Arama

Ünlü bilim adamlarının ilginç yönleri hakkında bilgi verir misiniz?

Güncelleme: 3 Mart 2014 Gösterim: 16.323 Cevap: 4
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Aralık 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ünlü bilim adamlarının ilginç yönleri
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mart 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
eınstein küçükken yumurtayı alır ve çatlaması için beklermiş....................................................
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Ocak 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bazı bilimadamlarının ilginç özellikleri

Bilimadamları da hepimiz gibi insanlardır.Onların da zaafları,aşırı davranışları ve bir takım saplantıları olabilir.Bu özelliklerin çoğu bize garip görünebilir. Aslında bunların hepsi normaldir.Zira onlar kendi konularında çok farklı olsalar da sonuçta bize benzerler.Almış olduğum notlarda bana ilginç gelenlerin birkaçını paylaşmak istiyorum.
*
Carolus Linnaeus,kendisini aşırı derecede üstün gören bir kişiliğe sahipti.Övünmeyi o kadar ileri götürmüştü ki,dünyaya o güne dek kendisinden daha büyük botanikçinin gelmediğini ileri sürmüştü.Bulduğu sınıflandırma sisteminin,bilim dünyasının en büyük başarısı olduğunu sık sık açıklıyordu.Onun bu gibi övünmelerine şüpheyle bakan kişileri affetmez,adlarını zararlı otlara vereceğini söylerdi.Linnaeus’un bir diğer aşırı özelliği ise sekse olan yoğun ilgisiydi.Bazı çiftkabuklular ile dişilerin cinsel organları arasındaki benzerlik onun ilgisini çok çekiyordu.Bir midye türünün belli bölümlerine vulva,labia, pubes,anüs ve himen gibi isimler vermişti.Bitkileri sınıflandırmasını üreme organlarının doğasına göre yapmıştı.Bir de bu bitkilere aşırı seviyede insanlara özgü cilveler yakıştırmıştı.Çiçekler ve çiçek davranışları için yaptığı açıklamalarda ‘rastgele cinsel ilişki’,’kısır metres’ ve gerdek yatağı’ gibi benzetmeler yapardı.Bu durumda elbette birçok kişi kendisini yadırgıyordu.
*
Benjamin Thompson’un yaşamı boyunca edindiği unvan ve yaptığı görevlerin listesi hayli uzundur.Sosyal yaşamında kont ve sir ünvanları aldığı gibi devlet adamlığı ve askerlik yapmış,bu arada bilim tarihine adını da yazdırmıştır.1772 yılında,zengin bir dul olan Sarah Walker ile evlendi.New Hampshire’de bugün Concord olarak adlandırılan Rumford’a yerleşti.Henüz 19 yaşındaydı ve karısı kendisinden 14 yaş büyüktü.O tarihlerde yürütülen bağımsızlık savaşında İngiltere kralına bağlı kalanlardan biri oldu ve İngiliz yönetimine sadık kaldı.Üstelik İngiltere hesabına casusluk yaptı.1776 yılında,hürriyet davasına kayıtsız durduğu gerekçesi ileri sürülerek tutuklanma tehlikesi ile karşı karşıya kalınca ailesini geride bırakarak İngiltere’ye kaçmak zorunda kaldı.
1805 yılında Fransa’da iken Lavoisier’in dul eşi ile evlendi.Ancak bu evlilik yürümedi.Boşandıktan sonra Fransa’da yaşamaya devam etti.
