Arama

Gecekondu ve Gecekondulaşma

Güncelleme: 25 Kasım 2012 Gösterim: 19.402 Cevap: 3
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
3 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Gecekondu ve Gecekondulaşma

Sponsorlu Bağlantılar
gecekondul
Gecekondu, Türkiye’de 2. Dünya Savaşı sonrasında kırdan kente göçen düşük gelirli ailelerin kaçak olarak ortaya koydukları konut biçimidir.
Gecekondulaşma 1950’lerde büyük şehirlerde iyice hissedilmeye başlandı. Kentleşme için büyük tehlike olan gecekondulaşma sonraki yıllarda ekonomik büyüme içine giren diğer kentlere de hızla yayıldı. Kimi araştırmacılara göre “Köyündeki yıkımdan kaçanların, köydeki yıkıma eşdeğer, hatta daha büyük yıkımlara neden” olmaktadırlar.
Gecekondulaşma gelişim ve değişim süreci üç ayrı dönemde incelenir:

Birinci dönemi 1950’lerden sonra başlayan kırdan kente göçün ilk evresidir. Bu dönemde gecekondular sadece barınma amaçlıdır. Gecekonduda oturan ev sahibi oranı yüksek, kiracı oranı düşüktür. Birinci dönemde kentin yakınındaki kamu arazilerinin işgaline dayanan gecekondulaşma, 1970’lerde şehir çevresindeki arsalar hisseli satılmış, böylece gecekondular daha çok para getirmeye yönelmiştir. Bu dönem gecekondunun ikinci dönemidir. Birinci dönemdekinin aksine ev sahibi oranı düşmeye, kiracı oranı yükselmeye başlamıştır.
Gecekondulaşmanın 3. dönemi mevcut gecekondu alanlarının kendi içindeki dönüşüm sürecine karşılık gelmektedir. 2. dönemde şehir dışında kurulmuş olan gecekondular şehirlerin büyümesiyle şehir içinde kalmış ve arazi değerleri artmıştır. Bundan yararlanmak isteyen gecekondu sahipleri tek katlı gecekondularını yıkıp yerine apartman inşa etmeye başlamıştır. Dolayısıyla gecekondu olgusu bu dönemde barınma amacının tamamen ötesine taşınmış, emeksiz para getiren araçlar halini almıştır.
Gecekondu bölgelerinde evler sık ve genellikle tek katlıdır. Sık olmasının nedeni dışarıdan gelecek herhangi bir tehlikeye karşı korunma psikolojisidir. Tek katlı olmasının nedeni ise parasal imkansızlıkların yanı sıra devlet güçleri tarafından evlerin her zaman yıkılabilecek olmasıdır.
Gecekonduların ortaya çıkış sebeplerinde kent koşullarına, sosyal ve ekonomik yapıya bağlı olarak değişiklikler olduğu gözlenir. Yapılan ilk gecekondular ile günümüzdeki gecekondular arasında yapı malzemeleri bakımından ve şekil bakımından farklılıklar olduğu gözlenir. Örneğin İzmir Kadifekale ve Bayraklı’da ilk gecekondular karton ve tenekeden iken sonraları tuğla ve betondan yapılmıştır. Ayrıca son günlerde bazı kaçak villa ve yüksek binalar şekil bakımından değişikliğe uğrayan gecekondu tipine en güzel örnektir.
Gecekondular genellikle işgal edilen topraklara inşa edilir. Toprak işgali akraba ve tanıdıkların haber vermesiyle ya da birkaç yıldır kirada oturularak tanınmış mahallede gerçekleşir. Satın alınan arsalarda ruhsatsız ev yaparak gecekondu sahibi olanlar da vardır.
Özellikle 3. dünya ülkelerinde yoğunlaşan gecekondulaşma bir türlü önü alınamayan ancak her ülkenin kendine özgü imkân ve yöntemlerle sürekli çözüm aradığı bir sorun olarak varlığını korumaktadır. Sosyologlar, şehir planlamacılar, konuyla ilgilenen kurum-kuruluş ve kişiler gecekondu kavramına bilimsel bir açıklama getirmek için uğraşmışlardır. Ancak devletlerin haklarına layık gördüğü sosyal güvenlik sisteminin yetersizliği, nüfus hareketleri, göçler, gelir dağılımlarının eşit olmaması ve daha birçok neden gecekondulaşmayı olağan ve baş edilemeyen bir olgu haline getirmiştir.
Gecekondulaşma daha çok Ege ve Marmara’da görülmektedir. Ancak bölgelerin tümünde gecekonduyla karşılaşılmaktadır. Gecekondulaşmanın görüldüğü iller Marmara’da İstanbul, Bursa, Kocaeli, Sakarya; Ege’de İzmir, Aydın Manisa; Akdeniz’de Hatay, Antalya, Mersin; Karadeniz’de ordu, Rize, Samsun, Güneydoğu’da Urfa, Diyarbakır; Doğu’da Erzurum’dur.
Bazı araştırmacılar 1950’yi takip eden yıllarda tarımda makineleşme ve Pazar için üretimin olumsulaşmasıyla kente gelinmesini gecekondulaşmanın ilk nedeni olduğunu söyler.
Dış mahalle insanları olarak tanımlanan gecekondu sahipleri fiziksel alanın yanı sıra sosyal olarak da toplumun gerisinde kalmaktadır. Atatürk Üniversitesi araştırma görevlisi Yıldız Akpolat’ın Erzurum gecekondularında yaptığı araştırmada kadınların %42’si okuma-yazma bilmemektedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan insanların sayısı kentlerin gecekondu mahallerinde daha fazladır. Çocuk işçiler sigortasız esnek çalışma oranı bu alanlarda daha yüksektir. Anadolu’nun çeşitli kesimlerinden gelen halk getirdiği kültür ile kent kültürünü karıştırıp bir yaşam tarzı belirlemiştir. Bu da uyum sorunlarını doğurmaktadır. Örneğin geçen yıllarda haberlerde gecekondusu yıkılarak apartmana yerleştirilen aile apartmanda nasıl davranacaklarını bilmediklerini, apartman sakinlerinden sürekli şikayet aldıklarını ve çok mutsuz olduklarını söylemişler, uyum problemleri yaşadıklarını dile getirmişlerdir.
Gecekondulaşma şehirlerin tarihi ve doğal güzelliklerini kirletmekte, ekonomik canlılığı, kültürel zenginliği, turizmi zayıflatmaktadır.
Gecekondulaşma psikolojik olarak da sorunlar doğurmaktadır. Çocuk suçlarına gecekonduda yaşayan ailelerde daha çok rastlanır.
Ayrıca gecekondularda yaşayan insanlarda sağlık problemi, elektrik, su, kanalizasyon eksiklikleri gibi sağlıksız yaşam şartları bulunmaktadır.
Gecekonduların sorun mu yoksa az gelirli aileler için çözüm mü olduğu birçok defa tartışılmıştır. Özellikle 1997’ye kadar olan dönemdeki gecekondular sorun olarak ele alınmış, gecekondular yıkılmış, sosyal konutlarla çözüm aranmıştır. Sonraları ise çözüm olarak görülüp 1953’te 6188 sayılı yasa ile mevcut gecekonduların hepsi yasallaştırılmıştır. İlk tutum, yıkımlar nedeniyle servet kaybına yol açmış, ikinci tutum ise kentsel yapının bozulmasını, gecekondu oranının artmasını körüklemiştir.
Gecekonduları sağlıklaştırmak için ilk çalışmalar 1960’lardam sonra yapılmıştır. Bu süreçte 3 yaklaşım öne sürülmüştür. Birincisi gecekonduları geliştirme çalışmalarıdır. Örneğin ev sahiplerine evlerin alt yapı ve servislerinin yenilenmesi için kredi sağlamaya çalışılmıştır. Bu yaklaşım sadece mevcut durumu sayasallaştırmış, tapu vermekten öte bir işlev görmemiştir. İkinci olarak yer değiştirme/boşaltma çalışmaları yapılmıştır.
Geliştirme çalışmalarının mümkün olmadığı ve istenmediği düşük standarttaki gecekondu alanlarının yenilenmesine dayanan bu yaklaşım çoğunlukla yasallaştırmanın gerçekleştirilmediği yerlerde uygulanmıştır.
Bu yaklaşımdaki yeniden yerleştirmeye dayalı yıkım olgusu sadece politik bir araç olarak kullanılmıştır. Üçüncü yaklaşım ise önleme çalışmalarıdır. Bu yaklaşım ise temelde kentsel gelişme alanlarında gecekondu olgusunun önlenmesi için üretilen sosyal konut, projelerine dayanmaktadır. Bu girişimin hedefleri daha gerçekçi olmasına karşın 5 yıllık uygulama sonunda gecekondu yerleşmelerinde herhangi bir gelişme sağlanamamıştır. Bunların başarılı olamamasının temel nedeni gecekonduların çok boyutlu bir bütün olarak analiz edilmemesidir. Son dönemlerde ise özellikle yürürlüğe giren belediye kanunu ile Büyükşehir belediyelerinin hızla üretmeye başladıkları, kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri kapsamında gecekonduya çözüm aranmaktadır.




BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
UnknowN - avatarı
UnknowN
VIP VIP Üye
2 Mayıs 2009       Mesaj #2
UnknowN - avatarı
VIP VIP Üye
Türkiye’de gecekondu, nüfus artışına ve kentleşmeye koşut olarak 1950’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Önceleri binlerle ifade edilen gecekondu sayısı zamanla hızla artmıştır. 1950’li yıllarda yaklaşık 80 bin olan gecekondu sayısı, 1960’ların başında 240 bine, 1970 yılında ise 600 bine ulaşmıştır. Bugün ise yaklaşık 2.5 milyon kadar gecekonduda 12 milyon insan, başka bir deyişle kentsel nüfusun yaklaşık %30’u yaşamaktadır.
Gecekondu sayısının ve gecekonduda yaşayan nüfusun bu denli artışı ve gecekondu ile ortaya çıkan sorunlar, akademik ilgiyi bu konuya çevirmiş ve bu ilgi zaman içinde sürekli canlı kalmıştır. Ancak, gecekonduya bakış aynı kalmamış, bu konuda farklı zamanlarda farklı değerlendirmeler yapılmıştır.
Sponsorlu Bağlantılar
Öte yandan, gecekondu ile ilgili olarak yapılan çalışmalarda, gecekonduda yaşayan nüfusun hangi işlerde çalıştığı da incelenmiştir. Bu konuda yapılan çalışmalarda, gecekonduda yaşayan insanların önemli bir bölümünün işportacılık, kapıcılık, ayakkabı boyacılığı gibi marjinal işlerde çalıştıkları görülmüş ve bu tür işlerin oluşturduğu kesimi tanımlamak amacıyla marjinal sektör kavramı kullanılmıştır. Ancak, tıpkı gecekondu olgusuna bakışta bir değişim/dönüşüm yaşandığı gibi, marjinal sektöre bakışta da bir değişim/dönüşüm yaşandığı gözlenmiştir. İşte bu çalışmada gecekondu olgusuna ve marjinal sektör kavramına bakışta yaşanan bu değişimi/dönüşümü ortaya koymak amaçlanmaktadır. Bu amaçla, 1970’li yıllardan başlayarak günümüze kadar ülkemizde, konumuz kapsamında yapılan çalışmaların bir değerlendirmesi yapılacaktır.
Gecekondunun tanımlanabilmesi, gecekonduda yaşayan insanların, gece-kondu ailesinin özelliklerinin bilinmesini gerekli kılmaktadır. Öncelikle, gecekondu ailesinin, köy ve kent ailesi olarak nitelenemeyecek bir yapıya sahip olduğunun belirtilmesi gerekir. Gecekondu ailesinin farklı yapısı, bu konuda Türkiye’de yapılmış ilk kapsamlı çalışmalardan biri olan İ. Yasa’nın gecekondu araştırmasında da vurgulanmıştır. Bu araştırmaya göre gecekondu ailesinin özellikleri şöyle sıralanmıştır: “Gecekondu ailesi, köy ailesine göre daha az, üyeleri arasındaki iş-güç biçimi çeşitlenmiş, yararlı gördüğü bir takım köy özelliklerini sürdüren, buna karşılık uygun bulduğu kent özelliklerinden bir bölümünü zamanla kabullenmiş, toplumsal değer ve alışkanlıklar bakımından bir ucu köyde, öbür ucu kentte iki aile tipi arasında bir geçiş durumu gösterir”. Gecekondu olgusu ise, temelde bağımlılık okulu ve modernleşme okuluna dayalı olarak iki farklı biçimde tanımlanmaktadır. Tekeli’nin merkez-çevre kuramı çerçevesinde yaptığı ve ilk okulu temsil eden tanıma göre gecekondu; dıştan alınan teknoloji ile kalkınan bir ülkenin modern teknoloji kullanan kesimi tarafından emilemeyen, kentsel alanda oluşturduğu bir yerleşme ve yaşama biçimi olarak tanımlanmaktadır. Genellikle gecekondu olgusu ile iç içe değerlendirilen marjinal kesim ise, kentli nüfusun kentle tam olarak bütünleşmemiş bir bölümünü oluşturmaktadır. Burada kastedilen, bütünleşmenin hiç gerçekleşmediği değildir. Bütünleşme bir ölçüde vardır. Ancak söz konusu bütünleşme, kentsel işlevlerin ve değerlerin tam anlamıyla benimsenmesinden önce görülen, ancak temas niteliği taşıyan bütünleşmedir. Dolayısıyla, gecekondulaşma da, dile getirildiği üzere, kentteki iki toplumsal sistemin varlığından doğmuştur. Bu doğrultuda temelde modernleşme okulu çerçevesinde denilebilecek bir tanımda Kongar da gecekonduyu, “çağdaş kapitalist kesim ile gelenekçi feodal kesim ayrımının, kentleşme olayına fiziksel yansıması” olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda, kentsel bütünleşme sorunsalı olarak gecekondu olgusuna bakılırsa, kültürel bütünleşmenin temel soru oluşturduğu ileri sürülebilir. Bu sorunun nedeni ise, kültür boşluğu kavramıyla açıklanmaktadır. Ogburn’a göre kültür boşluğu, teknolojinin büyük bir hızla, ideolojilerin ise son derece yavaş değişmesinden kaynaklanan hız farkı ile ortaya çıkan durumu ifade etmektedir. Kentsel bütünleşme açısından gecekondunun rolünü olumlu olarak gören E. Kongar ise, gecekondu olgusunun tampon kurum-mekanizma işlevi üzerinde durmaktadır. Aynı işlev üzerinde duran M. Kıray’a göre, tampon kurum-mekanizmalar, “göreli olarak hızlı ve kapsamlı değişme zamanlarında ortaya çıkan, ne eski, ne de yeni yapıya ilişkin olan, yalnızca değişmekte olan yapıda görülen, bütünleşmeyi sağlayan kurum ve ilişkilerdir”.
Göç Ve Gecekondulaşma İlişkisi
Kente göç edenlerin ilk olarak karşılaştıkları sorunların başında iş bulabilmek gelmektedir. Çünkü, kentte yaşamını sürdürebilmek için bir işe sahip olmak zorunlu görülmektedir. Kentsel bütünleşme açısından da, bir iş edinmenin kentlileşmeyi kolaylaştırıcı yönü önemlidir. Ancak kırsal alandan gelen insanların iş bulmaları kolay değildir. Bu insanların, hem kırsal alandan gelmelerinden kaynaklanan vasıfsızlık, hem de genel istihdam sorunları, bu kitleleri, örgütsüz, süreksiz ve güvencesiz işler olarak tanımlanan marjinal işlere yöneltmektedir. Ülkemizde yapılan bir araştırmada, kente göç edenlerin kente geldikleri ilk yıllarda niteliksiz olarak tanımlanan alanlardan %24 oranında düz işçi olarak, %20 oranında ise, marjinal işler olarak tanımlanan serbest uğraşılar, seyyar satıcılık, işportacılık gibi alanlarda çalıştıkları görülmüştür.
Marjinal sektör olarak tanımlanan işlerin bulunduğu yerleşmelerde dük-kanlar kesinlikle kentsel nitelik taşımaz, işporta-depo arası bir görünüm sunarlar. Ancak, dükkancılar haftanın belirli günlerinde kırsal hinterlanddan gelenler ve yerleşmenin düşük gelirlileri için açık pazarlar kurarak mallarını sergilerler.
Marjinal kesim, tümüyle olumsuz olarak değerlendirilmemektedir. Çünkü marjinal kesimin varlığı, her şeyden önce işsizlik sorununu ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca, ekonomik mekanda da, ödemeler dengesi ve kapital pazarlarına hiçbir yük yüklememektedir. Sonuçta, marjinal kesim, ekonomik mekan içinde, serbest piyasa açısından en akılcı çözümlere vararak sistemin sürekliliğini sağlamaktadır.
T. Şenyapılı’nın doktora çalışmasında da görülen odur ki, bir gecekondu yada bir marjinal sektör sorunu değil, belirli bir kapitalistleşme modeli ile karşı karşıya bulunulmaktadır. Yani ne gecekondu, ne de marjinal sektör sorunu, sorunun ekonomi-politik yönü gözardı edilerek ele alınamaz. O halde, yapılan değerlendirmeleri gelişme kuramları içinde belirli bir yere oturtma ve bu şekilde değerlendirme yapma gereksinimi açıktır.
Gelişme kuramları, içselci-dışsalcı kuramlar ya da modernleşme-bağımlılık kuramı çerçevesinde ele alınabilir. Bu çerçevede ilk olarak, B. Turner’in dile getirdiği içselci-dışsalcı kuramlara değinilebilir. İçselci kuram, gelişmeyi bir takım dikotomik ideal tipler (topluluk/toplum, gelenek/modernlik, dini/laik) arasındaki bir dizi karşıtlıklarla kavramlaştırmaktadır. Bu kuramı izleyenler tarafından gelişme, nihai-durum toplumuna yol açan bir dizi zorunlu aşamalar (ilkel, modern öncesi, modern, endüstri-sonrası) boyunca ilerleyen süreç biçiminde değerlendirilmektedir. B. Turner’e göre, “gerçek gelişme süreci, içerdeki bir özün (ussallık) yavaş yavaş ilerleyen evrimsel bir açılımı veya bir özün olgunlaşması (modernleşme süreci) biçimini almaktadır. Gelişmenin sonucu ise, Batı kapitalizminin liberal demokrasilerinin aslında sadık taklitleri olan, durağan bir nihai duruma ulaşılmasıdır”.
Mc Clelland (1961) ve Lerner (1958)’in çalışmalarında da, gelişme reçeteleri ve geri kalmışlığın giderilmesi çareleri de toplumun içsel değişmeleri çerçevesinde ifade edilmektedir. Bu çalışmalara göre; “gelişme, eğitim siste-minin düzeltilmesine, geleneksel liderlerin etkinliğinin azaltılmasına, yönetim biçiminin demokratikleştirilmesi veya iletişim sisteminin modernleştirilmesine yöneltilen bir dizi iç reformla yaratılabilir”.
Modern Marksist yaklaşımların karakteristiği olarak kabul edilen dışsalcı kuramlar ise, içselci kuramın tersi bir varsayımdan yola çıkmaktadır. Buna göre, merkez-çevre kuramı çerçevesinde söylenirse, çevre (azgelişmiş/gelişmekte olan ülkeler), yalnız merkez (gelişmiş/sanayileşmiş ülkeler) zayıf olduğunda gelişe-bilecektir. Dışsalcı kuram ayrıca, “kapitalist toplumlar arasındaki uluslararası savaşlar ve kapitalist merkezin ekonomilerindeki çöküntüleri, çevredeki hızlı toplumsal ve ekonomik gelişmeyle ilişkilendirmektedir”. Sonuçta, dışsalcı gelişme kuramı, iç reformlardan çok, tekelci kapitalizmin yabancı ve yerli temsilcilerine karşı sınıf mücadelesi ve dünya kapitalist sömürü sisteminden kopuşu ifade ettiği söylenebilir.
Yazında aynı karşıtlığı anlatmasına karşın, içselci-dışsalcı kuramlar deyimi yerine modernleşme-bağımlılık kuramı deyiminin çoğunlukla kullanıldığı gözlemlenmektedir. Bu deyimi yeğleyen M. Ersoy, marjinal sektörle ilgili olarak modernleşme-bağımlılık kuramı (okulu) arasındaki farklılıkları şöyle açıklamaktadır: “..Modernleşme Okulunun benimsediği bütünleşme kav-ramı, teleolojik bir anlam içerir. Bu yaklaşım kentlilerin açıkça belirtil-memesine karşın küçük kentsoylu kesimin ulaştığı ideolojik, politik ve ekonomik yaşam tarzını kentten kıra göç edenlerin ileride ulaşacakları bir ideal durum olarak görmektedir. Diğer bir anlatımla, kentle bütünleşmelerinin düzeyi göçmenlerin ne denli benzer bir yapı oluşturabildikleri veya anılan yaşam tarzı ve ilişkiler ağına hangi ölçüde girebildikleri ile ölçülmektedir”. Yani, Modernleşme Okulunun öngördüğü anlamda bütünleşme, modernleşme diye adlandırılan bir evrim sürecinin gerçekleşmesidir. Bu evrim ise, evrimin alt evrelerinde bulunan nüfus grubunun dönüşüm geçirmesi, bu sürecin üst evrelerine ulaşmış kentsoylu kesime benzemesi ve onunla birleşmesi, aynılaşmasını içermektedir.
Modernleşme Okulunun karşıtı olarak Bağımlılık Okulunun çıkış noktasını ise, çevre oluşumlarda yukarıda öngörülen biçimde bir bütünleşme sürecinin gerçekleşmeyeceği savı oluşturmaktadır. Yani, iki kuram arasındaki karşıtlık, bütünleşme kavramının teleolojik içeriğinden çok, bütünleşme sürecinin çevre oluşumlarda gerçekleşme olasılığında odaklanmaktadır. Yani burada, Modernleşme Okulunun öngördüğünün tam tersi bir sürecin gerçekleşmesi beklenmektedir. Bu süreç şu şekilde öngörülmektedir: “Bağımlılık Okuluna göre çevre oluşum kentlerinde gözlemlenen bu farklılığın kaynağı, çevre ile merkez ülkeler arasında varolan bağımlılık ve sömürü ilişkilerinde aranmalıdır. Anılan ilişkiler varolduğu sürece toplumun farklı tabakaları arasındaki uçurumlar artacak ve marjinalleşme kalıcı bir olgu olarak daha da geniş toplum kesimlerine yayılacaktır. Dolayısıyla, evrim bütünleşme değil, marjinalleşme yönünde gelişecektir”.
Özetlenirse, marjinal sektör açısından modernleşme ile bağımlılık kuramının (okulunun) ayrıldığı nokta, geleneksel kesimin geçici mi yoksa kalıcı mı olduğu noktasındadır. Birinciler, geleneksel kesimin gelişmeye koşut olarak zaman içinde modern kesim tarafından emileceğini savunurken, ikinciler, mevcut uluslararası işbölümünün varlığını sürdürdüğü sürece geleneksel kesimin ortadan kalkmayacağını ileri sürmektedirler. Sonuçta, marjinal sektör de, gecekondu olgusu gibi geleneksel kesim içerisinde değerlendirilirse, her iki kavramın da Bağımlılık kuramı (okulu)-dışsal kuram açısından kalıcı, Modernleşme kuramı (okulu)-içsel kuram açısından geçici olarak nitelendirildiği söylenebilir.

