Arama

93 Harbi (Osmanlı - Rus Savaşı)

Güncelleme: 15 Haziran 2013 Gösterim: 93.261 Cevap: 4
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
14 Mayıs 2006       Mesaj #1
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
93 Harbi (Osmanlı - Rus Harbi)

Sponsorlu Bağlantılar
93 Harbi, Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden 93 Harbi olarak adlandırılan ve II. Abdülhamit döneminde gerçekleşen 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı'dır.

93 Harbini Hazırlayan Nedenler
Çarlık Rusyası, asırlık emellerini gerçekleştirmek için Osmanlıları Avrupa'dan atmak, İstanbul'u ele geçirerek sıcak denizlere inmek, Hıristiyanları ve özellikle Islavları korumak bahânesiyle Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmaktaydı. Bu husus harbin en önemli sebebini teşkil edecektir.
Osmanlı ülkelerine saldırmayı millî bir hedef kabûl eden Rusya, Kırım Hanlığını istilâ etmiş, Karadeniz'in kuzey ve doğu kıyılarını almış, Volga boylarındaki Türk ülkelerini istilâ ederek Türkistan'a ilerleyip kuzey kısımlarını elde etmişti. 1853 Kırım mağlûbiyeti, Rusların bu emellerini bir müddet için durdurmuştu. Ancak Rusya, büyük bir gayretle eski birliğini sağlamış ve Kırım mağlûbiyetinin acısını çıkarmak için fırsat gözetmeye başlamıştı.
Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğüne en çok taraftar olan Fransa'nın 1870 yılında Prusya karşısında ağır bir mağlûbiyete uğraması kuvvetler dengesinin Osmanlılar aleyhine bozulmasına yol açmış ve Rusya beklediği fırsatı elde etmişti. Bunu değerlendiren Rusya, Paris Antlaşmasının Karadeniz'de donanma ve tersane bulundurulmaması hakkındaki maddelerini tanımadığını resmen îlân edip, bu teşebbüsünü Londra Konferansında tescil ettirdi. Böylece Rusya, Karadeniz'de kuvvetli bir donanma meydana getirme imkânına sâhib oldu.
Bu gelişmeden sonra Rusya, Panislavizm fikirlerini Balkanlarda yaymak için Moskova'da bir kongre topladı. Rus Panislavistleri, Bosna-Hersek ve Bulgaristan Islavlarını ayaklandırmak için Balkanlarda yoğun propagandaya giriştiler. Ayrıca Romanya ve Karadağ'da birer teşkilat kurdular. Rusya bu tür faaliyetlerinden başka Osmanlı Devletine de baskı yapmaktaydı. Sadrâzam Mahmud Nedim Paşa, Bulgarların Fener Rum Kilisesinden ayrılarak millî bir kilise kurmalarını kabul etti. Böylece Bulgarların siyâsî bağımsızlıklarına yol açıldı.
Çok geçmeden Panislavizm propagandası etkisini gösterdi. İlk olarak Bosna-Hersek eyâletindeki Hıristiyanlar ayaklandı. Daha bu isyân bastırılmadan yine Rus tahrikiyle Karadağlılar ve Sırplar da ayaklandılar. Osmanlı Devleti bu iki isyânı bastırınca bunlar Avrupa devletlerinden yardım istediler. İşe karışan Rusya, Osmanlı Devletine Karadağ ve Sırbistan'la anlaşma yapması için ültimatom verdi.

93 Harbini Önleyici Çabalar: Tersane ve Londra Konferansları
Bunun üzerine muhtemel bir savaştan çekinen Avrupa devletleri Balkan meselesini görüşmek üzere İstanbul'da bir konferans tertib ettiler (23 Aralık1876). Aynı gün Osmanlı Devleti Konferansın çalışmalarına mâni olmak için Kânun-i Esâsî'yi îlân etti. Çalışmalarına devâm eden Tersâne Konferansına Osmanlı Devletinden başka İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya katıldı. Yabancı delegeler önceden hazırladıkları metni Osmanlı delegelerine sundular. Buna göre, Osmanlı askeri, Karadağ ve Sırbistan'dan çekilecek, Bulgaristan'da doğu ve batı Bulgaristan adı ile iki ayrı eyâlet kurulacak ve Bosna-Hersek'le birlikte bu iki eyâlete muhtâriyet verilecekti. Osmanlı Devletinin bu şartları kabul etmemesi üzerine konferans dağıldı. Konferansa katılan İngiltere Başmurahhası Hindistan Nâzırı Lord Salisbury, savaşı önlemek husûsunda çok gayret gösterdi. O, Midhat Paşanın aksine, bir savaş çıktığında İngiltere'nin Osmanlı Devletine yardım etmeyeceği kanâatindeydi. Lord Salisbury Sultan İkinci Abdülhamîd'le de görüşerek durumun vehâmetini îzâh etti. Pâdişâh savaş istemiyordu, fakat savaş isteyen devlet adamlarının baskısı altında idi. Bunların başında Sadrâzam Midhat Paşa ve Harbiye Nâzırı vekili Müşir Redif Paşa geliyordu. Midhat Paşanın teşvikiyle yüksek medrese talebesi sokaklara dökülüp Pâdişâhın penceresi altına kadar giderek "Harb istiyoruz!" diye bağırdı.
Tersâne Konferansında müsbet bir netice alınamayınca Londra'da bir konferans daha toplandı. Bu konferansta Bâbıâlî'ye Tersâne Konferansının kararlarından daha hafif ıslâhât şartları teklif edildi, ancak Osmanlı devlet adamları bu teklifi de reddettiler. Londra protokolünün Osmanlılar tarafından reddedilmesinden sonra Çar, Karadağ'a sâdece Nikşik kazası bırakılırsa savaşı önleyebileceğini Bâbıâlî'ye bildirdi. Ancak bu teklif de sadrâzam İbrâhim Edhem Paşa tarafından reddedildi.

Savaş İlanı
Avrupa devletlerinin savaşa mâni olma teşebbüsleri başarısız kalınca, Rusya 24 Nisan 1877'de Osmanlı Devletine savaş îlân eti. Sırbistan, Romanya ve Karadağ prenslikleri de Osmanlı Devletine isyân ederek Rusya'nın yanında yer aldılar. Yunanistan da düşmanca bir tavır takınınca Osmanlı Devleti savaşta yalnız kaldı.
93 Harbi, Tuna ve Kafkasya cephelerinde cereyan etti.

Tuna Cephesi
Tuna cephesi başkumandanı, Serdâr-ı ekrem Müşir Abdülkerim Nâdir (Abdi) Paşa idi. Emrindeki kuvvetler üç orduya ayrılmıştı. Bunlardan Garb ordusunun başında Müşir Osman Paşa, Şark ordusunun başında Müşir Ahmed Eyüb Paşa, Cenup ordusunun başında ise Müşir Süleyman Paşa bulunuyordu. Bu cephedeki denge Osmanlıların hayli aleyhineydi.
Abdülkerim Nâdir Paşanın düşmanın Tuna'yı geçmesine seyirci kalmasıyla harb yarı yarıya kaybedildi. Halbuki Osmanlılar için en büyük ümit, Rusları Tuna seddi üzerinde durdurabilmek ve bu seddi aşmalarına engel olabilmekti. Bu zaafiyetinden dolayı Serdâr-ı ekrem bir müddet sonra Dîvân-ı harbe verilip mahkum olacaktır.
7 Temmuz'da Tırnova, 16 Temmuz'da Niğbolu'yu alan Ruslar, Şıpka Geçidine hâkim olup, Balkan Dağlarını aşmaya başladılar. Abdülkerim Nâdir Paşanın azledilip yerine çok genç müşir Mehmed Ali Paşanın başkumandan olması ve ordu içindeki diğer ayrılıklar müşirler arasında rekâbeti artırdı. Bu husus savaşın kaybedilmesinde önemli sebeb teşkil etti. Müşir Süleymân Paşa, Şıpka Geçidini ele geçirmek için bir hafta gece-gündüz demeden taarruzda bulundu, ancak muvaffak olamadı. Bu defâ Şıpka'yı geçmek için Müşir Mehmed Ali Paşa taarruza geçti. Ayazlar, Karahasan, Ablova ve Kaçılova Meydan Muhârebelerini kazandı ise de, devamlı takviye alan Rus kuvvetlerini söküp atamadı. Müşir Osman Paşa ise savunma savaşına yeni prensipler getirerek Plevne'de düşmanı üç defâ mağlub etti. Üçüncü Plevne Zaferinden sonra Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından "Gâzi" ünvânı verildi. Yeni takviyelerle güçlenen düşman karşısında Osman Paşa yardım alamadığından Plevne de düştü. Plevne'nin düşmesi ile sayıca pek fazla olan Rus birlikleri serbest kaldılar. Bu sırada Sırplar Niş'e girmişler, Karadağlılar da İşkodra çevresine kadar ilerlemişlerdi. İleri harekâtlarına devâm eden Ruslar, Sofya, Niş ve Vidin'i aldıktan sonra Edirne'ye ve burayı da alıp Yeşilköy'e ulaştılar. Grandük Nikola, sulh şartlarını dikte etmek üzere umûmî karargâhını burada kurdu. Böylece Tuna cephesindeki savaş, Osmanlıların aleyhine netîcelendi.

