Ziyaretçi
ENDÜSTRİ VE ÇEVRE İLİŞKİLERİ
Sponsorlu Bağlantılar
Çağdaş yaşamın bir sonucu olarak ortaya çıkan kirlilik, günümüzde üze*rinde en çok durulan ancak, en az çözüm getirilebilen konulardan birisidir. Kirli*lik, sadece kısaca hava-su-toprak olarak tanımlanan çevrenin kirlenmesi gibi konuları da içermektedir.
Çevre kirliliği 16. Yüzyıldan sonra başlamıştır. Bu tarihe kadar tarımsal üre*tim potansiyelinin düşük olması, kıtlıklar ve salgınlar nedeni ile dünya nüfusunda kayda değer bir artış olmamıştır. Bu tarihten sonra tıpta, endüstride ve tarımda görülen gelişmeler doğrudan dünya nüfusunun artmasına yol açmış, artan nüfu*sun ve kentleşmenin gereksinmelerini karşılayabilmek için tarımda ve endüst*ride "daha çok üretim" zorunluluğu ortaya çıkmış, bu kez daha çok üretim daha çok artık ve atık oluşmasına neden olmuş ve bunun sonucu olarak çevre kir*lenmesi görülmeye başlamıştır. Özellikle 1970' li yıllarla başlayan dönemde tek*nolojideki gelişmelere bağlı olarak üretimde ve tüketimde görülen baş döndü*rücü artışlar ekolojik dengede ciddi bozulmalara yol açmıştır.
Sanayileşmenin oluşturduğu çevre sorunlarının öncelikli anlamı son za*manlarda büyük ölçüde değişmiştir. 1970' li yılların başında çevre kirlenmesi sa*dece hava, su ve toprağın kirlenmesi olarak tanımlanırken ve çevrenin her türlü atığı kabul eden serbest bir mal olduğu düşünülürken, bu gün bu değer yargıları tümüyle değişmiş, çevrenin de bir kaynak olduğu, zamanla kirlenerek tükenebi*leceği ve bu kaynağın da kullanımının bir maliyeti olduğu anlaşılmıştır.
Çevre kirliliğini oluşturan temel unsurlar evsel ve endüstriyel artıklardır. Bu artıklar her hangi bir işlem görmeden doğrudan doğaya verildiğinde "atık" adını alırlar. Atıkların çevre kirliliği oluşturmayacak şekilde başka yerlerde değerlendi*rilmesi ya da parçalanarak doğaya verilmesi ile çevre kirlenmesi en aza iner ve bu denli küçük bir kirliliği doğal süreçler zaten temizleyebilir.
Tümüyle biyolojik bir yaklaşım ile bakıldığında çevre kirlenmesi mümkün de*ğildir. Doğadaki tüm canlı türleri yaşamlarını sürdürebilmek için beslenmek zo*rundadırlar ve bu aşamada dışkıları doğrudan çevreye atılır. Ölü bitki ve hayvan artıkları da aynı şekilde çevrede kalır. Ancak doğal döngüler sonunda bu atıklar parçalanarak başka canlılar için besin kaynağı oluştururlar. Doğada yaşadığı çevre ile uyum içinde olmayan tek canlı türü insandır. İnsanın yüzyıllardan beri süren faaliyetleri sonunda tüm ekolojik denge bozulmuştur. Bir başka deyiş ile insan gerek kendisi gerek çevresindeki fauna ve florayı olumsuz yönde etkile*yen, çevresini doğal ekolojik denge ile temizlenemeyecek kadar kirleten tek canlı türüdür.
Ekolojik dengenin bozulmasında atıklar en önemli payı almakla beraber, aşırı ve bilinçsiz avlanma, toprağı sömürürcesine yapılan tarım da ekolojik den*geyi bozmakta, dolaylı olarak doğal temizleme süreçlerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Çevre kirlenmesinin tümüyle ortadan kaldırılması bugünkü teknolojik, eko*nomik olanaklar ve çevre bilinci açısından olası değildir. Tüm modern yaşamdan vazgeçilmesi halinde elde edilecek olan sadece daha çok kirlenmenin durdurul*ması olacak, ancak bugüne kadar olan kirliliğin birikintisi uzun yıllar devam ede*cektir. Bu durumda yapılması gereken şey bir yandan daha çok kirlenmenin ola*bildiğince önlenmesi, öte yandan mevcut kirliliğin temizlenmesidir.
2. ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN NEDENLERİ
Bir yaklaşıma göre çevre kirliliğinde asıl önemli olan nüfus artışı değil, geliş*miş ülkelerin yarattığı kirliliktir. Nüfus artışının çevre kirlenmesi ve doğal kaynak tüketimindeki payı sadece %10 kadardır. Dünya gelirinin %70' inin dünya nüfu*sunun %30 kadarı tarafından kullanıldığı dikkate alınırsa çevre kirlenmesinin temel nedeninin nüfus artışı değil tüketim artışı olduğu söylenebilir. Bu durumda çevre kirliliğinin temel unsurları kentleşme, sanayileşme, tüketim artışıdır.
2.1 Kentleşme
Şehir yaşamının daha cazip olması nedeni ile tüm toplumlarda kırsal alan*lardan kentlere doğru bir göç olmaktadır. Bunun tersi olarak daha temiz, daha sağlıklı ve daha doğal olduğu için kentten kırsal alana da bir kayma görülmekle beraber bu hareket hiç bir şekilde göç olarak nitelendirilemeyecek kadar küçük boyuttadır ve çoğunlukla yüksek gelir grubundaki insanlarda görülmektedir.
İnsanların daha rahat yaşam umudu ile kırsal kesimden kentlere doğru ha*re*keti doğal bir istektir. Bununla beraber, kırsal kesimden olan göçlerin şehir mer*kezlerine değil, çoğunlukla kenar mahallelere doğru olması, varoş olarak ta*nımlanan bu bölgede kent merkezine oranla son derece sağlıksız koşulda yaşa*yan, yetersiz ve dengesiz beslenen, çoğunlukla sadece seçim zamanı vatandaş olduğu hatırlanan bir toplumun yerleşmesine neden olmuştur. Bununla beraber, kente daha doğrusu kentin dış mahallelerine olan göçün devam etmesi halen bu yaşam koşullarının kırsal kesimdekinden daha iyi olduğunu göstermektedir.
Kent nüfusunun artmasındaki tek neden kuşkusuz sadece kırsal kesim*den olan göç değildir. Sanayide, ticarette, turizmde ve hizmet sektöründe olan ve in*sanların daha rahat yaşamasına yönelik gelişmeler kentlerde toplanmış, bu hiz*metlerin yürütülmesi için de ilave iş gücü gereksinimi doğmuştur. Sanayi ve tica*retin gelişmesi ucuz iş gücü ile gerçekleşebileceğine göre bu göçler sınır ötesi boyutta da görülmektedir.
Kentlerde artan nüfusun oluşturduğu kirlilik kentin normal alt yapısı ile te*mizlenemeyecek kadar büyüdüğünde ortaya kent kirlenmeleri çıkmaktadır. Bir diğer deyiş ile, büyük kentlerde kentin kirlenmesini önlemeye yönelik gelişmeler kentlerdeki nüfus artışının gerisinde kaldığı için kentleşme her zaman için çevre kirliliğinin oluşmasında etkili olmuştur.
2.2 Sanayileşme
Sanayi ve ticaretin gelişmesi ucuz üretim girdilerinin sağlanmasına bağlı*dır. Bu şekilde oluşacak artık değerler başka sanayilerin kurulmasına yola açar. Üre*tim sürecinde arz-talep bağlantısına göre fiyatına en kolay müdahale edilen gir*dilerden birisi iş gücüdür. Sanayileşmiş tüm ülkelerde sanayi ve ticaretin geliş*mesi her zaman ucuz iş gücü ile sağlanmıştır. Ancak, yukarıda da deyinildiği gibi ucuz iş gücü sanayi ve ticaretin yoğun olduğu bölgelerde varoşların ortaya çık*masına neden olmuştur.
Sanayileşmenin çevre kirliliği üzerindeki asıl olumsuzluğu doğrudan kirliliktir. Türkiye gibi sanayileşme sürecini devam ettiren ülkelerde yine ucuz üretim amacı ile ucuz yakıt kullanılmakta, üretim gereği olarak ortaya çıkan artıklar doğrudan alıcı kaynaklara verilmekte, sonuçta hava, su ve toprak kirlenmekte*dir.
