Arama

Küçük kan dolaşımı ve büyük kan dolaşımını kim bulmuştur?

Güncelleme: 9 Mayıs 2016 Gösterim: 9.717 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mart 2012       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Küçük kan dolaşımı ve büyük kan dolaşımını kim bulmuştur?
Son düzenleyen Safi; 9 Mayıs 2016 20:17
HayaLPeresT - avatarı
HayaLPeresT
VIP VIP Üye
27 Aralık 2012       Mesaj #2
HayaLPeresT - avatarı
VIP VIP Üye
Küçük ve büyük kan dolaşımını bulan kişi...

Sponsorlu Bağlantılar

İbnü'n-Nefis
Prof.Dr. İ. Hakkı İHSANOĞLU

Tam adı İbnü’n-Nefis Alaaddin Ebu’l-A’lâ Ali ibn Ebi’l-Hazm el-Kureşî ed-Dımeşkîdir. 1210-88 yılları arasında yaşamıştır. Şam’da dünyaya gelen İbnü’n-Nefîs, Nureddin Zengi tarafından 12. yüzyılda kurulan hastanede (el-Bimaristan en-Nuri) tıp ilmini öğrendi. İlk hocası Abdurrahim ibn Ali el-Dahvar’ın yanında tıp eğitimini tamamladı ve Kahire’ye yerleşti. Nâsırî Hastanesinde vazife yaptı ve birçok talebe yetiştirdi. Talebeleri içinde en meşhur olanı, cerrahlıkla ilgili bir eser yazan İbnü’ l-Kuff tur. İbnü’n-Nefîs, fâkih olarak Kahire Mansuriye Medresesi’nde ders vermiş, ayrıca gramer, mantık ve felsefe ile de meşgul olmuştur. İbnü’n-Nefîs’in eserleri arasında en çok tanınanı Mu’cez olup İbnü’s-Sina’nın Kanun’unun bir çeşit özetidir. En büyük keşfi ise akciğer dolaşımını bulmasıdır.

İLMÎ HAYATI

Kendi devrinde tıp ilmi­nin önderi olan İbnü’n-Nefîs, daha çok insan organizması üzerinde etkili olan faktörleri araştırdı. Tıbbî tedaviden çok, hastalıkların ana sebepleri üzerinde durdu. Diyebiliriz ki o, tıpta hastalıkların sebepleri üzerinde ilmî çalışmalar yapan ve eserler veren ilk âlimdir. Ortopedi ilminin de ilk kuru­cularındandır. Hekimlikte bir zirve olan İbnü’n-Nefîs, ‘Mısır Hekimlerinin Başkanı’ unva­nını taşımıştır.

İbnü’n-Nefîs sadık bir gözlemci, peşin hüküm taşı­mayan, müstakil fikirli bir yo­rumcu idi. Gözlem ve deneye çok önem verirdi. Gerçeğe ulaşmak için mutlaka meselenin temeline inerdi. Yazmadan önce tekrar tekrar deney ya­pardı. Şu sözleri, ona hâkim olan hareket tarzını gayet açık belirtir: “Organın yaptığı vazi­feleri izah için, eski naza­riyelerden etkilenmeden tekrar itinalı bir müşahede ve doğru bir araştırmaya da­yanmalıyız.”

İbnü’n-Nefîs, Galen ile İbnü’s-Sina’nın bütün fikirleri­ni ezbere bilirdi.. Çoğu meslektaşının aksine Galen’in me­todunu kabul etmez, zayıf noktalarını ortaya koyardı. Buna mukabil, İbnü’s-Sina’yı çok takdir ederdi. Kanun en fazla meşgul olduğu eserdi ve onu hemen hemen ezbere bi­lirdi.

Tıbbî eserlerini kaleme aldığı sırada kendisini gören­ler, âdeta çağlayan bir sel ha­linde, başka bir kitaba başvur­maya lüzum görmeden yaz­dığını bildirirler. Birgün Kahire’nin 1200 hamamından bi­rinde yıkanırken aniden ka­ğıt, kalem ve mürekkep ister ve nabız hakkında bir risale yazmaya başlar. Risalesini bi­tirince, tekrar kurnaya geri dö­nerek yıkanmasına devam eder.

