Arama

Türk Süsleme Sanatları - Tezhip

Güncelleme: 28 Şubat 2013 Gösterim: 50.472 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Kasım 2005       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tezhip
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  hat_tezhip_1_1.jpg
Gösterim: 7979
Boyut:  151.2 KB

Eski bir süsleme sanatıdır. Sözcük Arapça'da “altınlama, yaldızlama” anlamına gelir. Ama tezhip yalnız altınla değil boya ile de yapılır. Daha çok yazma kitapların sayfalarını, hat levhalarının kenarlarını süslemede kullanılmıştır.
Tezhip doğuda olduğu kadar batıda da uygulama alanı bulmuş bir sanattır. Özellikle ortaçağda Hıristiyanlık'ın kutsal metinlerini, dua kitaplarını süslemede yoğun biçimde kullanılmıştır. Ama zaman içerisinde kitaplarda da resim öne çıkmış, tezhip yalnızca başlıklardaki büyük harfleri süslemekle sınırlı kalmıştır.
Türkler'de tezhibin geçmişi Uygurlar'a kadar uzanır. Mani dininin Uygurlar arasında yayıldığı 9. yüzyılda tezhip sanatı da görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde İslam ülkelerinde de tezhip yaygın bir sanattı. Anadolu'ya Selçuklular'ın getirdiği tezhip en gelişkin dönemini Osmanlılar zamanında yaşamıştır. 15. yüzyılda Mısır'da Memlûk sanatçıları ayrı bir üslup geliştirmişler, aynı dönemde İran'da ve ardından Timurlular'ın egemen olduğu Herat, Hive, Buhara, Semerkant gibi merkezlerde tezhip sanatı büyük gelişme göstermiştir. Herat'ta geliştirilen üslup daha sonra da İran tezhip sanatını büyük ölçüde etkilemiştir. Osmanlı sanatçıları da 15.-16. yüzyıllarda İran'la artan ilişkiler sonucunda Herat Okulu'nun birçok özelliğini yapıtlarında kullanmış, yeni bireşimler yaratmışlardır. 18. yüzyılda Osmanlı tezhip sanatı gerilemeye yüz tutmuş, klasik motiflerin yerini kaba süslemeler almaya başlamıştır. 19. yüzyılda ise sanatın hemen her alanını saran batı etkisi tezhibe de yansımış, örneğin Klasik dönemde tek olarak kullanılan çiçek motifleri vazolar, saksılar içinde buketler halinde görülür olmuştur.
Tezhipte temel malzeme altın ya da boyadır. Altın, dövülerek ince bir tabaka haline getirilmiş varak olarak kullanılır. Altın varak su içinde ezilip jelatinle karıştırılarak belli bir kıvama getirilir. Boya ise genellikle toprak boyalardan seçilirdi. Sonraları sentetik boyalar da kullanılmıştır. Tezhip sanatçısı (müzehhip) bir kâğıdın üstüne çizdiği motifi önce sert bir şimşir ya da çinko altlığın üstüne koyarak çizgileri noktalar halinde iğneyle deler. Sonra bu delikli kâğıdı uygulanacağı zeminin üstüne koyarak delikleri yapışkan bir siyah tozla doldurur. Delikli kâğıt kaldırıldığında motifin uygulanacak zemine çıktığı görülür. Bu motif iyice belirginleştirilip altınla ya da boyayla doldurularak tezhip meydana getirilir.

Ad:  hat_tezhip_1_4.jpg
Gösterim: 6016
Boyut:  49.2 KB

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
7 Kasım 2006       Mesaj #2
nünü - avatarı
Ziyaretçi
5ne5

TEZHİP NEDİR?
Sponsorlu Bağlantılar

Altın ile süsleme anlamına gelen tezhip, Farsça bir kelimedir. Ferman, berat ve Kur'an ayetleri gibi değerli evrak ve levhaların yüksek manevi değerini ifade etmek amacıyla gelişen bir sanat dalıdır.

Ancak tezhip sanatının kökeni Uygur Türkleri'ne kadar dayanır. Bay Sungur devrinde Türk ve İran ustalarının eserleri "Herat Ekolü"nü doğurmuştur. Bu Ekol 15. yüzyılın ikinci yarısıyla 17. yüzyılın başlarına kadar sürer. Bu dönemlerde Baba Nakkaş başta olmak üzere, Saray Nakkaşhanesi'nde yetişen pek çok sanatçı Türk Tezhip Sanatı'nın şaheserlerini ortaya çıkarmışlardır.

Özellikle Osmanlı döneminde saray bürokrasisinde yerini alan tezhip sanatı, ferman, berat gibi resmi evrakların süslemesinde de kullanılmaya başlanmış, böylece gelişiminin arkasına Osmanlı Sarayı'nı alarak en parlak devrini yaşamıştır. Kur'an-ı Kerim'in ilk ve son sayfaları (Serlevha ve zahriye), divanlar gibi el yazması kıymetli kitaplar, levhalar, fermanlar, nağmeler ve beratlar gibi çeşitli eserlerin tezhiplenmesi bir gelenek halini almıştır.
Kanuni Sultan Süleyman Devri (1520-1566) tezhip sanatının en parlak dönemlerindendir. Tezhip çalışmalarında, özellikle zahriye, serlevha, sure başları ve hatime sahifelerinde zengin bir işçilik ön plana çıkar. Altının çokça kullanıldığı bu dönemin karakteristik rengi laciverttir.
Zahriye sayfalarında dörtgen, altıgen ve sekizgen formlar göze çarpmaktadır. İşçilik artmış, bordür çeşitliliği fazlalaşmış, özellikle tığlar oldukça zengin bir çeşitliliğe ulaşmıştır. Sazyolu üslubunun ortaya çıkışı da bu döneme rastlamaktadır. Bunu Nakkaşhane'de çalışan doğulu nakkaşlara bağlayanlar çoğunluktadır.

Kanuni Sultan Süleyman döneminin ünlü nakkaşları arasında, Şah Kulu ve Kara Memi sayılabilir. 1520-1526 yılları arasında çalışmalar yapan Şah Kulu, Osmanlı sanatında kitap bezemeleri, kumaş, çini ve mücevher gibi alanlara yayılan özgün saz üslubunun yaratıcısıdır. Onun öğrencilerinden olan Kara Memi ise, Osmanlı süsleme sanatının en önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilir. Aslında müzehhib olan Kara Memi, özellikle kitap süslemesinde klasik kuralları esneten ve o güne kadar görülmemiş bir üslubun yaratıcısı olmuştur.
Bu dönemde kullanılan renkler ise altın ve lacivertin uyumu ile birlikte turuncu, yeşil, vişne çürüğü, pembe, sarı, eflatun, siyah ve bu renklerin çeşitli tonlarıdır. Çiçek motiflerinde hemen hemen tüm renklere yer verildiği görülür. Genellikle gül, lale, süsen, nergis, sümbül, haseki küpesi, zerrin ve kır çiçekleri kullanılmıştır.

17. yüzyılda tezhip sanatı, 16. Yüzyılın birikimlerini korumuş ancak üzerine bir şey eklememiştir. Bir anlamda durgunluk dönemi olarak da düşünülebilir. Sadece altın kullanımının biraz arttığı görülür. Osmanlı tezhip sanatı bu dönemden sonra her alanda başlayan Batılılaşma akımları etkisinde bir değişim sürecine girmiştir.

18. yüzyılda III. Ahmed Devri süresince Batılılaşma akımlarının etkisi daha net hissedilmeye başlamıştır. Fransız Rokoko akımı 1721'den sonra Osmanlı sanatlarını etkisi altına almıştır. Neredeyse tüm sanat dallarını etkileyen bu akımdan tezhip de nasibini almıştır. Bu dönemde Avrupa Barok üslubuna Türk sanatının unsurlarının katılmasıyla oldukça zevkli eszerler verilmiştir. Bazı sanat öğreticilerimiz bu dönem sanatına “Türk Baroğu” adını vermekte bir sakınca görmemektedirler.

