Arama

Hz. Muhammed'in doğumundan önce ve sonra gösterdiği mucizeler nelerdir? - Sayfa 2

Güncelleme: 6 Ekim 2014 Gösterim: 86.774 Cevap: 18
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Mart 2012       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hz Muhammed(s.a.v)Efendimizin Mucizeleri

Sponsorlu Bağlantılar
Peygamber efendimizin hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler ve mucizeleri pek çoktur.Ümmetinin Evliyasında hasıl olan kerametler, hep Onun mucizeleridir. Çünkü, kerametler, Ona tâbi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hasıl olmaktadır.

Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:

Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.

İkincisi, bi’setten vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.

Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.

Bunlardan birincilere, (İrhas) yani, başlangıçlar denir. Her biri de ayrıca görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bütün bu mucizeler o kadar çoktur ki, saymak mümkün olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu bildirilmiştir.

Bu mucizelerden bazıları şunlardır;

1-Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı kerimdir.
2-En büyük mucizelerinden birisi de Mirac mucizesidir.
3-Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, Ay’ı ikiye ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır. Muhammed aleyhisselam elli iki yaşında iken, Mekke’de Kureyş kâfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır) dediler. Muhammed aleyhisselam, herkesin ve hele tanıdıklarının, akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Mübarek ellerini kaldırıp dua etti. Allahü teâlâ, kabul edip, Ay’ı ikiye böldü. Yarısı bir dağın, diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kâfirler, Muhammed bize sihir yaptı dediler. İman etmediler.

Bu mucize ile ilgili âyet-i kerimenin meali şöyle:
(Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar [müşrikler] bir mucize görünce hemen yüz çevirirler ve "Eskiden beri devam ede gelen bir sihir [büyü] derler.) [Kamer 1,2]

4- Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz kalındığı zaman, mübarek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen seksen, bazen üçyüz, bazen binbeşyüz, Tebük Gazasında ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübarek elini sudan çıkarınca akması durmuştur.

5- Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.

6- Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı. Resulullah hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu.

7- Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri çok görülmüştür.

8- Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?) buyurdu. (Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi) dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.

9- Tirmizi ve Nesai’nin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki gözü a’ma bir kimse gelip, ya Resulallah, Allahü teâlâya dua et, gözlerim açılsın dedi. (Kusursuz bir abdest al! Sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!) duasını okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri açıldı. Bu duayı müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır.

10- Medine’de, minberde hutbe okurken, bir kimse, ya Resulallah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp, dua eyledi. Gökte hiç bulut yokken, mübarek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine minberde okurken, o kimse, ya Resulallah! Yağmurdan helak olacağız deyince, Resul aleyhisselam, tebessüm etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.

11- Cabir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Resulullaha haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere dolaştı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.

12- Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, (ya Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz?Acaba günahım nedir?) dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir) buyurdu. Kadın çocukları ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Resulullaha haber verdiler. (Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi) buyurdu.

13- Resulullahın gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesi üç kısımdır:

Birinci kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki, bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalbli düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.

İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.

Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir.

14- Bir gün, zevcesi Hafsa validemize, (Ebu Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu. Bu sözle Hazret-i Ebu Bekir’in ve Hafsa validemizin babası olan Hazret-i Ömer’in halife olacaklarını müjdeledi.

15- Rum İmparatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen yere asker gönderdiğinde, sahabeden üç emirin arka arkaya şehid olduklarını, kendisi, Medine’de minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.

16- Muaz bin Cebeli vali olarak Yemen’e gönderirken, Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. (Seninle dünyada artık buluşamayız) buyurdu. Hazret-i Muaz Yemen’de iken Resulullah efendimiz Medine’de vefat etti.

Vefat ederken, mübarek kızı Fatıma’ya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın) buyurdu. Altı ay sonra Hazret-i Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefat etmedi.

17 Kays bin Şemmasa, (Güzel olarak yaşarsın ve şehid olarak ölürsün) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir halife iken Yemamede Müseylemet-ül-Kezzab ile yapılan muharebede şehid oldu.
Hazret-i Ömer’in ve Hazret-i Osman’ın ve Hazret-i Ali’nin şehid olacaklarını dahi haber verdi.

18- Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin memleketlerinin müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda dağıtılacağını müjdeledi.

19- Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmi Hiram’ın o gazada bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.

20- Mübarek kızı Fatıma’nın oğlu Hasan “radıyallahü teâlâ anhüma” için, (Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ, müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır) buyurdu. Büyük bir ordu ile Muaviye’ye “radıyallahü anh” karşı harp edeceği zaman, fitneyi önlemek, müslümanların kanının dökülmemesi için hakkı olan halifeliği Muaviye’ye “radıyallahü anh” teslim etti.

21- Abdullah ibni Abbas’ın annesine bakıp, (Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!) buyurdu. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mübarek ağzının suyundan ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. (Halifelerin babasını al, götür!) buyurdu. Hazret-i Abbas, bunu işitip, gelip sorunca, (Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında seffah, Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır) buyurdu. Abbasiyye devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbas’ın soyundan oldu.

22- Eshabından çok kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir.
Hazret-i Ali buyuruyor ki:
Resulullah beni Yemen’e kadı [Hakim] olarak göndermek istedi. Ya Resulallah! Ben kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Mübarek elini göğsüme koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükmederdim.

23- Nabiga ismindeki meşhur şair şiirlerinden birkaçını okuyunca, Araplar arasında meşhur olan (Allahü teâlâ dişlerini dökmesin) duasını buyurdu. Nabiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.

24- Amcası Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Resulullahı çok üzdü. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp, (Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini musallat eyle!) buyurdu. Uteybe, Şam’a ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince, kaptı parçaladı.

25- Acem padişahı Hüsrev Pervize iman etmesi için mektup gönderdi. Alçak Hüsrev, mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehid eyledi. Peygamber efendimiz bunu işitince, çok üzüldü ve (Ya Rabbi! onun mülkünü parçala!) buyurdu. Resulullah hayatta iken Hüsrevi oğlu Şireveyh hançerle parçaladı. Hazret-i Ömer halife iken, acem memleketinin tamamını müslümanlar feth edip, Hüsrev’in nesli de, mülkü de kalmadı.

26- Allahü teâlâ, Habibini belalardan korurdu. Ebu Cehil, Resulullahın en büyük düşmanı idi. Kâbe-i muazzama yanında namaz kılarken, alçak Ebu Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine yürümek isterken, hemen geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun dediklerinde, Muhammed ile aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Birçok kimse beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı. Bunu müslümanlar işitip, Resulullah efendimize sorduklarında, (Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp parçalayacaklardı) buyurdu.

27- Resulullah efendimiz bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine mübarek elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.

28- Hicretin yedinci senesinde Resulullah efendimiz, Habeş padişahı Necaşi’ye ve Rum imparatoru Herakliyus’a ve Acem padişahı Husrev’e ve Bizansın Mısır’daki valisi Mukavkas’e ve Şam’daki valisi Haris’e ve Umman Sultanı Semame’ye mektuplar göndererek, hepsini imana davet etti. Mektupları götüren elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o dilleri söylemeye başladılar.

Molla Abdurrahman Caminin (Şevahid-ün-nübüvve) kitabında ve Yusuf-i Nebhani’nin (Huccetullahi alel-âlemin) kitabında, Resulullah efendimizin(s.a.v) daha nice mucizeleri yazılıdır.


Kaynak: Hz. Muhammed'in doğumundan önce ve sonra gösterdiği mucizeler nelerdir?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Mart 2012       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hz Muhammed(s.a.v)Efendimizin Mucizeleri

Sponsorlu Bağlantılar
Peygamber efendimizin hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler ve mucizeleri pek çoktur.Ümmetinin Evliyasında hasıl olan kerametler, hep Onun mucizeleridir. Çünkü, kerametler, Ona tâbi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hasıl olmaktadır.

Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:

Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.

İkincisi, bi’setten vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.

Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.

Bunlardan birincilere, (İrhas) yani, başlangıçlar denir. Her biri de ayrıca görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bütün bu mucizeler o kadar çoktur ki, saymak mümkün olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu bildirilmiştir.

Bu mucizelerden bazıları şunlardır;

1-Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı kerimdir.
2-En büyük mucizelerinden birisi de Mirac mucizesidir.
3-Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, Ay’ı ikiye ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır. Muhammed aleyhisselam elli iki yaşında iken, Mekke’de Kureyş kâfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır) dediler. Muhammed aleyhisselam, herkesin ve hele tanıdıklarının, akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Mübarek ellerini kaldırıp dua etti. Allahü teâlâ, kabul edip, Ay’ı ikiye böldü. Yarısı bir dağın, diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kâfirler, Muhammed bize sihir yaptı dediler. İman etmediler.

Bu mucize ile ilgili âyet-i kerimenin meali şöyle:
(Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar [müşrikler] bir mucize görünce hemen yüz çevirirler ve "Eskiden beri devam ede gelen bir sihir [büyü] derler.) [Kamer 1,2]

4- Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz kalındığı zaman, mübarek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen seksen, bazen üçyüz, bazen binbeşyüz, Tebük Gazasında ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübarek elini sudan çıkarınca akması durmuştur.

5- Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.

6- Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı. Resulullah hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu.

7- Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri çok görülmüştür.

8- Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?) buyurdu. (Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi) dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.

9- Tirmizi ve Nesai’nin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki gözü a’ma bir kimse gelip, ya Resulallah, Allahü teâlâya dua et, gözlerim açılsın dedi. (Kusursuz bir abdest al! Sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!) duasını okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri açıldı. Bu duayı müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır.

10- Medine’de, minberde hutbe okurken, bir kimse, ya Resulallah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp, dua eyledi. Gökte hiç bulut yokken, mübarek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine minberde okurken, o kimse, ya Resulallah! Yağmurdan helak olacağız deyince, Resul aleyhisselam, tebessüm etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.

11- Cabir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Resulullaha haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere dolaştı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.

12- Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, (ya Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz?Acaba günahım nedir?) dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir) buyurdu. Kadın çocukları ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Resulullaha haber verdiler. (Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi) buyurdu.

13- Resulullahın gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesi üç kısımdır:

Birinci kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki, bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalbli düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.

İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.

Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir.

14- Bir gün, zevcesi Hafsa validemize, (Ebu Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu. Bu sözle Hazret-i Ebu Bekir’in ve Hafsa validemizin babası olan Hazret-i Ömer’in halife olacaklarını müjdeledi.

15- Rum İmparatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen yere asker gönderdiğinde, sahabeden üç emirin arka arkaya şehid olduklarını, kendisi, Medine’de minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.

16- Muaz bin Cebeli vali olarak Yemen’e gönderirken, Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. (Seninle dünyada artık buluşamayız) buyurdu. Hazret-i Muaz Yemen’de iken Resulullah efendimiz Medine’de vefat etti.

Vefat ederken, mübarek kızı Fatıma’ya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın) buyurdu. Altı ay sonra Hazret-i Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefat etmedi.

17 Kays bin Şemmasa, (Güzel olarak yaşarsın ve şehid olarak ölürsün) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir halife iken Yemamede Müseylemet-ül-Kezzab ile yapılan muharebede şehid oldu.
Hazret-i Ömer’in ve Hazret-i Osman’ın ve Hazret-i Ali’nin şehid olacaklarını dahi haber verdi.

18- Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin memleketlerinin müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda dağıtılacağını müjdeledi.

19- Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmi Hiram’ın o gazada bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.

20- Mübarek kızı Fatıma’nın oğlu Hasan “radıyallahü teâlâ anhüma” için, (Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ, müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır) buyurdu. Büyük bir ordu ile Muaviye’ye “radıyallahü anh” karşı harp edeceği zaman, fitneyi önlemek, müslümanların kanının dökülmemesi için hakkı olan halifeliği Muaviye’ye “radıyallahü anh” teslim etti.

21- Abdullah ibni Abbas’ın annesine bakıp, (Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!) buyurdu. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mübarek ağzının suyundan ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. (Halifelerin babasını al, götür!) buyurdu. Hazret-i Abbas, bunu işitip, gelip sorunca, (Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında seffah, Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır) buyurdu. Abbasiyye devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbas’ın soyundan oldu.

22- Eshabından çok kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir.
Hazret-i Ali buyuruyor ki:
Resulullah beni Yemen’e kadı [Hakim] olarak göndermek istedi. Ya Resulallah! Ben kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Mübarek elini göğsüme koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükmederdim.

23- Nabiga ismindeki meşhur şair şiirlerinden birkaçını okuyunca, Araplar arasında meşhur olan (Allahü teâlâ dişlerini dökmesin) duasını buyurdu. Nabiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.

24- Amcası Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Resulullahı çok üzdü. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp, (Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini musallat eyle!) buyurdu. Uteybe, Şam’a ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince, kaptı parçaladı.

25- Acem padişahı Hüsrev Pervize iman etmesi için mektup gönderdi. Alçak Hüsrev, mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehid eyledi. Peygamber efendimiz bunu işitince, çok üzüldü ve (Ya Rabbi! onun mülkünü parçala!) buyurdu. Resulullah hayatta iken Hüsrevi oğlu Şireveyh hançerle parçaladı. Hazret-i Ömer halife iken, acem memleketinin tamamını müslümanlar feth edip, Hüsrev’in nesli de, mülkü de kalmadı.

26- Allahü teâlâ, Habibini belalardan korurdu. Ebu Cehil, Resulullahın en büyük düşmanı idi. Kâbe-i muazzama yanında namaz kılarken, alçak Ebu Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine yürümek isterken, hemen geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun dediklerinde, Muhammed ile aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Birçok kimse beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı. Bunu müslümanlar işitip, Resulullah efendimize sorduklarında, (Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp parçalayacaklardı) buyurdu.

27- Resulullah efendimiz bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine mübarek elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.

28- Hicretin yedinci senesinde Resulullah efendimiz, Habeş padişahı Necaşi’ye ve Rum imparatoru Herakliyus’a ve Acem padişahı Husrev’e ve Bizansın Mısır’daki valisi Mukavkas’e ve Şam’daki valisi Haris’e ve Umman Sultanı Semame’ye mektuplar göndererek, hepsini imana davet etti. Mektupları götüren elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o dilleri söylemeye başladılar.

Molla Abdurrahman Caminin (Şevahid-ün-nübüvve) kitabında ve Yusuf-i Nebhani’nin (Huccetullahi alel-âlemin) kitabında, Resulullah efendimizin(s.a.v) daha nice mucizeleri yazılıdır.



Kaynak: Hz. Muhammed'in doğumundan önce ve sonra gösterdiği mucizeler nelerdir?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2012       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
baska varmı mucizevi olaylar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Aralık 2012       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
çocuklar baksanızaa peygamber efendimizin yasadığı mucizeleree AllaH a 1000 sükürr hz isa nın mucizelerinide okumanızı isterim
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Şubat 2013       Mesaj #15
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
peki hz. muhammedin doğumundan önceki mücizeler nedirrrrrrrrrrr????????????????????????? Msn Happy Msn Happy Msn Happy Msn Happy
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
23 Şubat 2013       Mesaj #16
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Hz.Muhammed'in Mucizeleri:

1. Muhammed Aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur'an-ı Kerim'dir. Bugüne kadar gelen bütün şairler, edebiyatçılar, Kuran-ı Kerim'in nazmında ve manasında aciz ve hayran kalmışlardır. Bir ayetin benzerini söyleyememişlerdir. İcazı ve belagati insan sözüne benzemiyor.Yani bir kelimesi çıkarılırsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor. Nazmı arap şairlerinin şiirlerine benzemiyor. İşitenler ve okuyanlar tadına doyamıyorlar. Yorulsalar da usanmıyorlar. Okumsaı ve işitmesinin sıkıntıları giderdiği sayısız tecrübelerle anlaşılmıştır. Nice azılı İslam düşmanları, Kur'an-ı Kerim'i dinlemekle, kalpleri yumuşamış, imana gelmişlerdir. Kur'an-I Kerim'i değiştirmeye çalışanlar oldu ise buna muvaffak olamamışlardır. Allahü Teala buna izin vermemiştir ve vermeyecektir.

2. Muhammed Aleyhisselamın meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, ayın ikiye yarılmasıdır.Bu mucize, başka hiç bir peygambere nasip olmamıştır. Muhammed Aleyhisselam, elli yaşında iken, Mekke'de Kureyş kafirlerinin ele başları yanına geip "peygamberisen ayı ikiye ayır" dediler. Muhammed Aleyhisselam, herkesin, özellikle tanıdıklarının, akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Ellerini kaldırıp dua etti. Allahü Tealaduasını kabul edip ayı ikiye böldü. Yarısı bir dağın, diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kafirler, Muhammed bize sihir yaptı dediler, iman etmediler.

3. Muhammed Aleyhissselam, bazı gazalrında, susuz kalındığı zaman, elini suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazan seksem bazan üçyüz, bazan binbeşyüz, Tebük gazasında ise yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübarek elini sudan çıkarınca akması durmuştur.

4. Bir gün amcası Abbas'ın evine gidip, onu ve evladını yanına oturtup üzerine ihramı ile örterek "Ya Rabbi! Bu amcamı ve ehlibeytini örttüğm gibi, sen de, cehennem ateşinden kendilerini koru." Dedi. Duvardab üç kere amin sesi işitildi.

5. Bir gün, kendisinden mucize isteyenlere karşı, uzaktaki bir ağacı çağırdı. Ağaç köklerini sürüyerek gelip sselam verip, "Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluh" dedi. Sonra gdip yerine dikildi.

6. Hayber gazasında önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, "Ya Resulallah beni yeme, ben zehirliyim" sesi işitildi.

7. Bir gün, elindeput bulunan kimseye "Put bana söylerse iman eder misin?" dedi. Adam, "ben buna elli senedir ibadet ediyorum. Bana hiçbirşey söylemedi. Sana nasıl söyler?"dedi. Muhammed Aleyhisselam "Ey put ben kimim" deyince, sen Allahın Peygamberisin sesi işitildi. Putun sahibi, hemen imana geldi.

8. Medinede mescidde dikili bir odun vardı. Hutbe okurken bu direğe dayanırdı. Mimber yapılınca, direğin yanına gitmedi. Odundan ağlama seslerini, bütün cemaat işittiler. Mimberdeb inip direğe sarıldı. Sesi kesildi. "Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar alayacaktı." Dedi.

9. Eline aldığı çakıl taşlarının ve tuutğu yemek parçalrının arısesi gibi tesbih ettikleri çok görülmüştür.

10. Bir kafir gelip, mucize göstermesini isteyince, duvarda asılı hurma salkımına "yanıma gel" demiş. Salkım yere inip Resulullahın yanına gelmiştir. Sonra "yerine git" demiştir. Duvara kadar gidip, yerine çıkıp asılmıştır. Köylü bunu görünce, hemen imana gelmiştir.

11. Mekke'de bir kaç kurt, bir sürüden koyun kapıp götürdüler. Çobanlar hcum edip, kurtardıklarında, kurtlaın birisi (rızkımızı elimizden alırken, allahtan korkmadın mı?) dedi. Çoban (çok şaşırdım, kurt konuşur mu) deyince, kurt (asıl şaşılacak şey, Allah'ın Peygamberi olan hazret-i Muhammed mucizeler gösteriyor.) dedi.

12. Hazreti Muhammed bir çayırda giderken, üç kere, ya resullalllah ssesini işitti. O tarafa bakıp, bağlı bir geyik gördü. Yanında bir adam uyuyordu. Geyiğe ne istediğini sordu. O da (bu avcı beni yakaladı. Karşı ki tepede iki yavrum var. Beni salıver. Gidip onları doyurup geleyim) dedi. Resul aleyhisselam "sözünü tutar mısın?" dedi. (Allah için söz veriyorum, gelmezsem Allahü Teala'nın azabı üzerime olsun) dedi. Resul aleyhisselam geyiğ bıraktı. Biraz sonra geldi. Adam uyanıp, ya Resulallah, bir emrin mi var dedi. "Bu geyiği azad et." buyurdu. Adam geyiğin ipini çözdü. Geyik "Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne Muahammeden Abduhu ve resulullah" dedi ve gitti.

