Arama

Kahraman Tazeoğlu

Güncelleme: 7 Ekim 2017 Gösterim: 129.039 Cevap: 55
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mart 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
20070128 1289121888 kahraman2

Sponsorlu Bağlantılar

Ay’a ilk ayak basıldığı yılın 10 Ağustos’unda doğdu. İstanbul’un çileli ve kesmekeşli ortamında, o şehirde bir ömür harcayacağını bilmeden hep “düşünen” bir çocuk olarak büyüdü.

Cevizli semtinde, bir dere kenarında oynarken, mahallenin delisi kovalayınca “korkuyla” tanıştı.

Ailesi İstanbul’un mutena semtlerinden Fenerbahçe’ye taşınınca daha az korkmaya ve Fenerbahçeli olmaya basladı. 6 yasinda ilk kez bir maça gitti ve en sevdigi Fenerbahçe şapkasını çaldırdı. (Bugün bile o şapka için üzülür). 7 kardeşin 2 numaralı olanıydı ve ilerde bir mahalle takımında 2 numaralı formayı giyerek maçlara çıkacağını bilmiyordu.

Ablası okula başlayınca çok kıskandı ve saçını çekti. Bir yıl sonra ise okulunun ilk gününde annesi onu sınıfına sokmayı zor başardı... O gün çok ağlamıştı.

Arkadaşları teneffüslerde çesitli oyunlar oynarken, o hep “düşünüyordu”...

İlkokul bittiğinde bir korku filmi senaryosu yazdığını iddia ederek arkadaşlarına kendini güldürdü. Daha sonra sinema ile sadece “seyirci” olarak ilgilendi. O hep bir sinema tutkunu olarak yaşayacaktı; çünkü siirle daha tanışmamıştı.

12 Eylül ihtilalinde ortaokula başlayacaktı ve tek başına belediye otobüsüne binmeyi öğrenecekti. Daha sonra yağ, tüp, şeker ve gaz kuyruklarında beklemeyi ve soğuklarda üşürken ağlamamayı...

Mahallede her kırılan camdan Tazeoğlu kardeşler sorumlu tutulmaya başlanınca, baba Hayati Tazeoğlu ani bir göç harekatıyla tüm aileyi yeniden Cevizli’ye taşıma kararı aldı. Buna en içerleyense küçük Kahraman oldu. Geride bıraktığı mahalle arkadaşlarını bir gün yeniden görebilmek ümidiyle yanıp tutuşurken birden ilk defa yaşayacağı bir duyguyla karşılaştı. Karşı komsunun kızına aşık olmuştu. Mutluluğu, acıyı, hüznü ve ağlamayı yeniden keşfetti. Bütün bunların toplamının ona şiiri öğreteceğini bilmiyordu. Ablasının yazdığı şiirlerle dalga geçerken hatta “şiir de neymiş; saçmalık” diye iddia ederken gece gündüz şiir yazmaya başladı. Sonunda o terk edildi ama şiir onu terk etmedi. Yine aşık oldu, yine terk edildi, yine şiirler yazdı.

Matematiği gereksiz bir ders olarak gördüğü için, hocaları da onu gereksiz bir öğrenci olarak gördü. Uzun bir süre ara vereceği eğitimini daha sonra bin pişman olarak devam ettirecekti. Bu arada ailesi “eti senin kemiği benim” diyerek onu bir kuaföre çırak olarak verdi. 10 yıl sürecek bu macera özel radyoların açılmasiyla sona erecekti.

Bir yaz gecesi arkadaşının evinde balkon sohbeti yaparken arkadaşının annesi uykusundan uyandı ve “oğlum kapatın şu radyoyu da yatın artık” dedi. Halbuki radyo kapalıydı ve konuşan 19 yaşındaki genç Kahraman’dı...

Çocukluğundan beri özendigi spikerlik hayali daha da derinleserek artmaya baslamisti. Annesi bebekliğinde çok ağladığı zamanlarda onu radyonun yanına yatırır ve susmasını sağlardı. Çok çocuğa bakmakla yükümlü olan bir annenin bulduğu bu çözüm ilerde küçük Kahraman’ı radyocu yapacaktı.

Derken; günlerden bir gün, Türkiye’de ilk özel radyolar açılmaya başladı ve mesleğinde çok önemli bir yere gelmiş olan genç Kahraman, bu işe sevdalandı. Artık o radyocu olabilmek için yıllarını verdiği mesleğini bırakabilirdi. Sıkı bir radyo takipçisi olan genç Kahraman, “Gecenin Serserisi”ni dinleyerek hatta yayın yaptığı radyoya kadar gidip kendisiyle tanışarak hayatında ilk kez bir radyo stüdyosu gördü. Bununla da kalmayıp Orhan Çetin tarafindan programa konuk edildi, şiirler okudu. Gelen olumlu tepkiler kendisini yüreklendirdi ve o gün radyocu olmaya karar verdi. Mesleğini zirvedeyken bırakarak, yayın hayatına yeni “merhaba” diyen Kadıköy FM’de yayına başladı. Sonraki rüzgarlar onu baska radyolara sürükledi ve son durağı en sevdiği ve mutlu olduğu Radyo 7 oldu.

Şimdi Mavi Ada diye bir yerden şiirler seslendirerek gece bunalım oranını yükseltme çalışmalarını sürdürüyor. Kahraman Tazeoğlu’nun “Seni İçimden Terk Ediyorum” “Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi” adli iki şiir kitabı var. Bu kitaplara bir de “Araz” adlı bir romanını ekledi. “Mavi Ada Mektupları” ve “Tutsak Mektuplar” adli iki derlemesini de listeye ekleyerek 5 kitaba ulaştığını söylersek geriye sadece asağıdaki notu düşmek kalır...

Not: Ablası artık şiir yazmıyor.

