Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 107

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 494.975 Cevap: 1.997
CinarYapragi - avatarı
CinarYapragi
Ziyaretçi
30 Haziran 2006       Mesaj #1061
CinarYapragi - avatarı
Ziyaretçi
son mesaj(okumanızı tavsiye ederim)

Sponsorlu Bağlantılar
--------------------------------------------------------------------------------

Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti. Yanmanın nedeni akşa* yedikleri değil,uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi. Bugün 2 yıldır ***ürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti. Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı. `Bitmeli dedi içinden, her gün bu tatsız uyanış bitmeli.` Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekle giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, şimdi de bekletmemeliydi. İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi;
`Bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor. onlar bile ağlıyor halimize...`
Artık Kadıköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü.Şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Beşiktaş`a geçtiler. Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar. Genç kız, sevgilisinin bu durgunluğuna anlam verememişti. Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının çalacağını...
"Beşiktaş`a geldiklerinde bir cafe de oturdular. Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini. `Bana bir şey mi söylemek istiyorsun` diye sordu. Genç adam, gözlerini kaçırarak `Evet` dedi. Genç kız heyecanlanmıştı, biraz da sinirlenerek `Söylesene, ne diye bekliyorsun` dedi. Genç adam içini çektikten sonra `Sence biz nereye kadar gideceğiz?` diye sordu. Genç kız, `Bunu sorma gereğini niye duydun?` diye yanıt verdi. Genç adam söze başladı... ``Birkaç ay önce akşa* 23:00 civarında sana telefon açıp senin için yazdığım şiiri okumak istemiştim. Sen bana `Sırası mı şimdi canım yaa, işin gücün yok mu?` demiştin. Biliyor musun o an nakavt olan bir ***sör gibi hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu kapatmıştım. Daha sonra da bu şiiri benden hiç istememiştin. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş, Meral'in `Sen şanslısın, sevgilin sana bakar` sözüne `İşim yok da sana mı bakacağım, annen baksın` demiştin. Hatırladın mı?`` Genç kız, `Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum. Hem hasta bakıcı gibi göründüğümü de kimse söyleyemez` diye yanıtladı. Genç adam güldü, `Evet canım haklısın. Zaten olmak istesen de bu kalbi taşıdığın sürece hasta bakıcı, hemşire falan olamazsın.` Genç adam devam etti... `Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin. Ama sen seni seven insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah, her akşa*, her gece yani seni andığım her saat tatlı bir mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.` Genç kız anlamıştı, `Yani ne istiyorsun benden şair olmamı mı?` Genç adam tekrar gülümsedi içinden. Dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü. `Hayır` dedi, `Şair olmanı istemiyorum. Olamazsın da... BİZ AYRILMALIYIZ. Ayrılırsak ikimiz için de en hayırlısı olacak.` Genç kız şaşırmıştı, `Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini sanıyordum.` Genç adam iç çekerek `Hayır canım, sen beni sevdiğini sanıyorsun. Eğer beni sevseydin şimdi başka şeyler konuşuyor olurduk` dedi. Genç kızın gözleri yaşarmıştı. Genç adam cebinden çıkarttığı mendili uzattı, genç kız gözyaşlarını silerek `Sen bilirsin, umarım beni bir başkası için bırakmıyorsundur...` dedi. Genç adam `Nasıl böyle bir şey düşünürsün, hayatımda senden başka kimse olmadı ve uzun zaman da olacağını sanmıyorum` yanıtını verdi.
" Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada artık iki yabancıydılar. Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kız, `Kalkalım istersen` dedi. Genç adam `Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin` diye yanıtladı. Genç kız `Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim` diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu. Genç adam, `İstersen arkadaş kalabiliriz` dedi ve birbirlerine son kez sarıldılar. Genç adam doğru yaptığına inanıyordu. Eve döndüğünde yürümekten bitap bir haldeydi. Odasına girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah erken kalkıp işe gidecekti, uyumalıydı. Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı. Sabah 7`de saatin ziliyle uyandı. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 cevapsız arama vardı. Yorgun olduğu için duymamıştı telefonun sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla mesajı açtı, şunlar yazıyordu:

SADECE ONLARI SEVMEYİ SEVDİM,
HEPSİNİ ONLARSIZ YAŞADIM DA,BİR SENİ SENSİZ YAŞAYAMIYORUM,
BU AŞKI TEK KALPTE TAŞIYAMIYORUM,
SANA YEMİN GÜZEL GÖZLÜM, BİR TEK SENİ SEVDİM,
VE SENİ SEVEREK ÖLECEĞİM,
ELVEDA BİR TANEM...