1970’li Yıllarda Gecekondu Olgusunun Ele Alınışı
1970’li yıllarda gecekondu olgusu daha çok modernleşme okulu temelinde, kentsel bütünleşmeyi kolaylaştırıcı, toplumsal patlamaları önleyici olumlu işlevler yüklenen bir olgu olarak kabul edilmekteydi. Bu anlayışın tipik göstergesi olarak E. Kongar’ın tampon kurum-mekanizmalar kavramlaştırması örnek gösterilebilir.
Bu görüşe göre tampon kurum-mekanizmaların en önemli özelliği, eski yapıya da, geçilmekte olan yeni yapıya da ilişkin olmamalarıdır. Yani, E. Kongar’ın deyimiyle, feodal toplumdan kapitalist topluma geçiş sürecinde bunlar öyle ilişki ve kurumlardır ki, feodal yapıda da, kapitalist yapıda da bulunmazlar. Yalnızca geçiş sürecinde ortaya çıkarak, toplumun bütünleşmesini ya da bu bütünlüğün sürmesini sağlarlar. Sonuçta, E. Kongar’ın tampon kurum-mekanizmalar tanımına gecekondudan daha uygun bir örnek bulunmamaktadır. Yine, gecekondunun kentsel bütünleşmeyi kolaylaştırıcı işlevi açısından bu görüş yinelenirse, gecekondu, öyle bir tampon mekanizmadır ki, kentin öteki bölge kesimleri ile hem bölge olarak, hem de bölgede yaşayan aile ve bireyler olarak, etkileşimi ve bu etkileşim yoluyla bütünleşmeyi de sağlamaktadır. Bu bütünleşmenin diğer getirileri ise şöyle sıralanmaktadır: “Üstelik, bu bütünleşme sırasında köy ile de bağlantılar kopmamaktadır. Böylece, belki de, kentsel bölgelerin de üzerinde çok daha ulusal düzeyde bir bütünleşmenin mekanizmalarını oluşturmaktadır. Bu işlevi ile gecekondu olgusu, tampon mekanizmaların en önemli görevi olan disfonksiyon ve toplumsal çözülme kavramlarının anlamsızlaşmasını, ulusal düzeyde, sanayi ve hizmet kesimleri tarafından emilen ve emilmeyen nüfus açısından gerçekleştirmektedir”.
“Başlangıçta köylülüğün çözülmesiyle kentlerde biriken kitlelerin zaman içinde kentli değerleri benimseyecekleri, kentlileşecekleri varsayılıyordu. Geçen süre içinde kentlerde biriken bu kitlelerin ikinci nesillerinin bile böyle bir dönüşümü gerçekleştirmedikleri ortaya çıktı. Yeni kentliler kentin fırsatlarından yararlanmalarına, siyasal mekanizmayı etkileyebilmelerine karşın, kentin diğer kesimleriyle bütünleşemiyor, arada kalıyorlardı. Bu arada kalışın kültürel alandaki ilginç bir yansıması 1970’li yıllardan sonra yayılan “arabesk” müzikle ortaya çıktı. Yeni kentliler piyasa mekanizması kanalıyla kendi tercihlerini güçlü olarak ifade etme olanağı buluyordu”.
Yukarıda yer verilen alıntıda ortaya konulduğu üzere, son otuz yılda görülmüştür ki, kente göç edenler, öngörüldüğü gibi zaman içinde kentli değerleri benimsememişler, kentlileşememişler, aksine kendi değerlerini koruyarak, piyasa koşullarında, siyasal ve kültürel alanda rahatça kendi tercihlerini yaşama geçirebilmişlerdir.
T. Şenyapılı ve E. Acar da, gecekonduda yaşayanların yaşam biçimi ile ilgili olarak, gecekondulunun tüketim mallarına yönelişi ile yaşam standardının düşüklüğü arasındaki çelişkiye dikkati çekmektedir: “Yolsuz, susuz, kanalizasyonsuz gecekondunun düşük bedelli yoksul yaşam biçimi, bu plansız alanların 1970’lerdeki montaj sanayi atılımının dayanıklı tüketim malları pazarına eklemlenmesini kolaylaştırdı. Gecekondulu, yiyeceğinden, giyeceğinden zorunlu olarak kıstığını, televizyon, buzdolabı ve çamaşır makinesi taksitlerine yatırdı” . Burada vurgulanması gereken nokta, gecekondulunun parasal açıdan yoksunluk hissetmesine karşın, belki de aynı ölçüde kültürel açıdan yoksunluk hissetmemesidir.