Yazdığı eserlere o kadar güvenirdi ki: “Eserlerimin benden sonra asırlarca yaşayacaklarını bilmeseydim, onları yazmazdım” der, an­cak ihtiyatı da elden bırakmaz ve “Bir eser yazma iddia­sında bulunanlar, gereken mesuliyeti de yüklenmelidir­ler” demekten çekinmezdi.

Meşhur müellif Max Mayerhof: “İbnü’n-Nefîs’in de­ğeri, kitapları bütün Orta Çağ boyunca en temel eser­ler kabul edilen Galen’in ve İbnü’s-Sina’nın bazı düşün­celerine, yanlış fikirlerine karşı yalnız başına mücadele etme cesaretini göstermiş ol­masındadır” der ve “Kısaca­sı, o. büyük bir otorite idi ve birçok mükemmel adam onun hakkında “o, ikinci İbnü’s-Sina idi” demektedir­ler” diye ilave eder.

ESERLERİ

Mu’cez gibi asırlarca üzerine pek çok şerh, haşiye, ta’lik yazılan eserler verdiği gibi, Hz. Muhammed’in (sav) hayatı ve Hadîs usûlü üzerine kitaplar da yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:

-Kitab eş-Şamii fi’t-Tıb: En büyük eseridir. 300 cüz olarak yazmayı tasarladığı ese­ri bitiremeden vefat etti. 80 cü­zü hâlâ Kahire’deki Bimaristan el-Mansuri’de bulunmak­tadır. İçinde o zamana kadar tıp ilmine ait ne kadar bilgi varsa hepsini kaydetmiştir.

-Kitab el-Mühezzeb fi’l-Kahl: Göz hastalıktan hakkın­da değerli bir eserdir. Bir nüshası Vatikan Kütüphanesinde bulunmaktadır.

-Kitab el-Muhtar fi’l-Ağdiya: Gıdalar hakkındadır. Berlin Kütüphanesinde bulunmaktadır.

-Mu’cez el-Kanun: En çok tanınan eseridir. İbnü’s-Sina’nın meşhur eseri Kanun’un bir çeşit özetidir (fiz­yoloji ve anatomi hariç). Eserin asılları Paris, Oxford ve Münih Kütüphanelerinde bu­lunmaktadır. Birçok dile ter­cüme edilmiştir. Esere birçok şerh, haşiye ve ta’lik yazılmışÂ­tır. Mu’cez ilk defa 1828’de Kalküta’da basılmıştır. Türk­çe’ye tercümesi ilk defa Muslihiddin Sürûrî ve sonra Kanu­nî devrinde Edime Darüşşifası baştabibi olan Ahmed İbn Ke­mal tarafından yapılmıştır.

-Şerh-i Teşrih el-Kanun: Kanun’un anatomi bö­lümlerinin açıklamasıdır. Gerçi Kanun’da insan anatomisine dair özel bir bölüm yoktur ama, konuların içinde yer yer anatomiden bahsedilmiştir. İbnü’n-Nefis anatomiye dair bu kısımlan izah ederek ortaya 300 sayfalık bir kitap çıkar­mıştır. Ayrıca bu eserinde kendisinden yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan patolojik anato­minin de temellerini atmıştır. Şu paragraf bunu açıklamak­tadır: “... İshalden veya kan kaybından ölen kimselerde da­marı bulmak güçleşir. Buna karşılık boğulmak suretiyle öğ­lenlerde damarları bulmak ko­laylaşıyor...” Bu Arapça yaz­ma eserin en önemli tarafı, İbnü’n-Nefîs’in, Galen ve İbnü’s-Sina’nın aksine, akciğer dolaşımının (küçük dolaşım) mev­cut olduğunu belirtmesidir.

İbnü’n-Nefîs’in ayrıca iki­si Hipokrat’ın, biri Huneyn İbn İshak’ın eserlerine olmak üzere başka tıbbî şerhleri ve Peygamberimiz’in (sav) ha­yatını anlatan er-Risale el-Kâmiliye fi’s-Sîret en-Nebeviyye, hadîs ilminin pren­siplerini anlatan Muhtasar fî İlm-ı Usûl el-Hadîs gibi tıp ha­rici eserleri vardır.