Kafkasya Cephesi
93 Harbi'nin ikinci cephesi Kafkasya idi. Kesin neticenin alınacağı ve alındığı Tuna cephesi kadar mühim olmamakla berâber, burada da pek büyük savaşlar oldu. Cephe kumandanı Ahmed Muhtar Paşa idi. 125.000 kişilik Rus ordusunun başında ise Ermeni asıllı Melikof bulunuyordu.
Devamlı takviye alan Ruslar, 30 Nisan'da Doğu Bâyezîd'i ele geçirdiler. Muhtar Paşa Ruslara karşı 21 Haziran'da Halyaz, 25 Haziran'da Zivin, 25 Ağustos'ta Gedikler Meydan Muhârebelerini kazandı. Ahmed Muhtar Paşa'ya bu zaferlerden sonra "Gâzi" ünvânı verildi. 4 Ekim'de Yahniler Meydan Muhârebesi de kazanıldı, ancak takviye alan Rusları durdurmak mümkün olmadı. 15 Ekim 1877 Alacadağ Meydan Muhârebesi, Kafkas cephesinin dönüm noktası oldu. Ahmed Muhtar Paşa, fazla zâyiât vermemek için Erzurum'a çekilmek zorunda kaldı. Kars açıkta kaldığından 18 Kasım'da Rusların eline geçti. Fakat Ruslar, Erzurum Halkı ve Kahraman Nene Hatun ile destanlaşan savunma karşısında Erzurum'u alamadılar. Bu sırada Ahmed Muhtar Paşa, Pâdişâh tarafından İstanbul'un muhâfazası ile görevlendirilip İstanbul'a çağrılınca yerine Müşir Kurd İsmâil Paşa getirildi.

93 Harbi Göçleri
93 Harbi, Osmanlı Devletinin ağır mağlûbiyetiyle neticelendi. Rumeli Türklüğü, Rus birlikleri ve Bulgarların büyük katliamı sebebiyle büyük sarsıntıya uğradığından Türk nüfûsu azınlığa düştü. Son asır Türk târihinin en büyük göç fâciâsı vukû buldu. Balkanlardan Anadolu'ya uzanan yollar göçmen kâfileleriyle doldu. Bunların büyük bir kısmı yine Ruslar ve Bulgarlar tarafından imhâ edildi.

Edirne Mütarekesi ve Yeşilköy Antlaşması
Rusların Yeşilköy'de karargâh kurmalarından sonra Bâbâlî 19 Ocak 1878'de Rusya'dan mütâreke istedi. 9 ay 7 gün süren savaşa 31 Ocak 1878'de imzâlanan Edirne Mütârekesi son verdi. Sonradan 3 Mart 1878'de (Yeşilköy) Ayastefanos Antlaşması imzâ edildi, ancak yürürlüğe girmedi. Abdülhamîd Han siyâsî dehasıyla bu antlaşmayı yürürlüğe koydurmadı. Ayrıca bu antlaşma Rus nüfûzunu son derece arttırdığından Avrupa devletlerini telaşa düşürmüştü.

Berlin Antlaşması
Avrupa devletlerinin iştirakleriyle tertiplenen Berlin Antlaşması'na göre (13 Temmuz 1878) önceki antlaşmanın bâzı maddeleri hafifletildi. Ancak Osmanlı Devleti bu antlaşmaya göre, bugünkü Türkiye'nin üçte birine yakın toprak ve büyük nüfus kaybına uğradı. Ayrıca 800 milyon altın franklık savaş tazminâtı ödeme mecburiyetinde bırakıldı. Balkanlarda ise Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız birer devlet oldular.

Son düzenleyen asla_asla_deme; 11 Ekim 2010 12:52
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
26 Mayıs 2011       Mesaj #2
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Savaşın Sonuçları

Sponsorlu Bağlantılar
93 Harbi, Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecini başlatan ilk önemli olaylardan biri sayılır. II. Abdülhamit’in, yenilgiden sorumlu tuttuğu Meclis-i Mebusan’ı süresiz tatil ederek Kanun-i Esasi’yi askıya alması, ayrıca savaş sonrasında Balkanlar’la Kafkasya’dan Anadolu’ya gelen 1 milyonu aşkın göçmenin yol açtığı toplumsal ve ekonomik bunalım öbür önemli sonuçlarıdır. Başlangıçtaki başarılara karşın ordunun donatım eksikliği ve teknik yetersizlikleri, özellikle Tuna cephesindeki komutanlar arasında görülen geçimsizlik savaşın Osmanlı aleyhine sonuçlanmasına sebep olarak görülebilir.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
24 Haziran 2011       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

93 Harbi

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı.

O zaman kullanılan rumî takvimle 1293 yılında başladığı için "Doksanüç Harbi" diye anılır.

Savaşın görünür nedeni 1876'da Osmanlı ordusuna yenilen Sırbistan ve Karadağ ile eski koşullarla barış yapılması, ayrıca Bosna-Hersek ve Bulgaristan'a özerklik verilmesi yolundaki Rus istekleridir. Savaşın gerçek nedeni; Rusya'nın Türkleri Avrupa'dan atıp İstanbul'u ele geçirerek Akdeniz'e açılmak ve Balkanlar'da kendi egemenliği altında bir "Slav Birliği" kurmak istemesidir. Rusya, bu amaçla Balkanlar'da çeşitli ayaklanmalar çıkartmıştı. Ancak bu ayaklanmalar Osmanlı Devleti'nce kısa sürede ve şiddetle bastırılınca, 24 Nisan 1877'de Rusya, yukarıda sayılan isteklerinin reddedildiğini öne sürerek savaş açtı. Romenler ile Karadağlılar ve Sırplar da Rusların yanında yer aldı. Rus orduları iki cepheden, hem Kafkasya'dan, hem Balkanlar'dan saldırıya geçtiler. Batıda Tuna'yı aşarak Balkan geçitlerine doğru ilerleyen Rus orduları doğuda da Erzurum'a kadar ilerlediler. Batı Cephesi Komutanı Gazi Osman Paşa, Plevne Savunması ile Rus ordularını 20 Temmuz 1877'den 10 Aralık 1877'ye kadar durdurmayı başardı. Ancak yardımsızlıktan ve düşmanın sayıca üstünlüğü karşısında zayıf düşünce, kuşatmayı yarıp Plevne'den çıkmak isterken yaralandı ve tutsak edildi. Plevne'nin düşmesi üzerine Rus orduları ilerleyerek Çatalca'ya kadar geldiler. Doğu Cephesi'nde 18 Kasım'da Kars düştü. Deveboynu ve Aziziye'deki kahramanca direnmeye rağmen 5 Ocak 1878'de Erzurum kuşatıldı. Kuşatma mütarekenin imzalanmasına kadar sürdü. Avusturya'nın Ruslara karşı savaşa hazırlanma ve İngiliz filosunun Beşike Limanı'na gelmesi üzerine 31 Ocak 1878'de "Edirne Mütarekesi" imzalandı.

