Arama

Vergi Nedir?

Güncelleme: 14 Eylül 2017 Gösterim: 48.063 Cevap: 6
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
4 Mayıs 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

vergi

Ad:  vergi.JPG
Gösterim: 4366
Boyut:  37.7 KB

devletin gerçek ve tüzel kişilere yüklediği ekonomik yükümlülük.
Sponsorlu Bağlantılar

Sanayi Devrimi sonrasında bütün devletlerin en önemli gelir kaynağını oluşturan vergilendirmenin başlıca işlevi devlet harcamalarını karşılamaktır. Kaynak yaratarak, kaynak dağılımını değiştirerek ve ekonomik karar birimlerini yönlendirerek büyümeye katkıda bulunmak ile gelir ve servet bölüşümünü düzenlemek de vergilendirmenin öteki önemli işlevleridir. Uygulamada sık sık birbiriyle çelişebilen bu işlevler arasında uyum sağlamak, vergi politikalarının temel sorunlarından biridir.

Vergi yükümlülüğünün paylaşılmasında benimsenen en temel ilke, toplumsal sınıf ayrımı gözetmeksizin herkesin vergi ödemesini öngören genellik ilkesidir. Buna karşılık vergi yükünün kişilerin kamu hizmetlerinden yararlanma düzeyine göre paylaşılması ilkesi, uyruklarına hizmet götürmeksizin onlardan ağır vergiler alan ortaçağ ve sonrasının despotik yönetimlerine karşı etkili bir silah olarak kullanıldıktan sonra uzun süre uygulamadan kalkmış, ama 20. yüzyılın ikinci yarısında piyasa kurallarını kamu kesimine olduğu gibi yansıtma politikalarıyla birlikte yeniden yandaş bulmaya başlamıştır. Bununla birlikte günümüzde hâlâ en yaygın biçimde geçerli olan eşitlik ilkesi, vergi yükünün, kamu hizmetlerinden yararlanma düzeyine bakılmaksızın kişilerin ödeme gücüyle orantılı paylaşılmasını öngörür.

Eşitlik ilkesini uygulamanın temel aracı artan oranlı vergi tarifeleridir. Vergi ödeme gücünü belirlemekte başvurulan başlıca tekniklerse en az geçim indirimi ve ayırma yöntemidir. En az geçim indirimi, gelişmekte olan ülkelerde sembolik düzeyde kaldığı için büyük ölçüde etkisizdir. Örneğin Türkiye’de gelir vergisinde “genel indirim” adıyla uygulanan ve yılda ancak 4.500 lira vergi azalışı sağlayan geçim indirimi 1986’da kaldırılmış, “özel indirim” adıyla yalnızca ücretliler için ayırma yöntemine geçilmiştir. Emek gelirlerini sermaye gelirlerinden daha az vergilendirmeyi amaçlan bu yöntemin uygulanmasına karşın, ütün kapitalist ülkelerde çeşitli bağışıklık ve indirimlerden yararlanan sermaye kazançtan genellikle daha çok kayırılabilmektedir. Gelişmiş ülkelerde uygulanan negatif gelir vergisi (ödeme gücü olmayanlardan vergi almak yerine onlara gelir aktarılması) yöntemine karşın, bu ülkelerde de siyasal bakımdan güçsüz kesimler genellikle en ağır vergi yükünü taşımaktadır.

Liberal yaklaşımın savunduğu vergilendirmede yansızlık ilkesi, vergilerin tüketici ve üreticilerin tercih ve kararları üzerinde en az etkide bulunmasını öngörür. Bu ilkeye göre devlet vergilendirme yoluyla ne göreli fiyatlar ne de göreli kârlılık üzerinde etkide bulunmalıdır. Ama modern devletler gerek ekonomik, gerek toplumsal, gerekse vergi yönetim tekniklerinin kısıtlarına bağlı mali kaygılarla bilinçli olarak “taraflı” vergi politikaları uygulamaktadır.

Vergi türlerinin sınıflandırılmasında başvurulan en genel ayrım, dolaysız ve dolaylı vergiler arasındadır. Bu ayrımda kullanılan başlıca ölçütlerse yansıma ve kişiselleştirilebilme özellikleridir. Yansıma, verginin yasal yükümlüsünün, vergi yükünü fiilen başkasına ya da başkalarına devretmesidir. Yansımanın yönü fiyatlar aracılığıyla nihai tüketiciye doğruysa “ileriye dönük” yansımadan, üretim faktörlerinin (emek, sermaye, girişim vb) gelirlerini azaltacak doğrultudaysa “geriye dönük” yansımadan söz edilir. Örneğin katma değer vergisi (KDV) ileriye yansıtılabildiği için dolaylı, ileriye ya da geriye yansıtılamadığı varsayılan gelir vergisiyse dolaysız vergi sayılır. Öte yandan yükümlünün özel koşullarını dikkate alacak biçimde kişiselleştirilebilen vergiler dolaysız, kişiselleştirilemeyen vergilerse dolaylı olarak tanımlanır. Bu tanım çerçevesinde de geleneksel olarak gelir ve servet ya da mülkiyet vergileri ile veraset ve intikal vergileri dolaysız, tüketim, muamele, harcama ve gider vergileri (genel adıyla satış vergileri) ile emlâk alım satım ve taşıt alım vergileri dolaylı vergi sayılır.

Türk vergi sistemi. Türkiye’de Cumhuriyet yönetimi 1926’ya değin Osmanlı döneminden kalma vergileri toplamak ve bunlara bazı zamlar yapmakla yetindi. 1916 tarihli Osmanlı gümrük tarifelerinin 1928 sonuna değin uygulanmasını öngören Lozan Antlaşması da (24 Temmuz 1923) Cumhuriyet yönetiminin koruyucu gümrük vergileri uygulamasını önlüyordu. Ama 1925’te öşürün kaldırılması yeni vergi düzenlemelerine gidilmesini zorunlu kıldı. Bu amaçla, tarımı vergilendiren ağnam resmi miktarı artırıldı, arazi ve bina vergisinin yeni yazım değerleri yükseltildi, yol vergisine zam yapıldı. Kentsel nüfusun vergi yükü de 1926’da temettü vergisi yerine getirilen kazanç vergisi ve gene 1926’da kabul edilen umumi istihlak vergisiyle artırıldı. Genel gelişmişlik düzeyinin düşüklüğü nedeniyle bu vergiler başarılı olamayınca hükümet Tekel’ce üretilen mallar üzerindeki vergileri artırarak gelir sağlamaya yöneldi; bu yöntem de kentsel ve kırsal sabit gelirli kesimlerin mali yükünü ağırlaştırma yönünde etkili oldu. Ama vergi yükünde kırsal kesimden kentlere doğru bir kayma gerçekleştirildi. Kentlerde de vergi yükü özellikle ücretliler üzerinde ağırlığını gösterdi. 1927’de çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu ise birçok sanayi işletmesini çeşitli vergi yüklerinden bağışık tuttu.

1929’daki Büyük Bunalım’ı izleyen dönemde ücretlilerin vergi yükü daha da ağırlaştı. Örneğin iktisadi buhran vergisinin 1931-38 arasındaki toplam tahsilatının yüzde 83’ünü ücretliler karşıladı; muvazene vergisi (1932) ve hava kuvvetlerine yardım vergisi (1935) bütünüyle ücretlilerce ödendi. Bu üç vergi, ticaret kesimine yönelik kazanç yergisinden üç kat daha çok gelir sağladı. Öte yandan bunalımdan en çök etkilenen kırsal kesim üzerindeki yol vergisinde indirime gidildi, buna karşılık yükü gene kentli tüketicilere binen buğdayı koruma vergisi uygulandı. II. Dünya Savaşı yıllarında vergi sistemine Varlık Vergisi’yle öşüre dönüş niteliğindeki Toprak Mahsulleri Vergisi gibi olağanüstü vergiler eklendi, yol vergisi de ağırlaştırıldı. Milli gelir üzerindeki vergi yükü (bütçe vergi gelirlerinin gayri safi milli hasıla içindeki payı) 1950 öncesinde yalnızca 1930-35 ve 1944-50 dönemlerinde yüzde 10 eşiğini aşarak yüzde 12’lik bir ortalama düzeye ulaştı.

1946 sonrasında Fritz Neumark’ın katkısıyla hazırlanan ve 1950’de yürürlüğe konulan vergi reformunun üç önemli ürünü oldu: Kazanç vergisi ve bunun ek vergileri yerine geçen gelir vergisi; kurumlar vergisi; vergi yönetimi ile vergi yargısını tek örnek kurallara bağlayan Vergi Usul Kanunu. Aynı yıi yürürlüğe giren ve küçük esnafı dışarıda bırakan esnaf vergisi ise 1955’te baskı gruplarının etkisiye kaldırıldı, yüksek gelirli esnaf gelir vergisi kapsamına alındı. Milli gelir içinde hâlâ çok önemli payı olan tarım kesimiyse hemen bütünüyle vergi dışı kaldı; yol vergisi 1952’de kaldırıldı, arazi vergisinin matrahı yenilenmediği için getirisi çok azaldı. Siyasal etkiler sonucunda gelir ve kurumlar vergilerine yeni bağışıklık ve indirimler getirildi. Muamele vergisini yeniden düzenlemek amacıyla 1957’de çıkarılan Gider Vergileri Kanunu, sanayicilerin gösterdiği tepki nedeniyle muamele vergisinden de daha düşük bir vergi geliriyle sonuçlandı. 1950’lerde vergi yükü ortalama yüzde 11 dolayında kaldı.

27 Mayıs 1960 hareketinden sonra gelir ve kurumlar vergilerinde yapılan önemli değişikliklerin gördüğü tepki üzerine yatırım indirimi, hızlandırılmış amortisman, gümrük vergisi indirimi ve ihracatta vergi iadesi gibi özendirme araçları getirildi. Tarım üzerine getirilen gelir vergisi hafifletildi, 1963’te hayvan vergisi kaldırıldı. Böylece kamu kesiminin kaynak yaratmaktan çok kaynakların yeniden dağıtımında etkin rol almasını gerektiren yeni bir vergi politikası benimsendi. Buna karşılık bir tür vergi güvenlik önlemi olarak getirilen servet beyanı korundu. Planlı dönemde devlet gelirlerini artırmayı amaçlayan yeni bazı vergiler de vergi sistemine gelir bakımından gerekli esnekliği kazandıramadı. 1961-68 arasında vergi yükü ortalama yüzde 13 düzeyindeydi.

1970’te yürürlüğe giren Finansman Kanunu’yla işletme vergisi, taşıt alım vergisi, bina inşaat vergisi ve gayrimenkul kıymet artışı vergisi gibi yeni düzenlemelere gidildi. Ama bunlardan yalnızca sonuncusu, ilk kez sermaye kazançlarım ve spekülatif kazançları vergilendirdiği için ileri bir adımdı. Öte yandan emlak vergisinde yazım yönteminden beyan yöntemine geçildi, veraset ve intikal vergisinde de yükümlünün bildirimi ve bunun idare tarafından denetimi tekniği benimsendi. 1972’de zorunlu tasarruf bonolarının yerini alan mali denge vergisi, dolaysız vergilere tek oranlı adaletsiz bir zam getirdi.

1980’lere değin ekonomik yapı ve politika amaçlarıyla uyumlu bir vergi sistemi geliştirilemedi, sermaye birikiminin finansman gereksinimi büyük ölçüde dış borçlanma ve enflasyonla karşılandı. Vergi yükü 1969-74 arasında yüzde 16’ya, 1975’ten sonra yüzde 18’e ulaştıysa da hızlı enflasyonun etkisiyle 1978’den sonra düşmeye başladı. 1973 verilerine dayalı tahminlere göre bu dönemde, milli gelirin yüzde 28’ini alan ücretliler toplam gelir vergisinin yüzde 64’ünü öderken, milli gelirin yüzde 72’sini paylaşan kâr, faiz, rant ve benzeri gelir sahipleri toplam gelir vergisi yükünün yalnızca yüzde 36’sını üstleniyordu.

12 Eylül Harekâtı’nın ardından 1981 başlarından sonra yürürlüğe giren vergi düzenlemeleri başlıca dört eksende gelişti:
  1. Gönüllü tasarrufları ve özel yatırımları artırmak amacıyla yüksek gelirli özel ve tüzel kişilerin vergi yükünün düşürülmesi,
  2. ihracatta iç vergi maliyetlerini kendiliğinden indirilebilir, ithalatta da yüklenebilir duruma getirmek için KDV türü dolaylı vergilere kayılması,
  3. kentsel ve kırsal küçük girişimci kesime vergi yükü kaydırılması,
  4. yürütmenin mali araçları daha özerk kullanabilmesine olanak vererek merkezileşme eğilimlerini destekleyen kamu fonları sistemine geçilmesi.
Bu çerçevede özellikle dolaysız vergiler alanında yenilikler getirildi. 1963’ten beri dokunulmayan gelir vergisi tarifesi köklü biçimde değiştirildi ve 1987 dışında her yıl yeniden düzenlendi. Bu düzenlemelerle, gelirleri toplama ve artan oranlı vergilendirme yerine, kazanıldığı yerde ve anda düz oranlı vergilendirme politikası ağır basmaya başladı. Faiz gelirleri üzerindeki gelir vergisi kesintisi düşürüldü. Kurumlar vergisi yeni bir teknikle hesaplanmaya başladı ve oranı geçici olarak yükseltildi; döviz kazandırıcı etkinlikler için yeni özendiriciler getirildi. Vergi girişlerini hızlandıracak düzenlemeler gerçekleştirildiyse de servet beyanı ve gider esası gibi vergi güvenlik önlemleri kaldırıldı.