İBNÜ’N- NEFİSİN KAN DOLAŞIMI TEORİSİ

Hipokrat, kan dolaşımından ka­raciğeri sorumlu tutmuş ve kalbi bir damar genişlemesi gibi kabul et­miştir. Aristo, damarların hava ile dolu olduğunu kabul ediyordu. Galen ise, kanın sağ kalpten sol kalbe ara bölmedeki geçitler aracılığı ile geç­tiğini öne sürmüştür. İbnü’s-Sina da bu görüşü kabullenmiştir.

İbnü’n-Nefîs’in kan dolaşımı ile ilgili görüşleri ise şu şekilde özet­lenebilir:

1.‘Kalp, ancak ve ancak kendi bünyesi içinden geçen damarlar ara­cılığı ile beslenir’ diyen İbnü’n-Nefîs, böylece koroner dolaşımı ilk bulan ilim adamı olmuştur.

2.Kan, akciğerleri beslemek için değil, temiz hava götürmek için yayılır. (Daha sonra W. Harvey de bunun üzerinde önemle durmuştur).

3.Akciğere giden damarla, akciğerden dönen damar ara­sında, dolaşımı tamamlayan bağlantılar mevcuttur. (Üçyüz.sene sonra Colombo bunu ilk defa kendisinin bulduğunu iddia et­miştir).

4.Akciğer toplardamarı, önceden zannedildiği gibi, hava veya is ile değil, kan ile doludur.

5.Akciğer atardamarının duvarı, akciğer toplardamarının duvarından daha kalındır. (Bu keşif yakın zamana kadar Michael Servetus’a dayandırılıyordu).

6.Kalp odacıkları arasındaki bölmede geçit yoktur. Kan, dolaşımını kalpte tamamlar: “Kanın sol boşluğa geçmesi akciğerler yolu ile olmakladır. Sağ boşluktan akciğerlere gelen kan, burada ısınmakta ve hava ile karıştıktan sonra, akciğer toplardamarı yolu ile sol boşluğa geçmektedir” diyen İbnü’n-Nefîs, böylece akciğer dolaşımını ilk keşfeden ilim adamı olmuştur.


KÜÇÜK KAN DOLAŞIMININ İBNÜ’N- NEFİS TARAFINDAN BULUNDUĞUNUN ORTAYA ÇIKARILMASI

1553’te İspanyalı Michael Servetus’un bir dolaşım nazariyesinden bahsedip buna ‘küçük kan dolaşımı’ veya ‘ak­ciğer dolaşımı’ adını verme­sinden ve onu takiben İtalyalı Colombo ve Cesalpino’nun Galen’in başarısız modelinden yaptıkları bazı düzeltmelerden sonra 1616 yılında William Harvey, Galen nazariyesinin hatalarını tamamen gösterdi ve yeni bir akciğer dolaşım te­orisi ortaya koydu. Günümüz­de geçerli akciğer dolaşım sis­temi modelinin ilk defa W. Harvey tarafından keşfedildiği bilgisi, 1924 yılına kadar de­ğişmeden kaldı.

1924 yılında Freiburg Tıp Fakültesinde ilim tarihinin çehresini değiştirecek bir hâ­dise oldu. Muhyiddin Tantavi adlı Mısırlı genç bir Müslü­man, Almanca bir doktora te­zi hazırladı. Bu genç doktorun tezi, bazı Alman profesörlerin dikkatini çekti. Çünkü, tezde, ilk defa, küçük kan dolaşımı­nın İbnü’n-Nefîs adında bir Müslüman ilim adamı tarafından bulunduğundan bahsediliyordu. Profesörler buna bir türlü inanamıyorlardı. Onlara göre bu mümkün değildi. Bunun üzerine tezin bir kopyası, o sıralarda Kahire’de bu­lunan Alman doktor Mayerhof’a gönderildi. Dr. Mayerhof, Tantavi’yi doğrulamakla kalmayıp daha sonra yazdığı makalede bunları açıkladı. Evet, akciğer dolaşımını ilk bu­lan İbnü’n-Nefîs’ti. 1553’te Servetus, 1559’da Colombo, 1628’de Harvey kan dolaşımı hakkında tek söz etmeden asırlar önce İbnü’n-Nefîs akci­ğer dolaşımını keşfetmişti.

Bugün M. Servetus’un Îbnü’n-Nefîs’ten haberdâr ve Colombo’nun, Servetus’un kitabından bilgi sahibi olduğu, hattâ Îbnü’n-Nefîs’in kitaplarının tercümesi ile uğraşan bir kişi ile temas ettiği anlaşıl­maktadır. Colombo kalp do­laşımı konusunda önemli kat­kıları olan bir araştırıcıdır. İtal­yan anatomi okulunun diğer meşhur hocaları Fallopius ve Fabricius da Padua’da çalışmışlar ve bunlardan sonuncu­su tıp eğitimini İtalya’daki Padua Üniversitesi’nde yapan W. Harvey’in en çok istifade ettiği kişi olmuştur. Bu üni­versitede Kuzey Afrika Müslümanlarının tesirinin fazla ol­duğu da bilinmektedir.

İbnü’s-Sina, tıp başta ol­mak üzere 29 ayrı konudaki keşifleriyle Avrupalı ilim adamlarına öncülük yapmış, Zehravî, cerrahlığı bağımsız bir ilim haline getirmiş. 200 kadar ameliyat aletinin resim­lerini çizmiş; Razi çiçek ve kı­zamık hastalıklarını keşfetmiş ve bu konuda ilk eser veren ilim adamı olmuştur. Akşemseddin mikrobu keşfetmiş: İbnü’r-Rüşd retina tabakasının fonksiyonundan ilk bahseden kişi olmuş; Ali ibn Abbas ça­ğımızın modern ameliyatlarına uygun bir tarzda kanser ame­liyatı yapmış, İbn Cezzar cüzzamın sebep ve tedavilerini göstermiştir.

Dr. Sigrid Hunke’nin şu sözleri zikredilmeye değer:

“Tantavi’nin bu buluşu gösterdi ki, İslâm âlimleri te­orilere uygunluk derecele­rine ve önce vukua gelip gel­mediklerine bakmadan, kri­tik deneme, titiz gözlem ve peşin hükümsüz araştırmaya gayret gösterme hususunda Orta Çağdaki Hristiyan mes­lektaşlarına göre daha azim­li ve daha kararlıydılar.”

Arthur Pellegrin’in şu sözleri ile bahsimize son ve­relim:

“Bütün Orta Çağ bo­yunca Müslümanlar bilhassa tıp sahasında inkârına im­kân olmayan bir üstünlük göstermişlerdir. Hakikî ilim adamları olan Müslüman he­kimler hastalıkların kaynağı ile seyrini, klinik gözlemler ve belki de otopsilerle derinden derine tetkik etmişÂ­lerdi.”
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
9 Mayıs 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Kan Dolaşımı
1628 yılında William Harvey kalbin yapısını,kapakçıklanm ve toplardamar kapaklarını incelemiştir.Harvey,bu yapıların kanın tek yönde akışını sağladığı,dolayısıyla da kanı vücutta dolaşması gerektiği teorisini ortaya koymuştur..Böylece kalbin kanı,atardamarlar ile dokulara pompalayıp toplardamarlar ile tekrar geri topladığını göstermiştir.Harvey ince atardamar uçları ile toplardamar uçları arsında bir bağlantı olduğunu da düşünmüş,ancak bu bağlantıyı sağlayan yapıları tespit edememiştir.
İtalyan anatomistin Marcello Malpighi 1660 yılında bir kurbağanın vücudunda kılcal damarlara rastladığını bildirmiştir.Bu damarların atardamarlarla toplardamarları birbirine bağladığı göstermiştir.İtalyan anatomistin yaptığı bu çalışmalar Harvey'in kan dolaşımı teorisini doğrulamıştır.

DEVAMI Dolaşım Sistemi Nedir - Dolaşım Sisteminin Yapısı ve Görevleri
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

9 Mayıs 2016 / iğllklı Tıp Bilimleri
13 Mayıs 2016 / Misafir Tıp Bilimleri
9 Mayıs 2016 / Misafir Tıp Bilimleri
12 Mayıs 2016 / Misafir Tıp Bilimleri
12 Mayıs 2016 / Misafir Tıp Bilimleri