13. Bir gün, bir köylüyü imana davet etti.(Vefat etmiş kızımı diriltirsen, iman ederim) dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi. "Dünyaya gelmek ister misin?" buyurdu.(Ya Resulullah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Ahiret, dünyadan daha iyi sesi işitildi.) Köylü bunu duyunca hemen imana geldi.

14. Cabir bin Abdullah bir koyun pişirdi. Resulullah Eshabı ile yediler. "Kemiklerini kırmayınız" dedi. Kemikleri toplayıp, mübarekellerini üstüne koyup dua etti. Allahu Teala koyunu diriltti.

15. Resulullah'a, söylemez bir çocuk getirdiler. "Ben kimim" dedi. Sen Resulullahsın dedi. Ölünceye kadar konuştu.

16. Bir kimse, yılan yumurtasına basarak iki gözü görmez oldu. Resululllaha getirip yalvardılar. Mübarek tükürüğünden gözlerine sürmekle gözleri görmeye başladı.

17. Muhammed bin hatip diyor ki: " Küçüktüm. Üstüme kaynar su döküldü. Gözlerim yandı. Görmez oldum. Babam Resulullaha götürdü. Mübarek tükürüğünden gözlerime sürdü. Gözlerim açıldı.

18. Bir kadın, bir kel oğlunu getirdi. Resulullah, mübarek elleri ile başını sıvadı. Şifa buldu. Saçları uzamağa başladı.

19. Tirmızi ve Nesainin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki gözü a'ma bir kimse gelip, (ya Resulullah! Dua et gözlerim açılsın) dedi. "Kusursuz bir abdest al, sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim peygamberim Hazreti Muhammed! Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hurmetine duamı kabul et." duasını okumasını söyledi. Adam, bdest alıp dua etti. Hemen gözleri açıldı.

20. Amcası Ebu Talip ile bir çölde gidiyrdu. Ebu Talip, çok susadığını söyledi. Resulallah, hayvandan yere inip mübaek ayaklarının ökçesini yere vurdu. Su çıktı. "Amcam bu sudan iç" buyurdu.

21. Hudeybiye gazasında susuz bir kuyunun yanına kondular. Asker susuzluktan şikayet ettiler. Bir kova su istedi., içinde abdest alıp ve tükürüp, bunu kuyuya döktürdü. Bir ok verip, kuyuya atmalarını buyurdu. Kuyunun su ile dolduğunu gördüler.

22. Bir gazada, asker susuzluktan şikayet etdi. Resul aleyhisselam, iki askeri su aramağa gönderdi. Deve üstünde bir kadını gördüler ve getirdiler. Resul aleyhisselam, kadından bir miktar su istedi. Bir kap içine döktürdü. Bütün asker gelip, sıra ile kaplarını tulumlarını doldurdular. Kadına bir miktar hurma verip su tulumlarını doldurdular. Kadına birmiktar hurma verip su tulumunu da doldurdular. "Senin suyundan eksilmedi. Bize suyu Allah verdi." buyurdu.

23. Medinede, minberde hutbe okurken, bir kimse ya Resullullah! (Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp dua etti. Gökte hiç bulut yokken, mübarek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Bir kaç gün devam etti. Yine mimberde okurken, o kimse (Ya Resullullah, yağmurdan helak olacağız) deyince, Resul aleyhisselam, tebessüm etti. Ve "Ya Rabbi, rahmetini başka kullarına da ihsan eyle" dedi. Bulutlar açılıp güneş göründü.

24. Cabir Bin Abdullah diyor ki; Çok borcum vardı. Ağaçlarımdan aldığım hurmalar bunu yüzde birini karşılamayacak kadar azdı. Resullullaha haber verdim. Bahçeme gelip hurma yığınının etrafında üç kere dolaştı. "Alacaklılarını çağır gelsinler" buyurdu. Her birine hakları verildi.Yığından bir şey azalmadı.

25. Bir kadın hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip boş kabı geri gönderdi. Allahu Teala'nın kudreti ile kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, (Ya Resullullah hediyemi niçin kabul etmediniz? Acaba günahım nedir?) dedi. "Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal Allahu Teala'nın hediyene verdiği berekettir." dedi. Kadın sevinerek balı evine götürdü. Çoluk cocuğuyla aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak başka kaba koydular. Ordan yiyerek bitirdiler. Bunu Resullulaha haber verdiler. Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi" buyurdu.

26. Ebu Hüreyre diyor ki; Resullullaha bir kaç hurma getirdim. Bunlara bereket verilmesi için dua etmesini söyledim. Bereketli olmaları için dua buyurdu. Hurmalrın bulunduğu çantaların gece gündüz yanımdan ayırmayıp, Hazreti Osman zamanına kadar hep yedim. Yanımdakilere de yedirdim. Ve avuç dolusu sadaka verdim.

27. Resullullah Süleyman Peygamber gibi bütün hayvanların dilinden anlardı. Gelerek sahibinden veya başkalarından şikayet eden hayvanlar çok görüldü. Huneyn gazasında binmiş olduğu Düldül ismindeki ak katıra yere çök dedi. Düldül hemen çökünce yerden bir avu kum alıp, kafirlerin üzerine saçtı. Düşmandan bu topraktan gözüne isabet etmeyen hiç kimse kalmadı. Cenabı Hakkaın yadımıyla düşman hezimete uğradı.

28. Resulullahın gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesiüç kısımdır. Birinci kısmı kendi zamanından evvel olan ve kandisine sorulam şeylerdir ki, bunlara verdiği cevaplar, çok kafirleri, katı kalpli düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuşthur. İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir. Üçüncü kısmı kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir. Acem padişahı Hüsrevden Medineye elçiler geldi, bunları çağırıp "bu gece kisranızı kendi oğlu öldürdü" dedi. Birkaç gün sonra oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi.

29. Bir gün zevcesi Havsa'ya "Ebu Bekir ile baban ümmetimin idaresini eline alacaklar" buyurdu. Bu sözle, Ebu Bekir'in ve Havsanın babası olan Ömer'in halife olacaklarını müjdeledi.

30. Ebu Hüreyre'yi Medine'de zekat olarak gelmiş olan hurmaları muhafazasına memur etmişlerdi. Bir kimseyi hurma çalarken yakaladı. (Seni Resulullaha götüreceğim) dedi.Hırsız fakirim çoluğum cocuğum çoktur diyerek yalvarınca bıraktı. Ertesi gün Resulullah Ebu Hüreyreyi çağırıp, "Dün gece bıraktığın adam ne yapmıştı?" dedi. Ebu Hüreyre anlatınca "Seni aldatmış, yine gelecektir." Buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrar yalvarıp Allah aşkına dedi ve kurtuldu. Üçüncü gece tekrar gelip yakalanınca yalvarmaları fayda vermedi. (Beni bırakırsan sana bir kaç şey çğretirim, çok işine yarar) dedi. Ebu Hüreyre kabul etti. (Gece yatarken ayetel kürsi'yi okursan Allahü Teala seni korur. Yanına şeytan yaklaşamaz) dedi ve gitti. Ertesi gün Resulullah Ebu Hüreyre'ye tekrar sorup cevap alınca "Şimdi doğru söylemiş, halbu ki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?" dedi. (Hayır bilmiyorum) diyince, "O kimse şeytan idi" buyurdu.

31. Rum İmparatorunun orduları ile harp için Mute denilen yere asker gönderdiği zaman, sahabelerden dört emirin arka arkaya şehit olduklarını kendisi Medine'de mimber üzerinde iken Allahü Teala'nın göstermesiyle görerek yanındakilere haber verdi.

32. Muaz Bin Cebel'I vali olarak Yemen'e gönderirken Medine'nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. "Seninle kıyamete kadar artık buluşamayız" dedi. Muaz Yemen'de iken Resulullah Medine'de vefat etti.

33. Vefat ederken kızı Fatıma'ya "Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın" dedi. Altı ay sonra Hz. Fatıma vefat etti. Akrabasından O'ndan evvel kimse vefat etmedi.

34. Kays Bin Şemmaz ismindeki kimseye "güzel olarak yaşarsın ve şehit olarak ölürsün" dedi. Hazreti Ebu Bekir halife iken Yemame'de Müseylemetül Kezzap ile yapılan muharebede şehit oldu. Hazreti Ömer ve Ali'nin şehit olacaklarını dahi haber verdi.

35. Acem Padişahı Kisranın ve Rum Padişahı Kayser'in memleketlerinin müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda dağıtılacaklarını müjdeledi.

36. Ümmetinden çok kimsenin denizden gazaya gidecelerini ve sahabeden olan Ümmi Hirem ismindeki kadının o gazada bulunacağını haber verdi. Hazreti Osman halife iken, müslümanlar gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harb ettiler. Bu hanım da beraberdi.

37. Resul Aleyhisselam bir gün, yüksek bir yerde oturuyordu. Yanındakilere dönerek "Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz? Yemin ederim ki evlerinizin arasında sokaklarda meydana gelecek fitneleri görüyorum." Dedi. Hazreti Osman'ın şehit edildiiği günlerde ve sonra Yezid zamanında Medine'de büyük fitneler meydana geldi. Sokaklarda çok kimsenin kanı döküldü.

38. Bir gün, kendi zevcelerinden birinin halifeye karşı isyan edeceğini haber verdi. Hazreti Aişe bu söze gülünce, "Ya Hümeyra, bu sözümü unutma! Bu kadın sen olmayasın" buyurdu. Sonra Hazreti Ali'ye dönüp "bunun işi senin eline düşerse kendisine yumuşak davran" dedi. 30 sene sonra Hz. Aişe, Hz. Ali ile harp etti. Ve O'na esir düştü. Hazreti Ali O'nu ikram ve ihtiram ile Basra'dan Medine'ye gönderdi.

