Arama

Vahşetin Çağrısı - Jack London

Güncelleme: 21 Aralık 2009 Gösterim: 16.541 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Aralık 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Vahşetin Çağrısı (The Cali of the Wild)

Sponsorlu Bağlantılar
Yazan JACK LONDON (1876-1916)

Başlıca karakterler


Buck: 63 kilo ağırlığında bir köpek; güçlü, sâdık ve hemen he­men bir insan kadar zeki; tekrar vahşi hayatına döner.
François: Fransız asıllı bir Kanadalı; köpek kızağı sürücüsü.
Perrault: Onun yoldaki arkadaşı.

Spitz: Büyük, kurnaz bir Spitzberger köpeği; Buck'un büyük ra­kibi.
John Thorton: Köpeklerin müşfik efendisi; köpekler, bilhassa Buck kendisini severler.

Hikâye

63 kilo ağırlığındaki güçlü kuvvetli Buck, bir St. Bernard ve iskoç çoban köpeğinden dünyaya gelmiş­tir. Hâkim Miller ve ailesinin, güvenilir ve değerli bir yoldaşıdır. Miller'in California'nın Santa Clara Vâdisi'ndeki çiftliğinde koşar, dolaşır. Bu aristokratköpek, kendisini bir ev köpeği yapmak isteyen bütün gayretlere karşı çıkar.O yılın büyük Klondike grevi, Buck gibi köpek­lerin değerini çok arttırmıştır. Hâkim Miller'in bah­çıvanlarından biri, mutlaka ödenmesi gereken kumar borçlarından ötürü, köpeği, Alaska'nın soğuk iklimi için özel olarak köpek yetiştiren bir köpekçiye satar, îlkin sesini çıkarmayan Buck, haysiyet kırıcı bir şe­kilde boğazına ip geçirilmesini protesto eder. Fakat hislerini kaybettirircesine hayvanın boğazını sıkar­lar, bir kafese korlar ve bir trene atarak Seatle şeh­rine götürürler ve oradan da kendisini yetiştirecek adama teslim ederler.
Sıcaktan kavrulmuş ve karnına hiç bir şey gir­memiş Buck, şimdi bir şeytan gibidir. Kafesten çı­karılır çıkarılmaz, kendisini eğitecek kimsenin üs­tüne saldırır. Fakat adama kadar yetişemez. Ve eği­tici elindeki sopayı, şiddetli bir şekilde Buck'a indi­rir. Buck, yine saldırır, ama yine sopayı yer. Adama bir kaç defa daha saldıran ve her saldırışında yenil­giye uğrayan Buck, ilk büyük dersini öğrenir: Elin­de sopa taşıyan bir adam kendisinin hâkimidir.
Çok geçmeden Buck'ı, Perrault ve François admdaki Fransız asıllı iki Kanadalıya satarlar. Buck, Alaska'da dehşetli bir tecrübeden geçer. Eskimo kö­peklerinin vahşeti, onu hayrete düşürür. Bu köpek­lerden biri, Buck ile birlikte aynı vapurda bulunan sevimli bir köpeğe saldırır ve köpeği çevreleyen di­ğer köpekler tarafından parça parça edilir. Bembe­yaz bir Spitzberger köpeği ki arktik bölgesinde tec­rübesi vardır- bu vahşi manzaradan zevk aldığı için Buck'm silinmeyecek nefretini kazanır.
Bir sabah Buck'a koşumlar takılır ve kızağa ko­nur. Şok geçiren Buck, isyan etmemek gerektiğini öğrenmiştir. Sürücü François ve diğer köpekler, Buck'a kızağı nasıl çekeceğini, kendisine sığınak yap­mak için karı nasıl kazacağını, yakalanmadan nasıl yiyecek çalacağını öğretirler.
Perrault ve François, bölgenin uzak kısımların­da maden arayanların mektuplarını taşırlar. Bu kı­zak takımı, zahmetli ve tehlikeli patikalardan, gün­de, sadece yarım kilo veya yedi yüz elli gram gü­neşte kurutulmuş alabalık yiyerek, ekseriya altmış kilometre gider. Buck, başlangıçtan itibaren, müsa­maha ederse de, Spitz'in liderliğine karşı çıkar. Spitz' in kurnaz küstahlığı kendisini son derece kızdırır. Bir eskimo köyünde, aç bir köpek sürüsünün hücu­muna uğradıkları zaman, Spitz, bu fırsattan istifade ederek Buck'a saldırır. Ancak bu hücuma karşı koy­duktan sonra kaçmak suretiyle Buck, kendisini kur­tarır. Şimdi, Spitz'den her gün biraz daha nefret et­meğe başlar. Spitz'in liderliğini baltalamak için elin­den geleni yapar. îki köpek, eninde sonunda, ikisin­den biri ölünceye kadar kavga etmeğe mecburdurlar. Spitz, Buck'ın peşinde gittiği bir tavşanı öldürdüğü zaman, nihaî kavga gelip çatmıştır. Spitz, kurnaz ve usta bir kavgacıdır; fakat Buck, onun ön bacaklarını dişleriyle yakalayarak düşmanını devirir. Savaştan sonra, diğer köpekler Spitz'i parçalarlar.