Gerek iç gerek dış pazarda rekabet fiyat ve kalite açısından oluşmaktadır. Kalitesi düşük bir ürün eğer fiyatı da düşük ise pazarda alıcı bulabilmektedir. Yüksek kalitenin sağlanması ise ilave maliyet unsurudur. Her ne kadar toplam kalite yaklaşımı ile kalitedeki artışlar maliyete yansımamakta hatta maliyeti dü*şürmekte ise de toplam kalite yaklaşımı gelişmekte olan ülkelerde henüz yete*rince yerleşmiş değildir. Sanayide ve ticarette yüksek kaliteli bir ürünü ya da hizmeti daha ucuza pazara sunmak kuşkusuz büyük bir avantaj sağlamaktadır. Pazarda alıcılar ürünün fiyatı ve kalitesi ile ilgilenirken, bu ürünün üretim süre*cinde ne denli çevre kirliliği oluşturduğu, ekolojik dengeyi ne denli bozduğu ile nadiren ilgilenmektedirler.
Bu durumda, üretim sürecinde ortaya çıkan atıkların temizlenmesi işletme için üretimde ek maliyet oluşturarak pazar rekabetinde dezavantaj olacaktır. Ge*lişmekte olan ülkelerde devletin kontrol eksikliği ve yaptırım gücü zayıflığı nedeni ile sanayi tesislerinin arıtma birimleri kurmaları bir anlamda sadece üretim mali*yeti açısından ele alındığında caydırıcı bir faktördür. İşletmelerin arıtma tesisi kurup bunu çalıştırmaları yerine ceza vermeleri daha karlıdır. Aynı üretimi yapan aynı kapasite ve teknolojideki iki tesisten arıtma tesisi kuran ve çalıştıranın üre*tim maliyeti, bunu kurmayıp cezaya razı olana göre daha yüksek olacağından Pazar payını yitirecektir. Bu durumda sanayinin çevre kirliliği oluşturması kaçı*nılmazdır.
Gelişmiş ülkelerde ise, tersine olarak sanayi tesislerinin ya arıtma birimleri vardır ya da ücretini ödeyerek atıklarını kamu ya da özel sektöre ait arıtma te*sislerinde arıttırırlar. Bu ülkelerde arıtımdan gelen ek maliyetler üretimde verimli*liği artırmak ve giderleri azaltmak ile giderilmiştir. Dolayısı ile bu ülke ürünleri dış pazarlarda rekabet güçlerini korumaktadırlar. Gelişmiş ülkelerin arıtılmaları çok pahalı olan atıklarını uzak denizlere dökmeleri, pahalı arıtım gerektiren üretimleri gelişmekte olan ülkelerde yaptırmaları da bilinen bir gerçektir.
2.3 Tüketim
Sanayide asıl olan üretim değil üretilen ürünün satılmasıdır. Hiç bir sanayi dalında pazarlama olanağı bulunmayan bir ürün üretilmez. Pazarlama olanağı zayıf ise pazarlama teknikleri ile bu ürünün satış şansı artırılır. Bu çerçevede özellikle gıda ve kozmetik sanayiinde ambalaj teknolojisindeki gelişmeler ürünle*rin albenisini yükseltmiş ve tüketimi dolaylı olarak artırmıştır. Amaç ambalaj için*deki ürünü satmaktır. Ürün kullanıldıktan sonra ambalaj çoğu kez çöpe atıl*maktadır. Ambalaj sadece son tüketici için bir pazarlama materyali değildir. Am*balaj teknolojisindeki gelişmeler sayesinde kırılabilecek veya bozulabilecek ürünlerin güvenli olarak pazarlanması, küçük ürünlerin daha büyük ve güvenilir ambalajlar içinde toptan satış birimlerine iletilmesi yine ürün pazarlamasını ve dolayısı ile tüketimi artırmıştır.
Ürün pazarlamasında ambalaj materyali kayda değer bir katı atık sorunu oluşturmaktadır. Gıdaların hemen tümünün geri dönüşsüz cam, metal, plastik ya da karton kutuda pazarlanması tüketici için büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Sa*nayi için bu tip ambalajların kullanılması da geri dönüşümlü cam şişelerin yıkan*ması gibi bir sorunu ortadan kaldırmaktadır. Pazarlama birimleri için depozit alınması ve iade sıkıntısı da bu şekilde ortadan kalkmıştır. Bu durumda, üretici - pazarlayıcı - tüketici zinciri için geri dönüşsüz ambalaj kullanılması büyük kolay*lık getirmektedir. Ancak burada gözden kaçan sorun katı atık problemidir.