Değişen Gecekondu
Ülkemizde gecekondunun ilk ortaya çıktığı 1950’li yıllardan itibaren yaşadığı değişim, dönemlere ayrılarak şu şekilde ortaya konabilir. 1950’li yıllardaki gecekonduların temel özelliği, kırdan göçenlerin kamu arazisi üzerinde esas olarak kendi emekleri ile yapım sürecini gerçekleştirmeleridir. İlk kuşak gecekonduların bir başka özelliği de, üretilen gecekonduların sahipleri ile kullanıcıları arasında bir ayrışma olmamasıdır. 1970’li yıllarda ortaya çıkan ikinci kuşak gecekondularda ise hem arsa edinme, hem de gecekondu yapım süreci değişmiştir. Eskiden olduğu gibi kent yakın çevresindeki kamu arazilerinin kullanıcılar tarafından, üzerinde gecekondu yapmak amacıyla işgal edilmesi arsa elde etmenin tek yolu olmaktan çıkmış, kent çeperindeki arsalar bu kez arsa sahipleri tarafından parsellenip satılmaya başlanmıştır. Öte yandan, yapımcı konut sahibi özdeşliği de giderek ortadan kalkmış ve gecekondular artan oranlarda başka gruplar tarafından inşa edilip satılmaya başlanmıştır. 1980’lerde, 12 Eylül yönetiminin baskısıyla kısa bir dönem kesintiye uğrayan bu süreç, daha sonra 1970’li yıllarda gecekondulaşma eğilimlerinin, özelliklerinin daha belirginleşmesiyle 1990’lara kadar gelinmiştir. Yani, 1990’lardaki arazi mafyası ve kaçak yapılaşma, 1970’lerin bir uzantısı, belirginleşmesi olarak görülmelidir. Sonuçta, bugün gecekondulaşma, kentsel alanlarda barınacak bir yer bulmanın ötesinde bir anlam kazanmış, kentte oluşan rantlara el koyma mücadelesinin bir aracı haline gelmiştir.
Yukarıda özetlenen gecekonduda yaşanan değişim, alan araştırmaları ile de ortaya konmuştur. Örneğin T. Erman’ın gecekondu araştırmasında da bu değişimi tespit etmek mümkündür. Bu araştırmada, inceleme kapsamındaki 1960’ların ortasında kurulmuş bir gecekondu mahallesi, yıllar içinde sosyal kompozisyonu açısından bir takım değişikliklere uğramıştır. Örneğin, gece-kondu sahiplerinden durumları düzelenler gecekondularını kiraya vermişler ve kendileri de yakın semtlerdeki gecekonduların yıkılmasıyla yerlerine yapılan ve sınırlı bütçeli gruplara hitap eden apartmanlara taşınmaya başlamışlardır. Bu araştırma da, gecekonduyu yapan ile orada yaşayan insanlar arasında bir ayrımın başladığını ortaya koymaktadır.
Günümüzde, gecekonduda özellikle tüketim mallarına sahiplik bakımından zaman içinde olumlu gelişmelerin gözlendiği söylenebilir. Sosyoloji Derneğinin yaptığı araştırmada, gecekondu mahallelerindeki konutların %91’inin televizyonu, %52’sinin çamaşır makinesi, %59’unun dikiş makinesi bulunmaktadır. Radyo ve buzdolabı, gecekondularda sorgulanmasına bile gerek kalmayan oranda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bir modernleşme göstergesi olarak tespit edilen diğer tüketim mallarının gecekondulardaki oranı ise şöyledir: Müzik seti %35.9, video %10, tam otomatik çamaşır makinesi %11.7, telefon %50. Kentteki uyumlarını ve benimseme düzeylerini saptama açısından sorulan “kendinizi başarılı buluyor musunuz?” sorusuna ise %68.2 oranında başarılıyım yanıtı alınmıştır. Aynı bağlamda kendilerini kentli görenlerin oranı da (%71.4) yüksek çıkmıştır.
Bütün bu değerlendirmeler, kentle bütünleşmeye yönelik isteklerin açıklanması, buzdolabı, televizyon gibi bazı maddi kültür öğelerinin gecekonduda kullanılıyor olması, gecekondunun değişimini ortaya koyabilir. Ancak, 1950’lerden günümüze geçen yarım yüzyılı aşkın süre göstermiştir ki, özellikle yaşam biçimi ve kültürel yönden gecekondulu beklendiği ölçüde değişim göstermemiştir. Bunun yerine, kentte kendi kültürünü ve yaşam biçimini egemen hale getirmiştir. Bu da gecekondunun kalıcı, kronikleşen yönünü ortaya çıkarmaktadır.
Kronikleşen Gecekondu
Gecekondu konusu ilk olarak 1966 yılında çıkarılan 775 sayılı Gecekondu Yasası ile bir düzenlemeye kavuşmuştur. Bu Yasa ile getirilen affın dışında, tasfiye, ıslah ve önleme bölgelerinin oluşturulmasına olanak tanınmış ve bu yeni meşruiyet çerçevesi içindeki gelişmeleri kolaylaştırmak bakımından İmar ve İskan Bakanlığına ve belediyelere, kaynak ve arsa sağlayacak pozitif nitelikli düzenlemelere gidilmiştir. Ancak nasıl yorumlanırsa yorumlansın, bu Yasa ile gecekonduların affının başlamasının, gecekondulaşmanın süreklilik kazanmasında, başka bir deyişle kronikleşen gecekondudaki etkisi yadsınamaz.
Gecekondu Yasasında olduğu gibi, getirilen gecekondu aflarında da temel kaygı gecekondu sahiplerine kentsel yaşamda bir güvence sağlamak olmuştur.