39. Hazreti Muaviye'ye "bir gün ümmetimin üzerine hakim olursan iyilik yapanlara mükafaat et, kötülük edenleri de affeyle" dedi. Hazreti Muaviye, Hazreti Osman zamanında Şam'da yirmi sene valilik, sonra yirmi sene de halifelik yaptı.

40. Bir gün "Muaviye hiç mağlup olmaz" buyurdu. Nice zaman sonra meydana gelen muharebelerin hiçbirinde mağlup olmadı. Hatta Hz. Ali Sıffın muharebesinde, bu hadisi işitince, "Eğer önceden işitseydim, Muaviye ile harp etmezdim" dedi.

41. Ammar Bin Yasere "Seni bagi ola kimseler öldürecektir." dedi. Hazret-I Ali ile birlikte, Hazreti Muaviye'ye karşı savaşırken şehid oldu.

42. Kızı Fatıma'nın oğlu olan Hasan için "Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü Teala, müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır" buyurdu. Büyük ordu ile haret-I muaviye'ye karşı harp edeceği zaman, fitneyi önlemek, müslümanların kanının dökülmemesi için hakkı olan halifeliği Hazret-I Muaviye'ye teslim etti.

43. Abdullah bin Zübeyr, Resulullah'ın hacamat edilirken çıkan kanını içti. Bunu görünce, "İnsanlardan senin başına neler gelecek biliyor musun? Senden de insanlara çok şey gelecek. Cehennem ateşi seni yakmaz" buyurdu. Abdullah bin Zübeyr Mekke'de halifeliğini ilan edince, Abdülmelik bin Mervan Şamdan Haccacı büyük bir askerle Mekke'ye gönderdiç Abdullah'ı yakalayıp öldürdü.

44. Abdullah İbn-i Abbas'ın annesine bakı, "senin bir oğlun olacak. Dğoduğu zaman bana getir!" dedi. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mübarek tükürüğünden ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. "Halifelerin babasını al, götür." dedi. Çocuğun babası olan hazreti Abbas, bunu işitip, gelip sorunca "evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onalar arasında seffaf, mehdi ve İsa Aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır." Dedi. Abbasi Devletinin başına başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin abbas'ın soyundan oldu.

45. Bir gün "Ümmetim arasında, şii denilen çok kimseler meydana gelecekdir. Bunlar, İslam dininden ayrılacaklardır." Buyurdu.

46. Eshabından çok kimseye hayr dualar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir. Hazret-I Ali diyor ki; "Resulallah beni Yemen'e kadı olarak göndermek istedi. Ya Resulallah! Ben kadılık yapmasını, mahkemede hükm vermesini bilmiyorum dedim. Mübarek elini göğsüme koyup "Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!" buyurdu. Allaha yemin ederim ki, bana gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükm ederdim.

47. Resulallah'ın Cennete gideceklerini müjdelediği on kimseye 'Aşere-I Mübeşşere' denir. Bunlardan Sa'd bin Ebi Vakkas'a Uhud gazasında éYa Rabbi! Bunun oklarını hedeflerine ulaştır ve dualarını kabul eyle!" dedi. Bundan sonra Sa'dın her duası kabul oldu ve her attığı ok düşmana rastladı.

48. Amcasının oğlu Abdullah bin Abbasın alnına mübarek ellerini koyup "Ya Rabbi! Bunu dinde derin alim yap, hakmet sahibi eyle! Kur'an-ı Kerimin bilgilerini kendisine ihsan eyle! Dedi. Bundan sonra, bütün ilimlerde ve bilhassa tefsir, hadis ve fıkıh bilgilerinde zamanın bir tanesi oldu. Sahabe ve tabi'in herşeyi bundan öğrenirlerdi. İslam memleketleri bunun talebeleri ile doldu.

49. Hizmetçilerinden Enes bin Malike "Ya Rabbi, bunun malını ve çocuklarını çok eyle. Ömrünü uzun eyle. Günahlarını af eyle!" duasını yaptı. Zaman geçtikçe, malları, mülkleri çoğaldı. Yüz on sene yaşadı. Ömrünün sonunda, 'Ya Rabbi, Habibinin benim için yaptığı dualardan üçünü kabul ettin, ihsan ettin! Dördüncüsü olan günahların affedilmesi acaba nasıl olacak' deyince "Dördüncüsünü de kabul ettim. Hatırını hoş tut!" sesini işitti.

50. Malik bin Rebiaya "Evladın bereketli olsun!" diyerek dua etti. Seksen oğlu oldu.

51. Nabiga ismindeki meşhur şair şiirleinden bir kaçını okuyunca, araplar arasında meşhur olan "Allahü Teala dişlerini dökmesin" duasını söyledi. Nabiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiştir dururdu.

52. Urve bin Cu'd için "Ya Rabbi! Bunun ticaretine bereket ver!" dedi. Urve diyor ki, bundan sonra yaptığım ticaretlerin hepsi karlı oldu. Hiç zarar etmedim.

53. Kendi kızı Fatıma, birgün yanına geldi. Açlıktan benzi sararmıştı. Elini göğsüne koyup, "Ey açları doyuran Rabbim! Muhammedin kızı Fatıma'yı aç bırakma!" dedi. Fatıma'nın hemen yüzü kanlandı, canladı. Ölünceye kadar hiç açlık duymadı.

54. Aşere-I Mübeşşere'den Abdurrahman bin Avfa bereket ile dua etti. Malı o kadar çoğaldı ki, dillerde destan oldu.

55. Her Peygamberin duası kabul olur. Her peygamber, ümmeti için dünyada düa etti. Ben ise, kıyamet günü ümmetime şefaat iznş verilmesi için dua ediyorum. İnşallah duam kabul olacak. Müşrik olmayanların hepsine şefaat edeceğim" buyurdu.

56. Mekkede bazı kmylerde gidip iman etmeleri için çok uğraştı. Kabul etmediler. Yusuf Peygamber zamanında Mısırda görülen kıtlık gibi sıkıntı çekmeleri için dua etti. O sene oralarda öyle kıtlık oldu ki, leş yediler.

57. Amcası Ebu Lehebin oğlu Uteybe, Resulallah'ın damadı oldupu halde, Resulallaha iman etmed. Ve çok üzdü. Mübarek kızı Ümmü Gülsüm hatunu boşadı. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp "Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini gönder" dedi. Uteyybe Şama ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybeye gelince, onu parçaladı.

58. Bir kimse sol eliyle yemek yiyordu. "Sağ el ile ye" dedi. Sağ kolum hareket etmiyor diye yalan söyledi. "Sağ elin artık hareket etmesin" buyurdu. Ölünceye kadar sağ elini ağzına götüremez oldu.

59. Acem padişahı Hüsrev Pervize iman etmesi iin mektup gönderdi. Hüsrev mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehid etti. Resul aleyhisselam bunu işitince çok üzüldü ve "Ya Rabbi benim mektubumu parçaladığı gibi, onun mülkünü parçala" dedi. Resullulah hayattta iken Hüsrevi oğlu Şiruye hançerle parçaladı. Hazreti Ömer halife iken, Acem memleketlerinin hepsini müslümanlar fethettiler. Hüsrev'in nesli de mülkü de kalmadı.

60. Resul Aleyhisselam, çarşı'da emri maruf ve neyhi münker ederken, nasihat verirken, Mervan'ın babası olan Hakem bin As ismindeki alçak, Resulullahın arkasından gelerek, gözlerini açıp kapar ve yüzünü buruşturu, böylece alay ederdi. Resul Alaeyhisselam, arkaya dönüp, onun bu çirkin halini görünce "Kendini gösterdiğin şekilde kal" buyurdu. Ölünceye kadar, yüzüz gözü oynak kaldı.

61. Allahu Teala, habibini belalaardan korurdu. Ebu Cehl, Resullullahın en büyük düşmanı idi. Büyük bir taşı mübarek başına vurmak için kaldırdığı zaman, Resulullahın iki omuzunda birer yılan görerek taş elinden düştü ve kaçtı.

62. Kabe yanında namaz kılarken, yine alçak Ebu Cehl tam zamanındır diyerek, bıçakla üzerine yürümek istedrken, hemen geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun deyince ' Muhammed ile aramızda ateş dolu bir henden gördüm. Bir çok kimseler beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı. Çok korktum' dedi. Bunu müslümanlar işitip, Resulullaha sorduklarında "Allahın melekleri onu yakalayıp parçalayacaklardı." Buyurdu.

63. Hücretin üçüncü senesinde Resul Aleyhisselam Kattan Gazvesinde bir ağaç dibinde yanlız yatarken, Dasür isminde bir pehlivan kafir, elinde kılıçla gelip 'seni benden kim kurtarır'dedi. Resulullah "Allah kurtarır" dediği zaman, Cebrail ismindeki melek, insan şeklinde görünüp kafirin, göğsüne vurdu. Resul aleyhisselam kılcı eline alıp "Seni benden kim kurtarır" dedi. 'Beni kurtaracak, senden daha hayırlı kimse yoktur' diye yalvardı. Af buyurup serbest bıraktı. İmana gelip çok kimselerin de imana gelmesine sebep oldu.

64. Hicretin dödüncü senesinde Beni Nadir'de Resulullah, Yahudilerin kale duvarları altında Eshabı ile konuşurken, bir yahudi büyük bir değirmen taşını yukarıdan atmak istedi. Taşa elini uzatınca iki eli çolak oldu.

65. Hicertin dokuzuncu senesinde uzaklardan akın akın gelip iaman ediyorlardı. Amir ile Erbed isminde iki kafir gelenler arasına katılıp, Amir Resulullaha imana geldiklerini söylerken Erbed arkaya geçip kılıcını kınından çıkarmak istedi. Eli tutmaz oldu. Amir karşıdan ne duruyosun diye işaret edince, Resul Aleyhisselam, "Allahü Teala ikinizin zararaında beni korudu." Buyurdu. Oradan ayrıldıklarında Amir Erbede niçin sözünde durmadın dedi. Oda ne yapayım ki kaç kere kılıcı çekmek istedim. Hep seni ikimizin araınsında gördüm dedi. Bir kaç gün sonra hava açıkken ansızın bulutlar kapladı. Erbede yıldırım düşerek devesiyle birlikte öldü.