Kitapları:

*Seni Içimden Terk Ediyorum (Şiir), 2001 (Yedi Harf Yayıncılık)

*Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi (Şiir), 2002 (Birey Yayıncılık)

*Mavi Ada Mektupları (Mektup), 2002 (Birey Harf Yayıncılık)

*Tutsak Mektuplar (Mektup), 2004 (Yedi Harf Yayıncılık)

*ARAZ (Roman), 2005 (Yedi Harf Yayıncılık)

(Radyo7/Mavi Ada Programı sunucusu)

Kahraman tazeoglu, araz, terkediyorum,araz,Seni yine terkedecegim,maviada,saclarini ruzgara satan kiz,Her ask katilidir bir öncekinin

Son düzenleyen Blue Blood; 11 Temmuz 2007 12:29
Biyografi Konusu: Kahraman Tazeoğlu nereli hayatı kimdir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Mart 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yokluğun soğuk bir savaş gönlümde… Seni beklemekten vazgeçiyorum… Uzayan tutsaklığımda,dalgalanan esaret bayrağının altında, dökülen kanda boğuluyor gülüşlerim… Üzerine çığ düşmüş beklentilerimin hareketsizliğinde, umutlarımı birbirine çatıp duruyorum…

Sponsorlu Bağlantılar
Kalemimde ölü şairlerden hırsızlama harflerle, tekil cümleler kuruyorum acılarla uyumlu… Saçlarımda kelepçesi hükümlü rüzgar…savruluyorum… Yine dalgın gemiler geçiyor ıslak gözlerimden… Gün yüzünü dönerken geceye, düştüğüm tepelerine yeniden tırmanıyorum , kendi mazoşist duygularımla… Herkes uyurken düşlerine, ben sevilmediğimin altını çiziyorum,parantezi bol satır aralarında.. Çizdikçe çoğalıyor yalnızlığım… Yine dalgın gemiler geçiyor ıslak gözlerimden… Senin için bir dalgınlık daha tutuyorum aklımdan… nikotine kesmiş verem kokulu odamda; ( d )alıyorum bir fincan kahveyle sensizliği,kırk yıl kalasın diye hatırımda…
Hüzünlü yaz( g )ılar baskı kurarken sürgün yanlarıma, Tenimde unuttuğun yangınlarda ısınıyor sözlerimin sahte sahipleri… Oysa sana ( k )aralamıştım tüm bildiklerimi.. Kararlı yürüyüşlerde ıslıkla çalınan marşlara eşlik etmiştim, aldırmadan tel örgülerin yırtıcılığına…yeni bir ülke kurar gibi anlatmıştım umutlarımı… Şimdi kararlı adımlarıma yılgınlık dayatan sevdanın sus işaretiyim… kimse bilmez kederden kanayan ,ağır yalnızlığımı… Acıların ağır abisi demiştin bana… kim hesaplayabilir ki gönül kırıklarımın hacmini… Kıldan ince hasretimin keskinliği ve atomdan ağır sevdamın yok edici yakıcılığında,bir ben biliyorum gecelerin bitimsiz uzunluğunu… Yazmakla tamamlayamıyorum kendimi… Bana bile kendini anlatamamış ben’i anlatıyorum sana… Olur da anlam bulurum diye yüreğinde…
Anla(ya)mıyorsun… Bu yüzden seni beklemekten vazgeçiyorum…
Sus-konuş vardiyalarında,sinsi ağrılar çörekleniyor göğsümün sol cenahına… Ve duman çöküyor bu yüz duman… İçimde ayaklanan en militan duygularımı kelepçelesem; Bu aşk terörden kurtulur mu ? Bu büyük yıkımdan ağrısız günler çıkarmı?… Çıkmazındayım işte !... Bu yüzden seni beklemekten vazgeçiyorum… Artık çek işvebaz bakışlarını gözlerimden…Sesini sesimin üstüne koyma … Ya öldür beni ! Ya da yaralı bırak sevni sevmeler ülkesinde… Vazgeçmekten başka işim kalmadı benim…
İÇİ DOLDURULAMAMIŞ BİR SEVDANIN BOŞLUĞUNDA SENİ KAYBETTİM…
(d)arlandım…Katı bir “ES” le bitti bu şarkı…
Susuyorum…

Yazı:H.KARADENİZ
Okuyan:Kahraman Tazeoğlu

[flash=https://dts.msxlabs.org/DreAmTeaM/seni%20beklemekten%20vazgeciyorum..swf]width=459 height=57[/flash]

NOT: Sanatçının İzniyle Yayınlanmıştır.

Son düzenleyen Blue Blood; 11 Temmuz 2007 12:17
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Nisan 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
seniintiharettimzc9

SENİ İNTİHAR ETTİM

Deli dolu geçtik ateş hatlarından
Sevgim korkuyla beraber büyüdü içimde
Sevdikçe korktum
Korktukça daha çok sevdim
Er geç birbirini boğacaktı bu duygular, biliyordum
Neden sonra farkına varıyor insan
Ayağına takılan bütün taşları
Yoluna kendi döşediğinin

Senin yarınlara inancın benden yüklüydü
Daha cesaretliydin
Planı çatılmamış yarınlara ektiğin umutlar
Er geç açacaktı, biliyordun
Deli sevdalı çocuk ruhumun
Nicelerinin uğruna kıyametler kopardığı
Değersiz değerlere sırt dönmüş, güvenli saflığında
Bir sonsuzluk buldun kendine
Ve hayatımızın resimlerini çizdin duvarlarımıza
Sonra birden
Yeşil bir kentte
Ilık bir yaz gecesine astın beni

Sevdalı ömrümün dakikası beş para etmedi
Ödedim
Cümlelerim seni taşımaktan yorgun düştü
Son sözün
Ve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildim
Geçmişten nefes alıp geçmişe nefes verdim
Anılar kemirdi yüreğimi
Felç oldu hislerim
Zamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belinden
Tek bir saniye bile süzülmüyordu
Ters çevirmeye cesaretim yoktu
Çünkü yeniden başlayacak bir hayatın
Korkağı olmuştum

Aşkların sonrasında hüzün vardır
Ya sen hüznü boğarsın
Ya da hüzün seni boğar
Ama birisi kanatlarını kırarsa eğer
Yaralı kuş rolüne soyunacağına
Yürümeyi denemelisin
Hayata dönmelisin

Bunları düşünebilmek bile kendime dönüşümdü
Ve sonunu infaz ediyordu içimde
O gece yüreğimden sağ çıksaydın eğer
Ölen ben olurdum
O gece
Hayatın lekesiz bir anında
Seni intihar ettim
Şimdi katil benim

Artık güncemde bir boşluksun
Yavaş yavaş taze anıların altına gömülüyorsun
Ve sana ait sandığım her şeyin
Aslında benim olduğunu öğreniyorum
Hiçbir duygunun tek ilhamı değilsin
Kendimi keşfettikçe
Seni kaybediyorum
Ve ufkuma sensizliği
Korkusuzca geriyorum

Kahraman Tazeoğlu

[flash=https://dts.msxlabs.org/DreAmTeaM/seni%20intihar%20ettim..swf]width=450 height=57[/flash]