Küçük girişimcilerin dolaysız vergi yükünü artırmak amacıyla 1981-82’de peşin vergi uygulamasına geçildi; 1983 sonrasında hayat standardı temeline dayalı asgari bir zorunlu vergi ödemesi getirildi; 1986-88 arasında bir başka peşin vergi düzenlemesi olarak “dahili tevkifat” sistemi uygulandı; 1989’dan sonra da aynı politika “geçici vergi” adıyla sürdürüldü. 1981-85 arasında kapsamı genişletilen, oran ve miktarları artırılan dolaylı vergiler yeterince esnek bir yapıya kavuşturulmayınca, dışa açılma gereklerinin de zorlamasıyla 1985 başında KDV sisteme sokuldu. 1984’ten başlayarak “ücretlilere vergi iadesi” adı verilen uygulamanın yürürlüğe girmesi ve aynı dönemde yazarkasa uygulamasının başlatılması vergi tabanının yaygınlaştırılmasına katkıda bulundu.

Fonları da içeren toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin 1985’ten sonra yeniden ağırlıklı duruma gelmesi, kaynakta toplanan vergilerin toplam vergiler içindeki payının yüzde 75’i aşması ve yüksek enflasyon gibi nedenlerle Türk vergi sistemi 1980’lerde yansımaya daha elverişli bir yapı kazandı. Böylece vergi yükünün dağılımı öngörüldüğünden de daha eşitsiz biçimde oluştu. Konsolide bütçe vergi yükü 1984’te yüzde 13’e kadar düştü, 1980’lerin sonlarında yüzde 14 dolayına yükseldi. Bununla birlikte bütçe vergi gelirlerinin yanı sıra fonlan, yerel yönetimlerin vergi niteliğindeki gelirlerini ve sosyal güvenlik vergilerini de içeren toplam vergi yükü 1980’lerin ikinci yarısında önceki bütün dönemlerin üstüne çıktı. Ücretlilerin gelir vergisi ödemeleri içindeki payı 1980’lerde yüzde 55’e düşmekle birlikte, aynı dönemde milli gelirden aldıkları pay çok daha fazla azalarak yüzde 15’e düştüğü için gelir vergisi yükü yüzde 60’ın üzerinde ağırlaştı.
kaynak: Ana Britannica

BAKINIZ
Vergi Hukuku
Son düzenleyen Safi; 6 Mayıs 2017 16:59
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Mart 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Vergi
Vergiler, devletlerin en önemli gelir kay­nağıdır. Vergiler hükümetler tarafından, yasaları ve kuralları uygulamak, savunma hiz­metlerini yerine getirmek, yollar, okullar, hastaneler yapmak ve genel olarak ülkeyi ya da yerel topluluğu yönetmek için yapılan harcamaları karşılamak üzere toplanır. Vergi­ler doğrudan merkezi devlete ya da yerel yönetimlere ödenebilir.
Sponsorlu Bağlantılar
Günümüzde vergiler para ile ödenmekte­dir. Ama geçmişte sık sık mal ya da hizmet olarak ödendiği de olurdu. Örneğin çiftçile­rin, ürünlerinin bir bölümünü devlete verme­leri genel bir uygulamaydı. Öteki vergi yü­kümlüleri birkaç haftalığına orduya katılabilir ya da yeni yol ve bina yapımında devlet için ücretsiz çalışabilirlerdi. Böylece, vergilerini parayla değil, hizmet ederek öderlerdi.

Değişik ülkelerde insanların ödedikleri ver­giler arasında oldukça büyük farklar vardır. 1980'lerin sonunda toplam vergi gelirleri İs­veç'te ulusal gelirin yaklaşık yüzde 45'ine ulaşmışken, bu oran İngiltere'de yüzde 38, ABD'de yüzde 18, Japonya'da yüzde 26, Türkiye'de ise yüzde 15 olmuştur. Oranlar arasındaki bu büyük farklılığın nedeni, devle­tin mal ve hizmet sağlanmadaki payının ülke­den ülkeye değişmesidir. Örneğin, bazı ülke­lerde devlet parasız eğitim sağlarken, bazıla­rında eğitim paralıdır. Ayrıca, her devletin yaşlılara, hastalara, sakatlara ve işsizlere yap­tığı ödemeler de farklıdır. Transfer ödemeleri olarak adlandırılan bu ödemelerle vergi yü­kümlülerinden alınan paralar gereksinimi olan toplum üyelerine aktarılır.

Bazı devletler, eğitim ve sağlık hizmetlerini de içerecek biçimde, tüm mal ve hizmetlerin sağlanmasını özel sektöre bırakmayı yeğler. Özel şirketler bu hizmetleri para karşılığında sağlar. Aynı zamanda, hastalık ya da bir kaza sonucu tıbbi bakım için gerekli parayı ya da çalışılmayan sürede ücretlerin ödemesini sağ­layan özel sigorta şirketleri de vardır. Çoğun­lukla bu mallar, hizmetler ve transfer ödeme­leri devletin ve özel sektörün her ikisince de karşılanır. Böylece, bir ülkede devlet okulları ile özel okullar ve devletten alınan emekli aylığı ile özel sektörden alınan emekli aylığı birlikte bulunabilmektedir.

Vergilerin Kökeni ve Amaçları


Vergi koymanın nedenleri zaman içinde de­ğişmiştir. Eski dönemlerde, halktan vergi almanın başlıca nedeni savaşların ve hüküm­darın giderlerini karşılamaktı. Ülkeler büyü­yüp imparatorluklar geliştikçe, yönetim ve denetim için de para gerekir oldu. Aynı dönemde, yönetimler kamu yapılan da yap­tırmaya başladılar. Bu yapıların bir bölümü yalnızca hükümdarın gücünü göstermekle kalmıyor, dinsel bir anlam da taşıyordu. Bunların en iyi örneklerinden biri de Mısır Piramitleri'dir. Roma amfitiyatroları ve hamamları gibi başka bazı yapılar ise halkın kullanımına açıktı. Günümüzde, vergi gelirle­rinin genel olarak, halkın yararlandığı hizmet­lere harcanması olağan bir uygulamadır.

Öte yandan, hükümetler ulusal gelirin bi­reyler arasında bölüşümü yani gelir dağılımı ile de ilgilidir. Vergileme ile sağlanan gelir, bir grup insandan (genellikle, varlıklılardan) bir başka gruba (genellikle, geliri az olanlara) gelir aktarımında kullanılır. Yardıma gereksinimi olan insanlara yapılan ödemelerin ilk örneği, İngiltere'de Kraliçe Elizabeth döneminde (1558–1603) çıkanları Yoksullara" Yardım Yasası'dır. Daha sonraları, 1889'da ilk olarak Almanya bütün işçileri kapsayan bir emeklilik tasarısı hazırlamıştır.

Vergilemenin bir başka amacı da, "lüks" olarak değerlendirilen belirli mallar üzerine yüksek vergiler koyarak ek kaynak sağlamak­tır. Örneğin, bazı ülkeler alkollü içkilerden ve sigaradan yüksek vergi alır. Sigara ve alkollü içki fiyatım yükselten bu vergiler, aynı za­manda, insanların sağlığa zararlı bu malları daha az satın almasını sağlar. Ama bu tip vergilerden, alım gücü yüksek olan varlıklı kişilerden çok yoksullar etkilenir.

Verginin Kaynakları ve Toplanması


Vergiler çok çeşitli kaynaklardan toplanabi­lir. Bazı durumlarda, toplanan vergilerle bu vergilerin kullanım yerleri arasında doğrudan bir bağ vardır. Örneğin, ABD'nin bazı eyalet­lerinde, motorlu taşıtların benzin ve motorin gibi yakıtlarından alman vergiler yeni yolların yapımında kullanılmak üzere ayrılır ya da "tahsis" edilir. Türkiye'de de şirketler, öde­dikleri Kurumlar Vergisi'ne ek olarak, bu verginin belirli bir yüzdesini Savunma Sanayi­ini Destekleme Fonu için öderler. Bu fonda biriken kaynaklar savunma sanayisini geliştir­mek için kullanılır. Ama vergiler genellikle merkezi bir fonda toplanır ve hükümet bu fonu uygun bulduğu biçimde dağıtır. Bazı ülkelerde, verginin türüne ve tutarına ilişkin kararlar hükümet tarafından yılda bir kez, bütçeyle birlikte açıklanır.

Vergi miktarını belirlemek için temel alı­nan gelir, genel olarak vergi matrahı ya da yalnızca matrah olarak adlandırılır. Matraha göre vergilendirmenin en yaygın uygulama alanı, maaş, ücret ve kârları kapsayan kişi ve şirket gelirleridir. Gelirden alınan vergilerle sağlanan para miktarı ülkeden ülkeye değişir. Örneğin, 1981'de kişisel gelir vergisinin top­lam vergi gelirleri içindeki payı Yeni Zelanda' da yüzde 60 iken Fransa'da yüzde 15'in altın­da kalmıştır.

Birçok ülkede kişisel gelirin vergilendirile-bilmesi için belirli bir düzeye ulaşmış olması, yani bireylerin belirli bir miktarın üzerinde gelir elde etmeleri gereklidir. Bu miktar kişinin ailesinin büyüklüğüne göre değişebil­mektedir. Belirlenen miktarın üzerinde kalan gelirlerden vergi alınır ve genellikle, bireyin geliri arttıkça daha fazla vergi ödemesini sağlayacak biçimde değişen oranlı bir vergi sistemi uygulanır. Böylece, yıllık kazancı yük­sek olan bir kişi gelirinin yansından çoğunu vergi olarak öderken, düşük kazançlı biri yalnızca dörtte birini ödeyebilir. Bu sistem, artan oranlı vergi sistemi olarak bilinir.
Birçok ülkede servet de bir vergi matrahı­dır. Servet üzerinden alınan vergiler çok çeşitli olmakla birlikte, genel olarak, bireyle­rin malvarlıklarını vergilendirmeyi amaçlar. Bu vergi bir ev, arsa, antika eşyalar, tahvil ve hisse senedi gibi değerli malları kapsayabilir. Servet vergisinin ilginç tarihi örneklerinden biri de İngiltere'de 1696–1851 arasında uygu­lanan "Pencere Vergisi"dir. Buna göre, evin­de 10'dan fazla pencere bulunan kişiler vergi­lendirilirdi. Bu nedenle, bugün hâlâ bazı eski İngiliz evlerinde görüldüğü gibi pencereler tuğla ile örülmüştür. Türkiye'de de II. Dünya Savaşı sırasında 1942–44 arasında uygulanan Varlık Vergisi, yalnız bir kez alınan olağanüs­tü bir servet vergisidir. Savaş nedeniyle orta­ya çıkan karaborsa ve stokçuluk toptancı tüccarların ve büyük çiftçilerin servetlerinde büyük artışlara neden olmuştu. Varlık Vergisi bu vergilendirilmemiş servetlerden vergi ala­bilmek amacıyla çıkarıldı. Vergisini 30 gün içinde ödemeyen kişiler için tutuklanma, ça­lışma kamplarına gönderilme gibi cezalar öngörülmüştü.

Servet aktanım da vergilendirilebilir. Ver­gilendirilen bu servetin konusu değerli arma­ğanlar ya da ana baba öldüğünde çocuklarına kalan para olabilir. Türkiye'de Veraset ve İntikal Vergisi miras üzerinden alınan vergile­re bir örnektir.
Bir başka servet vergisi türü de, bir kişinin malvarlığındaki değer artışı üzerinden alınan vergidir. Örneğin, çiftlik topraklarını konut yapımında kullanılmak üzere satan bir kimse toprak değerinin önemli ölçüde arttığım göre­cektir. Bazı ülkelerde, bu durumdaki kişi değer artışı üzerinden bir vergi öder. Türkiye' de yerel yönetimler yaptıkları hizmetler karşı­lığında gayrimenkul değerlerindeki artışı ver­gilendirmek amacıyla "şerefiye" denen bir vergi toplar. Bu vergiye çoğunlukla sermaye kazançları vergisi denir.

Mal ve hizmetler de ayrı bir vergi konusu­dur. Bunlardan alınan vergilere dolaylı vergi­ler adı verilir. Bir kişinin gelirinden ya da bir şirketin kârından alınan vergiler doğrudan vergi toplayıcısına ödenirken, satın alınan mallar üzerindeki vergiler, daha sonra bunu vergi dairelerine aktaran dükkân ya da mağa­za sahibine ödenir. Dolayısıyla bu vergi yal­nızca söz konusu mal satın alındığında ödenir. Mal ve hizmetlerin satışı üzerinden alınan bu vergilere satış vergisi de denmektedir. Satış vergilerinde, genellikle malın değerinin belirli bir yüzdesi kadar vergi fiyata eklenir. Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üye ülkelerde ve Türkiye'de uygulanan katma değer vergisi (KDV) dolaylı vergilerin en önemlilerindendir. Bir başka dolaylı vergi de, tütün, alkollü içkiler ve petrol gibi bazı mallara uygulanan özel tüketim vergisi'dir. Bu vergi türünde, genellikle bir birim mal başına belirli bir miktar vergi konur.

Mallar üzerinden alınan vergiler tarihte birçok kez toplumsal tedirginliklere neden olmuştur. Örneğin, 18. yüzyılda Fransa'da tuzdan alınmaya başlanan vergi Fransız Devrimi'ni hazırlayan nedenlerden biriydi. Do­laylı vergilere ilişkin bir başka önemli sorun da, yöneticilerin yeterli geliri sağlamak için, halkın satın almak zorunda olduğu malları vergilemeleridir. Herkesin kullanmak zorun­da olduğu mallardan vergi almak, zenginlerinkine oranla, yoksulların gelirinin daha büyük bir bölümünü vergilendirmek demek­tir. Bu tür vergiler azalan oranlı vergi etkisi yapar, çünkü bu vergilerin gelir içindeki oranı, gelir düzeyi yükseldikçe azalır. Bu da, günümüzde geçerli olan, vergi yükünün kişi­lerin ödeme gücüyle orantılı olması, yani eşitlik ilkesiyle çelişir.