Genç adam şaşırmıştı. Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu ve üstelik sabahın beşinde yazmıştı. Heyecanla onu aradı, telefonu yabancı bir ses açtı. Genç adam ``Nalan`la görüşebilir miyim?`` dedi. Ama karşısındaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de... `Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu. Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim. Yavrum kendini asmıştı....` Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının iki katını çekiyordu şimdi. Olduğu yerde yığılıp kaldı... Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede. Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyordu. Doktor yanıt verdi... `Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş. O günden sonra cep telefonunu elinden hiç bırakmamış. Devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdiği numarayı aradım. Numara 3 ay önce iptal edilmiş. Gelen mesajlarda bir şiir var. Bu adam duygusal mı bilmem ama benim anladığım kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş.....


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
30 Haziran 2006       Mesaj #1062
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Geçmişteki Alışkanlıkların..

Sponsorlu Bağlantılar


Git gide alışıyorum sana. Hiç bir alışkanlık bu kadar güzel olamaz. Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin.Yanımda olduğun zamanlar sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun. Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan.Alışkanlıklar daima korkutur beni düşün ki ben yasamaya bile alışkın değilim.Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır.Fakat simdi sana alıştım.Alistikça özlemim artıyor daha yoğunlaşıyorum.Yalniz içimde garip bir korku var!Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmak tan korkuyorum.Su an sana verdiklerimde daha güzelini daha değerlisini verememekten korkuyorum.Bir gün ansızın ölmekten ve seni bana olan alışkanlığınla yapa yalnız bırakmaktan korkuyorum.Oysa zaman ve günün her saatinde senin yanında olmalıyım bana alışmış olmaktan pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı.Bütün zamanlarını zamanları karıştırıp emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni.Uyurken bile ayni rüyayı görmeliyiz seninle.Her şeyin ve her zevkin yarısı senin yarısı benim olmalı.. Bana alış demeyeceğim nasıl olsa alışacaksın.Simdi çirkinliğimde güzellik bulan gözlerin o zaman en güzeli görecek bende.Alışkanlığınla sevginle yepyeni bir ben yaratacaksın benden.İlk defa sevmenin ürpertileri içindeyim inan.Sevginle mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum.Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.Kimseden sevgisini istemedim verdiler almadım.Bencildim bir zamanlar sevmemiş olduğumu kendi kendime birazda utanarak itiraf ediyorum.Asil büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim senin sevginle değerleniyor ayrı bir anlam kazanıyor. Sen olmasaydın değersiz bir cam parçasıydım ama simdi bir aynayım bana bakan herkes bendeki seni görüyor. Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun? Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz seninle bir kelimeyiz birbirini tamamlayan. Her yerde iki olduğumuz için buluştuğumuzda bir bütün haline geliyoruz durmadan.Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni. Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden.Saçlarını okşamak geliyor ellerini tutmak geliyor.Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri. Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum.Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık.Gitgide bu alışkanlığın içinde kayboluyorum. Beni yaşadığım zamanın dışına çıkartıyorsun.Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz bir gün bulutların üstünde.Uzun süren bir baygınlık sonrasında o anlatılmaz bas dönmesi içindeyim.Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman dahi seninle eristiğimiz yüksekliğe ulaşamaz. Açılmış bütün kuyuların derinliği içimde seni bulduğum kadar derin değil. Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi. Emsalsiz bu olusun içinde yuvarlanıyoruz.Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.Özlem 'kıskançlık' arzu ne varsa içimizde hepsi birden tutuştu.Alev almayan yerimiz kalmadı.Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın esliğinde yıldızlara kadar ulaştı. Hiç bir su bu ateşi söndüremez artık.Nehirler denizler üstümüze boşalsa sönmeyeceğimizi biliyorum.Bu yangın biz birer kül haline gelene dek sürecek.Yani ölene dek. En mutlu olduğumuz yerde en derinde olacağız seninle.Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıçı. GEÇMİŞTEKİ TÜM ALIŞKANLIKLARIN BANA ALIŞMANI ÖNLEYEMEZ ARTIK.
CinarYapragi - avatarı
CinarYapragi
Ziyaretçi
30 Haziran 2006       Mesaj #1063
CinarYapragi - avatarı
Ziyaretçi
Koskoca bir bahçede harikulada çiçekler içinde bir papatya.. Ve papatya aşık olmuş, yanmış tutuşmuş ak sakallı bahçıvana.. Bir ümit bekliyormuş. Yüzlerce çiçeğin arasından Onunla, sadece onunla saatlerce ilgilensin.. Buz gibi suyunu sadece ona döksün istiyormuş.. Sadece ona değsin makası, Sadece ona gülsün dudakları.. Kıskanıyormuş bahçıvanı, kırmızı güllerden, sarı lalelerden, mor menekşelerden.. zambaklardan.. . Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş, Bembeyaz yapraklarını...
Bir gün, aşkı öyle büyümüşki.. Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş.. Eğilivermiş boynu.. Toprağa bakıyormuş artık.. Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş.. Ayaklarını görüyormuş.. Bunada şükür diyormuş.. Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek.. Zaman akıp gidiyormuş.. Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş.. Ne var sanki boynumu kaldırsa.... Bir kerecik daha görsem yüzünü diyormuş...