Mütareke koşullarına uyularak Çatalca müstahkem hattı, Terkos, Hadımköy ve Büyükçekmece'den asker boşaltıldı. Erzurum içindeki asker, kenti terk etti. Ruslar 8 Şubat 1878'de Erzurum'u işgal etti. Rus orduları, 13 Şubat'ta İngiliz filosunun Çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul'a gelmesi üzerine, antlaşma imzalanmasını sağlamak için, Yeşilköy'e kadar ilerlediler. 3 Mart 1878'de Ayastafanos Antlaşması imzalandı. Koşullarının ağırlığı yüzünden Avusturya ve İngiltere bu antlaşmayı kabul etmediler. Almanya'yı aralarına alarak Rusya'ya baskı yapıp, Berlin'de bir kongre toplanmasını sağladılar. Sonunda Osmanlı Devleti için ağır koşullar içeren 13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşması imzalandı.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
11 Kasım 2012       Mesaj #4
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
93 Harbi nedir ve sebep olanlar kimlerdir? Berlin Muahedesi bu sebeple mi imzalanmıştır?
Midhat Paşa ve arkadaşları, Kanunı Esâsi’yi ilan ederek, Avrupalıların gözüne gireceklerini ve onların devlet üzerindeki baskılarını kaldıracaklarını umuyorlardı. Umdukları olmadı. Avrupalılar, Tersane Konferansı ile Osmanlı Devleti’ni Bulgaristan ve BosnaHersek gibi eyâletlerde ıslâhata zorluyordu. Midhat Paşa ve arkadaşları, Ocak 1877’de, çoğunluğu Türk olmayan Meclis’e bu teklifleri reddettirdi ve Rusya ile savaşı göze aldı. Hatta Midhat Paşa, bu konuda yeni Padişah Abdülhamid’i azarladı. Batılı devletler de büyükelçiliklerini çekerek Osmanlı Devleti’ni Rusya ile başbaşa bıraktılar. Mart 1877’de altı büyük Avrupa Devleti, daha hafif tekliflerle Londra Protokolünü imzaladılar ve Rus Çarı II. Aleksandr’ın barış yanlısı olmasını da kullanarak, Karadağ’a Nikşik Kazasının verilmesi şartıyla, savaşı önlemek istediler. Ancak Midhat Paşa’nın ekibinin elinde olan ve Abdülhamid’i devre dışı bırakan grup, bu teklifi de reddetti ve resmen Nisan 1877’de halkın 93 harbi dediği harp başlamış oldu.

Maalesef harbe sebep olanlar, Midhat Paşa ve ekibidir. İki cephede birden başlayan 93 Harbi, Osmanlı Devleti’ni yıkılmakla karşı karşıya getirmiştir. Tuna Cephesinde başkumandan Abdülkerim Nâdir Paşa’dır (Halk arasında Abdi Paşa diye bilinir). Üst üste hatalar yapılmıştır. Sırbistan’ı yanına alan Rusya güçlerini arttırırken, Osmanlı’ya bağlı kalmak isteyen Romanya’nın basit istekleri reddedilerek onlar da Rusların tarafına geçmişlerdir. 19 Temmuz 1877’de Şıpka Geçidini geçen Ruslar, nihayet Plevne’ye kadar dayanmışlardır. Plevne komutanı Gâzî Osman Paşa, 20 Temmuz 1877’de, 30 Temmuz 1877’de ve Ekim 1877’de üç defa Rusların üstün kuvvetlerine karşı tarihe Plevne Zaferleri diye geçen başarıları elde etmişse de, Aralık 1877’de teslim olmak mecburiyetinde kalmış ve sonra da esir edilmiştir. Artık Osmanlı orduları Rusları durduramamıştır; maalesef 20 Ocak 1878’de Edirne’yi ve nihayet Şubat 1878’de ise Yeşilköy’ü (Ayastafanos) işgal etmişlerdir. Avrupa cephesinde savaş, Rusların kesin zaferiyle sona ermiştir.

Kafkas cephesinde ise, komutan Ahmed Muhtar Paşa’dır ve iyi bir komutandır. Ancak silah ve ordu itibariyle Osmanlı’dan üstün olan Ruslar, Haziran 1877’de Ahmed Muhtar Paşa’ya yenilmişlerse de, Mayıs 1877’de Ardahan’ı işgal etmişlerdir. Diğer komutanların destek vermemeleri üzerine, Kasım 1877’de Kars düşmüş ve Ruslar Aziziye Tabyalarına kadar gelmiştir. Nene Hâtûnların direnişiyle karşılaşan Ruslar Erzurum’u alamamışlardır.

Devletin yıkılmak üzere olduğunu gören Abdülhamid, İngiltere Kraliçesi Victoria’dan mütâreke imzalanması için aracı olmasını talep etmiştir. Mütâreke ancak Ocak 1878’de imzalanabilmiştir. İstanbul’un Rusların eline geçmesinden korkan Avrupalı devletler hemen harekete geçmişler ise de, Osmanlı Devleti, Mart 1878’de Yeşilköy (Ayastafanos) Andlaşmasım kabul etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Ruslarla imzalanan bu andlaşma, tam bir intihar andlaşmasıdır. İşte II. Abdülhamid’in 30 yıl sürecek ve devleti bir müddet daha muhafaza edecek olan diplomatik dehası, evvela Ayastafanos’u geçersiz kılma teşebbüsleriyle başlamıştır. İlk işi, Elviyei Selâse (Kars, Ardahan ve Bâyezid) Osmanlı’ya iade edilmek ve imzalanan Andlaşma yerine Berlin Muahedesini kabul ettirmek şartıyla, Kıbrıs, İngiltere’ye taviz olarak verilmiştir. Berlin Muahedesi de iyi bir andlaşma değildir. 1699 tarihli Karlofça Andlaşmasından sonra Osmanlı Devleti’ni Avrupa’dan tasfiye eden ikinci andlaşmadır. Ancak Ayastafanos ile mukayesesi de mümkün değildir. Zira Osmanlı’nın Balkanlardaki ömrünü 1913 yılına kadar (Londra Muahedesi) devam ettirmiştir. Berlin Muahedesi ile, Osmanlıya bağlı üç prensliğe yani Romanya, Sırbistan ve Karadağ’a istiklâliyet verilmiştir. Berlin Muahedesinin en kötü şartları, Doğu Anadolu’da Ermeniler lehine ve Makedonya’da da gayri müslimler lehine devletin bazı ıslâhat yapmaya mecbur bırakılmasıdır.

Kısaca 93 Harbi ve bunun acı meyvesi olan Berlin Muahedesi, II. Abdülhamid’in değil, onu başlangıçta kukla gibi kullanmak isteyen Midhat Paşa ve ekibinin eseridir. Abdülhamid’in tek başına idareyi almasının sebebi de budur. Yoksa devletin yıkılacağı kesindi
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
15 Haziran 2013       Mesaj #5
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
93 Harbi (Osmanlı - Rus Savaşı)
93 Harbi ya da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, (Rusça: Русско-турецкая война, Russko-turetskaya voyna; 1877-1878) Osmanlı padişahı II. Abdülhamit ve Rus çarı II. Alexander döneminde yapılmış olan bir Osmanlı-Rus Savaşı'dır. Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden Osmanlı tarihinde 93 Harbi olarak bilinir. Hem Osmanlı Devleti'nin batı sınırındaki Tuna (Balkan) Cephesi'nde, hem de doğu sınırındaki Kafkas Cephesi'nde savaşılmıştır. Savaşa hazırlıksız yakalanan Osmanlı Devleti, çok ağır bir yenilgi almıştır. Savaşın başlıca sebepleri; Osmanlı Devleti'nde yaşanan azınlık isyanları, Rusya ve Batı Avrupa ülkelerinde, Osmanlı Devleti'nde yaşayan Hıristiyanların insan haklarının çiğnendiği konusunda oluşan tek taraflı kamuoyu, Rusya'nın Balkanlardaki genişleme siyaseti, Romanya ve Bulgaristan'ın bağımsızlık istekleri ve Panslavizm akımıdır. Avrupa'nın büyük güçleri savaşı önlemek için İstanbul'da Tersane Konferansı'nı toplamışlar, ancak Osmanlı Devleti'ne yaptıkları taleplerin reddedilmesi üzerine savaş patlak vermiştir.
Yaklaşık 1 yıl süren savaşta Osmanlı orduları, savunma savaşı yapmıştır. Batılı devletler ise tarafsız kalarak, savaşı bitirmek için arabuluculuk yapmıştır. Özellikle Balkanlarda bu olaylar neticesinde etnik temizlikler yaşanmış ve yer yer kırımlar görülmüştür. Sonunda batıdaki Osmanlı savunma hatlarını kıran Rus ordularının önü açılmış, dirençle karşılaşmadan İstanbul'un eşiğine (Yeşilköy) kadar ilerleyerek Osmanlı Devleti'nin varlığını tehdit etmiş ve bunun sonucunda Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Ancak Batı Avrupa ülkelerinin bu antlaşmanın koşullarından hoşnut kalmamaları sonucu bu antlaşma geçerliliğini yitirmiş ve yeniden imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti, çok fazla toprak kaybetmiş, Balkanlar'daki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiştir. Balkanlar'da ve Kafkasya'da sayıları 1 milyonu aşkın Osmanlı vatandaşı mülteci konumuna düşmüş, savaş süresince ve savaştan sonra Anadolu'ya dev göç dalgaları yaşanmıştır.