III. Ahmed döneminde başlayan değişim yaygınlaşıp 19. yüzyılın başlarına kadar sürmüştür. Yüzyıl sonuna kadar devam eden süreçle klasik tezhip üslubu oldukça değişmiş ve barok unsurları olan iri çiçekler, buketler, vazo, saksı veya sepet içinde buketler, kurdela ile bağlanmış çiçekler bolca kullanılmıştır.
Ülkemizde, tezhip sanatının öğretildiği ilk eğitim kurumu, 1914'de "Medresetül Hattatin" adı ile açılmıştır. İstanbul’da, Cağaloğlu’nda İran Konsolosluğu binasının arkasındaki yokuşun başında yer alan Sübyan Mektebi binasında eğitime başlayan okulun ilk müdürü hattat Arif Bey’dir. Hat, tezhib, halı, cilt, ebru ve ahar gibi geleneksel sanatların yaşamasını sağlamak üzere kurulan okul, harf devrimine kadar, önce “Medreset-ül Hattatin” sonraki adıyla “Hattat Mektebi” ve sonunda “Şark Tezyini Sanatlar Mektebi” adları altında eğitim vermiştir. 1936 yılında, Osman Hamdi Bey’in kurmuş olduğu "Güzel Sanatlar Akademisi’ne" (Sanayi-i Nefîse Mekteb-iI Âlî’si) bağlanmıştır.

Şark Tezyini Sanatlar Mektebi Hocaları; 1933 yılında, Sümerbank Sanayi Dairesi başkanlarından olan Reşat Eğriboz'un teşvikiyle Ankara'da bir sergi açmışlardır. 2 kasım 1933 günü sergiyi gezen Atatürk eserlerden oldukça etkilenerek, bu alanda öğrenci yetiştirilmek üzere gereken düzenlemelerin geliştirilerek yapılması talimatını verir. Okulun “Akademi”ye bağlanması, bu olay üzerine Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan'ın talimatı ile olmuştur.

Bu sırada kadrosunda bulunan öğretim elemanları şunlardır: Yazı Hocası Kamil Akdik (Reis-ül Hattatin), Yazı Hocası İsmail Hakkı Altunbezer (Tuğrakeş), Hakkak İsmail Yümni Sanver, Sedefkar Vasıf Hoca, Müzehhib Bahaeddin Tokatlıoğlu, Mücellid Necmeddin Okyay, Müzehhib Yusuf Çapanoğlu. Bu kadroya Hattat Rakım Unan sonradan katılmıştır. Bu öğretim görevlilerinden oluşan Bölüm Öğretmenler Kurulu, ilk toplantısını Akademi Müdürü Burhan Toprak'ın başkanlığında 20 temmuz1936 tarihinde yapmış ve 1936-1937 öğretim yılı başında eğitime başlanmıştır.

Günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümlerinde tezyini sanatlar eğitimi devam etmektedir.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Estetiğin ve güzelliğin sanatı: Tezhip
Tezhip, uzun ve köklü bir geçmişe sahip kitap sanatlarımızdandır. Hüsn–i hat ve cilt sanatlarını tamamlayan, onlara ahenk kazandıran, bu sanatlarla birlikte kitaba nakış ve renk armonisi katan muhteşem bir güzelliktir.
Eskiden yazma kitapların ve hüsn–i hat kenarlarını boya ve yaldızlı süslemelerle tezyin etme işine tezhip denirdi, bu işleri yapan kişilere ise müzehhip. Başka bir ifadeyle; altınla süsleme anlamına gelen tezhip, boya ve altın tozuyla, çiçek ve nakışlarla süsleme sanatına verilen addır
Tezhip, resimden ve minyatürden çok farklı teknikle yapılır.

Tezhip, kitabın çeşitli yerlerine yapılır, bunlardan en önemlileri:
1. Zahriye: (Kitabın ilk bir veya iki sayfasında) Yuvarlak, köşeli olabilir ve ortasında madalyon halinde eserin ve müellifin adı ve eserin kimin namına yazıldığı kayıtlıdır.
2. Başlık: (Serlevha) Metnin başladığı sayfadaki başlıktır. Bazı yazmalarda bilhassa Kur’an–ı Kerim’lerde ve padişahlara takdin olunan eserlerde bu sayfayla karşısındaki sayfa tamamıyla tezhibli olabilir.
3. Bölüm ve sûre başlıkları: Sûrelerin başladığı sayfalardaki tezhiptir.
4. Durak, cüz, hizip, secde işaretleri (Kur’an–ı Kerimlerde)
5. Hatime (son)
6. Cedvel (Yazıyı çerçeveleyen çizgi)
7. Zencirek (Tezhibli sayfa kenarındaki geçme)
8. Tığ (Sayfada yazı dışındaki süsler)
Kütüphanelerimizde, saray nakışhanesinde tezhiplenerek padişaha sunulan birçok eser vardır, aradan 500 yıl geçmesine rağmen güzelliklerinden hiçbir şey kaybetmemişlerdir.
Tezhibe kısaca estetiğin ve güzelliğin sanatı demek doğru olacaktır.
Türk tezhip sanatı, resim ve minyatür sanatları gibi Türk millletinin tarihi ile başlar.

Tezhip sanatı ve Türkler
Türk tezyini şekillerinde tabiattan faydanıldığı gibi, bir takım hatların muhtelif şekillerle bir araya gelmesinden mürekkep geometrik birleşmelere de büyük yer verilmiştir.
Orta Asya’da kağıdın icadı ile birlikte, Türklerde, resim, minyatür ve tezhip gibi sanatların en güzel örnekleri ile geliştiği görülür. Ancak Orta Asya’daki Türk zevkinin yarattığı bu eserlerin büyük bir çoğunluğu Batılılarca Çin’e mâl edilmeye çalışılmıştır.
Güzel sanatların beşiği Orta Asya olup, minyatür gibi tezhip de bu coğrafyada doğmuştur.

Türkler’de sanat zevki
Türkler’in tezyinatı güzel olduğu kadar sadedir de. Sadeliğin güzelliğini Türkler çok iyi anlamıştır. Türkler’de esas olan sadelik, tenasüp ve ahenktir. Türk zevki süs içinde boğulmamıştır.
Mazisi Orta Asya Türklüğüne uzanan tezhip sanatı, Selçuklu Türklerinde hayli ilerlemiş, onlardan Osmanlılara geçmiş, XV. ve XVI. yüzyılda en yüksek zirveye ulaşmışıtr. Bunun sebeplerini diğer sanat dallarında olduğu gibi XV. yüzyıl siyasî istikrarın sağlanmasından sonra memleketin iktisadi, dolayısıyla kültür ve sanat faaliyetlerinde beliren canlılıkta ve XV. yüzyılın Selçuklu ve Osmanlı devrinin sanatları arasında bir köprü oluşunda aramak gerekir.