NOT: Sanatçının İzniyle Yayınlanmıştır.
Son düzenleyen Blue Blood; 11 Temmuz 2007 12:21
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Nisan 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
resimvesiir gel desen gelecektim

“Yalnızım çünkü sen varsın”

“Gel”, desen gelirdim
Gittiğin uzakta bendim
Dağ gibi bir ihanetten düştüm
Bu kendime son gelişim

Ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime
Kendimi suçüstü yakalıyorum
Ve kentsizliğimin isimsizliğini
Araz’a uyak düşüyorum
Gözlerime senden düşler sürüyorum
Islak bileklerim kan bayramına yatıyor
Bana en büyük tehdit yine ben oluyorum
Sonra bir durağa yaslanıyorum
Sonra bir kente
Ve sen gidiyorsun
Ben kanıyorum
Diyorlar ki “kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun”
Oysa “gel” desen gelirdim, biliyorsun

Yorgun Haliç’e biraz inat
Biraz ihanet bırakıyorum
Ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum
Aklıma düşüyorsun
Düşüyorum
Düşünce
Üşüyorum
Azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum
Ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum
Yalanlarımla bir hiçlikteyim
Beni içinden kaç!

Bu kentte her yağmur kendini ağlar
Aklıma düşsen yalnızlık oluyorum
Ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir
Nerde, kimi üşüyorsun?
Artık kendini yakan bir ateşim
Kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz
Şimdi boş duraklarda yaslanıyorum
Boş kentlere
Oysa “gel” desen gelecektim

Gün düşlerime dönüşlerimde
Bakışın içiyor beni gözlerimden
Gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara
Uzaklığına uzanıyorum
Sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden
Ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan
Yıkılıyorum şarkılara
“Kimseler biliyor”
Yalnızlık dostumdu
Şimdi korkum oluyor
Oysa “gel” desen gelecektim

Artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor
Güz artığı saçlarımda oynaşan sensizlik
Göz karana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan
Kendimi yitirdikçe sana gidiyorum
Göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum
Düş satıcısı, ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum
Uysal yalnızlıklar satın alıyorum
Gülüşümle ödeyerek
Ve içimde yalancı bir katil taşıyorum
Yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma
Cüzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben
Kirli sözlerimi temize çekme
Oysa “gel“ desen gelecektim

Gözlerim ihanete ihbar taşıyor
Kuşkulu bir cinayete fısıldıyor kaşlarına
Sözü namluna sürmelisin şimdi
En yaralı yanımdan vurmalısın beni
Çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır

Avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum
Ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam
Susuşuna kan döküyor gözlerim
Sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun
Oysa bilmelisin Araz’ım
Kimsenin içi görünmez
Ve hiç bulamadıklarını
Asla yitiremezsin
Bak şimdi aramızda sessiz kalıyor
Söylenecek bütün sözler

Her sabah akşam oluyorsun
Alnından ellerine damlıyorsun
Yüzündeki yağmurla iniyorsun kente
İçine dert oluyorsun kentin
Dışına yağmur
Yüreğinde dağılıyor kristal şehirler
Duvarların kan öksürüyor
Ve sen
Başkalarının gözlerini
Yüzümde aramamayı öğreniyorsun
Beni bir durağa yaslıyorsun
Beni bir kente
Gidiyorsun
Oysa “gel” desen gelecektim

Susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın
En susmakta neydi öyle
Sen en dinlerken
Biliyorum Araz’ım
İnsan kendini bulmamalı, hep aramalı
Gittiğin yerden başlıyorum öyleyse
Gece cinnetlerimi de alıp yanıma
Denize bakmayı bilmeyenler
Bir gün mutlaka boğulur
İşte bundandır gözlerinden kaçışlarım

Siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet yaptınız mı?

Ben şimdi gurbetim
İçimde taşıyorum
Heba olsa da senlerce yılım
Oysa “gel” desen gelecektim

Ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep
Ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden
Şairler ölüdür derler (inanmıyorum)!
En karanlık ceketimi giyiyordum
Işığa kördüm çünkü
Şimdi ise güneşe ilerliyorum
Dirilmek için

Kimliği paslanıyor eski bir anarşistin
Gecenin kör gözünden utanıyorum
Hadi bana en militan kelimelerle saldır
Batır içime cümlelerini
Beyhude bir dehşet bırak bana
Hak ediyorum

Gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime
Can kaybından ölüyorum
Cenazemde namaz kılacağım
Zan altındayım
Yalanıma inanıyorum

Yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan
Kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin
Kinim kendime
Susuşum sana
Küsüşüm tüm dünyaya
Üstü kalsın ihanetimin
“Gel” desen gelecektim
Yine bir tren geçiyor içimden
Sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı
Saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor
Görmüyorum, söylemiyorsun, kırılıyorum
Hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede
Sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan
Süsle beni ey aşk!
Geçtiğin yerleri öpüyorum

Yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum
Dişlerindeki nikotin tadı terkimde
Sirenler ve ateş hatları içip
Sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden
Islak ceplerimi buluyorum el yordamıyla
Ve bir asansör kapısı önünde
Aslında yüzüme tükürüyorsun da ihanetimi
Ben habersiz gülümsüyorum
Yasadışıyım
Tutukla beni gözlerimden

Kalemim bitti, yitirdi şiirini şuur
Öldü kanımdaki mürekkep balığı
Solumdaki sise intihar etti intiharlar
Bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek
Yaşamak için geç bir zaman
Ölmek için ise erken

Çok davullu bir senfoni sürçüyor
Dikiş tutmaz ayrılığımda
Kirpiğinden yapılma bir darağacına
Geceyi asıyorum
Yoksun
Bu yağmurlar ıslatmıyor beni
Bir durağa yaslanıyorum sensiz
Gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum
“Gel” desen gelecektim oysa

Kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor
Şimdi herkes biraz sen, biraz acı
Göğsümde bir vagon
Gizli sözler batıyor
Fırtınalar çıkıyor üstüme

Şakağımda
İntihar acemisi bir şairin
Delilik provaları
Arkandan uluyan kapılardan
Söküyorum kokunu
Yokluğunu kokluyorum
Yokluğunu yokluyorum

Çöz gözlerimi senden hadi !
Ücranda yak bakışımı
Gözlerine bekçi sevdam
Dünden ve senden kalmayım
İçine her düşen
Kendi keşfi sanıyor seni
Oysa sen
Melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin
Ve kendini acıtmak istiyorsun
Ama güller kendine batamaz
Bilmiyor musun?
"Gel" mi diyorsun?