Buck şimdi, ses çıkarmaksızm, kızağın liderliği­nin kendisine verilmesini bekler, aksi takdirde kıza­ğa girmemekte direnir. Sürücüler sonunda boyun eğerler ve Buck, artık, haşin bir «öğretmen» olur; öteki köpekleri âdeta kamçılayarak yeni bir dayanış­ma içine sokar.Skaguay'da, on dört günde hemen hemen dokuz yüz kilometrelik bir yolculuktan sonra ancak üç gün istirahat ederler ve kızağın köpekleri değiştirilir. Bu­radan, ağır bir posta yükü ile Dawson'a gidecekler­dir. Buck, kızak liderliğinden gurur duyar; görevi ağır olmakla beraber, bu iş kendisini tatmin eder. Fakat ekseriya, garip bir atasal rüya kendisini bırak­maz: îlkel bir dünya görüntüsü ve kendi ecdadının birlikte avlandıkları ilkel insanlar.
Davvson'da sadece iki gün istirahat ettikten son­ra, köpekler tekrar kızağa koşulur ve Skaguay'a doğru yola çıkılır. Ayrıldıktan otuz gün sonra Ska­guay'a vardıkları zaman, fazlasıyle yorgun köpekle­rin yerine diğerlerinin konması için, köpekler satılır. Buck ve iki yoldaşını satın alan iki erkek ve bir ka­dın, bu tundra bölgesi ve köpekler hakkında hiç bir şey bilmezler. Kızağa çok fazla yük koyarlar, köpek­lere iyi muamele etmezler; ilkin onlara fazla yiye­cek verirler, fakat yiyecek azaldığı zaman, köpekleri hemen hemen aç bırakırlar. Köpeklerin bir çokları ölür; diğerleri, kızağı çekemeyecek kadar zayıflar, kuvvetten düşerler. Nihayet talih kendilerine yar­dım eder ve John Thornton'un kampına ulaşırlar.
Thornton, onlara, yolculuğa devam etmemele­rini, çünkü sular üzerindeki buzun çok ince olduğu­nu söyler. Fakat onlar, Thorton'u dinlemezler. Biri Buck'ı kırbaçlar. Gerçekte Buck'a çok kötü.muame­le edildiğinden, hayvan şimdi bir deri bir kemik kal­mıştır. Buck kızağı çekmeyi reddeder ve adam bu de­fa eline bir sopa geçirerek hayvana vurmaya hazır­lanır. Thorton, adamın bu vahşetine artık dayanamaz ve üzerine atlayarak, köpeğe vurmasını engeller. Ar­dından, Buck'ı kızaktan çıkarır. Grup, yoluna devam eder. Fakat henüz gözden kaybolmamışlardır ki, alt­larındaki buz tabakası kırılır, parçalanır; insanlar ve köpekler suya gömülürler.
John Thorton, Buck'ı tedavi eder; hayvan eski gücünü kazanır. Buck, şimdiye kadar hiç kimseye bağlanmadığı şekilde Thorton'a sâdık kalır. Ancak efendisine beslediği bu sevgiden ötürüdür ki, artık kendisini hiç bırakmayan, ilkel hayat çağırışına, «vahşetin çağrısı»na cevap vermez. Thorton'un or­takları geldikten sonra, adamları kampı dağıtırlar ve Buck da onlarla birlikte gider. Küçük bir şelâle üze­rinden geçerlerken, Thorton suya düşer. Thorton'un emirlerine göre, Buck sahile yüzer ve hayvanın o-muzlarına ve boynuna ip geçirilir. Zaman zaman kendisini batıracak kadar kuvvetli akıntıya rağmen, Buck, Thorton'un yanına ulaşır. İkisi birlikte ağır ağır sahile doğru yüzerler. Bu arada tepelerden yu­varlanan kayalar onları batıracak, öldürecek kadar tehlike teşkil etmektedir. Fakat kurtulurlar.
Thorton, Buck Ue gitgide daha fazla gurur du­yar. Kasabada, Buck'm, beş yüz kilo yüklü bir kızağı, buz üzerinden hareketle yüz metre götüreceğini söy­ler. Nihayet biri, 1,200 dolar bahse girer. Buck, an­cak bir kızak takımının yapacağı işi, muazzam, ina­nılmaz bir gayretle tek başına başarır.
Thorton ve iki arkadaşı bu para ile, hakkında efsaneler söylenen bir madeni aramağa koyulurlar. Madeni bulamazlar ise de, bu araştırmaları sırasın­da, altının yağ gibi yattığı alçak bir vâdi ile karşıla­şırlar. Adamlar, çalıştıkları her gün, bin dolarlık al­tın işlerler. Onlar çalışırken, Buck da, vahşetin çağ­rısına kulak verir. Günlerce, kamptan uzak kalır, bir kurt ile dolaşır ve çok uzak mazideki ecdadının yap­tığı şekilde avlanır. Uzun bir ayrılıktan sonra kam­pa döndüğü zaman, Thorton ve arkadaşlarının öldü­rüldüklerini görür. Onları öldüren Kızılderililer hâlâ kamptadırlar; zaferi, dans ederek kutlarlar. Buck, çılgıncasına, Kızılderililerden birinin üstüne atlar ve boğazını parçalar. Ardından, derhal diğerlerine saldı­rır. Kızılderililer, şeytanî bir ruhun kendilerine sal­dırdığını sanarak, paniğe kapılır, dehşet içinde ka­çarlar.
Buck da bir kurt sürüsüne katılır. Çarpışarak gücünü ispat eder; diğerlerinden çok daha kurnaz ve güçlü olduğundan, grubun lideri olur. Sürü bü­yür. Kızılderililer, Buck'm, kendilerine acı ve ıztırap çektirmek için gönderilen «Hayalî Bir Köpek» oldu­ğuna inanırlar. Fakat her yaz, bir gün, Buck, vadiyi geçerek, Thorton'un mezarının bulunduğu ırmak ke­narına gelir. Burada, âdeta derin bir düşünceye dalmışcasına, bir müddet mezarın başında oturur. Ay­rılmadan önce, ölen efendisinin matemini tutarcasına, bir defa, uzun bir şekilde ulur.