Uluslararası Ticaret ve Vergiler


Ülkeler arasındaki ticaret de bir vergi konu­sudur. Bu vergiler genellikle gümrük vergisi olarak adlandırılır. Gümrük vergisi, bir ülke­ye dışarıdan getirilen mallardan alınan vergi­dir. Bu vergiler yalnızca gelir sağlamak ama­cıyla değil, aynı zamanda ülke sanayisini, yabancı mallara bir engel ya da bir gümrük duvarı koyarak, dış rekabetten korumak için de kullanılır. Böylece dışarıdan alınan malla­rın fiyatı yükseltilir ve tüketicilerin yerli malları yeğlemesi sağlanır.

Hükümetin dışalıma koyduğu sınırlamalar korumacılık olarak bilinir. Bunun tersi, yani ülkeler arasındaki ticarette hiçbir engel bu­lunmaması serbest ticarettir. Bazen bir grup ülke kendi arasında gümrük birliği oluşturur. Birlik içindeki ülkeler arala­rındaki ticaretten vergi almaz, ama başka ülkelerden alınan mallara ortak bir gümrük vergisi oranı uygular. Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), Batı Avrupa ülkeleri­nin oluşturduğu bir gümrük birliğidir (bak. Avrupa Topluluklari). 1989'da ABD ve Ka­nada da karşılıklı olarak gümrük vergilerini kaldırmaya ve bir serbest ticaret bölgesi oluşturmaya karar verdiler. Gümrük vergileri ilk başlarda yalnızca hükümetlere gelir sağla­mak amacıyla konmuştur. Bu amaç hâlâ önemlidir, ama günümüzde ülke sanayisini dış rekabete karşı koruma kaygısı ön plana çıkmıştır.

Gümrük vergileri ilk kez İngiltere'de, Sak-sonlar döneminde uygulanmıştır. Önceleri, gemi yükünün bir bölümü krala ayrılırdı. Daha sonra ödemelerini, "gümrük vergisi" adı altında para ile yapmalarına izin verildi. Kral I. Edward'ın döneminde (1272–1307) bu sistem iyice yerleşti. Ortaçağda krallar borç aldıkları kişilere, bu borcu karşılamak üzere gümrük vergilerini toplama yetkisi vermeye başladılar. Bu uygulama, 1671'de günümüzdekilere benzer gümrük hizmetleri uygulama­sını getiren II. Charles dönemine kadar sürdü.

Bir gemi, kamyon ya da uçak bir ülkeden bir başka ülkeye ulaştığında, aracın sürücüsü getirdiği yükün bir listesini gümrük görevlile­rine vermek zorundadır. Daha sonra, malları bekleyen tüccarlar gümrük dairesine giderek borçları olan vergiyi öderler. İşlemler tamam­landığında gümrük görevlisi malları inceler ve tüccara teslim eder. Gümrük görevlilerinin saklı ya da kaçak bir mal olup olmadığım araştırma yetkileri vardır.

Bir ülkeden başka bir ülkeye gelen yolcular da gümrükten geçmek zorundadır. Yetişkin­lerin yanlarında belirli miktarlarda tütün, alkollü içki ve hediyelik eşyayı vergi ödeme­den gümrükten geçirmelerine izin verilmekte­dir. Yolcuların gümrük memuruna yanlarında ne bulunduğunu bildirmeleri zorunludur. Gö­revlinin, onları durdurma, üstlerini ve bagajlarını arama yetkisi vardır. Eğer bildirilmesi gereken saklı bir şey bulursa, buna el koyar. Önemli bir suç söz konusuysa, yolcular para ya da hapis cezasına çarptırılabilir.

Gümrük vergileri ticarete engel oluştur­duktan için zaman zaman ülkeler arasında anlaşmazlıklara yol açmıştır. Örneğin, 1773'te Boston Çay Partisi'ne yol açan olay, İngiltere'nin Amerikan kolonilerine sattığı çaya koydu­ğu vergiydi. Yerli kılığına girmiş bir grup kolonici Boston limanındaki bir İngiliz gemi­sine çıkarak, kolonilere gidecek çayı limana dökmüştü. Bu, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nı başlatan olaylardan biridir.

Vergiler ve Toplum


Vergiler her ne kadar sık sık önemli sorunla­ra, hatta toplumsal tedirginliklere yol açmışlarsa da, hükümetler genellikle vergilerin herkes için adaletli olmasına çalışırlar. Vergi­ler kolay anlaşılmalı, vergi toplama maliyeti düşük ve vergi kaçırmak güç olmalıdır. Günü­müzde hükümetler, vergilerini ödemekten kaçınan kişi ya da şirketleri saptamak için vergi denetim görevlileri çalıştırır.

Birçok insan ödenmesi gereken vergilerden rahatsız olur, ama vergiler olmasaydı yurttaş­ların devletin sağladığı birçok mal ve hizmet­ten yoksun kalacakları unutulmamalıdır. Ge­nellikle, devlet harcamaları çok düşük, vergi­lerse çok yüksek bulunur. Oysa vergi ödeme­den hizmetlerden yararlanmak olanaklı de­ğildir.

MsXLabs.org & Temel Britannica

Son düzenleyen Safi; 6 Mayıs 2017 16:28
sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
14 Mart 2010       Mesaj #3
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
Vergi nedir?
Kamuoyunda sağlıklı bir vergi bilincinin oluşturulması ve toplumun tüm kesimlerine benimsetilmesi için 1990 yılından itibaren her yıl Mart ayının son haftası “Vergi Haftası” olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.

Vergi nedir?

Vergiyi kısaca devletin gerçek ve tüzel kişilere yüklediği ekonomik yükümlülük, olarak açıklayabiliriz. Devletin bizlere yani vatandaşlara yüklediği bu ekonomik yükümlülüğün asıl işlevi, devlet harcamalarını karşılayarak yol, su, elektrik, sağlık gibi altyapı hizmetlerini sağlayabilmektir. Vergi ödemenin en temel ilkelerinden biri, toplumsal sınıf farkı tanımadan tüm vatandaşların bu görevi yerine getirmeleridir.

Kim, ne kadar vergi öder?
Devletin belirlediği vergileri öderken, vergi ödeyen kişilerin, kamu hizmetlerinden yararlanma düzeyi kesinlikle göz önünde bulundurulmaz, bu tamamen kişilerin ödeme gücüyle orantılı bir paylaşımdır. Yani, A ile B'nin devletten yararlandığı hizmetler kesinlikle göz önünde bulundurulmamaktadır. Vergiler ödenirken devlet, sadece vatandaşlarının gelir düzeyine bakar ve kişilerin ödeme gücüne bağlı olarak bir ödeme sistemi geliştirir. A'nın aylık gelirinin B'den daha fazla olduğunu düşünürsen A, B'ye oranla devlete daha fazla vergi ödeyecektir.

Vergilendirmenin asıl işlevleri nelerdir?
Devlete kaynak yaratarak, yatırım ve harcamalarını karşılanmasını sağlar. Büyümeye katkıda bulunarak, gelir ve servet paylaşımını düzenler. Devletin sağlamakla yükümlü olduğu sağlık, güvenlik gibi temel hizmetleri ve altyapı hizmetlerinin gerçekleşmesini sağlar.

Vergi türleri nelerdir?
Vergiler, dolaylı vergi ve dolaysız vergi olarak genel bir şekilde ikiye ayrılır.

Dolaylı vergi
; kişilerin devletten bir hizmet almaları veya bir malı satın almaları sonucunda meydana gelir. Örneğin; oturduğun semtin marketinden aldığın çikolata ve meyve sularını alırken bile, devlete belli bir oranda vergi ödersin. Bu vergileri, K.D.V. ve Tekel vergisi olarak da sayabilirsin.

Dolaysız vergi
ise, ticaret ile uğraşanların kazandıklarından veya bir iş yerinde ücretli olarak çalışan memur ve işçilerin ücret ve maaşlarından kesilen vergidir. Bir örnek gerekirse, anne veya babanın çalıştığı iş yerlerini düşünebilirsin. Devlet, anne ve babanın her ay aldığı maaşın belirli bir oranı kadar vergi alır. Devlet, bu vergileri çalışan ve maaşı olan her vatandaşından keser.

Vergi ödemenin yararları nelerdir?
Aynı ülkede yaşayan, devletin sunduğu hizmetlerden yararlanan vatandaşlar olarak hepimizin devlete vergi ödemesi gerekir. Bu ödediğimiz vergiler ile devlet bizlere çeşitli olanaklar sağlamaktadır. Devlet, vatandaşlarının çok daha rahat yaşayabilmesi için, biz vatandaşlardan aldığı vergiler ile halkına çeşitli kullanım olanakları yaratır. Bu olanakları, eğitim aldığın okulu yaptırmak, kullandığın suyu veya televizyon seyredebilmen için harcadığın elektriği evine getirmek olarak sayabiliriz. Vergi ödemek, bir ülkede yaşayan her vatandaşın en kutsal görevlerinden biridir. Devletin de bu vergilerden topladıklarıyla en iyi şekilde hizmet sunması da, vatandaşlarına karşı yerine getirmesi gereken en önemli görevlerden biridir.