Ve işte bir gün...Bahçıvan papatyaya doğru yaklaımış.. İncecik bedenini ellerinin arasına almış.. Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya.. Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı.. Hala göremiyormuş onu, ama bedeni kurtulmuş.. Uzun bir müddet sonra, bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye.. Gelen giden yokmuş.. Kahrından ölecekmiş papatya..

Ama işte bir sabah... Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış.. Derin bir oh çekmiş.. Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş.. Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmış.. Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş.. Ba birisiymiş.. Adamın elinde bir de makas varmış.. Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru....

Ne güzel açmışsın sen öyle demiş.. Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış.. Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış.. Ama gövden seni taşımıyor demiş. Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış.. Ve bir hamlede başını gövdesinden ayırmış.. Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini.. O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış.. Birde o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş.. Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini.. O her şeye rağmen, papatyaya emek vermiş.. Ona hiç bir zaman güzel olduğunu söylememiş, ama onu aslında hep sevmiş....

Papatya anlamış artık...

Sevgi, emek istermiş...

Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini... Teşekkür etmiş ona içinden.. Son yaprağıda kuruduğunda, biliyormuş artık.


Gerçek sevginin, söylemeden, yaşamadan ve asla kavuşmadan da varolabileceğini....
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Haziran 2006       Mesaj #1064
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ÜÇ ARKADAŞIN HAZİNESİ

Bugün seni özledim sevgili aynacık. Hemen akşam olsun istedim. Çünkü benim için hazırladığın güzel masalları özlemiştim. Çağırdım çağırdım, gelmedin. Şöyler misin, masallar hep gece olunca mı okunmalı?

Ve aynacık ay gökyüzüne çıkar-çıkmaz, soluğu padişah kızı’nın yanında almış. Masalı anlatmaya başlamadan önce ona şunları söylemiş: Masallar gecenin karanlığında yaşar. Hem uyumadan önce anlatılsın ki güzel rüyalar göresin. Haydi şimdi dinlemeye başla…

Baratis adındaki bir ülkede kış mevsimi çok uzun geçermiş. Öyle soğuk olurmuş ki; ilkbahar hiç gelmeyecek sanılırmış. Artık insanlar soğuk gecelerden sıkılırlarmış. Dua ederlermiş. Sıcak günlerin gelmesini isterlermiş.

Bahar gelir-gelmez de insanlar kendilerini sokağa atarlarmuş. Kırlarda gezintiye çıkarlar, çiçek toplarlarmış. Çocuklar bütün kış boyunca dışarıda oynauamadıkları oyunların tadını doya doya çıkarırlarmış.

Kışın donan nehirler, gürül gürül aköaya başlarmış. Boyunlarını büken ağaçlar gökyüzüne doğru uzanırlarmış. Yani ilkbahar tüm güzelliğiyle gelirmiş insanların arasına.

İşte bu ülkede uzun kış mevsiminin ardından bu güzel baharlardan birisi çıkagelmiş. Çoluk-çocuk insanlar kendilerini sokaklara atmışlar. Bu insanlar arasında üç tane can-ciğer arkadaş varmış. Bunlar da tabîatın tadını çıkarmak için yemyeşil dağlara tırmanmaya başlamışlar. Konuşa konuşa yürüyorlar, ağır ağır ormanın derinliklerine dalıyorlarmış.

Bir süre sonra yorgunluk hisseden bu üç arkadaş kocaman bir çam ağacının gölgesine oturmuşlar. Az ileride usulca akan bir derenin şırıltısını duyuyorlarmış. Bahar yeli yaprakları hafif hafif sarsıyormuş.

Bu üç arkadaş sohbet ederken, birisinin eline çiviye benzer bir şey batmış. Elini kanatan şeyi merak eden adam toprağı sıvazlarken birden demir bir kapak yerinden oynamış İyice meraklanan adam kapağın altında ne olduğunu öğrenmek istemiş ve kapağı kaldırmış. Bir de ne görsünler, içeriye doğru uzanan karanlık mı karanlık daracık bir yol çıkmış ortaya. Önce ürkmüşler karanlıktan. İçeri girmekten çekinmilşer. Fakat bir cesaret gelivermiş üzerlerine başlamışlar yürümeye.