Savaş öncesi durum


Osmanlı Devleti'ndeki Hıristiyan hakları sorunu

Rusya İmparatorluğu 18. yüzyılda güçlenmiş ve zamanla kendisini Ortodoks dünyasının lideri ve koruyucusu olarak görmeye başlamıştı. Bu nedenle de Osmanlı Devleti'nin Balkanlarda yaşayan ve çoğunluğu Ortodoks olan Hıristiyan vatandaşlarının haklarını korumak bahanesiyle İstanbul'daki elçileri vasıtasıyla Osmanlı hükümetinden çeşitli taleplerde bulunmaya başladı. Nitekim 1853 yılında, Rusya'nın Kudüs topraklarındaki İsa'nın doğduğu kilisenin anahtar hakimiyetinin Ortodokslara verilmesi talebi Kırım Savaşı'na yol açtı. Bu savaş İngiltere ve Fransa'nın da müdahelesiyle Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Ama gene de Rusların istediği gibi, kilisede Ortodoks rahiplere de söz sahipliği verildi. Böylece Rusya, kendisini Ortodoksların sözcüsü olarak kabul ettirmişti, nitekim Ortodokslar da bundan hoşnuttu.

1858 yılında da Osmanlı yönetimindeki Lübnan topraklarında Hıristiyanlarla ilgili bir sorun yaşandı. Fransızların desteklediği Maruniler ile İngilizlerin desteklediği Dürziler çatışmaya başlamıştı. Kayıplar artıyor ve bölgede iç savaş tehlikesi büyüyordu. Fransız basını, Lübnan'da Hristiyanlara yönelik katliamların yapıldığını yazıyordu. Dönemin Hariciye nazırı Keçecizade Fuat Paşa, Lübnan topraklarına giderek çatışmaları bastırdı. İsyanın ele başlarını idam ettirdi. Ama Osmanlı Devleti Fransız ve İngilizlerin baskısıyla Lübnan'a Hristiyan bir vali atanmasını kabul etmek zorunda kaldı.
1861 yılında tahta çıkan sultan Abdülaziz'in döneminde de Osmanlı Devleti'nin Hristiyan halkları arasında huzursuzluklar devam etti. Saltanatının ilk yılında Sırbistan topraklarında ayaklanmalar başladı. Kendilerini geniş anlamdaki Slav milletinin bir parçası olarak kabul eden Sırp halkı özerklik talebiyle ayakladı. Çeteler kuruldu. Müslüman halkla karşılıklı kıyımlar yaşandı. İstanbul hükümeti, bölgeye müdahele etti. Fakat tam başarı elde edilemedi, Ömer Paşa kumandasındaki Türk askerleri, Belgrad'ı topa tutunca birçok kayıp verildi. Avrupa kamuoyunda Türklerin aleyhinde bir tutum gelişti. Paris Antlaşması'nın ihlal edildiği söyleniyordu[8]. Bunun üzerine görüşmeler yapıldı, Osmanlı Devleti için önemli olan birçok kale, özerkliğini kazanmış olan Sırbistan'a bırakıldı. Belgrad ve gerisi ise yine Osmanlı'da kaldı. 1864 yılında ikinci bir İstanbul protokolü yapıldı. Buna göre Romanya, prenslik haline geldi. Bölgedeki Osmanlı nüfuzu azalıyordu, daha sonra Romanya da özerkliğini kazandı ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Rusya tarafında savaştı.
1866 yılında da Girit adasında ayaklanmalar patlak verdi. Bağımızlığını 1832 yılında kazanmış olan Yunanistan Krallığı, Girit'i de Yunan yönetiminde görmek istiyordu. Yunanistan'ın kışkırtmalarıyla Girit adasında yaşayan Rum halkı Osmanlı yönetimine isyan etti (1866). Rum çetelerini Yunan Krallığı, dolaylı olarak ta Avrupalı devletler destekliyordu. Bölgedeki kırımlar artmaya başladı, müdahelelerde sonuç alınamadı. Sadrazam da heyet topladı ve Girit idaresinde değişiklik yapıldı. Buna göre valinin iki yardımcısından biri de Rum olacaktı. Buna rağmen çete savaşları bitmedi, Yunanlılar bu çeteleri desteklemeye devam edince Osmanlı Devleti ültimatom verdi. Ancak 1869 yılında Yunanistan'la yapılan bir anlaşma sonucu, Yunanistan bu tutumundan vazgeçti ama 19. yüzyılın sonlarında ayaklanmalar tekrar alevlendi ve 1898 yılında Girit'in özerklik kazanmasıyla sonuçlandı.

Avrupa'daki güç dengeleri


19. yüzyılın ortalarında Avrupa birçok savaşa sahne olmuştu. 1866 yılında bir Prusya-Avusturya Savaşı patlak verdi, 7 hafta süren savaşı Prusya ve müttefikleri kazandı. Böylece diğer Alman eyaletlerinde Prusya egemenliği baş gösterdi. 1870 yılında başlayan Fransa-Prusya Savaşı ise 1 yıl sürdü ve kesin Prusya zaferiyle sonuçlandı. Böylece Alman kökenli eyaletler birleşerek Alman İmparatorluğu'nu kurdular. Bundan itibaren Almanya sürekli güçlendi, Avrupa'nın söz sahibi ülkelerinden biri haline geldi. Fransa ise ağır bir darbe aldı, ekonomik açıdan önemli birçok topraklarını kaybetti ve III. Cumhuriyet kuruldu. 1866 yılındaki yenilgi sonrası Avusturya İmparatorluğu, prestij kaybetti ve Macaristan ile birleşerek Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu kurdu. Avrupa'daki eyaletlere bölünmüş ülkelerin yönetimleri birleşik bir yönetim biçimine geçiyordu.
İtalyan birliğini kurma ümitleriyle Kırım Savaşı'na katılmış olan Sardinya Krallığı da 1861 yılında amacına ulaşarak bu birliği sağladı ve İtalya Krallığı kuruldu. İtalyanlar da aynı Almanlar gibi, gecikmeli olsa da sömürgeciliğe başladılar. 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Avusturya güç kaybetmiş, İtalya ve Almanya ise güçlenmişti. Rusya ise yenileşme sürecindeydi. Kırım Savaşı'nda ağır bir yenilgi alan Ruslar, Prusyalı subaylar getiriyor ve orduyu ıslah ediyorlardı. Balkanlar'da da Slav propagandası yapılıyordu. İngiliz İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya Krallığı, Rusya'ya karşı bir tutum içindeydi. Avrupa ülkeleri arasında yalnızca Alman İmparatorluğu, Rusya'ya dostça davranıyordu.
Balkanlar'daki güç dengesi de değişmişti. Bölgedeki Osmanlı nüfuzu azalıyordu. Milliyetçilik akımı güçleniyor, bölgede katliamlar gerçekleşiyordu. Sırplar ve Yunanlılar bağımsızlıklarını kazanmıştı. Romanya ise özerkleşmiş, Bosna'da da özgürlük hareketleri başlamıştı. Sırplar, Rusya'ya yaklaşıyor ve kendilerini ortak bir Slav ırkından sayıyordu. Osmanlı yönetimi 19. yüzyıl başlarından beri Balkanlardaki karışıklıklarla uğraşıyordu. 93 Harbi'ne birkaç yıl kala, Osmanlı devleti'nde büyük bir ekonomik sıkıntı başgöstermişti. Bu sıkıntıyı gidermek üzere vergiler arttırıldı. Bu da Bulgar isyanları'na yol açtı.