Vergi Türleri


0001 YILLIK GELİR VERGİSİ
0002 ZIRAİ KAZANÇ GELİR VERGİSİ
0003 GELİR VERGİSİ S. (MUHTASAR)
0004 GELİR GÖTÜRÜ TİCARİ KAZANÇ
0005 GELİR GÖTÜRÜ SERBEST MESLEK KAZANCI
0006 GELİR GÖTÜRÜ ÜCRET
0007 DAĞITILMAYAN KAR STOPAJI
0010 KURUMLAR VERGİSİ
0011 KURUMLAR VERGİSİ STOPAJI (KVKM24)
0012 GELİR VERGİSİ (GMSI)
0014 BASIT USULDE TİCARİ KAZANC
0015 GERÇEK USULDE KATMA DEĞER VERGİSİ
0017 GÖTÜRÜ USULDE KATMA DEĞER VERGİSİ
0020 MEP İŞTİRAKÇİSİ KURUMLAR VERGİSİ
0021 BANKA MUAMELELERİ VERGİSİ
0022 SİGORTA MUAMELELERİ VERGİSİ
0027 GELİR VERGİSİ GEÇİCİ VERGİ
0032 GELİR GEÇİCİ VERGİ
0033 KURUM GEÇİCİ VERGİ
0040 DAMGA VERGİSİ (BEYANNAMELİ DAMGA VERGİSİ MÜKELLEFİ)
0046 AKARYAKIT TÜKETİM VERGİSİ
0048 GELİR V. M.TALİH OYUNLARI ASGARİ VERGİ
0049 HER TÜRLÜ İSPİRTOLAR VE FÜZEL YAĞINDAN ALINAN EK VERGİ
0050 KURUMLAR V. M.TALİH OYUNLARI ASGARİ VERGİ
0051 DİĞER ÜCRETLER
0053 KURUMLAR VERGİSİ KURUM GEÇİCİ VERGİ
0056 OYUN KAĞITLARINDAN ALINAN EK VERGİ
0057 RÖNTGEN FİLMLERİNDEN ALINAN EK VERGİ
0060 MÜLGA MADEN FONU
0061 KAYNAK KULLANIMI DESTEKLEME FONU KESİNTİSİ
0062 MÜLGA KOOPERATİFÇİLİK TANITMA VE EĞİTİM FONU
0067 G.V.K. GEÇİCİ 67/11 MADDESİNE GÖRE YAPILAN İHTİYARİ BEYAN
0071 PETROL VE DOĞALGAZ ÜRÜNLERİNE İLİŞKİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ
0073 KOLALI GAZOZ, ALKOLLÜ İÇEÇEKLER VE TÜTÜN MAMÜLLERİNE İLİŞKİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ
0074 DAYANIKLI TÜKETİM VE DİĞER MALLARA İLİŞKİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ
0075 ALKOLLÜ İÇEÇEKLERE İLİŞKİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ
0076 TÜTÜN MAMÜLLERİNE İLİŞKİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ
0077 KOLALI GAZOZLARA İLİŞKİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ
0091 TÜTÜN MAMÜLLERİNE İLİŞKİN EK VERGİ
0092 HER TÜRLÜ ALKOLLÜ İÇKİLERE İLİŞKİN EK VERGİ
0093 SAİR ŞARAP VE BİRALARA İLİŞKİN EK VERGİ
0094 HER TÜRLÜ ALKOLSÜZ İÇECEKLERDEN ALINAN EK VERGİ
1013 EĞİTİM,GENÇLİK,SPOR VE SAĞLIK HİZMETLERİ VERGİSİ
1018 MAHSUPLARDAN KESİLEN DAMGA VERGİSİ
1020 FON PAYI
1026 5254 SAYILI KANUNA GÖRE MUHTAÇ ÇİFTÇİLERE VERİLEN ÖDÜNÇ TOHUMLUKLARDAN HAZİNE ALACAĞINA DÖNÜŞENLER AİT FAİZ
1027 2004/5682 SAYILI BKK İLE HAZİNE ALACĞINA DÖNÜŞEN TOHUMLUK KREDİLERİNE DÖNÜŞENLER AİT FAİZ
1028 5335 SAYILI KANUNA GÖRE DESTEKLEME FİYAT İSTİKRAR FONUNA AİT FAİZ
1030 PİŞMANLIK ZAMMI
1037 TRAFİK MUAYENESİ PARA CEZALARI
1042 E.KATKI PAYI
1043 ÖZEL İŞLEM VERGİSİ
1046 TEVKİFATTAN ALINAN DAMGA VERGİSİ
1047 DAMGA VERGİSİ
1048 5035 SAYILI KANUNA GÖRE DAMGA VERGİSİ
1050 VERGİ BARIŞI TEFE TUTARI
1051 VERGİ BARIŞI GEÇ ÖDEME ZAMMI
1052 5335 SAYILI KANUNA GÖRE HAZİNE ALACAĞINA DÖNÜŞEN TOHUMLUK KREDİLERİNE AİT GEÇ ÖDEME ZAMMI
1053 5736 SAYILI KANUN UYARINCA GEÇ ÖDEME ZAMMI
1055 DÜŞÜK OLAN DEĞERLEME TUTARI
1067 VERGİ YARGI HARÇLARI
1084 GECİKME FAİZİ
1085 PARA CEZASI FAİZİ
1086 GECİKME ZAMMI
1087 ERKEN ÖDEME İNDİRİMİ
1088 PEŞİN ÖDEME İNDİRİMİ
1089 ALINAN DİĞER FAİZLER
1090 KANUNİ FAİZ
1091 5736 SAYILI KANUN UYARINCA ALINAN FAİZ
1092 HESAPLANAN FA?Z
1095 SAVUNMA SANAYİ DESTEKLEME FONU
1096 KONUT FONU
3024 KAYNAK KULLANIMI DESTEKLEME PRİMİ CEZAİ FAİZİ
3061 CEZAİ FAİZ(KAYNAK KULLANIMI DESTEKLEME FONU KESİNTİLERİ)
3073 USULSÜZLÜK CEZASI
3074 ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI
3076 KUSUR CEZASI
3077 AĞIR KUSUR CEZASI
3078 KAÇAKÇILIK CEZASI
3080 VERGİ ZİYAI CEZASI
3099 VUK 112/4 Maddesi Gereğince Ödenen Faiz
4001 EK GELİR VERGİSİ
4003 EK ÜCRET GELİR VERGİSİ
4004 EK GÖTÜRÜ TİCARİ KAZANÇ VERGİSİ
4005 EK GÖTÜRÜ SERBEST MESLEK KAZANCI VERGİSİ
4006 FAİZ VERGİSİ
4007 EK EMLAK VERGİSİ
4008 GELİR DAHİLİ TEVKİFAT
4010 EK KURUMLAR VERGİSİ
4011 KURUMLAR VERGİSİ ARGE HARCAMALARI
4012 KURUM DAHİLİ TEVKİFAT
4014 MÜNFERİT GELİR EKONOMİK DENGE V.
4016 ÜCRETLERDEN ALINACAK E.D.V.
4021 4705 Sayılı Kanuna Göre Tahsil Edilen Özel İşlem Vergisi
4030 G.V.K. GEÇİCİ 67. MADDESİNE GÖRE YAPILAN TEVKİFAT
4034 MOTORLU TAŞITLAR EK VERGİSİ
4035 4837 S.K EK MOTORLU TAŞITLAR VERGİSİ
4036 4962 S. TAŞIT VERGİSİ
4037 TRAFİK MUAYENE ÜCRETİ HAZİNE PAYI
4040 MÜLGA TRAFİK HİZMETLERİNİ GELİŞTİRME FONU REKLAM GELİRLERİ
4041 GELİR VE KURUM EKONOMİK DENGE VERGİSİ
4042 5035 RTÜK EĞİTİME KATKI PAYI
4043 GÖTÜRÜ EKONOMİK DENGE VERGİSİ
4044 GELİR VE KURUM STOPAJ EKONOMİK DENGE VERGİSİ
4046 Akaryakıt Fiyat İstikrar Payı
4047 TEK BAŞINA ALINABİLEN DAMGA VERGİSİ
4048 ŞANS OYUNLARI VERGİSİ
4049 5035 SAYILI KANUNA GÖRE FİNANSAL FAALİYET HARCI
4050 TEKEL SAFİ HASILAT
4060 TECİLLİ ALACAKLARDAN TAHSİLAT
4061 İTHALATTA KAYNAK KULLANIMI DESTEKLEME FONU KESİNTİSİ
4063 NOTER HARÇLARI
4070 G.V.K. GEÇİCİ 70. MD KAPSAMINDA MUHTASAR V.
4072 MOTORLU TAŞIT ARAÇLARINA İLİŞKİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ (TESCİLE TABİ OLMAYANLAR)
4073 ERTELENEN GELİR STOPAJ (4325 4.MADDE/4369 GEÇİCİ 5.MADDE)
4074 ERTELENEN GELİR STOPAJ (4747 SAYILI KANUNUNUN 2.MADDESİ)
4077 MÜNFERİT KURUM E. D. V.
4078 NET AKTİF VERGİSİ
4079 KIYMETLİ MADEN VE ZIYNET EŞYASINDAN ALINAN VERGİ
4080 ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ
4081 5035 SAYILI KANUNA GÖRE ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ
4101 VERGİ BARIŞI MATRAH ARTIRIMI YILLIK GELİR VERGİSİ
4103 VERGİ BARIŞI MATRAH ARTIRIMI GELİR VERGİSİ S. (MUHTASAR)
4107 VERGİ BARIŞI MATRAH ARTIRIMI DAĞITILMAYAN KAR STOPAJI
4110 VERGİ BARIŞI MATRAH ARTIRIMI KURUMLAR VERGİSİ
4112 VERGİ BARIŞI MATRAH ARTIRIMI GELİR VERGİSİ (GMSİ)
4114 VERGİ BARIŞI MATRAH ARTIRIMI BASIT USULDE TİCARİ KAZANC
4115 VERGİ BARIŞI MATRAH ARTIRIMI GERÇEK USULDE KATMA DEĞER VERGİSİ
4121 VERGİ BARIŞI KESİNLEŞEN KAMU ALACAKLARI 2. MADDE 1/AB
4122 VERGİ BARIŞI KESİNLEŞEN KAMU ALACAKLARI 2. MADDE 1/C
4123 VERGİ BARIŞI KESİNLEŞEN KAMU ALACAKLARI 2. MADDE/6 MTV
4124 VERGİ BARIŞI KESİNLEŞMEYEN KAMU ALACAKLARI 3. MADDE
4125 VERGİ BARIŞI İNCELEME VE TARHİYAT 5.MADDE
4126 VERGİ BARIŞI PİŞMANLIK 6.MADDE 1/AB
4127 VERGİ BARIŞI PİŞMANLIK 6.MADDE 1/DİĞER HÜKÜMLER
4128 VERGİ BARIŞI ECRİMİSİL 15.MADDE
4130 VERGİ BARIŞI KIYMETLİ MADEN VE ZİYNET EŞYASI BEYANI
4140 6183 B/4 TAHSİLAT GENEL TEBLİĞİ TAHSİLATI
5015 E-BEYANNAME B FORMU
5030 G.V.K. GEÇİCİ 67. MADDESİNE GÖRE YAPILAN TEVKİFAT EK2 EK3
5569 5569 SAYILI KANUN UYARINCA KOBİ TECİLLİ TAHSİLAT
9000 İDARİ PARA CEZASI (4703 SK)
9001 EMANETEN YAPILAN TAHSİLAT
9002 NÜFUS PARA CEZASI
9003 SEÇİM PARA CEZASI
9004 ASKERLİK PARA CEZASI
9005 ADLİ MAHKEME PARA CEZASI
9006 1475 SAYILI İÇ KANUNUNA BA¦LI PARA CEZASI
9007 3516 SAYILI KANUNA GÖRE ÖLÇÜ AYAR PARA CEZASI
9008 TRAFİK ZABITASI TESPİTİNE DAYALI ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI
9009 TURİZM PARA CEZASI
9010 TÜKETİCİYİ KORUMA KANUNUNA GÖRE KESİLEN PARA CEZASI
9011 ÇEVRE KİRLİLİĞİ PARA CEZASI
9012 ESNAF S.HARÇ
9013 GÜMRÜK VERGİSİ
9014 Yurt Dışı Çıkış Harcı
9015 KATMA DEĞER VERGİSİ TEVKİFATI
9016 BİLİRKİŞİ ÜCRETİ
9017 TÜRK ULUSLARARASI GEMİ SİCİL KAYIT HARCI
9018 YILLIK TONAJ HARCI
9019 ELEKTRİK PİYASASI KANUNU PARA CEZASI
9020 MÜKELLEFLERİN VERGİ BORCUNA MAHSUBEN YAPILAN TEVKİFATLAR
9021 4961 BANKA SİGORTA MUAMELELERİ VERGİSİ
9022 KUR FARKI HESABI
9023 YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ BORCU HESABI
9024 KAYNAK KULLANIMI DESTEKLEME PRİMİ HESABI
9025 İHRACATTA VERGİ İADESİ HESABI
9026 GELİŞTİRME VE DESTEKLEME FONU HESABI
9027 ÇALIŞMA İZİN HARCI
9028 DESTEKLEME VE FİYAT İSTİKRAR FONU HESABI
9029 DİPLOMA HARCI
9030 EK MOTORLU TAŞITLAR VERGİSİ
9031 VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ
9032 EK TAŞIT ALIM VERGİSİ
9033 TADPK İDARİ PARA CEZASI
9034 MOTORLU TAŞITLAR VERGİSİ
9035 TAŞIT ALIM VERGİSİ
9036 YİYECEK BEDELLERİ
9037 TEMİNAT O. YAPILAN THS.
9038 İADELERDEN ALACAKLILAR
9039 HESAP KART VE DEFTERLERİNE İŞLENMEYEN TAHSİLATLAR
9040 MERA FONU
9041 MERA FONU PARA CEZASI
9042 MÜLGA TRAFİK HİZMETLERİNİ GELİŞTİRME FONU TİCARİ PLAKA GELİRLERİ
9043 MÜLGA YATIRIM TEŞVİK FONU
9044 4961 S.K. GEÇİCİ 2. MAD. 3.FIKRASINA GÖRE TAHSILAT
9045 TAHSİLATI HIZLANDIRMA TEBLİĞİNE GÖRE VERİLEN TAHAKKUK
9046 ÖZEL HESAP GELİRLERİ
9047 TEK BAŞINA ALINABİLEN DAMGA VERGİSİ
9048 5035 SAYILI KANUNA GÖRE HARÇ
9049 4749 KAMU FINANS BORC YÖN. DÜZEN. HAK. KANUN HAZİNE ALACAKLARI
9050 KARAYOLLARI TAŞIMA KANUNU İDARİ PARA CEZASI
9051 DIŞ SEYAHAT HARCAMALARI VERGİSİ
9052 TAŞINMAZ MALLAR SATIŞ GELİRLERİ
9053 ECRİMİSİL GELİRLERİ
9054 DİĞER TAŞINMAZ MALLAR İDARE GELİRLERİ
9055 TAŞINIR MALLAR SATIŞ GELİRLERİ
9056 DOGALGAZ PİYASASI KANUNU PARA CEZASI
9057 DOĞRUDAN GELİR DESTEĞİ ÖDEMELERİ
9058 PETROLDEN DEVLET HAKKI
9059 TİCARET SİCİL HARCI
9060 MADENLERDEN DEVLET HAKKI
9061 OYUN KAĞIDI GELİRLERİ
9062 TAPU HARÇLARI
9063 YENİDEN İNŞA OLUNACAK BİNA VESAİR TESİSLERİ TESCİL HARCI
9064 PASAPORT VE KONSOLOSLUK HARÇLARI
9065 TRAFİK HARÇLARI
9066 YARGI HARÇLARI
9067 İTHAL VE İMAL RUHSAT VE TEMDİT ÜCRETİ
9068 GEMİ VE LİMAN HARÇLARI
9069 DİĞER HARÇLAR
9070 DEĞERLİ KAĞITLAR GELİRLERİ
9071 TAVİZLERDEN GERİ ALINANLAR
9072 İKRAZLARDAN GERİ ALINANLAR
9073 YEM ANALİZ ÜCRETİ
9074 ŞEKER FİYAT FARKI
9075 AKARYAKIT FİYAT FARKI
9076 BAŞKA MUHASEBE BİRİMİ ADINA YAPILAN TAHSİLAT
9077 MOTORLU TAŞIT ARAÇLARINA İLİŞKİN ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ (TESCİLE TABİ OLANLAR)
9078 GÜBRE DENEY VE ANALİZ ÜCRETİ
9079 4961 S.K. GEÇİCİ 1. MAD. GÖRE PARA CEZASI
9080 DİĞER PARA CEZALARI
9081 ZİMMETLERE GEÇİRİLEN PARA VE DEĞERLERDEN BORÇLULAR
9082 FAZLA VE YERSİZ YAPILAN ÖDEMELERDEN BORÇLULAR
9083 SOSYAL DAYANIŞMA VE YARDIMLAŞMAYI TEŞVİK FONU
9084 İSTİHSAL VERGİSİ
9085 TRAFİK CEZALARI
9086 HESAPLANAN GECİKME ZAMMI
9087 TAKİP GİDERLERİ KARŞILIĞI ALINAN
9088 ÇIRAKLIK FONU
9089 2000/2 SAYILI BKK GEREĞİNCE YATIRIMLARI TEŞVİK FONUNA AKTIRILACAK TUTARLAR
9090 ÇEŞİTLİ GELİRLER
9091 PETROLDEN DEVLET HİSSESİ
9092 YÜKSEK ÖĞRENİM HARÇ KREDİSİ
9093 RESMİ ARABULUCULUK ÜCRETİ
9094 EM.SAN. 17 MAD. GELİRLERİN THK EDİLMEMESİ CEZASI
9095 4961 S.K. GEÇİCİ 2. MAD. 1.FIKRAYA GÖRE TAHSİLAT
9096 4369/15 SUÇA İŞTİRAK EDEN KİŞİLER
9097 HAKSIZ ALINAN VERGİ İADESİ
9098 HAKSIZ ALINAN VERGİ İADESİ CEZASI
9099 KALDIRILAN VERGİ ARTIKLARI
9101 ŞEKER KANUNU İDARİ PARA CEZASI
9102 GEÇİŞ ÜÇRETİ VE İDARİ PARA CEZASI
9103 5188 SK. GÖRE GÜVENLİK RUHSATI HARCI
9104 TELGRAF VE TELEFON KANUNU 2. MADDE İDARİ PARA CEZASI
9105 SPOR MÜSABAKALRINDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİ KAN. UYARINCA İPC
9106 4857 S.K. 101. MAD. KAP. İDARİ PARA CEZALARI
9107 ENERJİ DESTEĞİ ÖDEMELERİNDEN GERİ ALINANLAR
9108 4857 SAYILI KANUNA GÖRE GELİR KAYDEDİLECEK PARA CEZALARI
9109 5326 S. KABAHATLER KANUNU İDARİ PARA CEZASI
9110 93/4000 SAYILI YATIRIMLARIN, DÖVİZ. KAZ. HİZ. TEŞVİKİNE İLİŞKİN B.K.K.`NCA HAKSIZ ÖDENEN ENERJİ TEŞVİK GERİ ÖDEMESİ
9111 ORKÖY FONU GELİRLERİ
9112 2762 SAYILI KANUNA GÖRE ALINAN TAVİZ BEDELİ
9113 GELİR VERGİSİ TEVKİFATI
9114 YABANCI ÜLKEDE GÜÇ VE MUHTAÇ DURUMA DÜŞENLERE YURDA DÖNÜŞ İÇİN ÖDÜNÇ VERİLEN PARALAR
9115 SORUMLU SIFATIYLA VERİLEN KDV.
9116 HAZİNE ZARARININ GERİ ALINMASI
9117 EVRENSEL HİZMETİN GELİRLERİ KATKI PAYI
9118 TELEKOMİNİKASYON KURUMU TARAFINDAN YATIRILAN TELGRAF VE TELEFON KANUNU İDARİ PARA CEZALARI
9119 SİVİL HAVA ARAÇLARI ÜÇÜNCÜ ŞAHIS MALİ MESULİYET DEVLET GARANTİSİ BEDELİ
9120 TELSİZ, TELEFON VE TELGRAF KANUNU İDARİ PARA CEZASI %20 Sİ
9121 5015 SAYILI PETROL PİYASASI KANUNU İPC
9122 5307 SAYILI SIVILAŞTIRILMIŞ PETROL GAZLARI PİYASASI KANUNU İPC
9123 ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURULUNCA ÖDENEN ANALİZ ÜCRETİNİN GERİ ALINMASI
9124 KİŞİLERDEN ALACAK FAİZLERİ
9125 AĞAÇLANDIRMA FONU YÖNETMELİĞİNE GÖRE VERİLEN KREDİLERDEN GERİ ALINANLAR
9126 5254 SAYILI KANUNA GÖRE MUHTAÇ ÇİFTÇİLERE VERİLEN ÖDÜNÇ TOHUMLUKLARDAN HAZİNE ALACAĞINA DÖNÜŞENLER
9127 2004/5682 SAYILI BKK İLE HAZİNE ALACĞINA DÖNÜŞEN TOHUMLUK KREDİLERİ
9128 4447 SAYILI İŞSİZLİK SİGORTASI KANUNU UYARINCA KESİLEN İ.P.C
9129 4904 SAYILI İŞ KURUMU KANUNU UYARINCA KESİLEN İ.P.C.
9131 VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ (SAİR İVAZSIZ İNTİKALLER)
9132 KLAVUZLUK VE ROMÖRKÖRCÜLÜK HİZMET PAYI
9133 MAHALLİ İDARELERDEN ALINAN PAYLAR
9148 4915 ve 5035 SK. GÖRE RUHSAT HARCI
9149 KİRLETİLEN ÇEVRENİNİYİLEŞTİRİLMESİ İÇİNGENEL BÜTÇE KAPS.İD.YAPILAN HARCAMALARIN TAHSİLATI
9153 5736 SAYILI KANUN UYARINCA TAHSİL EDİLECEK ECRİMİSİL GELİRLERİ
9160 MADENLERDEN ALINAN DEVLET HAKKINDAN %50 ?L ™ZEL ?DARE PAYI
9161 MADENLERDEN ALINAN DEVLET HAKKININ %30 FAZLALARI(ORMAN GENEL MšDšRLš?š PAYI)
9162 KADASTRO HARÇLARI
9166 KARAR VE İLAM HARCI
9171 SORUMLU SIFATIYLA VERİLEN ÖTV 1. LİSTE
9180 TELSİZ, TELEFON VE TELGRAF KANUNU İDARİ PARA CEZASI %80 İ
9190 ÇEŞİTLİ GELİRLER(GECİKME ZAMMI HESAPLANAN)
9200 DSİ SULAMA TESİSLERİ İŞLETME VE BAKIM ÜCRETİ
9201 DSİ SULAMA TESİSLERİ YATIRIM BEDELİ
9301 GENEL BÜTÇE DIŞINDA KALAN KURUMLAR TARAFINDAN YAPILAN İ.P.C
9304 TELGRAF VE TELEFON KANUNU 2.MADDE İDARİ PARA CEZASI
9305 SPOR MÜSABAKALARINDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİ KANUNU UYARINCA İPC
9306 1475 SAYILI İŞ KANUNUNA BAĞLI PARA CEZASI
9307 3516 SAYILI KANUNA GÖRE ÖLÇÜ AYAR PARA CEZASI
9309 TURİZM PARA CEZASI
9310 5549 SAYILI SUÇ GELİRLERİNİN AKLANMASININ ÖNLENMESİ İ.P.C
9311 TÜTÜN MAMULLERİNİN ZARARLARININ ÖNLENMESİNE DAİR KANUN UYARINCA AL.İ.P.C(4207 S.K.)
9315 ŞEKER KANUNU İDARİ PARA CEZASI
9316 4054 SAYILI REKABET KANUNUNUN 55. MADDE KAPSAMINDA İPC
9317 5326 SAYILI KANUN UYARINCA CUMHURİYET SAVCILIKLARINCA VERİLEN İ.P.C.
9318 5326 SAYILI KANUN UYARINCA MAHKEMELER TARAFINDAN VERİLEN İ.P.C.
9341 MERA FONU PARA CEZASI
9901 ADİ ORTAKLIK MÜKELLEFİYETSİZ MÜKELLEF KAYDI İÇİN VERGİ KODU
Son düzenleyen Safi; 6 Mayıs 2017 16:37
yasmin741 - avatarı
yasmin741
Ziyaretçi
19 Mart 2011       Mesaj #4
yasmin741 - avatarı
Ziyaretçi

