karşılaştığı her olayın, Allah'ın karşısına çıkardığı her tepkinin, Allah'ın duyurduğu her sözün kaderinde olduğunu bilir. Kendi verdiği her cevabı, söylediği her sözü Allah dilediği için söylediğini bilir.

Bütün bunların farkında olan, her şeyi kaderinde Allah'ın yarattığı mükemmelik içinde yaşadığını bilen insan, huzurlu, tevekkülü ve mutlu olur.

İnsan dikkat vererek son derece teknik bir iş yapmak zorunda kalabilir. Teknik konuların yine teknik ayrıntılarıyla uğraşması, hatta zahiren gereksiz gibi görünen olaylara dikkat vermesi gerekebilir. Önemli olan böyle bir işle uğraştığında da müminin o işi Allah rızası için yaptığını, ilgilendiği tüm detayları Allah'ın kaderinde yarattığını, o işi de Allah'ın kaderde en ince noktasına kadar tertip edip düzenlediğini bilmesi ve bu gerçeği unutmamasıdır. İnsan bir makinenin bir iç parçasını söküp onu onarmaya çalışıyor, bir rapor için gereken verileri topluyor, bir şirket için bir çizelge hazırlıyor olabilir. Bu işleri yaparken de hata yapmamak için dikkatini bu işlere vermesi, dikkatli düşünüp yine dikkatli davranması gerekiyor olabilir. Burada her ne kadar içinde bulunduğu ortamın teknik çok fazla detayı olsa da, bütün olarak bakıldığında her şeyi yaratan Allah, buradaki olayın da bütününe ve tüm ayrıntılarına da kuşkusuz ki hakimdir.
Onunla uğraşacak olan mühendis henüz daha doğmadan, o makinenin yaratılacağı, o araştırma için kullanılacağı kaderde bellidir. Makinenin her parçası Allah'ın katında belirlenmiştir. İnsanın raporunu hazırladığı şirket Allah'ın kaderde belirlediği zamanda kurulmuştur ve yine Allah'ın belirlediği süreye kadar faaliyetini yapacaktır. O şirketin tek bir tuğlasından, bir kapı koluna, içinde çalışan bir kişinin kol düğmesine kadar her şey kaderde belirlenmiştir. Yüce Rabbimiz, her olayı böyle mükemmel bir şekilde yaratıp, bizlere yaşattığı kader içinde izlettirmektedir.
Allah'ın yarattığı bu mükemmellik içinde, bir işe ne kadar dikkatini verirse versin, insanın, her şeyi Allah'ın yarattığını, kaderde her ayrıntısını belirlediğini unutmaması, yaptığı her şeye Allah'ın şahit olduğunun farkında olması gerekmektedir.

İnsan bir işe tüm dikkatini vererek daldığında da Allah, o an insanın içinde bulunduğu her duruma hakimdir. İnsanın kaderi ve her olayı Allah'ın yarattığını unutmaya eğilimli olduğu anlardan birisi de detaylara daldığı anlardır. Çünkü insan unutmaya, ayrıntıda boğulmaya, aynı anda dikkatini birkaç konuda birden yoğunlaştıramamaya açıktır. Şuuru gayet açıkken ve kaderin farkındayken, 10 dakika sonra bir işe daldığında, eğer düşünmez ve dikkatini kapatırsa, 10 dakika önceki şuur açıklığını ve derinliğini kaybedebilir, unutup tevekkülsüz ve gafil bir tavırda bulunabilir. Mümin hayatında böyle anların oluşmaması için, Allah'ı, kaderi ve Allah'ın her şeyi an an yarattığını sürekli düşünmeli ve bu önemli gerçeği unutup gaflete düşmemek için gereken tüm sebeplere sarılmalıdır.

Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Kuran'da da bildirildiği gibi, Allah, insanın içinde bulunduğu her durumu en ince ayrıntısına kadar bilendir. Çünkü zaten insanı da, insanın içinde olduğu bütün hal ve durumları da yaratan Allah'tır. Bir an insanın kafasından geçen bir düşünceyi, aynı anda bedeninin herhangi bir yerinde oluşan bir ağrı hissini, o an elinde okuduğu kitabı, o kitabın hangi kitap olacağından o an okuduğu sayfaya ve o an okuduğu kelimeye kadar her detayı Allah yaratır ve tüm bunlar Allah'ın sonsuz bilgisi dahilindedir. O kişinin o an yaşadığı herhangi bir olayı, kendisi hakkında o an yapılan bir konuşmayı, tam o an çalacak telefonu ve arayan kişiyi Allah en ince ayrıntısına kadar yaratmaktadır. Bunların her biri, Allah'ın belirlediği kaderde mutlaka yaşanacaktır. İnsana düşen, bütün bunları bilerek, Allah'a kalpten teslim olmak, Allah'a derin ve içli bir sevgiyle tevekkül etmektir.