Osmanlı klasik dönem tezhipleri
Baba Nakkaş tarafından yönetilen Fatih’in saray nakışhanesinde üretilen tezhipler başta olmak üzere ilk dönem olarak isimlendirdiğimiz Osmanlı tezpileri aşırılığa kaçmayan, inceliği, zerafeti, ölçülü çizgileri, parlak, aydınlık renkleri, yazı ile sağladığı dengeli düzeni, geometrik geçmeleri ve küçük çiçek motifleriyle ilk önemli dönemi yaratmıştır.
Klasik tezhip sanatının ikinci önemli aşaması Kanunî Sultan Süleyman dönemidir. Fatih’in ölümü ile başa geçen oğlu Sultan II. Beyazıt döneminde yapılan tezhip örneklerine baktığımızda Fatih döneminin bir tekrarı olduğunu görürüz. II. Beyazıt geleneksel sanatlara bağlı olup saray nakışhanesindeki faaliyetleri bu yönde geliştirmeye zorlamış bir padişahtır.
Bu dönemde İslam geleneklerine bağlı sanatçılar saraya getirilmiştir.
Minyatürde olduğu gibi tezhip sanatında da bir yükseliş devri olarak nitelendirdiğimiz XXI. yüzyılda saray nakışhanesinin başında Mehmet Karamemi adlı bir sanatçı vardır. Kanuni’nin uzun saltanatı sırasında Doğu’ya yapılan seferler sonucunda saraya gelerek çalışan sanatçılar vardır. Yerli sanatçıların yanında çalışan yabancıların Osmanlı saray sanatını etkilemiş olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu etkiler kompozisyon düzeninden başlayarak birçok ayrıntıda bile kendini göstermişitr. Fakat bütün etkilere rağmen bu dönemde klasik bir Türk üslubunu oluştuğunu da vurgulamak gerekir.
Klasik dönem tezhiplerinde, tezhip süslemesinin temel malzemesi olan altın bol olarak kullanılmıştır. Bunun yanında çiçek motiflerinde beyaz, turuncu, pembe, sarı, bordo, kırmızı, mavi gibi hemen her rengin yerine göre kullanıldığı görülür.
Mükemmel bir teknik ve itina ile yapılan bu zengin kompozisyonu tezhiplerde altınla kullanılan renkler arasında tam bir uyum sağlanmıştır.
XXI. yüzyılda Kanunî devrinde gelişen ve en yüksek düzeye ulaşan klasik Türk tezhip sanatına benzeyen ancak daha zayıf eserler yapılmıştır.

Fatih’in tezhip merakı ve Baba Nakkaş
Her çeşit ilim ve güzel sanat kolu, kitap ve kütüphane aşığı Fatih Sultan Mehmet’in kolu kanadı altında himâye ve gelişme imkânları bulurken, hiç tezhip sanatının bundan uzak kalması düşünülebilir mi?.. Durmak bilmeyen mizacı ve araştırmacı kafasıyla, dini ve ilmi eserleri kendi özel kütüphanesi için tanınmış hattatlara istinsah ettiren Fatih, müzehhiblere bu eserleri Selçuk stilinden alınan ilhamla Türk zevkine yakışan bir şekilde tezhip ettirmiştir. Fatih sarayına bir nakışhane kurmuş ve başına da Özbek asıllı Baba Nakkaş’ı getirmiştir.
Fatih devri tezhipleri özellikleri bakımından Türk kitapçılık tarihinde tamamen ayrı bir ekolün eseridir.
Fatih devri tezhiplerinde İsfahan ve Herat mektebi tezhiplerinde görülen mavilerden daha değişik, pembemsi mavi ve siyah, bazende tamamen altın zemin üzerine geçmeler, rûmiler, kanatlar, bulutlar, nilüferler ve zemin notaları, çeşitli renklerde, fakat daima hoş bir ahenkle nakşetmişlerdir. Çiçek, dal ve filizler, türlü geçmeler, Fatih devri tezhiplerinin esas unsurlarını teşkil ederler.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Fatih Sultan Mehmet’in sahip olduğu kitap sevgisi ve dostluğu, ilim ve sanat koruyuculuğu, Türk kitapçılık tarihinde; hüsn–i hat, tezhip, ciltçilik ve bunlara bağlı diğer eski kitapçılık sanatları yönünden kendine has millî özelliklere sahip bir devrin açılmasına ve devamına sebep olmuştur.
Tezhip sanatı, aynı minyatür sanatı gibi Fatih Sultan Mehmet döneminde gelişmiştir. Tabiî ki başlangıç olarak Orta Asya’ya kadar uzanır.
Fatih Sultan Mehmet diğer sanatlarda olduğu gibi tezip sanatına oldukça önem vermiş ve geliştirmeye gayret etmiştir. Sarayına nakışhane bile kurdurmuştur.

Tezhip sanatı da Batı’nın kurbanı
Kanunî devrine en olgun çağına ulaşmıştır. Minyatür sanatında olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu gerileme dönemine girince düşüş yaşamıştır.
Avrupa’nın etkisine girdiklerinde tezhibin şeklinde de kendine ait has özelliklerinde de değişiklik göstermiştir. Barok üslubunun etkisi altına girmiştir.
Her sanatta olduğu gibi tezhip sanatı da Osmanlı İmparatorluğunun yükselme devrinde çok güzel örnekler vermiş, en olgun çağına ulaşmıştır. Gerileme devrinde ise Osmanlı İmparatorluğu’nun durumnua paralel olarak bir düşüş yaşamıştır.
Tezhip sanatı bugün tamamen ortadan kalkmış, yalnız hüsn–i hat ve müzehhiplikle uğraşanlara ve bu işin meraklılarınca yapılmakta, sayıları az olan bu gibi kimselerin himmet ve gayretleriyle yaşatılmaya çalışılmaktadır.

Çağını yansıtan sanat
Tezhip sanatındaki üslup, yapıldığı devrin sanat üslubuna göre değişir. XVI. yüzyıl tezhipleri genellikle kıvrımlı bezemeler, Lâle devrin de ise kökler ve çiçekler şeklinde yapılmış, Barok devrinde de Avrupa Rönesans ve Barok kıvrımlarını taklit ettiğini bu tezhipleri incelediğimizde rahatlıkla görebiliriz.
Tezhip, yapıldığı devrin sanat üslubuna göre değişmekte beraber, bu üsluplarla onları doğuran medeniyet tarzları arasında da çok sıkı bir münasebet vardır.
Türk tezhibi yabancı tesirlerden uzak kalabildiği devirlerde sade ve güzel renkli olarak dikkati çeker, motif ve renk çokluğu ile gözü yoran diğer tezhip ekollerinden ayrılır. Bu gaye ile sarayda bulunan yabancı sanatkârlar Türk sanatkârlarından ayrı olarak çalışmışlardır.
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
22 Kasım 2008       Mesaj #4
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Tezhip Sanatı

Tezhip, Arapça zehep (altın) sözcüğünden türemiştir, tam karşılığı altınlama-yaldızlamadır.

Türk tezhip sanatını, altın kullanarak yapılan kitap süsleme sanatı diye tanımlayabiliriz.

Tezhip, yalnız altın yaldızla yapılan işleri ifade etmez, altının yanı sıra boya da kullanılarak, sadece kitaplara değil, hat levhalarına, fermanlara, hatta ahşap ve deri üzerine geleneksel motiflerimizin uygulandığı tezyinattır.

Tezhip yapan kişilere müzehhip veya müzehhibe denir.

Tezhip sözcüğü, Arapça'da altınlamak anlamına gelir. Genelde kağıt üzerine altın ve çeşitli renklerle yapılan, çoğunluğu figürsüz olan süslemeler 'Tezhip' olarak adlandırılır. Tezhip en çok el yazması kitaplarda kullanılmakla birlikte tek levha halindeki yazıların çevresinin de tezhiplendiği görülür. Bu süsleme, kitap içinde en çok baş sayfalarda kullanılmıştır. Çok özen gösterilen kitaplarda baştaki iki sayfada yazıya ayrılan küçük bir bölümün dışında, tüm alanın tezhiple kaplandığı da görülür. Özellikle Kur'an-ı Kerim'in ilk iki sayfasının bu tür bir süsleme ile doldurulması adeta bir kural haline gelmiştir. Kur'an-ı Kerim'in dışındaki kitaplarda ise genellikle metnin başında tezhipli bir besmele bölümü koymak yeterli olmuştur. Bu tür baş sayfalarda besmelenin zemini ve çerçevesi de tezhiplidir. Ayrıca çoğu kez yazının üst kısmında tezhipli bir tepelik bölümü yer alır. Kitapta metin kısmından önce gelen bir ya da iki sayfa daha fazla tezhipli olabilir. Bu tür sayfalarda genellikle yazı bulunmaz, figürsüz süsleme tüm sayfayı kaplar. Ortasında yalnızca madalyon biçiminde bir süslemenin yer aldığı örnekler de vardır. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan Hünername'nin (H.1524) zengin bir biçimde süslenmiş sayfasında cetvelle çevrili, yazı yazmaya ayrılmış bölümün ortasında 'şemse' denilen oval bir madalyon yer almaktadır. Ayrıca köşelikler ve zengin bir çerçeve de düzenlemeyi tamamlamıştır. Bunların dışındaki alan çoğunlukla boı bırakılırdı. Bu örnekte ise ebru denen mermer taklidi süsleme ve bunun üstüne serpilmiş altın yani zerefşan bulunmaktadır.