Verginin Tanımı:


Vergi, kamu hizmetlerini karşılamak amacıyla, kişilerden ve kuruluşlardan kanun yoluyla toplanan paralardır. Vergi, devlet ve diğer kamu kuruluşlarının, kamu hizmetlerinin finansmanını karşılamak üzere kişilerden zorla aldıkları paralardır.Vergi anayasamızda yer alan ve herkesin ödeme gücüne göre ödemekle yükümlü olduğu bir görevdir.

Anayasada yer alması nedeniyle yerine getirilmesi zorunlu ve çok önemli bir ödevdir. Verginin zorla alınması anayasada yer almasından ve vatandaşlık görevi olmasından kaynaklanmaktır. Dolayısıyla kimsenin vergi ödememe gibi ya da ödeme konusunda direnme gibi bir tercihi söz konusu olamaz. Anayasamızın 73. maddesinde vergi ile ilgili tanımlama ve bu konu ile yetkili organlar açıkça ifade edilmektedir. Vergileme yetkisi devletindir ve egemenlik gücüne dayanarak devlet kişilerden vergi alır. Kamusal hizmetlerin yerine getirilebilmesi için yapılacak harcamalarda vergiler, çok önemli bir mali kaynak oluşturmaktadır.

Vergiler sadece kaynak olmakla kalmayıp aynı zamanda devlete sosyal, ekonomik ve politik amaçlarına ulaşabilmesi için de yardımcı olmaktadır. Devlet vergiyi bazı durumlarda özendirici bir araç olarak kullanmaktadır. Vergiler devletin kamu hizmetlerinin finansmanını sağlarken aynı zamanda devleti sosyal, ekonomik ve politik hayata müdahale etmesini de sağlayan bir araçtır.

Vergi Vermenin Önemi:


Askerlik yaparak nasıl ki canımızia vatan borcumuzu yerine getiriyorsak vergi vermekle de malımızia vatanımıza karşı olan görevimizi yerine getiririz. Hepimiz devletten canımızı, malımızı, ırzımızı, namusumuzu, haysiyetimizi, şerefimizi korumasını; şehir ve köylerde huzuru sağlamasını bekleriz. Okullar açmasını, kitaplar basmasını, fabrikalar kurmasını; köprüler, yollar yapmasını, çeşmelerden sular akıtmasını, barajlar kurmasını isteriz. Yoksullar, dullar, yetimler, himayeye muhtaç kimsesiz yaşlı kişiler devletten yardım umarlar. Memurlar çağın şartlarına uygun bir ekonomik seviyeye yükseltilmelerini arzu ederler. işte devletin bütün bu istekleri zamanında ve yerli yerince yapabilmesi için maddi imkanlara ihtiyacı vardır. Bu da paradır. P,ara ise ancak vergilerle sağlanır. Hiç kuşkusuz kendi kendisini vergilendiren millet kalkınmasını daha kısa zamanda gerçekleştirir.

Devletin gücü zenginliğiyle orantılıdır. O halde herkes vergisini eksiksiz olarak devlete öde.melidir. Vergisini vermeyen, vergi kaçıran bir çeşit hırsızlık yapmış olur ve başkasının hakkına da tecavüz etmiş olur. Vergi kaçırdığı halde devletin hizmetlerinden yararlanarak hayatlarını sürdürenlerin vicdanları kap karadır. Böyleleri uyarılmalıdır, iyi vatandaş örneklerinin çoğaıtılmasına çalışılmalıdır.
Son düzenleyen Safi; 6 Mayıs 2017 16:30
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
7 Temmuz 2015       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
VERGİ
1. Devlet hâzinesini güçlendirmek, kamu hizmetlerinde harcanmak üzere hükümetin ya da yerel yönetimlerin yasalara uygun olarak doğrudan doğruya ya da kimi mal ve hizmetlerin fiyatlarına ekleyerek dolaylı yoldan kişi ya da topluluklardan topladığı para.
2. Vergiye bağlamak, bir kimse ya da şeyden vergi almak; vergilendirmek; bir yerden bir kimseden yasal olmayan yollardan para almak, haraç almak: Eşkıya çevredeki köyleri vergiye bağlamıştı. ll Tanrı vergisi, bir kimsenin doğuştan sahip olduğu iyi nitelik ya da yetenek.

—Huk. Vergi hukuku, vergilerin tarh, tahakkuk ve tahsilini düzenleyen kamu hukuku dalı.

—Kamu mal. Vergi yükünün aktarılması, ödenen verginin yükümlü tarafından başkalarına geçirilmesi, yüklenmesi. (Vergi yansıması olayının gerçekleşmesinde ilk vurgu etkisinden sonra ikinci aşama bu verginin başkasına aktarılmasıdır Aktarma sonucunda vergiyi yüklenen kişi de aynı vergiyi başkalarına aktarma olanağı bulabilir Böylece verginin birkaç kez aktarılması ile verginin yayılma etkisi doğmuş olur.)