Herkes kendi gördüğüne bakar
Peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz?
Kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu
Hadi ! en kanadığımız yerden susalım
"Gel" desen gelirdim
"Git" dedin ve gittin

Aşka...
Rüzgara...
Ayrılığa...
Zamana...
Eyvallah...

Kahraman Tazeoğlu

[flash=https://dts.msxlabs.org/DreAmTeaM/araz.swf]width=450 height=57[/flash]

Not: Sanatçının İzniyle Yayınlanmıştır.
Son düzenleyen Blue Blood; 11 Temmuz 2007 12:22
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mayıs 2007       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Seni Yine Terkedeceğim

Seni yine terkedeceğim
Ve bilmediğim dillerde ağlayacağım
Kirpiğime tuz düşecek
Sevgim kadar büyük değilmişsin diyeceğim
Ve seni yine terkedeceğim

Bir kapı aralığında bırakacağım ellerini
İsimsizlikler doğurmaya yatacağım bu yosun kentinde
Ne ilk gelensin ne son giden
Seni bana terketmelerine izin vermeyeceğim
Seni her gece terk edeceğim

Aşk-ı cinayetim olacaksın
Ve yalnızlıkların en çoğulu bana kalacak
Düşle çoğalttığım bu yaşamın adı
Düşmek olacak

Uzak bir şehirde hiç görmediğim bir kızı seveceğim
O bana sarıldığında
Göğsümde bıraktığın darp izlerin kanayacak
Ve bir çocuk annesini kaybedecek çarşılarda

Ağlamayacak kadar vazgeçeceğim senden
öfkeme bile değmezmişsin diyeceğim
Ve seni yine terkedeceğim

Günler devrildikçe ağıt tutacak sonbahar
Rüzgarlara karanfiller ekeceğim
Yollarda kaybedeceğim aşkımın ilk harfini
Seni
Kirli kent bakışlı
Bozkır saçlı bir kıza ekleyeceğim

Aşk iki kişilik bir yalandır sevdiğim
ve iç kanamalı bir aşkın
Mürekkep fırtınasıdır bu şiir

istersen yalnızlık duvarlara yakışır de
ve bakışlarını sev
Ben sende herkesi terkedeceğim

Kahraman Tazeoğlu

[flash=https://dts.msxlabs.org/DreAmTeaM/Seni%20yine%20terkedece%F0im..swf]width=450 height=57[/flash]

NOT: Sanatçının İzniyle Yayınlanmıştır.
Son düzenleyen Blue Blood; 11 Temmuz 2007 12:30
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mayıs 2007       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kahraman Tazeoğlu Yılın Radyocusu Seçildi


Kahraman Tazeoğlu

Türkiye Yazarlar Birliği'nin 2006 yılı ödüllerini kazananlar belli oldu. Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Doç.Dr. Hicabi Kırlangıç, birliğin Ankara Kızılay'daki binasında düzenlediği basın toplantısı ile 2006 yılında ödüle layık görülen 'yılın yazar, fikir adamı ve sanatçıları'nı açıkladı.
Radyo Programı dalında Radyo 7'den Kahraman Tazeoğlu Mavi Ada programıyla yılın programcısı seçildi.

Türkiye Yazarlar Birliği, 26 yıldan bu yana ülkede yaşanan kültür, sanat ve düşünce hayatındaki gelişmeleri değerlendirerek yıl sonunda 'yılın yazar, fikir adamı ve sanatçıları'nı açıklıyor. Ödül sahipleri, edebiyat ve sanat uzmanları arasında gerçekleştirilen anket çalışmalarının sonunda ve alanının tanınmış isimlerinden oluşturulan özel komisyonların görüşleri alınarak belirleniyor.
2006 yılı ödüllerini tespit amacıyla da belli başlı basın ve yayın kuruluşlarına, birliğe üye olup olmadığına bakılmaksızın binin üzerinde yazar, fikir adamı ve sanatçıya anket formları gönderildi. 2006'nın ödül sahipleri, farklı kesimlere mensup kişi ve kuruluşlardan alınan bu bilgiler ışığında; yıl içerisinde ortaya konulan fikir ve sanat ürünleri, eser sahiplerinden habersiz yapılan değerlendirme sonucunda belirlendi.

kahramantw5
Son düzenleyen Blue Blood; 11 Temmuz 2007 12:32
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mayıs 2007       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KAHRAMAN TAZEOĞLU İLE MAVİSİ BOL BİR SÖYLEŞİ:
""BAZEN BAZI ŞEYLERİ GİDİŞİNİZLE ANLATIRSINIZ, YANİ BİR ŞEYERİ BIRAKIP GİTMEK ASLINDA ONUN ÇÖZÜMÜ OLABİLİR.""
1969 İstanbul doğumlu 93 yılında radyo programcılığına başlayan Kahraman Tazeoğlu halen -Radyo 7 de Maviada isimli programının yapımcılığını ve sunuculuğunu sürdürüyor. Bunun yanında “Seni içimden terk ediyorum ,Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi, Tutsak Mektuplar , Mavi Ada Mektupları, Araz ve Susacak Var” kitaplarıyla edebiyat dünyasına giriş yapan güçlü farklı bir kalem

Ayrıca eğitim, kültür gibi alanlarda toplumsal tavır gösteren bir aktivist

Kahraman Tazeoğlu, onu ona ancak onun cümleleriyle anlatabiliriz herhalde.
Derin derin bir sesti çelişkilere isyan eden :
“Ne tuhaf değil mi?
İçimi acıtanda sendin
Acımı dindirecek olan da…”
Kırgın suskun çekingendi:
“Yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan
Kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin
Kinim kendime susuşum sana
Küsüşüm tüm dünyaya “diyecek kadar yaralı
Herkes kadar umutsuz, ama bir o kadar da umut dolu:
“Aşk iki kişilik bir yalandır sevgilim
Ve iç kanamalı bir aşkın
Mürekkep fırtınasıdır bu şiir
İstersen yalnızlık duvarlara yakışır de ve başkalarını sev
Ben sende herkesi terk edeceğim” diyerek direnen.

Zeynep Çelik: Söze neresinden başlasam size çıkıyor kapılar hem başarılı bir radyo programcısı hem de şiir ve roman örneklerinde başarılı işler yapan bir edebiyatçısınız sizinle aynı işi yapmaya çalışan nice meslektaşınız olmasına rağmen hiçbiriyle aynı kulvarda değilsiniz yanılıyor muyum?