Bazen ilk sayfada bir çiçek ya da çiçek buketi yer alır. Bu, özellikle 18. yüzyıl ve sonrasında kullanılmış bir yöntemdir. Çiçekler, dönemine göre az ya da çok natüralist işlenmiş olabilir. En sık kullanılan çiçek ise güldür. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde bulunan yazmada (A.5668) ise oldukça stilize işlenmiş bir zerrinin karışlıklı iki sayfada simetrik olarak yer aldığı görülür.

Kitabı tanıtıcı ve kimin için yazıldığını belirten bilgiler de tezhipli madalyonlar içinde yer alabilir. Bu tür sayfalara 'Zahriye', bu amaçla yapılan süslemeye ise zahriye tezhibi denir.

Kur'an-ı Kerim en çok tezhiplenen kitaptır. Kur'an yazmanın ve süslemenin sevap sayılmasının bunda büyük etkisi vardır. Özel önem verilmiş pek çok örnekte baştaki ilk iki sayfanın tamamının yanı sıra sure başlıkları da tezhiplenmiştir. Surenin adının belirtildiği yazı ise, farklı bir renkle örneğin beyaz ya da altınla yazılır ve bu yolla normal metinden ayrılır. Yazıdan arta kalan bölümde ise dönem üslubunun gereği olan süslemeler yer alır.

Hattatın adını veren sayfaya ise 'Ketebe sayfası' denir. Bu sayfada çoğu kez kitabın hattat tarafından kopya ediliş tarihi de vardır. Ketebe, tam sayfada yer aldığı gibi, yalnızca bir bölümde de bulunabilir. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki Kur'an'ın (E.H.148) ketebe sayfasında hattatın adı dekoratif bir çerçeve içine beyaz renkle yazılmıştır. Bu, 16. yüzyılın ünlü hattatlarından Amasyalı şeyh Hamdullah'ın ketebesidir.

Sayfa tam dolmadan metin kısmı bittiği zaman kalan boşluk, tezhipli bir madalyon ya da başka bir süsleme ile doldurulur. Sık rastlanan başka bir yöntem ise satırların gitgide daha kısa yazılması ve yazının üçgen biçiminde bitmesidir. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan Kur'an'da (EH.70) ise değişik bir yol izlenmiştir. Bu örnekte son satırlar ketebe ve tarihe ayrılmış, tezhip ise altta kare bir çerçeve içinde yer almıştır.

Kur'an-ı Kerim'de ayet sonlarındaki noktalar yani duraklar da belirtilmiştir. Bu duraklar çoğu kez tezhiple süslenmiştir. Erken ve klasik dönemlerde yalın olan duraklar, 18. yüzyıldan başlayarak daha özenli bir hal almıştır. Sanatçı, bu küçük madalyonlarda geniş hayal gücünü ve yaratma zenginliğini sergileme fırsatı bulmuştur. Tezhip niteliğinde süsleme kitabın hemen her yerinde bulunabilir. Çok özenli bazı örneklerde sayfaları korumak için yerleştirilen ince kağıtlarda bile altınla yapılmış süslemelere rastlanır.

Kitap sayfalarının yanı sıra duvara asılmak için hazırlanan levhalarda da tezhip kullanılmıştır. Hilye-i şerifler, hattat diploması niteliğindeki yazılar da bu grupta toplanabilir. Bu tür levhalarda yazı arasında kalan boşluklar çeşitli biçimlerde tezhiplenir. Giderek, düzenlemenin tümü de tezhipli bir çerçeve içine alınır. Ferman ve tuğralar da tezhiplenmiş yazılı örnekler arasında yer alırlar.

Klasik bir tezhip, altın ya da lacivert zemin üzerine rumi veya çiçek bezemelidir. Ayrıca zenginleştirici yöntemler de kullanılmıştır. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan EH. 308, 309, 311 no.lu yazmalarda bu zenginleştirici yöntemlerden birine tanık olunur. Sayfanın kenarındaki altın çerçeveli kısımda iğne arkası ile bastırılarak oluşturulan noktaların yüzeyden farklı bir biçimde parıldamasıyla değişik bir görüntü yaratılmıştır. Tezhibin bittiği yerde ise kağıdın zemin rengine geçişi yumuşatmak için tığlar kullanılmıştır. Bu ögenin ikinci bir tezhip sayılabilecek kadar yüklü örnekleri de vardır. Tığ, genelde ince bir çizgi ve bunu zenginleştiren nokta, çizgi ya da küçük çiçeklerden oluşur. Bazı yazmalarda tığların aşırı derecede abartıldığı da görülür.

Bir tezhip türü de Halkâr'dır. Bu sözcük, Farsça'da altınla süsleme anlamına gelmektedir. Altının az ya da çok yoğun, ince ya da kalın çizgiler halinde kullanılması ile farklı renk etkileri yaratılabilir. Genellikle az renk kullanılır ve yumuşak tonlar tercih edilir. Klasik tezhip ile halkârın birlikte kullanıldığı örnekler de bulunmaktadır.

Tezhiple birlikte kullanılan bir başka teknik ise sayfa yanlarında ya da yazı levhalarının çevresinde yer alan 'Ebru'dur. Ebru pek çok kişinin çocukluğunda denediği bir yöntemin gelişmiş biçimidir. Boyalar bir sıvı üzerine yayılır ve daha sonra kağıt bu sıvıya değdirilerek soyut bir takım biçimler elde edilir. Katığ ise daha az tanınmış bir tekniktir. Bu teknikte, yazı ya da süsleme kağıdın oyulması ile elde edilir.

Tezhibin ana malzemesi altındır. Altın, varak yani ince yapraklar halinde kağıt arasında saklanır. Bu tür altın doğrudan doğruya yapıştırılarak kullanılabilir. Ama ince desenler için ezilerek kullanılır. Bir pota içinde Arap zamkı ve su ile parmakla ezilir, daha sonra zamkın fazlasının alınabilmesi için suyla karıştırılır. Altın zerrecikleri dibe oturunca üstteki suyun fazlası akıtılır. Kalan az miktarda su ise tozdan korunmuş bir yerde kurumaya bırakılır. Böylece altın, boya gibi fırça ile sürülebilecek bir malzeme haline gelir. Yeşil altın ya da gümüş de renk etkileri elde etmek için yan yana kullanılabilir. Ancak gümüş, kağıdın zamanla bozulmasına neden olur.

Bir tezhibin hazırlanmasında izlenen klasik yol şöyledir: İnce kağıt üzerine bir desenin tümü ya da yinelenen bölümlerinden yalnızca biri çizilir. Deseni oluşturan çizgiler, birer milimetre kadar aralıkla iğne ile delinerek bir kalıp hazırlanır. Bu kalıp, süslenecek yüzey üzerine yerleştirilir. ınce kömür tozu dolu küçük bir torbacık, kalıp üstünde gezdirilir ve noktaların yüzeye geçmesi sağlanır. Noktaların araları da ince kalemle birleştirilerek desen ana yüzeye geçirilir. Boyama işlemine altınla başlanır. Hafif jelatinli su ile sulandırılan altın, fırça ile sürülür. Altının parlaması için de 'Zermühre' denen bir alet kullanılır. Bu, parlak yüzeyli bir taştır. Bunun için genelde akik tercih edilir. Bir sapa oturtulan bu taşın yüzeye sürülmesi ile altın parlak bir görünüm kazanır. Daha sonra çok ince bir fırça kullanılarak konturlar çizilir. Bu konturlara tahrir denir. Konturların çizilmesiyle zemin renklerinin altın yüzeye akması bir derece de olsa önlenmiş olur. Sonra sıra zemin kısımlarının renklendirilmesine gelir. Zeminde genellikle lacivert kullanılır. Bu bir ölçüde dönem üslubuna ve sanatçıya göre de değişir. En sonunda renkli ayrıntılar eklenir, tığlar çekilir, zeminde serpme, nokta ya da tarama gibi son rötuşlar yapılır.