Tenkid

Şefkat hisleri ve zekâsı, Jack London'u, ezilenler tarafına çekmiş olabilir. Fakat hissî açıdan bakıldı­ğında, onun, ham ve ilkel gücün ve süper-insanın cazibesine kapıldığını görüyoruz. Alman filozofu, Friedrich Nietzsche'nin idealleştirilmiş «üstün insan» tipi, Jack London için, tekâmül işleminin zirvesi ve Vahşetin Çağrısı adlı romanın kahramanı oldu.
Buck'm, «medenîleşmiş» köpeğin, kurt ecdadı­nın vahşetine dönmesini pek çokları ziyadesiyle ten­kit ettiler. Kitap, bazılarına göre hissiz ve vahşi bir maceradır; «çiğ et ve kızıl kan kültü»nün aşırı bir ifadesi.Vahşetin Çağrısı'nı savunanlar arasında bile, ro­manın, genellikle sansasyonel, ekseriya inanılmaz ve bazan da bir parça gülünç olduğunu söyleyenler de her halde az değildir. Şu halde, Jack London'un 50 kitabı arasında, niye en fazla okunanı, en iyi hislerle hatırlananı bu kitaptır? Cevabı şu: Bu kahraman kö­pek Buck, hayranlık beslediğimiz pek çok faziletleri şahsında toplamıştır: Cesaret, sadakat, tahammül, azim, ve zekâ. Garip ve şaşırtıcı bir fon üzerinde, heyecanlı, kanı harekete getiren bir sürü maceralar, okuyucuyu tatmin eden, zevklendiren bir şekilde an­latılır. Batı dünyasının büyük romanlarmdaki kah­ramanlar gibi, Buck, kendi gücü ve zaafları hakkında kesin bir bilgi edinir.Romanı okuduktan sonra, kitabın realizmden yoksun oluşu ve Buck'm kendi içine kapanarak uzun uzun düşünmesi karşısında (sadece kendi hayatını de­ğil, «kendi ırkının hayatı hakkında» da düşünmesi karşısında), ve onun inanılmaz kuvvetinden bahse­dildiği zaman duraklayabiliriz. Fakat onun macera­larını da okurken beş yüz kilo ağırlığındaki un yük­lü kızağı buzdan çıkarıp çekmeğe çalışırken, yükü, âdeta kendimiz çekiyormuş sanıyor, veya kurnaz ve kinci Spitz'in bir açığını yakalamak için onun çevre­sinde dönerken -kendimizi Buck'm yanında hissedi­yoruz. O zaman, bizim için ne realizm, ne de mantık önemli. îşte, kitabı elimizden bırakamazcasma bu sa­tırları okuduğumuz zaman, Vahşetin Çağrısı'nda, Jack London'un, hikâye anlatış sanatının zirvesine çıktığını görüyoruz.