1876 Balkan isyanları


Osmanlı hazinesi, Sultan Abdülmecit'in döneminden beri yapılan aşırı harcamalar sonucu Avrupa'ya karşı ağır bir şekilde borçlanmıştı ve bu borçları ödeyebilmek için Balkanlardaki vergileri yükseltmişti. Bu ağır vergiler Balkan halkları arasında hoşnutsuzluk yarattı. Ayrıca Kafkaslar'dan Ruslar tarafından Çerkes Sürgünü sonucu göçe zorlanan Çerkez ve Abhaz gibi Müslüman gruplar Balkanlar'da yerleştirilmiş; bu göçmenlerle Balkanlar'ın yerlisi olan Hıristiyanlar arasında büyük bir düşmanlık ortaya çıkmıştı. Nisan 1876 zamanında ortaya çıkan Bulgar isyanları, başıbozuklar vasıtasıyla bastırıldı. Fakat isyanların bastırılması sırasında ölen Bulgarlar için Avrupa'da büyük bir sempati oluştu. İsyanlar sırasında ölen Müslümanların sayısını hiçe sayan Avrupa basını, Osmanlı Devleti'ne karşı çok olumsuz bir kamuoyu yarattı.
Bulgar isyanları'ndan kısa bir süre sonra, Sırplar da topyekün savaşa girişti. 30 Haziran 1876 tarihinde Sırbistan, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Temmuz ayına gelindiğinde, Bulgarları savunan Avrupa kamuoyu, Sırpları da savunmaya başladı. Rus çarı II. Alexander ve prens Aleksandr Mihayloviç Gorçakov, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu imparatoru Franz Joseph ile 8 Temmuz 1876 tarihinde bir görüşme yaparak Avusturya'ya, Osmanlı Devleti'ne karşı bir ittifak teklifinde bulundu. Avusturya ile Rusya, daha önce Osmanlı'ya karşı yaptıkları son ittifaklarını 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı'nda kurmuşlardı. Fakat Prusya'ya ve İtalya'ya yenilmiş olan Avusturya, henüz toparlanamadan bir savaşa daha girmek istemedi. Rusların büyük miktarda toprak teklifine rağmen fakat sonuç alınamadı. Rus yönetimi yalnız kaldı. Temmuz ayında, Osmanlı Devleti'yle savaşan Sırp saflarında Rus askerleri de görünmeye başlamıştı. Ayrıca Rus ordusu, Sırplara silah ve asker yardımı da yapıyordu[12]. Buna rağmen Osmanlı ordusu, Sırpları yenmeyi başardı. Sırpların hücum kolları imha edildi, savunma hatları safdışı bırakıldı ve Sırbistan çok güç durumda kaldı. Ağustos ayında, Sırplar ateşkese razı oldular ve Avrupa'dan arabulucuk yapmalarını istediler.

Savaşı önleme çabaları


Avrupa'nın da baskısıyla Osmanlı tarafı, barış yapmaya razı oldu. Balkanlardaki bütün bu sorunları çözüme ulaştırmak için İstanbul'daki Tersane-i Amire'de uluslararası bir konferans yapılmasına karar verildi. Tersane Konferansı adı verilen bu konferansta Osmanlı Devleti'ne Balkanlardaki Hıristiyan halklarıyla ilgili ağır baskılar yapılması bekleniyordu. Konferansın kararlarını yumuşatmak için tahta yeni çıkmış olan II. Abdülhamit konferansın toplandığı 23 Aralık 1876 günü alelacele I. Meşrutiyet'i ilan etti. Ama yine de konferans Osmanlı Devleti'ne karşı çok ağır kararlarla sonuçlandı. Bu kararların Osmanlı Devleti'nce reddedilmesi üzerine Rusya, Paris Antlaşması'nın (1856) Karadeniz'de tersane ve savaş gemisi bulundurulmayacağına ilişkin hükümlerini tanımadığını bildirdi. Ardından da Ortodoks uyruklarına söz konusu antlaşmadaki hükümleri uygulaması için Osmanlı Devleti'ne baskıda bulunmaya başladı. Bu sırada Birleşik Krallık, Rusya'nın Osmanlılara savaş ilan etmesini önlemek amacıyla Londra Konferansı'nın toplanmasına önayak oldu. Osmanlı sadrazamı İbrahim Edhem Paşa, konferansta hazırlanan protokolü içişlerine müdahale sayarak reddetti. Ülkedeki Panslavist akımların etkisiyle protokolün reddini bir savaş nedeni sayacağını önceden bildirmiş olan Rusya 24 Nisan 1877'de Eflak ve Boğdan'a girerek Osmanlılara savaş açtı. Kısa bir süre sonra da tam bağımsızlığını kazanmak isteyen Romenler savaşa Rusların safında katıldı[13]. Bulgar isyancıları ve Sırplar da Osmanlılarla savaşan Ruslara ve Romenlere katıldı.

Savaşın gidişi


Osmanlı İmparatorluğu'nu hem doğudan, hem de batıdan kıskaca almak isteyen Rusya, 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Devleti'ne bağlı Romanya'ya girdiği gibi, 27 Nisan 1877 tarihinde de Osmanlı Devleti'nin doğu sınırındaki Doğubeyazıt'a girdi. Osmanlılar böylece Kafkasya ve Tuna olmak üzere iki cephede, kendilerinden silah ve asker gücü bakımından çok daha üstün durumdaki Rus ordusuna karşı zorlu bir savunma savaşı vermek zorunda kaldılar.

Tuna cephesi


Hem Rus, hem de Osmanlı tarafının güçlerini en yoğunlaştırdığı cephe Tuna cephesi idi. Savaş başladığında Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa Rumeli Ordusu başkomutanı olarak Balkanlardaki bütün Osmanlı birliklerinin en üst düzeydeki komutanı durumundaydı. Bölgedeki Osmanlı kuvvetleri Rusçuk, Silistre, Şumnu ve Varna arasında bulunan Ahmed Eyüb Paşa'nın komutasındaki Doğu Tuna Ordusu, Vidin'de üslenen Osman Nuri Paşa'nın komutasındaki Batı Tuna Ordusu ve ikisinin arasında yer alan Süleyman Hüsnü Paşa'nın komutasındaki Balkan Ordusu olmak üzere üç ordudan oluşuyordu[14]. Balkanlardaki Rus birliklerinin en yüksek düzeydeki başkomutanı ise Grandük Nikolay Nikolayeviç idi. Ancak savaş meydanındaki Rus birliklerine komuta eden kişi General İosip Gurko idi.

Rusların Tuna'yı geçerek ilerlemeleri


Rus ordusu, savaş ilanından bir süre sonra Rumen ordularıyla beraber Tuna Nehri'nin kuzeyinde toplanmaya başladı. Osmanlı ordusu da hazırlıklarını sürdürüyor, gönüllü askerler yazılıyordu. Bu süreçte Romen topçuları, nehirdeki Osmanlı gambotlarını dağıtmayı başardı. Böylece nehri savunan Osmanlı deniz gücü ortadan kalkmış oldu. Savaş ilanından iki ay sonra, 21 Haziran 1877 tarihinde Rus askerleri, tekneler ile nehri geçmeye başladı. Rusların nehri geçmesini önlemek ile görevlendirilen Osmanlı güçleri, zamanında yetişemedi. Ruslar nehri büyük bir direnişle karşılaşmadan aştı. Bu başarısızlık, avantajın Ruslara geçmesine sebep oldu. Zira Tuna'dan sonra daha büyük bir engel yoktu. 27 Haziran gecesi, Ziştovi'ye bağlanmak için gizlice bir köprü kuruldu.