Bu güvenceye kavuşan gecekondu mahallelerinde konut kalitesinin yanısıra, siyasal himayecilik mekanizmaları yardımıyla altyapı kalitesi de belli ölçüde gelişmiştir. Bu gelişmeler ise, gecekondu yapımının ticarileşmesini getirmiş, gecekondu, yalnız bir barınak olmaktan çıkarak kentte oluşan ranttan nemalanmayı sağlayacak bir yatırım aracı haline gelmeye başlamıştır.
Yaşam biçimi ve kentlileşme açısından bakıldığında, gecekondu ailesinin kentle tümüyle bütünleşemediği, gecekondu ile kent kültürü arasındaki ayrımlaşmanın süreklilik kazandığı, bir başka deyişle kültürel boyutuyla da kronikleşen gecekondunun varlığı savunulabilir.
Gecekondu aileleri üzerinde yapılan araştırmaların bulguları da yukarıdaki savı destekler niteliktedir. Buna göre, gecekondu ailelerinde kadın bekarken çalışıyor evlenince yasak, evde büyük oranda (%61.6) yer sofrasında yemek yenilmekte ve ev içi yaşamda oldukça yaygın bir biçimde geleneksel-kırsal davranışlar sergilenmektedir. Bulgular, büyük kentlerin toplumsal ve kültürel etkilerinin gecekondu ailesinin yaşam biçiminin değişmesinde ve ev içi yaşantısının modern nitelik kazanmasında görece güçsüz olduğuna işaret etmekte ve kent kültürü diye tanımlanabilecek olgunun bu tür boyutlarının gecekondu ailesinin yapısına sızmakta zorlandığını göstermektedir. Bu bulguyu şaşırtıcı bulmamak gerekir. Çünkü, kırsal göç ile kentleşme, Türk ailesinde aile bağlarının kopmasına yol açmamakta, modernlik karşısında akrabalık ilişkileri önemini korumaktadır. Bu nedenle, aile konusunda tek doğrusallı değişimi öngörme ve evrimci tezlerden etkilenmenin yerine, somut toplumlarda somut durumları açıklayabilecek nitelikte bir farklılaşmalı değişim modeli önerilmektedir.
Gecekondunun geleneksel-kırsal kültürden kent kültürüne doğru gelişmesi yerine kendine özgü bir değişim yaşaması, zaman içinde gecekondu kültürünün varlığını koruyarak kentte egemen kültür haline getirmiştir. Böylelikle gecekondunun kent kültürünü benimseyerek giderek modernleşmesi yerine, seçkinlerin moderni, gecekondunun gittikçe artan egemenliğinin nitelediği politika ve kültür karşısında giderek marjinalleşmiştir.
Sonuç
Gecekondulaşmanın başlangıcından günümüze kadar geçen yarım yüzyıllık süre göstermiştir ki, gecekondu ve gecekondulaşma geçici bir olgu değildir. Modernleşme kuramı çerçevesinde yapılan gecekondu kesiminin zaman içinde kentle bütünleşeceği ve bu bakımından gecekondunun bir tampon işlevi göreceği yönündeki değerlendirmelerin ise elli yılı aşkın sürede gerçekleştiğini savunmak güçtür. Bunun aksine gecekondunun ve gecekondulaşmanın kalıcı hale gelerek kronikleştiği, gecekondu ailesinin tam olarak kentle bütünleşemediği, kent kültürünü benimsemediği, bunun yerine kentli seçkinler karşısında giderek çoğunluğu sağlayarak kendi kültürünü egemen kıldığı savunulabilir.
Öte yandan 1970’li yıllarda olumsuz olarak değerlendirilen marjinal sektör kavramı yerine bu kavramı da kapsayan ve daha geniş bir kavram olan enformel sektör kavramının kullanılmaya başlandığı söylenebilir. Enformel sektör, marjinal sektörü de içinde barındırmasına rağmen, onun gibi olumsuz nitelenmemekte, aksine ekonominin itici bir gücü olarak görülebilmektedir. Enformel sektörün bu denli gelişmesi toplumsal yapıya da daha çok olumsuz etkide bulunmaktadır.
Özetle, kentleşmede gecekondu, kültürde arabesk neye karşılık geliyorsa üretimde de enformel sektör aynı şeye karşılık gelmektedir yönünde ileri sürülen tez kabul edilecek olursa, yaşanan elli yılı aşkın deneyim göz önünde tutulduğunda, kentleşmede gecekondunun, kültürde arabesk kültürün, üretimde de enformel sektörün egemen hale geldiği söylenebilir.