Yazar

Ayrıca Bknz Jack London

Jack London'un hayatı, 50 kitabındaki maceralar gibi kar­gaşa içinde geçti. San Francisco'da, 1876 senesinde doğan Jack, Flora VVelIman ve Profesör W. H. Chaney'in gayrimeşru çocu­ğu idi. Astroloji meraklısı babası, Flora Wellman'i, Jack'a hâ­mile iken terketti. Flora, çocuğunun doğmasından sekiz ay son­ra, John London adında müşfik, fakat ticarî faaliyetinde başa­rısızlığı alnında yazılı bir adamla evlendi. Jack London'un çocuk­luk yılları, tam bir sefalet içinde geçti. Meyhanelerde gazete sat­maktan konserve fabrikalarında çalışmaya kadar, pek çok işler­de çalıştı.
On sekiz yaşına geldiği zaman, London, midye korsanlığı, tahmil ve tahliye işçiliği yapan ve (kendisi hakkında kendi ke­limeleriyle) «ayyaş bir serseri» idi. Ailesinin ısrarı ile, balina av­layanlarla denize açıldı. Denizden döndüğü zaman, »kafası ile yaşamağa» azimli idi. On dokuz yaşında iken de, liseye başladı. Bu kısa mektep hayatı sırasında, sosyalizmi benimsedi. Mek­tebe giderken, sosyalizm uğrunda nutuklar verdi ve bunlardan biri de, kendisini hapishaneye götürdü.
California Üniversitesine girdi, fakat daha ilk senesini bi­tirmeden ayrıldı. Bunda, kısmen, annesine yardım etmek arzu­su, kısmen de üniversite hayatından nefret etmesi rol oynadı. Daha sonra, 1896'da, altın aramak için Klondike'a gitti, fakat bir damla altın bulamadan, iskorbüt'e yakalandı ve geri dön­meğe mecbur kaldı.
Jack, bu sıralarda, bir çeşit entellektüei olmuştu. Marx'i, Darwin'i, Spencer'i, Nietzsche'yi okumuş ve onların eserlerinden kendi özel felsefesini çıkarmıştı. Yazmağa başladı ve derhal tu­tundu. Alaska hikâyeleri bir edebî dergide, ve Kara Kedi adlı kitabı da, bugün de yayınlanan ünlü The Atlantic Monthly adlı dergide yayınlandı. Hikâyelerini bir araya getirdiği ilk kitabı (Kurtun Çocuğu) 1900'de yayınlandı. Bu kitabı, son derece tutu­nan diğerleri takip etti: Karın Kızı (1902), Vahşetin Çağrısı (1903), Deniz Kurdu (1904), ve White Fang (1906).
Fakat London, çok fazla yazdığından, yüksek sanatını her eserinde gösteremedi. Lüks yaşayışı için gerekli parayı temin için durmaksızın yazdı. Üstelik, şahsî krizler de mesleğine mü­dahale etti. 1900 senesinde, Bessie Maddem ile evlendi ve üç sene sonra, Charmian Kittredge ile evlenmek için onu boşadı. Bu arada, gittikçe daha fazla içmeğe başladı. 1916'da, Martin Eden adındaki otobiyografik romanındaki kahramanının yolun­da giderek, intihar etti.
Çok sayıda kitaplarından, sadece bir kaç tanesi Amerika'da devamlıca okunmakta. Amerika dışında, bilhassa Sovyetler Bir­liği'nde, daha sonraları sosyalizmden vazgeçmesine rağmen, kendi ülkesinde olduğundan çok daha fazla tutuluyor. Bununla beraber, faşizmin ortaya çıkışını hayret uyandırırcasına önceden gördüğü The Iron Heel (Demir Topuk, 1907), sosyal düşüncele­rini anlatan The People of the Abyss (Uçurumdaki İnsanlar, 1903), ve Vahşetin Çağrısı, hayatiyetlerinden hiç bir şey kaybet­medi.

MsXLabs.org & 100 Büyük Roman

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

15 Eylül 2012 / KisukE UraharA Edebiyat ww
20 Temmuz 2008 / RuffRyders Oyunlar
7 Ekim 2013 / _Yağmur_ Edebiyat
15 Temmuz 2013 / _Yağmur_ Sinema ww