*
Edmond Halley,günümüzde,adının verildiği kuyrukluyıldız nedeni ile anımsanır.Oysa bu kuyrukluyıldızı kendisi keşfetmemişti.1682 yılında gördüğü bu cismin 1456,1531 ve 1607 yıllarında başkaları tarafından görülmüş olan kuyrukluyıldızla aynı olduğunu anladı.Onun yörüngesini hesapladı.Bu gök cismi
1758 yılına kadar,yani ölümünden 16 yıl sonrasına kadar henüz adlandırılmamıştı. Halley gerçekten çok yönlü bir bilimadamı idi Gezegenimizin tarihlendirilmesi konusundaki ilk ciddi önerilerden birisini yaptı.Dünya denizlerindeki toplam tuz miktarının,her yıl eklenen tuz miktarına bölünmesi ile elde edilecek sayının okyanusların yaşını ortaya çıkaracağını ileri sürmüştü.Böylece Yerküre’nin yaşı konusunda kabaca bir fikir edinebilirdik.Ancak o tarihlerde ne denizlerde ne kadar tuz olduğu,ne de her yıl eklenen tuz miktarını bilen yoktu.Böyle bir araştırma yapma olanağı da yoktu.Gemi kaptanlığı,kartograflık ve darphanade kontrolörlük gibi işleri yaptığı gibi derin deniz dalgıç hücresi gibi icatları da vardı.Geniş ilgi alanına afyonun etkileri bile girdiği gibi balıkları dört mevsim taze tutmaya yarayan metot da geliştirmişti.
*
Edwin Powel Hubble, Chicago Üniversite’sinde okurken matematik ve astronomi konusunda lisans derecesi aldı.Bu yıllarda iyi bir boksör olarak tanınıyordu.Ayrıca atletizmin pekçok dalıyla da ilgiliydi.Öğrenimini tamamladıktan sonra İngiltere’ye gitti.Oxford Üniversite’sinde hukuk öğrenimine başladı.İngiltere’de üç yıl kalıp döndükten sonra 1913’te avukatlık yaptı.Ancak bu işten kısa süre sonra vazgeçti.Lisede öğretmenlik ve basketbol koçluğu gibi uğraşılarda bulundu.Ama kısa bir süre sonra hepsinden bıktı.Gene astronomiye döndü.Çalışma yeri Wisconsin’deki Yerkes Gözlemevi’ydi.
*
Alçakgönüllü bilimadamları için bir örnek: Vardığı sonuçlara düşünerek ulaşan Einstein,herkes tarafından merak edilen bir kişiydi.Bir gün şair Paul Valery,fikirlerini kaydetmek için bir defter tutup tutmadığını sorunca biraz şaşırmış.’Hiç lüzum yok ki’ diye cevap vermiş.’Aklıma nadiren bir fikir gelir’
Diğer bir örnek: Dalton özel yaşamında da Quaker’ların mütevazi davranış kurallarını uyguluyordu. 1826 yılında bir Fransız kimyacı onunla tanışmak için Manchester’e geldi.Ünü bu kadar yaygın olan Dalton’u büyük bir enstitü binasında bulacağını sanmıştı.Sora sora şehrin arka sokaklarından birinde bulunduğunu öğrendi. Oraya varınca küçük çocuklara temel aritmetik dersleri verdiğini gördü.Oldukça şaşırıp Bay Dalton’la mı karşı karşıya olduğunu sordu.Zira aritmetiğin ilk 4 kuralını küçük bir çocuğa öğreten bu kişinin Avrupa’da nam salan kimyacı olduğuna inanamıyordu.Ama Dalton,aradığı kişinin kendisi olduğunu söyledi. Küçük çocuğun aritmetiğini düzeltinceye kadar biraz oturmasını rica etti.
*
1800’lü yılların başında İngiltere’de güldürücü gaz olarak bilinen diazot monoksit kullanımı oldukça yaygınlaşmıştı.İnsanlara son derece keyifli bir sarhoşluk duygusu verdiğinden herkes bu gazı solumak için fırsat kolluyordu.Nitekim 50 yıl boyunca özellikle gençler,uyuşturucu olarak diazot monoksit kullandı. Tiyatrolarda gönüllüler sıkı nefesler çekip neşeleniyorlar ve komik sendeleyişlerle izleyenleri eğlendiriyorlardı.Bu gaz ancak 1846 yılından sonra anestezik olarak kullanılmaya başlandı.İşte diazot monoksit gazının neşe veren sarhoşluğuna kendini kaptıranlardan birisi de Humphry Davy oldu.Ama aynı zamanda bu gazın herhangi bir hastalığa neden olup olmadığını da sınıyordu. Amonyak ile azotun asit ve oksit bileşiklerinin bileşimini inceledi.Bilim ve edebiyat çevresindeki dostlarını, diazot monoksitin solunum etkilerini bilim dünyasına açıklamaları için ikna etti.Bu arada hidrojen ve karbon monoksitten oluşan ve çoğu kez yakıt olarak ta kullanılan su gazını deneme amacıyla solurken neredeyse yaşamını yitiriyordu.