—Verg. huk.
  • Vergi alacağı, vergi alacaklısının (devlet ya da yerel yönetimler), vergi borçlusunu (yükümlü) kendisine bir ödemede bulunmaya zorlama hakkından doğan alacak.
  • Vergi azaltıcı düzeltme, vergi matrahında, özel bazı öğeler dikkate alınarak yapılan ve ödenecek verginin azaltılmasına yol açan düzeltme.
  • Vergi bağışıklığı, belirli kişi ya da grupların, kendileri için doğması gereken vergi yükümlülüğünün kısmen ya da tamamen ya da geçici olarak dışında tutulması.
  • Vergi baskısı, devletçe alınan vergilerin, gayrısafi yurtiçi hâsılaya yüzde olarak belirtilen oranı ya da yükümlülere (bireyler ya da işletmeler) yüklenen vergi yükü.
  • Vergi dairesi, il ve ilçelerde vergilerin tarhı, tahakkuku ve tahsili için bir müdür ve birkaç müdür yardımcısının yönetiminde işler gören Maliye ve gümrük bakanlığı teşkilatına bağlı kuruluş.
  • Vergi denetimi, vergi yasalarına göre, ödenmesi gereken vergiyi ödemeyen yükümlülerin ortaya çıkarılıp vergi kayıplarının önlenmesi ve vergilemeye ilişkin kurallara uyma alışkanlığının yayılması amacıyla yapılan işlemler.
  • Vergi dışı bırakmak, vergiye tabi bir ürün ya da bir maddeyi vergisiz hale getirmek ya da vergisinin bir bölümünü indirmek. (Havaalanlarında satılan alkollü içkiler, sigaralar, parfümler vb. gibi.)
  • Vergi hatası, dolaysız bir verginin, vergi idaresi, yükümlü ya da vergi sorumlusu tarafından hesaplanmasında ya da vergilendirmesinde yapılan yanlış işlem. (Vergi hatası, hesaplama işlemlerinde yapılan hesap yanlışları olabileceği gibi, bir verginin asıl borçlusu yerine bir başkasından ya da vergiye tabi olmayan ya da bağışıklık sahibi bir kişiden alınması, belli bir dönemde aynı matrah üzerinden birden çok vergi istenmesi vb. gibi vergilendirme yanılgılarından da kaynaklanabilir. Vergi hataları, vergi davası konusu yapılmadan idari yoldan düzeltilebilir.)
  • Vergi hukuku, kamu hukukunun bir dalı olup, vergi ve resimlerin hukuksal temellerini inceleyen, vergi ilişkilerinden doğan hak ve ödevleri belirleyen ve bunların yasalarla korunmasını düzenleyen kurallar bütün.
  • Vergi iadesi, ekonomik, sosyal vb. nedenlerle üretici ya da tüketici tarafından, üretim ve tüketim ilişkileri içinde, daha önce ödenmiş olan vergilerin tümünün ya da bir bölümünün yükümlüye geri verilmesi. (2 şubat 1984 tarih ve 2978 sayılı Vergi iadesi hakkında kanun’a göre, tam yükümlülüğe bağlı olarak ücret geliri elde edenler; ticari, zirai ya da mesleki kazançları nedeniyle gelir vergisine tabi olan yükümlüler; emekli, maluliyet, dul ve yetim maaşı alanlar ile bunların eş, çocuk ve bakmakla yükümlü oldukları kimseler; kamu idare ve müesseseleri, gerçek usulde vergilendirilen gelir vergisi yükümlüleri ve kurumlar vergisi yükümlüleri, yasada belirtilen mal ve hizmet alanlarında vergi iadesine tabi tutulur)
  • Vergi idaresi, çalışanları ve büroları ile vergi tahsiliyle görevli örgüt; vergi mevzuatı ve uygulaması, tarh ve tahsilde uygulanan teknik yöntemler, vergi denetimi ile ilgili yönetim işlerinin tümü. (Vergi idaresinin başlıca işlevi, yükümlülerin saptanması, beyannamelerin kabulü, vergi incelemeleri, vergi anlaşmazlıklarının idare içinde çözümü, vergi tahsili, vergi kaçakçılığının önlenmesi, vergi cezalarının tahsili vb. işlemlerdir.)
  • Vergi ikametgâhı, vergi yükümlüsüne vergi bildirimlerinin yapıldığı yer. (Vergi ikametgâhı, ya yükümlünün başlıca oturma yeri ya da onun iktisadi etkinliklerinin merkezini oluşturan yerdir.)
  • Vergi incelemesi, defterlere, hesap ve belgelere dayanılarak, ödenmesi gereken verginin gerçeğe uygunluğunun araştırılması.
  • Vergi indirimi, vergiye tabi bir ürün ya da maddenin vergisini tümüyle ya da bir bölümüyle indirmek.
  • Vergi indiriminde dekont sistemi, gelir vergisinde en az geçim indiriminin matrahtan değil de vergiden indirilmesi. (Türk vergi sisteminde, 30 aralık 1967 tarih ve 980 sayılı yasayla yükümlünün medeni hali ve aile durumuna göre en az geçim indirimi ve buna ek olarak ücretlilerde özel indirim kabul edilmiştir. Ancak, bu indirim gelir vergisi matrahından yapılmayıp, gelirin toplam vergisi hesaplandıktan sonra en az geçim indirimine denk düşen vergi hesaplanarak toplam vergiden indirilmekteydi. Günümüzde bu uygulama kaldırılmıştır.)
  • Vergi konusunun birkaç kez vergilendirilmesi, vergilenebilir maddeyi birçok durumlarda, birçok noktalarda vergiye tabi tutma. (Yayılı muamele vergilerinde olduğu gibi.)
  • Vergi soruşturması, vergi matrahının denetlenmesi.
  • Vergi teşvik önlemleri, özel kesim yatırımlarını vergi yoluyla özendirici araçlar. (Bu önlemlerin vfergi yükünü azaltma yoluyla yatırıma ayrılacak fonları artırmak ve yatırımların istenilen alanlara kaymasını sağlamak gibi iki önemli işlevi vardır.)
  • Vergi usul kanunu, bütün dolaysız vergilere ilişkin hükümleri kapsayarak türk vergi sistemini usul bakımından düzenleyen yasa. (Vergi usul kanunu ilk kez 1950'de yürürlüğe girdi. 4 ocak 1961 tarih ve 213 sayılı yasayla yeniden düzenlendi.)
  • Vergi yükümlülüğü, herkesin ortak bir kamu harcamasına, özellikle devlet harcamaları ya da kamu kuruluşları, yerel yönetimler harcamalarına katılması. (Günümüzde yükümlülük ve vergi arasında fazla bir ayrım yapılmaz. Eski dönemlerde, vergi, özellikle Batı ülkelerinde derebeyi ya da krala esirler tarafından zorunlu olarak ödenirdi; özgür vatandaşlarsa gönüllü olarak bir tür armağan ya da yardım biçiminde vergi verirlerdi. Zamanla devletin egemenlik haklarının gelişmesiyle vergi de zora dayanan bir yükümlülük biçimine dönüştü.)
  • Verginin kapitalizasyonu, bir taşınmaz mal üzerindeki verginin kaldırılması ya da indirilmesi nedeniyle o taşınmazın sermaye değerinin artması. (Bu durumda, mal sahibi malını satacak olursa, vergi indirimi tutarının kapitalizasyonuna karşılık gelen bir artı değer elde edilebilir)
  • Verginin nesnelliği, yükümlünün kişisel durumlarını, sübjektif öğeleri dikkate almaksızın matrahı vergilendiren sistem. (Karşıtı verginin şahsiliğidir.)
  • Verginin orantılılığı, vergi matrahının tutarı ne olursa olsun, matraha uygulanan vergi tarifesinin onunla orantılı olduğu sistem.
  • Verginin terkini, verginin kaldınlması, silinmesi, (vergi usul kanuna göre, yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, zararlı hayvanlar ve daha başka afetler yüzünden varlıklarının en az üçte birini yitirenlerin bu afetlerden zarar gören gelir kaynakları ile ilgili vergi borçları ve cezaları, Maliye bakanlığınca -zararla orantılı olmak üzere tümüyle ya da bir bölümüyle terkin olunur.)
  • Verginin vurgu etkisi, yeni konan ya da oranı yükseltilen bir verginin yükümlü üzerinde yaptığı ilk olumsuz etki. (Bu olumsuz etki, yükümlüyü, ödediği vergiyi başkalarına aktarma çareleri aramaya iter. Verginin vurgu etkisi, aktarma yapılmışsa, yeni yüklenenler için sözkonusu olabilir.)
  • Vergiyi doğuran olay, vergi yasalarına göre vergi borcunun ortaya çıkması için gerekli olan olay. (Gelir vergisinde gelirin elde edilmesi; kurumlar vergisinde, şirketin kâr sağlaması; gümrük vergisinde, malın gümrükte tescil edilmesi; katma değer vergisinde, malın teslimi ya da bir hizmetin yapılması gibi.)
  • Vergiyi paylaştırmak, bir vergiyi yükümlüler arasında paylaştırarak almak.
  • Gelir vergisi, bir aktif varlığın zilyetliği (menkul kıymetler üzerinden gelir vergisi) ya da bir mesleğin yapılması (sınai, ticari, tarımsal vb. kârlar üzerinden kazanç vergisi) dolayısıyla elde edilen düzenli gelirlerden alınan vergi.
  • Kişisel gelir vergisi, gerçek kişilerin bir yıl içinde elde ettikleri irat ve kazançlarının toplamı üzerinden alınan sübjektif ve dolaysız vergi.
  • Mülkiyet vergileri, gerçek ve tüzel kişilerden, çeşitli iktisadi varlıklara sahip olmalarından dolayı alınan vergiler. Bina vergisi, arazi vergisi, motorlu taşıtlar vergisi gibi. (Mülkiyet vergileri, servet üzerinden alınan ve servet transferlerinden alınan vergiler olarak ikiye ayrılır Servetten alınan vergiler de, vergi yükü bakımından, gerçek servet vergileri ve nominal servet vergileri olarak ikiye ayrılır. Gerçek servet vergilerinde, vergi, ödeme gücünü gösterdiği kabul edilen servetin bir parçasını alacak bir biçimde ve genellikle olağanüstü durumlarda bir kereye özgü olmak üzere tahsil edilir, [varlık vergisi gibi]. Nominal servet vergilerinde, vergi, serveti değil, gelirin bir bölümünü alacak ya da sahibinin normal gelirlerinden karşılanacak bir biçimde düzenlenir [bina vergisi gibi]. Servet transferlerinden alınan vergiler ise, taşınır ve taşınmaz malların ivazsız olarak devri nedeniyle değerleri üzerinden alınan vergilerdir [veraset ve intikal vergisi gibi].)
  • Sermaye kazançları vergisi, bir kimsenin sahip olduğu sermaye malları, toprak vb. değerlerin satın alındıkları tarihten bir süre sonra daha yüksek bir fiyatla satılmasından doğan kazançları üzerinden alınan vergi.
♦ ilg. Bir kimseye vergi, ona özgü, mahsus; Sanatçılara vergi özellikler.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 6 Mayıs 2017 16:50
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
6 Mayıs 2017       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
VERGİ
Türkiye'de, Osmanlılar döneminde vergi sistemi şeri vergiler (tekâlifi şeriye) ve örfi vergiler (tekâlifi örfiye) olmak üzere iki temel gruba ayrılmıştı. Din kurallarına göre hazırlanan ve zekât, aşar, haraç ve cizyeden oluşan şeri vergilerin en önemlisi, devlet gelirlerinin yaklaşık üçte birini karşılayan aşardı. Mültezimler aracılığıyla toplanan bu vergi, tarım ürünlerinden onda bir oranında alınmakla birlikte, bazen bu oran yüzde elliye kadar varıyordu. Başlangıçta devletin olağanüstü giderlerini karşılamak için padişahın emirleriyle konulan ve geçici olmaları gereken örfi vergiler ise zamanla sürekli bir duruma gelmişti. Şeri ve örfi vergilerden ayrı olarak tımar, zeamet ve has sahipleri topraklarında çalışan çiftçilerin ürünlerinden belli bir oranda pay alırlardı.

Öte yandan, tekel niteliğindeki bazı tüketim vergilerinin toplanması da OsmanlI devletine borç vermiş olan yabancıların alacaklarına karşılık olmak üzere Düyunu umumiye idaresi'ne bırakılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, ülkenin iktisat politikasını saptamak üzere 1923’te toplanan İzmir iktisat kongresi'nde izlenecek vergi politikasının da ana hatları ortaya çıktı. Nitekim, bu kongrede alınan kararlar doğrultusunda, şubat 1925’te aşar kaldırılarak, vergi sisteminde önemli bir değişiklik yapıldı. Ancak, aşarın kaldırılmasıyla devlet gelirleri de büyük ölçüde düştü. Bunu önlemek amacıyla, ağnam ve yol vergileri oranı artırıldı, arazi ve bina vergilerine ait tahrir değerleri yükseltildi, ayrıca, denizyolları ve demiryollan ile piyasaya sürülen tarım ürünlerine dolaylı bir vergi konuldu.

Bu dönemde, 1914'te yürürlüğe giren ve sanayi ve ticaret kesimini vergilendiren temettü vergisinin kaldırılarak yerine kazanç vergisinin konulması ikinci önemli bir vergi değişikliği oldu. 1926’da, satışları vergilendiren umumi istihlak vergisi ile hizmetleri vergilendiren hususi istihlak vergisi konuldu. Ancak, uygulamada başarılı olunamayan umumi istihlak vergisi 1927'de kaldırılarak onun yerine muamele vergisi getirildi. 1931'de arazi vergisi yeniden düzenlenirken, aynı yıl eski Müsakkafat vergisi kanunu’nun yerine yeni Bina vergisi kanunu çıkarıldı ve bu yasada safi irat esası benimsendi. Bu dönemin önemli yeniliklerinden biri de taşınmazların bağışlanmasında ve mirasçılara intikalinde alınan tescil harcının, 1926'da kabul edilen bir yasayla veraset ve intikal vergisine dönüştürülerek servet transferlerinde önemli bir adım atılması oldu. Türkiye'de, Lozan antlaşmasının getirdiği yükümlülükler gereği, 1929'a kadar değiştirelemeyerek 1916 düzeyinde tutulmak zorunda kalınan gümrük vergileri, ancak bu tarihte çıkartılan bir gümrük kanunu ile yeniden düzenlendi. Bu gümrük yasası spesifik bir gümrük tarifesi kurdu ve bu tarifenin uygulanmasıyla yerli sanayiyi koruyucu bir gümrük politikası izlenmeye başlandı. 1929 dünya iktisadi bunalımının Türkiye’yi de etkisi, altına alması üzerine kamu gelirlerini artırmak amacıyla 1931’ de iktisadi buhran vergisi, 1932’de muvazene vergisi, 1935'te Hava kuvvetleri’ne yardım vergisi konularak hizmetlilerin kazanç vergisini artırmaya yönelik bir uygulama başlatıldı.