Kahraman Tazeoğlu: Farklı bir yerde olmayı istediğim için oradayım. Hayata bakış tarzım onlardan farklı olduğu için ve ben yayında da kendim olmayı sevdiğim için öyleyim. Kendim gibi oldukça onlardan ayrılıyorum. Onları da suçlamak istemiyorum. Yanlış anlamayın onlar kendileri gibi değil demek istemiyorum. Ne varsa onu sunarsın insanlara sunacak bir şeyin yoksa da -ki bu işi çok iyi yapanlar var- varmış gibi yaparsın.

O kadar geniş bir skala ki bu kolaylıkla maniple edebileceğin oldukça büyük bir kitle bulabilirsin kendine.

Ama asla kandıramayacağın insanlar da vardır onlar bizde ve (gülüşmeler )

Zeynep Çelik: Programınız özellikle hayranlarınızla olan bağınınız mükemmel bütün kısa süreli şiir edebiyat programlarına inat başarısı tescillenmiş ödüllerle yayın hayatına devam ediyor bunu neye bağlıyorsunuz?

Biraz önce çok güzel girdin cümleye “ bağınız çok kuvvetli dedin “ buna bağlıyorum. Hiçbir zaman burnu kaf dağında bir radyo programcısı olmadım çünkü ben ailemden aldığım terbiye gereği mütevazı ve saygılı olmayı öğrendim önce kendim öyle olduğum için bir radyo programcısı fikri kazandıktan sonra ödüller ve başarılar geldikten sonra da bu değişmedi. Çünkü yola başladığımda da kendim gibiydim şimdi de kendim gibiyim ayrılması gereken 2 şey var :

Radyo programcılığı ile gelinmiş olan nokta ve özelindeki Kahraman Tazeoğlu

İkisinin arasında fark yok. Ben ikisinin arasındaki farkı ortadan kaldırdığım için insanlarla, hayranlarımla, dinleyicilerimle bu kadar iyi diyaloglar kurabiliyorum. Ve kendilerini benim yanımda çok rahat hissediyorlar.

Başta heyecanlanıyorlar 5 dakika sonra rahatlıyorlar. Onlara ben de sizin gibi bir insanım diyorum; ama bunu tavırlarımla, davranışlarımla söylüyorum, anlatıyorum bu duyguyu veriyor, vermeye çalışıyorum. Böylece samimi diyaloglar oluşuyor.

Fatma Söylemez: Eğitiminize ara vermek zorunda kalışınıza sanki nazire olsun diye nice eğitsel, kültürel sosyal faaliyetlerde yer aldınız “ÜNKEP” isimli platformla nice başarılara Türkiye’de imza atarken yurtdışından da teklifler almaya başladınız bu başarınızın arkasında neler var?

Eğitimimden başlayayım. Evet eğitimime ara verdim ama bu içimde hep yaraydı. Eğer açıköğretimi üniversiteden sayarsanız üniversite mezunuyum ama bana hiç öyle gelmiyor. Örgün eğitim olmadığı zaman üniversiteli olamıyorsun, üniversiteyi yaşayamıyorsun. Mesela öğrenci evin olmuyor oturup etüt yapabileceğin bir yer yok Final döneminde kahvelerle sabahlayabileceğin öğrenci gecelerin yok. Hep böyle bir üniversiteli olma hayalim vardı. Bunu gerçekleştiremedim ama ÜNKEP sayesinde çok sayıda üniversite öğrencisiyle bir araya geldim tanıştım. Onların evinde kaldım, onlarla makarna yumurta yedim onların yaptıkları yer yataklarında yattım sabahlara kadar onlarla bu ülkenin geleceğini konuştum. ÜNKEP’i kurdum ve içimdeki bu duyguları bir nebze olsun onlarla giderdim ve iyi olduğunu da düşünüyorum ve ondan sonra da en parlak olduğu zamanda ÜNKEP kendi kendini bitirecekken onu bitirdim.

Z.Ç: Evet biz tam ÜNKEP’ li olacağız diye sevinirken ÜNKEP son buldu (!)

K.T: Evet ancak sadece Manisa Demirci’de Demirci Belediye Başkanı ve kaymakamının ısrarlı destekleriyle devam ediyor yani sembolik olarak. Yurtdışına da yayıldı ÜNKEP Kuzey Kore Enformasyon Bakanı aradı ilgilendiği konu şuydu :

“Siz böyle bir çatı altında sağcıyı solcuyu inançlıyı inançsızı nasıl bir araya getirdiniz hiç mi kavga çatışma olmuyor? “ diye sordu. Buna şaşırmış. Gelin bunu bize anlatın dedi ve bizi Kuzey Kore’ye davet etti.

Bunun bir örneği daha onlarda yok. Gidebilseydim -malum tren kazası oldu cep telefonu bile yasaklandı- bu işin dikte ile değil gönüllü insanlarla yapılabileceğini onlara, insanlara tutunabilecekleri bir şeyleri göstermek gerektiğini söyleyecektim, bu da edebiyattır şiirdir diyecektim. Kısmet olmadı.

Yeryüzüne bakınca katil, hissiz yazar göremezsiniz Biz ÜNKEP’te insanları ideolojileriyle değerlendirmedik yargılamadık. Bak dostum! O insanların bize ihtiyacı var gelirsen hep beraber gidiyoruz dedim ve hepsi geldi Çünkü hepsine aynı şeyi söyledim aynı yakınlık uzaklıkta durdum zamanla oldu bu.

F.S: Yalnız kendi yazdıklarınızı değil hayranlarınızın size gönderdiği mektupları da değerlendirerek “Tutsak mektuplar ve Maviada mektupları “adı altında iki kitap yayınladınız. Sizde bu sosyal sorumluluğu sağlayan fikir nasıl oluştu?

K.T: Onların yazılarını ölümsüzleştirdim. Arkadaşım nerde kim olduğun önemli değil izin ver ben senin adına bir şey yapayım çünkü sen beni önemseyip bana mektup yazıyorsun, emek veriyorsun, çok zor şartlarda beni dinliyorsun, radyonu alıyorlar radyo yapıp beni dinliyorsun. Eşine dostuna selam göndermek bana reyting kazandırır sana ise geçici bir sevinç. Hayır, bu yetmez izin ver o edebi değer taşıyan yazılarını kitaplaştırayım dedim ve verdiler. Onlar şimdi o kitapları torunlarına bırakacaklar.