Ruslar, nehri geçtikten beş gün sonra nehre en yakın yerler olan Ziştovi ile Niğbolu'ya taarruz etti. Ziştovi Muharebesi ve Niğbolu Muharebesini kolayca kazandılar. Balkan ana ordusu henüz yetişememişti ve Rus askerleri, her bakımdan Türk askerlerine göre üstündü. Savaşın başındaki bu başarısızlıktan dolayı Başkumandan Abdülkerim Nadir Paşa görevden alındı ve 18 Temmuz'da yerine Mehmet Ali Paşa getirildi. Bu genç paşanın böyle önemli bir göreve getirilmesi, subaylar arasındaki birliği bozdu. Tırnova ve Niğbolu'nun düşmesi, Türk kamuoyunda büyük üzüntüye ve umutsuzluğa neden oldu. Çünkü Osmanlının planı bozuluyordu. Plan şöyle idi: Süleyman Hüsnü Paşa'nın birlikleri, Şıpka geçidini geçecek ve kontrol altında tutacaktı. Kuzeydeki Osmanlı orduları da (Osman Paşa ile Ahmed Eyüb Paşa'nın orduları) Rus ana ordusunu kıskaca alarak durduracaktı. Süleyman Paşa'nın ana ordusu da yetişince, nehre doğru Türk taarruzu başlayacak ve Ruslar, Türk toprağından atılacaktı. Nehrin geçilmesinden birkaç hafta sonra, 17 Temmuz 1877 tarihinde Şıpka geçidi de düştü. Vidin'deki Osman Paşa birlikleri Şıpka Geçidi düşünce yürüyüşe geçti. Plevne yönüne gidilecek, bölge kontrol altına alınacak ve Niğbolu da kurtarılacaktı.

Plevne Savunması


30 Ağustos 1877 tarihinde Rus taarruzu ile Plevne'nin ön safları ele geçirildi. Az sonra Osman Paşa'nın emriyle yeni taburlar geldi ve Rus askerleri bu tabyalardan çıkmak zorunda kaldı.

Ruslar, Bulgar topraklarında bir hayli ilerlemesine rağmen, kuzeyde hala direnen ve başarılı olan Osmanlı bölgeleri vardı. Oldukça stratejik önemi olan Plevne ve Lofça, henüz işgal edilmemişti. Daha doğuda olan ve Doğu Tuna ordusu'nun kapısı olan Elena kasabası da Temmuz ayında Rus saldırısını püskürtmüştü. Osmanlı birlikleri Şıpka Geçidi'ni geri almak için çarpışırken General Yuri Şilder-Şuldner komutasındaki Rus birlikleri Osmanlı ordusunu Plevne'de abluka altına aldılar. Plevne Kalesinin komutanlığını Osman Nuri Paşa üstlenmişti. Kuşatmaya Rus generalleri Mihail Skobelev, Nikolay Kridener ve Kral I. Carol'un emrindeki Rumen askerleri de katıldı. Aslında Plevne'deki Osmanlı birliğinin amacı başkaydı; Niğbolu'ya gelinecek ve burada Rus ordusu durdurulacaktı. Fakat Niğbolu'ya Rus ana ordusunun girmesi, bir de Şıpka geçidinin düşmesi bu planı bozdu. Osman Nuri Paşa, yakınında bulunan Plevne'ye çekilmekle yetindi.

Plevne'deki Osmanlı orduları beklenmedik bir şekilde başarılı bir savunma koydular. Rus ordusu aylar boyunca taarruzlara devam etti. Fakat sonuç alamadılar ve çok fazla zaiyat verdiler. Yaklaşık 5 ay boyunca Ruslar, bu kasabayı ele geçirmek için savaştı. Kuşatmanın ilk safhalarında tek yönlü taarruz uygulandı. Ağustos'ta Rus taarruzu geri püskürtüldü. Avrupa kamuoyunda Rusların yenileceği ve savaşı Osmanlıların kazanacağı söylenmeye başlandı. Rus ordusunda moralsizlik başladı. Plevne'ye güneydeki Lofça kasabasından da mühimmat ve takviye birlikleri geliyordu. Eylül ayına gelindiğinde Plevne'deki Osmanlı gücü 40.000 askeri bulmuştu. Rus generalleri, kasabayı tam bir kuşatma altına alma kararı aldılar. Bunun için Plevne'ye mühimmat ve takviye sağlayan Lofça'ya saldırıldı (Bkz. Lofça Muharebesi). Bu kasaba 3. Plevne Muharebesinden hemen önce kaybedildi. Buna rağmen 3.Plevne muharebesi osmanlı zaferi ile sonuçlandı. Rus komutanlığı bunun üzerine Plevne'yi tamamen kuşatma kararı aldı. Radomirçe ve Teliş Mevziileri yoğun rus saldırıları ile alınarak Plevne üzerindeki çember daraltıldı. Bunun yanında Gosif Gurko, 24 Ekimde Gorni Dubnik Muharebesi'ni kazanarak Sofya - Plevne arasındaki tek lojistik yoluda kesti. Böylece Plevne'ye giden tüm yollar kapanmış oldu. Buna rağmen Osmanlı direnişi devam etti. Erzağı, cephanesi biten Osmanlı askerleri, Rus taarruzlarına karşı bir süre daha direndi.Plevne'ye yapılan 13 Ekim ve 13-14 Kasımdaki Rus ve Romen kısmi saldırıları püskürtüldü. Osman Paşa, güneydeki Şıpka Geçidi Muharebeleri'ndeki Osmanlı taarruzlarından ümitliydi. Bu saldırılar başarıya ulaşırsa, Plevne'ye yardım gelebilir ve Rus ordusu dağılabilirdi. Fakat Osmanlı taarruzları sonuç almıyordu.

2 Ekim'de başarısız bulunan Mehmet Ali Paşa da başkomutanlık görevinden alınarak yerine Süleyman Hüsnü Paşa getirildi.Süleyman Hüsnü Paşa,Deli Fuat Paşa ile birlikte Elena ve Tırnova, Maçka yönünde kuzey Bulgaristanda Ruslara saldırılarda bulundu. 4 Aralık 1877'de Osmanlı Ordusu Elena Muharebesini kazansa da bu muharebedeki zafer fazla bir yarar getiremedi. Zira Maçka yönündeki Osmanlı saldırıları bir ilerleme sağlayamadı. Artık gücü kalmayan Osmanlı askerleri, çareyi 9 Aralık günü yarma harekatına girmekte buldu. Rusların ilk safları yarıldı fakat Osmanlı kaybı çok artmıştı ve Rusların gücü çok fazlaydı. Osman Nuri Paşa, 10 Aralık 1877 tarihinde teslim olmayı kabul etti. Plevne Savunması, yaklaşık 35.000 Rus kaybına sebep olmuştu. Plevne, Rus ana ordusunu durduran önemli bir noktaydı. Buranın da düşmesi, İstanbul'un yolunu açtı.. Bununla birlikte Süleyman Paşa komutasında ki,Osmanlı ordusu Tırnova'yı ele geçirme ve Plevne'ye yardım götürme amaçlı Maçka Muharebesi 12 Aralık 1877'de kaybederek zaten Plevne teslim olmasa bile,Plevnede ki kuşatmayı yarma ve Bulgaristan'dan rusları çıkarmadaki son fırsatı da harcamıştı.Böylece Kuzey Bulgaristan'da ruslar mevziilerini sağlamlaştırıp saldırıya geçti. Plevne'nin düşmesinden sonra Bulgar halkı, Türk yaralılarını katletmeye başladı[23], Sırplar da Osmanlılara karşı yoğun saldırıya geçtiler. Türk kontrolündeki Sırbistan'ın bazı güney bölgelerini ele geçirdiler.