Kaynakça
-ATAUZ, Akın-GÖKÇELİ, Raşit, Enformel Sektör Üzerine “Enformel” Tezler, Planlama, Sayı 1-4, Ocak-Aralık 1992.

-BAŞBAKANLIK AİLE ARAŞTIRMA KURUMU, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Terör Nedeniyle Göçeden Ailelerin Sorunları, Ankara, 1998.

-ERDER, Sema, Kentsel Gelişme ve Kentsel Hareketler: Gecekondu Hareketi, Sivil Toplum İçin Kent, Yerel Siyaset ve Demokrasi Seminerleri, Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD) Yay., İstanbul, 1999.

-ERMAN, Tahire, Farklılaşan Kırsal Kökenli Cemaat, Değişen Gecekondu: Bir Etnografik Araştırmanın Gösterdikleri, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 1-2, Güz 1998.

-KELEŞ, Ruşen, Kent, Kentleşme ve Enformel Kesim, Ankara, 1999.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
18 Ağustos 2011       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Gecekondu

Gerekli kuruluşlardan ve sahiplerinden izin almadan, başkasının arazisine gizlice yapılan barınak.

Türkiye ve gelişmekte olan öteki ülkelerdeki gecekondulaşmanın nedenleri, nüfus artış hızının yüksekliği, hızlı kentleşme, konut üretiminin azlığı, gelir dağılımındaki dengesizlikler, mevzuat yetersizliği şeklinde sıralanabilir.

Ülkemizde gecekondu yapımı, 1930'larda başlamış ancak II. Dünya Savaşı'ndan sonra, özellikle İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerde toplumsal bir sorun niteliğini kazanmıştır.

Gecekondularla ilgili ilk yasa 1948'de çıkartılan 5218 sayılı yasadır. Bu yasa yalnızca Ankara'daki gecekonduların iyileştirilmesi ve yeni gecekondu yapımının önlenmesine yönelik arsa dağıtımıyla ilgiliydi. Aynı yıl çıkarılan 5228 sayılı ikinci yasayla, arsa dağıtılan kişilerin konut kredisinden yararlanması sağlanıyor ve yasa bütün Türkiye'yi kapsıyordu. 1949'da çıkartılan 5431 sayılı önleme ve yıkma yasası amacına ulaşamadı. 1953'te çıkartılan 6188 sayılı yasayla, o güne değin yapılan tüm gecekondular yasallaştırıldı. 1966'da çıkartılan 775 sayılı yasayla ise, I. ve II. Beş Yıllık Plânların öngördüğü doğrultuda gecekondu alanlarını iyileştirme, önleme ve ortadan kaldırma tedbirleri düzenlendi.

1980'lerde gecekondu bölgelerinin uzun vadeli plânlaması ve tapulandırılması için yasal kurallar getirildi, tapu tahsis belgeleri verilmeye başlandı. 1988'de Türkiye'deki toplam gecekondu sayısının 2 milyon, bu tür konutlarda yaşayan nüfusun da 10 milyon olduğu tahmin edilmektedir.