*
Othniel Charles Marsh ve Edward Drinker Cope,özellikle fosil konusunda uzmanlaşmış kişilerdi. Her iki bilim adamının ortak yönleri fazlaydı.İkisi de şımartılmış,hırslı,bencil,kavgacı,kıskanç,güvensiz ve mutsuz kişilerdi.Başlangıçta birbirlerine hayranlık duyuyorlardı.Çok iyi dostluk kurmuşlardı.Öyle ki fosil örneklerine birbirlerinin adını veriyorlardı.1868 yılında bugün bile bilinmeyen nedenlerle araları bozuldu.Aradan daha bir yıl geçmeden birbirlerine olan nefreti o kadar arttı ki sonraki 30 yıl boyunca bitmeyecekti.İlk 10 yıl karşılıklı nefretleri sessiz bir savaş gibiydi.Ama 1877 yılında olayların boyutu büyüdü.O yıl,Arthur Lakes adlı bir öğretmen, arkadaşı ile kırlarda yürüyüş yaparlarken Morrison civarında birtakım kemikler buldu.Kemiklerin dev bir ‘keler’e ait olduğunu anladı.Bu kemiklerin bir kısmını Marsh’a,bir kısmını ise Cope’a gönderdi.Çok memnun olan Cope, Arthur Lakes’e 100 dolar yolladı ve bu keşfinden özellikle Marsh’a bahsetmemesini istedi.Zor durumda kalan Arthur Lakes, Marsh’a başvurdu ve elindeki kemikleri Cope’a göndermesini rica etti. Marsh istenileni yaptı ama bu olayı hayatı boyunca unutmadı.Bu olay ikisi arasında sürmekte olan savaşı daha sert hale getirdi.Bazen emirlerindeki kazıcı ekiplerini birbirlerine taşlatıyorlardı.Bir gün Cope,Marsh’a ait sandıkları açmaya çalışırken yakalanmıştı.Her ikisi de yazmış oldukları yazılarında birbirlerine hakaret ediyorlardı.Her biri diğerinin bilimsel başarısını küçümsüyordu.Aslında bu durum çok ilginç bir sonuç veriyordu.İki araştırıcının birbirlerine olan nefreti çalışmalarını hızlandırmıştı.Onların bu rekabeti sayesinde,Amerika’da yaşadığı bilinen dinozor türlerinin sayısı 9’dan 150’ye çıkmıştı.Hemen hemen her dinozor,bu ikisinden biri tarafından bulunmuştur. Bazen hırslarına o denli kapılıyorlardı ki,zaten bilinen bir şeyi yeniden keşfediyorlardı.Artık yapmış oldukları sınıflandırma karmakarışık hale gelmişti.Bu işin düzene sokulması yıllarca sürmüştür.