Osmanlıların Balkanlardaki son direnişleri


Plevne'nin doğusunda, Ahmed Eyüb Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu direniyordu. Elena'da Osmanlı başarısından sonra Rus ordusu taarruza devam etmişti. Rusçuk yönünden de başarılı bir direniş gerçekleşti. Fakat Rus ordusu, ani bir saldırı ile Köstence'ye girdi. 1878 yılına girildiğinde Rus ordusu, Plevne engelini de kaldırmıştı ve Ahmed Eyüb Paşa ordularına daha fazla yoğunlaştı. Köstence ve Rusçuk yönünden saldırıya geçtiler. Çapraz ateşe düşen Osmanlı ordusu fazla direnemedi. Dobruca ve Kavarna art arda düştü. Dağılmış Osmanlı askerleri, Varna'da teknelere binerek bölgeyi terk etti. Böylece Balkanlardaki Osmanlı direnişi son bulmuş oldu. Avrupa kamuoyunda savaşı Rusların yeneceği fikri benimsendi. Zira Şıpka Geçidi Muharebeleri de ağır Osmanlı yenilgisiyle sonuçlanmıştı. Plevne muharebesi devam ederken İosif Gurko komutasındaki sadece bir Rus tugayı, geçidi ele geçirmişti. Süleyman Hüsnü Paşa komutasındaki yaklaşık 30.000 kişik Osmanlı tümeni de geçidin etrafını sarmış ve Ruslar zor durumda kalmıştı. Bu durum sebebiyle Süleyman Paşa, Osmanlı kamuoyunda kahraman olarak görülüyordu. Türk taarruzları Ocak'a kadar devam etti. Rus gücü 60.000'i buldu ve Ocak ayında Osmanlı birlikleri ani bir Rus saldırısına uğradı. Ağır zaiyat veren Osmanlı askerleri, bölgeyi terk etti. Böylece Edirne'nin de yolu açılmış oldu. Şıpka geçidi, savaşın kaderini belirleyecek önemli bir geçitti. Savaş Osmanlı zaferiyle sonuçlansaydı, Plevne kuşatması kesin Osmanlı zaferiyle sonuçlanabilir ve Ruslar hızla çekilebilirdi.

Kafkasya cephesi


Kafkasya'da Rus ordusunun 75,000 askeri Rusya'nın Kafkasya valisi Grandük Mihail Nikolayeviç'in komutasında idi. Nikolayeviç'in emrindeki alt düzeydeki komutanlar ise çoğu Ermeni asıllı olan Beybut Şelkovnikov, Mihail Tarieloviç Loris-Melikov, İvan Davidoviç Lazarev ve Arshak Ter-Gukasov ile Rus asıllı Vasiliy Aleksandroviç Geyman idi. Rus ordusu yalnız değildi. Gürcüler Ermeniler,Terek Kazakları tarafından destekleniyorlardı. Osmanlı ordusu ise Ahmed Muhtar Paşa'nın komutasındaki 80.000 askerden oluşuyordu. Ruslar'ın kendi geliştirdikleri top mermileri bulunuyordu. Osmanlı'da ise İngiliz yapımı toplar mevcut idi. Rus topçu birlikleri, gelişme döneminde Prusyalı subaylarca eğitilmiş tecrübeli birliklerdi. Kafkas Rus ordusu, Akkilise - Gümrü ve Iğdır yönünden taarruza geçti. Osmanlı birlikleri ise Kobuleti - Kars - Ardahan ve Doğubeyazıt arasında bulunuyordu.

Doğubeyazıt'ın düşmesi


Ruslar için Kafkasya cephesi, Tuna cephesi kadar başarılı olamadı. Çünkü yeterince ilerleme şansı bulamamışlardı. 27 Nisan 1877 tarihinde Doğubeyazıt Rus işgaline girdi. Fakat Kürt gruplarının da gerilla saldırıları sebebiyle ilerlemeleri zorlaştı. Arazinin aşırı dağlık olması, gerilla saldırıları ve Osmanlı direnişleri, Rusları durdurmaya yetiyordu. Kafkasya cephesinde Ahmed Muhtar Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri, General Loris-Melikov komutasındaki Ruslara karşı uzun süre direndi. 17 Mayıs'ta ise Ardahan Ruslarca işgal edildi. Böylece Rus ordusu stratejik önemi büyük Kars'ın gerisine sızdı. Mayıs ayının son haftasında Kars kuşatıldı. Fakat Kars gerisinde bulunan Halyaz ve Zivin bölgelerinde Osmanlı başarısı gerçekleşti. Daha sonra Gedikler Muharebesi (25 Ağustos 1877) ve Yahniler Muharebesi (4 Ekim 1877) de Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Böylece Kars'taki Rus tehlikesi savuşturuldu. Alacadağ Muharebesi'ne kadar Rusların kaybı 10.000 kadardı. Osmanlı kaybı ise yaklaşık 2.500 idi.

Kars-Erzurum savunması


15 Ekim'deki Digor'da gerçekleşen Alacadağ Muharebesi'nde Ruslar takviye ile Osmanlı savunma hattını arkadan çevirdi ve Osmanlı'nın 5-6,000 ölü ya da yaralı ile 8,500 savaş esiri kaybı oldu.[25] Kafkas cephesindeki Osmanlı kuvvetleri çözülmeye başladı. 17 Kasım 1877 tarihinde Kars, tekrar kuşatıldı. Şehri yaklaşık 25.000 Osmanlı askeri savunuyordu. Cephane ve sayı üstünlüğü olan Rus ordusu, şehrin etrafını sarmıştı. Kars işgal edildi ve Osmanlı kaybı yaklaşık 2.500 ölü idi. Rusların kaybı da o kadardı ve Türkler, geri kalan askerlerini esir vermişti. Ahmed Muhtar Paşa, Kars-Erzurum arasında kurduğu savunma hattında kış koşullarını iyi değerlendirerek üstün bir savunma savaşı verdi.Deveboynu Muharebesi ağır Osmanlı kayıpları,Rus zaferi ile sonuçlanmasına, Ruslar ardından ilerleyerek Erzurum'a doğru taarruz etmelerine karşın bu savunma hattını geçemediler. Nene Hatun ve diğer Erzurumlu vatandaşlar Aziziye Tabyası'nda savunma yaptı. Türk kamuoyunda bu olay, kahramanca gösterildi. Gazi Ahmed Muhtar Paşa, çok yıpranmış ve destek alamayan ordusunun imha olmasından endişelendi. Osmanlı Erzurum'dan çekildi ancak Erzurum'un çevresi Rus Ordusunca sarılsa da Ruslar,ikinci bir sert direniş olabilir endişesiyle şehre tekrar doğrudan saldırmadılar.Erzurum'u tamamen sarıp abluka altında aldılar.Bununla birlikte Rus ordusu Bayburt ile Çoruh vadisine burada kurulmaya çalışılan, doğudaki son Osmanlı savunma hattına kadar ilerledi. Bu arada İstanbul'un rus işgali tehlikesi altında kalma durumu belirince elindeki az kuvvetle başarılı bir savunma yaptığı düşünülen Ahmet Muhtar Paşa, buradaki görevinden alınıp, acilen balkanlardaki ve İstanbul'daki kuvvetlerin başına getirildi. Savaşın bitmesinden sonra Ayastefanos Antlaşmasında Erzurum Ruslara teslim edilip, bırakılsa da; Berlin Antlaşması sonrası Rus ordusu Erzurum'dan geri çekildi ama Kars, Ardahan, Artvin ve Batum; Berlin Antlaşması'yla Rusya'ya bırakıldı. Bu şehirler, yeni Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin Sovyetler Birliği ile 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması'na kadar Rusya'nın elinde kaldı.