Kaderin anlamı Allah'ın geçmişten geleceğe kadar, yaşanmış ve yaşanacak olan tüm olayları tek bir an olarak bilmesidir. Bu, Allah'ın her varlık ve olay üzerindeki mutlak hakimiyetini ifade eder. İnsanlar yaşamlarındaki olayları ancak yaşadıkları zaman öğrenebilirler. Ama Allah tüm bunları, insanlar henüz karşılaşmadan önce de bilendir. Allah için geçmiş, şu an ve gelecek zaman birdir. Hepsi de Allah'ın ilmi ve kuşatması altındadır. Çünkü bunların hepsini yaratan O'dur.
"Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık." ayetiyle de bildirildiği gibi dünyadaki her varlığın bir kaderi vardır. (Kamer Suresi, 49) Evinizdeki eşyadan yolda gördüğünüz bir taş parçasına, kuru bir ota ya da meyva veren bir daldan tutun da bakkalda rafta duran kavanoza kadar evrendeki canlı cansız tüm varlıkların Allah katında belirlenmiş bir kaderleri vardır. Ve her eşya ya da her canlı varlık için yaratılan kader, sonsuz akıl sahibi Allah tarafından belirlenmiştir.
İnsanın dolaylı ya da direk olarak muhatap olduğu herşey, gördüğü her olay, duyduğu her ses tümüyle kişinin dünya hayatındaki "blok" halindeki yaşamının bir parçasıdır. Evrende meydana gelen büyük ya da küçük hiçbir olay asla tesadüfi olarak gelişmez. Hiçbir çiçek tesadüfi olarak açmaz, ya da tesadüfi olarak solmaz. Ya da hiçbir insan tesadüfen doğup, tesadüfen ölmez. Hiçbir insan yanlışlıkla ya da kontrolsüz olarak hastalanmaz. Eğer bir iyilikle ya da bir kötülükle karşılaşıyorsa, bu hiçbir zaman için tesadüfi ya da şans eseri gerçekleşmez. Her biri de insanın yaratılışı ile birlikte Allah tarafından özel olarak belirlenmiş ve insanın hayatındaki yerini almıştır.
Allah, "Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır." (En'am Suresi, 59) ayetiyle, toprağın ya da okyanusların kilometrelerce derinliklerinde meydana gelen olaylardan tutun da tek bir yaprak tanesinin düşüşüne kadar evrende meydana gelen her hareketin belirlenmiş bir kader üzerine gerçekleştiğini bildirmiştir.
"Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır." (Hadid Suresi, 22) ayetiyle, karşılaşılan her olayın her detayın Allah tarafından özel bir hikmet ve akıl ile planlanmış olduğu bildirilmektedir.
Dünyadaki her varlığın kaderi sonsuz akıl ve bilgi sahibi olan Allah tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla her ayrıntı, olabilecek en mükemmel şekilde planlanmakta ve olabilecek en hikmetli şekilde yaratılmaktadır. Bu gerçeğin şuruna varan bir insan artık hayatın her anından; olumlu görünenler kadar aksilik gibi görünen anlardan da fazlasıyla hoşnut olacaktır. Çünkü Allah'ın salih kulları için kaderi en güzel şekilde yarattığını bilecektir. Allah'ın güzel gördüğü birşey için, insanın olumsuz bir zanna kapılmasının büyük bir gaflet olduğunu fark edecektir. Bu imani kavrayış, olaylara hayır gözüyle bakmasını ve olaylardaki hayır ve hikmetleri fark etmesini sağlayacaktır.
İnsanın olumsuzluklarla karşılaştığında başına gelen olayın Allah tarafından yaratılmadığını, bir başkasının buna sebep olduğunu sanması ise kişinin kaderi anlayamamış olmasındandır. Çünkü olumsuz gibi görünen her olay aslında birer "kader dersi"dir. Mutlaka hikmet ve hayır gözüyle değerlendirmek gerekir. Büyük, orta derecede önemli ya da önemsiz gibi görünen her olay kaderde hikmet ve hayırla yaratılmıştır. İnsanlar sık karşılaştıkları, istemedikleri şekilde gelişen olaylara aksilik derler. Oysaki aksilikte de hayır ve hikmet vardır. İnsan aksi zanneder halbuki en doğrusu kaderde o olayın o şekilde gerçekleşmesidir.
Gün içinde insanları üzen, rahatlarını kaçıran, onları kızdıran, sıkan, aksilik, terslik olarak adlandırılan olayların hikmet ve hayırlarını Allah bir anda toplu olarak gösterse, kişi üzülmesinin ne kadar yanlış olduğunu hemen anlar. İman eden bir insan bu hayırlar karşısında değil hüzünlenmek tam tersine büyük bir sevinç ve neşe içinde olur. Bu nedenle insana düşen görev, kaderde yani Allah'ın kusursuz yaratışının hikmetli bir detayı olan olaylarda hep hayır ve hikmet aramak ve bu kavrayışa sahip olmanın sevincini yaşamaktır.
... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)
İnsanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı her olayı, duyduğu her sözü, muhatap olduğu her detayı yaratan Allah'tır. Allah sonsuz kuvvet, sonsuz akıl, sonsuz adalet ve sonsuz hikmet sahibidir. "Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık." ayetiyle de bildirildiği gibi Allah herşeyi belirli bir plan ve hikmet doğrultusunda yaratmaktadır (Kamer Suresi, 49). Allah'ın bu sonsuz güç ve üstünlüğüne karşılık insan ise son derece sınırlı ve aciz bir varlıktır. Hayatta kalabilmek için Allah'ın kendisine imkan tanımasına ve nimet vermesine muhtaçtır. Aklı ve anlayışı, ancak Allah'ın kendisine öğrettiği kadarını kavramaya yeterlidir. Bu durumda Allah'ın sonsuz aklına ve sonsuz hikmetlerle dolu yaratışına teslim olmak insan için büyük bir ihtiyaçtır. Her yaşadığı olayda Allah'ın tüm evrenin ve tüm varlıkların hakimi olduğunu bilecek, kendisinin göremediği, bilemediği olayları Allah'ın görüp bildiğini, kendisinin duyamadığı sesleri O'nun duyduğunu, yine kendisinin habersiz olduğu geçmişteki ve gelecekteki tüm gelişmeleri O'nun bildiğini düşünecek ve böylece de Allah'ın her olayı olabilecek en hikmetli ve en hayırlı şekilde yarattığını görecektir. Bu gerçeğe iman etmek de ona, hayatın her anına şükredebilmeyi bilen üstün bir ahlak kazandıracaktır. Bir başka şekilde ifade edecek olursak, insan yaşadığı bu iman ile duyduğu her sese, gördüğü her görüntüye, yaşadığı her olaya, kısacası hayatın her anına "hayır gözüyle bakacak" ve böylece hayatı en gerçek ve en doğru şekliyle yorumlayabilmiş olacaktır.
İnsanın iyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz gibi görünen tüm olayları her ne olursa olsun mutlaka hayra yorması, Allah'a karşı duyulan samimi imandan kaynaklanan önemli bir ahlak özelliği ve yine imanın getirdiği bir yaşam şeklidir. Ve bu gerçeğin farkına varmak da insana dünyada ve ahirette tüm nimetlerin kapısını açan, kişinin hayatına huzur ve esenlik getiren önemli bir konudur.
Gün içinde müminin hiçbir şeye üzülüp meyus olmaması, imanı doğru anladığının bir göstergesidir. Karşılaşılan olayları hayır gözüyle değerlendirememek, sürekli tedirginlik, korku, ümitsizlik, aksilik beklentisi, hüzün, duygusallaşmak ise, tertemiz, açık bir imanı puslu anlamanın alametleridir. Bu pus hemen kaldırılmalı, kesintisiz iman neşesi sabit hayat özelliği haline getirilmelidir. Allah'a iman eden bir insan terslik veya hata gibi görünen bir olayla karşılaştığında, aslında bunun kendisi için mutlaka en hayırlısı olduğunu bilmelidir. "Aksilik", "terslik", "keşke" gibi kelimeleri ise ancak ders almak, ibret çıkarmak amacıyla kullanmalıdır. Yani, "bu olay hikmetli ve hayırlı, fakat bir dahaki seferde aynı hatayı yapmayayım, şu an öğrendiğim şekilde doğrusunu yapayım" şeklinde bir bakış açısı içinde olmalıdır. Tekrar aynı zorlukla karşılaşırsa veya aynı hataya düşerse, yine hayır ve hikmetle yaratıldığını aklından asla çıkarmamalı ve "bir dahaki sefere doğrusunu yapayım" diye niyet etmelidir. Hatta aynı olay defalarca tekrarlansa, yine müslüman için bunun hayır olduğunu bilmelidir; çünkü bu, Allah'ın kanunudur ve Allah'ın kanunu asla bozulmaz.
Bir insanın nefsinin mutmain, dengeli hale gelmesi, ancak Rabbimiz'den gelen hayır ve hikmetin kesintisiz devam ettiğini bilmesi ile olur. Bu hakikati kavramak dünyada mümin için büyük bir nimettir. Dinden uzak, inkar içindeki insan kesintisiz azap içindedir; her olayı kendi aleyhinde yorumlar. Ve bundan dolayı da sürekli sıkıntı içindedir. Mümin ise sürekli hikmet ve hayrın sevincini yaşar.
Ortalı bir tavır içinde olmak; karşılaştığı olayları hem hayra hem şerre yorarak azap içinde kalmak ahirette mümine büyük utanç verebilir. Bu kadar açık ve kolay olan bir gerçeği tembellik ve gafletle anlamazlıktan gelmek, vicdana ve akla tam kabul ettirmemek ahirette ve dünyada azaba sebep olabilir. Bilinmelidir ki, Allah'ın hazırladığı kader bütün olarak kusursuz yaratılmıştır. Milyonlarca olaydan oluşan bu bütünde, hayır gözüyle bakan insan için sadece güzellikler, hayırlar ve hikmetler vardır. İmanlı bir mümin irade ve akıl ile gün içinde hiçbir olayda şeytanın tuzağına düşmez. Olayın şekli, kişileri, günü, yeri ne olursa olsun aynı hayır hükmünde olduğunu asla unutmaz. Kendisi o an bu hayrı göremiyor olabilir; ama önemli olan herşeyin hayırla yaratıldığına kesin olarak inanmaktır.
İnsan belki bir olayın hayrını seneler sonra öğrenebilir veya hiç öğrenmeyebilir. Belki de Allah, karşılaştığı zor bir durumun hayrını ona ahirette gösterecektir. Sonuç olarak tevekküllü ve kadere teslim olmuş bir insanın yapması gereken, her olayı 'kendi hikmetini kavrasın veya kavramasın- hayır gözüyle değerlendirmek ve herşeyden razı olmaktır.
Kimi insanlar Allah'ın varlığını bilir, tüm evreni ve insanı yaratanın Allah olduğunu idrak ederler. Yağmuru yağdıranın, şimşeği çaktıranın ya da güneşi doğduranın Allah olduğunu bilirler. Aksi bir düşünceye asla ihtimal dahi vermezler. Ancak günlük hayatta karşılarına çıkan olayların ya da küçük gibi görünen detayların Allah'tan bağımsız olarak geliştiğini sanırlar. Oysa ki evlerine giren bir hırsızı, ayaklarına takılan bir taşı, yağan bir yağmuru, ürün veren ya da çoraklaşan bir araziyi, rast giden ya da zarara uğrayan bir işi, unutulup yanan bir yemeği de yaratan hep Allah'tır. Bu konuda insanın düşünce ufkunu alabildiğince genişleterek tefekkür etmesi gerekir. Çünkü hiçbir olay, hiçbir detay yoktur ki Allah'ın bilgisi dışında var olmuş olsun. Her olay çok ince bir plan üzerine Allah tarafından sonsuz akıl ve hikmet ile tasarlanmış ve yaratılmıştır. İnsanın ayağına sıçrayan bir çamur damlasından tutun da, patlayan bir lastikten, ciltte oluşan bir pürüzden, bir hastalıktan, yolunda gitmiyor gibi görünen bir işe, yazılan bir yazıdan söylenen en ufak bir söze kadar herşey özel bir plan üzerine Allah tarafından insanın karşısına çıkarılmaktadır.
İnsanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı iyi ya da kötü gibi görünen her olayı Allah yaratmaktadır. Yaşam bir bütün olarak yeryüzünün tek hakimi olan Allah tarafından kontrol edilmektedir. Allah kusursuz, mükemmel, hikmetli ve en güzel şekilde yaratandır. Bu, Allah'ın yaratmış olduğu kaderdir; Allah'ın yarattığı kaderdeki olaylar arasından bir kısmını ayırıp bir kenara almak ve bunlara iyi diğerlerine ise kötü gibi bir yakıştırma yapmak mümkün değildir. Öyleyse insana düşen bu mükemmelliği görüp takdir etmek ve Allah'ın aklının olabilecek en kusursuz sonuçları yaratacağını bilerek her olayı hayra yormaktır. Zira Allah'a iman eden ve imanı ile her olayı hayır gözüyle değerlendirip, hayra yorumlayan bir insan dünyada da ahirette de hep hayır ve güzellikle karşılaşacaktır.
Kader müslüman için baştan sona kusursuz hazırlanmış, hikmet ve hayırlarla dolu bir cennet hazırlığıdır. Müminin bu dünyada karşılaştığı her zorluk cennette sonsuza kadar alacağı zevklerin, neşenin, huzurun kaynağıdır. "Zorlukla birlikte bir kolaylık vardır" (İnşirah Suresi, 5) ayeti de aslında bir yönü ile bu gerçeğe işaret etmektedir. Müminin gösterdiği bir parça sabır ve cesaret, çok güzel nimetlerle sonsuza kadar mükafatlandırılmış halde kaderde yazılıdır.
Bir mümin gün içerisinde bazı olaylara üzülebilir, tedirginlik hissedebilir. Ancak bu üzüntü ve tedirginliğin sebebi, karşısına çıkan olayın kaderde olduğunu, Allah tarafından yaratıldığını unutmuş olmasıdır. Ona, "bu olayı Allah hayırla yarattı" dense eğer o anda gafil değilse hemen açılır ve rahatlar. Bu yüzden müslüman an an her olayın kaderde olduğunu daima hatırlamalı ve hatırlatmalıdır. Allah'ın sonsuz evvelden hazırladığı olaya saygı gösterip, Allah'a tevekkül edip, hayır ve hikmetle meydana gelen olayın güzelliklerini, hikmetlerini anlamaya çalışmalıdır. Dileyen insan için, Allah'ın dilemesi dışında, bu gerçeği anlayamama diye bir şey yoktur. Belki bu olaydaki sayısız hayır ve hikmetin tamamını tespit edememe olabilir; ama eğer bir olay gerçekleşmişse bilinmelidir ki o zaten müslüman için Allah'ın yarattığı hayır ve hikmetle birlikte gerçekleşmiştir.
Müminler her olayı en ince detayına kadar Allah'ın yarattığını ve hepsinin kaderde önceden takdir edilmiş olaylar olduğunu bilerek, büyük bir teslimiyet içerisinde yaşarlar. Elbette inananlar da yaşamları boyunca pek çok zorluk ve çeşitli imtihanlarla karşılaşırlar. Ama asla "keşke şöyle olsaydı", "böyle yapsaydım daha hayırlı olurdu" gibi sözler söylemez ve böyle kuruntulara kapılmazlar. Olayların özünde belki de hiç bilmeyecekleri bir hikmet ve hayır olduğuna kesin olarak iman ederler. Böylece hoşlarına gitmeyen, sıkıntılı görünen durumlarda bile son derece huzurlu bir yaşam sürerler.
İnsanın tek kurtuluşu, tüm olayları Allah'ın mutlaka bir hayır ve hikmet üzerine yarattığını bilerek yaşamaktır. Mümin, istisnasız karşılaştığı her olayın Allah tarafından, bir hayır ve hikmetle yaratıldığını bilirse, Allah'a gerçek manada tevekkül eder. Tahammülle değil, güzel bir sabırla sabrederse kulluk görevine uygun davranmış olur. Güvenlik, huzur ve güç sağlamak Allah'ın gücü ile oluşan bir şeydir. Dua ve tevekkülle hep Allah'ın yanında olmak ve herşeyi Allah'tan beklemek müminin vasfıdır.
Biz Allah'ın varlığını gözlerimizle algılayamayız. Ama Allah bizim içimizi, dışımızı, bakışlarımızı, düşüncelerimizi tam olarak kuşatmıştır. O'nun bilgisi dışında biz tek bir söz söyleyemeyiz, hatta tek bir nefes dahi alamayız.
"Hayatımız boyunca karşımıza çıkan tüm olayları seyrederken, bize en yakın olan varlık, herhangi bir algı değil, Allah'ın Kendisi'dir. Kuran'da yer alan "Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız" (Kaf Suresi, 16) ayetinin sırrı da bu gerçekte gizlidir. Bir insan kendi bedeninin "madde"den oluştuğunu zannettiğinde bu önemli gerçeği kavrayamaz. Çünkü örneğin "kendi" zannettiği yer beyniyse, dışarısı olarak kabul ettiği yer kendisine 20-30 cm gibi belirli bir uzaklıkta olur. Ama madde diye bir şeyin var olmadığını, herşeyin hayal olduğunu kavradığında, artık dışarısı, içerisi, uzak, yakın gibi kavramlar anlamsızlaşır. Allah kendisini çepeçevre kuşatmıştır ve ona "sonsuz yakın"dır.
Allah insanlara "sonsuz yakın" olduğunu, "Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım..." (Bakara Suresi, 186) ayeti ile de bildirir. Bir başka ayette geçen, "muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" (İsra Suresi, 60) ifadesi de yine aynı gerçeği haber verir.
İnsan kendisine en yakın olan varlığın yine kendisi olduğunu sanarak yanılır. Oysa Allah bize, kendimizden bile daha yakındır. "Hele can boğaza gelip dayandığında, ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz, Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz." (Vakıa Suresi, 83-85) ayetiyle Allah bu gerçeği bize hatırlatmıştır. Ancak ayette de bildirildiği gibi insanlar gözleriyle görmedikleri için bu olağanüstü gerçekten habersiz yaşarlar.
"Sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır" (Saffat Suresi, 96) ayeti yaşadığımız tüm olayların Allah'ın kontrolü altında gerçekleştiğini gösterir. Kuran'da bu gerçek bildirilmekte ve "... attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı..." (Enfal Suresi, 17) ayetiyle, hiçbir fiilin Allah'tan bağımsız olmadığı vurgulanmaktadır. İnsan Allah'ın tecellisi olan gölge bir varlık olduğu için atma eylemini yapan kendisi olamaz. Ancak Allah bu gölge varlığa kendisinin attığı hissini vermektedir. Gerçekte ise tüm fiilleri gerçekleştiren Allah'tır. Bu durumda kişinin yaptığı işleri kendisine ait fiiller olarak kabul etmesi, açıkça kendini aldatmasıdır.
Gördüğümüz tüm varlıklar, dağlar, ovalar, çiçekler, insanlar, denizler, kısacası gördüğümüz herşey, Allah'ın Kuran'da var olduğunu, yoktan var ettiğini belirttiği her varlık, yaratılmıştır ve vardır. Ancak, insanlar bu varlıkların asıllarını duyu organları yoluyla göremez veya hissedemez veya duyamazlar. Gördükleri ve hissettikleri, bu varlıkların beyinlerindeki kopyalarıdır. Bu ilmi bir gerçektir ve bugün tüm tıp fakültelerinde öğretilen bilimsel bir konudur.
Kader, Allah'ın geçmiş ve gelecek tüm olayları "tek bir an" içinde yaratmış olmasıdır. Bu da, Allah Katında evrenin yaratılış anından kıyamete kadar olan her olayın yaşanmış ve bitmiş olması demektir. İnsanların önemli bir bölümü, Allah'ın henüz yaşanmamış olayları önceden nasıl bildiğini, Allah Katında geçmiş ve gelecek tüm olayların nasıl yaşanıp bittiğini ve kaderin gerçekliğini bir türlü kavrayamazlar. Oysa "yaşanmamış olaylar" bizim açımızdan yaşanmamış olaylardır. Çünkü biz Allah'ın yarattığı zamana bağlı olarak yaşamımızı sürdürürüz ve hafızamıza verilen bilgiler olmadan hiçbir şey bilemeyiz. Allah, dünyadaki imtihan ortamı gereği "gelecek" olarak isimlendirdiğimiz olayları hafızamıza vermediği için, gelecekte ne olacağını da bilemeyiz. Allah ise zamana ve mekana bağlı değildir, zaten bunların tümünü yoktan yaratan Kendisidir. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir. Allah bir olayın sonunu görmek için beklemez. Zaten bir olayın başı da sonu da O'nun katında tek bir anda yaşanır. Örneğin Firavun'un nasıl bir sona uğradığını Allah daha Hz. Musa'yı Firavun'a göndermeden. Hz. Musa daha doğmadan, hatta Mısır devleti daha kurulmadan önce bilir ve tüm bu olaylar Firavun'un sonu ile birlikte Allah Katında tek bir an olarak yaşanmıştır. Geçmiş ve gelecek hazır olarak Allah'ın daima sonsuz hafızasındadır, hepsi aynı anda mevcuttur.
Bir insan tüm hayatını bir film şeridi olarak düşünürse, biz bu şeridi video kasetten seyreder gibi seyrederiz ve kasedi ileri almak gibi bir imkanımız yoktur. Allah ise, bu film şeridinin tamamını aynı anda bilir. Zaten bu filmi tüm detaylarıyla yaratmış olan Allah'tır. Biz nasıl bir cetvelin başını, ortasını ve sonunu bir kerede görebiliyorsak, Allah bizim bağlı olduğumuz zamanı başından sonuna kadar tek bir an olarak sarıp kuşatmıştır. İnsanlar ise sadece zamanı gelince bu olayları yaşayıp, Allah'ın onlar için yarattığı kadere tanık olurlar. Bu, dünya üzerindeki bütün insanların kaderleri için bu şekildedir. Bugüne kadar yaratılmış ve bugünden sonra da yaratılacak olan bütün insanların dünya ve ahiretteki hayatları, her anları ile Allah'ın Katında hazır ve yaşanmış olarak bulunmaktadır. Allah'ın sonsuz "hıfzı"nda, milyarlarca insanla birlikte tüm canlıların, gezegenlerin, bitkilerin, eşyaların kaderinde yazılı olaylar da hiç eksilmeden veya kaybolmadan durmaktadır. Kader gerçeği, Allah'ın Hafız (Muhafaza eden, Koruyan) sıfatının, sonsuz gücünün, kudretinin ve büyüklüğünün tecellilerinden biridir.
Biz, bize verilen telkinden dolayı, geçmiş, şu an ve gelecek gibi bölümlere ayrılmış zaman dilimlerini yaşadığımızı zannederiz. Oysa, "geçmiş" gibi bir kavrama sahip olmamızın tek nedeni, hafızamıza bazı olayların verilmesidir. Örneğin, ilkokula kaydolduğumuz an hafızamızda bulunan bir bilgidir ve biz bu nedenle bunu geçmiş bir olay olarak algılarız. Gelecekle ilgili olaylar ise hafızamızda bulunmaz. Bu nedenle biz henüz haberdar olmadığımız bu olayları "yaşanacak", "gelecekte meydana gelecek" olaylar olarak kabul ederiz. Oysa geçmiş nasıl bizim için yaşanmış, tecrübe edilmiş, görülmüş olaylar ise, gelecek de aynı şekilde yaşanmıştır. Ancak bu olaylar bizim hafızamıza verilmediği için biz bunları bilemeyiz.
Eğer Allah, gelecekle ilgili olayları da hafızamıza vermiş olsaydı, o zaman gelecek de bizim için geçmiş olurdu. Örneğin, 30 yaşındaki bir insanın hafızasında 30 yıllık hatıralar, olaylar bulunur ve bu nedenle bu insan 30 yıllık bir geçmişi olduğunu düşünür. Eğer bu insanın hafızasına 30 ile 70 yaş arasındaki geleceğine dair olaylar da verilecek olsa, o zaman 30 yaşındaki bu insan için hem 30 yılı hem de 30 ile 70 yaşı arasındaki "geleceği" geçmişi haline gelir. Çünkü, bu durumda geçmişi de geleceği de hafızasında mevcut bulunacak, her ikisi de onun için yaşanmış, görülmüş, tecrübe edilmiş olaylar olacaktır.
Ancak Allah, bize olayları belli bir sıra içinde, küçükten büyüğe doğru akacak şekilde, sanki geçmişten geleceğe akan bir zaman varmış gibi algılattığı için, bize geleceğimizle ilgili olayları bildirmez, bunların bilgisini hafızamıza vermez. Gelecek bizim hafızamızda yoktur, ancak Allah'ın sonsuz hıfzında, tüm insanların geçmişleri ve gelecekleri bulunmaktadır. Bu, bir insanın hayatını, zaten mevcut olan bir filmden izlemesi gibidir. Film, zaten çekilmiş ve bitmiştir. Ancak, bu filmi ileri sarma imkanı bulunmayan insan, kareleri teker teker seyrettikçe hayatını görür. Henüz seyretmediği karelerin ise geleceği olduğunu zannederek yanılır.
Alıntı
Son düzenleyen fadedliver; 16 Kasım 2008 19:04
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
16 Kasım 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Allah'ın her şeyi bir kader ile yaratması en büyük nimetlerden birisidir. Kader insanlar için çok büyük bir konfor, büyük bir rahatlıktır. Kadere iman eden, hayatındaki her şeyi, hayatı boyunca karşılaştığı ve karşılaşacağı her olayı Allah'ın kaderinde yarattığını bilen bir insan hayatı boyunca bunun rahatlığını, güvenini ve iç huzurunu yaşar.