Türk tezhip sanatının Anadolu Selçuklulardan başlayarak Osmanlılara kadar uzanan bir geçmişi vardır. En erken tarihli örneklerden biri, bugün Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan 1131 tarihli bir Kur'an-ı Kerim sayfasıdır. Sayfanın çerçevesi 'Selçuklu geçmesi' denen örgülü bir bordürden oluşmuştur. Bu çerçevenin içinde kalan bölüm ise geometrik madalyonlara bölünmüştür. Geometrik madalyonların içinde ise beyaz kufî yazılar yer almaktadır. Geometrik süsleme, geçme motifleri ve kufî yazının dekoratif kullanılışı Selçuklu tezhibinin karakteristik özellikleridir.

Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki 13. yüzyıla ait Kur'an'da (B.5) tarama niteliğindeki bir süsleme üzerinde çok dekoratif iri kufî yazı karşımıza çıkar. Kufî yazı, oval bir madalyon içinde sure başlığında da kullanılmıştır. Bu örnekte altınla çerçeveli yazı bölümünde ise gösterişli duraklar dikkati çekmektedir. Selçuklu tezhibi için karakteristik olan bir durum da cedvel dışındaki yuvarlak madalyonlardır. Birbirine bitişik iki kareden oluşan 'Cedvel dışı gülü' de dönemin sevilen bir formudur. Yine aynı yapıtın başlangıç sayfası tezhibinde ise geometrik süsleme egemendir. Palmet, yarım palmet ve rumi motifleriyle zengin bir görünüm yaratılmıştır. Burada Selçuklu dönemi süsleme sanatının temel elemanları olan geometrik süsleme ve yarım palmet motiflerinin bir arada kullanıldığı görülür.

13. yüzyıldan çok sayıda tezhipli kitap kalmıştır ama hangilerinin Anadolu kökenli olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki Kur'an-ı Kerim (K.357), Anadolu kökenli olduğu kesinlikle bilinen az sayıdaki örnekten biridir. Baştaki tezhipli sayfada sure adının bulunduğu bölümün ve alt boşluğun tezhipli olduğu görülür. Bu örnek, palmet, yarım palmet, rumiler ve altın zemin üzerinde sulu karmen kırmızısı gölgeleriyle tipik bir Anadolu Selçuklu yapıtıdır. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki 14. yüzyıla ait olduğu sanılan yazmanın (A.577) baş sayfa tezhibinde ise Selçuklu sülüsü denilen tipte beyaz yazılar karşımıza çıkar. Lacivert zemin ve canlı renklerle tüm sayfayı aralıksız kaplayan bu tezhip de dönemin tipik bir ürünüdür.

15. yüzyılın ilk yarısından Osmanlılara ait pek az tezhipli örnek kalmıştır. Bunlardan biri de Sultan IŞ. Murad için yazıldığı bilinen, müzik konulu kitaptır. Baştaki iki sayfada rumi ve küçük çiçekli tezhip tüm sayfayı kaplamaktadır. Bu yapıt, klasik Osmanlı tezhiplerinin öncülerinden biridir. Aynı kitabın bir başka sayfasında ise çeşitli tezhip düzenlemeleri bir araya getirilmiştir. Yazı oval bir madalyon içine alınmış, tezhip için açık renk bir zemin tercih edilmiştir. Rumilerin egemen olduğu süslemeyi, küçük çiçeklerin oluşturduğu zarif bir çerçeve sınırlamaktadır.

Fatih Sultan Mehmed dönemi, birçok sanat dalında olduğu gibi, tezhipte de bir doruk noktasıdır. Fatih için hazırlanan birçok yapıt, ağırbaşlı ve olgun bir üslup sunar. Daha önceki dönemlerde Kur'an tezhipleri ön planda idi. Oysa Fatih döneminde bilim ve sanatla ilgili telif ve tercüme pek çok yapıtla karışlaşılır. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan A.3282 no.lu yazmanın baş sayfasında yapıtın Fatih'in kitaplığına ait olduğunu belirten tuğralı mühür yer almaktadır. Yine Fatih'in özel kitaplığı için hazırlanmış olan Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki yazmanın (Damat İbrahim Paşa 819) zahriye sayfasında Fatih için hazırlandığını belirten satırlar, ortada daire madalyon içinde yer almaktadır. Bu örnek, sayfanın tümünü kaplayan tipik bir Fatih dönemi tezhibidir. Topkapı Sarayı Kütüphanesi A.2208 no.lu Unmuzac'da ise Fatih dönemi için tipik bir başlık örneği görülmektedir. Kufî besmele beyazla yazılmış olduğundan tezhibin içinde çok iyi belirmiştir. Yazının zemininde kıvrık dallar, tepelik olarak da rumilerden geniş bir bordür yer almaktadır. Tığların yalın oluşu ilginçtir. Zaten genelde süslemede aşırıya kaçılmadığı görülür.

16. yüzyıl, tezhip sanatında başka bir açıdan da doruk noktasıdır. Bu dönemde metin kısmından önce gelen tam sayfa tezhipler çok zengin süslemelidir. Zeminde lacivert rengin egemenliği azalmıştır. Altın ve lacivert zemin hemen hemen dengededir. Rumiler ve çiçekler yine gözde formlardır, ama işçilik aşırı derecede incelmiştir. Yüzyılın başına ait olan bir Kur'an'ın (Topkapı Sarayı Küt. H.70/71) baş sayfasında süslemenin aşırı yüklü olduğu görülür. Sanatçı burada ustalığını gösterme çabasına girişmiştir.

16.yüzyılda Kur'an-ı Kerim tezhipleri ön plandadır. Çok önem verilen örneklerde yazıdan önce tezhipli iki sayfa bulunur. Ama normal örnekler, metnin ilk iki sayfası ile başlar. Bunlarda başlıklar ve geniş çerçeveler yazıyı adeta ikinci plana itmiştir. 1523/24 tarihli, Kanuni için hazırlanmış olan ve bugün Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan Kur'an (EH.58), altın zeminin ağırlık kazandığı klasik bir tezhip örneği sayılabilir. Yapıtın zahriye sayfasında ise Kanuni için hazırlandığını belirten satırlar bir şemse içindedir. Zemin renklerinin açık oluşu, genel görünüme bir hafiflik kazandırmaktadır. Aynı yapıtın bir başka sayfasında da hattatın adı belirtilmiştir. Tezhibi yapan ve müzehhip ya da nakkaş ünvanını taşıyan ustanın adı çok sık belirtilmez. Bu örnek, şemsenin altındaki salbek denilen kısımda nakkaşın adının bulunmasıyla önem kazanır.

Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan ve 1539/40 tarihli Guy-i Çevgân adlı yapıtın baş sayfasında ise yazı, kağıttan oymadır. Çok zengin tezhibi aşırı süslü tığlar da desteklemektedir. Kalan boşluklar ise serpme altınla doldurularak yüklü bir süsleme oluşturulmuştur.