*
William Thomson(Lord Kelvin),soğuma olayını Yerküre’in yaşının belirlenmesine uygulamak istiyordu.Yerküre’in Güneş’ten koptuğunda onunla aynı sıcaklıkta olduğunu ve sürekli soğuduğunu varsayıyordu.1862 yılında Yerküre’in yaşının 200 milyon yıldan fazla olamayacağını hesapladı.Kesin olarak 98 milyon yıl olduğunu söyledi.Zaman içinde yeni yeni rakamlar öne sürdü.1897 yılındaki tahmini 24 milyon yıldı.1899 yılında bu sürenin 20-40 milyon yıl arasında olduğunu ileri sürdü.Oysa jeolojik bulgular bu sürenin 200 milyon yıldan çok daha fazla olduğunu ortaya koymuştu.Bu konuda kesin bir rakam önerememesi, Yerküre’in gerçek yaşının çok ötesinde tahminler yapması o günlerin bilim dünyası içinde normaldi.Zira henüz radyoaktivite olayı bilinmiyordu. Yerküre’in Güneş’ten bağımsız bir ısı kaynağına sahip olduğu anlaşılmamıştı.En önemlisi,Güneş büyüklüğünde bir cismin en fazla birkaç on milyon yıldan uzun süre boyunca ve yakıtını tüketmeden nasıl yandığını açıklayacak bilgi yoktu.Herkes Güneş ve gezegenlerin genç olması gerektiğini düşünüyordu.Kelvin,yaşamı boyunca 600’den fazla bilimsel makale yazdı.69 tane patent sahibi oldu.Yaşamının son yıllarında fizikte ortaya çıkan yeniliklere ilgisiz kaldı.Hatta karşı çıktı.
*
Newton gerçekten tuhaf bir kişi idi.Yalnız yaşıyordu.Neşeli olduğunu,güldüğünü gören yoktu.Herkese şüpheyle bakıyordu.Dalgınlığı dillere destan olacak şekildeydi.Bazı sabahlar uyanınca eğer aklına bir fikir gelmişse saatlerce yataktan çıkmazdı.Üniversitede kendi laboratuvarında acaip deneyler yapıyordu.
Bir keresinde sadece merak ettiği için bir çuvaldızı gözyuvasına sokmuştu.Niyeti gözle kemik arasında kalan bölgeye,yani gözün arkasına dek ulaşmaktı.Mucize eseri bir şey olmadı.Ancak gözüne eziyet etmeye kararlı gibiydi.Nitekim bir gün,görüşünü nasıl etkileyeceğini anlamak için dayanabildiğince Güneş’e baktı.Tabii ki sonra karanlık bir odada günlerce kalmak zorunda kaldı. Ama bunların yanısıra üstün bir aklı vardı.Daha öğrenci iken,o günlerin matematiğini kısıtlayıcı olarak niteliyordu.Tamamen yeni bir biçim olan diferansiyel ve integral hesaplarını buldu.Garip huyları gençliğinde de olduğu için bu hesaplarından 27 yıl kimseye bahsetmedi.Aynı şekilde optik alanında ışığı incelemiş,spektroskopi biliminin temellerini atmıştı.Ancak bulduğu sonuçları 30 yıl açıklamadı.Nedeni,bazı kişilere olan küskünlüğü idi. Özel ilgisinin sadece bir kısmı gerçek bilimle ilgili olmuştu.Hayatı boyunca çalışmaya harcadığı zamanın yarısı simya ve dinsel uğraşlardı.Üstelik bu konuları içtenlikle ele almıştı.Ariusçuluk denilen son derece sapkın bir mezhebin gizli üyesi idi.İsa’nın ne zaman geri geleceğini,kıyametin ne zaman kopacağını inceledi.Bu konularla ilgili matematiksel ipuçları yakalamaya çalışıyordu.Hz.Süleyman’ın Kudüs’teki kayıp tapınağının zemin planını yıllarca inceledi.Orijinal metinleri daha iyi tarayabilmek için kendi kendisine İbranice öğrenmişti.Aynı coşkulu çalışmasını simyada da sürdürdü.
1936 yılında ünlü ekonomist J.M.Keynes, Newton’a ait not dolu bir sandığın sahibi oldu.Açık arttırma ile satın aldığı bu sandığı merakla açtı.Ancak notlarda optik ve gezegen hareketlerine ilişkin bilgiler yoktu.Adi metallerin kıymetli metallere çevrilmesine yönelik çalışmalar vardı.Üstelik bu yazılar kararlı bir arayış yansıtan uslupla yazılmıştı.Zaten bu durum 1970’li yıllarda kanıtlandı.Newton’un saç teli üzerinde analiz yapıldı.Üzerinde doğal seviyenin 40 misli yoğunlukta civa bulundu.Civa, simyacıların en çok incelediği bir elementtir.