Sponsorlu Bağlantılar
Kadere inanan insan rahattır çünkü yarının endişesine kapılmaz. Yarın ne olacağını düşünüp endişe ve sıkıntılar içine girmez. Yarını Allah'ın, kendisi için mutlaka en hayırlı şekilde yaratacağını bilir.

Kadere inanan insan geçmişinde yaptığı hatalardan dolayı da mutsuz olmaz. Çünkü geçmişinde o hataları Allah'ın kendisi için yarattığı kader içinde yaptığını bilir, bunun hayır ve hikmetlerini düşünür. Pişmanlık duyup tevbe eder, aynı hataları tekrarlamamaya gayret eder. Kaderde Allah'ın hatayı da insanın vazgeçmesi, tevbe etmesi için birçok hikmet ve güzellikle yarattığının farkında olur.

Kadere inanan insan ölüm anının da kaderinde olduğunu, Allah'ın dilediği vakitte, yerde ve dilediği şekilde canını alacağını bilir. Allah'ın canını almak için takdir ettiği zaman geldiğinde, hiçkimsenin ve hiçbirşeyin kendisini koruyamayacağını bilir. Bunun için tevekküllüdür. Allah'a inanıp güvendiği için ahirette sonsuz güzel bir yaşam ümidindedir. Allah'ın rızasına uyarak ve kadere iman ederek yaşamış olmanın vicdan rahatlığı içindedir.

Kadere inanan insanın içi huzurludur çünkü asla haksızlığa uğrayacağından korkmaz. Allah'a güvenir, Allah'ın her şeyi bildiğini, Allah'ın sonsuz adalet sahibi olduğunu bilir. Karşılaştığı her olayın, Allah'ın karşısına çıkardığı her tepkinin, Allah'ın duyurduğu her sözün kaderinde olduğunu bilir. Kendi verdiği her cevabı, söylediği her sözü Allah dilediği için söylediğini bilir.

Bütün bunların farkında olan, her şeyi kaderinde Allah'ın yarattığı mükemmelik içinde yaşadığını bilen insan, huzurlu, tevekkülü ve mutlu olur.