Aynı kütüphaneye EH. 307 no. ile kayıtlı, 1579 tarihini taşıyan En'**-ı şerif'in baş sayfası ise oldukça yalındır. Yalnızca başlık ve tepelik tezhiplenmiştir. Oldukça farklı teknikteki bu örneklerde değişik bir yöntem kullanılmıştır. Önce zemin renklendirilmiş, altın daha sonra sürülmüştür.
Ünlü hattat Ahmet Karahisari'ye ait Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan Kur'an-ı Kerim'de (YY 999/EH. 157) birbirinin eşi olan duraklar oldukça yalındır. Ancak sayfa yanındaki güller ve sure başlıklarının çok zengin ve çeşitli olduğu görülür. Sayfa yanındaki aşer gülleri, oval madalyon ve tığlardan oluşan üçlü düzenleme, yazılı kısmın yüksekliğini bile aşmaktadır.

Sure başlığında 16. yüzyılın sevilen motiflerinden biri de Çin bulutu denen süsleme formudur. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan Kur'an'da (EH.58) Çin bulutu küçük çiçeklerle birlikte kullanılmıştır. Sayfa kenarındaki oval bir şemse biçimindeki hisib gülü, iki uçtan tığlarla uzatılmış durumdadır.

Yine Ahmet Karahisari'ye ait, Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki Kur'an-ı Kerim'in (YY 999) tezhibi saray nakış atölyesinin ürünüdür. Burada atölyeyi yöneten baş nakkaş Karamemi'nin getirdiği yeniliklerden biri görülür: Natüralist motifler süsleme sanatımıza girmeye başlamıştır. Yazının sağ ve solundaki bahar açmış meyva dalları bu açıdan ilginç motiflerdir.

Karamemi, Kanuni döneminin süsleme sanatına büyük etkisi olan bir sanatçıdır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ne T 5467 no. ile kayıtlı olan Kanuni'nin Muhibbi mahlası ile yazdığı Divan, dönemin başarılı örneklerinden biridir. Bu yapıtın 1566 yılında tamamlanan nüshasının ilk sayfasında Hatai olarak adlandırılan geleneksel, stilize bitki motiflerinden oluşan güzel bir halkâr örneği görülmektedir. Aynı yapıtın başka bir sayfasında ise natüralist motiflerin klasik tezhibe girmeye başladığı görülür. Tığlardaki laleler bu açıdan ilginçtir. Bir başka sayfada da cedvel dışında Karamemi atölyesinin ürünü tipik bir halkâr örneği yer almaktadır. Gül, karanfil, lale, sümbül türünden çiçekler natüralist üslubun habercileridir. Sayfa içindeki tezhipli küçük bölümlerde ise farklı bir üslup dikkati çekmektedir. Karamemi ve yönetimindeki saray nakış atölyesinin Osmanlı süsleme sanatına natüralizmi getirdiği bu örneklerden anlaşılmaktadır. Karamemi'nin adının bulunduğu sayfada ise lale, Manisa lalesi, karanfil ve güllerle adeta bir bahçe görünümü yaratılmıştır. Sanatçının adı, gül fidanının kök kısmında yer almaktadır.

Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan Murakka Albüm'ün (EH. 2327) 17. yüzyıl sonu ya da 18. yüzyıl başlarına ait olduğu sanılmaktadır. Bu albümde yazının fazla boğulmadan süslenmiş olduğu dikkati çekmektedir. Zaten bir yazının tezhiplenmesinde yazı-süsleme dengesinin kurulması, başarı ölçülerinin başlıcalarından biridir.

18. yüzyıl tezhibinde çiçek önemli bir yer tutmaktadır. Sayfanın ortasında oldukça natüralist buketler ve tek çiçekler bu dönemde sık sık görülmeye başlar. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'de bulunan Hizb el-Azam (M 418) adlı dua kitabında baştaki tam sayfa tezhibin zemini altındır. Natüralist ve stilize motifler aynı düzenleme içinde kullanılmıştır. 18. yüzyılda sayfa kenarındaki güller de natüralist birer küçük çiçek ya da bukete dönüşmüştür.

Yine aynı kütüphaneye EH. 55 no. ile kayıtlı olan 1785 tarihli bir Kur'an-ı Kerim'in baş sayfası ise ilk bakışta klasik bir tezhibe benzemektedir. Ancak dikkatle bakıldığında çiçeklerin egemen olmaya başladığı, rumi gibi klasik motiflerin önemini yitirdiği görülür. Tığlarda bile çiçekler tercih edilmiştir. Aynı yapıtın ilk sayfasında yer alan halkâr tekniğindeki gül goncasının doğaya yakın görünümü de ayrıca dikkate değer. Bu dönemde özellikle dua kitaplarının ilk ya da son sayfalarında bu tür çiçek minyatürlerine oldukça sık rastlanmaktadır.

19. yüzyılda Batılı akımlar, tüm sanat dallarında olduğu gibi süsleme sanatında da ağırlık kazanmıştır. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan 1862 tarihli Kur'an-ı Kerim'in baş sayfasında Rokoko üslubu görülür. Altın zemin, iri yapraklar, stilize güller, iğne arkası ile yapılmış noktalarla Rokoko'ya özyü aşırı bir süsleme oluşturulmuştur.

19. yüzyılın sonlarında ise ulusal akımlar yeniden sanatımıza girmiştir. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde bulunan ve baş sayfası klasik tutumla tezhiplenmiş olan Kur'an (MR 4) bu akımın izlerini taşır. Ancak matbaanın yurdumuza girmesiyle birlikte tezhip yavaş yavaş önemini yitirmiştir. Yine de özellikle dini kitaplar elle yazıldığından tezhip sanatı son zamanlara kadar varlığını sürdürmüştür.

_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
28 Şubat 2013       Mesaj #5
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Tezhip Sanatı
MsXLabs.org
tezhib2

Kelime olarak Arapça altınla yapılan işler anlamına gelen tezhib, Osmanlı süsleme sanatında başta yazma eserlerin, murakka (Levha) yazıların yüzyıllar içerisinde değişik üslublarla farklılık gösteren yaygın bir süsleme sanatıdır. Bu sanatı icra eden kişilere müzehhib denir. Orta Asya menşeili bu süsleme sanatı; doğanın güzelliğini islam felsefesi ile yoğurarak, hat sanatı ile bütünleştiren canlı cansız biçimlerin mistik ifadesi olmuştur.
Anadolu'da Selçuklular ile başlayan beylikler devri içerisinde farklı ekoller ile devam eden tezhib sanatı Osmanlılar'da 15. ve 16. yüzyıllarda mükemmelliğe erişmiştir. Özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra Osmanlılar'da tezhib sanatı kendine özgü tarzı ile doruğa çıkmıştır.

Son düzenleyen _Yağmur_; 1 Mart 2013 13:46 Sebep: Resim ortalandı, boşluklar kapatıldı.
plum - avatarı
plum
Ziyaretçi
28 Şubat 2013       Mesaj #6
plum - avatarı
Ziyaretçi
Tezhip Sanatı
MsXLabs.org

Türk Süsleme Sanatları - Tezhip

Tezhip kelimesi, Arapça zeheb (altın) kökünden türemiş olup, ‘altınlamak’ anlamına gelmektedir. Bununla beraber günümüzde daha çok İslam kökenli kitap bezeme sanatları içerisinde bulunan ve altınla beraber muhtelif renklerle yapılan ince detaylı süslemelere verilen isimdir. Tezhip sanatında altının yanı sıra, kökboyaların, renkli toprak boyaların, maden oksitlerin, bazı renkli taşların tozlarının tutkalla karıştırılarak kullanıldığı bilinmektedir. Sadece altın kullanılarak yapılan tezhiplere ise “halkar” adı verilmektedir. “Halkar” ezilmiş altının, jelatinli su ile karıştırılarak fırça ile sürülmesi ve tezhibin yanında daha iri formdaki çiçek ve motiflerle düzenlenmesi şeklinde yapılmaktadır. Halkarın bazı renklerle birlikte kullanıldığı türüne ise “şikâf” (renkli halkar) adı verilmektedir.