Tahminlere göre, Türkiye'deki gecekonduların %33'ü İstanbul'da, %30'u Ankara'da, %12'si İzmir'de, %5'i Adana'da, %4'ü Bursa'da, geri kalan %16'sı ise diğer illerde bulunmaktadır.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
KAPTAN - avatarı
KAPTAN
Ziyaretçi
25 Kasım 2012       Mesaj #4
KAPTAN - avatarı
Ziyaretçi
Gecekondu Kanunu Hakkında Bilgi

Kanun Numarası: 775

Kabul Tarihi: 20/07/1966

Yayımladığı Resmi Gazete Tarihi: 30/07/1966

Yayımladığı Resmi Gazete Sayısı: 12362

KAPSAM VE TARİF:

Madde 1 - Mevcut gecekonduların ıslahı, tasfiyesi, yeniden gecekondu yapımının önlenmesi ve bu amaçlarla alınması gereken tedbirler hakkında bu kanun hükümleri uygulanır

Madde 2 - Bu kanunda sözü geçen (Gecekondu) deyimi ile, imar ve yapı işlerini düzenliyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın, kendisine ait olmıyan arazi veya arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan yapılan izinsiz yapılar kastedilmektedir

BELEDİYELERE ARSA SAĞLANMASI:

Madde 3 - (Mülga madde: 03/07/2003 - 4916 SK/38 md)

Madde 4 - Gecekonduların ıslah, tasfiye ve önleme bölgeleri içinde bulunan binalı ve binasız vakıf taşınmaz mallardan 3 üncü maddenin ikinci fıkrası kapsamı dışında kalanları, bu kanunda belirtilen amaçlarda kullanılmak üzere, aşağıdaki şartlarla ve genel hükümlere göre bedeli ödenmek suretiyle ilgili belediyelerin mülkiyetine geçer:

a) Arazi ve arsaların bedeli; bulunduğu şehir, kasaba ve bölgenin özellikleri, yapılmış ve yapılacak kamu hizmet ve tesislerinin durumu vesair hususlar da göz önünde bulundurularak, ilgili belediye ve Vakıflar İdaresi arasında anlaşma yolu ile tesbit edilir

b) Bu arazi ve arsalar üzerinde Vakıflar İdaresine ait herhangi bir yapı bulunduğu takdirde, bu yapının bedeli ayrıca hesaba katılır

c) Bedele ait anlaşmazlıklar mahalli asliye hukuk mahkemelerince basit muhakeme usulü ile hallolunur Bu anlaşmazlıklar tapu tesciline engel olamaz

Vakıflar İdaresi ve tapu daireleri vakıf taşınmaz malların cins, miktar ve yerleri ile diğer vasıflarını açıkça belirten listeleri, talepleri üzerine en geç 2 ay içerisinde ilgili belediyelere bildirmekle yükümlüdürler

Belediyeler, kendi mali güçleri ve programlarına göre, bu taşınmaz malların tamamen veya peyderpey tescilini istiyebilirler

Sözü geçen bölgelerde Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından yaptırılacak kamu hizmet ve tesisleri için lüzumlu vakıf taşınmaz mallar da yukarıdaki esaslara göre bu İdarelere intikal ettirilir

Madde 5 - Lüzumu halinde, belediyeler gecekondu ıslah ve tasfiye sahaları içinde bulunan veya bu kanun hükümleri dairesinde yeniden teşkil edilecek önleme bölgeleri içine raslıyan özel mülkiyetteki arazi ve arsaları ve bunlar içerisinde yapı veya sair herhangi bir tesis bulunduğu takdirde bu yapı ve tesisleri, bu kanunda belirtilen amaçlarda kullanmak üzere, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının * izni ile, sahipleriyle anlaşarak satınalabilirler veya kamulaştırabilirler

Madde 6 - (Mülga madde: 03/05/1985 - KHK 247/3 md; Aynen Kabul: 02/03/1988-3414/3 md)

ARSALARIN HANGİ AMAÇLA KULLANILABİLECEĞİ:

Madde 7 - Belediyelerin mülkiyetinde bulunan ve bundan sonra bu kanuna göre mülkiyetine geçecek olan arazi ve arsalardan, belediye meclisi kararı ile belli edilip, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca *1* uygun görülenler, bu kanun hükümleri dairesinde konut yapımına ayrılır

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı *2* , belediye meclislerince tesbit edilen yerleri redde, aynen veya değiştirerek onaylamaya veya değiştirilmek üzere geri göndermeye yetkili olduğu gibi, teklif edilenler dışında lüzumlu gördüğü yerlerin de bu maksada ayrılmasını belediyelerden istiyebilir

Madde 8 - Bu kanun gereğince belediyelere devrolunan arazi ve arsalardan, şehir ve kasabaların ticari, İktisadi, sınai faaliyet merkezlerinde veya kesif iş bölgelerinde bulunan, bu ve sair sebeplerle alımsatım değerleri yüksek veya imar planlarına göre belirli bir kamu hizmetine ayrılmamış olan veya ucuz konut yaptırılması uygun görülmiyenler, belediye meclisi kararı ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığının * tasvibi halinde, belediyelerce, karşılığı bu kanunda belirtilen amaçlarda kullanılmak üzere 12 nci madde ile kurulan fon hesabına yatırılmak şartiyle ve yönetmelik esaslarına göre kiraya verilebilir veya satılabilir veya başka şekil ve surette kıymetlendirilebilir

Madde 9 - 7 nci madde gereğince tesbit edilen sahalar içerisinde bulunup da, plan ve mevzuat icaplarına göre dükkan, han, hamam, fırın, gazino, sinema, tiyatro, garaj ve saire gibi konut dışında genel ihtiyaçlarla ilgili özel tesislere ayrılan yerler hakkında da 8 inci madde hükümleri uygulanır

Madde 10 - Bu Kanun hükümlerine dayanılarak belediyelere devrolunan arazi ve arsalardan yapılacak imar veya ıslah planlarına göre, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi ve yeşil saha gibi genel hizmetlere ayrılması gerekenleri hakkında ayrıca tahsis kararı alınmaz

Madde 11 - Belediyeler, bu kanunda yazılı amaçlara tahsis edilmek üzere devraldıkları arazi ve arsaları bu amaçlar dışında tasarruf edemezler

FONLARIN TEŞKİLİ VE KULLANILMASI:

Madde 12 - Bu Kanundaki hizmetlerin yürütülebilmesi için aşağıdaki kaynaklardan sağlanacak gelirler, Türkiye Emlak Kredi Bankasında, ilgili belediyeler adına açılacak özel hesaplarda toplanarak birer fon teşkil edilir:

a) 5218, 5228, 6188 ve 7367 sayılı kanunlarla veya bu kanun hükümlerine dayanılarak belediyelerin mülkiyetine geçen arazi ve arsaların veya izinsiz yapı yapılmak suretiyle işgal edilmiş bulunan belediyeye ait sahaların ve bu arazi ve arsalar üzerinde belediyelerce yaptırılan veya çeşitli şekillerde yapılarak belediyelere intikal eden yapıların, bu kanunun gerektirdiği hallerde, kiralarından, satışlarından veya sair şekillerde kıymetlendirilmelerinden elde edilecek gelirler,

b) 24 üncü madde gereğince alınacak katılma payları,

c) (Değişik bent: 06/05/1976 - 1990/1 md) Belediye Meclislerince gerekli görülen hallerde belediye bütçelerine konacak ödenekler,

d) 1580 sayılı Kanunun 5116 sayılı Kanunla değiştirilen 110 uncu maddesinin 19 uncu fıkrasında yazılı gelir kaynağı hasılatından arta kalmış veya kalacak kısımlar,

e) Devlet bütçesinden veya 15 inci maddede sözü geçen fondan bu fona aktarılmak suretiyle yapılacak yardımlar,

f) Diğer kanunlarla bu fona katılması kabul edilen sair gelirler,

g) Fondan verilen kredilerin taksit ve faizleri,

h) Her türlü bağış ve yardımlar, i) Fonda toplanacak paraların faiz ve sair gelirleri