Yirmi adım ancak yürümüşler, birden jarşılarına üç adam boyunda bir kapı çıkmış. Korkarak itmişler kapıyı. Bu kapı, büyük bir odaya açılıyormuş. Üç arkadaş hayretler içinde kalmışlar. Sanki odanın içinde güneşten bir parça varmış. Parıl parıl parlıyormuş oda. Çil çil altınlar, küme küme duruyorlarmış yerlerde. Yakutlar, elmaslar, inciler…

Çılgına dönen adamlar öücevherlerin içine atmışlar kendilerini. “Zengin olduk, zengin olduk” diye bağırıyorlarmış. Bir süre sonra yorulmuşlar ve bir köşeye oturmuşlar. Birisi;

--- Bu mücevherleri nasıl taşıyacağız, diye sormuş.

Diğeri ibir fikir atmış ortaya:

--- Ben şehre gideyim. Siz burada bekleyin. Atları alıp hemen dönerim. Sonra da hep beraber yola koyuluruz.

Bu fikir kabul edilmiş. İkisi beklemeye başlamışlar, üçüncüsü şehre doğru yola çıkmış. Giderken aklına öyle kötü düşünceler girmiş ki; arkadaşlarını öldürmeye karar vermiş. Şöyle düşünmüş:

--- Neden o kadar parayı üçe böleyim ki? Paranın tamamı benim olabilir.

Bu düşünceden bir türlü vazgeçemiyormuş. Eve varınca karısına;

--- Artık çok zengin olacağız, demiş. Hemen tencereler dolusu yemek hazırla. Arkadaşlarım acıkmıştır. Onlara götüreceğim. Ben çarşıya gidiyorum, almam gerekenler var.

Adam evden çıkmış, tanıdığı ne kadar kişi varsa bir bir ziyaret etmiş. Atlarını bir süre için ödünç almış. Eve dönerken kuvvetli bir zehir satın almayı da unutmamış. Heyecanla eve gelmiş, karısının yemekleri hazırladığını görünce daha bir heyecan kaplamış yüreğini.

Karısı görmeden cebindeki zehiri çıkarmış, yemeklere koyup bir güzel karıştırmış. Daha fazla zaman kaybetmeden yemekleri yanına almış ve atlarla yola çıkmış. Giderken de düşüncelere dalmış:

--- Şimdi arkadaşlarım ne çok meraklanmışlardır. Pek de acıkmışlardır. Kimbilir nasıl da yiyecekler bu lezzetli yemekleri. Ben de onları seyredeceğim. Yaşasın hazinenin tamamı benim olacak. İkisini de öldüreceğim.

Fakat hazinenin yanında kalan iki arkadaşı da boş durmamışlar. Onların da akıllarında kötü düşünceler gezinmekteymiş. Aralarında şöyle konuşmuşlar:

--- Gelir-gelmez onu öldürmeliyiz. Neden hazineyi üçe bölelim ki? İkiye böleriz daha çok paramız olur.

Heyecanla bekliyorlarmış. Biri kapının sağ köşesine, diğeri kapının sol köşesine yerleşmiş. Saatler geçmiş aradan ve nihayet atların nal seslerini duymuşlar. Adam da arkadaşlarına seslene seslene geliyormuş:

--- Ben geldim. Güzel güzel yemekler getirdim size.

İçeriden sevinç çığlıkları yükselmiş, fakat yerlerinden kımışdamamışlar:

--- Hoşgeldin, sevgili dostumuz. Gözümüz yollarda kaldı. Nerelerdeydin? Bizi merakta bırakman hiç doğru değil.

Adam yavaş yavaş odaya doğru yürümüş. Tam kapının ağzına gelmiş ki; ikisi birden adamın üzerine atlamışlar. Bir çırpıda öldürüvermişler arkadaşlarını. Hiç de üzülmemişler bunu yaptıkları için. Güle-oynaya yemekleri önlerine çekmişler. Başlamışlar afiyetle yemeye. Fakat pek kısa bir aradan sonra zehir etkisini göstermiş. İkisi de ne olduğunu anlayamadan son nefeslerini vermişler.

Böylece hazineye üçü de sahib olamamış. Açgözlülükleri yüzünden hazinenin tamamını kaybetmişler. Paylaşmanın ne kadar güzel, insanları sevmenin ne kadar yüce bir duygu olduğunu hiçbir zaman öğrenemedikleri için canlarından olmuşlar. Bu hayatta paradan güzel öyle çok şey var ki…
Son düzenleyen Blue Blood; 1 Temmuz 2006 04:05
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Temmuz 2006       Mesaj #1065
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Japonya'da bir çocuk 10 yaslarindayken bir trafik
kazasi geçirmis ve sol kolunu kaybetmis. Oysa çocugun
büyük bir ideali varmis . Büyüyünce iyi bir judo
ustasi olmak istiyormus. Sol kolunu kaybetmekle
birlikte, bu hayali de yikilan çocugunun büyük bir
depresyona girdigini gören babasi, Japonya'nin ünlü
bir Judo ustasina gidip yapilacak bir seyin olup olmadığını
sormus..