İnsan dikkat vererek son derece teknik bir iş yapmak zorunda kalabilir. Teknik konuların yine teknik ayrıntılarıyla uğraşması, hatta zahiren gereksiz gibi görünen olaylara dikkat vermesi gerekebilir. Önemli olan böyle bir işle uğraştığında da müminin o işi Allah rızası için yaptığını, ilgilendiği tüm detayları Allah'ın kaderinde yarattığını, o işi de Allah'ın kaderde en ince noktasına kadar tertip edip düzenlediğini bilmesi ve bu gerçeği unutmamasıdır. İnsan bir makinenin bir iç parçasını söküp onu onarmaya çalışıyor, bir rapor için gereken verileri topluyor, bir şirket için bir çizelge hazırlıyor olabilir. Bu işleri yaparken de hata yapmamak için dikkatini bu işlere vermesi, dikkatli düşünüp yine dikkatli davranması gerekiyor olabilir. Burada her ne kadar içinde bulunduğu ortamın teknik çok fazla detayı olsa da, bütün olarak bakıldığında her şeyi yaratan Allah, buradaki olayın da bütününe ve tüm ayrıntılarına da kuşkusuz ki hakimdir.
Onunla uğraşacak olan mühendis henüz daha doğmadan, o makinenin yaratılacağı, o araştırma için kullanılacağı kaderde bellidir. Makinenin her parçası Allah'ın katında belirlenmiştir. İnsanın raporunu hazırladığı şirket Allah'ın kaderde belirlediği zamanda kurulmuştur ve yine Allah'ın belirlediği süreye kadar faaliyetini yapacaktır. O şirketin tek bir tuğlasından, bir kapı koluna, içinde çalışan bir kişinin kol düğmesine kadar her şey kaderde belirlenmiştir. Yüce Rabbimiz, her olayı böyle mükemmel bir şekilde yaratıp, bizlere yaşattığı kader içinde izlettirmektedir.
Allah'ın yarattığı bu mükemmellik içinde, bir işe ne kadar dikkatini verirse versin, insanın, her şeyi Allah'ın yarattığını, kaderde her ayrıntısını belirlediğini unutmaması, yaptığı her şeye Allah'ın şahit olduğunun farkında olması gerekmektedir.

İnsan bir işe tüm dikkatini vererek daldığında da Allah, o an insanın içinde bulunduğu her duruma hakimdir. İnsanın kaderi ve her olayı Allah'ın yarattığını unutmaya eğilimli olduğu anlardan birisi de detaylara daldığı anlardır. Çünkü insan unutmaya, ayrıntıda boğulmaya, aynı anda dikkatini birkaç konuda birden yoğunlaştıramamaya açıktır. Şuuru gayet açıkken ve kaderin farkındayken, 10 dakika sonra bir işe daldığında, eğer düşünmez ve dikkatini kapatırsa, 10 dakika önceki şuur açıklığını ve derinliğini kaybedebilir, unutup tevekkülsüz ve gafil bir tavırda bulunabilir. Mümin hayatında böyle anların oluşmaması için, Allah'ı, kaderi ve Allah'ın her şeyi an an yarattığını sürekli düşünmeli ve bu önemli gerçeği unutup gaflete düşmemek için gereken tüm sebeplere sarılmalıdır.

Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Kuran'da da bildirildiği gibi, Allah, insanın içinde bulunduğu her durumu en ince ayrıntısına kadar bilendir. Çünkü zaten insanı da, insanın içinde olduğu bütün hal ve durumları da yaratan Allah'tır. Bir an insanın kafasından geçen bir düşünceyi, aynı anda bedeninin herhangi bir yerinde oluşan bir ağrı hissini, o an elinde okuduğu kitabı, o kitabın hangi kitap olacağından o an okuduğu sayfaya ve o an okuduğu kelimeye kadar her detayı Allah yaratır ve tüm bunlar Allah'ın sonsuz bilgisi dahilindedir. O kişinin o an yaşadığı herhangi bir olayı, kendisi hakkında o an yapılan bir konuşmayı, tam o an çalacak telefonu ve arayan kişiyi Allah en ince ayrıntısına kadar yaratmaktadır. Bunların her biri, Allah'ın belirlediği kaderde mutlaka yaşanacaktır. İnsana düşen, bütün bunları bilerek, Allah'a kalpten teslim olmak, Allah'a derin ve içli bir sevgiyle tevekkül etmektir.

Kaderin anlamı Allah'ın geçmişten geleceğe kadar, yaşanmış ve yaşanacak olan tüm olayları tek bir an olarak bilmesidir. Bu, Allah'ın her varlık ve olay üzerindeki mutlak hakimiyetini ifade eder. İnsanlar yaşamlarındaki olayları ancak yaşadıkları zaman öğrenebilirler. Ama Allah tüm bunları, insanlar henüz karşılaşmadan önce de bilendir. Allah için geçmiş, şu an ve gelecek zaman birdir. Hepsi de Allah'ın ilmi ve kuşatması altındadır. Çünkü bunların hepsini yaratan O'dur.
"Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık." ayetiyle de bildirildiği gibi dünyadaki her varlığın bir kaderi vardır. (Kamer Suresi, 49) Evinizdeki eşyadan yolda gördüğünüz bir taş parçasına, kuru bir ota ya da meyva veren bir daldan tutun da bakkalda rafta duran kavanoza kadar evrendeki canlı cansız tüm varlıkların Allah katında belirlenmiş bir kaderleri vardır. Ve her eşya ya da her canlı varlık için yaratılan kader, sonsuz akıl sahibi Allah tarafından belirlenmiştir.
İnsanın dolaylı ya da direk olarak muhatap olduğu herşey, gördüğü her olay, duyduğu her ses tümüyle kişinin dünya hayatındaki "blok" halindeki yaşamının bir parçasıdır. Evrende meydana gelen büyük ya da küçük hiçbir olay asla tesadüfi olarak gelişmez. Hiçbir çiçek tesadüfi olarak açmaz, ya da tesadüfi olarak solmaz. Ya da hiçbir insan tesadüfen doğup, tesadüfen ölmez. Hiçbir insan yanlışlıkla ya da kontrolsüz olarak hastalanmaz. Eğer bir iyilikle ya da bir kötülükle karşılaşıyorsa, bu hiçbir zaman için tesadüfi ya da şans eseri gerçekleşmez. Her biri de insanın yaratılışı ile birlikte Allah tarafından özel olarak belirlenmiş ve insanın hayatındaki yerini almıştır.
Allah, "Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır." (En'am Suresi, 59) ayetiyle, toprağın ya da okyanusların kilometrelerce derinliklerinde meydana gelen olaylardan tutun da tek bir yaprak tanesinin düşüşüne kadar evrende meydana gelen her hareketin belirlenmiş bir kader üzerine gerçekleştiğini bildirmiştir.
"Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır." (Hadid Suresi, 22) ayetiyle, karşılaşılan her olayın her detayın Allah tarafından özel bir hikmet ve akıl ile planlanmış olduğu bildirilmektedir.
Dünyadaki her varlığın kaderi sonsuz akıl ve bilgi sahibi olan Allah tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla her ayrıntı, olabilecek en mükemmel şekilde planlanmakta ve olabilecek en hikmetli şekilde yaratılmaktadır. Bu gerçeğin şuruna varan bir insan artık hayatın her anından; olumlu görünenler kadar aksilik gibi görünen anlardan da fazlasıyla hoşnut olacaktır. Çünkü Allah'ın salih kulları için kaderi en güzel şekilde yarattığını bilecektir. Allah'ın güzel gördüğü birşey için, insanın olumsuz bir zanna kapılmasının büyük bir gaflet olduğunu fark edecektir. Bu imani kavrayış, olaylara hayır gözüyle bakmasını ve olaylardaki hayır ve hikmetleri fark etmesini sağlayacaktır.
İnsanın olumsuzluklarla karşılaştığında başına gelen olayın Allah tarafından yaratılmadığını, bir başkasının buna sebep olduğunu sanması ise kişinin kaderi anlayamamış olmasındandır. Çünkü olumsuz gibi görünen her olay aslında birer "kader dersi"dir. Mutlaka hikmet ve hayır gözüyle değerlendirmek gerekir. Büyük, orta derecede önemli ya da önemsiz gibi görünen her olay kaderde hikmet ve hayırla yaratılmıştır. İnsanlar sık karşılaştıkları, istemedikleri şekilde gelişen olaylara aksilik derler. Oysaki aksilikte de hayır ve hikmet vardır. İnsan aksi zanneder halbuki en doğrusu kaderde o olayın o şekilde gerçekleşmesidir.
Gün içinde insanları üzen, rahatlarını kaçıran, onları kızdıran, sıkan, aksilik, terslik olarak adlandırılan olayların hikmet ve hayırlarını Allah bir anda toplu olarak gösterse, kişi üzülmesinin ne kadar yanlış olduğunu hemen anlar. İman eden bir insan bu hayırlar karşısında değil hüzünlenmek tam tersine büyük bir sevinç ve neşe içinde olur. Bu nedenle insana düşen görev, kaderde yani Allah'ın kusursuz yaratışının hikmetli bir detayı olan olaylarda hep hayır ve hikmet aramak ve bu kavrayışa sahip olmanın sevincini yaşamaktır.
... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)
İnsanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı her olayı, duyduğu her sözü, muhatap olduğu her detayı yaratan Allah'tır. Allah sonsuz kuvvet, sonsuz akıl, sonsuz adalet ve sonsuz hikmet sahibidir. "Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık." ayetiyle de bildirildiği gibi Allah herşeyi belirli bir plan ve hikmet doğrultusunda yaratmaktadır (Kamer Suresi, 49). Allah'ın bu sonsuz güç ve üstünlüğüne karşılık insan ise son derece sınırlı ve aciz bir varlıktır. Hayatta kalabilmek için Allah'ın kendisine imkan tanımasına ve nimet vermesine muhtaçtır. Aklı ve anlayışı, ancak Allah'ın kendisine öğrettiği kadarını kavramaya yeterlidir. Bu durumda Allah'ın sonsuz aklına ve sonsuz hikmetlerle dolu yaratışına teslim olmak insan için büyük bir ihtiyaçtır. Her yaşadığı olayda Allah'ın tüm evrenin ve tüm varlıkların hakimi olduğunu bilecek, kendisinin göremediği, bilemediği olayları Allah'ın görüp bildiğini, kendisinin duyamadığı sesleri O'nun duyduğunu, yine kendisinin habersiz olduğu geçmişteki ve gelecekteki tüm gelişmeleri O'nun bildiğini düşünecek ve böylece de Allah'ın her olayı olabilecek en hikmetli ve en hayırlı şekilde yarattığını görecektir. Bu gerçeğe iman etmek de ona, hayatın her anına şükredebilmeyi bilen üstün bir ahlak kazandıracaktır. Bir başka şekilde ifade edecek olursak, insan yaşadığı bu iman ile duyduğu her sese, gördüğü her görüntüye, yaşadığı her olaya, kısacası hayatın her anına "hayır gözüyle bakacak" ve böylece hayatı en gerçek ve en doğru şekliyle yorumlayabilmiş olacaktır.
İnsanın iyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz gibi görünen tüm olayları her ne olursa olsun mutlaka hayra yorması, Allah'a karşı duyulan samimi imandan kaynaklanan önemli bir ahlak özelliği ve yine imanın getirdiği bir yaşam şeklidir. Ve bu gerçeğin farkına varmak da insana dünyada ve ahirette tüm nimetlerin kapısını açan, kişinin hayatına huzur ve esenlik getiren önemli bir konudur.
Gün içinde müminin hiçbir şeye üzülüp meyus olmaması, imanı doğru anladığının bir göstergesidir. Karşılaşılan olayları hayır gözüyle değerlendirememek, sürekli tedirginlik, korku, ümitsizlik, aksilik beklentisi, hüzün, duygusallaşmak ise, tertemiz, açık bir imanı puslu anlamanın alametleridir. Bu pus hemen kaldırılmalı, kesintisiz iman neşesi sabit hayat özelliği haline getirilmelidir. Allah'a iman eden bir insan terslik veya hata gibi görünen bir olayla karşılaştığında, aslında bunun kendisi için mutlaka en hayırlısı olduğunu bilmelidir. "Aksilik", "terslik", "keşke" gibi kelimeleri ise ancak ders almak, ibret çıkarmak amacıyla kullanmalıdır. Yani, "bu olay hikmetli ve hayırlı, fakat bir dahaki seferde aynı hatayı yapmayayım, şu an öğrendiğim şekilde doğrusunu yapayım" şeklinde bir bakış açısı içinde olmalıdır. Tekrar aynı zorlukla karşılaşırsa veya aynı hataya düşerse, yine hayır ve hikmetle yaratıldığını aklından asla çıkarmamalı ve "bir dahaki sefere doğrusunu yapayım" diye niyet etmelidir. Hatta aynı olay defalarca tekrarlansa, yine müslüman için bunun hayır olduğunu bilmelidir; çünkü bu, Allah'ın kanunudur ve Allah'ın kanunu asla bozulmaz.
Bir insanın nefsinin mutmain, dengeli hale gelmesi, ancak Rabbimiz'den gelen hayır ve hikmetin kesintisiz devam ettiğini bilmesi ile olur. Bu hakikati kavramak dünyada mümin için büyük bir nimettir. Dinden uzak, inkar içindeki insan kesintisiz azap içindedir; her olayı kendi aleyhinde yorumlar. Ve bundan dolayı da sürekli sıkıntı içindedir. Mümin ise sürekli hikmet ve hayrın sevincini yaşar.
Ortalı bir tavır içinde olmak; karşılaştığı olayları hem hayra hem şerre yorarak azap içinde kalmak ahirette mümine büyük utanç verebilir. Bu kadar açık ve kolay olan bir gerçeği tembellik ve gafletle anlamazlıktan gelmek, vicdana ve akla tam kabul ettirmemek ahirette ve dünyada azaba sebep olabilir. Bilinmelidir ki, Allah'ın hazırladığı kader bütün olarak kusursuz yaratılmıştır. Milyonlarca olaydan oluşan bu bütünde, hayır gözüyle bakan insan için sadece güzellikler, hayırlar ve hikmetler vardır. İmanlı bir mümin irade ve akıl ile gün içinde hiçbir olayda şeytanın tuzağına düşmez. Olayın şekli, kişileri, günü, yeri ne olursa olsun aynı hayır hükmünde olduğunu asla unutmaz. Kendisi o an bu hayrı göremiyor olabilir; ama önemli olan herşeyin hayırla yaratıldığına kesin olarak inanmaktır.
İnsan belki bir olayın hayrını seneler sonra öğrenebilir veya hiç öğrenmeyebilir. Belki de Allah, karşılaştığı zor bir durumun hayrını ona ahirette gösterecektir. Sonuç olarak tevekküllü ve kadere teslim olmuş bir insanın yapması gereken, her olayı 'kendi hikmetini kavrasın veya kavramasın- hayır gözüyle değerlendirmek ve herşeyden razı olmaktır.
Kimi insanlar Allah'ın varlığını bilir, tüm evreni ve insanı yaratanın Allah olduğunu idrak ederler. Yağmuru yağdıranın, şimşeği çaktıranın ya da güneşi doğduranın Allah olduğunu bilirler. Aksi bir düşünceye asla ihtimal dahi vermezler. Ancak günlük hayatta karşılarına çıkan olayların ya da küçük gibi görünen detayların Allah'tan bağımsız olarak geliştiğini sanırlar. Oysa ki evlerine giren bir hırsızı, ayaklarına takılan bir taşı, yağan bir yağmuru, ürün veren ya da çoraklaşan bir araziyi, rast giden ya da zarara uğrayan bir işi, unutulup yanan bir yemeği de yaratan hep Allah'tır. Bu konuda insanın düşünce ufkunu alabildiğince genişleterek tefekkür etmesi gerekir. Çünkü hiçbir olay, hiçbir detay yoktur ki Allah'ın bilgisi dışında var olmuş olsun. Her olay çok ince bir plan üzerine Allah tarafından sonsuz akıl ve hikmet ile tasarlanmış ve yaratılmıştır. İnsanın ayağına sıçrayan bir çamur damlasından tutun da, patlayan bir lastikten, ciltte oluşan bir pürüzden, bir hastalıktan, yolunda gitmiyor gibi görünen bir işe, yazılan bir yazıdan söylenen en ufak bir söze kadar herşey özel bir plan üzerine Allah tarafından insanın karşısına çıkarılmaktadır.
İnsanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı iyi ya da kötü gibi görünen her olayı Allah yaratmaktadır. Yaşam bir bütün olarak yeryüzünün tek hakimi olan Allah tarafından kontrol edilmektedir. Allah kusursuz, mükemmel, hikmetli ve en güzel şekilde yaratandır. Bu, Allah'ın yaratmış olduğu kaderdir; Allah'ın yarattığı kaderdeki olaylar arasından bir kısmını ayırıp bir kenara almak ve bunlara iyi diğerlerine ise kötü gibi bir yakıştırma yapmak mümkün değildir. Öyleyse insana düşen bu mükemmelliği görüp takdir etmek ve Allah'ın aklının olabilecek en kusursuz sonuçları yaratacağını bilerek her olayı hayra yormaktır. Zira Allah'a iman eden ve imanı ile her olayı hayır gözüyle değerlendirip, hayra yorumlayan bir insan dünyada da ahirette de hep hayır ve güzellikle karşılaşacaktır.
Kader müslüman için baştan sona kusursuz hazırlanmış, hikmet ve hayırlarla dolu bir cennet hazırlığıdır. Müminin bu dünyada karşılaştığı her zorluk cennette sonsuza kadar alacağı zevklerin, neşenin, huzurun kaynağıdır. "Zorlukla birlikte bir kolaylık vardır" (İnşirah Suresi, 5) ayeti de aslında bir yönü ile bu gerçeğe işaret etmektedir. Müminin gösterdiği bir parça sabır ve cesaret, çok güzel nimetlerle sonsuza kadar mükafatlandırılmış halde kaderde yazılıdır.
Bir mümin gün içerisinde bazı olaylara üzülebilir, tedirginlik hissedebilir. Ancak bu üzüntü ve tedirginliğin sebebi, karşısına çıkan olayın kaderde olduğunu, Allah tarafından yaratıldığını unutmuş olmasıdır. Ona, "bu olayı Allah hayırla yarattı" dense eğer o anda gafil değilse hemen açılır ve rahatlar. Bu yüzden müslüman an an her olayın kaderde olduğunu daima hatırlamalı ve hatırlatmalıdır. Allah'ın sonsuz evvelden hazırladığı olaya saygı gösterip, Allah'a tevekkül edip, hayır ve hikmetle meydana gelen olayın güzelliklerini, hikmetlerini anlamaya çalışmalıdır. Dileyen insan için, Allah'ın dilemesi dışında, bu gerçeği anlayamama diye bir şey yoktur. Belki bu olaydaki sayısız hayır ve hikmetin tamamını tespit edememe olabilir; ama eğer bir olay gerçekleşmişse bilinmelidir ki o zaten müslüman için Allah'ın yarattığı hayır ve hikmetle birlikte gerçekleşmiştir.
Müminler her olayı en ince detayına kadar Allah'ın yarattığını ve hepsinin kaderde önceden takdir edilmiş olaylar olduğunu bilerek, büyük bir teslimiyet içerisinde yaşarlar. Elbette inananlar da yaşamları boyunca pek çok zorluk ve çeşitli imtihanlarla karşılaşırlar. Ama asla "keşke şöyle olsaydı", "böyle yapsaydım daha hayırlı olurdu" gibi sözler söylemez ve böyle kuruntulara kapılmazlar. Olayların özünde belki de hiç bilmeyecekleri bir hikmet ve hayır olduğuna kesin olarak iman ederler. Böylece hoşlarına gitmeyen, sıkıntılı görünen durumlarda bile son derece huzurlu bir yaşam sürerler.
İnsanın tek kurtuluşu, tüm olayları Allah'ın mutlaka bir hayır ve hikmet üzerine yarattığını bilerek yaşamaktır. Mümin, istisnasız karşılaştığı her olayın Allah tarafından, bir hayır ve hikmetle yaratıldığını bilirse, Allah'a gerçek manada tevekkül eder. Tahammülle değil, güzel bir sabırla sabrederse kulluk görevine uygun davranmış olur. Güvenlik, huzur ve güç sağlamak Allah'ın gücü ile oluşan bir şeydir. Dua ve tevekkülle hep Allah'ın yanında olmak ve herşeyi Allah'tan beklemek müminin vasfıdır.
Biz Allah'ın varlığını gözlerimizle algılayamayız. Ama Allah bizim içimizi, dışımızı, bakışlarımızı, düşüncelerimizi tam olarak kuşatmıştır. O'nun bilgisi dışında biz tek bir söz söyleyemeyiz, hatta tek bir nefes dahi alamayız.
"Hayatımız boyunca karşımıza çıkan tüm olayları seyrederken, bize en yakın olan varlık, herhangi bir algı değil, Allah'ın Kendisi'dir. Kuran'da yer alan "Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız" (Kaf Suresi, 16) ayetinin sırrı da bu gerçekte gizlidir. Bir insan kendi bedeninin "madde"den oluştuğunu zannettiğinde bu önemli gerçeği kavrayamaz. Çünkü örneğin "kendi" zannettiği yer beyniyse, dışarısı olarak kabul ettiği yer kendisine 20-30 cm gibi belirli bir uzaklıkta olur. Ama madde diye bir şeyin var olmadığını, herşeyin hayal olduğunu kavradığında, artık dışarısı, içerisi, uzak, yakın gibi kavramlar anlamsızlaşır. Allah kendisini çepeçevre kuşatmıştır ve ona "sonsuz yakın"dır.
Allah insanlara "sonsuz yakın" olduğunu, "Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım..." (Bakara Suresi, 186) ayeti ile de bildirir. Bir başka ayette geçen, "muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" (İsra Suresi, 60) ifadesi de yine aynı gerçeği haber verir.
İnsan kendisine en yakın olan varlığın yine kendisi olduğunu sanarak yanılır. Oysa Allah bize, kendimizden bile daha yakındır. "Hele can boğaza gelip dayandığında, ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz, Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz." (Vakıa Suresi, 83-85) ayetiyle Allah bu gerçeği bize hatırlatmıştır. Ancak ayette de bildirildiği gibi insanlar gözleriyle görmedikleri için bu olağanüstü gerçekten habersiz yaşarlar.
"Sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır" (Saffat Suresi, 96) ayeti yaşadığımız tüm olayların Allah'ın kontrolü altında gerçekleştiğini gösterir. Kuran'da bu gerçek bildirilmekte ve "... attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı..." (Enfal Suresi, 17) ayetiyle, hiçbir fiilin Allah'tan bağımsız olmadığı vurgulanmaktadır. İnsan Allah'ın tecellisi olan gölge bir varlık olduğu için atma eylemini yapan kendisi olamaz. Ancak Allah bu gölge varlığa kendisinin attığı hissini vermektedir. Gerçekte ise tüm fiilleri gerçekleştiren Allah'tır. Bu durumda kişinin yaptığı işleri kendisine ait fiiller olarak kabul etmesi, açıkça kendini aldatmasıdır.
Gördüğümüz tüm varlıklar, dağlar, ovalar, çiçekler, insanlar, denizler, kısacası gördüğümüz herşey, Allah'ın Kuran'da var olduğunu, yoktan var ettiğini belirttiği her varlık, yaratılmıştır ve vardır. Ancak, insanlar bu varlıkların asıllarını duyu organları yoluyla göremez veya hissedemez veya duyamazlar. Gördükleri ve hissettikleri, bu varlıkların beyinlerindeki kopyalarıdır. Bu ilmi bir gerçektir ve bugün tüm tıp fakültelerinde öğretilen bilimsel bir konudur.
Kader, Allah'ın geçmiş ve gelecek tüm olayları "tek bir an" içinde yaratmış olmasıdır. Bu da, Allah Katında evrenin yaratılış anından kıyamete kadar olan her olayın yaşanmış ve bitmiş olması demektir. İnsanların önemli bir bölümü, Allah'ın henüz yaşanmamış olayları önceden nasıl bildiğini, Allah Katında geçmiş ve gelecek tüm olayların nasıl yaşanıp bittiğini ve kaderin gerçekliğini bir türlü kavrayamazlar. Oysa "yaşanmamış olaylar" bizim açımızdan yaşanmamış olaylardır. Çünkü biz Allah'ın yarattığı zamana bağlı olarak yaşamımızı sürdürürüz ve hafızamıza verilen bilgiler olmadan hiçbir şey bilemeyiz. Allah, dünyadaki imtihan ortamı gereği "gelecek" olarak isimlendirdiğimiz olayları hafızamıza vermediği için, gelecekte ne olacağını da bilemeyiz. Allah ise zamana ve mekana bağlı değildir, zaten bunların tümünü yoktan yaratan Kendisidir. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir. Allah bir olayın sonunu görmek için beklemez. Zaten bir olayın başı da sonu da O'nun katında tek bir anda yaşanır. Örneğin Firavun'un nasıl bir sona uğradığını Allah daha Hz. Musa'yı Firavun'a göndermeden. Hz. Musa daha doğmadan, hatta Mısır devleti daha kurulmadan önce bilir ve tüm bu olaylar Firavun'un sonu ile birlikte Allah Katında tek bir an olarak yaşanmıştır. Geçmiş ve gelecek hazır olarak Allah'ın daima sonsuz hafızasındadır, hepsi aynı anda mevcuttur.
Bir insan tüm hayatını bir film şeridi olarak düşünürse, biz bu şeridi video kasetten seyreder gibi seyrederiz ve kasedi ileri almak gibi bir imkanımız yoktur. Allah ise, bu film şeridinin tamamını aynı anda bilir. Zaten bu filmi tüm detaylarıyla yaratmış olan Allah'tır. Biz nasıl bir cetvelin başını, ortasını ve sonunu bir kerede görebiliyorsak, Allah bizim bağlı olduğumuz zamanı başından sonuna kadar tek bir an olarak sarıp kuşatmıştır. İnsanlar ise sadece zamanı gelince bu olayları yaşayıp, Allah'ın onlar için yarattığı kadere tanık olurlar. Bu, dünya üzerindeki bütün insanların kaderleri için bu şekildedir. Bugüne kadar yaratılmış ve bugünden sonra da yaratılacak olan bütün insanların dünya ve ahiretteki hayatları, her anları ile Allah'ın Katında hazır ve yaşanmış olarak bulunmaktadır. Allah'ın sonsuz "hıfzı"nda, milyarlarca insanla birlikte tüm canlıların, gezegenlerin, bitkilerin, eşyaların kaderinde yazılı olaylar da hiç eksilmeden veya kaybolmadan durmaktadır. Kader gerçeği, Allah'ın Hafız (Muhafaza eden, Koruyan) sıfatının, sonsuz gücünün, kudretinin ve büyüklüğünün tecellilerinden biridir.
Biz, bize verilen telkinden dolayı, geçmiş, şu an ve gelecek gibi bölümlere ayrılmış zaman dilimlerini yaşadığımızı zannederiz. Oysa, "geçmiş" gibi bir kavrama sahip olmamızın tek nedeni, hafızamıza bazı olayların verilmesidir. Örneğin, ilkokula kaydolduğumuz an hafızamızda bulunan bir bilgidir ve biz bu nedenle bunu geçmiş bir olay olarak algılarız. Gelecekle ilgili olaylar ise hafızamızda bulunmaz. Bu nedenle biz henüz haberdar olmadığımız bu olayları "yaşanacak", "gelecekte meydana gelecek" olaylar olarak kabul ederiz. Oysa geçmiş nasıl bizim için yaşanmış, tecrübe edilmiş, görülmüş olaylar ise, gelecek de aynı şekilde yaşanmıştır. Ancak bu olaylar bizim hafızamıza verilmediği için biz bunları bilemeyiz.
Eğer Allah, gelecekle ilgili olayları da hafızamıza vermiş olsaydı, o zaman gelecek de bizim için geçmiş olurdu. Örneğin, 30 yaşındaki bir insanın hafızasında 30 yıllık hatıralar, olaylar bulunur ve bu nedenle bu insan 30 yıllık bir geçmişi olduğunu düşünür. Eğer bu insanın hafızasına 30 ile 70 yaş arasındaki geleceğine dair olaylar da verilecek olsa, o zaman 30 yaşındaki bu insan için hem 30 yılı hem de 30 ile 70 yaşı arasındaki "geleceği" geçmişi haline gelir. Çünkü, bu durumda geçmişi de geleceği de hafızasında mevcut bulunacak, her ikisi de onun için yaşanmış, görülmüş, tecrübe edilmiş olaylar olacaktır.
Ancak Allah, bize olayları belli bir sıra içinde, küçükten büyüğe doğru akacak şekilde, sanki geçmişten geleceğe akan bir zaman varmış gibi algılattığı için, bize geleceğimizle ilgili olayları bildirmez, bunların bilgisini hafızamıza vermez. Gelecek bizim hafızamızda yoktur, ancak Allah'ın sonsuz hıfzında, tüm insanların geçmişleri ve gelecekleri bulunmaktadır. Bu, bir insanın hayatını, zaten mevcut olan bir filmden izlemesi gibidir. Film, zaten çekilmiş ve bitmiştir. Ancak, bu filmi ileri sarma imkanı bulunmayan insan, kareleri teker teker seyrettikçe hayatını görür. Henüz seyretmediği karelerin ise geleceği olduğunu zannederek yanılır.
Alıntı
İSLAM - avatarı
İSLAM
Ziyaretçi
16 Kasım 2008       Mesaj #3
İSLAM - avatarı
Ziyaretçi
KADER VE KAZAYLA İLGİLİ TOPLUMDAKİ YANLIŞ DÜŞÜNCELER NELERDİR?MADDELEYEREK ANLATIRMISINIZ?
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
17 Kasım 2008       Mesaj #4
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
insanın kader hakkındaki yanlış anlamalar
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
18 Kasım 2008       Mesaj #5
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
lütfen acılenn bıze net olarak insanların kader konusundaki yanılgıları
Son düzenleyen fadedliver; 20 Kasım 2008 17:20
NpLee - avatarı
NpLee
Ziyaretçi
18 Kasım 2008       Mesaj #6
NpLee - avatarı
Ziyaretçi
LuTFeN BaNa İnSaNLaRıN KaDeR KoNuSuNDaKi YaNıLGıLaRıNı MaDDe MaDDe YaZaRMıSıNıZ ... ?