Tarihçe
Tezhip sanatı, doğuda olduğu kadar batıda da uygulama alanı bulmuş bir sanattır. Özellikle Ortaçağ’da Hristiyanlığın ve Yahudiliğin kutsal metinlerini, dua kitaplarını süslemede yoğun bir biçimde kullanılmıştır. Ancak zaman içerisinde resmin öne çıkmasıyla, tezhip yalnızca başlıklardaki büyük harfleri süslemekle sınırlı kalmıştır.

Türklerde tezhibin bilinen tarihi, Uygurlar’a kadar uzanmaktadır. Mani dininin Uygurlar arasında yayıldığı IX. asırda tezhip sanatının örnekleri bulunmaktadır. İlk tezhip örneklerine ise VIII-IX. asırda Orta Asya’da Karahoca ve Bezeklik’teki Uygur Türklerine ait duvar frenkslerinde rastlanmaktadır. Orta Asya’da VIII. asırdan itibaren önemli gelişmeler gösteren kitap sanatları ve tezhip, bir taraftan Hindistan’a, diğer taraftan İran’a geçerek oralarda da yeni tarzların oluşmasına sebep olmuştur. Tezhip sanatının buna bağlı olarak Doğu, Batı ve Selçuklu Türklerinde olmak üzere üç ayrı koldan gelişim gösterdiği gözlemlenmektedir.

Bu dönemlerde İslam ülkelerinde de tezhip sanatı oldukça yaygın bir sanattır. Anadolu’ya Selçuklular’ın getirdiği tezhip, en parlak dönemini Osmanlılar zamanında yaşamıştır. XV. asırda İran’da ve ardından Timurluların egemen olduğu Herat, Hive, Buhara, Semerkant gibi merkezlerde tezhip sanatı büyük gelişme göstermiştir. XV. asırda “Herat Mektebi” adı altında şaheserler vücuda getirilmiştir. Herat’ta geliştirilen üslup daha sonra da İran tezhip sanatını büyük ölçüde etkilemiştir. Osmanlı sanatçıları da XV-XVI. yüzyıllarda İran’la artan ilişkiler sonucunda Herat Okulu’nun birçok özelliğini yapıtlarında kullanmış, yeni bireşimler yaratmışlardır. Timur’un torunlarından Uluğ Bey, Hüseyin Baykara ve Vezir Ali Şir Nevai’nin himaye ve destekleri ile çoğu Türk olan sanatçıların meydana getirdiği “Herat Mektebi”, kimi Batılı sanat tarihçileri tarafından “Fars Sanatı” sayılarak İran’a maledilmeye çalışılmıştır.
İkinci kol olarak Batı’da Mısır’daki “Memlük Kitap Sanatı” gelişme gösterirken; üçüncü kolu da, Anadolu’da Türkler tarafından yapılan çalışmalar oluşturmuştur.

Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde motifler ve renkler açısından olağan gelişmesini yaşayan Türk tezhip sanatı, Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde Tebriz’den İstanbul'a getirtilen sanatçılarla önemli ilerlemeler ve yenilikler kaydetmiştir.

Osmanlı’da tezhip sanatının zirvede olduğu dönem, Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) dönemidir. Bu dönemde, zahriye, ser-levha, sure başları ve hatime sahifelerinde zengin işçilik görülmeye başlanmış, altın çok kullanılmış ve lacivert renk dönemin önemli rengi olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman devrinin ekol yaratan ünlü nakkaşlarının başında Şah Kulu ve Kara Memi gelmektedir.

1520-1526 yılları arasında faaliyet gösteren Şah Kulu, Osmanlı Sanatında kitap bezemesinden kumaşa, çiniden kuyumculuğa kadar yaygınlaşan özgün bir üslubun, saz üslubunun yaratıcısı olmuştur. Onun öğrencisi olan Kara Memi ise, Osmanlı süsleme sanatının gelmiş geçmiş en önemli sanatçılarından biri olarak dikkati çeker. Aslında müzehhip olan Kara Memi, kitap sanatının klasik kurallarının dışına çıkan, yeni motiflerle o güne değin görülmemiş bir üslubun yaratıcısı olmuştur. Kullanılan renkler ise altın ve laciverdin uyumu ile birlikte turuncu, yeşil, vişneçürüğü, pembe, sarı, eflatun, siyah ve bu renklerin çeşitli tonlarıdır. Çiçeklerde hemen hemen bütün renkler kullanılmıştır.

Bu dönemin müzehhipleri eserlerini oluştururken tabiattan ilham alarak, Osmanlı coğrafyasında sıkça yetiştirilen gül, nergis, lale, sümbül, süsen, haseki küpesi, zerrin ve bahar çiçeklerini motif olarak tercih etmişlerdir.

Lale Devri'nde (1718-1730), sanatın diğer dallarında olduğu gibi, tezhip sanatında da batı sanatının etkisi görülmeye başlamıştır. Fransız Rokoko sanatının tesiri sonucunda, klasik form tamamen terkedilmiş, iri çiçekler, buketler, vazo, saksı veya sepet içinde buketler, kurdela ile bağlanmış çiçekler bolca kullanılmış, XIX. asrın sonuna kadar bu üslup devam ettirilmiştir.

XX. asrın başlarında tükenme durumuna gelen tezhip sanatı, 1914 yılında kurulan “Medreset’ül-Hattatin” vasıtasıyla hat, cilt, çini ve ebru sanatlarıyla beraber yeniden canlanmaya başlamıştır. Günümüzde üniversitelerde yapılan tezhip eğitimlerine ek olarak bazı özel atölyelerde tezhip çalışmaları devam etmektedir.

Tezhipçilik ve Müzehhipler Hakkında
Tezhip sanatını icra eden kişiler eğer erkek ise “müzehhip”, kadın ise “müzehhibe” olarak adlandırılırken; tezhipli eserler ise “müzehhep” adıyla anılmaktadır. Müzehhipler yalnızca kitap süslemekle kalmayıp, farklı alanlar için de desen üreten, aynı zamanda kreatör, desinatör veya grafikçi olarak tanımlayabileceğimiz kişilerdir.

Esasen tezhip sanatı, diğer geleneksel süsleme sanatlarımızda da olduğu gibi kolektif çalışma suretiyle ortaya konulan geleneksel sanatlarımızdandır. Kitabın hattat tarafından yazılma işleminin tamamlanmasının ardından cetvelkeş, altın, siyah mürekkep veya sürh denilen kırmızı boya ile sayfa kenarlarına bir cetvel çeker. Ardından usta ve çıraklar, müzehhibin hazırladığı deseni kâğıda silker, bir veya birkaç müzehhip de boyama işlemini tamamlar. Bu işler saray nakkaşhanelerinde veya büyük müzehhiplerin atölyelerinde yapılırmış.

Başlangıçta kufi mushaflarda görülen bu sanat, hattın bezenmesi olarak hayata geçmiş; zaman içerisinde gelişerek diğer yazma eserlere de intikal ederek incelik, çeşitlilik ve zenginlik kazanmıştır. Hüsn-i hattı tamamlayan ve ona daha da güzellik kazandıran tezhip, devlet büyüklerinin, önemli kişilerin, kitap ve sanatseverlerin kütüphaneleri için yazılan başta dini kitaplar olmak üzere, divanları, mesnevileri, tarihî, ilmî, edebi el yazması kitapları, güzel yazı levhalarını, murakkaatları (güzel yazı albümleri) ve tuğraları süslemektedir.

Tezhip sanatı yazmalardaki süsleme alanlarının dışında, çini ve seramik sanatı, halı sanatı, kumaş sanatı, maden sanatı, ahşap sanatı, mimari yapılarda taş, tuğla ve alçı işçiliği, kalem işi, lake ve cam sanatlarında da uygulanabilmektedir.

Tarihten bugüne adını duyurmuş önemli müzehhiplerimiz arasında Baba Nakkaş, Şeyh Hamdullah, Şah Kulu, Kara Memi, Ali Üsküdari, Necmettin Okyay, İsmail Hakkı Altunbezer, Rikkat Kunt, Muhsin Demironat’ı sayabiliriz.