*
James Hutton,yeni kayaçları ve kıtaları yaratıp,sıradağları yerden yükselten nedenin Yerküre’nin içindeki ısı olduğu sonucuna varmıştı.1785 yılında birörneklilik ilkesini geliştirdi.Birörneklilik ilkesine göre,yer yüzeyi biçimleri,jeolojik çağlarda gerçekleşen uzun fiziksel,kimyasal ve biyolojik süreçlerin sonucunda oluşur.Yağmur,akarsu,gelgit ve yanardağ gibi doğal süreçlerin Yer’in gelişimi üzerindeki etkisine ilişkin olarak yıllarca sürdürdüğü çalışmalarının,gözlemlerinin ve tartışmalarının sonuçlarını topladığı bu makalesini 7 Mart 1785 yılında Royal Society’de okudu.Ayrıca jeolojik olguların gözlenebilir jeolojik süreçlere dayanılarak açıklanabileceğini ileri sürüyordu.
Ancak J.Hutton yazılarını çok karmaşık bir dille kaleme alıyordu.Cümleleri çok uzundu,imla kurallarına hiç dikkat etmiyordu.Öyle ki bu yazıları okuyup anlamak hemen hemen olanaksızdı.Bu özellikteki yazısını okumaya başladığında toplantıya katılanların hiç ilgisini çekmedi.Hatta onun hangi konudan bahsettiğini bile anlamadılar.
*
Charles Lyell aşırı miyoptu.Hemen hemen tüm yaşamı boyunca gözlerini kısmaktan ötürü baş ağrıları çekti.Zaten son yıllarında görme duyusunu tamamen kaybetti.Diğer bir huyu da düşüncelerine odaklanmayı başaramadığı zaman eşyalar üzerinde garip pozisyonlara girmesiydi.Örneğin iki koltuğa birden uzanıyordu,veya başını koltuğun minderine yaslayıp ayağa kalkıyordu.Düşüncelere daldığı zaman ise oturduğu koltukta öyle aşağılara kayardı ki kaba etleri neredeyse yere değerdi.
*
19.yüzyılın başlarında bilimle ilgilenen ülkelerde,özellikle İngiltere’de maddi durumu elverişli bilim adamları fırsat buldukça kırsal bölgelere gidiyorlardı.Kılık ve kıyafetleri ise arazide iken bile tıpkı kentlerde olduğu gibiydi.Öyle ki Oxford profesörü Papaz William Buckland,saha araştırmalarına akademik cüppesi ile katılıyordu.
Papaz William Buckland,bilimsel konulara önemli katkılarda bulunmasına rağmen daha çok garip davranışları ile anımsanır.Özellikle vahşi hayvanlar koleksiyonu çok ünlüydü.Bazıları oldukça iri ve tehlikeli olan bu hayvanlar hem evinin içinde hem de bahçesinde serbestçe dolaşırlardı.Ayrıca doğada bulunan ve kendisinin eline geçirebildiği her hayvanın tadına bakmakla da ünlüydü.Herhangi birgün evine gelen konuğun,sofrada fırında pişmiş hintdomuzu,fareli börek,kızarmış kirpi ya da haşlanmış deniz salyangozu bulması mümkündü. Papaz William Buckland,bir tek köstepeği sevmiyordu.Bir diğer tutkusu fosilleşmiş dışkı idi.Koprolit denilen bu maddenin en önemli otoritesi idi ve bunları özel bir masa üzerinde sergiliyordu.
*
Henry Cavendish,1731 yılında Fransa’nın Nice şehrinde doğmuş bir İngiliz vatandaşıdır.Annesi ve babası tarafından büyükbabaları Devonshire ve Kent dükleri idi.1742 yılında Londra yakınlarında bulunan bir ilahiyat okuluna girdi.1749-1753 yılları arasında Cambridge Üniversitesi’nde bir koleje devam etti ise de İngiltere Kilisesi’ne bağlılık sözü vermekten kaçındığı için burayı bitiremedi.Babasının 1783 yılında ölümüne kadar onunla birlikte yaşadı.Baba-oğul oldukça sade bir yaşam sürdürüyorlar ve beraberce bilimsel araştırmalar yapıyorlardı. Henry Cavendish 40 yaşında iken kendisine miras kalan bir servet sonunda birdenbire zengin oldu.Bir başka bilimadamının deyişiyle,hem tüm bilginlerin en zengini,hem de tüm zenginlerin en bilgini durumuna gelmişti.