1933-1938 yıllarını kapsayan savaş öncesi dönemde, kazanç vergisi yeniden düzenlendi. 1934'te çıkartılan yeni kazanç vergisi yasası iki önemli yenilik getirdi; kaynakta tevkif (stopaj) yönteminin yaygın bir biçimde uygulamaya sokulması ve bugünkü hesap uzmanlığının çekirdeğini oluşturan Hesap mütehassıslığı kurumu'nun oluşturulması. Aynı yıl, iktisadi buhran vergisinin kapsamına hizmetliler dışında sınai ve ticari kazanç sahipleri de alındı. 1936’da bina, arazi ve buhran vergileri il özel idarelerine bırakıldı, bina ve arazi değerleri aynı yıl yapılan bir sayımla yeniden değerlendirildi.

1939-1945 yıllarını kapsayan savaş yılları döneminde yürürlüğe giren iki önemli vergi 1941'de kabul edilen toprak mahsulleri vergisi ile 1942’de kabul edilen varlık vergisi oldu. Bazı tarım ürünlerinden nakdi, bazılarından ise ayni olarak alınan toprak mahsulleri vergisi, bir anlamda aşarın geri getirilmesi olarak kabul edilerek sert tepkilere yol açtı ve uygulamada da başarısız olunca 1944’te kaldırıldı. Savaş döneminde spekülasyon ve karaborsa yoluyla aşırı kazançlar elde eden ticaret kesiminin vergilendirilmesi amacıyla konulan varlık vergisi, uygulamada özellikle azınlıklara yönelik olarak büyük haksızlık ve eşitsizlikler yaratması nedeniyle iç ve dış tepkilere yol açtı ve 1943'te kaldırıldı. Savaş yılları döneminde sayım, muamele ve gümrük vergileriyle tütün ve alkollü içkilerden alınan vergilere zam yapıldı.

Türk vergi sistemi


savaşı izleyen 1946 -1949 döneminde reform olarak nitelendirilebilecek önemli değişiklikler geçirdi. Bu döneme kadar uygulanmakta olan kazanç vergisinin gelir sağlama kapasitesinin yetersiz olması, vergi adaletini zedelemesi, uygulamada güçlükler doğurması vb. nedeniyle 1949'da yapılan bir değişiklikle bu vergi kaldırıldı ve yerine gelir, kurumlar ve esnaf vergileri kabul edildi; bunun yanı sıra vergileme yöntemlerini düzenleyen Vergi usul kanunu çıkartıldı. Gelir vergisinin vergilemede şahsilik ilkesini getirmesi, gelirin gerçek tutarını kapsayabilmesi, müterakkiliği etkin bir biçimde uygulamaya sokması türk vergi sisteminde önemli bir aşama oluşturdu. Bu dönemde vergi yasalarında yapılan öteki değişiklikler de, dışalım mallarından ağırlık üzerinden alınan istihlak vergisinin kaldırılması, muamele vergilerinin kapsamının daraltılması, kahve ve çakmağın devlet tekeli dışında bırakılmasıdır.

1950-1960 yıllarını kapsayan dönemde türk vergi sisteminde şu değişiklikler yapıldı: küçük işletmelere uygulanmakta olan esnaf vergisi kaldırılarak (1955), yüksek gelirli esnaf gelir vergisi kapsamına alındı ve gelir vergisi tarifesi yeniden düzenlendi (1958); 1956’da kabul edilen Gider vergileri kanunu ile gider vergileri içindeki eski muamele vergisinin yerini istihsal vergisi ve hizmet vergisi aldı, aynı yıl yürürlüğe giren Gümrük kanunu ile spesifik matrahtan ad valorem esasına geçildi ve yeni gümrük tarife cetvelleri düzenlendi. Yine 1956'da Amme alacakları tahsili usulü hakkında kanun yürürlüğe girdi; 1957'de bir tür kısmi servet vergisi niteliğinde olan hususi otomobil vergisi konuldu; 1959’da veraset ve intikal vergisinde bağışıklık sınırları ve tarife yeniden düzenlendi; bu dönemde dolaylı vergilerde de geniş kapsamlı düzenlemeler yapıldı.

27 Mayıs 1960 devrimi'nden sonra başlayan planlı dönemde, türk vergi sistemi köklü değişikliklere uğradı. 1960 yılının sonunda 192 ve 193 sayılı yasalarla Kurumlar vergisi'nin oranı yükseltildi. Gelir vergisi tarifesi yeniden düzenlenerek, bu vergideki belirli istisna ve bağışıklıklar daraltıldı, tarım gelirleri vergi kapsamına alındı ve vergi denetim aracı olarak da servet beyanı esası getirildi. Aynı yıl, 213 sayılı yasa'yla Vergi usul kanunu yeniden düzenlenirken, 210 sayılı yasayla Gider vergisi kanunu'na vergileri ağırlaştırılacak hükümler konuldu. Arazi ve bina vergileri matrahlarına uygulanacak katsayılar yükseltildi. Ancak vergi gelirlerini artırmak için alınan bu önlemler önemli eleştirilere uğrayınca, vergi alanındaki bu ağırlaştırıcı önlemler kısa bir süre sonra yumuşatıldı. Bu arada, İngiliz Profesör N. Kaldor Türkiye’ye çağrılarak vergi reformu konusunda bir rapor hazırlaması istendi. Kaldor'un hazırladığı raporda, tarım arazisinin potansiyel ürünü üzerinden vergilendirilmesi önerilerek, böyle bir verginin, hem üretimi artıracağı, hem de yatırımları hızlandıracağı ileri sürülüyordu.

Ayrıca, alman maliyecilerden Profesör G. Schmöl- ders ile Profesör R Senf ve İstanbul'da yerli uzmanlardan kurulu Vergi reformu komisyonu da, hazırladıkları raporlarda özel sermaye birikimini hızlandırıcı nitelikte vergiler konulması konusunda öneriler getirdiler. 1963’te, 402 sayılı yasa’yla yatırım indirimi sistemi getirilirken, aynı yasayla esnaf ve küçük çiftçi bağışıklıklarının sınırları genişletildi. Aynı yıl, dışsatımda vergi iadesi kabul edildi. 1964'te ise, vergilerin ilan edilmesi ilkesi benimsendi. 1970’te, Finansman kanunu içinde yer alan bir dizi vergi çıkarıldı: taşıt alım vergisi, işletme vergisi, gayrimenkul kıymet artışı vergisi, spor-toto vergisi, bina vergisi ve emlak vergisi (ancak 1972’de uygulamaya konuldu).

Bu tarihte Emlak vergisi kanunu ile beyan esasına geçilirken, 1837 sayılı Bina ve 1833 sayılı Arazi vergisi kanunları yürürlükten kaldırıldı. Finansman amacıyla çıkartılan bu vergiler, 1970'li yılların ikinci yarısında yükselen enflasyon ve kamu harcamalarının giderek artması nedeniyle yetersiz kalınca yeniden reform arayışları başladı. Ancak, hazırlanan tasarılar 1980 yılı sonunda uygulamaya konulabildi. 1980’de gelir vergisi oranının % 40'tan başlatılmasına karar verildi (bu oran 1985' te % 25’e düşürüldü). 1982’de “hayat standardı esası" adıyla yeni bir uygulama başlatıldı. Vergi hâsılatının düşüklüğü ve denetimin yetersizliği nedeniyle başvurulan bu yöntemle, gerçek usulde gelir vergisine tabi olan ticari, tarımsal ve mesleki kazanç sahiplerinin zarar etseler bile belli bir oranda vergi vermeleri zorunluluğu getirildi. 1983'te, kendini daha çok hissettiren vergi gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle vergi idaresi kamu gelirlerinde önemli bir artış sağlamak ve birikmiş vergi ihtilaflarını ortadan kaldırmak üzere 2801 sayılı "Bazı kamu alacaklarının özel uzlaşma yolu ile tahsili hakkında kanun” adıyla bir af yasası çıkardı. 1984’te, 3065 sayılı Katma değer vergisi kanunu çıkartılarak, harcamalar üzerindeki sekiz vergi kaldırıldı, böylece daha yaygın bir harcama vergisi sistemine geçildi. Aynı yıl 3074 sayılı akaryakıt tüketim vergisi konuldu.

Verginin konusu


Verginin temelinde, kamu idareleri harcamalarının finansmanı zorunluluğu yatar. Gerçi kamu idareleri her zaman kendilerine, özel kişilerle aynı koşullar içinde, bazı gelir kaynakları bulmuşlardır (devlet mülklerinin ya da sanayi işletmelerinin gelirleri, sunulan hizmetlerin karşılığı, istikrazlar vb.). Ancak, kamu idarelerine düşen görevler çoğalıp çeşitlendikten sonra bu gelirler yapısal olarak yetersiz kalmaya başladı. Muvazzaf orduları beslemek, görevleri durmadan çeşitlenen bir yönetimin gereksinimlerini karşılamak, toplumsal yatırımlara girişmek (yollar, okullar vb.) için çağdaş devletler, toplumdan, doğrudan bir karşılığı olmayan ve yükümlülerin ancak kapasiteleri ölçüsünde ödedikleri bazı paralar tahsil etmek zorunda kaldılar. Başlangıçta geçici nitelikte olan ve devletin başka gelir kaynaklarını pekiştirmek amacıyla tahsil edilen bu paralar, çok geçmeden sürekli olarak alınmaya başlandı. Öte yandan, kamu idareleri giderlerinin durmaksızın artması, vergi tahsilatından giderek daha çok randıman alınmasını zorunlu kılıyordu.

Bunun ilk sonucu vergi kaynaklarının artırılması zorunluluğu oldu ve bu da vergilerin çoğalıp çeşitlenmesine yol açtı. Nitekim, bütün çağdaş devletlerde vergiler pek çok ve çeşitlidir; böylece birbirlerinin sakıncalarını karşılıklı olarak giderir ve bir vergi sistemi oluştururlar Vergi hâsılatının artırılması gereği, ikinci olarak, vergi tarhının devletlerin iktisadi ve sosyal siyasetinin temel bir öğesi durumuna gelmesi sonucunu doğurdu. Gerçekten de, vergi tarhı, toplumsal servetin ancak marjinal bir bölümünü ilgilendirdiği sürece göreli olarak tarafsız kalabilir. Gerçi bir verginin seçimi ve alınma koşulları tümüyle tarafsız olamaz, çünkü yükümlünün etkileniş biçimini belirler ve ne tür malın ya da servetin vergi kapsamı içine alınacağını saptar, ama sözkonusu durumda yine de tarhiyatın toplumun işleyişi üstündeki yankıları asgari ölçüdedir.

Örneğin, Fransa'da kapı ve pencerelerden alınan vergi, mimari biçimi üzerinde etkili olmakla birlikte, içinde yer aldığı vergi sistemi, devlete, vergi tarhiyatı yoluyla servetlerin tahsis ve dağılımında belirleyici bir rol oynamak olanağı vermiyordu: demek ki, sözkonusu verginin alımı yalnızca mali bir amaç taşıyordu. Günümüzde ise, vergi alımları toplumsal servetin büyük bir bölümünü (dörtte birini ya da üçte birini) kapsar ve bu nedenle alınış biçimleri iktisadi karar birimlerinin davranışları üzerinde genellikle kesin bir etki yapar. Öyleyse, verginin mali amacı temel olmakla birlikte, onun tek amacı değildir; başka birçok ekonomik ve sosyal amaçlarla uyumlandırılması gerekir.

Verginin matrahı


Toplumun serveti, ilk önce çeşitli üretim etmenlerine yapılan ödemelerin toplamı olarak düşünülebilir. Yasa yapıcı, vergi matrahını bu ödemeler akımı içinde görecek olursa, koyduğu vergiye gelir vergisi denir. Bu tür vergi, duruma göre, emeği (ücretler, maaşlar), sermaye gelirlerini (kiralar, rantlar, taşınmazların gelirleri), işletmelerin kazançlarını (sınai ve ticari kârlar) ya da artı değerleri etkiler. Bütün bu durumlarda, verginin hedefi gerçek kişilerin (gelir vergisi) ya da tüzel kişilerin (kurumlar vergisi) servetidir.

Servet, ikinci olarak, yıl içinde yaratılan ve piyasada alınıp satılan mal ve hizmetlerin akımı olarak görülebilir. Yasa yapıcı, verginin matrahını bu akımlarda görecek olursa, koyduğu vergi, gider vergisi adını alır. Çünkü, gerçekleştirilen alım ve satımların tümü, mal ve hikmetler edinilmesine yönelik gelir ya da sermaye kullanımlarına tekabül eder. Demek oluyor ki, alım ve satım işlemleri ister tüketime, ister yatırıma yönelik olsun, bazı harcamaları temsil eder. Bu durumda vergi, duruma göre, ya gerçekleştirilen toplam iş hacmini (KDV ve daha genel olarak muamele vergisi) ya da bazı özel harcamaları (ivazlı intikal vergisi, gümrük vergisi, tüketim vergisi vb.) etkiler.

Nihayet, servet, statik görünüşü içinde (yani gelir akımları konsolide edilerek) ele alınabilir. Yasa yapıcı, verginin matrahını konsolide gelirlerde görecek olursa, sermaye üzerine vergi koyuyor demektir. Bu durumda vergi doğrudan doğruya malvarlığının zilyetliğini (ister zamana bağlı, ister karşılıksız iktisap yoluyla) etkiler (veraset ve intikal vergisi, ivazsız intikal vergisi). ister sermayeden alınarak, ister sermayenin gelirleriyle, İster yükümlünün başka gelir kaynaklarıyla (maaş, emekli aylığı vb.) ödensin, vergi belli bir malın zilyetliğini (örneğin taşınmaz mallar için emlak vergisi) ya da daha genel olarak, bir malvarlığının tümünü (servet üzerinden yıllık vergi) etkilediği zaman, bir sermaye vergisi sözkonusu demektir.