Z.Ç: Türkiye şartlarında oldukça geniş bir kitleye hitap eden ve güven telakki eden bir programcı olarak bunu kullanıp TV ya da benzeri bir sahaya yönelmeyi düşünüyor musunuz?

K.T: TV mu ?

Ben TV hiç düşünmedim çünkü ben özel hayatımdan TV 15 yıl önce çıkarmış bir insanım . TV hayatından çıkartmış bir insanın TV programı yapması bir çelişki olur ve ben bunu dinleyicilerime anlatamam. Benim öyle dinleyicilerim var ki karakterimi, mizacımı, nerde nasıl davranacağımı çok iyi biliyorlar. Ben onlara böyle bir şeyi açıklayamam -inandırıcı da olmaz zaten- böyle bir şey yapmam.

Çünkü TV ‘nun toplumu olumsuz yönde etkilediğini düşünüyorum ben Kahraman Tazeoğlu olarak

Daha çok insana ulaşmak daha geniş kitlelere hitap etmek isteyenler için TV elbette gerekli ama bu gerekliliği kabul edenler için gerekli benim için değil.

F.S: Edebi kimliği ile radyo programcısı kimliğini başarıyla taşıyan bir insan olarak hangisinin ağır bastığını söyleyebilir misiniz?

Tercih zorunluluğunuz olsa hangisinden yana tercihinizi kullanırsınız?

K.T: Ben 1993 yılında gerçek mesleğimi bırakıp radyoculuğa başladığımda radikal bir kararla radyoculuğu seçtiğimde asıl kararımı vermiştim. Sanatımı, işimi bunun uğruna bıraktım ve kazandığım paranın onda birini kazanacağım bir mesleği seçtim. Bedel ödedim yani bu da aslında benim neye daha çok gönül verdiğimin ifadesi sanırım.

Yazmaksa, ben radyoculuktan önce 17 yaşımdan beri yazıyordum ama kendim için. Bir iki yerde yayınlanmıştı ama egomu tatmin etmek içindi, edebiyat dünyasına girmek gibi bir düşüncem yoktu heyecanlıydım, aşıktım ve yazdıklarımın yayınlanmasını istiyordum, yayınlandı ve bitti. Kendim için yazan biriydim. Daha sonra radyoculuk başlayınca programlarıma taşıdım şiiri insanlar neden benim bildiğim kendi bilmedikleri şairlerle, şiirlerle tanışmasınlar diye düşünerek programlarımda şiir okumaya başladım ve bunlar içinde benim yazdıklarım dikkat çekmeye başladı. İlk önce şiirlerin bana ait olduğunu söylemiyordum daha sonra şiirlerin bana ait olduğunu dinleyiciler öğrenince ismen şiirleri istemeye başladılar. 2000 yılına kadar kitap çıkarın baskısını yaşadım. 2000’de Radyo 7’ye geldim ama benden hala kitap istiyorlardı. Benimse edebiyat dünyasına gireyim diye bir takıntım yoktu. Sonra Ferman Karaçam’ında baskılarıyla ilk kitabım çıktı ve başkalarına da hizmet edeyim bencillik olmasın diye Maviada ve Tutsak Mektuplar’ı çıkardım. En son kitabım da Susacak Var adlı romanım.

Z.Ç : Seni İçimden Terk Ediyorum :

“Bu aşkın adresi dursun sende
Kelepçeli kuşlar yuva kurmadan gözlerimize
Belki geri döneriz
Ve geri veririz birbirimize
Yitirilmiş ne varsa… “
diyordunuz ilk şiir kitabınızda. Siz hak ettiği övgüye hiçbir zaman mazhar olamamış bir alanda (şiirde) ilk kitabınızı yayımladınız bu sizi korkutmadı mı ?

K.T: Aslında benim şöyle bir avantajım vardı. Belli bir dinleyici kitlesine sahip olduğum için tiraj kaygım yoktu onların ısrarlarıyla çıkarmıştım kitabı zaten onlar alacaktı. İlk kitabımın basıldı ve bitti bu beni hiç şaşırtmadı ikinci 3 üncü baskıları basıldı ve bitti Ben beşinci baskıdan sonra şaşırmaya başladım ve şuan ilk kitabım yedinci baskıya hazırlanıyor. Doğrusu ben biraz geç korktum. Benim bir iddiam yoktu -belki de en büyük iddiadır iddiasızlık-
Farkında olmadan edebiyatın içine girmişim oysa kendim için yazan bir adamdım nihayetinde (ne halk için ne de sanat için) Aşık oluyordum, yazıyordum. Birisi beni terk ediyordu, yazıyordum. Yazdığım şeylerin farklı olduğunu bilmiyordum tıpkı Cem Adrian gibi Cem Adrian’ın mükemmel sesi vardır onun çıkarabildiği sesleri herkes çıkaramaz ama çocuk bu sesleri herkes çıkarabiliyor zannediyormuş. Bende farkında değildim, yazdıklarımın kendi alanında farklı olduğunun. Meğer farklı duruyormuş diğerlerinin yanında. Sonra sonra anlamaya başladım kitaplar basılmaya okunmaya başlayınca…
Sonra zaten şiir yazmadım roman yazmaya başladım.

Z.Ç: Araz ufak bir sahil kasabasının büyük şehirlere uzanan boynu bükük sevdası… Şiirlere sığmayıp roman olan olunmazı olur kılan:
“Aşka
Rüzgâra
Ayrılığa
Zamana
Eyvallah” dediğiniz de sizi kalabalık kılan roman. Nedir böyle yaralayan ve bu çoğu siz kılan?

K.T: Çok güzel bir şey sordun şimdi.
Galiba orada ben insanların içindeki ses oldum. İnsanların yalnızlıklarını konuşturdum, insanların içindeki o küçük dünyaları sözlerimle söylemlerimle şiirselleştirdim. Anıt bıraktım gerçekten de. Ben tek başıma eyvallah derken artık çok büyük kitleler :
”Aşka
Rüzgara
Ayrılığa
Zamana
Eyvallah” diyorlar. “Bir şeylere eyvallah demek aslında bir şeylerden vazgeçmek demek değildir” ben bunu anlatmaya çalışıyorum. Bazen bazı şeyleri gidişinizle anlatırsınız yani bir şeyleri bırakıp gitmek aslında onun çözümü olabilir Bizim yaptığımız da bu: Her şeye eyvallah demek. Bunun içinde arkanda bir şeyleri, olurunu görüp yine de bırakıp gelecek olan her şeyi de büyük bir eyvallah ile karşılamak… İkisinin arsında duran bir duruş bu.