66. Resul Aleyhisselam birgün abdest alıp mestlerinden birini giyip ikincisine elini uzatırken bir kuş geldi, mesti kapıp havada silkeledi. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı. Bugünden sonra ayakkabı giyerken önce silkelemek sünnet oldu.

67. Resul alayhisselam gazalarda ve çöllerde, kendini muhafazaiçin eshabından bekçiler ayırmıştı. Maide suresindeki "Allah seni insanların zararından korur" ayeti gelinc, bundan vazgeçti. Düşmanlar arasında yanlız dolaşır, yanlız yatar, hiç korkmazdı.

68. Sahabeden Enes bin Malikte Resulullahın bir mendili vardı. Bununla mübarek yüzünü silerdi. Enes, bununla yüzünü siler, kirlendiği zaman ateşe bırakırdı. Kirler yanıp, mendil yanmaz tertemiz olurdu.

69. Bir kuyunu suyunu kova içinden içip kalanını kuyuya döktüler. Kuyudan her zaman misk kokusu çıkardı.

70. Utbe bin Ferhat ismindeki bir kimsenin bedeninde kurdeşen denilen hastalık çıktı. Resul aleyhisselam, onu soyup ve kendi mübarek ellerine tükürüp, gvdesiyni sıvadı. Hasta şifa buldu. Bedeni misk gibi kokardı. Bu hal uzun zaman devam etti.

71. Selmanı Farisi, hak din aramak için, İrandan çıkıp dünyayı dolaşmaya başladı. Bunu bir yerde yakalayıp, Medineli bir yahudiye köle olaraksattılaar. Hicrette Resulallah Medineye girerken karşılaştılar. Hemen imana geldi. Bir kaç sene sonra 300 hurma ağacı ile binaltıyüz dirhem altun ödemek şartı ile azaad edlmesine söz kesti. Resulallah bunu işitti. Mübarek elleri ile ikiyüzdoksandokuz hurma ağacı dikti. Ağaçlar o gün meyve vermeğe başladı. Birini Hazreti Ömer dikmişti. O meyve vermedi. Resulallah bunu çıkarıp yeniden dikti. Hemen meyve verdi.Bir gazada ganimet alınan, yumurta kadar altını Selman'a verdiler. Selman Resulallaha gelip bu gayet azdır. Bin altıyüz gram gelmez dedi.Mübarek elleine alıp tekrar Selmana verdi. Bunu sahibine götür dedi. Yarısı ile efedisine olan borcunu ödedi. Diğer yarısı dakendine kaldı.

72. Resul Aleyhisselam, bir gün namaz kılarken şeytan gelip namazını bozmak istediğinde, mübarek elleri ile yakaladı. Bir daha gelip namazı bozdurmayacağına dair söz alıp serbest bıraktı.

73. Medine'deki münafıklaaırn reisi olan abdullah bin Übey bin Selul, öleceğine yakın Resulallah'I çağırdı. Arkanızdaki gömleği bana kefen yapınız diye yalvardı. Her istenileni vermek adeti olduğu için, gömleğini ihsan eyledi. Cenaze namazını dahi kıldı. Medine'de bulunan bin münafık, Resulallahın bu ihsanına hayran kalıp, imana geldiler.

74. İlk zamanlarda Mekkede bulunan Kureyş kafirlerinden Velid Bin Mugire, as bin Vail, Haris bin kays, Esved bin Yagus ve Esved bin Mttalip, Resulallaha cefa ve eziyet etmekte aşırı gidiyorlardı. Cebrail aleyhisselam gelip "Seninle alay edenlere cezalarını veririz." Ayetini getirip, seni bunların işkencelerinden kurtarmak için emr olundum dedi. Velidin ayağına, ikincisinin ökçesine, üçüncüsünün burnuna, dödüncüsünün başına, beşincisinin gözlerine işaret etti. Velidin ayağına bir ok battı. Çok kibirli olduğundan eğilerek oku çıkarıp atmak kendine ağır geldi. Demiri topuk damarına batp, siyatik hastalığına yakalandı. Asın ökçesine diken battı. Tulum gibi şişti. Harisin burnundan devamlı kan geldi. Esved bir ağacın altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup, diğer Esvedde ama olup hepsi helak ldular.

75. Dos kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten önce, Mekke'de imana gelmişti. Kavmini imana davet için Resulallah bir alamet istedi. "Ya rabbi! Buna bir ayet ahsan eyle" buyurdu. Tuefyl kabilesine gidince. İki kaşı arasında bir nur parladı. Tufeyl, 'Ya Rabbi! Bu alameti yüzümden giderip başka be yerinekoy. Bunu yüzümde görenlerden bazısı, kendi dinlerinden çıktığım için cezalandırıldığımı zannederler' dedi. Duası kabul olup nur yüzünden gitti. Elindeki kamçının ucunda kandil gibi parladı. Kabilesindekiler zamanla imana geldiler.

76. Biri Maune denilen muharebede kafirler verdikleri sözü bozarak yetmiş Sahabeyi şehid ettiler. Bunlar arasında Hazreti Ebu Bekrin kölesi iken azad ettiğ ve ilk iman edenlerden Amir Bin Füheyreyi süngülediklerinde,kafirlein gözü önünde, melekler göğe kaldırdılar. Bunu Resulallaha haber verdiklerinde "Onu cennet melekleri defn ettiler ve ruhunu cennete götürdüler" buyurdu.

77. Sahabeden Habib ismindeki zatı, kafirler yakalayıp Mekke'ye götürdüler, astılar. Kafirler görsün de sevinsin diyerek sehbadan indirmediler. Resul Aleyhisselâm, bunu haber alarak gizlice iki adam gönderip gece ağaçtan aldılar. Medineye getirirken, arkalarından yetmiş atlı yetişti. Bu iki müslüman, kendilerini kurtarmak için, Habibi yere bıraktılar. Yer yarılıp Habib kayboldu. Kafirler bu hali görünce dönüp gittiler.

78. Sahabenin büyüklerinden Said bin Muaz, Uhud gazasında yaralandı. Bir zaman sonra vefat etti. Namazında yetmişbin meleğin bulunduğunu Resulallah bildirdi. Kabri kazılırken, her tarafa misk kokusu yayıldı.

79. Hicretin yedinci senesinde Resullullah, Habeş padişahı Necaşiye ve rum İmparatoru Herakliyusa ve Acem padişahı Husreve ve Bizansın Mısırdaki valisi Mukavse ve Şamdaki Valisi Harise ve Umman Sultanı Semameye mektuplar göndererek, hepsini imana davet etti. Mektupları götüren elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah Allahü Tealanın kudreti ile, o dilleri bilip, konuşmaya başladılar.

80. Sahabenin büyüklerinden Zeyd Bin Harise uzak bir yere gidyordu. Kira ile tuttuğu katırcısı, tenha bir yerde bunu öldürmek istedi. İzin isteyip iki rekat namaz kıldı. Sonra üç kereYa Erhamerrahimin dedi. Her birini söylerken 'Onu öldürme' sesi geldi. Dışarıda adam var sanarak, katırcı dışarı çıkıp içeri girdi. Üçüncüsünde, elinde kılıç bulunan bir süvari içeri girip katırcıyı öldürdü. Bunun melek olduğu anlaşıldı.

81. Resulallahın zevcelerinden Ümmü Seleme hanımın azad ettiği Sefine ismindeki sahabi, Resulallahın hizmetinden hiç ayrılmazdı. Rumlara karşı yapılan savaşta askerden ayrılıp kafirlere esir düştü.Kaçıp gelirken karşısına korkunç bir aslan çıktı. 'Ben Resulallahın hizmetçisiyim' deyip başından geçenleri arslana anlattı. Aslan buna yüzünü gözünü sürüp yanımda yürü dedi. Düşmandan bir zarar gelmesin diye yanından ayrılmadı. İslam askeri görülünce, dönüp gitti.

82. Cehcahi Gaffari isminde birirsi halife olan Hareti Osman'a isyan etti. Resulallahın her zaman elinde taşıdığı asâyı dizi ile kırdı. Bir sene sonra dizinde sir pençe (Anthrax) denilen hastalığı ölümüne sebep oldu.

83. Hazret-I Muaviye Şamdan haccagelip, Resulallahın Medine'deki mimberi şerifini Şam'a götürmek istedi. Mimberi yerinden oynattıklarında, güneş tutuldu. Her taraf kararıp, yıldızlar göründü. Hazret-I Muaviye korkarak bu arzusundan vazgeçti.

84. Uhud gazasında Ebu Katadenin bir gözü çıkıp yanağı üzerine düştü. Resulallaha getirdiler. Mübârek eli ile gözünü yerine koyup "Ya Rabbi, gözünü güzel eyle" dedi. Bu gözü diğerinden daha güzel oldu. Ondan daha kuvvetli görürdü.