Randıman bakımından en kârlı vergiler, gider vergileridir: son derece kapsamlı bir matrah (alım satımların tümü) üzerine oturtulan bu vergiler, bütün yıl boyunca önemli ve düzenli girdiler sağlar (oranları düşürülse bile). Ayrıca, gider vergilerinin tahsil harcamaları da genellikle düşüktür, çünkü tahsildarlık rolünü bizzat verginin ödeyicisi oynar (örneğin tüccar KDV'yi müşterilerinden kendisi toplayıp kendisi yatırır). Nihayet, yükümlülerine kaçış yolu bırakmayan (çünkü yükümlü beslenmek, giyinmek, barınmak vb. zorundadır) gider vergileri, genellikle pek farkına varılmayan ve az külfetli vergilerdir. (Nitekim, yükümlülerin çoğu, hiç farkında olmadan, her yıl KDV olarak ödediklerinden çok daha az miktarda gider vergisi öderler.)
Buna karşılık, vergi adaleti bakımından gelir ya da sermaye vergileri genellikle gider vergisine oranla daha tercihe değer görünürler. Bu vergiler, her vergi yükümlüsünün gerçek yükümlülük kapasitesine uydurulacak biçimde şahsileştirilebilir Artan oranlı olan bu vergiler, vergi konusu olan şeyi daha az zorunlu olduğu ölçüde daha ağır bir biçimde etkiler. Gider vergisi ise, aksine, herkes için aynıdır ve az gelirli yükümlüleri nispeten daha ağır bir biçimde etkiler; çünkü bu yükümlüler, tüm gelir kaynaklarını yaşamlarını sürdürmek için harcamak ve üstelik de en zorunlu gereksinim maddelerine ayırmak zorundadırlar.

Ama, gelirlerin gerçek miktarı üzerinden değil de, ancak vergi dairesince bilinen miktarı üzerinden alınan gelir ve sermaye vergileri, kaçakçılığa daha elverişlidirler. Bu sakınca eşitsizliklere yol açar ve vergi oranı gelir kaynaklarını saklamak olanağına sahip olmayan yükümlüler zararına yükseldiği ölçüde bu eşitsizlikler de artar. Gider vergilerinin yararına belirtilebilecek bir nokta da şudur ki, bunların değişik oranlarda olması, bu tür vergilerin adaletsizliğini bir ölçüde hafifletir.

Analitik ve sentetik vergiler


Vergi matrahı yukarıdaki verilere göre şu ya da bu biçimde bir kere belirlendikten sonra, sıra onun alınış biçiminin seçilmesine gelir. Bu bakımdan iki büyük teknik kullanılır.
Vergi ya analitik olur ve her gelir (emek geliri ücret ile sermaye geliri-kâr arasında bu yoldan bir ayrım yapılabilir) ve gider kategorisini ve her malvarlığını ayrı ayrı etkiler ya da sentetik olur ve vergiye bağlı şeyin tümünü kapsar.
Gelir vergisi konusunda çağdaş devletler artık analitik (sedüler) vergileri bir yana bırakarak sentetik (üniter) vergiyi benimsemiş bulunmaktadırlar. Gerçekten de, ancak sedüllerin (ücret, tarımsal kârlar, taşınabilir sermaye gelirleri, sınai ve ticari kârlar) toplamını etkileyen genel gelir vergisi, vergi adaletinin gereklerini yerine getirebilecek artan oranlı bir baremin uygulanmasına elverişlidir.

Gider ya da sermaye vergisi konusunda ise, aksine, bu iki teknik birlikte kullanılır; çünkü, sentetik vergiler daha kolay tahsil edilebilir ve daha yüksek randımanlı olmakla birlikte, analitik vergilerin de göz ardı edilemeyecek birçok avantajları vardır. Bu tür vergiler, ilk olarak, örneğin aşırı derecede pahalı mallar satın almayı ya da bunlara sahip olmayı daha ağır bir biçimde vergilendirerek bu konuda bir ayrım yapmayı olanaklı kılar, ikinci olarak, devlete yalnızca vergisel olmayan amaçlar gütmek olanağını sağlar; örneğin, halk sağlığını korumak kaygısıyla alkollü içkiler ya da sigara üzerine vergi konulabilir; iç piyasanın korunması kaygısıyla gümrük vergileri alınabilir vb. Üçüncü olarak, analitik vergiler vergi makamlarınca, çoğu kez, farklı piyasaların denetlenmesi ve başka vergilerin alınmasında yararlanılabilecek bazı bilgilerin toplanması amacıyla kullanılabilir (örneğin, taşınmaz mallar piyasasını denetlemeyi ve servet durumlarını değerlendirmeyi sağlayan veraset ve intikal vergisi). Bu düşünceler, analitik vergilerin hâlâ varlığını sürdürmesinin nedenini açıklar. Gerçekten de, KDV (gider üzerinden), büyük servetlerden alınan vergiler ve veraset vergisi (sermaye üzerinden) gibi sentetik vergilerin yanı sıra, gerek gider (petrol ürünleri tüketim vergisi, alkollü içkiler vergisi, ivazsız intikal vergisi), gerekse sermaye üzerinden günümüzde de analitik vergiler alınmaktadır.

Vergi esaslarının takdiri


Vergi idaresi, verginin takdirinde belirtilerin değerlendirilmesi yöntemine başvurulabilir. Bu, vergiye bağlı şeyi açıkça gösterdiği kabul edilen birtakım dış belirtilere dayanarak vergiyi takdir etmek demektir. Gelişmiş ülkelerde artık bırakılmış olan bu yöntem ancak geçici bir biçimde, yükümlünün vergisini ödemekten kaçınması durumunda kullanılmaktadır. Gerçekten de, hesaba katılan belirtiler vergiye bağlı şeyin özünde içerilmiş bulunmadığından, bu yöntem fazlasıyla takribi ve kişisel sonuçlar doğurur. Bununla birlikte, daha az gelişmiş ülkelerde, vergi idaresi başka yola başvurmak olanağına sahip olmadığı için, sözkonusu yöntem hâlâ uygulanmaktadır (örneğin, gelirin hayvan sayısına göre vergilendirilmesi).
Daha dakik ve gerçeğe uygun bir başka yöntem de götürü vergilendirmedir. Bu vergilendirme yönteminde, vergiye bağlı şey birçok öğeye dayanılarak değerlendirilir ve bu öğeler vergiye bağlı şeyin özünde içerilmiş olduğundan onun miktarının yaklaşık olarak belirlenmesine olanak verir. Örneğin, bir tüccarın vergisi, gerçekleştirdiği iş hacmine (ciro), yaptığı alımlara ve stoklarının değerlendirilmesine vb. göre takdir edilin.

Ama, bu yöntem de sağlam bir vergi takdirine olanak vermez ve çoğu kez ortalamaya oranla performansı düşük yükümlülerin vergi esasları yüksek takdir edilirken, performansı yüksek yükümlülerin vergi esaslarının düşük takdir edilmesine yol açar. Bu sonuçlar vergi yükümlülerini performanslarını artırmaya özendirici bir rol oynasa bile, vergi adaletinin gereklerine ters düşmekten geri kalmaz. Bu nedenle, götürü vergilendirme yöntemi giderek ortadan kalkmaktadır. Bu tür vergi Türkiye'de ancak tarımsal kazançlar için, sınai, ticari ve serbest kazançlar konusunda da küçük yükümlüler ve ticari nitelikli kazançlar için uygulanmaktadır.

Yukarıdaki iki yöntemin yerini almaya doğru giden daha modern bir başka yöntem de beyanname yöntemidir. Bu yöntemde, vergi yükümlüsü, ödeyeceği verginin miktarını vergi dairesine bizzat bildirir ve gerektiğinde bildirim miktarının yeniden hesaplanmasına olanak sağlayacak öğeleri (muhasebe kayıtları, harcamalara ilişkin müsbit evrak vb.) saklar. Bu yöntem, takribi olmayan gerçek verilere göre vergilendirmeye yol açması bakımından, vergi samimiyetine ve adaletine daha uygundur. Ancak, bu yöntemin yaygın bir biçimde kullanılması bazen zorluklarla karşılaşabilir, çünkü bu yöntem çok gelişmiş ve gerekli denetimleri yapabilecek güçte bir vergi idaresine ve yükümlüler için de asgari bir yurttaşlık görevi duygusuna gerek gösterir.

Nihayet, bazı durumlarda vergi esasları, vergi dairesi tarafından tek yanlı olarak ve resen takdir edilebilir. Bu yöntem resen takdir ya da resen vergilendirme Türkiye'de vergi matrahının tümüyle ya da bir bölümüyle saptanmasına olanak bulunmayan durumlarda bir yaptırım olarak uygulanmaktadır.

Verginin tasfiyesi


Verginin tasfiyesi konusunda iki sorunla karşılaşılır: tarifenin saptanması sorunu ve tarifenin düzenlenmesi sorunu. Birinci konuda birbiri ardınca iki yöntem benimsendi. Bunlardan birincisi pratikte bırakılmış olan bölüştürme yöntemi- vergi hâsılatını önceden belirleyip, sonra da bunun yükünü sorumlular arasında paylaştınr. İkincisi ise yalnızca Fransa'da uygulanan paya göre vergilendirme yöntemi aksine, vergiyi, vergiye bağlı şeyin bir bölümü üzerine koyar. (Örneğin, KDV’nin iş hacminin °% 33'ü olarak alınması.) Tarifenin düzenlenmesine gelince, bu, aslında bir siyasi seçim sorunudur: vergi artan oranlı olabilir, aile bazında düzenlenebilir, vergiye bağlı şeylerin niteliğine göre bazı ayrıcalıklar gözetilebilir (sanat yapıtlarının, büyük servetlerden alınan vergiden bağışıklı tutulması gibi) vb. Nihayet, bir vergi sisteminin değeri, ne kadar iyi tasarlanmış olursa olsun, vergi idaresinin denetim gücüne bağlıdır.

Vergi denetimi


Türkiye'de, Vergi usul kanunu'na göre, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, saptamak ve ödenmelerini sağlamak görev ve yetkisi hesap uzmanları ve yardımcıları, maliye müfettişleri ve yardımcıları, gelirler kontrolörleri ve stajyer gelirler kontrolörleri ile vergi dairesi müdürleri ve ilin en büyük mal memurlarına verilmiştir. Vergi denetimi yapmakla görevli olan bu kişiler, gerekli gördükleri durumlarda işletmeye ait iktisadi değerlerin fiili envanterinin yapılmasını isteyebilir ve incelemelerini beyannamelerde gösterilen konuları da kapsayacak bir biçimde genişletebilirler. Bu inceleme ve denetimler, yasalara göre defter ve hesap tutmak, evrak ve belgeleri saklamak ve istenildiğinde göstermek zorunda olan gerçek ve tüzel kişilere uygulanır. Denetim sırasında yasaya aykırı görülen hesap durumları bir tutanakla saptanır. Yükümlü bu tutanağı imzalamaktan kaçındığı takdirde, bu defter ve belgelere konuyla ilgili vergi ve cezalar kesinleşinceye kadar elkonur.

Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
14 Eylül 2017       Mesaj #7
Avatarı yok
Yasaklı

Vergi Denetiminin Amacı!


Vergi denetiminin amacı bir yandan vergi idaresini düzenli ve mevzuata uygun bir biçimde çalışmaya yönlendirmek, diğer taraftan da mükellefleri doğru bildirimde bulunmaya yönelterek vergi kaybını önlemektir. Vergi denetiminin bu dar amacı dışında mali, ekonomik ve hukuki amaçları da bulunmaktadır.

Mali Amaçlar!

  • Vergi denetimi öncelikle ek gelir sağlama amacına yönelik bir uygulamadır. Bu amaç devletin gelişen toplumsal yapıya bağlı olarak üstlendiği ekonomik ve sosyal görevleri nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Varolan vergi potansiyelinin değerlendirilmesi, vergi dışı tutulmuş kaynakların ortaya çıkarılması ve vergilerin gerçeğe uygun olarak alınması devleti mali açıdan önemli ölçüde rahatlatma özelliği taşımaktadır. Bu bakımdan vergi denetiminin doğrudan ve özellikle dolaylı fonksiyonları devlete mali olanaklar sağlayacaktır.

Ekonomik Amaçlar!

  • Sosyal ve ekonomik refahın geliştirilmesi, her kesimin belirli ölçüde bir gelir düzeyine ulaşmasına bağlıdır. Vergiler gerek yapıları gerekse uygulanış biçimiyle gelir dağılımını adil olan ya da olmayan bir biçimde etkilemektedir. Mükelleflerin vergi kaçırmalarını önleyici vergi denetimleri gelir dağılımını olumlu yönde etkilediğinden sosyal adaleti sağlama fonksiyonunu da yerine getirecektir.

Hukuki Amaçlar!

  • Yönetim birimlerinin etkin, düzenli ve adaletli bir biçimde çalışmaya yönlendirilebilmelerinin yanı sıra, personelin özlük haklarına ilişkin çarpıklıkların saptanıp gerekli önlemlerin alınması denetimle sağlanabilecektir. Bu şekilde mükelleflerin ödeme gücüne göre vergi vermeleri sağlanırken, işlemlerin de adil ve yansız bir biçimde yürütülmesi sağlanmış olacaktır.

Kaynak: Global İktisat Dergisi

Benzer Konular

30 Mart 2016 / Misafir Cevaplanmış
14 Kasım 2009 / Misafir Cevaplanmış
30 Nisan 2013 / Misafir Cevaplanmış
10 Temmuz 2015 / ice Cevaplanmış