Ben eyvallah diyorum Geride bıraktıklarıma ve gelecek olanlara ( önceden eyvallah ) başım gözüm üstüne anlamında ve böyle düşünen insanlar, beni anlayan, o durduğum yeri keşfeden insanlar benimle birlikte eyvallah demeye başladılar

F.S “Yarım kalan öykülerin başlangıcı olmaktan vazgeç
Bana başlangıçlara yeter hevesini ver.”

Susacak var edilen bir yemin sözle tutulamayan” diyordunuz. Yaşamadan yazamayan bir edebiyatçı olarak “Susacak Var “ı hayatınızın neresine koyarsınız? Yaşanmadan yazılanlara inanmıyorsunuz galiba?

K.T: İnanmıyor değilim. Bir şeyi hayal ederek kurgulayarak yapan ve yazan insanların başarılı olduğunu düşünüyorum ama bunu ben yapamıyorum ve insan kendi yapamadığı şeylere hayranlık duyar. Ben o insanlara hayranım hakikaten. İyi kötü kaliteli kalitesiz bu tartışılır…

Ama bu benim yapamadığım bir şey bravo diyorum onlara. Ben en fazla yaşadığım şeylerden yola çıkarak, yaşadıklarımdan bazı şeyleri değiştirerek (saklamak amacıyla ) biraz da taklalar attırarak yazmaya çalışıyorum.

Araz ve Susacak Var…
Her ikisi de yaşanmış ve bitmiş şeyler kapatılmış defterler. Bu yazdıklarım eşimle tanışmadan önce yaşadığım şeylerdi.

Z.Ç Hayatınızda zemheri (karakış) dönemi diyebileceğiniz zamanlarınız oldu mu ? Zemheri Edebiyat Dergisi okuyucularıyla paylaşır mısınız?

K.T Benim zemherilerim biraz uzundu. Yalnız bir insandım. Yalnızlık çok soğuktur. Öyle bir andır ki etrafına bakarsın çok kalabalıktır ama kendini yine de yalnız hissedersin. Çok yaşadım ben bunu. İnsanlarla iletişim kuramazsınız söylediklerinizi anlamayanlar vardır. Hatta çoğunluk anlamaz ne dediğinizi ve bu nedenle ben çok defa yanlış adam ben miyim diye düşünürdüm?

Küçüklüğümden beri, benim mahalle arkadaşlarım top oynarken ben yerde bulduğum gazete parçalarını okurdum. Ben düşünürdüm, düşünmek için zaman ayırırdım. Çocuktum, mesela bu öğleden sonra düşüneceğim derdim düşünmeye özel vakit ayırırdım. Derin düşüncelere dalardım insanları düşünürdüm, insanların davranışlarını hareketlerini söyledikleri yalanları ve çözüm arardım. Farklıydım ve yalnızdım. Yapayalnızdım. O halimi biri görse deli derdi. Sonra ergenlik dönemi arkadaşlarım kahvehanelerdeyken ben konferanstan konferanssa tiyatrodan tiyatroya koşardım. Ben 17 yaşımda Ayhan Songar okuyordum ve okuduklarımın yüzde ellisini anlamıyordum. Psikanalize giriş, temel psikiyatri bunları okuyordum. Saf bir çocuktum insanlardan hep zarar görüyordum, kandırılıyordum. Hala safım da… Bu kendini koruma psikolojisidir. Diyordum ki : ”Eğer insan psikolojisiyle ilgili şeyler okursam insanı tanırım ve daha az kandırılırım.” anlatabiliyor muyum?

Bu da işte yalnızlıktan kaynaklanıyor insan kendini neden tanımak ister ki?

Yalnızlaştığın zaman her an saldırıya uğrayacakmışsın gibi hissedersin.. Bunun için bu zemheri dediğim uzun dönem benim kendimi ifade etmeye başladığım 1993 yılına kadar sürdü sonra 93 yılında önüme mikrofon konuldu. Kendi düşüncelerimi kendi bakış açımı insanlara paylaşmaya başladı.

Ve taraftar buldum ve artık Kahraman Tazeoğlu yalnız değil .

F.S: 14 yıl önce mesleğe yeni başlayan K.T ile şimdiki K.T arsında elbette gelişim bakımından büyük farklar vardır. Peki K.T bu ilerlemeyi bekliyor muydu, hayal ettiği yere gelebildi mi?

K.T Ben ilk yerel radyoda başladım göreve. Hedefim bir bölgesel radyoda görev yapmaktı, bölgesel bir radyoya geçtim. Hedefim ulusal radyoya geçmek oldu. Yayıncılık anlamında geleceğim için ulusal radyodan sonra başka bir radyo yok (gezegenler arası radyolar yok ) Aslında ben hedeflediğim en uç noktadayım bütün bir dünyaya yayın yapan bir radyodayım. Hedefime ulaştım ama bunun yanında kat ettiğim yol içerisinde yazdığım kitaplar aldığım ödüller vs. bunlar hiç planda yoktu.

Z.Ç: Radyo programcılığı pek çok özelliği bünyesinde barındıran zor bir meslek sizde hayranlarınızın takdirine dayanarak her şey var diyebilirim. Acaba K.T bugüne gelene kadar nelerle ilgilendi, neler okudu ve okurlarına, dinleyicilerine tavsiyeleri nelerdir? K.T.gibi başarılı olmak isteyenler neler yapmalı?

K.T: En başta insan olmak gerekiyor çünkü elinizde bir güç var. Bir radyo, bir mikrofon ve sizi takip eden, dinleyen, gözünüzün içine bakan, söyleyeceğiniz bir sözle belki kendini ateşe atacak insanlar var. Bu durumu eğer insansan toplumun lehine kullanırsın; insan değilsen, o erdeme ulaşamadıysan kendi menfaatine kullanırsın. Bunu yapanlarda var zaten. Ben var olan bu gücü insanlık adına kullanmayı tercih ettim. Seçim meselesi. Ben insanların içindeyim. Kopmadım onlardan ve kopmayı da istemiyorum. Birileri bunu kendi lehine kullanırken bende böyle olmayı seçiyorum. Her şeyin bir bedeli var ama bende ödülümü alıyorum. Bazı insanların hiçbir zaman alamayacağı ödüller bunlar

Z.Ç: Neslihan, Gökhan Türkmen gibi isimlere programlarınızda, dinletilerinizde, yer vererek onlara yardımcı oldunuz. Bu günümüzde eşine rastlanılan bir durum değil.