Zenginlik,yaşam tarzını fazla değiştirmedi.Harcamalarının çoğunu kitaplar ve bilimsel araçlar için yapıyordu.Evini büyük bir laboratuvara çevirmişti.
Zamanla büyük bir kitaplık kurdu ve burasını bilimadamlarının yararına sundu.Giyimine hiç özen göstermezdi.Bilimsel yeteneği çok kuvvetli idi.Ama çalışmaları fazla yaygınlık kazanmadı.1760 yılında Royal Society’e üye olarak kabul edildi.1766 yılında çeşitli gazların elde edilmesine ait makalelerden başlayarak yayımlamak amacı ile yazdığı konular olduysa da,pek çok araştırmasının ayrıntılarını yayımlamadı.Son derecede ketum bir kişiydi.Bilimsel alanın pek çok konusunda yaptığı deneylerden ve öngördüğü tezlerinden bahsetmezdi.Oysa bu deney ve öngörüleri kendi zamanından en az yüz yıl ilerisindeydi.James Clerk Maxwell 19.yüzyılın sonlarında onun notlarını yayımlamasaydı,yaptıklarının büyük kısmından kimsenin haberi olmayacaktı.
Elektrik akımını ölçme olanağı olmadığı için kendi vucudunu ölçü aracı olarak kullanırdı.Akım şiddetini anlayabilmek amacıyla elektrotların uçlarını elleriyle tutuyor,elektrik şokunu parmaklarında mı,bileklerine kadar mı,yoksa dirseklerine kadar mı duyduğuna bakıyordu.
Henry Cavendish,çok aşırı derecede çekingendi.Herhangi bir insanla temas etmesi onun açısından büyük rahatsızlığa neden oluyordu.Bir gün kapısı çalınıp açtığında Avusturya’dan gelen bir hayranını karşısında bulmuştu..Gelen kişinin övgü dolu sözlerine birkaç dakika dayanabilmiş,hemen bahçeye kaçmıştı.Konutuna geri dönmeye ancak saatler sonra ikna edilebilmişti.Evin kahyası ile görüşmesi ancak mektuplaşarak mümkün oluyordu.İnsan içine çıkması sadece bilimsel toplantılarda gerçekleşiyordu.O da diğer konukların sıkıca uyarılmaları ile sağlanırdı.Kimse ona yaklaşmamalı,hatta bakmamalıydı.Eğer bir konu hakkındaki görüşlerini merak eden olursa,ona sanki tesadüfen rastlamış gibi yaklaşmalıydı.Tabii ki bu görüşme oldukça kısa sürerdi.
*
Max Planck,yaşantısı boyunca mutsuz olaylarla karşılaştı.Çok sevdiği ilk karısını 1909 yılında kaybetti.Büyük oğlu Karl,1916 yılında,Birinci Dünya Savaşı’nda cephede öldü.Çok bağlı olduğu ikiz kızları vardı.Biri doğum yaparken öldü.Hayatta kalan diğer kızı,kardeşinin bebeğini bakmak üzere aldı,ama eniştesine aşık oldu.Evlendiler ve iki sene sonra doğum yaparken o da öldü.1944 yılında Berlin’deki evi müttefik bombardımanları sırasında isabet aldı.Bütün notlarını,günlüklerini,kitaplarını ve belgelerini kaybetti. Aynı yıl,hayatta kalmış tek oğlu olan Erwin,Hitler’e karşı girişilen suikasta katıldığı gerekçesi ile kurşuna dizildi.İkinci Dünya savaşının bitmesinden sonra Göttingen’e yerleşen Max Planck,1947 yılında öldü.
*
Richard Owen,1824 yılında tıp eğitimi için Edinburg’a gitti.Anatomiye merakı aşırı derecedeydi.Sık sık yasakları çiğniyor,kadavralardan aldığı parçaları gizlice evine götürüyordu.Hem tip olarak hem de huy olarak insanlara sevimli gelmezdi.Herkes onun soğuk karakterli ve küstah davranışlı olduğunda hemfikirdi.Amacına ulaşmak için düşünmeksizin herşeyi yapacağından kuşku duyulmuyordu.Ancak anatomi alanındaki tartışma götürmez yeteneği tüm olumsuzluklarını perdeliyordu.Diğer taraftan R.Owen’ın neden olduğu problemler birbirinin peşisıra ortaya çıkıyordu.
Thomas Huxley 1857 yılında Churchill’s Medical Directory’in yeni baskısında bir şey fark etti.R.Owen’ın ismini rehberde görmüştü.Londra’daki Madencilik Okulu’nun Karşılaştırmalı Anatomi ve Fizyoloji Profesörü olarak görünüyordu.Oysa o mevkide Thomas Huxley’in kendisi bulunmaktaydı.Araştırınca bu bilginin yayıncılara R.Owen’ın ilettiğini öğrendi.
O günlerde Hugh Falconer adlı bir doğabilimci,heryerde şikayet edip duruyordu.Zira kendi keşiflerinden birini R.Owen sahiplenmişti.Bu tip iddialar sürekli ortalıkta dolaşıyordu.Birkaç kişi,kendi örneklerini R.Owen’a incelemesi için verdiklerini,ancak onun kendi çalışmalarını sahiplendiğini söylüyorlardı.En dikkat çekici olay ise bir hekimin başına gelenler oldu.Gideon Mantell uzun yıllar çalışarak çok sayıda fosil biriktirmiş ve kayıtlara geçirmişti.Ancak şanslı bir kişi değildi,işleri hep ters gitti.Zaman içinde karısını,çocuklarını,hekimliğini ve fosil kolleksiyonunu kaybetti.Zavallı adam Londra’ya taşınmıştı ki kısa bir süre sonra bir kaza geçirdi.Bir at arabası kendisine çarpınca,belinden sakatlandı.R.Owen sistemli bir çalışmayla Mantell’in katkılarını kayıtlardan sildi.Onun yıllar önce adlandırdığı türlere yeni isimler verdi ve keşifleri kendisi üstlendi.
R.Owen’ın kuşkulu işlerinin sonu gelmiyordu.Royal Society’nin bir komitesi ,ki başkanı da R.Owen’di,ödül verecekti.Belemnit adlı nesli tükenmiş bir yumuşakça için yazılan bildiri birincilik kazanmıştı.Bu bildiriyi yazan R.Owen’di ve kendisine Kraliyet Madalyası verilmesi kararlaştırıldı.Oysa belemnit 4 yıl önce Chaning Pearce adındaki amatör bir doğabilimci tarafından keşfedilmişti.Üstelik bu keşfin bildirisi Jeoloji Derneği’nin bir toplantısında sunulmuştu.İşin ilginç tarafı o toplantıya R.Owen’ın kendisi de katılmıştı.Ama şimdi, Royal Society’e kendi bildirisi gibi sunuyordu.Bir de bu yaratığa kendi adını da veriyordu:Belemnites owenii.Durum ortaya çıkınca Kraliyet Madalyası gene de elinden alınmadı.
Bütün bu olayların intikamını Thomas Huxley aldı.Büyük gayretlerle, R.Owen’i Zooloji Derneği ve Royal Society’nin komitelerinden attırdı.İşte R.Owen’ın British Museum’da doğa bilimleri bölümlerinin yöneticiliğine geçmesi böyle oldu.Bu dönemdeki çalışmaları bilimin bulgularını halkın her kesimine sunmak için oldu.Nitekim 1880 yılında hizmete açılan Doğa Tarihi müzesi onun eseridir.1892 yılında öldü.