Hoca: -Getir çocugu ..bir bakalim, demis. Ertesi gün
baba-ogul varmislar hocanin yanina..Hoca çocugu süzmüs

ve -Tamam demis..yarin esyalarini getir, çalismalara
basliyoruz.

Ertesi gün çocuk geldiginde hocasi ona bir
hareketgöstermis ve bu hareketi çalis demis. Çocuk
bir hafta ayni hareketi çalismis.. Sonra hocasinin
yanina gitmis.
"Bu hareketi ögrendim baska hareket göstermeyecek
misiniz?" diye sormus.Hocanin cevabi: Çalismaya devam
et olmus... 2 ay,3 ay,6 ay derken çocuk okuldaki bir
yilini doldurmus.. Çocuk bu bir yil boyunca hep o ayni

hareketi tekrarlamis. .Hocanin yanina tekrar gitmis:
-Hocam bir yildir ayni hareketi yapiyorum bana baska
hareket göstermeyecek misiniz? -Sen ayni hareketi
çalis oglum . Zamani gelince yeni harekete geçeriz..

2 yil ,3 yil, 5 yil derken çocuk judodaki 10.yilini
doldurmus. .Bir gün hocasi yanina gelip. .."Hazir ol !
" demis.. "Seni büyük turnuvaya yazdirdim. Yarin maça
çikacaksin!"..Delikanli sok olmus.. Hem sol kolu yok
hem de judo da bildigi tek hareket var...Ünlü
judocularin katildigi turnuvada hiçbir sansinin
olmayacagi düsünmüs ; ama hocasina saygisindan ses
çikarmamis. .. Turnuvanin ilk günü delikanli ilk
müsabakasina
çikmis. Rakibine bildigi tek hareketi yapmis ve
kazanmis. Derken.. ikinci üçüncü maç....çeyrek, yari
final ve final...Finalde delikanlinin karsisina
ülkenin son on yilin yenilmeyen sampiyonu çikmis.
Tam bir üstat
delika nli dayanamayip hocasini yanina kosmus..
-Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime
bir bakin hele.. Bende ise bir kol eksik ve bildigim
tekbir hareket var..bu kadar bana yeter.. bari çikip
ta rezil olmayayim izin verin turnuvadan çekileyim..
-Olmaz demis hocasi. Kendine güven,çik dövüs.
Yenilirsen de namusunla yenil. Çaresiz çikmis
müsabakaya. Maç baslamis.Delikanli yine bildigi o tek
hareketi yapmis ve tak.!Yenmis rakibini sampiyon
olmus. Kupayi aldiktan sonra hocasinin yanina kosmus:
-Hocam nasil oldu bu is? Benim bir kolum yok ve
bildigim tek bir hareket var. Nasil oldu da ben
kazandim.?

-Bak oglum 10 yildir o hareketi çalisiyordun. O kadar
çok çalistin ki , artik yeryüzünde o hareketi senden
daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir, ikincisi de o
hareketin tek bir karsi hareketi vardir. Onun için de
rakibinin senin sol kolundan tutmasi gerekir.!
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Temmuz 2006       Mesaj #1066
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Geleceğini Biliyordum



Savaşın en kanlı günlerinden biri..

Asker, en iyi arkadaşının biraz ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.

Asker teğmene koştu ve
"Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?.."
Delirdin mi der gibi baktı teğmen...
"Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş... Büyük olasılıkla ölmüştür bile.. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın."
Asker ısrar etti ve teğmen
"Peki " dedi. "Git o zaman..."

İnanılması güç bir mucize...

Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü...
Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen kanlar içindeki askeri muayene etti...

Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü:
"Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim. Bu zaten ölmüş..."
"Değdi teğmenim" dedi asker...
"Nasıl değdi?" dedi teğmen...
"Bu adam ölmüş görmüyor musun?.."
"Yine de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için."

Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:

" Jim!.. Geleceğini biliyordum!.." demişti arkadaşı, "GELECEĞİNİ BİLİYORDUM..."
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
1 Temmuz 2006       Mesaj #1067
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
İlk aşkım benim



ben onu ilk okulda gördüm benim arkadaşımda meğer onu seviyormuş ama o arkadaşımı sevmiyormuş aslında benden hoşlanıyormuş ben birgün msnme girdim ve ismini vermiyim onu gördümj hemen açtım ve konuştum bana beni sevdiğini söyledi bende ona bende seni çok seviyorum dedi aradan 2 gün geçti bi yerde buluştuk o anda ona aşık olan kız parkın oraya geldi ve kavga ettik sonra veda ettik ve o evine ben evime gittim yani artık hep beraberiz o benim ben onun İLK**AŞKIM**BENİM
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Temmuz 2006       Mesaj #1068
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Gerçekleri Gören Kul Gerek Bana