Savaşın bitmesi


Rus ordularının duraklaması ve ateşkes imzası

1878 yılına girildiğinde Ruslar Plevne Savunması'nı kırmış, İstanbul'a doğru ilerlemeye başlamışlardı. Rusların İstanbul'a varana kadar önünü kesecek hiçbir ciddi Osmanlı savunma birlikleri bulunmuyordu. İstanbul'un işgal edilmesinden korkan Osmanlı Devleti, 31 Ocak 1878 tarihinde Rusya'ya ateşkes teklifinde bulundu. Bu arada Osmanlı'nın bu zayıf durumundan istifade eden Rus desteğiyle Yunanistan savunmasız durumdaki Teselya bölgesini işgal etti. Durum Osmanlı için faciaydı; bütün Bulgaristan, Kuzey Yunanistan, Makedonya, Sırbistan bölgeleri ile Edirne Rusya ve müttefiklerinin elindeydi. Ateşkes teklifi, Rusya tarafından kabul edildi. Fakat Rus kuvvetleri İstanbul'a doğru ilerlemeye devam ettiler. Tekirdağ, Çorlu Rus birliklerince işgal edildi. Nihayetinde Rus ordusu İstanbul'a da girdi. Balkanlarda Ruslara direnecek düzenli bir ordusu kalmayan Osmanlı İmparatorluğu yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Kuleli Askeri Lisesi tahliye edildi[28], İstanbul'da olağanüstü önlemler alınıyordu.Doğu cephesindeki başarıları sonrası buradan acilen İstanbul'daki Osmanlı Ordusunun komutanlığa getirilen Ahmet Muhtar Paşa, Yeşilköy'de Ruslara karşı elinde kalan son kuvvetleri bir araya getirip, son bir savunma hattı daha kurmaya uğraşıyordu. Avrupa ülkeleri ise Rusların bu başarısından hoşnut değildi. İngiltere, Rusların ilerlemesini durdurmak için İstanbul boğazına filosunu gönderdi[29]. Rusya'ya verdiği bir nota ile Paris Antlaşması hükümlerince Rusların İstanbul'u işgal etmeleri halinde müdahele etme hakları bulunduğunu bildirdi.

Rus ordusu da Ayestefanos (Bugünkü adıyla Yeşilköy) bölgesinde durdu. Avrupalı devletlerin (İngiltere, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Almanya) arabuluculuğuyla ateşkes ilan edildi[29]. 3 Mart 1878 tarihinde de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Antlaşma hükümleri, Osmanlı aleyhindeydi. Karadağ ve Sırbistan tamamen özgür olacak, yeni topraklar kazanacaklardı. Romanya da bağımsız olacaktı. Bulgaristan ise özerkleşecekti. Rusya, doğuda birçok ili topraklarına katıyor, ağır savaş tazminatı istiyordu. Osmanlı delegeleri bunu kabul etti. Fakat sonraki düzenlemeler ile bu antlaşma hiçbir zaman geçerli olamadı.

Diplomatik girişimler


Osmanlı padişahı II. Abdülhamit, ağır tazminat koşulunu kabul etmedi. Özellikle İngiltere de bu hükümleri uygun bulmadı. Osmanlı Devleti, Kıbrıs'ı İngiltere'ye verdi ve barış görüşmelerinde İngiliz desteği sağlandı. 13 Haziran 1878 tarihinde, Berlin'de, şansölye Otto von Bismarck'ın başkanlığında görüşmeler başladı. 13 Temmuz 1878'de de Berlin Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, Ayastefanos Antlaşması'na göre Osmanlı tarafı için daha iyiydi. Bosna-Hersek imtiyazlı bir devlet olarak kuruluyordu. Romanya ve Sırbistan bağımsız olacaktı. Bazı bölgeler Sırbistan'a bırakılacaktı. Doğuda ise Batum, Kars, Ardahan Rus idaresine bırakılıyordu. Bununla beraber Kıbrıs ta İngiltere'ye ödünç verilmişti (İngilizler sonra bu adayı iade etmedi). Yine de, önceki antlaşmaya göre Osmanlı tarafının kazancı vardı. Çok daha az vergi verilecek, Doğubeyazıt ve Erzurum geri alınacak, Selanik - Manastır - Üsküp bölgeleri Osmanlı idaresinde kalıyordu.

Savaş esnasında gerçekleşen kırımlar ve göçler


93 Harbi, Balkanlarda ve Kafkaslarda özellikle Müslüman - Türk kesimleri için çok etkili olmuştur. İşgale giren topraklardan kaçan Türk ve Müslüman halkları, daha güvenli olarak düşündükleri bölgelere göç etmişlerdi. Plevne Savunması sona erdiğinde Bulgar halkı kasabaya girmiş ve yaralı Türklerin hepsi katledilmiş, kemikleri de gübre fabrikalarına satılmıştır. Avrupalı devletler de, savaşın sonunda müzakereler için bu kırımları da sebep olarak göstermiştir[29]. Mülteci sayıları 130.000 ila 1.5 milyon arasında farklı tahminlerle ifade edilmektedir. Mark Levene, bu kırımların Avrupalı devletlerce pek de dikkate alınmadığını belirtmiştir . Fransız komutan Romieu, Fransa Savaş Bakanlığı'na gönderdiği raporda, 1878 ve ilerleyen yıllarda, Ermeni çetelerinin Türklere karşı terörist faaliyetlerde bulunduklarını ve nefret beslediklerini belirtmiştir. Mülteciler, Osmanlı idaresindeki şehirlere gelmiş, camilere, mekteplere, sivil evlere sığınmışlardır. Bu da Osmanlı ekonomisini olumsuz etkilemiştir.

Savaşın diğer sonuçları


93 Harbi, Balkanları baştan aşağı değiştirmeye yetmiştir. Savaş sonucunda 2 özgür devlet ve 2 özerk devlet kurulmuş, Osmanlı nüfuzu oldukça azalmış ve bölgede Rusların etkisi artmıştı. Bu savaş, Romanya için kurtuluş savaşı niteliğindeydi. Savaşta güç kazanan diğer bir devlet te Yunanistan Krallığı idi. Plevne Savunması sona erdikten sonra cesaretlenen Yunan ordusu, Teselya'ya girmişti. Kafkaslarda da stratejik önemi büyük birçok il, Rus idaresine geçmişti. Ayastefanos Antlaşmasına göre Rusya ve müttefiklerinin kazancı çok daha fazlaydı, fakat Osmanlı'nın diplomatik uğraşları sonucunda düzenlenen Berlin Müzakerelerinde bu kazanç indirgenmiş, tazminat hafifletilmiş ve kaybedilen birçok il geri alınmıştı. İki tarafın da kaybı oldukça fazlaydı. Rusya ve müttefiklerinin, 100.000'den fazla kaybı vardı. Osmanlı kayıpları da o kadardı. Hastalıktan ölenlerin sayısı iki tarafta da oldukça fazlaydı. Bununla beraber Plevne Savunması ve Aziziye Tabyası, Türk kamuoyunda kahramanca görülmüştü. Rusya ve müttefikleri de, Plevne Savunması ile Şıpka Geçidi Muharebeleri için anıtlar dikmişti. Osmanlı Devleti, bu savaştan sonra Balkanlardaki varlığını 35 yıl daha sürdürebilecekti. Sultan II. Abdülhamit, savaştan sonra meclisi süresiz olarak tatil etti ve mutlakiyet yönetimine geri dönüldü. Süleyman Hüsnü Paşa ve Abdülkerim Paşa yenilgi sorumlusu tutularak yargılandı. Osman Nuri Paşa ile Ahmet Muhtar Paşa ise "Gazi" ünvanını aldı. Ahmed Eyüp Paşa da padişahın yaveri oldu. Ülke içerisinde padişaha güvenmeyenlerin sayısı arttı, diktatörlük döneminde Çırağan Baskını yaşandı. Rus tarafında ise başarılı komutanların bazıları valiliğe atandı.
Savaşın sonunda, Vacha vadisinde 20 civarında köyde bulunan Pomakların başlattığı ayaklanma, Doğu Rumeli vilayetinden özerklik elde edilmesiyle sonuçlandı. Timraş köyünü merkez alarak kurulan özerk Timraş Cumhuriyeti 8 yıl kadar sürebilmiş, 1886'da Bulgaristan egemen olmuştur.

İlgili filmler

  • Bayazet (Rusça: Баязет, TV, 2003) Fragman
  • Türk Hamlesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

22 Haziran 2010 / BARIŞ Türkiye Cumhuriyeti
16 Kasım 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
2 Haziran 2010 / _Yağmur_ Tarih
9 Şubat 2014 / Jumong Osmanlı İmparatorluğu
19 Mart 2010 / asla_asla_deme Taslak Konular