85. İyas bin Seleme diyor ki, Hayber gazasında, Resulallah beni gönderip Ali'yi istedi. Ali'nin gözleri ağrıyordu. Elinden tutup güçlükle getirdim. Mübarek parmaklarına tükürüp, Ali'nin gözlerine sürdü. Sancağı eline verip, Hayber kapısında döğüşmeye gönderdi. Çok zamandır açılamayan kapıyı Hazreti Ali yerinden söktü ve Eshabı Kiram kaleye girdiler.
Ebu Bekir Sıddik ( R.A.) garip bir riya görüp,uykusunda ağlamaya başlar.Öyle ağlar ki,evin dışından duyulur.Bu sırada Ömer bin Hattap ( R.A.) oradan geçer.Ağlama sesini duyunca,kapıyı çalar.Ebu Bekir Sıddik uykusundan uyanıp,kapıya koşar,gözlerinden yaşlar aktığı halde kapıyı açar.Hazreti Ömer onu görür ve kendisine :
- Bu ağlamak nedir ? diye sorar. Ebu Bekir :
- Sahabeleri buraya topla ki,sana anlatayım, der.
Bunun üzerine Hz.Ömer bütün sahabeleri oraya toplar.Ebu Bekir ( R.A.) anlatmaya başlar.
- Rüyamda kıyametin koptuğunu gördüm.Bir takım insanları,parlayan yıldızlar gibi minberlerin üzerinde buldum.Meleğe : " Bunlar kimdir ? " diye sordum.Melek :
- Onlar peygamberlerdir.Hazreti Muhammed Mustafa ( S.A.S.)'i bekliyorlar.dedi.Ben :
- Muhammed ( S.A.S.) nerededir ? Beni onun yanına götür.Ben onun hizmetçisi ve sahabelerinden Ebu Bekir'im,dedim.
Melek beni onun yanına götürdü.Onu Arş'ın altında,sarığını önüne koymuş,sağ elini Arş'a uzatmış,sol elini uzatıp cehennemin kapılarını kapamış bir halde gördüm.O,bu haliyle şöyle niyazda bulunuyordu :
- Ey Allah'ım,ümmetimi bağışla.Onların içinde alimler,salihler,hacılar,umre yapanlar,gaziler,mücahitler vardır.
Böyle niyazda bulunurken,gaipten şöyle bir bir nida geldi :
- Ey Muhammed ( S.A.S.),sen itaat edenleri zikrediyorsun,diğerlerini anmıyorsun.Zalimleri,şarap içenleri,zina yapanları,faiz yiyebleri,bunlarıda zikret.
Bunun üzerine peygamber Aleyhisselam şöyle niyazda bulundu :
- Ey Allah'ım,onlar senin buyurduğun gibidirler.Fakat,onlardan hiçbiri sana ortak koşmamıştır,puta tapmamıştır,sana çocuk isnad etmemiştir,Tevhidi bırakmamıştır.Ey Allah'ım,onlar hakkındaki şefaatımı da kabul buyur.Onlara olan merhametimide kendilerine ulaştır,diye yalvardı.
Ben kendisine çok acıdığım için :
- Ya Muhammed ( S.A.S.),kendine acı,dedim.O :
- Ya Ebu Bekir,ümmetime şefaat etmek için Rab'bime niyazda bulundum.Rab'bimde kabul buyurdu,dedi.
Hazret-i Peygamber'e :
- Hepsinemi,yoksa bazısına mı ? diye sordum.Tam o anda sen kapıyı çalıp beni uyandırdın ve cevap almaya vakit bırakmadın,ey Hattap oğlu Ömer.
Hazret-i Ebu Bekir,Hazret-i Ömer'e böyle söylediği anda bir de bakalrı ki,gaipten bir ses üç kere :
diye sesleniyor.Her ikisi de " El-Hamdü Lillah" diyerek şükrettiler.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
23 Şubat 2013       Mesaj #17
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Muhammed aleyhisselâm doğmadan önce meydâna gelen ve peygamberliğine müjde olan alâmetler