Tezhip Sanatı Malzemeler, Yapılış ve Sanatın Bazı İncelikleri
Tezhip sanatında kullanılan malzemeler kısaca; kâğıt, mühre, altın, boya, murakka ve fırçadan oluşmakla beraber, her birinin kullanımında hususi aşamalar söz konusudur.
Tezhip sanatının icrasına başlamadan önce, ilk olarak, uygulanacak alana uygun bir kompozisyon tasarlanmalıdır. Desen hazır olduğunda bir kopya kâğıdına özenle çizilerek kalıp çıkartılır. Tüm desen ince uçlu bir iğne ile belli aralıklarla delinerek tezhiplenecek alana kömür tozu ile desen silkilir. Koyu renk zemine çizilen desenler tebeşirle boyanmış eskiz kâğıdı yardımıyla geçirilmesinin ardından boyama işlemine geçilir.

Tezhip sanatının vazgeçilmez malzemesi olan altın, uzun bir ameliyeden sonra varak (ince levha) halde müzehhibin eline ezilmek üzere getirilir. Arap zamkı ile ezilen altın, su ile ipekten süzülür, dinlendirilir, daha sonra kurutularak toz haline getirilir. Tatbik edilecek alanlara bu toz, jelatinli su ile sürüldükten sonra akik taşından yapılmış mühre ile parlatılır. Altından sonra motif içleri boyanır, sadece zemin kısımları kaldığında tahrire (kontur çekmek) geçilir. Tahrirden sonra zemin renkleri boyanır. İç kısımları biten çalışmanın cetvelleri çekilir. Çalışmada sırasıyla bordürler, dış çerçeveler, halkarlı kısımlar boyanır, en son tığlar ve (eğer yapılacaksa) uygun görülen yerlere iğne perdah yapılarak eser sonlandırılır. Kısaca anlatmış olduğumuz bu sanatın her aşaması, sabır, dikkat ve özen istemektedir.

XII. ve XIII. yüzyıllarda parlak olarak tatbik edilen altın, daha sonraki yüzyıllarda değişik renklerde (yeşil, kırmızı, beyaz) imal edilmiş, bazen mat olarak da tatbik edilmiştir. Altının yanı sıra ağırlıkla kullanılan renk koyu mavidir. Çeşitli tonlarda tatbik edilen lacivert lahor çividi, lapis gibi adlarda toprak kökenli olup Arap zamkı ile halledilir. Esas iki ana rengin haricindeki ara renkler kırmızı, yeşil tonlarda, kısmen zemin rengi olarak kullanılmıştır. Çiçek motiflerinin renklenmesinde, bütün ana renkler ve tonları açıktan koyuya giden kademeli bir biçimde boyanır. Bir yazma eserde tezhiplenen bölümler şunlardır: İç kapak anlamında olan ve kitabın adı, müellifi bazen de kimin için yapıldığını belirten temellük kitabesinin bulunduğu zahriye kısmı, sanatçının bütün hünerini gösterdiği ser-levha ya da boş sayfalar, hattatın isminin konulması nedeniyle ketebe sayfası ya da hatime, son sayfalar, başlık yada mihrabiye diye adlandırılan ve Kur'an'da sureleri, diğer yazmalarda konu başları, cümle ve ayetleri birbirinden ayırmak için konan nokta ya da duraklar, sayfa kenarlarında görülen ve konuyla ilgili açıklamayı içeren gül süslemeleri. Bunlar secde, hizip, cüz ve aşr gülleridir.
Tezhip sanatının icrasında kullanılan desen ve kompozisyonlara çeşitli simgesel anlamlar yüklenmektedir. Örneğin; tezhipte kullanılan mavi renk, sonsuzluk ve huzuru; altın, güneşi; rumi motifi, kuşkanadını; hatai, penç bitkileri gibi yuvarlak kompozisyonlar, dünyayı; motiflerin komposizyon içindeki devamlı tekrarı da dünyanın devamlılığını ve ritmini temsil etmektedir.Ayrıca hayvan ve bitki stilizasyonlarının çoğunda mitolojik unsurlar yer almaktadır.
Tezhip tasarımlarında kullanılan motifler, doğadaki bitki ve hayvan biçimlerinin stilizasyonunun yanı sıra rumiler, geometrik motifler, geçme-zencerek, bulut, çintemani, münhani ve tığ motifleri şeklinde isimlendirilirler.

Tezhip Çeşitleri
1- Zahriye Tezhibi: Yazma eserlerde metinden önce yer alan süslemedir.
2- Fihrist Tezhibi: Yazma eserlerin bazılarında, metnin önünde, cetvelle kafeslenmiş bölmelerde fihrist tezhibi yer almaktadır.
3- Başlık Tezhibi: Yazma eserler mutlaka “Besmele” ile başlar, ardından metin gelir. Tezhipli bir eserde en azından bir ser-levha yani başlık tezhibi bulunmaktadır.
4- Arabaşlık ve Koltuk Tezhibi: Kur’an’daki sure başlıkları (ser-sure) dikdörtgen biçiminde bir levhayla çevrilmiştir. Diğer yazmalardaki eserler ise bazen dikdörtgen bir süsleme biçiminde bazen de koltuk tezhibidir. Koltuk tezhibi; arabaşlık nitelikli yazının yanındaki uygun dikdörtgen boşluklara yapılan simetrik süslemelerdir.
5- Gül Tezhibi: Türkler, Kur’an’ın cemaat içinde yüksek sesle okunan on ayetlik kısımlarına “aşr-ı şerif” adını vererek bu bölümlerin sonuna aşr gülleri koymuşlardır. Kur’an-ı Kerim’lerde sure, cüz, hizb, aşr ve secde kenarlarına yapılan yuvarlak süslemeye “gül” denilmektedir.
6- Sayfa Kenarı Tezhibi: Bazı yazmaların ara sayfalarının yazı kenarları da tezhiplenmektedir. Buna “sayfa tezhibi” denilmektedir.
7- Durak (Vakfe) Tezhibi: Kur’an’da ayetleri ayırmak, bazı yazmalarda cümlenin bittiğini belirtmek için küçük stilize çiçek, yıldız ve yuvarlak süslemeler yapılmıştır.
8- Boş Sayfa Tezhibi: Yazma eserlerde nadiren, arada boş bırakılan sayfalara tezhip yapıldığı görülmektedir.
9- Hatime Tezhibi: Yazma eserin sonunda hattat veya müstensihin adının, çeşitli duaların, nüsha tarihi vs. gibi bilgilerin üçgen biçiminde yeraldığı bitiş sayfasına “ketebe” adı verilir. Bu üçgen yazının iki yanına köşelik şeklinde tezhip uygulanmaktadır.

Günümüzde Tezhip Sanatı
Klasik yaklaşım, tarih boyunca yaratılmış ve kullanılmış formlar ve desenleri yinelemek, form ve desenlerin ana yapılarını bozmadan değişik kompozisyonlarda kullanmaktadır. Günümüz Türkiyesi'nde tezhip sanatında "klasik yaklaşım" denilen geleneksel akım devam ettirilmektedir.
Bazı tezhip sanatçıları klasik form ve desenleri kendi görüş ve algılarına göre değiştirerek degişik kompozisyon ve malzemelerle daha özgür bir yaklaşım tarzı kullanma eğilimindedirler.
Günümüzde Türkiye'deki pek çok üniversitede "tezhip bölümleri" yetenekli sanatçılar yetiştirmekte, ayrıca çeşitli kurslarda tezhip eğitimi de verilmektedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen _Yağmur_; 1 Mart 2013 13:49

Benzer Konular

6 Şubat 2018 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
23 Ekim 2008 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti
28 Kasım 2005 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
25 Şubat 2012 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti
9 Ocak 2017 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti