Arama

İslam'ın Altın Çağı (İslam Rönesansı)

Güncelleme: 11 Mayıs 2009 Gösterim: 14.413 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
11 Mayıs 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İslam'ın Altın Çağı
İslam'ın Altın Çağı ya da İslam Rönesansı olarak adlandırılan 8. yy'dan 13. yy'a kadar İslam dünyasının yükselişini ifade eden dönemdir. Bazıları bu dönemin 15. yy'a bazıları ise 16. yy'a kadar sürdüğünü iddia ederler. Bu dönem esnasında, İslam dünyasında mühendisler, bilginler, tüccarlar; sanata, tarıma, ekonomiye, sanayiye, hukuka, edebiyata, gemiciliğe, felsefeye ve bilime ve teknolojiye eski adetleri koruyup yenilerini ekleyerek katkıda bulundu.
Sponsorlu Bağlantılar
Howard R. Turner:
"Müslüman sanatçılar ve bilim adamları, prensler ve işçiler birlikte benzersiz bir kültür yarattı, doğrudan ve dolaylı olarak, her kıtada toplumları etkiledi."
der.
Bilimin sekizinci ve 12. yüzyıllar arasındaki bütün detaylarını bilmek zor olsa da Halife Harun Reşid'in oğlu El-Mü'min iktidarıyla (813-833) başlayan ve büyük İslam filozofu İbni Rüşt'ün 1198'de Marakeş'te ölümüne kadar süren dönemde bilim doğuda çok verimli bir toprak buldu ve altın çağını yaşadı.
İslam'ın yedinci yüzyılda doğuşuyla birlikte üçüncü tek tanrılı din bütün doğuya hakim oldu; Arap atlıları Çin sınırından Mağrib'e kadar sürdüler atlarını.
Müslüman uygarlığı en yüksek devrini dokuzuncu ve 13. yüzyılda yaşadı. Bir yandan endüstri gelişirken bir yandan da Bağdat, Kahire, Şam, Semerkand, Marakeş, Kudüs gibi önemli şehirler doğdu. Önemli kütüphaneler her yerde görülmeye başladı.
"Antik felsefenin yazılı eserlerinin çevrilmesi, yeni bilimsel buluşların yarattığı canlılık sayesinde bu altın çağ aynı zamanda sosyal, ekonomik, entelektüel alanda da altüstlüklere yol açtı."
diyor Science de Vie dergisi.

Bilimin dili Arapça
İslam'ın doğuşundan önce de yazılı olarak varolan Arap dili öncelikle Kuran'ı yaymak için yayıldı. Aynı zamanda kültür ve yönetim dili olarak da kendini kabul ettirdi ve yedinci yüzyıldan sonra İslam idaresindeki bütün ülkelerde bilim ve felsefe dili olarak yayıldı.
Yunancadan, Süryaniceden, Hint ve İran dilinden gelen kelimelerle Arap dili giderek zenginleşti.
İslam'ın hızla yayıldığı dönemde (661-750) Ortadoğu'nun en önemli entelektüel merkezlerinin (İskenderiye, Nizip, Harran, ...) yanı sıra Yunan ve Roma kütüphaneleri Arapların eline geçti.

Halifelerin Koruyuculuğu
Sekizinci yüzyılda halife El-Mansur Bağdat'ta hangi dinden, hangi kökenden olurlarsa olsun, bütün bilim adamlarını ağırladı, çalışabilecekleri ortam yarattı. Bu geleneği sonraki halifeler de sürdürdü. 813-833 arasında egemen olan El-Mü'min meşhur "Bilginler Evi"ni kurdu, burada gökbilimciler, matematikçiler, filozoflar, edebiyatçılar ve çevirmenler yan yanaydılar.
Halifelerin cömertlikleri ve koruyuculukları sayesinde üretilen bilimsel ve felsefi eserlerin sayısı olabildiğince arttı. Özellikle kâğıt basma tekniklerinin gelişesi de bu eserlerin yayılmasına yardımcı oldu. Kâğıt sayesinde daha pahalı olan papirüs ve deriden yapılan parşömen terk edildi.


Matematik ve Astronomi
Matematikte Hintlilerden alınan sıfır ve ondalık sistemin keşfi sayesinde cebir doğdu. Mısırlılarının bilmediği, Yunanlılarının ihmal ettiği, Romalılarının inkar ettikleri "0 (sıfır)" söylentiye göre önce Babil’de bulunmuştu. Ama asıl bilimsel özelliğini beşinci yüzyılda Hindistan'da almış 628'de Brahmagupta olarak bilinen bir matematikçi tarafından asıl anlamına ulaştırılmıştı.
Araplar Çin'e doğru yola çıktıklarında bu sitemin varlığın fark edip, Araplaştırıp bunu Arap sayılarına ekleyerek cebirin temelleri atmışlardı. Arap sayıları ilk Avrupa'da yayıldığında kilise tarafından kötü görüldü, şeytanın bir aleti olduğu iddia edildi. Avrupalı ticaret adamları sayesinde bu sayılar ve cebir Avrupa'ya yerleşti.
Araplar sayesinde aynı zamanda trigonometrinin ilk temelleri atıldı. Üç bilinmeyenli denklem, cebirsel geometri bu alandaki gelişmelerin diğer örneklerindendir. Gökyüzünü incelenmesi, gözleme merkezlerinin inşa edilmesi, "usturlab" gibi yeni aletlerin icadı bu dönemde astronomide kaydedilen başarılar arasında yer alır.
Ünlü astronom El-Sici, Batlamyus’un dünyanın sabitliği teorisini reddetti. Fizikte de yer çekimi ve ağırlık üzerinde teoriler geliştirilirken bir taraftan da kaldıraç ve tartı üzerinde çalışıldı.
Optik de ise İbn el-Haytam gözün sadece eşya tarafından gönderilen ışığı kaydettiğini keşfetti.
Kimyada alkolün arıtılması, mürekkebin imali sülfürik asitin üretimi başarıldı.

Tıp ve Eczacılık
Eczacılıkta kullanılan sinameki, ravent kökü, ceviz gibi birçok bitki Arap-İslam dünyasından gelir. Arapların Tıpta eriştikleri düzeyin eşiğine bile onlardan önce kimse gelememişti. Çiçek ve kızamığı el-Razi ilk gözlemleyip yazmış, İbn el-Nefis de küçük kan dolaşımını keşfetmişti.
Anatomide birçok görüş bu dönemde geliştirildi. Birçok hastane yine bu dönemde yapıldı. İlk iltihap sondasını İbn Zuhur gerçekleştirirken, trakeotomi (gırtlağa açılan bir delikle nefes alma tekniği) ve hastaları beslemeye yarayan gastrik sondayı ilk bulanlar yine Araplar olmuştur. Bu arada botaniği, zoolojiyi ve jeolojiyi de unutmamışlardır.
Bu yıllarda Arap dünyası Hıristiyan dünyası arasında ilişkiler çok az, yok denecek ölçüdeydi. Ancak Papa 2. Sylvestre’in (999) yazılarında Arap sayılarını kullandığı ve İspanya'dan kendisine bir usturlap getirttiği biliniyor.
Avrupalılar 10-11. yüzyıldan sonra ellerine geçen bütün Arapça eserleri çok yoğun bir şekilde çevirmeye başladılar. Montpellier ve Bologne'daki kütüphanelerde bu eserler 12. yüzyılda görülmeye başlandı. Özellikle Haçlı Seferleri sırasında bu iletişim daha da arttı. Araplardan alınan tarım teknikleri sayesinde Avrupa yeniden yeşillendi. Yüzyıllar süren durgunluktan sonra şehirler uyandı.

İslam Uygarlığının Gerileyişi
Öte yandan doğu, Haçlı Seferleri, iç çatışmalar ve en sonunda Moğol işgaliyle giderek zayıfladı. İslam İmparatorluğu son Abbasi halifesinin 1258’de Moğol imparatoru Hülagü’nün emriyle öldürülmesinin ardından sarsıldı ve giderek dağıldı.
1494'te Amerika'nın Kristof Kolomb tarafından keşfinden iki yıl sonra Araplar ve Yahudiler, İspanya'dan atıldılar. Arap bilimi git gide sönmeye başladı. Bilgiye aç Avrupa, Arap bilim hazinesinin içine düştü ve oradan aldıklarıyla Leonarda De Vinci, Dante, Michelangelo'ların elinden Rönesansı yarattı. Buna rağmen El-Hayyam'ın 1851'de gün ışığına çıkan ‘Cebir’ kitabı gibi bazı eserler uzun zaman sır kaldı.
Araplar antik çağdan kendilerine ulaşan bilimin gelişmesine yalnızca aracı olmadılar, bilgiye kendi dehalarını ve yaratıcılıklarını yüzyıllar süren emeklerini kattılar.


Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

25 Ağustos 2008 / tangozcan Müslümanlık/İslamiyet
25 Kasım 2012 / ThinkerBeLL Mimarlık
23 Ekim 2011 / ik_ra Müslümanlık/İslamiyet
5 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
10 Ağustos 2009 / GÜLGECELER Müslümanlık/İslamiyet