Muhammed aleyhisselâm doğmadan önce meydâna gelen ve peygamberliğine müjde olan alâmetler:
1- Irbâz bin Sâriye “radıyallahü teâlâ anh” şöyle rivâyet etmişdir: Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: Âdem aleyhisselâmın cesedi toprak hâlinde ve henüz rûh verilmemiş hâlde iken, Allahü teâlâ katında benim adım “Hâtemünnebiyyîn” diye yazılmışdı. Size hâlimin başlangıcından bahsedeyim diyerek buyurdular ki: Hazret-i İbrâhîm aleyhisselâm şöyle düâ etmişdir, [Bekara sûresi 129.cu âyetinde meâlen] (Yâ Rabbî! Onlara senin âyetlerini okuyacak bir resûl gönder.). Îsâ aleyhisselâm da şöyle müjde vermişdir: [Saf sûresi 6.cı âyetinde meâlen] (Ey İsrâîl oğulları! Ben size Allahın peygamberiyim. Tevrâtın tasdîkcisi ve benden sonra gelecek bir peygamberin müjdecisi olarak geldim ki, o peygamberin ismi “Ahmed”dir...).
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yine şöyle buyurdu: Annem Âmine kendisinden bir nûrun doğuya ve batıya yayıldığını görmüşdür. O nûrun aydınlığında Şâmın köşkleri ve serâyları görünmüşdür.
2- Tevrâtın ilk âyeti: “Allahü teâlâ önce mu’azzâm bir nesneyi yaratdı. Sonra gökleri, sonra da yeri yaratdı.” Bu âyetde geçen “Vehîm” kelimesi büyük şân sâhibi ma’nâsında olup, Muhammed aleyhisselâmın rûhu demekdir. Nitekim hadîs-i şerîfde şöyle buyrulmuşdur: (Allahü teâlânın ilk yaratdığı şey benim rûhum veyâ nûrumdur). Eğer yehûdîler derlerse ki bundan murâd neden Muhammedin “aleyhisselâm” rûhu olsun? Cevâb olarak deriz ki, size göre harflerle hesâb mu’teberdir. Nitekim Tevrâtda bir âyetde geçen “Bezât” kelimesinin dörtyüzon demek olduğunu söylersiniz. Bununla Süleymân aleyhisselâmın Beyt-i mukaddesi binâ etmesinden dörtyüzon sene sonra harâb olur diye söylemeniz gerçekleşdi. Bunun birçok başka misâlleri de vardır. Rivâyet olunur ki, Muhammed aleyhisselâma yehûdî âlimlerinden bir gurup geldiler ve yâ Muhammed! İşitdik ki, sana “Elif lâm mîm” âyeti gelmiş. Bu senin ümmetinin yetmişbir sene hükm süreceğine işâretdir dediler. Bunun üzerine Muhammed aleyhisselâm buyurdu ki: Bana sâdece “Elif lâm mîm” gelmedi. “Hâ mîm ayn sîn kaf” ve “Kaf ha yâ ayn sâd” ve “Elif lâm ra” ve “Elif lâm mîm sâd” âyet-i kerîmeleri de geldi. Yehûdî âlimleri bunları işitince işimiz çok zorlaşdı yâ Muhammed “aleyhisselâm”, diyerek ayrılıp gitdiler.
Tevrâtın ilk âyetinde geçen “El vehîm” kelimesini harf hesâbıyla hesâb ederek doksaniki çıkdığını gördük. Bu rakam “Muhammed” ismine uygundur.
Yine i’tirâz ederek (El vehîm) kelimesi Tevrâtın ilk âyetinde geçen mu’azzâm bir nesne kelimesinin mef’ulü değil fâilidir. Ya’nî mu’azzâm nesne yaratandır, yaratılan değildir derlerse iki dürlü cevâb veririz. Birincisi, cümlede geçen “gökleri yaratdı” ifâdesinin mu’azzâm nesneye atf edilmesi yanlış olur. İkincisi, yaratma fi’linin fâili içinde gizlidir. Ya’nî yaratan Allahü teâlâdır. Nitekim, Tevrâtda bu ifâdenin birkaç satır altında açıkca “Allahü teâlâ bir mu’azzâm nesneyi gökleri ve yerleri yaratdı. Allah en iyi bilen ve en iyi hükm sâhibidir” yazılıdır.
3- Muhammed aleyhisselâmın peygamberliğine önceden müjde olan haberlerden biri de şöyledir: Tevrâtın beşinci sifrinin ikinci cüz’ünde, yehûdî âlimlerinden yetmiş kişinin doğruluğunda ittifak etdikleri bir âyetde, iki yönden Muhammed aleyhisselâmın peygamberliğine delîl vardır. Bu âyetin ma’nâsı şudur: “Yâ Mûsâ! Muhakkak ki, Benî İsrâîlin kardeşlerinin oğullarından senin gibi bir peygamber göndereceğim. Kelâmımı onun diliyle bildiririm. O Peygamber emrlerimi kavmine bildirir. Kabûl etmeyenlerden elbette intikâm alırım.” Bundaki delîllerden biri şöyledir: İsrâîl Ya’kûb aleyhisselâmın ismidir. Benî İsrâîl de onun kavminin ismidir. Ya’kûb aleyhisselâmın babası İshak “aleyhisselâm”dır. İshak “aleyhisselâm”ın kardeşi ise İsmâ’îl aleyhisselâmdır. Benî İsrâîlin kardeşlerinin oğulları, amcalarının oğulları demekdir. Mûsâ “aleyhisselâm”dan sonra İsmâ’îl aleyhisselâmın soyundan sâdece Muhammed aleyhisselâm peygamber olarak gelmişdir. İkinci yönden ise âyet-i kerîmede geçen “Senin gibi” ifâdesinden maksad, peygamberlik bakımındandır. Bütün vasflarda değildir. Nitekim Tevrâtda bu âyetden önce ve sonraki âyetleri bu ma’nâyı kuvvetlendirerek, Benî İsrâîlin kardeşlerinin oğullarından ya’nî İsmâ’îl aleyhisselâm neslinden gelen peygamberin ülül’azm, din ve kitâb sâhibi olduğu bildirilmekdedir. Mûsâ aleyhisselâmdan sonra, bu vasfda sâdece Muhammed aleyhisselâm gelmişdir. Bu peygamber yehûdî âlimlerinin zan etdiği gibi, Yûşâ bin Nûn olamaz. Çünki o, Beni İsrâîldendir ve din sâhibi değildir. Yine Nasrânî patriklerinin zan etdikleri gibi Mûsâ aleyhisselâmdan sonra gelen din sâhibi peygamber Îsâ aleyhisselâm da değildir. O da İsrâîl oğullarındandır ve din sâhibi değildir. Nitekim İncîlde Îsâ aleyhisselâmın şöyle dediği yazılıdır. “Ben Mûsânın “aleyhisselâm” dînini değişdirmek için gelmedim, temâmlamak için geldim.”
4- Tevrâtda şöyle bildirilmişdir: Ya’kûb aleyhisselâm kavminin toplanmasını emr etdi ve onlara âhir zemânda gelecek bir Peygamberden şöyle haber verdi. “Hâkimin hükmü ve râsimin resmi ancak bütün kabîlelerin ve cemâ’atlerin etrâfında toplanacağı kimsenin gelmesiyle yürürlükden kalkar.” Ya’kûb aleyhisselâm kavmine söylediği hâkim sözüyle, din ve hükm sâhibi Mûsâ aleyhisselâmı, Râsim sözüyle de Onun dînini temâmlayan Îsâ aleyhisselâmı kasdetmişdir. Hazret-i Mûsâ ve hazret-i Îsâdan “aleyhimesselâm” sonra etrâfında bütün insanların toplandığı din sâhibi peygamber şeksiz şübhesiz bizim peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmdır. O sâdece bir kavme değil, bütün insanlara gönderildi. Ondan başka bütün insanlara gönderilen bir Peygamber yokdur.
5- Tevrâtda hazret-i İbrâhîme “aleyhisselâm” şöyle hitâb olunmakdadır: “Ben senin düânı İsmâ’îl aleyhisselâm için kabûl etdim. İsmâ’îli “aleyhisselâm” de Bemâdmâd ile bereketlendirdim.” Bemâdmâd kelimesindeki harfler hesâb edilince Muhammed kelimesindeki harfler gibi doksan iki çıkıyor. O hâlde Tevrâtdaki bu âyetde “İsmâ’îli “aleyhisselâm” Muhammed ile “aleyhisselâm” bereketlendirdim” demekdir. Allahü teâlâ Tevrâtda İsmâ’îl aleyhisselâmın bereketinden bahsetdiği her âyetde hep Bemâdmâd kelimesine uygun getirmişdir. Eğer i’tirâz ederek, Bemâdmâd kelimesindeki (bâ) harfi sıla içindir, ile ma’nâsınadır. Bâ harfi kelimenin kendi harfi değildir. Mâdmâd ile İsmâ’îli bereketlendirdim demekdir. Mâdmâd kelimesinin harf sayısı Muhammed kelimesine denk değildir derlerse bunun cevâbı şöyledir: İbrânî dili kâidelerine göre aynı iki harf bir kelimede gelirse ve biri zâid biri de kelimenin aslından olursa telâffûz zor olacağından zâid olan harf kaldırılır. Nitekim yehûdî âlimleri Tevrâtın tefsîrlerinde bunu beyân etmişlerdir. İşte bemâdmâd kelimesinde de ile ma’nâsına gelen (be) harfi kaldırılmış, kelimenin aslından olan (be) harfi kalmışdır.
6- Tevrâtın son âyetinde: “Allahü teâlâ Sînâdan geldi. Sâiri şereflendirdi, Fârân dağından göründü.” buyrulmakdadır. Burada gelmek, şereflendirmek ve görünmek, Allahü teâlânın zâtının değil, ism-i câmi’inin zuhûrundan bir zuhûrdur. Sînâ kelimesi ile Mûsâ aleyhisselâmın makâmı olan Tûr dağı kasdedilmişdir. Sâir Şâm dağlarında bir yerin adıdır. O makâmda Ya’kûb nebînin “aleyhisselâm” kardeşi Veîs pâdişâhlık yapmışdı. Nasarâ onun neslindendir. Fârândan murâd Mekkede bir dağdır ki, Muhammed aleyhisselâmın makâmıdır. Orası İsmâ’îl aleyhisselâmın da makâmı idi. Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i İsmâ’îlin “aleyhisselâm” neslindendir.
7- Haykuk nebî “aleyhisselâm” şöyle buyurmuşdur: Tevrâtda şöyle yazılıdır: “Allahü teâlâ Fârân dağından bir peygamber getirir. Gökler Ahmed tesbîhi ile dolar. Onun ümmeti karada olduğu gibi, denizde de ata biner. O yeni bir kitâb ile gelir. Beyt-i mukaddesin yıkılmasından sonra tanınır.”
8-Şu’yâ nebî “aleyhisselâm” şöyle buyurmuşdur: “Biri merkeb üzerinde, biri de deve üzerinde iki kimse gördüm ki, yeryüzünü aydınlatıyorlardı.” Merkeb üzerindeki Îsâ aleyhisselâmdır. Deve üzerindeki Peygamber Efendimizdir “sallallahü aleyhi ve sellem”. Yine o şöyle buyurmuşdur: “Ben deve üzerine binen bir zât gördüm. Onun yüzü ay gibidir.” Hazret-i Mûsâ Benî İsrâîle vasıyyetinde “Size, kardeşleriniz oğullarından bir peygamber gelecekdir. Onu tasdîk ediniz ve sözlerini dinleyiniz” buyurdu.
İbni Abbâsdan “radıyallahü anhümâ” şöyle rivâyet edilmişdir: “Peygamber efendimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Tevrâtda, Ahmed, Dâhûk, Kattal, deveye binici ve yün hırka giyen, kırıntılarla iktifâ eden, kılıcı yanında gibi ism ve sıfatlar ile geçdiği haber verilmişdir. Dâhûk kelimesinin ma’nâsı; güler yüzlü, herşeye üzülmeyen demekdir. Ba’zen mubârek azı dişleri görününceye kadar gülerdi. (Ben latîfe ederim, amma, doğrudan gayri söylemem!) buyurmuşdur. Yalan söylemeden şaka yapardı. Bir gün bir ihtiyâr kadına, ihtiyâr kadınlar Cennete giremez, buyurdu. O ihtiyâr kadın ağladı. Bunun üzerine ihtiyâr kadınlar gençleşirler, sonra Cennete girerler buyurdu. Bu ma’nâya işâretdir ki, Allahü teâlâ [Âl-i İmrân sûresi 159.cu âyetinde meâlen] (Sen Allahdan gelen bir merhamet sâyesindedir ki, onlara (Eshâbına) yumuşak davrandın. Eğer sert, katı yürekli olsaydın, muhakkak onlar etrâfından dağılıp gitmişlerdi...) buyurdu. Kattâl kelimesinin ma’nâsı, Allahü teâlânın düşmânlarıyla harb etmeğe son derece hâris demekdir. Kılıcı yanında demek, kılıcını kullanmakda behâdır ve şeca’ât sâhibidir ve tek başına gazâ eyler demekdir. Emîr-ül mü’minîn Alî “radıyallahü anh ve kerremallahü vecheh” şöyle buyurmuşdur: “Biz savaşın en şiddetli anlarında Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” sığınırdık. Hepimizden önce düşmâna O yaklaşırdı.”
9- Zebûrda, Dâvüd aleyhisselâmın şöyle düâ etdiği bildirilmişdir: “Yâ Rabbî! Fetret, câhiliyyet devrinden sonra sünneti ikâme edecek din sâhibi bir Peygamber gönder.” Dâvüd aleyhisselâmdan ve Tevrâtda bildirilen dînin yok olmasından sonra, bizim peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmdan başka peygamber gelmemişdir. Îsâ aleyhisselâm, Tevrâtın hükmüne muvâfık ve Mûsâ aleyhisselâmın dînini tekmîl için gönderilmişdir.
10- İmâm-ı Abdürrahmân Cevzî “rahmetullahi aleyh” “Kitâb-ül-vefâ fî-fadâilil-Mustafâ” kitâbında şöyle yazmışdır. Ebû Nu’aym “rahmetullahi aleyh” Sa’d bin Abdürrahmân Mugâfirînin şöyle rivâyet etdiğini naklen bildirmişdir: Bir gün Ka’bül-Ahbâr “radıyallahü anh” bir yehûdî âliminin ağladığını gördü. Niçin ağlıyorsun diye sordu. Ba’zı şeyleri hâtırladım, o sebeble ağlıyorum, dedi. Bunun üzerine Ka’b “radıyallahü anh” istersen seni ağlatan şeyleri sana söyleyeyim, beni tasdîk edeceksin, dedi. Yehûdî âlimi söyle deyince, şöyle dedi: Mûsâ “aleyhisselâm” Tevrâtdan okuyarak: Yâ Rabbî! Ben bir ümmet gördüm ki, onlar ümmetlerin hayrlısıdır. Îmân etmeleri için insanlara emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yaparlar. İlk ve son kitâba inanırlar. Dalâlet ehline karşı cihâd ederler. Bir gözü kör olan Deccâl ile savaşırlar. Bunları bana ümmet eyle dedi. Allahü teâlâ; yâ Mûsâ! Onlar Ahmedin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ümmetidir, buyurdu. Bunları dinleyen yehûdî âlimi doğru söyledin yâ Ka’b diyerek, onu tasdîk etdi. Ka’b “radıyallahü anh” sözlerine devâm ederek şöyle dedi: Mûsâ aleyhisselâm Tevrâtdan okuyarak: Yâ Rabbî! Bir ümmet buldum ki, onlar çok hamd ederler ve hükm edicidirler. Bir iş yapmak isteyince inşâallah derler. Onları bana ümmet eyle, dedi. Allahü teâlâ, yâ Mûsâ! Onlar Ahmedin “aleyhisselâm” ümmetidir, buyurdu. Yehûdî âlimi, doğru söyledin yâ Ka’b, dedi. Yine Ka’b “radıyallahü anh” şöyle devâm etdi: Mûsâ aleyhisselâm Tevrâta bakıp, yâ Rabbî, ben bir ümmet görüyorum ki, onlar yükseğe çıksa tekbîr getirirler, alçak yere inseler hamd ederler. Onlar için yeryüzünün toprağı temiz kılındı. O toprakla necâsetden ve hadesden, cünüblükden, su ile temizlendikleri gibi temizlenirler. Yeryüzü onların mescidleridir. Ya’nî nerede dilerlerse orada ibâdet ederler. Onları bana ümmet eyle, dedi. Allahü teâlâ, yâ Mûsâ! Onlar Ahmedin “aleyhisselâm” ümmetidir, buyurdu. Yehûdî âlimi, doğru söylüyorsun ey Ka’b, dedi. Yine şöyle anlatdı: Mûsâ “aleyhisselâm” Tevrâtda okuyup, yâ Rabbî, bir ümmet gördüm ki, onlar merhamet edilmiş ve za’îf kimselerdir. Kitâbullaha vârisdirler ve seçilmişdirler. Allahü teâlâ [Fâtır sûresi 32.ci âyetinde meâlen] (... Onlardan da kimi nefslerine zulm edicidir, kimi kötülük ve iyiliğe müsâvî gidendir, kimi de Allahın izniyle hayrlarda ileri geçendir. İşte bu (Kur’âna vâris olmak), büyük ihsândır) buyurdu. Onlardan merhamet edilmemiş kimse görmedim. Onları bana ümmet eyle, dedi. Allahü teâlâ, Onlar Ahmedin “aleyhisselâm” ümmetidir, buyurdu. Yehûdî, Ka’ba “radıyallahü anh” doğru söyledin, dedi. Yine şöyle anlatdı: Mûsâ aleyhisselâm, Tevrâtda görerek, yâ Rabbî, ben bir ümmet buldum ki, onların mushafları kalblerindedir. Nemâz kılarken melekler gibi saf tutarlar. Mescidlerinde bal arısı gibi sesleri işitilir. Onlardan pek azı Cehenneme gider. Onları bana ümmet eyle deyince, Allahü teâlâ, yâ Mûsâ “aleyhisselâm”, onlar Ahmedin “aleyhisselâm” ümmetidir, buyurdu. Yehûdî âlimi, doğru söyledin yâ Ka’b dedi. Mûsâ aleyhisselâm, Muhammed aleyhisselâmın ümmetine verilen hayrları ve üstünlükleri görünce, Onun ümmetinden olmak istedi. Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma şu üç âyeti bildirerek onu tesellî eyledi: Birincisi [A’râf sûresi 144.cü âyetinde meâlen] (Yâ Mûsâ, ben (seni) peygamber göndermekle ve (seninle vâsıtasız) kelâm etmekle, seni asrının insanları üzerine seçdim. Şimdi şu sana verdiğim emr ve yasakları al da şükr edenlerden ol.), ikincisi [A’râf sûresi 145.ci âyetinde meâlen] (Biz Mûsâ için Tevrâtın levhalarında herşeyden yazdık: Nasîhatlara ve din hükmlerinin açıklanmasına âid her şeyi...), üçüncüsü [A’râf sûresi 159.ci âyetinde meâlen] (Mûsânın kavminden insanları doğru yola götürür ve hak ile adâlet yapar bir topluluk vardı.) buyuruldu.
Bu anlatılan şeyler, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” tarafından da bildirildiği, hadîs-i şerîf kitâblarında vardır. Tafsilâtı o kitâblardadır.
11- Yine Abdürrahmân Cevzî “rahmetullahi aleyh” İbni Ömerin “radıyallahü anhümâ” şöyle rivâyet etdiğini bildirmişdir. Ka’b “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır: Bir kimse bana rü’yâsında insanların mahşer günü hesâb için toplandığını gördüm dedi ve şöyle anlatdı: Peygamberler “aleyhimüsselâm” da’vet edildi. Herbiri ümmetiyle geldi. Herbirinin iki nûru vardı. Kendilerine tâbi’ olanların ise birer nûru vardı ve o nûr ile yürüyorlardı. Sonra Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” da’vet olundu. Onun başında ve sakalında olan kıllar sayısınca nûrları vardı. Ona tâbi’ olanların ise ikişer nûru vardı. O iki nûrla koşuyorlardı. Ka’b “radıyallahü anh” dedi ki: Ben o kişinin anlatdıklarının rü’yâ olmadığını zan etdim ve bunları sana kim anlatdı dedim. Bunları rü’yâmda gördüm deyince, rü’yânda mı gördün dedim, evet, dedi. Bunun üzerine Ka’b “radıyallahü anh”, dedi ki: Nefsim kudretinde olan Allah hakkı için bunlar doğrudur. Bu Muhammed aleyhisselâmın ümmetinin ve enbiyânın ümmetinin sıfatlarıdır. Ben bunları Tevrâtdan devâmlı okuyup dururum.
12- Yine Abdürrahmân Cevzî nakl etmişdir: Nemle “radıyallahü anh” babası Ebû Nemleden şöyle rivâyet etmişdir: Benî Kurayzâ yehûdîleri Muhammed aleyhisselâm gelmeden önce, Onun vasflarını kitâblarından ders olarak okuturlardı. Çocuklarına Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sıfatlarını, ismlerini ve Medîneye hicret edeceğini devâmlı anlatarak öğretirlerdi. Muhammed aleyhisselâma peygamberliği bildirilince ve Medîneye hicret edince hasedlerinden inkâr etdiler.
13- Abdürrahmân Cevzî şöyle yazmışdır: Ebû Sa’îd-i Hudrî “radıyallahü anh” babasının, Ebû Mâlik bin Sinânın şöyle dediğini rivâyet etmişdir. Bir gün aramızdaki harbden dolayı, sulh için, Benî Abdüleşhel kabîlesine gitdim. Yehûdî Yûşa’ şöyle diyordu: Ahmed ismindeki Peygamberin Haremden (Mekkeden) zuhûr etme zemânı yaklaşdı. Halîfe bin Sa’lebe el-Eşhelî onunla alay ederek, o Peygamberin sıfatı nedir diye sordu. O da şöyle dedi: Ne kısa, ne de uzun boyludur. İki gözünde kırmızılık vardır. Yün hırka giyer, merkebe biner. Bu belde (Medîne şehri) hicret yeri olacakdır.
Ebû Mâlik bu sözlere hayret edip, bunları kavminden Ebû Hudriye anlatdı. Kendilerinden bir kimse bu sözleri işitince, bunları sâdece yehûdî Yûşa’ söylemiyor ki, Medînenin bütün yehûdîleri aynı şeyleri söylüyorlar, dedi. Ebû Mâlik sözlerine devâmla şöyle anlatmışdır: Benî Kurayzâ kabîlesine mensûb yehûdîlerin yanına gitdim. Onlar da Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” zuhûr edeceği husûsunu aralarında konuşuyorlar idi. Zübeyr bin Bâtâ şöyle diyordu: Yine kızıl bir yıldız doğdu. Bu ancak bir peygamberin geleceğine işâret olarak doğar. Peygamberlerden Ahmed adındaki peygamberden başka gelmeyen kalmamışdır. Bu belde (Medîne) Onun hicret edeceği yerdir. Ebû Sa’îd şöyle demişdir: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Medîneye hicret edince, babam bu haberleri Resûlullaha “aleyhisselâm” anlatdı. Bunları dinleyince, buyurdu ki: “Eğer Zübeyr, iki arkadaşı ve reîsleri müslimân olsalardı, bütün yehûdîler müslimân olurlardı.”
14- Abdürrahmân Cevzî şöyle yazmışdır: İbni Abbâs “radıyallahü anhümâ” şöyle anlatmışdır: Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” gönderilmesinden önce yehûdîler, Evs ve Hazrec kabîlelerine karşı yardım beklerlerdi. O peygamberin gelme zemânı çok yakındır. Bizim intikâmımızı sizden alacakdır, derlerdi. Allahü teâlâ Muhammed aleyhisselâma peygamberliğini bildirince, yehûdîler kabûl etmediler ve sözlerini inkâr etdiler. Bunun üzerine Mu’âz bin Cebel ve Beşîr bin Berâr “radıyallahü anhümâ”, onlara; ey yehûdîler! Allahdan korkun, müslimân olun. Siz, bize Hazret-i Muhammedin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” gelmesiyle yardıma kavuşacağınızı söylerdiniz. O zemân biz müşrik idik. O Peygamber yakında gelecek diyerek vasflarını sayıyordunuz dediler. Yehûdîlerden Selâm bin Meşkek şöyle cevâb verdi: Bizim size vasf etdiğimiz Peygamber o değildir. Bildiğimiz alâmetler onda yokdur. Bütün bildikleri alâmetleri gördükleri hâlde inkâr etdiler. Bunun üzerine Allahü teâlâ onlar hakkında [Bekara sûresi 89. cu âyetinde meâlen] (Vaktâ ki, onlara Allahü teâlâ tarafından Tevrâtlarını, tevhîd, nübüvvet ve haşrde tasdîk edici Kur’ân-ı kerîm geldi, kabûl etmediler ve inanmadılar. Bununla berâber dahâ önce, Arab müşriklerine karşı yehûdîler müşkîl durumda kaldıkları zemân: Tevrâtda açıklanan âhır zemân peygamberi gelib bu müşrikler üzerine bize yardım edeydi, diye düâ ederlerdi. İşte o Tevrâtda vasfını işitdikleri Peygamber gelince; bu İsrâîl oğullarından değil, İsmâ’îl evlâdındandır, diye inkâr etdiler. Artık Allahın la’neti o kâfirler üzerinedir) buyurmuşdur.
15- Abdürrahmân Cevzî yine şöyle yazmışdır: Katâde “radıyallahü anh” şöyle demişdir: Yehûdîler, Hazret-i Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ile müşrik arablara karşı yardım beklerlerdi ve şöyle düâ ederlerdi: Yâ Rabbî! Tevrâtda geleceğini ve vasflarını okuduğumuz ümmî peygamberi gönder. Arab müşriklerini cezâlandırsın ve öldürsün. Muhammed aleyhisselâm zuhûr edince, Onun yehûdîlerden olmadığını görerek hased etdiler ve kabûl etmeyip, kâfir oldular.

safirgold - avatarı
safirgold
Ziyaretçi
19 Ekim 2013       Mesaj #18
safirgold - avatarı
Ziyaretçi
maddeleri kısaltarak öztleyin çok acill ödev
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Şubat 2014       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ayn. ödevimizi yapacağız allah rızası için doğumundan önceki olaylarıda söyleyin biraz hızlı ama ödev yarına : )

Benzer Konular

17 Ocak 2012 / RASGELE Soru-Cevap