*
1761 tarihinde bilim dünyası Venüs geçişini gözlemlemeye hazırdı.Bilim adamları Sibirya’ya,Çin’e,Güney Afrika’ya,Endonezya’ya ve bunun gibi yüzü aşkın bölgeye doğru yola çıktılar.Fransa,İngiltere,İsveç,Rusya,İtalya,Almanya ve daha pek çok ülkeye mensup bilim adamları dünyanın dört bir tarafına gözlem için koşuyorlardı.Bu olayda dikkati çeken en önemli özellik,bilimsel bir çabanın tarihte ilk kez uluslar arası işbirliği ile yürütülmesidir.Ancak o dönemlerin şartları içinde hemen hemen her yerde pekçok sorun oluştu.
Savaşlar,hastalıklar,gemi kazaları ve bunlara benzer pekçok nedenlerle bilimadamlarının büyük kısmı yollarda kaldı.Hedefledikleri noktalara ulaşmayı başaranların da sorunları bitmemişti.Gözlem yapmaya yarayacak aletleri kırılmış veya iklim değişikliği nedeniyle bozulmuştu.
Jean Chappe adındaki Fransız gözlemci Sibirya’ya ulaşmak için aylarca yol gitti.Son derece kırılgan aletlerini her türlü sarsıntıdan korumak için özel bir çaba gösteriyordu.Fayton,gemi ve atlı kızaklar üzerinde geçen yolculuktan sonra nihayet Sibirya’ya ulaştı.Gözlem yapacağı noktaya varması için geçmesi gereken patika sular altında kalınca yoluna devam edemedi.Su baskınının nedeni,bahar yağmurlarının anormal oluşundan dolayı nehirlerin taşmasıydı. Jean Chappe hiç olmassa bulunduğu yerden gözlem yapabilmesi için aletlerini gökyüzüne çevirince, yerli halk sel felaketinden onu sorumlu tuttu.Bu insanlara göre o garip aletler ve o garip yabancı uğursuzluk getirmişti. Jean Chappe gözlem yapamadan kaçmak zorunda kaldı.
Bir diğer Fransız gözlemci Guillaume Le Gentil Venüs geçişini Hindistan’da gözlemlemek için bir yıl önce yola çıkmıştı.Ortaya çıkan birçok nedenden ötürü geçişin gerçekleşeceği gün,o hala denizdeydi.Sürekli sallanan gemi üzerinden gözlemde bulunması olanaksızdı.Ama 1769 yılında olacak diğer geçişi izlemek amacı ile yoluna devam etti.Hindistan’da bulunduğu 8 sene içinde gelişmiş bir gözlemevi kurdu.Aletlerini dikkatle hazırladı.Nihayet geçişin gerçekleşeceği gün olan 4 Haziran 1769 günü sabah uyandığında hava çok güzeldi.Ama Venüs geçişi başladığı sırada bir bulut kümesi tam da Güneş’in önünde durdu.Tam 3 saat 15 dakika boyunca yerinden kıpırdamadı. Le Gentil bir nebze olsun gözlem yapamamıştı.Buna rağmen büyük bir soğukkanlılık göstererek aletlerini topladı ve en yakın limana gitti.Bu sefer de yolda dizanteriye yakalandı.Dönüşü bir yıl gecikti.Tam 11,5 yıl sonra evine vardığında dertlerinin bitmemiş olduğunu gördü.Yokluğunda akrabaları ölümünü ilan etmiş ve malvarlığına el koymuşlardı.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Nisan 2012       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ya lütfen soleyin
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Mart 2014       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
lütfenn !! biraz daha bilgiiiiii :'(

Benzer Konular

25 Ekim 2011 / Misafir Soru-Cevap
6 Mayıs 2015 / akxiveled Cevaplanmış
28 Mart 2016 / cemresmarda Cevaplanmış
4 Aralık 2012 / rabia kalyoncu Soru-Cevap
3 Ağustos 2014 / Misafir Soru-Cevap