ßy : _DeaD_MeaT_
HEKDOR - avatarı
HEKDOR
Ziyaretçi
18 Kasım 2008       Mesaj #7
HEKDOR - avatarı
Ziyaretçi
İNSANLARIN KADER KONUSUNDAKİ YANILGILARI NELERDİR? SORUSUNUN CEVABI NEDİR?
Muhabbetci - avatarı
Muhabbetci
Ziyaretçi
19 Kasım 2008       Mesaj #8
Muhabbetci - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
HEKDOR adlı kullanıcıdan alıntı

İNSANLARIN KADER KONUSUNDAKİ YANILGILARI NELERDİR? SORUSUNUN CEVABI NEDİR?


Kader konusunu anlamak icin öncelikle zamansizligi kavrayabilmek gerek..Malesef "INSan" bunu kavrayamiyor..Yani söyleki ALLAH katinda " dün, yarin" yoktur..Hersey sadece bir andir!...
Biz bu ani farkli hissetigimizden, bizim icin binlerce sene gecmis gibi geliyor...Aslinda ALLAH icin daha ( en dogrusunu kendi bilir , bizimki misaldir) saniye bile gecmemisdir...

Kaderi bu isikda degerlendirmeye alirsaniz, kader ne olmus bitmisdir, nede olup bitecekdir...Paradoks düsüncedir aslinda kader konusu...En büyük yanlisimizda burda basliyor iste...Msn Thinking

Detailli kader konusunu istiyorsan söyle onuda insallah yakinda eklerim Msn Happy


Bu yazi Kashif Ahmed Shehzada makalesinden ceviridir.
----------------------------------------------
ALLAH INSANI SAPTIRIR MI ?
Kashif Ahmed Shehzada