K.T: Kepazeliğin sanat diye yutturulduğu bir ülkede birilerinin bunu yapması lazımdı. Benim yayınlarda çaldığım insanlar bu ülkenin yetiştirdiği gerçek sanatçılar. Medya, ünlülerin, onlara reyting getirecek kişilerin peşinde koşarken bende gerçekten sanat icra ettiğini düşündüğüm ve benim gibi bu fikre katılan insanların da onayladığı kişilerin peşinde koşuyorum. Benim için onlar önemli.

Bana göre Tarkan’ın bir önemi yok. Benim yıldızım Nurettin Rençber’dir. Çünkü biz onunla aynı toprakları paylaşıyoruz, aynı dünyadan geliyoruz, bu ülkeli olmak şerefini paylaşıyoruz.

Neslihan ve Gökhan’ı ben internetten tanıdım. Önce şarkılarını dinledim, çok beğendim. Bunlar genç yeteneklerdi. Kısıtlı imkanları ile bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı. Benim elimde imkânım vardı. Ben de onlar için değerlendirdim.

F.S: Programınızda mektuplara, dergilere onlardan seçme yazılara, konuklara, şiirlere, şarkılara, türkülere, Cuma, cumartesi seslenişlerine ve daha nice şeye yer verdiniz. Bundan sonra Maviada’da neler göreceğiz?

K.T: Programlarımda kendi kurallarımın yanında çalıştığım kurumun da kurallarına uymak zorundayım. Çünkü ben bir profesyonelim. Programa baktığımda birçok şey var ama yapacak başka projelerim de var. Onlard a sürpriz olsun

”Gittiğine inansam
Dönmeni beklerdim” diyordunuz bir şiirinizde. Bizler de sizin edebiyattan, Maviada’dan, dergimizden ve içimizden gitmeyeceğinizi umut ediyoruz.
Bu keyifli sohbet için teşekkür eder başarılarınızın devamını dileriz.

K.T: EYVALLAH …
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2007       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kahramanpostervw5


Kahraman Tazeoğlu ve Ömer Baykar , 06.10.2007 Cumartesi günü saat 14:00-16:00 saatleri arasında Sultanahmet Kitap Fuarında okuyucularıyla buluşuyor.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
“Aynı suda ikinci kez yıkanmak imkânsız değil, boğulmakmış!”

Yalanlarınızın eline bakarken gözlerim, dürüstlüğünüzü bana gösterdiniz. Size inandım. Size hep, inanırdım! Dürüsttünüz. Ve acımasız! Öldürmeyi canıma ödül sayıp, beni kendi hatalarımla vurdunuz. Serseriliğimi, sessizliğinize dinleyici yaptınız. Sustunuz! Günlerce… Konuşmadınız! Aylarca… Daha yanacak yanımın kalmadığını anladığınız da, çıkıp geldiniz. İçimin içine… Asıl yerinize, asilce oturdunuz. Gitmeleri silmiştiniz. Size inandım. Size, hep inanırdım!

“Aynı suda ikinci kez yıkanmak imkânsız değil, boğulmakmış!”

Gördüğüm yüzünüze, suların durgunluğunda bakmışım meğer. İlk gel-git’te gideceğinizi bildiğim halde. Kandım gelmenize. Kopardığım ilk fırtınada gittiniz, gelen dalganın gitmesini beklemeden gittiniz! Her şeyinizi alıp da gittiniz. Hiç gelmemiş gibi, gittiniz!

“Bilmediniz”

Şüpheleriniz, beynimi kemirirken ‘senaryo yazıyorsun’ dediniz. Şüpheleriniz, içimi çürütürken ‘zaman’ dediniz. Şüpheleriniz, artık belimi bükerken, yüzüme kapılar çarptınız! Beni, kendi gözümden düşürdünüz. Acı çekiyordum. Ne acı ki, acı çektiğimi canınızı yaktığımda anladınız. Ve daha acı ki, sizin canınız yanınca, benim canım daha çok yandı!

Ben kelime kelime kim’lere ulaşırken, ‘neden’ yoktu Lügatinizde. Sormadınız! Nasıl’ın açıklaması, gereksiz bir tartışmanın açılışıydı sizin için. Çelişkisiz karakterinizle, içinizin rahatladığı son’a vardık. Sonuç: Dudaklarınız arasından çıkan sonsuz suskunluk…

“Şimdi”

Bu hiddet benim! Kimse sahiplenmesin! Bütün suçlar ‘yine’ benim! Kimse, nezaketini araya verip, suçtan pay çıkarmasın kendine! Nesnelerinizin, kelimelerinizin, zamanınızın, sevginizin ziyanlığına yanmayın! Hasarı tespit edin yeter! Bedelini, fazlasına canımı ekleyip ödeyeceğim! Sıyrılıp çekilirken aranızdan, ‘üstüm kalsın’ diyebileceğim! Meğer siz, nasıl da yetermişsiniz size! Bilemedim… Sağ olun, sizi sevmeme izin verdiğiniz için ve beni sevdiğiniz için… Üstüm kalsın!

KAHRAMAN TAZEOĞLU'nun "susacak var" adlı kitabından...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Kasım 2007       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
USTA...!

Umrumdan taşıyor zamansızlığım.
İsmin içimde titriyor, sesin sesime düşüyor; ses veriyorum...
Oysa sen en sağır yarasın yüreğimde...

Gözlerini günceme düşürdüğümden bu yana,
Yorgunum gitmelerin tümüne.
Gözlerini günceme düşürdüğüm günden bu yana,
Dipnotlarda çürüyor sevda adına ne varsa...

Meğer ne çok beklemişim gelmeyişlerini.
Sen beni anlarsın be usta
Ne garip sıkıntıdır şu suskunluğuma en uygun makamı bulamamak.
İçimin buz kestiği yerden çıkıp geliyorsun gözlerime.
Sen geldiğinde ise düşürmüş oluyorum düşünden kendimi...

KAHRAMAN TAZEOĞLU

Benzer Konular

12 Şubat 2016 / The Unique X-Sözlük
27 Aralık 2009 / Misafir Basın/Magazin tr
14 Kasım 2011 / king nothing Türkiye'den
1 Aralık 2009 / Alvarez Ocean Spor tr