Penceresiz kalmak ne demek, bunu hiç yaşadınız mı? Çocukluğunuz sizden habersiz çalındı mı hiç? 2 yaşındaki bir çocuk gibi ağlayıp hani benim gençliğim nerde dediniz mi? Öylesine yaman çelişkilere düşüp kurtlar sofrasında hissettiniz mi kendinizi? Eğer bunlardan birini bile yaşamadıysanız beni anlamanız mümkün değil zaten.Ben; bütün yaşanmamışlıklarıma, özlemlerime, hüznüme rağmen hiç bir zaman mücadelemi bırakmadım yıllarca. Yani yaşamı göze almışım ki ölümden korkmuyorum belki de…
Öylesine kararlı, öylesine güçlü ve öylesine onurlu çıktım ki bu yola yalın kılıç. yılmak istemiyorum. yıldırmasın kendini bilmez insanlar beni diyorum…Ama bazen öyle çaresiz hissediyormuş ki insan kendini korkuyu öğrendim…Bu, ne olduğunu bilmediğin bir korku yaşadınız mı bu hissi hiç?…
Geçen yıllara ait bütün beklentilerimi kendimden çıkarıp sunmaktı benimki. Aileme, eşime, çocuklarıma, öğrencilerime, arkadaşlarıma ve topluma… Yemin ederim sırf bunun mücadelesiydi benimkisi. Doğru bildiğimdi ve öyle olması gerekendi. Onurdu, namustu, erdemdi…
11 yaşımdaydım öğretmen olmaya karar verdiğimde... Hatta yemin ettiğimde…
Şimdi bir öğretmenim. ama pek çoğu gibi hiçbir zaman basite almadım bu mesleği ve bugüne gelinceye kadar az bedel ödemedim: Zamana, insanlara, acımasızlığa nefrete ve kıskançlıklara…
Kolay değildi ve gerçekten de hiç kolay olmadı benim bugün bu yerlerde oluşum. Yokluğunda, çaresizliğinde, acının da, terkedilmişliğinde en alasını yaşadım bu 30 yıl içerisinde. Ama hiçbir zaman yılmadım ve kolay kolay yılmamda…Bilir misiniz her öğretim yılı benim için yeni bir umut ve yeni başlangıçtır her yeni günle doğan hayata. Öyle güzel bir duygu ki renk renk yüreklerle dolu bir sınıfa girmek ve onların sayesinde tüm sorunları unutarak her bir 40 dakika yaşamak ve de ektiğini biçtiğini görmek. Yaşamın gizi burada gizli bence. Sadece o gizi yakalayıp çıkarmak ortaya tüm sorun. O yoksul, çaresiz ve birçok şeyden habersiz gözlerden içeriye, yürekten ve dikkatlice baktığım zaman görüyorum onların yüreklerini de. Aslında açlar hem sevgiye hem bilgiye. Sadece yakalayabilmek o ince çizgiyi. Bunu başardığım zaman değmeyin keyfime, yakalayamadığımda ise isyanıma ve mutsuzluğuma….ve arayışıma.
Çünkü benim hedefim ve amacım, örnek olmak, hem içimle hem de dışımla. dış görünüşümle temizliği, güzelliği estetiği öğretirken, iç görünüşümle, erdemi, ahlakı, sevgiyi, saygıyı ve bilgiyi öğretmek. Sürekli yeniliklerin peşinde koşup, yakalamak ve sunmaktı. 11 yıl boyunca da bunu başarıyla yaptığıma inanıyorum.
şartlar ve olaylar,
kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
• ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz
• gerçekleri gören kul gerek bana…
Şimdi ise kör pencereler arasında öylece kalakaldım.
Boğuluyorum anne!, boğuluyorum dostum! boğuluyorum ey yarim! kendimi paralamaksa bu uzun arayış paralandım galiba… Kimim ben hatırlat bana, kendimle tanıştır beni. Nasıl yalvarayım sana misal ver konuştur beni. Geçen günlerim ziyan olmadan, içime bir güzellik ver küskünüm barıştır beni..Boğuluyorum artık, gönül otağım bile tarumar şimdi. Bu her şeyin küçük göründüğü ortam üstüme üstüme geliyor. İğrenç salyalarıyla beni tiksindiriyor. gönlümün kanadı kırıldığında saramayacağımı biliyorum.
Akşam neden bu kadar erken indi ki benim yüreğime?Şu an ki isyanım kendime mi? Yoksa karanlığı yüreğime indirenlere mi? Neden yalnızım? Ve neden çareyi hep kendi başıma arıyorum? Bu güvensizlik kime? Niye? Ama çaresiz olmadığımı hep biliyorum her labirentten kendim, bir başıma çıkmayı öğrendim. Bundan mı ki güvensizlik ve dik başlılık ve de haykırış her şeye…
Ama şuan haykırmak isterken ağlamam niye? Neden böyle oldum.Yalnızım diye dertleniyorum. aslında biliyorum ki ben yıllar önce zaten yalnız bir başına bırakılmıştım. Onca yılı aşıp ta bugün bu duyguyu hissetmek ve de yaşamak niye?