Esirgeyen ve Bagislayan Allah'in adiyla
GiRiS
Bu Makalenin amaci degisik inanclara sahip insanlarin cogun inandigi gibi Insanin kaderinin onceden Yaratici (Allah) tarafindan belirlendigini, bu dunyada olanlarin kendi yaptiklarinin degil, ALIN yazilari oldugu varsayimini tartismakdir. Bir cok dinde kabul edildigi gibi, insanlar eger Cehennem atesinde ise bu kaderlerindedir..
Bir sure once aldigim bir elektronik posta mesajinda cikardigim sonuc bazi insalar Kuran ayetlerini hayallerine dayali olarak okuduklarindan bu sonuca ulasabiliyorlar.
Soru Su Sekilde idi
İBRÂHİM suresi 14. ayetde soyle der. "…….Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir."
Allah herseyin galibi olabilir. Bu ne bicim Tanridir ki bizi Cehennem atesine gonderiyor? Istedigini kurtariyor, istedigini saptiriyor. Acaba benide saptirdimi ? ben hatalarimdan sorumlu olacam mi ? Burda Tanriyi suclamak gerekmez mi ? Neden Allah once beni saptiracak, sonrada bu SAPIKligimdan dolayi beni cehenenm atesine koyacak ?
Yukarida mesaji cevap su sekilde olacakdir.
Hareketlerimizi belirlemekde ozgurmuyuz ?
Insanlarin cogu Kurandki kullanilan genel bir ifadeyi tekrar ederler.
14:4 ……Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir."
Simdi bu ayetin sadece bu kismina bakarsak, soyle bir sonuca ulasabilirz: Insanlarin hic bir ozgur iradesi yokdur, yaptiklarinin cogu kendi harektelerinin sonucu degil, kaderlerinde yazili oldugu icin olanlardir. ve insanlarin kendi kaderlerini degistiremezler. Bununla birlikde boyle bir sonuc Kurandaki diger ayetlere bakmadan, bir ayeti DAR KALIPLAR icine sokarak cikarilan bir anlamdir. Simdi hep birlikde Gercekden ozgur iradeye mi sahibiz yoksa yaptigimiz hersey kaderimizde yazildigindan olmakdadir.
SU ayetler bizi bu konuda aydinlatmakdadir.
KEHF suresi 29. ayet) Ve kulil hakku mir rabbiküm fe men şae fel yü'miv ve men şae fel yekfür inna a'tedna liz zalimine naran ehata bihim süradikuha ve iy yesteğiysu yüğasu bi mani kel mühli yeşvil vücuh bi'seş şerab ve saet mürtefeka
(KEHF suresi 29. ayet) Ve de ki: O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre onları içine alacaktır. Eğer feryad edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri!
Bu ayete gore gercegi kabul etmek veya etmemek kisinin kendi tercihidir.
(İNSÂN suresi 3. ayet) İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma kefura.
(İNSÂN suresi 3. ayet) Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör.
(MÜZZEMMİL suresi 19. ayet) İnne hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi sebiylen.
(MÜZZEMMİL suresi 19. ayet) İşte bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.
(FURKÂN suresi 57. ayet) Kul ma es'elüküm aleyhi min ecrin illa men şae ey yettehize ila rabbihi sebila
(FURKÂN suresi 57. ayet) De ki: «Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum
Yukaridaki ayetler insanlara hangi yolu sececeklerine dair secme hakki veriyor.
(ANKEBÛT suresi 69. ayet) Vellezine cahedu fina le nehdiyennehüm sübülena ve innellahe le meal muhsinin
(ANKEBÛT suresi 69. ayet) Uğrumuzda çaba gösterenleri yollarımıza ileteceğiz. ALLAH hiç kuşkusuz iyilik edenlerle beraberdir
Allah neden kendi ugrunda mucadele edenlerden bahdsediyor. Eger kaderimiz onceden belirlenmisse, Allah yolunda mucadele edenleri dogru yola eristirmek cok anlamsiz olmakdadir. Oyle degil mi ?
(ZÜMER suresi 7. ayet) İn tekfüru fe innellahe ğaniyyün anküm ve la yerda li ibadihil küfr ve in teşküru yerdahü leküm ve la teziru vaziratüv vizra uhra sümme ila rabbiküm merciuküm fe yünebbiüküm bima küntüm tü'melun innehu alimüm bizatis sudur
(ZÜMER suresi 7. ayet) Eğer inkar ederseniz, şüphe yok ki Allah'ın size ihtiyacı yoktur. Bununla beraber kulları adına küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz, sizin adınıza ona razı olur. Bir günahkar da diğerinin günahım çekecek değildir. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O vakit O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir. Çünkü o bütün sinelerin özünü bilir.

Eger kaderimiz onceden belirlenmisse Allah neden "Bununla beraber kulları adına küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz, sizin adınıza ona razı olur.." Isin garibi Eger Allah sizin icin kader yazmissa neden neden yazdiklarindan bazilari bizzat onun Hosuna gitmiyor. Bu isde sizce bir gariplik yok mu ?
Tekrar tekrar Alla'in bizi dogru yola eristirmesi bizim ozgur irademizle yaptigimiz tercihlere baglidir. Bizi dogru yola eristirmek elbetde Allah'in iradesindedir. Allah bunu bize Elcisi yoluyla bildirmekdedir..
(ABESE suresi 11. ayet) Kella inneha tezkiretun.
(ABESE suresi 11. ayet) Hayır. Şüphe yok ki, o bir öğüttür.
(ABESE suresi 12. ayet) Femen şae zekerehu
(ABESE suresi 12. ayet) Dileyen onu düşünüp öğüt alır.
Son olarak Allah bize yaptiklarimzi konusunda ozgur oldugumuz fakat bu yaptiklarimizin Allah 'in kontrolu altinda oldugunu belirtmekdedir.
(MÜ'MİN suresi 40. ayet) Men amile seyyieten fe la yücza illa misleha ve men amile salihüm min zekerin ev ünsa ve hüve mü'minün fe ülaike yedhulunel cennete yürzekune fiha bi ğayri hisab
(MÜ'MİN suresi 40. ayet) Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir.
Allah bize istedigimiz sekilde calisma ozgurlugu vermistir. Yukaridaki ayetlerden acikca anladigimzi kadariyla dogru yada yanlisi secme konusunda Allah hic bir on sart koymadan yada onceden yazmadan bizi serbest birakmistir. Iyi yada Kotuyu secmeden bizi ozgur birakmistir. Iyi yada kotu yolu secme hakkimiz oldugu icin secimimizin sonuclarinda katlanmak zorundayiz.
Her hareketin yada secimin de bir sonucu vardir. Allah kanunlarina aykiri bir hareket de elbetde negatif bir sonuc doguracakdir.
Neyi secme hakkimiz Allah tarafindan bize birakilmistir fakat bu hareketlerimizin sonuclarini degistirme hakkimiz bize birakilmamamistir. Diyelim ki ZEHIR icme ozgurlugumuz vardir ama bunun sonucunda Intihar etmis olup Hayatimiz sona erdiririz. Yani Zehir icme ozgulugumzu var ama bu zehir icdikden sonra mudahale olmadan sonucunda saglikli yasamayi secme hakkimzi yokdur. Hareketi seceriz ama sonucunu secemeyiz. Sonuc Allah'in Sunnetullahi yani koydugu kanunlar sonucunda olur. Allah'in Sunnetu (kanunlari) Zehiri yaratmis ve onu icince sonuncunun da ne olacaginida koymustur. Sunu yaparsan su olur gayet acikdir. Ne yapacagimzi konusunda secme hakkimiz var sonuclari konusunda secme hakimiz yok.
(NECM suresi 31. ayet) Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil erdi li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna
(NECM suresi 31. ayet) Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.
Bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.
(CÂSİYE suresi 22. ayet) Ve halekallahüs semavati vel erda bil hakki ve li tücza küllü nefsim bima kesebet ve hüm la yuzlemun
(CÂSİYE suresi 22. ayet) Halbuki Allah o Gökleri ve Yeri hakk ile halk etti, hem de her nefsi hiç hakları yenmeksizin kazandığı ile cezalandırmak için
Yaptiklariniz Allahin kanunlarina uygun yada uygun olmayabilir ama sonuclarina katlanmak zorundasiniz. Kendi yaptiklarinizn sonuclarini baskalarina yuklememeye hakkiniz yokdur. Yaptiklainizn cezasini cekeceksiniz. Herkes kendi yukunu tasiyacakdir. Kendi yaptiklarinizdan dolayi baskasini sorumlu tutamazsiniz.
(CÂSİYE suresi 15. ayet) Men amile salihan fe linefsih ve men esae fe aleyha sümme ila rabbiküm türceun
(CÂSİYE suresi 15. ayet) Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz
Eger Allah zaten kaderimizi belirlemisse, bu ne demek oluyor. " Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir" Demekki sonuc bizim sonucdan once yaptiklarimiz dayanmakdadir.
(NEML suresi 90. ayet) Ve men cae bis seyyieti fe kübbet vücuhühüm fin nar hel tüczevne ila ma küntüm ta'melun
(NEML suresi 90. ayet) Her kim de fenalıkla gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür, başka değil sırf yaptığınız amellerin cezası
(SÂFFÂT suresi 38. ayet) İnneküm lezaikul azabil elim
(SÂFFÂT suresi 38. ayet) Elbette siz o acı azabı tadacaksınız.
(SÂFFÂT suresi 39 ayet) Ve ma tüczevne illa ma küntüm ta'melun
(SÂFFÂT suresi 39. ayet) Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.
Eger amelleriniz Allah'in kanunlarina ve emirlerine uygun degilse, yaptiginiz amelein sonucunu goreceksiniz.
(TÛR suresi 13. ayet)Yevme yude'une ila nari cehenneme de'a
(TÛR suresi 13. ayet) O gün cehennem ateşine itilip atılırlar :
(TÛR suresi 14. ayet) Hazihin narulleti kuntum biha tukezzibun
(TÛR suresi 14. ayet) "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!" denilir.
(TÛR suresi 15. ayet) E fe sihrun haza em entum la tubsirun
(TÛR suresi 15. ayet) Bir büyü müdür bu, yoksa görmüyor musunuz?
(TÛR suresi 16. ayet) İslavha fasbiru ev la tasbiru sevaun aleykum innema tüczevne ma kuntum ta'melun
(TÛR suresi 16. ayet) Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızın karşılığına çarptırılacaksınız
Eger yaptiklariniz Allahin kanunlarina ve emirlerine uygu ise de sonuclarini goreceksiniz.
(TÛR suresi 17. ayet) İnnel muttekiyne fi cennativ ve neiym
(TÛR suresi 17. ayet) Fakat korunan müttakıler Cennetler, ni'metler içinde
(TÛR suresi 18. ayet) Fakihine bima atahum rabbuhum ve vekahum rabbuhum azabel cehiym
(TÛR suresi 18. ayet) Rablerinin kendilerine verdiği ile sefa sürmektedirler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur
(TÛR suresi 19. ayet) Kulu veşrabu heniem bima kuntam ta'melun
(TÛR suresi 19. ayet) Yaptıklarınıza karşılık yeyin, için, afiyetler olsun ,
Butun ameller kadin erkek ayirimi olmadan odullendirlecekdir
(ÂLİ IMRÂN suresi 195. ayet) Festecabe lehüm rabbühüm enni la üdiy'u amele amilim minküm min zekerin ev ünsa, ba'duküm min ba'd, fellezine haceru ve uhricu min diyarihim ve uzu fi sebili ve katelu ve kutilu le ükeffiranne anhüm seyyiatihim ve le üdhilennehüm cennatin tecri min tahtihel enhar, sevabem min indillah, vallahü indehu husnüs sevab
(ÂLİ IMRÂN suresi 195. ayet) Rableri de onların dualarına şöyle icabet etti: «Kesinlikle ben, içinizden gerek erkek, gerek kadın hiçbir iyilik yapanın işlediğini boşa çıkarmam, hep birbirinizdensiniz. Benim için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, yolumda işkenceye uğrayanların, savaşanların ve bu uğurda öldürülenlerin suçlarını örteceğim. Onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Onlar, Allah tarafından tasavvur edemeyeceğiniz bir mükafata kavuşacaklar. Mükafatın en güzeli Allah yanındadır.
Insanlar bu dunyada yaptiklarinin sonuclarina katlanmak zorundadirlar. Burda kaderim diye Allah suclayamazsiniz.
(A'RAF suresi 146. ayet)Seasrifü an ayatiyellezine yetekebberune fil erdi bi ğayril hakk ve iy yerav külle ayetil la yü'minu biha ve iy yerav sebiler rüşdi la yettehizuhü sebila ve iy yerav sebilel ğayyi yettehizuhü sebila zalike bi ennehüm kezzebu bi ayatina ve kanu anha ğafilin
(A'RAF suresi 146. ayet) Yeryüzünde haksızlıkla büyüklenenleri, ayetlerimden uzaklaştıracağım. Bütün mucizeleri görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler de onu yol tutmazlar. Eğer sapıklık yolunu görürlerse onu yol edinirler. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanlamayı adet edinmişler ve onlardan gafil olagelmişlerdir.
(A'RAF suresi 147. ayet) Vellezine kezzebu bi ayatina ve likail ahirati habitat a'malühüm hel yüczevne illa ma kanu ya'melun
(A'RAF suresi 147. ayet) Halbuki âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, yapmakta oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar!
Yukarida ayetde belirtildigi gibi Yeryüzünde haksızlıkla büyüklenenlerden olursaniz, Allahin isaretlerinde yani ayetlerinden Allahin Kanunlarina gore uzaklastirilisiniz. Burda kendi ozgur iradenize gore yaptiginiz bir amelin bu sonucu icin kendiniz suclamalisiniz Allah'i degil. Kendi ozgur irademizin ve harektlerimizn sonuc olan bu durum icin sorumlu arayacaksak bu Allah degil biziz. Allah bize gayet acik bir sekilde hatirlatmakdadir.
(YÛNUS suresi 44. ayet) İnnellahe la yazlimün nase şey'ev ve lakinnen nase enfüsehüm yazlimun
(YÛNUS suresi 44. ayet) Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler
Asagidaki ayetlere dikkat edelim. Bu ayetlerde yaptiklarimizn sonucundan bizim sorumlu oldugumuz ve Allah suclayamayacagimizi gostermekdedir.
16:34 But the evil results of their deeds overtook them and that very (Wrath) at which they had scoffed hemmed them in.
(NAHL suresi 32. ayet) Ellezine teteveffahümül melaiketü tayyibine yekulune selamün aleykümüdhulül cennete bima küntüm ta'melun
(NAHL suresi 32. ayet) (Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir
(NAHL suresi 33. ayet) Hel yenzurune illa en te'tiyehümül melaiketü ev ye'tiye emru rabbik kezalike fealellezine min kablihim ve ma zalemehümüllahü ve lakin kanu enfüsehüm yazlimun
(NAHL suresi 33. ayet) O kâfirler başka değil ancak kendilerine o meleklerin gelmesine veya Rabbının emri gelmesine bakarlar, onlardan evvelkiler de böyle yaptılar ve onlara Allah zulmetmedi ve lâkin kendileri nefislerine zulmediyorlardı
Herkes kendi yaptiklarindan sorumludur, yaptiginiz yanlislarin sorumlusu Allah degil, sizsiniz.
(FUSSİLET suresi 46. ayet) Men amile salihan fe li nefsihi ve men esae fe aleyha ve ma rabbüke bi zallamil lil abid
(FUSSİLET suresi 46. ayet) Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.