Madde 13 - 12 nci madde gereğince teşkil edilen fonda toplanan paralar, belediyelerce, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının * izni alınmak şartiyle :

a) Bu kanundaki amaçlarda kullanılmak üzere arsa sağlanmasında, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca *1* onanan plan ve projelere göre halk konutu, nüve konut veya geçici misafir konutu yapılmasında,

b) Islah olunacak gecekondu bölgeleri ile yeniden tesis edilecek önleme bölgelerinin yol, meydan, kanalizasyon, su, elektrik ve benzerleri gibi kamu hizmet ve tesislerinin İmar ve İskan Bakanlığınca onanan projelerine göre yapılmasında veya onarılmasında,

c) Kendi bütçe imkanlariyle karşılanamıyan ve fakat bu kanun gereğince yapılması gereken tesbit, harita alımı, plan ve projelendirme hizmetlerinde kullanılır

Madde 14 - (Mülga madde: 23/05/2000 - 4568/5 md)

Madde 15 - (Mülga madde: 23/05/2000 - 4568/5 md)

---------- Mesaj tarihi 01:26 ---------- Önceki mesaj tarihi 01:23 ----------

GECEKONDULARIN TESBİTİ:

Madde 16 - Gecekondu ıslah ve tasfiye bölgeleri ve bunların sınırları, belediyelerce bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç 6 ay içinde, her türlü imkan ve araçtan faydalanılarak tesbit olunur

Bu bölgeler içinde bulunan bütün yapılar, gerek belediyelerin ve gerekse yardımcı olabilecek diğer daire ve kurumların durum ve imkanları da gözönüne alınarak, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca *1* tayin edilecek şekil ve süreler içerisinde, mümkünse hava fotoğraflarında veya haritalarda, mümküm olmıyan yerlerde ise ölçekli krokilerde gösterilir

Bu konuda belediyelerin, mülkiye amirlerinden istiyecekleri her türlü yardımlar, imkanlar dahilinde karşılanır

Mahalli imkanlarla karşılanamıyan tesbit, hava fotoğrafı alımı, kıymetlendirilmesi, harita alım ve tanzimi ve benzeri gibi teknik yardımlar hakkında Toplu Konut İdaresi Başkanlığının * istekleri, ilgili Bakanlık, daire ve kurumlarca, lüzumunda Toplu Konut İdaresi Başkanlığı *** veya belediyelerce sağlanacak fenni malzeme dışında herhangi bir karşılık aranmaksızın yerine getirilir

Yukarıda belirtilen esaslara göre hazırlanacak hava fotoğrafları, harita ve krokiler, tesbit tarihlerini de ihtiva etmek suretiyle belediye encümenlerince öncelikle müzakere edilip karara bağlandıktan sonra onaylanarak, incelenmek üzere Toplu Konut İdaresi Başkanlığına gönderilir Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca ** kabul edilen ve onanarak kesinleşen bölgelere ait karar ve krokiler, belediye dairesinde ve bölge içindeki muhtarlıklarda herkesin görebileceği bir yerde bir ay süre ile asılır ve keyfiyet mütat vasıtalarla halka duyurulur

Belediye sınırları ve varsa mücavir sahalar dışındaki gecekondu bölgelerinde bu madde gereğince yapılması gereken işlemler, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca ** yürütülür

Gerek gecekondu bölgelerinin, gerekse ıslah veya tasfiye edilecek gecekonduların tesbit şekli ve esaları, mahalli özellikler ve teknik imkanlar da gözönünde tutularak, İ Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca ** tayin olunur

Madde 17 - Belediye sınırları ve varsa mücavir sahalar içindeki bütün gecekonduların ve ayrıca 16 ncı madde gereğince tesbit edilen bölge ve sahalar içinde bulunan bütün yapıların sahipleri ve her ne şekilde olursa olsun bu yapılarda oturan veya bunları işyeri olarak kullananlar, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca *1* hazırlanacak örneğe uygun bir beyannameyi ilan tarihinden itibaren 3 ay içerisinde yapının bulunduğu yer belediyesine makbuz karşılığında vermek zorundadırlar

YENİDEN GECEKONDU YAPIMININ ÖNLENMESİ:

Madde 18 - Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, belediye sınırları içinde veya dışında, belediyelere, Hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde yapılacak, daimi veya geçici bütün izinsiz yapılar, inşa sırasında olsun veya iskan edilmiş bulunsun, hiçbir karar alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal yıktırılır

Yıkım sırasında lüzum hasıl olduğunda, belediyeler ilgili mülkiye amirlerine başvurarak yardım istiyebilirler Mülkiye amirleri, Devlet zabıtası ve imkanlarından faydalanmak suretiyle, izinsiz yapıların yıkım konusunda yükümlüdürler

Özel kişilere veya bu maddenin 1 inci fıkrasında sözü geçenler dışındaki tüzel kişilere ait arazi ve arsalar üzerinde yapılacak izinsiz yapılar hakkında, arsa sahiplerinin yazılı müracaatları üzerine ve mülkiyet durumlarını tevsik etmeleri şartiyle bu madde hükümleri, aksi halde genel hükümler ve 6785 sayılı İmar Kanunu hükümleri uygulanır

PLAN VE PROGRAMLAR:

Madde 19 - Islaha muhtaç veya tasfiyesi gereken gecekondu bölgeleri ile yeniden halk konutu veya nüve konut yapımına tahsis edilecek sahaların seçimi, haritalarının hazırlanması, İmar ve ıslah planlarının düzenlenmesi, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının * denetimi altında, ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı *2* , hazırlanan harita ve planları redde, düzeltilmek üzere geri göndermeye, olduğu gibi veya değiştirerek onaylamaya ve lüzum gördüğü hallerde bu hizmetleri kendisi yapmaya veya yaptırmaya yetkilidir

Onaylanarak kesinleşen planlar belediye dairesinde herkesin görebileceği bir yerde bir ay süre ile asılır ve keyfiyet mutat vasıtalarla halka duyurulur

Madde 20 - Islah ve tasfiye tatbikatının yapılacağı şehir ve kasabaların ve buralardaki ıslah ve tasfiye bölgelerinin program ve öncelik sırası Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca *1* tayin olunur

Belediyeler bu program ve öncelik sırasına ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca *1* tespit edilecek diğer esaslara göre kendi çalışma programlarını yapmaya ve onanmak üzere Toplu Konut İdaresi Başkanlığına * göndermeye mecburdurlar

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı bu çalışma programlarını değiştirmeye yetkilidir
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

5 Ocak 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
15 Mart 2010 / Ziyaretçi Soru-Cevap
20 Ocak 2011 / Misafir Soru-Cevap
19 Ocak 2013 / Misafir Soru-Cevap