İsyanlardayım bugün. Benim yaşama sevincimi körelten, amaçlarımı engellemeye çalışan, yüreğime aldığım, ama kalp kapakçıklarımı yırtıp parçalayan dostlara, yada dost bildiklerime. Kazanalım gençliği hadi yürüyün! diyen amirlerime..
Ne bana öğretilen doğrular yanlış, ne de yanlış bildiklerim doğru.. Allah’ım fazla dindar (hatta dinsiz) gibi bilinsem de sen bilirsin seni ne kadar sevdiğimi ve sığındığımı. oruç tutmak dedikleri aç kalmak. Ben zaten yaklaşık 7 yılımı aç geçirmedim mi? Aç insanın kafası ve bedeni çalışmaz ve kendine, topluma yararı olmaz ki sana olsun. Aç insanları doyurmaktır marifet bunu yapıyorum diye mi bana bu yaptıkların?Biliyorum ki 11 yaşımdan beri yanımdasın, ama şimdi kocaman oldum, fakat daha güçsüz ve umarsızım, yardımına ihtiyacım var. Bu kaosu yaşamaktan usandım.
İstediklerim, beklentilerim, hedeflerim ne? Benim yapmak zorunda kaldıklarım ne? Seçtiklerim ise hep acı, ihanet…Açtığım kapılardan girenler bunlar oldu. Ama ben yine de kilitlemek istemiyorum kapılarımı. Bütün anahtarları attım ben yıllar önce bilinmez uçurumlardan…
Gördüklerim çıldırmama yeter aslında, ama göreceklerim beni daha çok korkutuyor. Uçurumlar arasında gidiyorum bulabilirseniz bulun beni. Benim vardiyalarım hep hüzne çalışıyor.
Ey dost! Yoruldum artık her yol ayırımın da kendime rastlamaktan. Nefret ediyorum maskeli balolardan. Ama ne kadar da çok düzenlenir oldu bu maskeli balolar.Neden olduğu gibi görünmez insanlar yada göründüğü gibi olmaz ki.. Neden herkesin yüzünde birer maske? Ortama göre takıp çıkarıyorlar. Bu maskelerle sadece kendilerini aldatıyor insanlar. Biraz da inanmak isteyenleri bence.
Bu bunalım mı dönemim de biliyorum ki yitirmedim ben, inandığım ve inanmak istediğim doğrularımı. Savaşım sürecek yanlışlara ve yanlış yapanlara daha kuvvetlice….Çünkü ben öyle bir felsefeyle yetiştim ki: Eline, Diline ve Beline sahip ol! Kolay değildir bu felsefenin gerçek inancıyla yükünü taşımak, sırf bu felsefeye sahip çıkıp yürekli oldumsa, sırf özüm ve sözüm birse ve bugün bu inanışın ve davranışın suçtur deniyorsa beni sorgulayacağınıza beni yetiştirenleri sorgulayın o zaman…Ve de kolaysa aynen benim gibi yetiştirdiğim çocuklarımı sorgulayın da göreyim…Öz çocuğum Melis ile Arda diye basite almayın 11 yıl boyunca yüzlerce genç yetiştirdim. Kolaysa sorgulayın. Beni harcayabilirsiniz, tüketebilirsiniz ama benle işiniz bitmez ki…Sizler bir kişinin namus ve onur savaşıyla iki ay harcıyorsanız yüzlercesi için ömrünüz yetmez zaten. Sizin bu prosedürünüz benim çocuklarıma vereceğim mutluluğu çaldı, öğrencilerime vereceğim sevecenliği, eşime ayıracağım zamanı, dostlarıma suna!
cağım gülüşleri çaldı. Bir insanın hakkını aramasının bedelini öylesine basite alıp uzun zamana yaydınız ki asıl olan bendeki yaşama sevincimi çaldı. Baharımı yaşayacağım derken kışı yaşattınız bana…Akşamları bir odaya kapatıp yavrularımdan kopardınız. Göz yaşlarımla bir başıma bıraktınız. Yeşil reçete ilaçlara mahkum ettiniz. Lanet olsun bu düzene ve düzeni düzgün görenlere.Öğretmenler odasında gördüğüm tacizde duvarların konuşmasını bekliyorsunuz. Ben ne baykuşların öttüğü dalı, nede namertlerin sunduğu balı istiyorum. Mert olsun insan zehir sunsun eğer içmez isem ben namerdim o zaman…
Bu güne gelene kadar çok bedel ödedim ben. Yaşadığım günü bırak saatin bedelini bile..Yokluğun, acının, ihanetin, sevgisizliğin, ilgisizliğin, tacizin, acımasızlığın, kıskançlığın ve aile tarafından reddedilmişliğin en alasını yaşadım. Yaşadıklarımı unutmadan yeni bir hayat yeni bir düzen kurdum tertemiz ve dürüstçe… Ve bugün den sonra amir değil Allah inse gökten bozduramaz bunu bana. 11 yaşındaki o küçücük yürek büyüdü ki şimdi korkulur zaten ondan.. Anam derdi di: arlı arından korkmuş arsız ise benden korkuyor diye zülum’a kalkmış.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
1 Temmuz 2006       Mesaj #1069
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
YıLdIzLaR...