Allah dilemesini koydugu kanunlar ile belirtir.
Allah kanunlari gerek dogayi yoneten Doga kanunlari, gerekse insan iliskilerini duzenleyen Kuran hukumleri seklinde olsun degismezdir. Allah’in Kuranda belirtigi degismez kurallarini Kabul etmek ve ahiretde bundan faydalanmak insanin kendisine birakilmistir. Allah Kur’anda bize kurallarini ve sonuclarini acikca anlatmakdadir. Ister Kabul edersiniz, ister red edersiniz, Allahin ortaya koydugu sonuclar degismez. Unutmayin ki, gerek Allahin fizik Kurallari gerekse insane iliskilerine dair kurallari degismezdir.
Sabit olan ve degismez olan Allah Kanunlaridir, insanin kaderi degil. Insan Allahin kanunlarina uyarsa sonuclarini gorur, eger Allah’in kanunlarina karsi cikarsa yine sonuclarina katlanir. Tekrarlamak gerekirse insan istedigi yolu secmekde ozgurdur. Yaptiklariniz sonuclari belirleyecekdir. Sonuclar degismez. Simdi Kuran da ki ayetlere bir daha bakalim.
Allah atesin kanunu koymustur elimizi icine sokarsak elimiz yanar. Allah tasin yakma kanununu koymustur. Elimiz atasin icine sokup, elimiz sogutmak mumkun degildir. Yanan elimize ilac yada Allahin ongordugu baska bir iyilestirme methodu olmadan iyilestirmek mumkun degildir. Elimizi atese koyma eylemi bizim yapip yapmamakda serbest oldugumuz bir hareketdir. Atesin yakip yakmadigini bilmek insanin kendi gorevidir. Sonuclarina katlaniriz.:
Simdi Kafa karistiran ayetin su kismina tekrar bakalim.
14:4 ……..Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir."
Simdi Bu SaPIKLIKDa birakilacak insanlarin ozelliklerini Allah Kuranda acikca belirtmistir. Bazi ayetler SAPIKLIKDA olanlari belirtmekdedir. Eger SAPIKLIKDA BIRAKILIP Atese gonderilecek olanlarin ozelliklerini Tasiyorsaniz hesabi vereceksinizdir.
SAPIKLIKDA BIRAKILACAK OLAN INSANLAR KIMLERDIR.
1. FASIKLAR (fasikiyn)
(BAKARA suresi 25. ayet) İnnellahe la yestahyi ey yadribe meselem ma beudaten fe ma fevkaha, fe emmellezine amenu fe ya'lemune ennehül hakku mir rabbihim, ve emmellezine keferu fe yekulune maza eradellahü bi haza mesela, yüdillü bihi kesirav ve yehdi bihi kesira, ve ma yüdillü bihi illel fasikiyn
(BAKARA suresi 26. ayet) Allah bir sivrisineği, hatta üstündekini örnek vermekten sıkılmaz. İman edenler bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Kafirler ise: «Allah böyle bir örnek ile ne demek istemiş?» derler. Evet! Allah onunla bir çoğunu da şaşırtır, yine onunla bir çoğunu yola getirir. Onunla ancak fasıkları şaşırtır
2. Seytani Dost Edinenler (şeyatiyne evliyae)
(A'RAF suresi 30. ayet) Ferikan heda ve ferikan hakka aleyhimüd dalaleh innehümüt tehazüş şeyatiyne evliyae min dunillahi ve yahsebune ennehüm mühtedun
(A'RAF suresi 30. ayet) Bir kısmına hidayet buyurdu, bir kısmına da dalalet hakkoldu, çünkü bunlar, Allahı bırakıb Şeytanları evliya ittihâz ettiler, bir de kendilerini hidâyette zannederler
(HAC suresi 4. ayet) Kütibe aleyhi ennehu men tevellahü fe ennehu yüdillühu ve yehdihi ila azabis seiyr
(HAC suresi 4. ayet) (O şeytanki) hakkında şöyle hüküm verilmiştir: Şüphesiz kim onu dost edinirse, o muhakkak onu saptırır ve doğruca cehennem azabına götürür.
(3) Allah ve Resule itiatsizlik edenler
(AHZÂB suresi 36. ayet) Ve ma kane li mü'miniv ve la mü'minetin iza kadallahü ve rasulühu emran ey yekune lehümül hiyeratü min emrihim ve mey ya'sillahe ve rasulehu fe kad dalle dalalem mübina
(AHZÂB suresi 36. ayet) Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
(4) Zalimleri ise Allah saptırır
(İBRÂHİM suresi 27. ayet) Yüsebbitüllahüllezine amenu bil kavlis sabiti fil hayatid dünya ve fil ahirah ve yüdilüllahüz zalimine ve yef'alüllahü ma yeşa'
(İBRÂHİM suresi 27. ayet) Allah Teâlâ sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar.
(5) Allahin Mesajini işitip veya akıl etemeyenler
(FURKÂN suresi 44. ayet) Em tahsebü enne ekserahüm yesmeune ev ya'kilun in hüm illa kel en'ami bel hüm edallü sebila
(FURKÂN suresi 44. ayet) Yoksa onların ekserîsini işitirler veya akıl ederler mi zannediyorsun? Onlar sırf hayvan gibi hattâ gidişçe daha sapkındırlar
Msn Demon Atalarina, Reislerine ve büyüklerimize itaat edenler
(AHZÂB suresi 67. ayet) Ve kalu rabbena inna eta'na sadetena ve küberaena fe edallunes sebila
(AHZÂB suresi 67. ayet) Ve demiş olacaklardır ki: «Yarabbi! Muhakkak biz reislerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Artık onlar da bizi doğru yoldan sapıttılar.»
(7) Bu dünyada kör gibi davrananlar
(İSRÂ suresi 72. ayet) Ve men kane fi hazihi a'ma fe hüve fil ahirati a'ma ve edallü sebila
(İSRÂ suresi 72. ayet) Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.
Msn Note: Cogunlugun fikirlerini izleyenler
(EN'ÂM suresi 116. ayet) Ve in tüti'eksera men fil erdi yüdilluke an sebilillah iy yettebiune illez zanne ve in hüm illa yahrusun
(EN'ÂM suresi 116. ayet) Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.
(9) arzularınıza uyanlar
(EN'ÂM suresi 56. ayet) Kul inni nühitü en a'büdellezine ted'une min dunillah kul la ettebiu ehvaeküm kad daleltü izev ve ma ene minel mühtedin
(EN'ÂM suresi 56. ayet) De ki: Allah'ın dışında taptığınız şeylere tapmak bana yasak edildi. De ki: Ben sizin arzularınıza uymam, aksi halde sapıtırım da hidayete erenlerden olmam.
Yukaridaki ayetler kimlerin SAPIKLIKDA birakilacagini belirtmekdedir. Yukaridaki ozellikleri tasiyan kimse SAPIKLIKDA birakilacakdir. Simdi bunu Allah dogru yola iletecekleri ile karsilastirin. (Ayetler verses 39:18 , 13:27 , 6:125)
Yukardaki ayetler insanin dogru ve yanlisi secme konusunda ozgur oldugunu gostermekdedir. Sonuclar amellere gore olacakdir. Sonuclardan Allah degil biz sorumluyuz. Insanin sapiklikdan birakilacak olanlari Allah onlari SAPIKLIK icinde yarattiklari icin degil, Allahin koydugu Kurallara gore SAPIKLIKDA olanlardir. Insanlar FASIK, Inkar etmeyi, arzularini izlemekde, akilllarini kullanip kullanmamakda ozgurlerdir.
SONUC
Kurani detayli inceleyip, ayetleri karsikli inceledigimizde KADERCILIGIN olmadigini, insanin kaderinin onceden yazilmadigini goruyoruz. Insanlar istedikleri yolu yolu secme konusunda serbestirler. Bunula birlikde sonuclar Allahin koydugu kurallara gore olacakdir.Eger aci cekerlerse bu kendi tercihleridir. Kimse Allahi Kaderim diye Allahi suclayamaz.

Insallah bu isinize yarar....Msn Wink
Son düzenleyen Muhabbetci; 19 Kasım 2008 06:49 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
19 Kasım 2008       Mesaj #9
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
insanların kader hakkındakı yanılgıları neledir???
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #10
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
kader hakkındaki yanılgılar

Benzer Konular

2 Mart 2016 / Misafir Edebiyat
20 Temmuz 2018 / P.u.S.u Müslümanlık/İslamiyet
20 Kasım 2015 / Misafir Soru-Cevap
21 Ekim 2011 / welat Soru-Cevap
7 Mayıs 2014 / 340Çağla Soru-Cevap