Yine gece olmuş ve yine karanlık çökmüştü dört bir yana.Şehir karanlık ve sessizlik içinde boğuluyordu.Bütün gecelerde olduğu gibi gecenin tek güzelliği yıldızlardı ve yine kadın elinde kalemi, önünde defteri ile camın kenarına oturmuş bu eşsiz güzelliği seyrediyordu.
O an camda oturup onlar seyretmek değil de, onlardan biri olup seyredilmeyi diliyorudu.Aslında yıldızlara baktığı her gece düşündüğü şey buydu.Ona bunu düşündüren yıldızların güzelliği miydi yoksa hayattan sıkılmışlığı mıydı anlayamıyordu.Ve hiç kimseye anlatamıyordu içinde kopan fırtınaları.Anlatmaya kalksa; boğazı düğümleniyor, sözcükler bitiyor, cümleler anlamını yitiriyordu.
Belki de artık ölmeyi istiyordu.Belki ölünce her gece hayalini kurduğu gibi bir yıldız olabilirdi.Ama bunların yalnızca bir hayal olduğunun o da farkındaydı.Aslında onu ayakta tutan bu hayalleriydi.
"Mutlu olmak....." Acaba birgün "mutluyum" diyebilecek miydi?İçinden geçenleri anlatabilecek miydi?Bu düşüncelerle seyrediyordu yıldızları.
Artık onun dostları gecenin tüm karanlığı içinde parlayan yıldızlarıydı.Onlarla konuşurdu içten içe.Yıldızları onu her zaman dinlerdi.
O hüzünlendiği zaman ağlardı gökyüzü ve yıldızlar.O zaman yanaklarından düşen gözyaşlarının sıcaklığını, yakıcılığını hissederdi.
Bulutlu geceler mezardı ona.Bir düşmandı sanki.Dostlarıyla arasına giren bir düşman.Ama o, yine anlatırdı herşeyi.O hain, kara bulutların ardından dinlediklerini bilirdi çünkü.
Bazen ise yıldızlar acılarına dayanamayıp kayar giderdi gökyüzünden.O da bu dünyadan kayıp gitmeyi istiyordu.Dostlarına, yıldızlarına ulaşmak...
Bu düşünceler beynini kurcalarken gözleri ağır ağır kapanır, dalardı uykuya.Uyandığında yeni bir gün başlardı.Sevmezdi gündüzü.Arkadaşları vardı elbet ama hepsi sahte, kepsi yapmacık gelirdi ona.
Yıldızlar gibi bir dost bulamamıştı hiçbir zaman.Bulduğu zaman ise sımsıkı tutup bir daha bırakmayacağına and içmişti.
Şimdi bu kız; uyandığında onu nelerin beklediğin bilmeden, geceleri gökyüzünde görünen ama aslında hep kalbinde olan dostlarıyla daldı uykuya..
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Temmuz 2006       Mesaj #1070
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Geri Kalanlar


Senden arda kalan yıkıntılar arasındayım... Yar gitti arkasına bakmadı, ağlamaklıyım! Be günle yaşamıştık, neler paylaşmıştık, bu kadar kolay mıydı sevgili terketmek!

Ah sevgili(!)

Sen benim her şeyimdin, benim sevdiğimdin, çok severdin hani, nasıl da gittin. Öksüz çocuklar gibi beni nasıl da sensizliğe mahkum ettin ya da kim bilir, belki de bırakmak zorunda kaldın. El ele tutuşup, hiç ayrılamayacağımızı terkedirdik, ayrılacağımızı bilircesine, her gittiğimiz yerde şarkımızı söylerdik..... Biz seninle hep gülerdik, ağlamayı beceremedik! ben ne kendimi sensiz düşünebilirim, ne de seni bensiz...
Olmaz olamaz. O zaman güneş doğar mı gökyüzüne, aynı güzellikle, ya çiçekler açar mı, hayat devam ediyor dercesine...
sende yapamazsın bensiz. gel bekliyorum.seni çok seviyorum..
<A href="http://www.siirkolik.com/hikaye/yazarlar.asp?id=67">

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar